Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

3 Şubat 2022 Perşembe

GÜNEŞ UYGARLIĞI

 

Düşüncelerimi bazen düz yazı ile bazen fıkra ile bazen kıssadan hisse ile bazen de şiir ile anlatmayı seviyorum. 90’lı yıllarda Yenilenebilir Enerjiyi Manisa Gündemine taşıyabilmek için, Bilim insanlarından oluşan Yenilenebilir Enerji Takımı kurmuş ve güneşle ısıtılıp güneşle soğutulabilecek yüksek enerji verimli bir konut tasarımı yapmıştık. Hiç unutamıyorum ekibimizde Norveçli Anna Grate Hesnes adında bir Profesör bayan da vardı. Manisa’nın beş yıllık meteoroloji verilerini inceledikten sonra “Manisa’da konutlarınızı yazın güneşle soğutup kışın güneşle ısıtabilirsiniz” diyordu. Güzel çalışmalar yapmış ancak uykusu derin kentimizde bir etkilenme sağlayamamıştık. Ben her ortamda, yenilenebilir enerjiyi gündemde tutmaya çaba gösterdim. Ülkemizde uygulan güneş enerjisi projelerini yerinde görmeye çalıştım. Kayseri’de Sanayi Sitesinde binaların çatılarının güneş tarlasına dönüştürüldüğünü gördüm. Güneş Enerjisi kooperatifi kuralım diye çalışmalar da yaptım. Yenilenebilir enerji dün olduğu gibi bundan sonra da hep gündemimde olacak. Manisa Ticaret ve Sanayi Odamızın bu tür girişimlere destek vereceğini bunu hep gündemde tuttuklarını görüyor ve bir Manisalı olarak mutlu oluyorum.

Bir güneş ülkesinde bulunuyoruz bunun değerini bilelim. Elektrik fişlerimizi güreşe takalım. Çatılarımızı güneş panelleriyle donatalım…

GÜNEŞ UYGARLIĞI

bilginler,

küresel ısınma
sürüyor artan bir hızla diyor
         felakete sürükleniyoruz

         geri dönülmezlerdeyiz diyor

                                           

bilginler araştırıyor gözlüyor

soruyor sorguluyor yazıyor ve söylüyor

duymayanınız kaldı mı

küremiz ısınıyor buzullar eriyor,

denizler yükseliyor, ormanlar yok oluyor  

göller küçülüyor, ırmaklar kuruyor
kuraklık çoğalıyor, ilkbahar erken geliyor,

ağaçlar aldanıyor bitkiler erken çiçek açıyor,

çiçeklere don vuruyor sonbahar gecikiyor,

kuşlar göç yollarını şaşırıyor

yaşama alanları ölüm alanlarına dönüşüyor
erozyon hızlanarak artıyor

hastalıklar çoğalıyor

ozon kalkanındaki delik büyüyor

söylenenler korkutucu ama gerçek

bilmem yaşadıklarımız daha nasıl söylenecek

 

bilim adamları açık ve anlaşılır biçimde söylüyor

gerçekten söylüyor

söyledikleri görülüyor
gerçekten dünya ısınıyormuş

görmüyor musunuz ısınıyor

biz duysak da duymasak da

bilsek de bilmesek de

görsek de görmesek de

dünya gerçekten ısınıyor

gerçekten küresel çölleşme olacakmış.

gerçekten denizler yükselecekmiş

gerçekten ormanlar yok olacakmış

gerçekten salgın hastalıklar artacakmış

gerçekten kıyamet kopacakmış

anlayın artık ne olur gerçekten
kıyamet kopacakmış

                   

söylenenleri

insanları korkutmak için bir kurgu

kafamızı karıştıracak bir tuzak

temelsiz bir söylem

uydurulmuş bir kuram sanmayın
tüm bunlar gerçekten olacakmış

gerçekten kıyamet kopacakmış

               kendi soyumuzun hazırladığı

adım adım yaklaştığımız

bir kıyamet varmış

ve saat tam on ikide duracakmış

saat on ikiyi vurmadan

haydi bir şeyler yapalım n’olur

kıyamet saatini durduralım

ya da geri alalım birkaç dakika daha

yaşam sürsün

                   

bir şeyler yapalım n’olur

yüzümüzü güneşe dönelim mesela

yüzünüzü güneşe döndüğünüzde

yüzümüz aydınlanır

yüzümüzü güneşe döndüğümüzde
gölgemiz arkamızda kalır

yüzümüzü güneşe döndüğümüzde

yolumuz aydınlık olur
yüzümüzü güneşe dönelim n’olur

 

çiçek gibi güzel

çiçekli bir güneş ülkesinde

karanlıktayız

don vuruyor filizlerimize

bir güneş ülkesindeyiz

bir güneş ülkesinde

ve karanlıkta ve aç ve susuz

çatlamıyor toprağa düşen tohum

boy vermiyor fidan

akmıyor dere

derinlere inerken su
yükseklere tırmanıyor kirlilik


ısıtan ışıtan  yaşamın kaynağı güneşi
yakan kavuran karabasan yapan
insan soyu sorumlu

tüm yaşadıklarımızdan

ve yaşayacaklarımızdan

ve de yaklaşan sonumuzdan

sorumlu olanlar güneşi unutanlar

 

iki tür insan var

güneşi unutan

iki büyük grup insan

bir grup

            aç gözlü hiç doymazlar

diğer grup da

             vurdum duymazlar

hiç doymazların büyük orduları

topları tüfekleri atom bombaları

dolu kasaları

dünyanın her yerinde bankaları var

çevreyi kirletiyorlar

sürekli tüketiyorlar

dünyanın ali kıranı baş keseni oldular

 

ya vurdum duymazlar

elle gelen düğün bayram diyorlar.

başa gelen çekilir diyorlar

buna da şükür diyorlar

biliyor musunuz kabahatin büyüğü onlarda

kabahatli onlar vurdum duymazlar
 

bir de bizim gibi şimdilik azınlıkta kalanlar var
kıyamet saatinin yaklaştığını gören
saçını başını yolanlar var

araştırıyorlar soruyorlar sorguluyorlar

toplanıyorlar dağılıyorlar yine toplanıyorlar

yazıyorlar  konuşuyorlar

onlar konuştukça gerçeği haykırdıkça

onlara felaket tellalı diyorlar

 

bir güneş ülkesindeyiz

susuzluk karabasan gibi

ve kirlilik

delinen ozon tabakası

ve yitip giden umutlar

 

güneşi unuttuğumuz

çiçek gibi güzel
çiçekli bir güneş ülkesindeyiz

 

benim gibi yetmişi aşanlar bilirler

hani bir zamanlar

güneşi içenlerin türküsünü söylüyorduk

“akın var güneşe akın

güneşi zaptedeceğiz

güneşin zaptı yakın” diyorduk

şimdi bakın çevrenize

akın makın kalmadı

akın olsaydı böyle olmazdı

bir zamanlar umut vardı

          akın vardı güneşe

          güneşin zaptı yakındı..

