Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

29 Mayıs 2014 Perşembe

MANİSA TARZANI


MANİSA TARZANI

Manisa Tarzanı'mızı 31 Mayıs 5 Haziran tarihleri arasında düzenlenen "Manisa Tarzanı Çevre Günleri" etkinliği ile anıyor, adını ve anısını yaşatmaya çalışıyoruz.

Manisa Tarzanı adı ve anısı yaşatılmaya değer bir insan. Manisa Tarzanı için, bir tanımlama yapmıştım. yaptığım tanımlamayı sürekli yinelemekten keyif alıyorum. Tarzan kime denir? Sorusuna kısa bir yanıt oluşturduk: Tarzan es geçileni iş edinen kişiye denir. Yeşillendirme es geçilirken, Ahmeddin Carlak iş edinmiş ve Manisa Tarzanı olmuş. Yaşadığımız Dünyada,  bırakın Dünya'yı yakın çevremizde o kadar çok es geçilen iş var ki, birini de siz iş edinin ve o konunun Tarzanı olun. Çevre Tarzanı olun. Eğitim Tarzanı olun. Sosyalleşme Tarzanı olun. Barışın, Dostluğun, Kardeşliğin İşbirliği ve Dayanışmanın Tarzanı olun. Bakın çevrenizi es geçileni iş edinin Tarzan olun, sizinde adınız ve anınız yaşatılsın...
 
 


Manisa Tarzanı'mızın adını ve anısını yaşatmak için, araştıran öğrenen öğrendiklerini paylaşan dostlarımız var. Hakkı Avan, Bedriye, Haydar Aksakal kardeşler Tarzan üzerine yazmayı iş edinmişler. Aslında onlar da bir Tarzan, yaşadıkları bu kenti ve kentinin insanlarını tanıtmaya çalışıyorlar...

“Manisa Tarzanı” adıyla üne kavuşan Ahmeddin Carlak 1899 yılında, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan, Irak’da ki, Samarra kentinde doğdu. Birinci Dünya Savaşına ve Kurtuluş Savaşına katıldı. Gösterdiği yararlılıklar nedeniyle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Cumhuriyet Dönemi başlarında  Manisa’ya geldi. Belediyede bahçıvan yardımcılığı görevini üstlendi. Ağaç dikmeyi kutsal bir görev sayarak, Hayatını Manisa’nın yeşillendirilmesine adadı ve var gücüyle çalıştı. Dürüstlüğü, çalışkan olmayı her şeyin üstünde tuttu. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, kendi diktiği ve evlatlarım dediği ağaçların arasında dolaştı. Uzun saç ve sakalı, farklı görünümü ve kişiliği ile Manisalıların sevgilisi oldu. Manisalı kızlara, kente gelen sanatçılara çiçek sunan ilk oydu.  Bir spor adamıydı; yaşamıyla gençlere örnek olmuştu. Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmandı.  Gittiği her yerde büyük ilgi gördü. Manisa dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedi. Sinema tutkunuydu. Okumayı severdi. Yeniliklere açıktı. 

Görkemli Sipil Dağında, Topkale’deki kulübesinde yalnız yaşadı; ne yatağı, ne yorganı vardı. Yaz kış soğuk suyla yıkanırdı.  Saç ve sakalını özenle tarar, kendi eliyle çiçeklerden yaptığı güzel kokular sürer, ulusal bayramlara göğsüne bağladığı palmiye yaprağı üzerine İstiklal Madalyasını takarak katılırdı. Bundan büyük bir gurur ve sevinç duyardı.

Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini yaşama yumdu.  Görkemli bir cenaze töreniyle çok sevdiği Manisa’da toprağa verildi.
 


