Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

25 Şubat 2021 Perşembe

UZLAŞMA

Yaşayarak görüyoruz ki, hayat eve, milyonların sevgisi yüreğe, kitaplar ve düşünceler belleğe zor sığıyor. Köşe yazımı yazmak için bilgisayarımın başına geçtim. Seferberlik ve uzlaşma üzerine yazacağım bugün. Seferberlik arkasında ulusal uzlaşma varsa başarıya ulaşır. Bugün ne iktidarı ne muhalefeti ne de bir kurum ya da bir kişiyi eleştireceğim. Bugün soran, soruşturan, araştıran,  süreçlere katılan etkin olmaya çalışan 76 yaşında bir yurttaş olarak sadece seferberlik ve uzlaşma üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.

Seferberlik tüm yurttaşların mal, hizmet, kaynak ve düşünce üretme gücünü ayın amaca yönlendirme eylemidir. Seferberliğin başarılı olması için ortak akıl, ulusal uzlaşma ve ulusal katılma gerekir.

Mal, hizmet, kaynak ve düşünme üretimi için, merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin, ilgili kurum ve kuruluşların ve sivil toplum katkısını almak şart. 

Seferberlik yönetimi, çok sesli bir orkestranın yönetimi gibidir. Çok sesliliğin uyumunun sağlanması amaçlanır. Seferberliğin olmazsa olmazı uzlaşma dedim ya, gerçekten öyle. Ne kadar uzlaşma o kadar başarı.

KORONAVİRÜSÜ YENMEMİZ İÇİN SEFERBERLİK, SEFERBERLİK İÇİN DE UZLAŞMA ŞART.

Uzlaşma bir kültürdür.

Uygar insana uzlaşma yakışır.

Uzlaşma uygarlıktır.

Bu ülkenin, evinde mahallesinde, köyünde kasabasında kentinde her yerinde, en tepesinden en küçük birim olan aileye kadar uzlaşmaya ihtiyacı var. 

Demokrasi uzlaşmadan güç alır. Uzlaşma olmadan demokrasi olmaz.

Ayrı düşünmek başka şey, ayrı durmak başka şey, ayrı düşünebiliriz ama ayrı duramayız.  Aynı fikirde olanlar anlaşır elbet. Önemli olan ve olması gereken, farklı fikirlerde olup, birbirine saygı duyabilmesidir insanın. Bunu başardığımızda uzlaşma kolaylaşır…

Biz aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Biz aynı geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hepimiz batarız. Geminin kaptan köşkü de batar; en altındaki sintine bölümü de batar.  Bu ülkede uzlaşma kültürünün gelişmesi gerekiyor. Sevginin yerini, nefretin aldığı ortamda uzlaşma olmuyor. Kavga ve uzlaşma aynı torbaya sığmıyor. 

AYRIŞTIRAN DEĞİL BİRLEŞTİREN OLUN

Ülkenin yöneticileri ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır.  Ülkenin ve yurttaşların tümünü kucaklamalıdır. Belediye Başkanları da öyle, bir partinin adayı olurlar ama seçildiklerinde tüm kentin başkanıdırlar artık. Tüm yurttaşlara eşit yakınlıkta olmaları gerekir. Yoksa uzlaşma zorlaşır, uzlaşmanın yerini dayatma alır.  Partiler fikir kulüpleri gibi olmalı. Partiler ülkenin sorunlarına çözümler ve projeler üretmeli. Halkta projelere bakıp oy vermeli. 

Siyaset halka gösterilen ilgiyle yapılmalı. Partiler arasında uzlaşma kültürünün gelişmesi, demokrasinin kökleşmesine ihtiyaç var. Eğer ülkemizde uzlaşma yaşayan bir gelenek haline gelirse, güçlü iktidarlar da başarılı olur, koalisyonlarda. 

SİYASET ÖFKEYLE DEĞİL SEVGİYLE YAPILMALI

Siyaset öfkeyle değil sevgiyle yapılmalı. Terörün kurban aldığı ölümlerin olduğu yerlerde liderler toplu fotoğraf verebilmeliler. Tasada ve kıvançta birlikte olabilmeliler.  “Benin dediğim dedik çaldığım düdük” denilen yerde uzlaşma olmaz. “Gelin yapılması gerekeni birlikte saptayalım” denilirse uzlaşma olur. Liderler en az iki üç ayda bir kez bir araya gelmeliler. Birbirlerinin elini dostça sıkabilmeliler.  Söz konusu vatan, söz konusu cumhuriyet, söz konusu demokrasi olduğunda işbirliği yapabilmeliler. 

