Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

29 Nisan 2022 Cuma

RAMAZAN BAYRAMI

Bayram söyleşilerinde söze hep geçmiş bayramlar şöyleydi böyleydi diye başlar geçmiş bayramlara övgüler yaparız. Bence geçmişe ağıt yakmanın bir anlamı yok. Önemli olan yeni güzellikleri, o günün koşulları içinde yaşayabilmektir. Bayramları, geçmişe özlemi körüklemek yerine, geleceğe umudu güçlendirerek kutlamalıyız. 

Büyük kentler yalnızlıkları da büyüttü. Şimdilerde büyük salonlarda iftar yemekleri veriliyor. Ancak, sadece birlikte oturduğunuz masadakilerle tanışabiliyorsunuz.  Herkes hızla yemeğini yiyip kaçmanın yolunu arıyor. Birlikte olmanın çokluğuyla yaşama keyfini unutmuşuz.

Eskiden insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırlardı. İftar yemekleri güzel söyleşilerle süslenirdi.  Şimdi televizyon herkesin her şeyi oldu. Hele bir de maç varsa! Arasanız da bulamazsınız sohbet edecek kimseyi.

Geçmişe takılıp kalmayalım diyoruz ama anmadan da edemiyoruz. Bayramlar da eskiden çok farklıydı. İnsanlar en güzel giysilerini giyip bayram gezmesine çıkardı... İçtenlik vardı, sıcaklık vardı. Şimdi parası olan bayramı fırsat bilip, sahillere koşuyor. Biraz daha paralı olanlar ise soluğu yurt dışında alıyor.

Bu ramazanda birkaç fıkra paylaşmak istiyorum sizlerle:

Adamın biri, Bektaşi'ye sormuş:  "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim"  Bektaşi:  "Elbiselerini çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.

Bir de çocuk fıkrası anlatayım:  Adamın biri yolda sevimli bir çocuk görür ve çocuğa:  Senin adın ne diye sorar. Çocuk tam söyleyeceği sırada:  Dur ben tahmin edeyim, diyerek sözünü keser, ama ipucu olarak baş harfini söylemesini ister. Çocuk:  adımın baş harfi “Y” der, adam başlar saymaya...  Yasin Çocuk hayır anlamına başını sallar.  Yusuf?  Çocuk yine başını sallar.  Adam (Y) harfi ile başlayan tüm isimleri sıralar. Çocuk hep başını sallamaktadır.  Adam sinirlenir, kız isimlerini de saymaya başlar; çocuk yine başını sallar. Adam sonunda: Bilemedim. Sen söyle ne len ismin der.  Çocuk cevap verir: Yamazan...

Eskiden bayramlar coşkulu geçerdi, şimdi cumartesi ya da pazardan farkları kalmadı. Büyük çoğunluk bayramları tatil yapmak için bekler oldu.

Benim için bayram; içime bakmaya, kendimle konuşmaya fırsat tanıyan günlerdir. Kendinizle konuşmayı, sokakta, iş yerinde yapamıyorsunuz. İnsan kendi içine bakmaya ve kendisi ile konuşmaya da zaman ayırmalı. Bana böyle bir fırsat tanıdığı için de ben bayramları hala çok seviyorum.  Bayramları sevişimin başka nedenleri de var elbet. İnsanlar daha sevecen, daha barışçıl oluyor. Özellikle çocukları sevinçli görmek beni çok mutlu ediyor.

Günümüzde iftar yemekleri büyük restoranlarda veriliyor. İftar davetleri geçmişte de verilirdi. Bu fıkram, o günlerden... Bektaşiye sormuşlar:  Baba erenler, niçin oruç tutmazsınız?  Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.  İftara çağırsalar gider misin?  Aaa... doğrusu ne yapar eder giderim. Canım nasıl olur? Allah'ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetine icabet ediyorsun? Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir. Bir eşref saatine gelirse kulların günahını derhal affedebilir.  Fakat insanlar öyle midir ya? En küçük sebepten güceniverirler. Bunun için davetlere icabet etmek gerekir. İftar davetlerini hiç kaçırmam…

Bayramlarda türbe ziyaretleri çok yapılır. Türbelerin önü günümüzde de dolup dolup taşıyor. O konuda da fıkram var.  Kadın küçük çocuğunu türbeye götürmüş. Herkes dua ederken o çocuğunu mezarın üzerine işetmeye başlamış.  Görenler kızıp bağırmış.  Yapma kadın! Çocuğun çarpılacak... Kadın, her yanı eğri büğrü olan çocuğunu gösterip;  Keşke, demiş, çocuk zaten çarpık. Çarpılırsa belki düzelir.

