Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

30 Ocak 2015 Cuma

Gelecekte Manisa

insan soyu teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanırken, ağır bir bedeli de ödemek zorunda kalıyor.


Sanayi gelişirken, Gediz gibi nehirler ölüyor. Doğa yok olup gidiyor. Ozon tabakası  zarar görüp deliniyor. Çeşitli hastalıklar, bu arada kanser hızla yayılıyor. Hem, gelişen teknolojiden insanların yararlanması hem de çevrenin korunması eş zamanlı olarak gerçekleştirilemez mi? Önümüzdeki yıllarda yanıtını bulmamız gereken soru bu olacaktır. 

Dünya’da yaşanmakta olan sorunlara, bir de yaşadığımız kent Manisa açısından bakalım. Manisa’da da çevre sorunları gündemimizin ilk sırasında yer alıyor. Yıllardır tartışıyoruz. Başarabilir miyiz bilemiyorum. Gediz’in kurtarılması hep gündemimizde. Öte yandan, Manisa çöplüğü büyük felaketlerin habercisi gibi duruyor. Manisa’nın  çözmesi gereken öncelikli sorunlarından birisi de çöplük sorunu. Allah korusun, Ümraniye, Hekimbaşı çöplüğünde yaşananlar, Manisa, Şahin Deresi çöplüğünde de yaşanabilir. Manisa’nın çöpü yıllardır Şahin Deresi Çöplüğüne dökülüyor. Zaman zaman yangınlara neden oluyor. Güzelim Spil  Dağı için yangın tehlikesi yaratıyor. Ancak asıl tehlike içinde oluşan metan gazı. Çöplük çevresindeki yüzlerce konut ve bu konutlarda yaşayan binlerce insan  bir metan gazı patlamasıyla  çöp yığınları altında kalabilir. Çöplük altından sızan sular yeraltı sularımıza ulaşıp kirletebilir.

Otopark sorunu ağırlığını iyice hissettiriyor artık. Arabamızı park edebilmek için uzun süre, yer arıyoruz sokak aralarında. Daracık sokaklar ve bu daracık sokakları çevreleyen 6-7 katlı konutlar. Apartmanlar insanın üzerine gelecekmiş gibi olur. Bir kat daha fazla kazanabilmek için yapılan çalışmalarla ulaşılan sonuç bu. İmar kararları alınırken, sanırım arsa sahipleri çok sevinmişlerdir. Kat karşılığı inşaat yapan müteahhitler de sevinmişlerdir. Ancak şu anda  o konutlarda oturanların sevinmediği belli. Ne arabalarını koyacak otoparkları, ne yürüyecek kaldırımları, ne çocuklarının oynayacağı bahçeleri, ne de  pencerelerinden görebilecekleri ağaçları var. Güneşi bile göremiyorlar. Manisa’yı bundan böyle yeni imar kararları ile dikine büyütmek yoğunluğunu artırmak yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Peki konut ihtiyaçları nasıl karşılanacak diyebilirsiniz. Çözüm kolay tüm gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi, konut ihtiyacı kentin çevresinde yeni imara açılacak olan alanlarda karşılanacak. Bu kentin batıya doğru sağlıklı büyümesini sağlayacak olan yeni planlamalar yapılacak. Kentsel yenileme de çözüme katkı sağlayabilir.
 

Manisa için birşeylerin yapılmasının, taş üstüne taş konulmasının, sorunların daha da gecikmeden çözümlenmesinin ön şartı, kişiler ve kurumlar arası işbirliği ve dayanışmadır. Bunu bu güne kadar birbirine düşman olmuş ülkeler yapıyor. Bunu gelişmiş ülkelerin insanları yapıyor.  Manisa’da birlikte iş kotarma alışkanlığı geliştirilemeden sorunların çözümlenemediği görüldü. Bu konuda Denizli’den almamız gereken dersler var. Denizli’liler  elele vermeyi biliyorlar. Manisa’lıların da bunu başarması için, birilerinin buna öncülük yapması gerekiyor.