n’olur akın yine olsun

yine birlikte söyleyelim
güneşi içenlerin türküsünü

yine akın başlasın güneşe akın

güneşe dönelim yüzümüzü

yüzümüz aydınlansın

güneşe dönelim yüzümüzü

gölgelerimiz arkamızda kalsın

güneşe dönelim yüzümüzü

yüzümüz gibi yolumuz da aydınlansın

güneşe akın başlasın

           

yitip gidiyor dünyamızdan  

güzel olan ne varsa

bağlarımız kopuyor yaşamla

uygarlık diye diye mahvettik uygarlığı

uygarlık diye diye yok ettik güzel olan her şeyi

 

şimdi saat on ikiye beş var

kim bilir belki daha az kalmıştır

belki birazdan saat on ikiyi vuracak

bilin ki, saat tam on iki de duracak

gelin daha birkaç dakika varken on ikiye

yeni bir uygarlık kuralım hep birlikte

yeni bir uygarlık

uygarlığın adı kesin güneş uygarlığı olsun

güneş uygarlığında

hava temiz su temiz toprak temiz
insan temiz olmalı

dünya aydınlanmalı

bırakıp, dünyamızı kirleten her şeyi  

güneşe yönelmeli

güneşin ve evrenin değerini bilmeli

güneş uygarlığı mutlaka kurulmalı

uygarlığın güneşi

çiçek gibi güzel çiçekli bir ülkeden

anadolu’dan doğmalı

güneş uygarlığının
sönmeyen ateşi hep yanmalı

haydi hep birlikte

güneşe dönelim yüzümüzü.

yüzümüz aydınlansın

güneşe dönelim yüzümüzü

yolumuz aydınlık olsun

güneşe akın

başlasın







 

20 Ocak 2022 Perşembe

POZİTİF YAŞAM

Ben kendimin pozitif bir kişi olduğumu düşünüyorum.

Herkes gibi benimde üzüldüğüm zamanlar olur, bunu çok az kişiyle paylaşırım, bilirim ki, benim üzülmeme onlarda üzülecektir. Ben başkalarının üzülmesinden de üzüntü duyacağım için, üzüntümden çok mutluluğumu coşkumu sevincimi paylaşırım insanlarla, sevginin ve bilginin paylaşıldıkça büyüyeceğini bilirim.

Mutluluğu nasıl yakalayacağız? Mutluluk kazanılır mı, yoksa aslında insanın kendisinde mi var? Mutluluğu küçük şeylerde bulmak mümkün mü yoksa büyük şeylerde mi aramalıyız? Her insanın aklına gelen tüm bu sorular, aslında bakış açılarımızla ilgili. Beklentilerimiz, yaşamdaki tecrübelerimiz, insanlar ile paylaşımlarımız, bunların hepsi bu sorulara yanıtlarımızı biçimlendiriyor. Bu konular üzerine yazayım istedim bugün.

Peki, yaşadığımız dünyada salgın hastalıklardan doğa olaylarına birçok felaket varken; insan nüfusunun çok büyük bir kısmı açlık ve savaşlarla uğraşırken; gündelik hayatın zorlukları herkese ağır gelirken nasıl mutlu olacağız? Bunu sağlayan bir bilim dalının olduğunu öğrendim yaptığım araştırmalardan var bu bilim dalının adı: Pozitif Psikoloji.

Öğrendiğime göre, insanların olumlu karakter özelliklerini, güçlü yanlarını ve erdemlerini merkeze alan; hayatı daha doyurucu kılmaya yönlendiren; onların mutluluk arayışlarına katkıda bulunmaya yönelik bir bilim dalı olarak Pozitif Psikoloji, hem bireylerin tek tek hem de bireylerden meydana gelen toplumların tümünün başarılı olmalarını sağlayacak etkenleri belirleyip geliştirmeyi hedefliyormuş.

Psikoloji eksiyi sıfıra getiriyormuş. Hastalıkları negatif olarak değerlendirirsek, onları iyileştiren psikoloji insanı normal haline getirir yani eksiyi sıfır yaparmış. Pozitif psikoloji ise insanı artı hale taşır. İyilik halini arttırmayı, mutluluğu çoğaltmayı hedeflermiş. Pozitif Psikoloji ile insanın yaşam kalitesinin arttırılması amaçlanıyormuş. Bu bilgileri araştırıp bulunca, kendimin pozitif bir kişi olduğuna karar verdim. Bundan böyle pozitif olma yolunda daha kararlı olmaya çalışacağım. Böyle olunca içinizdeki iyiliğin yüzünüze yansıyacağını sizi görenlere mutluluk aktaracağınızı düşünüyorum. Gülümsemenin bulaşıcı olduğunu deneyimlerimden biliyorum.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Pozitif Psikoloji’nin köklerinin nereye dayandığını ve yakın zamanda neden gündeme geldiğini şöyle anlatıyor:

“Özellikle 2005 yılından sonra ABD’de intihar hızındaki artış, şiddetin artışı, insanın acımasızlığındaki artış nedeniyle psikiyatri, kötülüğü tanımlamaya yöneldi. İnsanlar neden kötü oluyor, kana susamışlık, acımasızlık neden çoğaldı? Bağımlılıklar neden arttı? Boşanmalar neden çoğaldı? Bu sorulara yanıt ararken, “mutlu olmayı başaramıyor muyuz?” sorusu yanıt aranan en önemli soru haline geldi. ABD’de, kanalizasyon atıklarından anti-depresan kullanımı ölçümü ile yapılan araştırmalarda insanların bu ilaçlar olmadan yaşayamaz hale geldiği ortaya çıktı. Bu sorunla mücadele etmek için biçimlenen bir bilim dalıdır Pozitif Psikoloji. Baktığımızda kadim kültürlerden, Doğu öğretisinden, Tasavvuftan, Mevlana’dan alınan doğruların bilimsel metodoloji ile anlatılması, sistematize edilmesi ve bu çağın insanlarına sunulmasıdır. Şu an Harvard Üniversitesi’nde 1504 nolu ders olarak ve ‘çığır açan ders’ diye tanımlanarak okutuluyor.”

