Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

27 Ocak 2017 Cuma

HOBİ BAHÇELERİ - Domatesi Dalından Koparmak...


Sebze fiyatlarını bölgeler ve iller arası nakliyenin ve aracıların yükselttiği biliniyor.

Tüketicilerin sebzeleri daha uygun fiyata alabilmesi nasıl sağlanır sorusuna yanıt bulmalıyız. Bunu sağlamanın etkili yollarından birisi de vatandaşın ihtiyacı olan sebzeyi kendisinin yetiştirebilmesi yolunun açılmasıdır. Sebzeleri kentlerde oturanların kendisinin yetiştirebilmesi, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Kent Bahçeleri de denilen Hobi Bahçeleri ile mümkün olabilir. Burada anahtar sözcük Hobi Bahçeleri…

Avrupa Birliği, Hobi Bahçelerinin yapımı için İPARD (Katılım Öncesi Yardım Aracı) ve TKDK (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) aracılığı ile hibe desteği vereceğini yurttaşlara duyuruyor. Ancak ülkemizde Hobi Bahçelerinin yapımını sağlayacak yasal altyapı olmadığı için bu destekten kimse yararlanamıyor. Bu konudaki eksiklik biliniyor bilinmesine de ancak nedense bir türlü giderilmiyor. Kaynak var, istek var ancak yasal dayanak yok. Ülkemizde olmayan başka bir şey daha var, bakanlıklar ve bakanlıklardaki birimler arasında koordinasyon yok. Yapılacak iş çok basit: Bir yetkili talimat verecek. Hobi bahçeleri için bir yönetmelik hazırlanacak ve yürürlüğe konulacak. Bir de, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı denetiminde hobi bahçelerinin kurulup sürdürülebilmesi için Hobi Bahçeleri Kooperatifi Ana Sözleşmesi hazırlanacak o kadar.

Topraktan ve doğadan kopup kentlerin beton yığınları içinde sıkışıp kaldık. Yoğun iş temposu ve giderek gelişen teknoloji ve kablosuz iletişim araçlarının yarattığı elektromanyetik kirlilik nedeniyle stres, depresyon, panik atak gibi rahatsızlıkların çoğaldığını görüyoruz. Kentlerimizde fiziki çevre ile sosyal çevre sürekli etkileşim içinde. Yapılan tüm araştırmalar, insanın içinde yaşadığı fiziksel çevrenin sağlığı ve mutluluğu için önemli olduğunu kanıtlıyor.  Kentlerde beton yığınları arasında sıkışıp kalan insanlar için, Yeşil Terapi olarak adlandırabileceğimiz, toprakla meşgul olmak, iyi tasarlanmış, bahçelerde üretim yapmak öneriliyor.

Yaklaşık üç yıldır, çalmadığım kapı kalmadı. Ancak, Hobi Bahçeleri konusunda yaptığımız girişimlerin tümü sonuçsuz kaldı. Bizi dinleyenler hep “haklısınız” dediler demesine de gerekli düzenlemeyi bir türlü yapmadılar. Görüştüklerimin tümü, sorumluluk yüklenerek, çalışarak, sorun çözmek yerine, sorunu ötelediler. Hem “Hobi Bahçelerine hibe veriyoruz” deniliyor. Hem de hobi bahçelerinin yapılmasını sağlayacak düzenleme yapılmıyor. Bundan çok güzel bir Aziz Nesin öyküsü çıkarılabilir diye düşünüyorum. Girişimlerimden bir sonuç alamazsam, öykünün yazılmasına başlarım herhalde. Öykü mü olur roman mı olur bilmiyorum. Belki film bile olur.

Biz, kentlerde yaşayanlar olarak doğayı, yeşili, bitki ekip biçmeyi, domatesi dalından koparmayı çok özledik. Ve çözüm olarak, hobi bahçelerini görüyoruz. Hobi bahçeleri aile ekonomisine katkı sağlarken sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın yolunu da açmış olacaktır.


İçinde ufak bir kulübenin de olacağı 150 metrekareden büyük olmayan bir alanda, büyük bir ailenin tüm ihtiyacını karşılayacak sebze üretimi yapılabilir.