Manisa’lıların görevi, Manisa’yı  “Uykusu derin şehir” olmaktan kurtarmaktır. Varsa, kırgınlıkları, dargınlıkları bir kenara koyalım.Ortak  amacımız Manisa'yı geliştirmek olursa, bu amaca ulaşmamızı sağlayacak kararları kolayca üretebiliriz. Amacımız birbirimizin önüne engel çıkarmak işini zorlaştırmak olursa, bundan hepimiz zarar görürüz.
 

Manisalılar, Belediye seçimlerinde, seçtiklerine  "Uzlaşın, anlaşın, işbirliği yapın,  Manisa'yı birlikte yöntin  ve bu kenti geliştirin." görevi verdiler. Şimdi uzlaşma dayanışma dönemidir. Bunu başaranlar, Manisa tarihine geçer ve ödüllendirilirler,  bunu zorlaştıranlar mutlaka cezalandırılırlar. Vatandaş seçtiklerini, mazeret üretsinler diye değil marifet göstersinler diye seçiyor.

Görevimiz mazeret üretmek değil marifet göstermek olmalıdır. Büyükşehir Meclisinde Akparti'nin çoğunlukta olması, Büyşükşehir Başkanının MHP'den seçilmiş olmasını aşılmaz sorun olarak görebileceğimiz gibi, sorunların çüzümünü kolaylaştıran bir imkan olarak da görebiliriz. Seçimlerde oluşan bu yapıyı yönetme becerisini hem başkan hemde meclis üyeleri birlikte göstererek, Manisa'da işbirliği ve dayanışmanın sağlam temellerini atabilirler. İşleri hiçte kolay değil. Ama önemli olan zoru başarmaktır...


                                                                                                             

23 Ocak 2015 Cuma

Basın Özgürlüğü...

Yarın araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'yu anacağız özlemle, saygıyla ve rahmetle.

Yarın araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'yu anacağız özlemle, saygıyla ve rahmetle. 
Uğur Mumcu'yu anarken yazımın konusu basın özgürlüğü olsun istedim.
Basın özgür olmalıdır.
 
Basın yurttaşın doğruları öğrenebilme hakkının güvencesidir.
 
Demokrasinin olmazsa olmazıdır basın.
Gelişmiş demokarasilerde basın ne kısıtlanır ne susturulur.
Anayasamızın basın özgürlüğünü güvenceye alan maddesi şöyledir:
 
Madde 28 Basın hürdür, sansür edilemez… Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre basın:
 
Herkes düşünce ve ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak serbestçe düşünme, hangi yoldan ve nereden olursa olsun bilgi ve görüş alma, araştırma ve yayma özgürlüğünü içerir.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’e göre, dünya nüfusunun üçte birinden fazlası basın özgürlüğünün olmadığı ülkelerde yaşamaktadır. Basın özgürlüğünü izleyen diğer kuruluşlar arasında Uluslararası Gazeteciler Federasyonu da yer almaktadır.
 
Basının bağımsızlığı, basın özgürlüğü kavramıyla yakından ilişkilidir. Bir demokraside medyanın iyi işleyebilmesi için, hem siyasi hem de ekonomik müdahalelere karşı özgür olması gerekmektedir.
 

Kamuoyunun aydınlatıcısı, adaletin habercisi ve demokrasinin temelidir basın. Gazetecinin görevi, gerçeği arayarak ve olaylarla ilgili adil kapsamlı bir haber yaparak bu amaca hizmet etmektir. Her türlü medyadan ve uzmanlık alanından gelen gazeteciler, vicdanının sesini dinleyerek halka eksiksiz bir şekilde ve dürüstçe hizmet vermeye çalışır. Mesleki dürüstlük bir gazetecinin güvenilirliğinin temel taşıdır. Güvenilir gazeteciler, demokrasinin de güvencesidirler.