Bizim okullarımızda da Pozitif Psikoloji dersleri olmalı. Daha mutlu olmak için pozitif olmaktan ve pozitif arkadaşlar edinmekten, çoğalmaktan başka seçeneğimiz yok.

İNSANLAR BOŞ KALDIKÇA DEDİKODU YAPIYORLAR.

Uzun zamandır dedikodu üzerine bir şeyler yazayım diye düşünüyordum. Uygun zaman bugünmüş demek ki. Tarım toplumunda ve boş zamanı çok olanlar arasında dedikodu çok oluyor.

Dedikodu yapmanın insan psikolojisini ne kadar olumsuz etkilediği bilinmesine ve herkesin dedikoduya karşı çıkmasına rağmen insanlar neden dedikodu yaparlar sorusuna takılınca, hiç olmazsa kısaca değineyim dedim.  

Günlük hayatta yapılan dedikodunun insan yaşamına ne kadar zarar verdiğinin farkında değiliz. Dedikodular aile içinde yıkımlara, dostlukların zarar görmesine neden olabiliyor.

DEDİKODU NE DEMEK?

Dedikodu başkalarının kişisel ve özel konuları hakkında yapılan konuşmalardır. Dedikodu bazen gerçek olaylar ve konular hakkında olsa da, genellikle kişiler arasında konuşulduğundan, kişilerin birbirlerine olayı veya haberi iletimi sırasında yanlışlıklar ve çarpıklıklar içermektedir.

Dedikodunun pirim yaptığını düşünenler olduğu için bazı gazetelerin ve bazı televizyonların dedikodu için ayırdıkları sayfaları ve programları bile vardır.

Dedikodunun ve gıybetin ne kadar kötü olduğu ve insanın karakterini etkilediği söylenir, gıybet yapmayın denir ancak nedense dedikoduya, gıybete devam edilir hep.

Gıybet, bir kardeşimizi hoş olmayan sözlerle anmaktır. Yokluğunda onun onur ve haysiyetini zedelemektir. Kul hakkına girmektir. Gıybet, güven ve samimiyete, huzur ve muhabbete, birlik ve beraberliğe, netice olarak dostluğa kardeşliğe saplanan bir hançerdir. İnsanlıkla bağdaşmayan, bireyi ve toplumu sarsan çirkin bir tutum ve davranıştır. Ne olur dedikodu yapmayalım yapanlara pirim vermeyelim ve birbirimizi bu konuda uyaralım.

ŞÜYUU VUKUUNDAN BETER

Şüyuuvukuundan beter. Bu eski bir deyiş. Bir şeyin dedikodusunun yapılması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür anlamına geliyor. Söylentiler o kadar uzar ki, insan söylenen keşke başıma gelseydi de, dedikodusu da bitseydi diyecek duruma gelir.

Eğer bulabilirseniz, Uzman Dr. Timur Yılmaz’ın Dedikoducu Beyin kitabını okuyun derim. Bu kitabı okurken şaşıracak ama en önemlisi beyinle ilgili çok şey öğreneceksiniz. Duygulardan, davranışlardan, beynin odacıkları ve gerçeklik algısından, başlangıçtan günümüze beynin gelişiminden izler bulacaksınız. Hikâyelerden dedikoduya, aşktan anı, hafıza ve belleğe uzanan geniş bir çerçevede ele alınan ve Uzm. Dr. Timur Yılmaz’ın deneyim ve birikimiyle ortaya çıkan Dedikoducu Beyin’den sonra beyniniz aynı kalmayacak bunu bilin…

Dedikodu yapmakta bir bağımlılık bence. Her bağımlılığın bir çaresi olduğuna göre dedikoduculuğunda vardır mutlaka.

ELEKTRİK FATURALARI

Son günlerin en tartışılan konusu artan elektrik fiyatları ve faturalara yansıması.
Kısaca değinmek istiyorum. Elektriğe zam 1 Ocak 2022 tarihinde geldi, ancak birçok elektrik dağıtımcısı firma zamlı tarifeyi uygulamaya Aralık ayından başlattı. Buna karşı çıkmamız gerekiyor. Aslında bunun toplumca çözümlenmesi ve fazla alınan paranın bir dahaki faturadan indirilmesi gerekir. Bu konuda yapılacak bir düzenleme yurttaşları rahatlatacaktır. İnsanlar tek tek itiraz etme tek tek dava açmak zorunda bırakılmamalıdır.

Hepinize ruh ve beden sağlığı diliyorum. Üzülmenin çaresi yok. Üzülmeyeceğiz. Daha yaşanası bir dünya ve daha konforlu bir yaşam için mücadele edeceğiz. Etkin yurttaş olmanın gereğini yapacağız.
Çok okuyacağız, çok çalışacağız sorunları birlikte aşacağız. Ne olur pozitif olun, çevrenize umut aşılayın. Umudu birlikte büyütelim…




 

13 Ocak 2022 Perşembe

OKAN KARACAN

 Okan Karacan hakkında yazı yazmakta nereden çıktı demeyin.

11 Ocak 2022 Salı günü, sabahtan Obasya’ya gittim erkenden yapılacak çalışmaları planlamak için.
Obasya’da Zafer Kalkınma Ajansı’nın hibe desteği ile yapımını sürdürdüğümüz Ekolojik Yaşam Merkezi ve AB, Hazine ve Maliye Bakanlığı Merkezi Finans ve İhale Birimi aracılığı ile aldığımız ve Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde AB hibesi ile yapımını sürdürdüğümüz Kültür Sınır Tanımaz Projeleri için günümün büyük bölümünü Obasya’da geçiriyorum.

AT HEYKELLERİ OBASYA’YA ÇOK YAKIŞTI

Bu arada Obasya’ya at heykellerimiz de geldi onları da yerlerine monte ediyoruz. Obasya’da heykeller çoğaldıkça güzelleştiğini görüyorum.