Ben Akhisar'ın köylerinde büyüdüm. Köylerde de ortama uygun çok hoş fıkralar anlatılır. İşte biri: Tonyalı bir türlü iyileşmeyen ineği için açmış Allah'a ellerini: Ey beyük Allahum! Eğer habu ineği iyileşturursen, söz üç gün oruç tutacağım. Birkaç güne kalmamış, Tonyalı'nın ineği iyileşmiş. O da sözünü tutmuş. Fakat bir süre sonra inek ölüvermiş. Tonyalı tekrar açmış ellerini: Ey büyük Allah'ım! Eğer ben tuttuğum o üç gün orucu Ramazan'a, ölen ineği de kurbana saymazsam!...

Şimdilerde siyaset, ibadet ve ticaret iç içe yapılıyor. Bazıları siyaseti de, ibadeti de maalesef ticaret için yapıyor. Büyük lokantalardaki görkemli iftar yemekleri bile siyasete ve ticarete katkı olsun diye veriliyor.  Bayram gelince de insanlar sahillere koşuyor. Bayramınız kutlu olsun…




 


28 Nisan 2022 Perşembe

DOĞUM GÜNÜM

27 Nisan benim doğum günüm. 77’yi tamamlayıp 78’e giriyorum. Yaş 75 yolun yarısı demeye devam ediyorum. İşim biterse işim biter biliyorum. Çalışmaya projeler üretmeye devam ediyorum.  Pozitif bir insanım. Her günün çeyreğini gülerek, güldürerek geçirmekten keyif alıyorum. Öfke patlamalarım oluyor zaman zaman. Özür dilemeyi, empati yapmayı ihmal etmiyorum. Kafayı taktım mı bir işi vazgeçmiyorum.

Hayattan keyif alıyorum.  Seviyorum, seviliyorum, mutluyum. Doğum günümü kutlayanlara, kutlayacak olanlara gönülden teşekkür ediyorum…

Okuması ve yazması olmayan babam, bana hep “27 Nisan 1945 Cuma günü doğdun” diyordu. Araştırdım 27 Nisan 1945 tarihinin Cuma günü olduğunu gördüm.  Nurlar içinde kalsın babam, köye her öğretmen geldiğinde öğretmene beni götürüp “Eti sizin kemiği benim, ben okumadım keçi çobanı oldum, amele oldum, yanaşma oldum oğlum olmasın.” derdi.

Öğretmenlerim sayesinde okudum. Beni yatılı okullarda okutan devletime ve halkıma ödenecek bitmeyen bir borcum var. Onun için gecemi gündüzüme katarak bıkmadan usanmadan çalışıyorum.

YAŞADIĞIM SÜRECE İKİ ELİM KANDA OLSA BİLE ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİM  

Bir oğlum var adı İsmail. Bir kızım var adı Çiğdem. Akıllı ve çalışkan üç torunum var: Deniz, Defne, Güney.  Ve yıllardır bana katlanan eşim Birsen var. Bana katlanmanın zor olduğunu biliyorum katlanan dostlarıma ve çalışanlarıma teşekkür ediyorum. Hepsini çok seviyorum

Ve akrabalarım ve çok sevdiğim köylülerim ve hazinem saydığım dostlarım var. Ve üretimine katkıda bulunduğum binlerce konut ve Güzelyurt Mahallesi var. Ve üzerine titrediğim, taş üstüne taş koymaya yeni projelerle büyütmeye devam ettiğim, Yuntdağı kırsalında örnek ve öncü projemiz OBASYA var. Umut var, inanç var, azim var üretim var.