"Bana hizmet edersen, benim amaçlarıma ulaşmamı kolaylaştırmak için çalışırsan sana destek olurum senin faaliyetlerine izin veririm. İstemediklerimi yazarsan, sana ödeyemeyeceğin cezalar keserim." denilen ve gazeteciliğin zorlaştırıldığı bir ülkede demokrasiden söz edilemez.
 

Peki basın, denetlenmeyecek mi? Denetlenecek elbet. Basın için denetim, ÖZDENETİM'dir. Basın kendini denetleyecek.  Özdenetim de bir hesap verme biçimidir. Medya, kamuoyunun özgür ve bağımsız bir medyaya erişim hakkını savunmak için yasal düzenlemelere ihtiyaç duymaksızın, yanlışlıkları yoluna koyma konusunda kamuoyuna güvence vermeyi hedefler. Bunu başardığında okuyucunun güvenini kazanmış olur.
 
Medya için etkili denetim özdenetimdir.
 
Özdenetim'de başarılı olan medya, baskılara karşı durmayı da başarır.
Medya kuruluşları konusunda yarışma olduğu kadar, dayanışma da olmalıdır.
Medya dayanışmasının amacı birlikte var olmayı sağlamaktır.
 
"Sadece ben olayım. Diğerleri batsın ben kalayım."  diyen bir gazete yada gazeteci, başına bir iş geldiğinde yalnız kalmaya mahkumdur.
 

Gazeteciler dayanışmada topluma örnek olmalılar.
Demokrasi kendi kendini denetleyebilen özgür basınla güçlenir ve gelişir...



19 Ocak 2015 Pazartesi

Ayn-ı Ali

Farklı mekanlar görmek, farklı duygular yaşamak ve geçmişe yolculuk yapmak istiyorsanız Manisa`da Ayn-ı Ali Kahvesine mutlaka uğrayın derim.

Sultan çayı ve odun ateşinde yapılan Türk Kahvesi ile bilinen bu tarihi mekanda, insan farklı duygular yaşıyor. Tarih sizi içine alıp, geçmişin derinliklerine, büyülü gizemine sürüklüyor. 

Manisa'nın Şehzadeler şehri olduğu kolayca söylenir dururda, eski dönemlere ait mekanlar bulmakta zorlanırız hep. Geçmiş deyince aklınıza gelen mekanlardan birisidir Ayn-ı Ali Kahvesi. Ayn-ı Ali Kahvesi adını Bektaşi Şeyhi Ayn-i Ali Dede'den alıyor. Eski geleneklerimizin sürdürüldüğü kahvehane Kerim İşanlar tarafından kurulmuş. Daha sonra oğul Yusuf İşanlar'a geçen kahvehaneyi bugün torun Levent İşanlar başarıyla işletiyor. Başarılı işletmeciliği nedeniyle Manisa Rotary Kulübü Levent İşanlar'a meslek başarı ödülü verdi. Manisa Rotary Kulübü Başkanı Dr. Hakkı Nomer'i ve yönetim kurulu üyelerini yürekten kutluyorum. Ödüller hakedene verildiği zaman daha anlamlı oluyor.
Ayn-ı Ali Kahvehanesine gidin.Şifalı sultan çayını ve odun ateşinde pişmiş kahvenizi yudumlayın. Kahvehanenin tarihini de işletmeci Levent Bey'den dinleyin. Sultan çayı Levent Bey'in rahmetli dedesinin buluşuymuş. 11 bitkinin karışımıyla yapılıyormuş. Bu bitkiler arasında papatya, tarçın kabuğu, melisa, kuşburnu, yenibahar, karanfil, hatmi çiçeği, ıhlamur ve zencefil  varmış. Havaların soğuduğu bu günlerde denemenizde yarar var, soğuk algınlığına da iyi geldiği söyleniyor. Sultan çayının sakinleştirici, yorgunluk giderici olduğu da söyleniyor.
 