Hobi Bahçeleri konusunda BİMER’e (Başbakanlık İletişim Merkezi) yaptığım başvuruya, birçok ilgili kurum ve kuruluştan görüş alındıktan sonra, “Öneriniz, yapılacak ilk düzenlemede dikkate alınacaktır” denildi. Ancak bugüne kadar hiç bir düzenleme yapılmadı. Şimdi de konuyu Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine yazdım. Önerim, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına iletildi. Bakalım daha nereleri dolaşacak ve ardından nasıl yanıt verilecek?  Sonucu merakla bekliyorum. Birde Ankara’ya gidip ilgililere ulaşmaya çalışacağım. El attığım her işi sonuca ulaştırmadan mutlu olamıyorum. Benim yaşamımda vazgeçmek gibi bir sözcük olmadı hiçbir zaman. Sonuç alana, ülkemizde hobi bahçelerinin kurulmasının yolu açılana kadar mücadeleye devam edeceğim.

Her düzeydeki ilgililerin ve yetkililerin katkılarını bekliyorum. Gelin bu sorunu birlikte çözelim. Sorun çözmenin coşkusunu da birlikte yaşayalım. Domatesi dalından koparmak için Hobi Bahçelerinin kurulmasının yolunu açalım…



20 Ocak 2017 Cuma

ŞİİRE TUTUNMAK


Her hafta, köşemde ne yazayım diye düşünürken, arada bir şiir yazmak geçiyor içimden.

Keşke diyorum, şiire daha çok zaman ayırabilsem. Ancak, kolay olmuyor. Zaman olsa sözcüklerle oynaşsam, yeni anlamlar yüklesem sözcüklere, tuğlaları koyduğumuz gibi üst üste sözcükleri dizebilsem, küçük notlar düşsem yaşadığımız günlere diyorum, diyorum da olmuyor işte. Önceden yazdığım şiirler vardı, çoğunu bulamıyorum şimdi. Keşke yazdıklarımı paylaşsaydım diyorum. Zaman bulabilsem oturup yeni şiirler yazacağım. En kıt kaynağım zaman. Hızla akan bir nehir gibi, gitti gidiyor. Hayatı anlamadan, düşündüklerimizin çoğunu yapamadan ömür bitiyor…

SPİL’İN ZİRVESİNDE

Spil’in zirvesinden kuzeye,
Gediz Ovası`na bakıyorum.
Gediz ağlıyor,
Ben ağlıyorum.
Spil’in zirvesinden kuzey doğuya,
Bereketin ve doğurganlığın,
Taş kesilmiş anası,
Niobe’ye bakıyorum.
Susuyorum.
Spil’in zirvesinden kuzey batıya,
Taşa dönüşen Niobe’ye bakıyorum.
Taşlaşmış yürekler geliyor aklıma,
Kahroluyorum.
Spil’in zirvesinde susuyorum.
Sesinizi duyamıyorum.
Spil’in zirvesinde ağlıyorum.
Spil’in zirvesinden görüyorum.
Pelops atlı arabasını sürüyor batıya doğru,
Tantalos’un fildişi omuzlu yiğit oğlu,
Uygarlık ekiyor.
Spil’in zirvesinden,
Bakıyorum.
Susuyorum.
Ağlıyorum.
Üşüyorum.
Yorum, yorum...
Bi yorum yapamıyorum.

Spil’in zirvesinde,
Yalnız başıma ağlıyorum,
Sizi duyamıyorum.


13 Ocak 2017 Cuma

DEĞİŞİM


Bazen birçok konu varken, yazacak konuyu seçme konusunda zorlanıyorum.


Hani sözün bittiği yerdeyiz deniliyor ya, bende yazacak konunun tükendiği yerde olduğumu düşünmeye başlıyorum.  Aklıma gelen güncel konuların tümü, üzerine yazılan konuşulan konular. Birde ben yazsam ne olacak deyip vazgeçiyorum.  Sonunda daha önce birkaç kez değindiğim, değişim üzerine yazmaya karar verdim.