OKAN KARACAN OBASYA’DA

Ben atların yerine konulmasıyla meşgulken, dört kişilik bir ekip dikkatimi çekti. Ellerinde kameralar vardı. O da ne, şaşırdım kaldım. Dört kişiden biri Okan Karacan'dı. Hoş geldiniz, hangi rüzgâr attı sizi Obasya’ya dedim. Reklam filmi çekiyoruz dedi. Kendisini televizyonlarda yaptığı programlardan, sinema filmlerinden, dizilerden tanıyordum. Çok yönlü sevdiğim bir sanatçı Okan Karacan.

Kısa sürede kaynaştık. Bir o anlatıyordu bir ben. Kırk yıllık arkadaş gibiydik. Hani dalga boyu tuttu derler ya aynen öyle oldu. Yapacak işlerimiz olmasa gün boyu konuşabilirdik.

Reklam filmi çeşitli etkinliklerde kullandığımız Bey Otağında çekilecekti. Bey Otağına geçtiğimizde söyleşimiz devam ediyordu.

Ben sordum Okan yanıtladı, Okan sordu ben yanıtladım. Önce kuruluşundan bugüne Obasya Projemizi anlattım Okan’a, beş proje yaptığımızı, yaptığımız beş projenin de kabul edildiğini bunun bir Türkiye rekoru olduğunu söyledim.

Kültür Sınır Tanımaz adlı projemiz kapsamında Obasya’da 19.yy Ege Bölgesi Kadın Giysileri Müzesi ve 700 metrekare büyüklüğünde etkinlik çadırı yapmakta olduğumuzu söyledim. Etkinlik çadırı tamamlandığında, Okan’la çadırda bir etkinlik düzenleme konusunda anlaştık. Adamın on parmağında on marifet var. Ben gülen ve güldüren insanları çok seviyorum.

Okan Karacan, reklam filmlerini kendi firması olan ONKA ile çektiğini, Ege bölgesine çok geldiğini; bölgede birlikte çalıştığı çok yetenekli, konularında uzman arkadaşlarının olduğunu söyledi.

Okan’ı mutlaka tanıyorsunuzdur ama ben yine de hayat hikâyesini kısaca aktarayım size:

OKAN KARACAN

İlk ve orta öğrenimini, İstanbul Şişli'de bulunan Terakki Vakfına ait Özel Terakki Lisesi'nde aldı. Daha sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümünü kazanan Karacan, bu üniversiteyi tamamlayamadı. 1995 yılında ise kısa bir süre turizm alanında ticarete atıldı. 2001 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Müzikoloji bölümünü kazanarak, buradaki eğitimini 8 yılda tamamlayabildi. Bu esnada pek çok çocuk tiyatrosunda çalışan Karacan, 2002 yılında Tiyatro Portakal'da Sigara Böreği isimli tiyatro oyununda rol alarak oyunculuk hayatına başladı. Tiyatro oyunculuğunu BKM ve Uygur Kardeşler'de devam ettirerek geliştirdi. Buradan televizyona geçen Karacan, çeşitli televizyon programlarında sunuculuk ve ardından bazı televizyon programlarının yapımcılığını yapmıştır.

Karacan, bu sürede çeşitli televizyon dizilerinde rol almış ve yine bu yıllar arasına iki radyo programı sunuculuğunu da sıkıştırmıştır. Sinemada ise; ilki 2007 yılında üçüncüsü ise 2013 yılında çekilen Çılgın Dersane serisi sinema filminde Doktor Bilgin karakterini canlandırmıştır. Karacan halen yurt dışında Karacan Artistik Hizmetler adıyla hizmet veren bir yapım şirketi sahibidir. Aynı zamanda 2011 yılından bu yana çeşitli telemarketing organizasyonlarında çalışmaktadır. Televizyon ekranlarının tanıdık simalarından oyuncu ve şovmen Okan Karacan sosyal medyada gündem oldu. Uzun bir süre verdiği kilolarla adından söz ettiren Okan Karacan'ın hayatı ve ne iş yaptığı merak ediliyor.

Merak ettiklerimin tümünü sordum Okan Karacan’a. Tümünü de yanıtladı sorularımın. Instagram sayfasının beşyüz binden fazla takipçisi var. Obasya da kaldığı süre içinde de çok paylaşım yaptı sayfasında. Yaptığı paylaşımlar binlerce kişi tarafından izlendi. Okan’ı Instagramdan takip edin derim.

OKAN KARACAN DİZİLERİ, FİLMLERİ VE TV ŞOVLARI

Şakamatik, Çocuktan Al Haberi, Sakarazzi, Yılbaşı eğlencesi, Sayısal Gece Çekilişleri, Sabah Kuşağı,
Oyunbozar, Kabare, Şarkı Söylemek Lazım, gibi programlardan tanıyoruz. Çılgın Dersane’deki Doktor Bilgin rolü hatırda kalanlardan.

Okan’ın ben 140 kilo olduğu yılları biliyorum. Bir yıl içinde 60 kiloya inmeyi başarmış maşallah.

Bey otağında, bir fıkra ya da komik bir anı Okan’dan, bir fıkra ya da komik bir anı benden geliyordu. Ardı ardına sadece ikimiz değil bizi izleyenlerde gülüyorlardı katılırcasına. Bıraksalar devam ederdik ama Okan reklam filmini bitirmek bende işime dönmek zorundaydım.

Yeniden görüşmek dileği ile ayrıldık Okan’la. Yolu her Ege’ye düştüğünde Obasya’ya uğrayacak Okan bakarsınız bu görüşmelerden yeni bir proje daha çıkar…




6 Ocak 2022 Perşembe

SIRA DIŞI İNSANLAR

Sıra dışı insanların sayısı çok değildir. Sıra dışı insanları düşündüğümde, yeşillendirme deyince nasıl aklıma Manisa Tarzanı geliyorsa, tasarruf denilince de Rahmetli Vali Refik Arslan Öztürk geliyor. Valimi düşününce de, Vali Bey kitabını yazan Saygı Öztürk geliyor aklıma.  Yardımsever kişi denilince da akılınıza gelenler oluyordur elbet benim aklıma Rahmetli Cemal Ergün geliyor. Bütçe yönetimi denilince de, bu konuda ödüller alan ilk sıralarda sayılan Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün geliyor hemen aklıma. Saydıklarımın tümü sıra dışıdır. Ve her sıra dışı insan gibi onlarında adları ve anıları hep gönüllerde yaşayacaktır.

Yazmakta olduğum köşe yazısında, Refik Arslan Öztürk, Saygı Öztürk, Cemal Ergün ve Cengiz Ergün adlarını sıkça kullanacağım.