27 Nisan benim doğum günüm.  Kutlayanlara kutlayacak olanlara gönülden teşekkür ediyorum.

MEHMET YILMAZ’A TEŞEKKÜR EDİYORUM.

26 Nisan Salı akşamı Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Toplantısı Obasya’da AB hibesiyle yaptığımız Etkinlik Çadırında yapıldı ardından iftar yemeği yedik, meclis üyesi dostlarımız ve Manisa Ticaret ve Sanayi Odası’nın değerli çalışanlarıyla Obasya’da bir bayram coşkusu yaşandı adeta.

Manisa Ticaret ve Sanayi Odamızın çalışkan kadir bilir başkanı Sayın Mehmet Yılmaz’ın elinden, yaptığım çalışmaların anısına bir teşekkür şilti aldım.

Bütün güçlüklerine sıkıntılarına rağmen yaşamak güzel be kardeşim. Her geçen günün kıymetini bilelim. Çalışarak üreterek üretileni hakça bölüşerek yaşamaya devam edelim.




 

21 Nisan 2022 Perşembe

23 NİSAN’IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor.

Cumhuriyet giden yolda en büyük adım atılıyor. Sonra, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlansın diyar Gazi Mustafa Kemal Atatürk. 23 Nisan’ı coşkuyla kutlamaya başlıyoruz. Bir aralar bayrama dost ülkelerin çocukları da çağrılmaya başlandı. Bildiğim kadarı ile başka bir ülkenin bizimki gibi çocuklarına armağan edilmiş bir bayramları yok. Çünkü onların Atatürk gibi bir liderleri olmamış hiç.

23 Nisan’da çocuklarımız bir süre için, yönetici koltuklarına oturuyorlar. Bu yıl da öyle olacak. Geçtiğimiz yıllarda, bir öğrenci Cumhurbaşkanı koltuğuna oturmuş ve ilk isteği, gelir dengesizliğinin giderilmesi ve ekonomik krizin çözümlenmesi olmuştu. Bu yıl da böyle bir istek gelebilir diye düşünüyorum. Türkiye Büyük Meclis Başkanı koltuğuna oturan çocuk, krizin aşılmasını sağlayacak yasaların hemen çıkarılmasını istiyordu. Çocuklar, bizi umutlarımızı büyütüyordu. Ancak, ne var ki, o koltuklara kısa bir süre için oturduklarını bildiğimiz için yeniden karamsarlık kaplıyordu içimizi.

23 Nisan’da bir törende Ulus’taki ilk TBMM Binasında yapılıyordu. İlk meclisin ağaç koltukları görülüyordu. Hey gidi hey, o mecliste, Cumhuriyet’in kurucuları gece gündüz çalışmışlar, dağılan bir imparatorluğun yerine Genç Cumhuriyet’in temellerini atmışlardı. Savaş yıllarında bile meclisin kapılarını açık tutmuşlardı. Meclis hep etkili olmuştu.

MİSTAFA KEMAL’E PARA YOK DUYORLAR, BULULUR DİYOR.

Meclisin açıldığı ve dağılan bir imparatorluktan genç bir cumhuriyet kurmaya karar verilen yıllarda, Mustafa Kemal’e “Para yok” diyorlar, “Buluruz” diyor, “Ordu yok” diyorlar, “Kurarız” diyor. Öyle yürekten inanarak söylüyor ki, “Buluruz “ ve “Kurarız” diye ulus inanıyor. Parayı da buluyorlar. Orduyu da kuruyorlar. Cumhuriyeti de kuruyorlar...

ULUSAL KURTULUŞ BİLİNCİ
YÜREKLERDE YENİDEN YEŞERMELİ.

İçine düştüğümüz ekonomik bunalımdan ancak ULUSAL KURTULUŞ mantığı ile çıkabiliriz. ULUSAL KURTULUŞ mantığında Ulusal Dayanışma vardır. Atatürk’ün önderliğinde, ulusal dayanışma yapıldığı için, Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan başarıyla çıkılabilmiştir.