Manisa Tarzanı doğa ve ağaç sevgisinin simgesi, çevreciliğin önderi olarak iz bıraktı. Anısına kitaplar, makaleler, şiirler yazıldı; Manisa’ya anıtları dikildi; Derleğim yaşam öyküsünden yararlanılarak filmi çevrildi. Manisa  O’nu hiç unutmadı, unutmayacak. Adı ve anısı hep yaşayacak.
 
 

22 Mayıs 2014 Perşembe

İŞİMİZE BAKALIM


 

 

İŞİMİZE BAKALIM

Hayat devam ediyor.
Acımız ne kadar büyük olursa olsun
İşlerimizi ötelemenin gerekçesi olamaz.
Yas tutalım ama pas tutmayalım.
Yüreğimize taş basıp çalışalım.
Şimdi ağlama vakti değil daha çok çalışma vaktidir.
Unutmayalım "İşleyen demir ışıldar"
Yaşadığımız kaza için yıllar önce yaşananları örnek gösterme yerine,
aldığımız önlemlerle yaptığımız atılımlarla biz örnek gösterilmeliyiz.

Ağlamayı bırakıp, Biz nerede hata yaptık sorusuna yanıt aramalıyız.
Biz nerede hata yaptık?
millet olarak bu sorunun yanıtını arayıp bulmalıyız.
Kimileri ulus kimileri millet diyor.
Hiç fark etmez.
Atatürk, milleti şöyle tanımlamaktadır:
“Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için,
zengin bir hatıra mirasına,
birlikte yaşamak hususunda ortak istekte samimî olmaya,
sahip olunan mirasın korunmasını
birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin ortak bulunmasına,
gelecekte gerçekleştirilecek programın aynı olmasına,
birlikte sevinmiş, birlikte aynı ümitleri beslemiş olmaya ihtiyaç vardır,
işte bu ana şartları taşıyan bir insan topluluğu millet sayılır”.
Biz aynı ulusun yada aynı milletin fertleriyiz.
Ulus
 ya da Millet, aynı topraklar üzerinde yaşayan,
aralarında dil, tarih, ülkü, duygu,
gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu tasada ve kıvançta birlik olabilen topluluktur.

Kendi kendimize bir kez daha soralım;
Tasa da ve kıvançta birlik olabiliyor muyuz?
Birlikte üzülüp birlikte sevinebiliyor muyuz?
Birimizin üzüntüsü diğerimizin sevinci oluyorsa,
Birimizin eksikliğini diğerimiz fırsat olarak görüyorsa;
Ve insanlar birbirlerinin eksiklerini araştıran duruma gelmişse;
bu durum en az 301 yurttaşımızın maden ocağında can vermesi kadar acıdır.
Birlikte üzülemiyor ve birlikte sevinemiyorsak büyük bir sorun var demektir.

Kömür ocağında 301 yurttaşımızı yitirdik.
İLO sözleşmesini kabul etmemişiz.
"Bizden öncekilerde kabul etmemiş" demek, beklenen yanıt olamaz.
Öğrenciye kopya çekerken yakalayan öğretmene
öğrencinin  "Ahmet de çekiyor hocam" şeklinde demesi kadar çocukça olur...
Türkeye 19 yıldır Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun,
 "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini" imzalamıyor.

1995 yılında yürürlüğe giren ve 28 ülkenin imzaladığı yükümlülüklerden bazılarını hatırlatmakta ve hatırlatmakta yarar var:

* Yerin altındaki tüm kişilerin isimlerinin ve konumlarının bilinmesi için bir sistem kurulmalı.