Değişmeyen tek şey değiştiğimiz. Hızla değişiyoruz. Değişimin hızı da giderek artıyor. Değişimi yönlendirenler var. Değişimden etkilenenler var.  Değişimin farkında olanlar var; olmayanlar var. Önemli olan değişimi önceden fark edip önlemleri ona göre almak,  bir başka söyleyişle değişime hazırlıklı olmak, hatta yapabiliyorsak değişimin düzenleyicisi olmak. Toplum olarak, değişimi yeterince algıladığımızı buna göre planlar yapmakta olduğumuzu bilmiyorum görmüyorum. Değişimin ne önündeyiz nede içindeyiz gibime geliyoruz. Değişimin içinde ya da önünde değilsek, bunun anlamı bir yerlere sürüklendiğimizdir.

Neler değişiyor? Her şey değişiyor. İletişim ve ulaşım araçları değişiyor. Bu değişme diğer değişim ve dönüşümleri hızlandırıyor. Bu köşede Endüstri 4.0 başlığı altında değişimin sanayinin dördüncü aşamasında yaşanmakta olduğu yazmıştım. İlgi gören bir yazı olduğunu geri dönüşlerden anladım.

Değişimin yönü daha iyiye, daha güzele doğru olmalı. Benim değişimden anladığım bu.

Uzun bir girişten sonra,  anlatmak istediğim esas konuya gelmek istiyorum. Üretim biçimi kökten değişiyor. Akıllı robotların fabrikalarda görev yüklenmesine az kaldı. Alışveriş anlayışımız değişiyor. Satın almanın yerine kullandığımız kadar ödeyeceğimiz kiralama biçimleri gelecek. Araçlarda kiralama yaygın biçimde kullanılmaya başlandı bile. Pazarlama teknikleri ve biçimleri değişiyor. Köşe başlarındaki bakkal amcalar yok oluyorlar birer birer.  Kentin gelişen kesimlerinde bu değişim daha hızlı oluyor. Kapanan bakkal dükkanlarının yerini, ulu marketler alıyor. İnsanlar gelişen iletişim ve ulaşım araçlarını kullanıyorlar pazarlamada. Yakında siparişi veren programlarla donatılmış buzdolapları üretilmeye başlanacak.  Kentimizde de, her türlü ürünü bir arada bulabileceğimiz, ihtiyacımızın tümünü karşılayabileceğimiz büyük alışveriş merkezleri ardı ardına açılıyor. Tüm aile fertleri birlikte gidebiliyorlar bu tür büyük marketlere. Bu değişimi görmesi gerekenlerin başında, kent ve konut planlamacıları geliyor. Kent içinde yapılan konutların altına küçük küçük dükkanlar yapma devri kapandı artık. Yeni kentler, yeni yerleşim yerleri planlanırken de,  küçük parseller yerine,  her ürünün birlikte pazarlandığı, geniş otoparkları olan yerler planlanmalıdır. Değişim bu yönde. Bir gün gelecek bu da değişecek. İnsanlar alışveriş için evlerinden çıkma gereğini duymayacaklar. Alışverişlerini internetle yapacaklar. Siparişleri evlerinin kapısına kadar getirilecek. Elektronik pazarlama başlayacak. Elektronik para kullanılacak. Ancak, hiper marketler dönemi uzun bir süre daha yaşamımızı yakından etkileyecek.

Değişimin, dönüşümün gerisinde kalmayalım. Değişimden dönüşümden etkilenen değil, değişimi etkileyen hızlandıran olalım. Her konuda değişim var. İlimiz tarım da büyük bir değişimin nefesini ensesinde duymaya başladı bile. Birçok insan tarımdan kopacak. Birçok insan tarlalarını bırakıp kente göç edecek. Birçok insan,  on-onbeş dönüm toprakta tarım yapma yerine kentteki kapıcılığı tercih edecek. Tarımcı değişecek, tarımın yapısı değişecek. Tarım işletmeleri daha da büyüyecek. Ancak işletme sayısı azalacak. Hızla değişiyoruz ey millet. Bugün yine dün düşündüğümüz gibi düşünüyorsak, bu bir meziyet değil bu bir eksikliktir. Değişiyoruz. Değişmeyen tek şey, hızla değiştiğimiz.