Ulusal Ekonomik Kurtuluş Savaşı’ndan da başarı ile çıkmanın bir tek yolu var. Ulusal dayanışma yapmak. Ulusal dayanışma için yeniden Anadolu Sentezi gerekiyor. Yeniden el ele omuz omuza vermek gerekiyor. Yeniden kucaklaşmak gerekiyor. Yüreklerden kin ve nefreti atmak gerekiyor…

Hey, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bir an için, Ulusal Kurutuluş Savaşı’nı düşünün, savaşta bile kapıları kapatılmayan meclisi düşünün. Düşünün ve on beş günde on beş değil yüz on beş yasa çıkarmak için sıvayın kolları, Atatürk’e ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e yaraşır milletvekilleri olun. Her gün mazeret üretmeyin marifet gösterin... Yoksa bir daha hiç gelmemek üzere öyle bir gidersiniz ki, heybeden düşmüş karpuz gibi olursunuz. Bir daha o ceylan derisi koltukları rüyanızda bile göremezsiniz...

ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞİMİZDİR

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

Geleceğimiz gençlerimizdir. Geleceğimiz çocuklarımızdır. Atamızın çocuklarıma armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Ben içimdeki çocuğu hiç baskı altına almadım. İçimdeki çocuğu hep özgür bıraktım. Yaşım 73 yine de, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı benim de bayramım. İlkokulda okuduğum şiirler, yaşadığımız coşku geliyor gözlerimin önüne. Biz çocukluğumuzda milli bayramları daha coşkulu kutlardık. O nedenle dayanışmamız daha güçlüydü. Birlikte üzülür birlikte sevinirdik. Birlikte hüzünlenir birlikte coşardık. Toplumsal dayanışmayı ve toplumsal barışı ulus olmanın gereği sayardık…

Çocuklar, 23 Nisan’ı coşkuyla yaşayın, büyükler, içinizdeki çocuğu ne olur özgür bırakın…




 

15 Nisan 2022 Cuma

ÖFKE PATLAMASI

Öfkenin hayatımızın en tehlikeli duygusu olduğunu mutlakta kontrol edilmesi gerektiğini, kontrol edilmediğinde başıma büyük sorunlar açtığını biliyorum. Bu aralar “Öfke Kontrolü” üzerine düşünmeye araştırmaya kitaplar okumaya, psikologlarla konuşmaya yoğunlaştım. Öfkemi dizginlemeyi öğreneceğim mutlaka. 