Kahveyi de denemelisiniz mutlaka, denerseniz farkı görürsünüz. Kahve Osmanlı geleneğine uygun olarak kulpsuz fincanda ikram ediliyor. Levent İşanlar, 'Kahveyi bizzat kendi elimle kavurup öğütüyorum' diyor.

Kaç yıl oldu bilmiyorum bir keresinde, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'le gitmiştik Ayn-ı Ali Kahvehanesine. Söyleşimiz gece yarılarına kadar sürmüştü. Yaşar Nuri Öztürk'ün espirili yönünü orada görmüştüm. Şimdilerde kent dışından dostlarım geldiğinde, Ayn-ı Ali kahvesine götürüyorum ve mutlu olduklarını gözlemledikçe bende mutlu oluyorum.
 
Kahvenizi yudumladıktan sonra yakınındaki Ayn-i Ali Dede Türbesi'ne uğrayıp bir fatiha okuyabilirsiniz. Türbe kapısının üzerinde paslı bir zincir var. Size o zinciri ve Ayn-ı Ali'yi anlatacak birileri çıkar mutlaka karşınıza. Türbe hakkındaki bilgileri de Levent Bey'den alabilirsiniz.
 

Benim amacım, bir köşe yazısı ile Ayn-ı Ali'yi size anlatmak değil elbet. Benim amacım, Şehzadeler kenti Manisa'da geçmişten günümüze kalabilmiş geleneklerin korunduğu farklı bir mekan olduğunu duyurmak sadece. Bu tür mekanlar, tarihe, insana, geleneklere göreneklere, önem veren yüreği sevgisiyle dolu olanlar  tarafından korunup işletilebiliyor ancak. Levent İşanlar öyle birisi olduğu için başarıyla işletiyor Ayn-ı Ali Kahvehanesini. Soyadı da çok anlamlı Levent Bey'in İşanlar. Evet Levent Bey yaptığı işten iyi anlıyor, hemde çok iyi anlıyor.
 

Ayn-ı Ali Kahvehanesi, yüreği sevgiyle dolu olanların yeri. Her kesimden yüreği sevgiyle dolu insanların uğrak yeri olmuş sanki. Konuğunu alan gidiyor. Gitmediyseniz gidin görün derim.  Yerini bulmak zor olmaz. Önünüze gelen Manisalılara sorun on kişiden yedisi sekizi bilir mutlaka yerini. Sazın sözle buluştuğu akşamlarda oluyormuş bazen Ayn-ı Ali K ahvehanesinde.

Bu köşe daha fazlasına izin vermiyor. Uzun sözün kısası, bir akşamınızı Ayn-ı Ali Kahvehanesine ayırın, farklı bir mekanda farklı duygular içinde sultan çayını ve odun ateşinde pişirilmiş kahvenizi yudumlayın.

Başarılı işletmecileri kutlamak gerek; Bende onu yapıyorum Leven İşanlar dostumuzu yürekten kutluyorum.
 

9 Ocak 2015 Cuma

MAYA PARK


MAYA PARK


Sanırım, 2000 yılının Ocak ayıydı, yerel bir gazetede bir köşe yazısı yazmıştım, Maya Park için. Hani şu Güzelyurt Mahallesinde, İngolstadt Bulvarı ile 19 Mayıs Bulvarlarının kesişme noktasında, Statü Plus'ın tam karşısında, Kent Parka yakın güzel bir bölgede  harabe yeri gibi duran Maya Park için büyük umutlarla yazmıştım köşe yazısını. Şimdi Maya Parkın yanından her geçişimde, yüreğim sızlıyor. Böyle güzel bir alan nasıl böyle bırakılır diye üzülüyorum. Şimdi 2000 yılının ocağında yazdığım yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan aktaracağım ve sonuna bir paragraf ekleyeceğim. Dileğim o bölgenin rahatsız edici görünümden kurtarılmasıdır.