6 Ocak 2017 Cuma

UZLAŞMA


Uzlaşma bir kültürdür. Uygar insana uzlaşma yakışır. Uzlaşma uygarlıktır.


Bu ülkenin, evinde, mahallesinde, köyünde, kasabasında, kentinde her yerinde, en tepesinden en küçük birim olan aileye kadar uzlaşmaya ihtiyacı var. Demokrasi uzlaşmadan güç alır. Uzlaşma olmadan demokrasi olmaz. Ayrı düşünmek başka şey, ayrı durmak başka şey, ayrı düşünebiliriz ama ayrı duramayız. Aynı fikirde olanlar anlaşır elbet. Önemli olan ve olması gereken, farklı fikirlerde olup, birbirine saygı duyabilmesidir insanın. Bunu başardığımızda uzlaşma kolaylaşır…

Biz aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Biz aynı geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hepimiz batarız. Geminin kaptan köşkü de batar; en altındaki sintine bölümü de batar.  Bu ülkede uzlaşma kültürünün gelişmesi gerekiyor. Sözün yerini, yumrukların aldığı ortamda uzlaşma olmuyor. Kavga ve uzlaşma aynı torbaya sığmıyor.

Ülkenin yöneticileri ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır.  Ülkenin ve yurttaşların tümünü kucaklamalıdır. Belediye Başkanları da öyle, bir partinin adayı olurlar ama seçildiklerinde tüm kentin başkanıdırlar artık. Tüm yurttaşlara eşit yakınlıkta olmaları gerekir. Yoksa uzlaşma zorlaşır, uzlaşmanın yerini dayatma alır.  Partiler fikir kulüpleri gibi olmalı. Partiler ülkenin sorunlarına çözümler ve projeler üretmeli. Halkta projelere bakıp oy vermeli.

Mecliste atılan yumrukların değil, ülkenin aydınlık geleceği için atan yüreklerin sesi duyulmalı. Siyaset parayla değil, bilgiyle, halka gösterilen ilgiyle yapılmalı. Partiler arasında uzlaşma kültürünün gelişmesine, demokrasinin kökleşmesine ihtiyaç var. Eğer ülkemizde uzlaşma yaşayan bir gelenek haline gelirse, güçlü iktidarlar da başarılı olur, koalisyonlarda.

Siyaset yumrukla değil kafayla, öfkeyle değil sevgiyle yapılmalı. Terörün kurban aldığı ölümlerin olduğu yerlerde liderler toplu fotoğraf verebilmeliler. Tasada ve kıvançta birlikte olabilmeliler.
 “Benim dediğim dedik çaldığım düdük” denilen yerde uzlaşma olmaz. “Gelin yapılması gerekeni birlikte saptayalım” denilirse uzlaşma olur. Liderler en az iki üç ayda bir kez bir araya gelmeliler.
Birbirlerinin elini dostça sıkabilmeliler.  Söz konusu vatan, söz konusu cumhuriyet, söz konusu demokrasi olduğunda işbirliği yapabilmeliler.

Kavgayla gelen başarı kavgayı, uzlaşmayla gelen başarı uzlaşmayı özendirir. Barışa, dayanışmaya uzlaşmaya ihtiyacımız var. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütmeye ihtiyacımız var. Bir siyasi partinin üyesi olmak diğer siyasi partilerin düşmanı gibi davranmayı gerektirmez. Tek ihtiyacımız var: Uzlaşma, sadece uzlaşma. Uzlaşmayı halk olarak biz istersek, siyasiler de istemek zorunda kalırlar. Haydi o zaman, uzlaşmak için, işbirliği ve dayanışma için uzat elini.

Liderler ve hepimiz kendimize “ben nerede hata yaptım” sorusunu sormalıyız ara sıra. Başarılarını dillendirdikleri gibi hatalarını da açıkça söyleyebilmeliler. Özeleştiri yapabilmeliler. Unutmayalım bu ülkede uzlaşma kapısını aralamak çözüme, barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve aydınlığa kapı aralamaktır.



 
back to top