Öğrenmenin yaşı olmadığını biliyorum ve öğrenmeye devam ediyorum öfkemi kontrol etmeyi başaracağım. 
ÖFKEMİZİ KONTROL ETMEYİ ÖĞRENMELİYİZ
İnanınca isteyince çalışınca başarı benimle oluyor.
Önce ne zaman nerede neden öfkelendiğimi araştırarak başlamalıyım işe.  Yüzlerce düşünce beynimin girinti çıkıntıları arasında sörf yapmaya başlıyor. Bir iki tane olsa sorun değin, yüzlercesi inip çıkıyor. Doluya koyuyorsunuz almıyor, boşa koyuyorsunuz dolmuyor. İşte o zaman büyük bir patlama oluyor.  Bir dağın eteğinde olsanız, kayaları tekmeleseniz avazınız çıktığı kadar bağırsanız belki öfkenizi azaltabilirsiniz ama olmuyor işte. Yumruk atacak bir kum torbası olsa yanınızda. Bunlar olmayınca da öfkenizden en sevdiğiniz kişiler bile nasibini alıyor.
Öfkelendiğimde, yumruk atmıyorum, bıçak çekmiyorum, eşyaları kırmıyorum. Bağırıyorum ve yazıyorum. Yazıp gönderiyorum öfkelendiğim kişiye. Sonra keşke yazmasaydım diyorsun ama iş işten geçmiş oluyor. 
Öfkelenmenin zararı büyük olsa da, ufacık bir yararı da oluyor: Boşalıp rahatlıyorsunuz. 
Dalgalı denizde yelkenliyi kontrol etmekten daha zor olduğunu bildiğim öfkenin kontrolünü sağlayacağım mutlaka çünkü ben öfkemin farkındayım.
Sizi yakından tanıyan seven birisi sizin öfkenizi hemen olmasa da zaman içinde anlayışla karşılayabilir. “Vardır bir nedeni”, “Bu aralar işi çok, sorunları var diyebilir” empati yapabilir. Empati yapmakta eğitim istiyor. Herkes empati yapmayı bilmiyor.
ÖFKEYİ YAŞAYAN KADAR YAŞATANIN DA SUÇU VAR
Öfkeyi yaşayan kadar yaşatan da suçlu bence. Bu nedenle öfke konusuna yaşayan ve yaşatan olarak iki açıdan bakmalıyız. Öfkemizi denetlemeye çalışırken, karşımızdakinin de olacağın farkına varması, öfkeyi körüklemek yerine yumuşatmayı bilmesi gerekir.  
ÖFKE ANLIK BİR DUYGU
Öfke ne zaman gelişeceğini bilemediğimiz anlık bir duygu. Geliyorum demeden geliveriyor aynı deprem gibi. Bazen hafif sallıyor, bazen de yıkıcı oluyor. 
Öfke, ön yargı, motivasyon konularında neler yapmamız gerektiğinin bilincine varmadığımızda zor günlerin geleceğini iyice yaşayarak anladım diyebilirim. 
DOĞUM YAKLAŞINCA ÖFKE KABARIYOR
Hangi zamanlarda öfkelendiğimi düşündüğümde, işlerin çok yoğunlaştığı, zamanın çok daraldığı işlerin bitmeye yaklaştığı zamanlarda doğum sancısı çeker gibi geriliyorum. Öfkemi denetleyemiyorum. Özellikle yakın çevremi çok kırıyorum.  Ancak benim öfkem uzun sürmüyor. Bağırıp çağırdıktan rahatladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi işime devam ediyorum. Ancak kırdığım kişilerde etkisi bendeki kadar kolay geçmiyor. 
ÖFKENİZİ KENDİNİZ YENMEK ZORUNDASINIZ
Öfke kontrolünde görev bana düşüyor. Başkaları sadece bana bilinç taşıyabilir ya da anlamaya çalışabilir ancak bunu her tanıdığım kişi yapmak zorunda olmadığına göre iş bana düşüyor. Yapılması gereken önce farkına varmak, ben vardım şimdi yapmak gerekenin işin bilincine varmak olduğunu bunun için çalışmam gerektiğini biliyorum.  Ve başaracağıma başardıktan sonra da zararlı bir şeyi bırakmış olmanın keyfini yaşayacağıma nasıl başardığımı anlatacağıma inancım tam. Zararlı olanı bırakma işi beyinde başlıyor.  Bıraktım gitti…
ÖFKEMİ KONTROL ALTINA ALIYORUM 
Öfke yok. Bağırmak yok. Kızmak kızdırmak yok. Germek gerilmek yok. Sakin olmak var. Karşındakini anlamak var. Empati yapmak var. Tehlikenin geldiğini fark ettiğinde yavaşça uzaklaşmak var.  Özür dilemek var. İçtenlik var. Hayatı öfkesiz yaşamak yaşatmak var. Bundan böyle öfkeyi ne yaşayacağım nede yaşatacağım. Tarihe not düşüyorum: Öfkemi kontrol altına alıyorum.  Öfkeyi yaşayan ve yaşatan olmayacağım…




14 Nisan 2022 Perşembe

ÖFKE PATLAMASI

Öfkenin hayatımızın en tehlikeli duygusu olduğunu mutlakta kontrol edilmesi gerektiğini, kontrol edilmediğinde başıma büyük sorunlar açtığını biliyorum. Bu aralar “Öfke Kontrolü” üzerine düşünmeye araştırmaya kitaplar okumaya, psikologlarla konuşmaya yoğunlaştım. Öfkemi dizginlemeyi öğreneceğim mutlaka.

Öğrenmenin yaşı olmadığını biliyorum ve öğrenmeye devam ediyorum öfkemi kontrol etmeyi başaracağım.

ÖFKEMİZİ KONTROL ETMEYİ ÖĞRENMELİYİZ

İnanınca isteyince çalışınca başarı benimle oluyor.