TASARRUF ŞART

Yazımda tasarrufa öncelik vereceğim. İhtiyaç fazlası olan her istek, yapılan her gereksiz harcama yaşanabilir bir dünya ve yarınlar için gerekli kaynakları bugünden tüketmektir. Özellikle kaynakların azaldığı dünyamızda tasarruf şart.  Tasarruf öncelikle bir etik anlayışın sonucudur. Tasarrufta geleceği düşünerek şimdiden planlama yapmayı gerektiren bir bilinç vardır.

Tasarruf ya da birikim, yeni yatırımlar yapmak için kenara para koymak, ya da var olanı gerekli olan yerde gereken biçimde akıllıca kullanmaktır. Bugün yapacağınız tasarrufla yarın yeni yatırımlar yapabilirsiniz. Günlük dilde ise tasarruf sıklıkla, masrafları kısmak anlamına gelmektedir. Tasarrufun devlet parasını akılcı biçimde kullanmanın ustası ve öğretmeni Rahmetli Valimiz Refik Arslan Öztürk’tür. Sayın Öztürk’ün nasıl bir tasarrufçu olduğunu, kardeşinin “Ağlayarak Yazdım” dediği Vali Bey kitabından öğrenebilirsiniz. Kitap ben bu yazıyı yazmaya başlamadan önce onuncu baskısını yapmıştı. Okumadıysanız mutlaka okuyun hatta okuduktan sonra verin yakınlarınız da okusun.

TİCARET VE SANAYİ ODAMIZ KİTAP HEDİYE ETTİ

2021 Aralık ayının son Salı gününde yaptığımız Manisa Ticaret ve Sanayi Odasının son aylık meclis toplantısında, MTSO Başkanı Sayın Mehmet Yılmaz hepimize Saygı Öztürk’ün yazdığı Vali bey kitabını hediye etti. Bana hediye edilen kitabı bende bir arkadaşıma hediye ettim çünkü daha önce alıp okumuştum. Bu duyarlı davranışı nedeniyle Sayın Mehmet Yılmaz’a gönülden teşekkür ediyorum. Keşke dostlarına kitap hediye edenlerin ve okuyanların sayısı çoğalsa, ne güzel olur değil mi?

Tasarrufu cimrilikle karıştırmamak gerekir. Tasarruf israfı önlemektir dinimize göre de “israf haramdır.”

BÜTÇE YÖNETİMİNDE CENGİZ ERGÜN HER ZAMAN ÖNDE

Tasarruf etmek kadar bütçeyi iyi kullanmakta önemlidir. Bu konuda Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün çıkıyor ortaya. Bütçenin yönetimi tasarruf kadar önemli oluyor işletmeler için.

YARDIMSEVER CEMAL ERGÜN

Gelelim, neden Rahmetli Cemal Amcadan (Cemal Ergün) söz ettiğime, Cemal amca, planlı programlı, yardımsever sevilen bir hemşerimizdi. Vali Bey kitabında da adı geçiyor. Yardımseverliğinden söz ediliyor.  Vali kitabında, benim adımda sıkça geçiyor. Saygı Öztürk’le bu kitap nedeniyle tanıştık. Bana,
“Vali Bey kitabını yazmaya karar vermemde sizin yazdıklarınızın çok etkisi oldu” dedi. Ben sevdiğim saydığım rahmetli valimiz Refik Arslan Öztürk’le ilgili içten gelen düşüncelerimi, aramızdan ayrılışının bana verdiği acıyı yazdım, adı ve anısı yaşatılsın istedim sadece.  Evet, aynen böyle, güzel insanların adları ve anıları hep yaşatılmalı.

VALİ BEY KİTABINDA CEMAL ERGÜN’DE VAR

Vali Bey kitabında, Cemal Ergün’ün adının geçtiği bölümü noktasına virgülüne dokunmadan aynen aktarıyorum. Beni etkileyen gözlerimi yaşartan tasarrufu ve ülkesini seven iki insanın rahmetli Cemal Amcanın ve rahmetli valimiz Refik Arslan Öztürk’ün örnek davranışlarıdır. Valinin görev aşkını, Cemal Amcanın toplum kalkınmasına ve eğitime verdiği önemi görüyoruz. Yazarken Saygı Öztürk hem ağlamış hem yazmış bende okurken ağladım Vali Bey kitabını.

Okumanızı önerdiğim Vali Bey kitabından bir bölüm:

Yarım saat sonra Manisa'dan ayrılıyordu. Milli Eğitim müdürüne, “Cemal Amca'ya gidelim" dedi. Vali Refik Arslan Öztürk, evinden yürüyerek valiliğe giderken, önce İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne uğruyor, Müdür Hasan Özdemir ve arkadaşlarıyla eğitim yatırımlarını konuşuyor, iş insanlarını okul yaptırmaya ikna etmek için ziyaretlere gidiyordu. Bundan da önemli sonuçlar alıyordu. Milli Eğitim Müdürü Hasan Özdemir, "Şimdiye kadar yedi valiyle çalıştım. Refik Valim kadar eğitime önem veren kimseyi görmedim" diyor ve çok duygulandığı şu olayı anlatıyordu:

O dönem Manisaspor başkanı, şimdiyse Manisa Büyükşehir Belediye başkanı olan Cengiz Ergül’ün babası, Cemal Bey'i Vali Bey ziyaret etmiş ve ona da okul yapması için ricada bulunmuştu. Vali Bey, bu ziyaretleri bir değil, birkaç kez yapar, sonuç da alırdı. Bu sayede iline en çok okul kazandıran vali olmuştu.
Manisa Valiliği'nden ayrılıyordu. Yarım saat sonra tören yapılacaktı. Valiliğin önü onu uğurlamak için gelen vatandaşlarla, kamu görevlileriyle doluydu. Vali Bey'in yanına gittim. Bana, "Cemal Bey'in okul yaptırması işinde bir gelişme var mı?" diye sordu. Kendisine, “Henüz karar vermiş değil ama umut ışığı var" karşılığını verince, "Hemen Cemal Amca'ya gidelim, ilden ayrılırken hem Allahaısmarladık derim hem de okul yapımı için belki söz alırım" dedi.