Her şey hızla değişiyor. Değişmeyen tek şey değiştiğimiz. Bazen gerisinde, bazen içindeyiz değişimin. Değişimi ya etkiliyoruz ya da değişimden etkileniyoruz. Gelişmiş ülkeler, gelişmiş topluluklar ve gelişmiş beyinler değişimin önünde oluyorlar genellikle. Değişimi kendi çıkarlarına yönlendiriyorlar. Değişim bazen hızlanıp bazen yavaşlıyor. Manisa’da değişiyor. Manisalılar da.

Değişen Manisa’da bakkal dükkanları kapılarını kapatıyorlar ardı ardına. Sayıları giderek azalıyor. Kapanan çok sayıda bakkal  dükkanının yerini  az sayıda ancak her türlü ihtiyacımızı karşılayabildiğimiz  kimilerinin süper, kimilerinin hiper dediği büyük marketler açılıyor.  Manisa’da da bu değişimi izliyoruz.
 

Şimdi, Manisa’da MAYA PARK tartışma gündeminde. MAYA PARK  Manisa Alışveriş ve Yaşam Parkı’nın kısaltılmış şekli. Eski bir uygarlığı Mayaları da çağrıştırıyor. Hazırlanan projenin adı ATLANTİS PROJESİ. Projeyi  Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.Dr. Mustafa TANYELİ ve arkadaşları hazırlıyorlar. Hazırlanan proje nedeniyle Sayın TANYELİ  arada bir Manisa’ya geliyor. Manisa’da kendisiyle projeyi tartışma olanağı buluyoruz. Projenin yapılabilirliği konusunda umutlu konuşuyor. Benzer bir çok proje çalışması yaptığından  deneyimli ve birikimli olduğu görülüyor. Birde kararlılık eklenince, insanın projenin gerçekleşeceğine ilişkin umutları daha da artıyor. (Ancak şimdi umutlarımızın boşa gittiğini görüyorum)

Evet, Manisa’da  MAYA PARK doğuyor.  Kısaltılmış adı Yeni Manisa Toplu İşyeri Yapı Kooperatifleri Birliği olan İŞKOBİRLİK Maya Park’ın oluşumuna öncülük ediyor.(...) Dileriz  bu maya tutar, MAYA PARK kurulur. Maya Park sadece İŞKOBİRLK ortakları için değil, sadece Yeni Manisa için değil hatta sadece Manisa için değil tüm Ege Bölgesi için büyük bir kazanım olur. Manisa böyle büyük projelerle  adını duyuracak, böyle büyük projelerle daha hızlı biçimde kentleşecektir. (Keşke Maya Park gerçekleşebilseydi. Ve keşke ben İşkobirlik Başkanlığından ayrılmasaydım.)

Evet işte böyle 2000 yılında yani 15 yıl önce bunları yazmışım. 15 yılda büyük gelişmeler büyük değişimler olmuş ama Maya Park olduğu gibi yerinde saymış. "Maya Park ne oldu?" diye soranlar oluyor arada bir. Merak edenler sorularının yanıtlarını bu yazı içinde bulabilirler diye düşünüyorum. Yaşanılan soruna çözüm bulunur elbet. Yeter ki, sorunu çözmek isteyelim ve bir araya gelelim. Tüm tarafları mutlu edecek bir sonuca varabiliriz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.  Zaten işimiz de bu: yaşanılan sorunlara çözüm ve proje üretmek. İçinde ve başında olduğum hiç bir proje yarım kalmadı.  Daha da gecikmeyelim ne olur. Bir araya gelelim ve yeni bir çözüm üretelim. Gelecek kuşaklar bizi yarım kalmış, harabeye dönüşmüş yapılarla değil, tamamlanmış projelerle ansınlar...
 