Önce ne zaman nerede neden öfkelendiğimi araştırarak başlamalıyım işe.  Yüzlerce düşünce beynimin girinti çıkıntıları arasında sörf yapmaya başlıyor. Bir iki tane olsa sorun değin, yüzlercesi inip çıkıyor. Doluya koyuyorsunuz almıyor, boşa koyuyorsunuz dolmuyor. İşte o zaman büyük bir patlama oluyor.  Bir dağın eteğinde olsanız, kayaları tekmeleseniz avazınız çıktığı kadar bağırsanız belki öfkenizi azaltabilirsiniz ama olmuyor işte. Yumruk atacak bir kum torbası olsa yanınızda. Bunlar olmayınca da öfkenizden en sevdiğiniz kişiler bile nasibini alıyor.

Öfkelendiğimde, yumruk atmıyorum, bıçak çekmiyorum, eşyaları kırmıyorum. Bağırıyorum ve yazıyorum. Yazıp gönderiyorum öfkelendiğim kişiye. Sonra keşke yazmasaydım diyorsun ama iş işten geçmiş oluyor.

Öfkelenmenin zararı büyük olsa da, ufacık bir yararı da oluyor: Boşalıp rahatlıyorsunuz.

Dalgalı denizde yelkenliyi kontrol etmekten daha zor olduğunu bildiğim öfkenin kontrolünü sağlayacağım mutlaka çünkü ben öfkemin farkındayım.

Sizi yakından tanıyan seven birisi sizin öfkenizi hemen olmasa da zaman içinde anlayışla karşılayabilir. “Vardır bir nedeni”, “Bu aralar işi çok, sorunları var diyebilir” empati yapabilir. Empati yapmakta eğitim istiyor. Herkes empati yapmayı bilmiyor.

ÖFKEYİ YAŞAYAN KADAR YAŞATANIN DA SUÇU VAR

Öfkeyi yaşayan kadar yaşatan da suçlu bence. Bu nedenle öfke konusuna yaşayan ve yaşatan olarak iki açıdan bakmalıyız. Öfkemizi denetlemeye çalışırken, karşımızdakinin de olacağın farkına varması, öfkeyi körüklemek yerine yumuşatmayı bilmesi gerekir. 

ÖFKE ANLIK BİR DUYGU

Öfke ne zaman gelişeceğini bilemediğimiz anlık bir duygu. Geliyorum demeden geliveriyor aynı deprem gibi. Bazen hafif sallıyor, bazen de yıkıcı oluyor.

Öfke, önyargı, motivasyon konularında neler yapmamız gerektiğinin bilincine varmadığımızda zor günlerin geleceğini iyice yaşayarak anladım diyebilirim.

DOĞUM YAKLAŞINCA ÖFKE KABARIYOR

Hangi zamanlarda öfkelendiğimi düşündüğümde, işlerin çok yoğunlaştığı, zamanın çok daraldığı işlerin bitmeye yaklaştığı zamanlarda doğum sancısı çeker gibi geriliyorum. Öfkemi denetleyemiyorum. Özellikle yakın çevremi çok kırıyorum.  Ancak benim öfkem uzun sürmüyor. Bağırıp çağırdıktan rahatladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi işime devam ediyorum. Ancak kırdığım kişilerde etkisi bendeki kadar kolay geçmiyor.

ÖFKENİZİ KENDİNİZ YENMEK ZORUNDASINIZ

Öfke kontrolünde görev bana düşüyor. Başkaları sadece bana bilinç taşıyabilir ya da anlamaya çalışabilir ancak bunu her tanıdığım kişi yapmak zorunda olmadığına göre iş bana düşüyor. Yapılması gereken önce farkına varmak, ben vardım şimdi yapmak gerekenin işin bilincine varmak olduğunu bunun için çalışmam gerektiğini biliyorum.  Ve başaracağıma başardıktan sonra da zararlı bir şeyi bırakmış olmanın keyfini yaşayacağıma nasıl başardığımı anlatacağıma inancım tam. Zararlı olanı bırakma işi beyinde başlıyor.  Bıraktım gitti…