UZLAŞMA OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ 

Kavgayla gelen başarı kavgayı, uzlaşmayla gelen başarı uzlaşmayı özendirir. Barışa, dayanışmaya uzlaşmaya ihtiyacımız var. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütmeye ihtiyacımız var. Bir siyasi partinin üyesi olmak diğer siyasi partilerin düşmanı gibi davranmayı gerektirmez. Tek ihtiyacımız var: Uzlaşma, sadece uzlaşma. Uzlaşmayı halk olarak biz istersek, siyasiler de istemek zorunda kalırlar. Haydi, o zaman, uzlaşmak için, işbirliği ve dayanışma için uzat elini. 

BEN NEREDE HATA YAPTIM

Liderler ve hepimiz kendimize “ben nerede hata yaptım” sorusunu sormalıyız ara sıra. Başarılarını dillendirdikleri gibi hatalarını da açıkça söyleyebilmeliler. Özeleştiri yapabilmeliler. Unutmayalım bu ülkede uzlaşma kapısını aralamak çözüme, barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve aydınlığa kapı aralamaktır. Önce uzlaşacağız, seferberlik yapacağız. Koronavirüsü yeneceğiz ve ardından gelecek olan sorunları hep birlikte aşıp esenliğe çıkacağız. Olur mu diye sormayın.  Uzlaşırsak birlikte çalışırsak, öfkenin yerine sevgiyi koyarsak ve ortak aklı etkin kılarsak olur.





17 Şubat 2021 Çarşamba

KORKUYLA YAŞAMAK

Muğla’dayım dışarıda müthiş bir fırtına var. Yatağa uzandım, Doğan Cüceloğlu’nun ‘Kendini keşfetmeye zorluklara başa çıkmaya var mısın?’ adlı kitabını okuyorum. Zorluklarla başa çıkma konusunda epey deneyimliyim ancak korkularla başa çıkmak daha zor oluyor.

Doğan Cüceloğlu’nun kitabını okurken Doğan hoca öldü haberini alınca, öylecene donup kaldım. Ölüm korkusunu son günlerde hepimiz yoğun biçimdi yaşıyoruz. Bir yerine iki maske takmaya insanlardan uzaklaşmaya başladık. Evden çıkasımız gelmiyor. Tek dostumuz akıllı telefonumuz ve kitaplarımız oldu.

Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarının çoğunu okudum. Okuyamadıklarımı bulup okuyacağımı, okuduklarımın bazılarını da yeniden okuyacağım. Örneğin, Savaşçı kitabını yeniden okumak istiyorum.

Yaşantımızı kâbusa çeviren kavramlardan biri olan korku üzerine yazmak istiyordum bugün. Doğan hocanın ölüm haberi yazımın içeriğini birazcık değiştirdi.

Yaşantımı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiriyorum. Hiç bugünkü kadar korkuyu yoğun biçimde yaşadığım günler olmadı benim.

Yoksullaşma, işlerimizi, sevdiklerimizi kaybetme, değersiz görülme, amaçlarımıza ulaşamama, yaşlanma, hastalanma, ölme gibi korkularla mücadele ederek sürdürüyoruz ömrümüzü. Bu tür duyguları yaşamımızın farklı dönemlerinde yaşıyor olabiliriz. Ancak bu korkuların tümünü yoğun biçimde yaşıyorum şimdi. Yarının ne getireceğinim bilinmemesi de korkutuyor insanı. Korkuların kişisel olanları kadar toplumsal olanları da var. Toplumsal korkularım beni daha çok etkiliyor. Birçok kişinin farkında olmadığı susuzluk tehlikesi, birçok kişinin farkında olmadığı önemsemediği cumhuriyetin ve ülkemizin geleceği meselesi de korkularımı büyütüyor benim.

Bakın, Doğan Cüceloğlu korku toplumu, korku kültürü konusunda ne diyor:

“Türkiye’de yaşayan ortalama bir insan kendini sıradan bir vatandaş olarak güven içinde görmez, göremez; bu ülkemde hep böyle olagelmiştir. Güven içinde hissedebilmesi için vatandaş olması yetmez; ‘güçlü kişilerle’ ilişki içinde olan bir vatandaş olması gerekir. Vatandaşın ‘dayısı,’ ‘arkası,’ ‘güçlü bir makam-mevki ile ilişkisi’ yoksa yani sadece sıradan bir vatandaş ise ‘güçlü olana yenik düşeceğini bilir. Korku kültüründe güçlü olan haklıdır; değerler kültüründe haklı olan güçlüdür. Sıradan vatandaş kendini savunmasız, sürekli olası tehlikelere maruz, korunmasız hisseder. Gergin, stresli, kaygılı, şevksiz ve içten içe öfkelidir.”  Bu duygular içindeki insanın mutlu olması mümkün değil bence. Hele buna bir de korona salgını korkusu eklenmişse. Korkuları bu kadar yoğun yaşamaktan da korkuyorum. Korku hastalık getirir biliyorum. Korkuları yenmeye çalışıyorum.

