Bayram
söyleşilerinde söze hep geçmiş bayramlar şöyleydi böyleydi diye başlar geçmiş
bayramlara övgüler yaparız. Bence geçmişe ağıt yakmanın bir anlamı yok. Önemli
olan yeni güzellikleri, o günün koşulları içinde yaşayabilmektir.
Bayramları, geçmişe özlemi körüklemek yerine, geleceğe umudu güçlendirerek
kutlamalıyız.
Büyük
kentler yalnızlıkları da büyüttü. Şimdilerde büyük salonlarda iftar yemekleri
veriliyor. Ancak, sadece birlikte oturduğunuz masadakilerle
tanışabiliyorsunuz. Herkes hızla yemeğini yiyip kaçmanın yolunu arıyor.
Birlikte olmanın çokluğuyla yaşama keyfini unutmuşuz.
Eskiden
insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırlardı. İftar yemekleri güzel
söyleşilerle süslenirdi. Şimdi televizyon herkesin her şeyi oldu. Hele
bir de maç varsa! Arasanız da bulamazsınız sohbet edecek kimseyi.
Geçmişe
takılıp kalmayalım diyoruz ama anmadan da edemiyoruz. Bayramlar da eskiden çok
farklıydı. İnsanlar en güzel giysilerini giyip bayram gezmesine çıkardı...
İçtenlik vardı, sıcaklık vardı. Şimdi parası olan bayramı fırsat bilip,
sahillere koşuyor. Biraz daha paralı olanlar ise soluğu yurt dışında alıyor.
Bu ramazanda
birkaç fıkra paylaşmak istiyorum sizlerle:
Adamın biri,
Bektaşi'ye sormuş: "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman
yüzümü ne tarafa döneyim" Bektaşi: "Elbiselerini
çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.
Bir de çocuk
fıkrası anlatayım: Adamın biri yolda sevimli bir çocuk görür ve
çocuğa: Senin adın ne diye sorar. Çocuk tam söyleyeceği sırada: Dur
ben tahmin edeyim, diyerek sözünü keser, ama ipucu olarak baş harfini
söylemesini ister. Çocuk: adımın baş harfi “Y” der, adam başlar
saymaya... Yasin Çocuk hayır anlamına başını sallar. Yusuf?
Çocuk yine başını sallar. Adam (Y) harfi ile başlayan tüm isimleri
sıralar. Çocuk hep başını sallamaktadır. Adam sinirlenir, kız isimlerini
de saymaya başlar; çocuk yine başını sallar. Adam sonunda: Bilemedim. Sen söyle
ne len ismin der. Çocuk cevap verir: Yamazan...
Eskiden
bayramlar coşkulu geçerdi, şimdi cumartesi ya da pazardan farkları kalmadı.
Büyük çoğunluk bayramları tatil yapmak için bekler oldu.
Benim için
bayram; içime bakmaya, kendimle konuşmaya fırsat tanıyan günlerdir. Kendinizle
konuşmayı, sokakta, iş yerinde yapamıyorsunuz. İnsan kendi içine bakmaya ve
kendisi ile konuşmaya da zaman ayırmalı. Bana böyle bir fırsat tanıdığı için de
ben bayramları hala çok seviyorum. Bayramları sevişimin başka nedenleri
de var elbet. İnsanlar daha sevecen, daha barışçıl oluyor. Özellikle çocukları
sevinçli görmek beni çok mutlu ediyor.
Günümüzde iftar yemekleri büyük restoranlarda veriliyor. İftar davetleri geçmişte de verilirdi. Bu fıkram, o günlerden... Bektaşiye sormuşlar: Baba erenler, niçin oruç tutmazsınız? Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok. İftara çağırsalar gider misin? Aaa... doğrusu ne yapar eder giderim. Canım nasıl olur? Allah'ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetine icabet ediyorsun? Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir. Bir eşref saatine gelirse kulların günahını derhal affedebilir. Fakat insanlar öyle midir ya? En küçük sebepten güceniverirler. Bunun için davetlere icabet etmek gerekir. İftar davetlerini hiç kaçırmam…
Bayramlarda
türbe ziyaretleri çok yapılır. Türbelerin önü günümüzde de dolup dolup taşıyor.
O konuda da fıkram var. Kadın küçük çocuğunu türbeye götürmüş. Herkes dua
ederken o çocuğunu mezarın üzerine işetmeye başlamış. Görenler kızıp
bağırmış. Yapma kadın! Çocuğun çarpılacak... Kadın, her yanı eğri büğrü
olan çocuğunu gösterip; Keşke, demiş, çocuk zaten çarpık. Çarpılırsa
belki düzelir.
Ben
Akhisar'ın köylerinde büyüdüm. Köylerde de ortama uygun çok hoş fıkralar
anlatılır. İşte biri: Tonyalı bir türlü iyileşmeyen ineği için açmış Allah'a
ellerini: Ey beyük Allahum! Eğer habu ineği iyileşturursen, söz üç gün oruç
tutacağım. Birkaç güne kalmamış, Tonyalı'nın ineği iyileşmiş. O da sözünü
tutmuş. Fakat bir süre sonra inek ölüvermiş. Tonyalı tekrar açmış ellerini: Ey büyük
Allah'ım! Eğer ben tuttuğum o üç gün orucu Ramazan'a, ölen ineği de kurbana
saymazsam!...
Şimdilerde
siyaset, ibadet ve ticaret iç içe yapılıyor. Bazıları siyaseti de, ibadeti de
maalesef ticaret için yapıyor. Büyük lokantalardaki görkemli iftar yemekleri
bile siyasete ve ticarete katkı olsun diye veriliyor. Bayram gelince de
insanlar sahillere koşuyor. Bayramınız kutlu olsun…