ÖFKEMİ KONTROL ALTINA ALIYORUM

Öfke yok. Bağırmak yok. Kızmak kızdırmak yok. Germek gerilmek yok. Sakin olmak var. Karşındakini anlamak var. Empati yapmak var. Tehlikenin geldiğini fark ettiğinde yavaşça uzaklaşmak var.  Özür dilemek var. İçtenlik var. Hayatı öfkesiz yaşamak yaşatmak var. Bundan böyle öfkeyi ne yaşayacağım nede yaşatacağım. Tarihe not düşüyorum: Öfkemi kontrol altına alıyorum.  Öfkeyi yaşayan ve yaşatan olmayacağım…






 

7 Nisan 2022 Perşembe

BULGARİSTAN GEZİMİZ

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi tarafından hazırlanan “Kültür Sınır Tanımaz” projesi, Hazine ve Maliye Bakanlığı Merkezi Finans ve İhale Birimine Ortak Kültürel Miras Programı kapsamında 165 bin Euro hibe desteği almaya hak kazanmıştı. Türk kültür mirasını yerelde ve uluslararası platformlarda tanıtmak ve güçlendirmek amacıyla hazırlanan projede mutlu sona doğru yaklaşıyoruz. Bu proje kapsamında, Obasya’da bir Otantik Kadın Giysileri Müzemiz ve birde etkinlik çadırımız olacak. Müzede sergilenecek 20 kadın kıyafetinin alımı gerçekleştirildi. Sıra Bulgaristan’ın farklı bölgelerinden kıyafetlerin alınmasına gelince, proje ortaklarımız olan Kırcaali Belediyesi ve Ömer Lütfü Kültür Derneği yetkilileriyle görüşmek için Bulgaristan’a gittik.

Obasya olarak hazırladığımız Kültür Sınır Tanımaz adlı projenin, Obasya dışında üç ortağı daha var. Türkiye’deki ortağımız Manisa Büyükşehir Belediyesi, Bulgaristan’daki ortaklarımız Kırcaali Belediyesi ve Ömer Lütfü Kültür Derneği. Bulgaristan’a Manisa Belediyesi Muhtarlar Dairesi ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlıklarını yürüten Ergün Aksoy, Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi Başkanı olarak ben, projemizin danışmasını ve Kooperatifimizin Müdürü Mustafa Altan Türe ve Manisa Bulgaristan Göçmenleri Derneği Başkanı Altan Hafızismailoğlu ile birlikte gittik. Heyette Kırcaali doğumlu Sayın Ergün Aksoy’un bulunması işimizi çok kolaylaştırdı. Bulgarcayı ve Rusçayı anadili gibi konuşuyor olmasının ve Kırcaali’de geniş çevresinin olmasının gezimizin amacına ulaşmasına büyük katkısının olduğunu belirtmek isterim. 

Bulgaristan’a gitmek için 27 Mart 2022 Pazar günü yola çıktık. Giderken ve dönerken Çanakkale köprüsünden geçtik.

KIRCAALİ BELEDİYE BAŞKANI İLE PROJELERİ KONUŞTUK

28 Mart 2022 Pazartesi günü ilk ziyaretimizi Kırcaali Belediyesine yaptık. Kırcaali Belediye Başkanı Sayın Hasan Aziz ve proje için görevlendirdiği arkadaşlarıyla birlikte, Bulgaristan’a yapacağımız gezi programını görüştük. Belediye Başkanı Sayın Hasan Aziz, bizi güzel bir mekanda akşam yemeğinde ağırladı. 2003 yılından şu ana kadar Kırcaali Belediye Başkanlığını yürüten, Sayın Hasan Aziz 2001 - 2003 yılları arasında İdari Kontrol, Devlet Mülkiyeti, Bölgesel Kalkınma ve Avrupa Entegrasyonu konularından sorumlu Kırcaali Vali Yardımcısı olarak görev yapmış. Sayın Aziz’le hem belediyede yaptığımız ziyarette hem de bize verdiği yemekte çok yararlandığımız keyifli bir sohbet yaptık. Yeni projeler üzerine konuştuk. Sayın Aziz, ilgili bilgili deneyimli bir inşaat mühendisi, iktisatçı ve başarılı bir belediye başkanı. Sayın Aziz aynı zamanda, HÖH (Hak ve Özgürlükler Hareketi) Genel Başkan Yardımcılığı görevini de yürütüyor.  
 