Yarım saat sonra Manisa'dan ilişiğini kesecek valinin, ile yeni bir okul kazandırmak istemesi beni çok duygulandırdı. Vali Bey, Cemal Bey'le konuşurken arsasını verdikleri yerin okula büyük ihtiyacı olduğunu belirtti ve ondan okul yaptırma sözünü aldı. O kadar mutlu olmuştu ki anlatamam. Vali Bey, Cemal Bey'e sarıldığında, Manisa'ya yeni bir okul kazandıracağı için mutluluktan gözyaşı döküyordu. Kapının önüne çıktığımızda, "Şimdi çok rahatladım. Okul yapımıyla ilgili bana zaman zaman bilgi verirseniz çok mutlu olurum müdür bey" dedi.

Vilayet önüne geldiğimizde valiye uğurlamaya gelenler onun son dakikada bile Manisa'ya hizmet için çırpındığının farkında değildi. Vali Bey'in son yatırımı eğitime oldu. Cemal Bey, okulu hemen yaptırdı. Her konuşmamızda Vali Bey'i andık.

Sıra dışı insanların adları ve anıları hep yaşatılacaktır. Ne Rahmetli Vali Refik Arslan Öztürk nede Cemal Ergün gibi yardım sever insanlar unutulacaktır. Sevgileri ve anıları hep yüreklerimizde yaşayacaktır. Toplumun sıra dışı insanlara çok ihtiyacı var…





31 Aralık 2021 Cuma

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN

Yeni yıl, yüreğimizde yeni umutları filizlendirir hep. 

Yeni yılın neler getireceğinden çok neler getirmesini istediklerimizi geçiririz aklımızdan. Oysa 31 Aralık’ın 1 Ocak’tan hiçbir farkı yoktur. 1 Ocak’a kendimiz bir takım yeni anlamlar yükleriz. Yılbaşı yüklediğimiz anlamlarla önem kazanır. Farklı günlere farklı anlamlar kazandıran insanın kendisidir. Önemli olan gün değil, önemli olan insandır...

Korona nedeniyle yılbaşını hepimiz pijama, terlik, televizyon “PTT” olarak kutlayacağız. Kitap okuyanlarımız da olacak belki. Dileğim 2022 yılında meydan okuyanlardan çok kitap okuyanların çoğalmasıdır. Kitap okuyanlar çoğalsa meydan okuyanlar olmaz zaten.

Yeni yıldan beklentilerimizle gelecekten beklentilerimiz aynı şey. Hepimizin bir beklentisi olduğu gibi benimde beklentilerim var. Beklentilerim kişisel olmadığı gibi, gerçekleşmesi zor beklentilerde değil: Bir kooperatifçi olarak 2022 yılda kooperatiflerin daha çok gündeme getirilmesini, Obasya Projemizin başarılarına başarılar katılmasını diliyorum. Konut kooperatifçiliğinin önünün açılmasını bekliyorum.

“Su Yoksa Gelecek Yok” adıyla açtığım Facebook topluluk sayfamızın daha çok kişiye ulaşmasını, su tasarrufu konusunda yeni önlemlerin alınmasını, ülkemizde çok su isteyen çim yerine az su ve az bakım isteyen yer örtücüler ekilmesini, ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmesini diliyorum.

Biz bilgi ve deneyim birikimimizi insanların hizmetine sunabilmek için, radyo ve tv programlarına katılmayı, sosyal medyadan etkin biçimde yararlanmayı düşünüyor ve uyguluyoruz.

2022 yılında daha çok çalışmaya, yeni projeler hazırlamaya, daha sık yazmaya ve paylaşmaya öncelik vereceğim.

Yeni yılın güzellikler getirmesini diliyor, yeni yılınızı gönülden kutluyor, sevgi ve saygılar sunuyorum.




24 Aralık 2021 Cuma

BEKLENTİLERİM

Karşı karşıya duran iki kişi ortalarında duran masanın üzerinde büyük bir rakam yazılı. Birisi rakamı (6) olarak görürken, diğeri (9) olarak görüyor. Durdukları yere göre gördükleri doğru. Birisi gördüğüm altı derken diğeri dokuz diye diretiyor ve bir türlü anlaşamıyorlar. Oysa empati yapıp onun baktığı yerden öyle görülüyor olabilir deseler sorun kalmayacak. Empati şart…

Bugün ne yazacağımı kararlaştırmadan oturdum daktilonun başına. Doluya koyuyorum almıyor. Boşa koyuyorum dolmuyor. Ne etsem olmuyor ne yazacağıma karar veremiyorum bir türlü.

Bir vatandaş olarak, beklentilerimi yazayım bugün. Hiçbir kimsenin etkisi altında kalmadan tamamen kendi bakış açımdan isteklerimi yazayım istiyorum. Benim isteklerimin birçoğunun hata tümünün birçok kişinin isteği olduğunu da biliyorum.

Susacak yerde konuşmak konuşacak yerde susmak insana acı verir. Konuşacak ve susacak yeri iyi bilmek gerekir desek de, hata yaptığımız ve acı çektiğimiz üzüldüğümüz üzdüğümüz çok olur. Bazen sesimizin tonunu da ayarlamakta güçlük çekeriz. Sakin sakin söylesek etkili olacak sözü, bağırarak etkisiz hale getirdiğimiz çok olur.

Yazımın konusuna döneyim ve beklentilerimi yazayım:

Faizler düşsün isterim elbet. Faizler düşerken dolar alıp başını gitmezse ve başımıza yeni işler açmazsa fiyatları yükseltmezse, enflasyonu düşürürse elbet isterim.

Türk Parası değerlensin, dolar düşsün isterim elbet. Dolar düşerken fiyatlarda düşmeli ve enflasyon da düşmeli mutlaka.

Mutlu ve gelecekten umutlu olmalıyız. Gerginlikler azalmalı. Tüm iyi beklentilerin olması için, tek çare var: Katma değer yaratan üretim artmalı… Özellikle tarım ürünlerinde, ithalatın yerini ihracat almalı.

Çalışanlar, emekliler, çiftçiler, gençler yaşılar, halk mutlu olmalı, gelir düzeyleri artmalı.

Hep birlikte kalkınma için barış kardeşlik dayanışma şart.

Dileğim yaşanan tüm olumsuzlukların 2021 yılında kalmasıdır.
2022 yılı güzelliklerle gelsin istiyorum…
Birbirimizi sevmeyi birbirimize saygı duymayı ve iyi olanın yanında durmayı öğrenmeliyiz…

Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum…





2 Aralık 2021 Perşembe

İKİNCİ EL

Günümüzde itibarı, pahalı yaşamda, markada görmeyenlerin sayısı giderek artıyor. Yeni kuşak, itibarı giyside değil, bilgide görüyor. Şatafat, pahalı yaşam, markalar, bilgisizliği örtmeye, itibarı güçlendirmeye yaramıyor. Özellikle gençler arasında ikinci ele yönelenlerin sayısı hızla artıyor.