                                    

5 Ocak 2015 Pazartesi

CEHALET

En büyük düşmanımız cehalet.
Cehaleti yenmeden, ne kişinin ne de ülkenin esenliğe çıkmasına olanağı yok.
Cehaletle, sefaletle mücadeleyi gündemin alt sıralarına öteledikçe, yuvarlanan kartopu gibi büyüdüğü, günümüzü ve önümüzü kararttığı görülüyor...
  “On altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli öğrenmek. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt soluk almak değil. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın yaşadığının göstergesi,  öğrenmek ve öğrendiğini eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan, anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı yaşamaya başlarız.
 Cahilliğimizi nasıl aşacağız? Cahilliğimizi okumadan aşabilir miyiz? Cahilliği okumadan, ancak anlayarak okumadan aşamayacağımızı biliyoruz. Çoğu insan anlamak için değil, ezberlemek için okuyor. Ezberlediği bilgilerin çoğu da hayatta hiç işine yaramıyor. Nasıl okuyacağız? Elbet planlı ve amacımıza uygun biçimde okuyacağız. Beynimizi gereksiz bilgilerle doldurmak, zamanımızı boşa harcamak için değil, beynimizi geliştirmek, yararlı bilgiler edinmek, daha doğrusu bilgi edinmeyi öğrenmek  için okuyacağız.
 Son günlerde okumayan bir toplum olduğumuzun sıkça yinelendiğine tanık oluyoruz. Evet okumuyoruz. Basılan kitap sayılarına bakın, Sürekli artan nüfusumuzla karşılaştırın. Bu konuda fazla söze gerek yok. Okumuyoruz. Okumadığımız için de cahil kalıyoruz. Büyüyen cahilliği yenemiyoruz. Cahil kaldığımız için de sıkıntılarımız sorunlarımız kartopu gibi büyürken, gerekli çözümleri üretemiyoruz. Bugünle uğraşmaktan geleceğe bakamıyoruz.
 Televizyonların bir çoğunun içeriksiz havadan sudan  kof içi boş programlar yaptığını görüyoruz. Halkın öyle programları izleyeceğini düşündükleri için öyle yapıyorlar. İzlenen programlar, belgeseller değil. Eğitim programları değil. İzlenen programlar dedi kodu ve bol paralı yarışma programları. Halkın izleyeceğini bilseler, daha güzel programlar yapmazlar mı? Elbet yaparlar. Düşünün bir kez, hep birlikte bir karar alsak, dedikoduların gündeme getirildiği  zaman öldürmekten başa işe yaramayan programları izlemesek. İzlenmeyen bu programları sürdürebilirler mi? Sürdüremezler...
 Ülke olarak, yeni bir atılıma, yeni bir seferberliğe ihtiyacımız var. Düşünen, sorgulayan, üreten insana ihtiyacımız var. Yeni özgür etkin yurttaşı ortaya çıkarmak için, seferberlik ilan edilmeli. Eğitim sistemimiz bunun için yeni baştan düzenlenmeli. Bunu başarmak içinde birleşebileceğimiz ortak paydaları çoğaltmamız gerekiyor. Ancak insanlarımız birleşmek için değil ayrılıkları derinleştirmek için, nedenler üretme hastalığından bir türlü kurtarılamıyor. Tek bildiğimiz konu, marifet göstereceğimiz yerde mazeret üretmek. Mazeret üretmede üstümüze yok.
 Yetişkinler, özellikle ana babalar eğitimden geçirilmeli. Eğitim, sürekli hale getirilmeli. Eğitim yaşam boyu kesintisiz olmalı.  Cehalet aşmamız gereken bir sorun olarak önümüzde duruyor. Cehaleti yenmek için, birlikte olmamız ulusal dayanışma yapmamız, seferberlik ilan etmemiz  gerekiyor. E, haydi o zaman, daha ne bekliyoruz ki... 


                                                                       

 
back to top