Küçükken bizi korkuyla yönetmeye çalışırlardı. Öcü geliyor derlerdi. Allah seni taş eder derlerdi. Ben öcü olmadığını erken anlayanlardandım. Kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi annem. Kapı eşiğinde oturursam şeytan çarpmayacağını ancak hava cereyanının çarpacağını bilirdim. Tek odalı bir evde otururduk. Odun yaktığımız bizim bacalık dediğimiz duvarda bir girinti vardı, burada yaktığımız ateşle hem ısınırdık hem de yemeğimiz yapılırdı. Bacalıktan çıkan hava nedeniyle evimizin kapı eşiğinde büyük bir hava cereyanı olurdu. Annem kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi sürekli olarak. Sanırım annemin annesi de öyle söylemiştir çocuklarına. Ve sanırım şeytan çarpmasın diye kimse kapı eşiğinde oturmamıştır bence.

Ben hiçbir şeyden korkmuyorum diyenlere hiç inanasım gelmiyor. Ben korona salgınından çok korkuyorum. Ben ülkemizin geleceğinden endişeleniyorum. Yapacaklarımın sınırlı olması beni daha çok korkutuyor. Çok cesur olduğumu, hiçbir şeyden korkmadığımı söyleyemem. Korkmak da sevmek gibi insani bir duygudur. Korkuyla yaşamak gerçekten çok zor oluyor. Korkuyu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Korku içinde geçen her günümüzün ömrümüzden en az üç günü belki daha fazlasını götürdüğünü düşünüyorum.

Yaşanılan korkuyu aşmak için neler yapmam gerektiğini düşünüyorum. Oturup korku üzerine konuşsak düşüncelerimizi paylaşsak aşmamız kolaylaşır ancak bir araya gelemiyoruz. İş başa düştü kendi korkumuzu kendimiz aşacağız. Sorunu belirlediğime göre çözme yolunda bir adım atmış oldum diyorum kendi kendime. Umutlarımı yitirmemeliyim. Gelecek güzel günlerin düşünü kurmalıyım. Salgınlar ilk kez yaşanmıyor ki dünyamızda.

Geleceğe dönük en büyük korkularımızdan biri de yaşlanma. Bu karşı çıkamayacağımız bir gerçek evet yaşlanacağız. Her yaşın bir güzelliğinin olduğunu bilmeliyiz. Yeter ki sağlıklı yaşlanalım.  Yaşlılık konusu açıldığında korku ve endişeye kapıldığımız oluyor elbet ancak kısa bir süre sonra hiçbir şey yokmuş gibi günlük yaşamımıza devam ediyoruz. Sizi bilmem ama ben öyle yapıyorum.

İnsan birisiyle konusunca ya da düşündüklerini yazınca rahatlıyor. Şimdi korkularımın giderek azalacağını düşünmeye başladım bile. Korkuyu aşmak gerekiyor. Korkuya yenilmemek gerekiyor. Tüm kötülüklerle olduğu gibi korkuyla da savaşmak gerekiyor.

Doğan Cüceloğlu’nu okuyun. Korkuları aşmanıza, hayata güçlü biçimde tutunmanıza katkısı olduğunu göreceksiniz. Kendinizi daha yakından tanıyacaksınız. Kendinizle konuşmaya başlayacaksınız. Kendinizle iletişim kuramıyorsanız, başkalarıyla sağlıklı iletişim kuramazsınız. Korona günlerini fırsata dönüştürüp kendinizi tanımaya çalışınız.

Seni çok özleyeceğiz Doğan Hocam. Işıklar içinde kal. Kitapların önce içimizi sonra yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.





11 Şubat 2021 Perşembe

KADİR KESKİN

Hayatı boyunca eğitim alanında önemli çalışmalar yapan yazar, emekli öğretmen Kadir Keskin’i yazmak istedim bugün.

Kadir Keskin benden bir yaş büyük o 1944’ü ben 1945’liyim. İkimizde köy kökenliyiz.
Kadir Keskin’i yazılarından tanıyorum kendisiyle oturup sohbet edemedik. Nasip bugünmüş. Kadir Keskin 12 Şubat 2021 Cuma günü saat 12.15’te Radyo Hiraş’ta konuğumuz olacak. Kadir Keskin kitaplar ve köşe yazıları yazan bir arkadaşımız. Kendisi, Afyon Dazkırı Çiftlik doğumlu ancak, o Manisa’nızın yaşayan önemli bir değerimizdir.