Bende ikinci elci oldum desem ne dersiniz bilemem ama, gerçekten ikinci elci oldum. Bundan böyle özellikle derneklerin, vakıfların öğrencilere burs sağlamak için açtıkları ikinci el mağazalarından giyineceğim. Giymediğim elbiselerimi de ikinci el toplayan derneklere vakıflara bağışlayacağım.

Geçtiğimiz hafta İzmir’e gittiğimde çok önceleri balık hali olarak hizmet veren şimdilerde çok sayıda mağazanın bulunduğu Konak Pier iş merkezini gezerken, öğrencilere yardım amacıyla açılmış Kurşun Kalem Eğitim Vakfı’nın ikinci el mağazasını görünce ilgilenme ve bilgi alma ihtiyacı duydum. Biliyorsunuz, BİLGİ sözcüğünün dört harfi İLGİ sözcüğünü oluşturuyor. İlgi olmadan bilgi olmuyor. Aldığım bilgilerin ışığında bu köşe yazısını yazma ihtiyacı duydum. 

Cuma günleri Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur dostumla yaptığımız Manisa’da yaşam programına ikinci el mağazasından aldığım ikinci el giysileri giyerek katılacağım.

Fiyatlar sürekli artarken bile insanlar alışveriş merkezlerini doldurup taşırıyor ve çoğunlukla ihtiyaç dışı giysiler satın almaya devam ediyorlar. Çok az insan, hem toplumumuzda hem de dünyamızda bir farklılık yaratabilecek olan ikinci el giysi mağazalarından alışveriş yapmakta ve giysi bağışında bulunmaktadır. Giysiler ister yeni, ister kullanılmış olsun bir kişinin öz saygısı onun dış görünümü üzerine kurulmuştur. Bu yüzden birçok insan her yıl giysi alışverişine önemli miktarda para harcıyor. Böylesi çılgın bir tüketim kültürü, ekonomik faktörün yanı sıra doğal kaynakları yavaş yavaş yok olmakta olan dünyamızda tekstil israfını da beraberinde getirmekte ve doğal hayatı olumsuz etkilemektedir. Günümüzde çok kullanılan çevreye duyarlı ve organik ürün söylemlerine ek olarak ikinci el giysi satın alma ve giysi bağışı yapma, doğal kaynakları korumak ve israfı azaltmak için önemlidir.

Evinizdeki beyaz eşya, mobilya, halı, perde gibi eşyaları yenileriyle değiştirirken kullanılabilir durumda olanları ya da evinizde uzun süredir kullanmadığınız halde dolap işgal eden giysilerinizi öğrencilere destek sağlayan vakıf ve derneklere bağışlayabilirsiniz.

Birçok kişinin ikinci el giysilere karşı gösterdikleri olumsuz ön yargının aksine, kullanılmış giysi mağazaları geçmiş dönemlere ait ilgi çekici parçaların yanı sıra birçok moda stilini de taşımaktadır. İnsanlar ikinci el mağazalarına yapıştırılan lekenin ötesini gördükleri zaman, hem çevreye hem de ekonomiye katkısı açısından önemlerinin farkına varacaklardır. İkinci el giysi kullanmak, tekstil israfını azaltmanın önemli bir yolu olabilir. İkinci el giysi ticareti, temizleme, onarım, yeniden tasarım ve ambalajlama gibi alanlarda da yeni bir istihdam sahası oluşturmaktadır. Giderek popüler hale gelmekte olan ikinci el mağazaları konusunda Manisa’nın ve Manisalıların geç kaldığını görüyorum. Oysa Manisa’da öğrencilere burs veren STK’ların olduğunu biliyorum. Bence ikinci el giysi satışlarını Manisa gündemine taşımalıyız. Bu çalışmalara belediyelerimizin ve alışveriş merkezlerinin destek olacağını düşünüyorum. Böyle bir çalışma olduğunda giysi bağışlayacak ve giysi satın alacak çok kişinin çıkacağını düşünüyorum.  

Ben Akhisar’ın Büknüş Köyü’nde fakir topraksız bir ailenin çocuğu olarak 1945 yılında doğdum. Benim dönemimde çocuk ölümleri çok olurdu. Köyde bir çocuk öldüğünde de elbiselerini verecekleri kişi olarak öncelikle ben gelirdim akıllarına. Ben ikinci el giysiler giyerek büyüdüm. Bundan da hiçbir zaman utanma duymadığım gibi elbiselerini giydiğim çocukların anne ve babalarını hep kendi annem babam gibi gördüğüm için onları çok sevdim onlar da beni çok sevdiler. İkinci el eşyaların sosyalleşmeye katkısının olacağını düşünüyorum. Böyle bir girişim olursa, elimden gelen desteği vereceğimizden hiç kuşkunuz olmasın.

Veren el, alan eli görmesin deniliyor ya, ikinci el eşyalarımızı bağışlarken kimsenin bilmesini istemeyebilirsiniz ama ben ikinci el giydiğimin bilinmesini istiyorum.

Doğanın korunmasına nasıl duyarlı yaklaşıyorsak, ikinci el giysilerle tutumlu olmaya, ülkenin kalkınmasına ve eğitime katkıda bulunmaya duyarlı yaklaşmalıyız.

İkinci el giymenin itibarımızı eksilteceğini düşünmeyin. İkinci el giyerek öğrencilere burs verilmesini sağlamak bence iyi insan olmakla eş anlamlıdır diyebilirim.

Hep birlikte ikinci ele yönelerek hem kendi ekonomimizin iyileşmesine hem de israfın önlenmesine katkıda bulunalım.

Bu yazımı somut bir öneriyle noktalamak istiyorum:

12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanacak olan Yerli Malı Haftası resmi adıyla Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası kapsamına ikinci el olgusunu da ekleyerek kutlama yapalım. Bu çağrımı keşke Milli Eğitim Bakanlığı’na da bir şekilde iletebilsek. Keşke ikinci eli de kutlama kapsamına alabilsek.  

I. Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik darboğazın ardından yabancı ülkelere para akışının önünün kesilmesi ve toplumsal tutum bilincinin oluşması amaçlanmıştır. Bu amaçla Atatürk başkanlığında, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi toplandı. Bu kongrede yurdun bağımsızlığının korunması, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararlaştırıldı. Dönemin başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık 1929 tarihinde TBMM’de bir konuşma yaptı. Konuşmasında ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma konularını anlattı. 1946 yılından itibaren Yerli Malı Haftası olarak kutlandı. 1983 yılında adı Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası olarak değiştirildi.

Bu hafta süresince tutumlu olmanın, yatırım yapmanın ve ''yerli malı kullanmanın önemi'' vurgulanır. İnsanların parasını, malını, eşyalarını, zamanını ve sağlığını gerektirdiği gibi korumak ve dikkatli kullanmasına tutumlu olmak denir. İhtiyaçlara harcandıktan sonra artakalan para ile yatırım yapmanın önemi üzerinde durulur. Tüketilecek ürünlerin, ülkede üretilen ürünlerden seçilmesinin gerekliliği anlatılır. Bu şekilde ülkenin zenginliklerinin artması amaçlanmaktadır. Ben, ilkokulda okurken, 12 – 18 Aralık tarihleri arasında kutlanan bu haftada tutum, yatırım ve Türk malları hakkında bilgilerin verildiğini, şiirler okunduğunu, konuşmaların yapıldığını çok iyi biliyorum.

Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası kapsamına ikinci el eşya kullanımını da alınarak kutlamaların önemine yaraşır biçimde yapılmasını istiyorum ve öneriyorum bir Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olarak…





 

12 Kasım 2021 Cuma

YOLUNDAYIZ ATAM

Her 10 Kasım’da ve tüm milli bayramlarımızda olduğu gibi, yine Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgiyle, saygıyla ve giderek artan bir özlemle anacağız. Anmakla kalmayıp anlamaya çalışacağız.  Atatürk bizim geçmişe özlemimiz değil, aydınlık geleceğimizdir.

Onun gösterdiği yol bilimin aydınlattığı uygarlık yoludur. O büyük insan “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek bize bilimin aydınlattığı uygarlık yolunu göstermiştir. Bu nedenle “İzindeyiz” yerine “Yolundayız” demeliyiz.  İz biter yol bitmez. Yolundayız Atam.

Atatürk’ün okumaya verdiği öneme değinmek istiyorum; Atatürk’ün okumaya önem verdiğini,  yaşamı boyunca yaklaşık 4000 kitap okuduğunu biliyoruz.  Dile kolay 4000 kitap bir yaşama nasıl sığır? Atatürk “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” diyor.  Atatürk’ün dediği gibi kitap okumalıyız. Gelişmek için okumak şart. Harçlıklarımızın yarısını kitaplara vermeliyiz. Aldığımız kitapları arkadaşlarımızla değişerek daha çok kitap okumalıyız. Atatürk şüphesiz ki yüzyılımızın en büyük devlet adamı en büyük lideridir. Kuşkusuz bu özelliğinin var olmasında askeri kişiliği, devlet adamlığının yanı sıra düşün adamı olmasının da büyük payı vardır. Yaşamı boyunca kitap, Atatürk için vazgeçilmez bir değer, yol gösteren bir varlık olmuştur. Onun için okumak bir tutkuya dönüşmüş ve bu tutku sonunda geniş bir kültür kazanmıştır. Atatürk için kitap, öğrenim yaşamı boyunca her aşamada etkili olmuştur. İlkokul öğrencisi iken kitap okumayı, sokakta oynamaya yeğlemiş, ders kitapları ile yetinmemiş, askeri okulda öğrenimini sürdürürken de yerel dergi ve gazeteleri izlemiş, fen ve matematik konularında yarışmalara grip kazanmıştır. Vatan ve özgürlük kavramlarını işleyen Namık Kemal’in eserlerini, Mehmet Emin Yurdakul ve Tevfik Fikret’in şiirlerini okurken, öte yandan da Voltaire, Rousseau, Montesqiue gibi Fransız düşünürlerin eserlerini okumuş ve fikirleri üzerinde tartışmıştır. Fransızca öğrenmiş ve bu dilde, askerlik eğitimi ile ilgili olduğu kadar, siyaset, hukuk ve edebiyat üzerine yazılmış eserleri de okumuştur. Çanakkale Savaşları sırasında, ateş altında bile okumaktan vazgeçmemiştir. Atatürk vatanı düşman istilasından kurtardıktan ve Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra sosyal ve ekonomik konulara daha çok eğilmek gereğini duymuştur. Artık O, savaş alanlarında kazandığı zaferlerini, kültürel, sosyal, ekonomik alanlarda yapmayı tasarladığı reformlarla sağlam temellere oturtmak istiyordu. Bunun için de yapacağı devrimler için her türlü fikir ve inanç düzeyindeki delegelerle dolu bir Meclis’in başkanı olarak yeterli bilgi edinmesi gereğine inanıyordu. Bu nedenle de o güne kadar okuyamadığı bazı kitapları yurt dışından getirtiyor, Türkçeye çevirtiyordu. Atatürk’ün hangi konularda, ne çeşit eserler okuduğunu gösteren en güvenli kaynak özel kütüphanesinin kataloğudur. Bu kaynak Onun düşün ve kültür yaşamının bir göstergesidir. Atatürk’ün özel kütüphanesinin koleksiyonları arasında en geniş yeri tarih kitapları almaktadır.

Eğer Atamızın kurduğu Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmak istiyorsak, eğitim gerçekten şart. Eğitim içinde Atatürk gibi çok okumak şart. Çok okuyacağız. Okuyanların sayısı çoğaldıkça güçlendiğimizi göreceğiz. Çocuklarımızın okuma alışkanlığı edinmelerini sağlayacağız. Kaldırılan felsefe dersleri yeniden konulmalı. Düşünen soran sorgulayan araştıran, bilgiye ulaşmayı ve paylaşmayı bilen nesiller yetiştirmeliyiz. Çocuklarınıza ve dostlarınıza vereceğiniz en güzel hediye niye bir NUTUK olmasın. Dostlar gerçekten söylüyorum, Nutuk okumayan kalmasın. Nutuk gençlerimize okullarda ders kitabı olarak okutulsun.  Bizi Atatürk’ten uzaklaşmak değil, Atatürk’ü anlamak onun yolundan gitmek aydınlığa ulaştıracaktır…





 
back to top