PROJE ORTAĞIMIZ ÖMER LÜTFÜ KÜLTÜR DERNEĞİ’Nİ ZİYARET ETTİK.

Projemizin Ortağı Ömer Lütfü Kültür Derneği Genel Sekreteri Sayın Müzekki Adem Ahmed’le de Kırcaali’de ve Manisa’da düzenlenecek etkinlikleri görüştük. Programı netleştirdik. Dernek Manisa’ya 16 kişiden oluşan bir folklor ekibiyle katılacak.

Mayıs 2022 ayında Bulgaristan’a yapacağımız gezi programını da bizzat gideceğimiz yerleri kalacağımız oteli görerek yapmak için Kırcaali yakın çevresinde ve Filibe’de araştırma inceleme gezisi yaptık.

TÜRKİYE’DE YOK AMA BULGARİSTAN’DA NAİM SÜLEYMANOĞLU ANITI VE SPOR KOMPLEKSİ VAR.

TÜRKİYE’DE YOK AMA BULGARİSTAN’DA SABAHATTİN ALİ BÜSTÜ VE MÜZESİ VAR.

CEBEL’DE 19 MAYIS TÜRKLERİN BASKILARA DUR DEDİĞİ TARİH.

Bulgaristan’a kadar gidip Cebel kentine uğramadan Cebel özgürlük çeşmesi önünde fotoğraf çektirmemek olmazdı elbet.

19 Mayıs 1989 dendiğinde Bulgaristan Türkleri Cebel’i düşünür. Büyük isyanın patladığı gündür 19 Mayıs kalkışması anısına güzel bir anıt ve güzel bir meydan düzenlemesi yapılmış Cebel’de. Bulgaristan Türkleri bu dünyada yaşamı haram edenlere, ezenlere, Cebel mezarlığında Türkleri korkutmak, susturmak ve yıldırmak isteyenlere karşı direnmiş harekete geçmiş ve Cebel meydanında toplanmış. Ne Paniş ölmüş ne de Avni Veli. Cebel halkı yürümüş. Bulgaristan’da adeta bir deprem yaşanmış. Dünya bu kalkışmaya hayran kalmış. Türkler ayaklanmış. Bulgaristan Türkleri biz Avrupa kültür mirasından parçayız. Mayıs ayaklanmamız tarihimizde en önemli siyasi olaydır diyorlar. 19 Mayıs’ı her yıl etkinliklerle kutluyorlar.

TÜRKAN BEBEK

Bulgaristan'da komünizm döneminde Türklere karşı uygulanan isim değiştirme kampanyasında, isimlerinin zorla değiştirilmesine karşı çıkanların üzerine açılan ateş sonucu ölen 18 aylık Türkan bebeği de unutmamış soydaşlarımız.

Türkan bebek, 26 Aralık 1984'te Bulgaristan'ın Kırcaali iline bağlı Killi bölgesinde isim değiştirme uygulamasını protesto etmek için toplanan Türklerin arasında annesinin kucağındayken kalabalık üzerine açılan atış sonucunda şehit edilmiş. Türkan bebek, her yıl 26 Aralık'ta Bulgaristan'daki kabri başında anılıyor. Şehit bebeğin anısına hangi illerde olduğunu bilemiyorum ama Türkiye'nin çeşitli illerinde de anıtlar bulunuyormuş. Anasının kucağında şehit edilen Türkan Bebek anıtının Manisa’ya da çok yakışacağını düşünüyorum.

FİLİBE KENTİ MUTLAKA GÖRÜLMELİ.

Korunan geçmiş, düzenli yapılaşma ve planlanan geleceği gördüm ben Filibe’de. Geniş caddeleri gördüm. Tarihi geçmişin güzel biçimde sunuluşunu gördüm. Böyle olunca, kentler turizmden pay alabiliyorlar.

Filibe sokaklarında amaçsızca dolaşan birini kentin simgesi gibi görüp heykelini yaptırmışlar. 

Bulgaristan gezimizi bu sayfaya sığdırmak çok zor. Yeri geldikçe gezi izlenimlerimi paylaşmayı sürdürürüm. Şimdilik bu kadar olsun.




 

 
back to top