* Yeraltındaki iş yerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı.
* Yangınların başlaması ve yayılmasıyla patlamaları önleyecek, tedbir ve önlemler alınmalı.
* İşveren, tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalı.
* 24 maddeden oluşan sözleşme, hükümetleri de teknik kılavuzların hazırlanması, denetimlerin düzenlenmesi ve kazaların etkili soruşturulmasıyla yükümlü tutuyor.
Anlaşma imzalanmış olsaydı, ILO Türkiy'deki tüm madenlerde denetim yetkisine sahip olacaktı.
Ve de 301 insanımız ölmeyecekti.
Eğer, kendimizi gelişmiş Dünya'nın bir parçası olarak görüyorsak, denetimden korkmamalıyız..
Gerekli tüm önlemleri alırız.
Her madende mutlaka yeteri kadar YAŞAM ODASI bulunmasını şart koşmalıyız.
Her madenciye, çalışmayan paslanmış maskeler verme yerine, çalışanını vermeli ve kolayca ulaşabileceği yerlerde yedeklerini bulundurmalıyız. Maskeler çalışsaydı ve yedeklerine kolayca ulaşabilselerdi, madencilerim ölmeyecekti.

Hadi imzalayalım o zaman 1995 yılında yürürlüğe giren
İLO'nun "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni.
Yararsız çekişmelerin kısır döngüsüne düşmeden yapalım bunu.
Tasada ve kıvançta bir olabileceğimizi gösterelim.
Yas tutalım ama pas tutmayalım.
İnsanlarımız ölmesin insanca yaşasın diye daha çok çalışalım.
13 Mayıs Madencilerimiz Anma Günü olsun.
Hatta Mayıs ayının ikinci haftasın Madenciler Haftası yapalım.
Ve de, İLO sözleşmesini 20 yıl sonra da olsa ONAYLAYALIM...
 
 

 





 

 



15 Mayıs 2014 Perşembe

KÖMÜR KARASI


KÖMÜR KARASI

Kömür karası, ekmek parası.
Kömür karası yürek yarası.
Gözlerimde yaş yok, yüreğim kanıyor.

Önlem almıyoruz ölene ağlıyoruz.
İlkellik işte bu,
Neresi gelişmişlik bunun?
Gelişmiş ülkeler arasına katılmıştık
Avrupa düzeyine çıkmıştık hani
İnsan yaşamına önem veriyorduk
Önlemleri önceden alıyorduk hani
Seçimden seçime
Ve topluca öldüğünde hatırlanan halkım
Maden ocaklarına diri diri  gömülen halkım
Ölenlerin içinde bıyığı terlememiş çocuklar var.
Ölenlerin içinde
Ç ocuğu dışarıda bekleyen babalar var.
Toprağın altına ölürsem öleyim
Yeter ki eve ekmek götüreyim diyenler var.

Önlem almıyoruz.
Ölene ağlıyoruz
İlkellik işte bu

Madende ölenler bir kere öldüler
Geride kalanlar öksüzler ve dul kalanlar ve analar
Her gün binlerce kez ölecekler.
Ve yine maden ocağına girmeyi
Tek çare olarak görecekler.

Kömürün başkenti Soma
Taş gibi oturdun yüreğime
Şimdi ölümün adı Soma
Yapılması gereken ulusça ağlamak değil
Yapılması gereken önlem almaktır.

Madende ölmeyi kader görenler var.
Ne kaderi be, bozuk düzen bu
Yoksulluk kader olur mu hiç
Kömür madeninde kömüre dönüşmek,
Kader olur mu?

Şimdi karanlık kömür ocağını
Ve kara kömürü düşünüyorum.
Torba torba dağıtılan kömürler
geçiyor gözümün önünden
Şimdi kara kömürü düşünüyorum
Gözlerim kapılı
Kömür olmuş emekçileri görüyorum.
Ağlamayacağım direniyorum
Yapmamız gereken ağlamak değil,
Yapmazı gereken önlem almaktır
Önlem almayanları sorgulamaktır.

Siz kömür ocağında bir kere öldünüz
Biz hayat ocağında binlerce kez ölüyoruz.

Ayakkabılarımı çıkarayım sedye kirlenmesin diyor
Benim ezilmiş madencim,
Biz sen ölme diyerek önlem alamıyoruz.
Sedyeler varsın kirlensin
Yeter ki sen ölme...







 
back to top