Bir eğitimci olarak Kadir Keskin yapması gereken her şeyi fazlasıyla yapmış. Ben burada yaptıklarının bazılarına değinmekle yetineceğim. Ancak, okuyucularıma Kadir Keskini tanıyın yazdıklarını okuyun örnek alınacak çalışkan bir eğitimcidir derim. Bakın nişeler yapmış Kadir Keskin: Almanya’nın İngolstadt şehrindeki Apian- Gymnasium ile Manisa Lisesi’ni kardeş okul yapmış. Bu kardeşlik ilişkisi iki okul müdürlerinin gayretleriyle şehirlere de yansıtılmış. Manisa ile İngolstadt‘ın kardeş şehir olmaları sağlanmış. Avrupa’ ya açılan bu kapı sayesinde Manisa’da birçok okulun bu olanaklardan yararlandığı biliniyor.

Yazarın müdürlüğü sırasında kendi okuluna: Hibe olarak komple fizik – kimya laboratuarı, Manisa Belediyesine de makam aracı kazandırdı.

Kadir Keskin’e İngolstadt Belediyesi tarafından kültür nişanı verildi.

İlkokulu kendi köyünde okuyan Kadir Keskin ortaokulu dışarıdan bitirdi. İzmir İmam- Hatip Lisesi’ni 1965’te, aynı yılın Eylül ayında da Balıkesir- Savaştepe Öğretmen Okulunu dışarıdan bitirdikten sonra Konya yüksek İslam Enstitüsü’nü( İlahiyat Fak) 1969 yılında bitirerek Çanakkale/ Biga’da öğretmenlik hayatına başladı. Yedek Subay askerliğini yaptıktan sonra Manisa Salihli Lisesi’nde öğretmenliğe devam etti. Salihli 50. Yıl Ortaokulu Müdür Başyardımcılığını yaptı. Daha sonra Kırkağaç Lisesi Müdürü olarak atandı. Oradan zamanın şartları içinde Manisa Yuntdağı Osmancalı köyü Ortaokuluna öğretmen olarak tayin edildi. Bir müddet burada çalıştıktan sonra 1980 yılında Manisa Lisesi Müdür Baş Yardımcılığına getirildi. Manisa Lisesi Müdürü emekli olunca da 1998 yılana kadar 18 yıl bu Manisa Lisesi müdürlüğü görevini sürdürdü.

Emekli olduktan sonra İzmir Özel Bornova Kolejinde çalıştı. Bilahare Almanya’da Türk çocuklarının din eğitimi çalışmalarında bulundu. Almanya’dan döndükten sonra Manisa’da yoksul aile çocukları için ücretsiz Manisa Belediyesi Eğitim Merkezi MABEM dershanesini kurarak bu dershanenin üç yıl kurucu müdürlüğünü yaptı. Dar gelirli ve yoksul aile çocukları için geliştirdiği ücretsiz dershaneciliğin alt yapısını Balıkesir’de ve diğer bazı illerde oluşturarak açılmasını sağladı. Soma’da da yine dar gelirli aile çocukları için ücretsiz Soma Belediyesi Eğitim Merkezi SOBEM dershanesini kurdu ve üç yıl da SOBEM dershanesinin kurucu müdürlüğünü yaptı. 50 yıldır fiili eğitimin içinde bulunan Eğitimci yazar Kadir Keskin, yazarlık  çalışmalarını yürütmekle birlikte, ortaokullarda, liselerde, üniversitelerde ve cezaevlerinde ilgi gören eğitim seminerlerine ve konferanslarına  devam etmektedir. Manisa'da eğitime olan katkısı ve eğitim içerikli kitapları ile 23 Aralık 2017 günü " Şehrin Hazineleri Vefa Buluşması'nda"    Manisa Valisi  Sayın Mustafa Hakan GÜVENÇER tarafından ödüllendirildi. Aynı tarihte Kadir Keskin’in yanında bana da Manisa’nın Hazinesi ödülü verilmişti.

Kadir Keskin’in Manisa’nın değerlerine değer katanlar listesine beni de dahil etmiş olduğunu belirterek kendisine sevgi ve sağılarımı sunuyor, sağlıklı yıllar, eğitime ve ülkemizin gelişmesine yazarak konuşarak yaptığı başarılı katkılarını sürdürmesini diliyorum.

Kadir Keskin’in iz bırakan defalarca basılan kitaplarının olduğunu da belirtmeliyim. Okul Müdürünün Günlüğü kitabının 14’ncü baskısı yapılmış.  Kırk Gün Kırk Programlı Yaz tatili Dini Bilgiler Kitabının25’nci Baskısı yapılmış.  Manisa’da Vakıf Eserleri ve Manisa’da İz Bırakanlar kitabını okumla olanağı bulmuştum.

Kitaplarının tümünü buraya alamadım. Kadir Keskin, bildiklerini yazarak ve konuşarak paylaşmaya devam ediyor. Çalışmanın yaşı yoktur. Aklınızın yettiği, elinizin kalem tuttuğu ve dilinizin döndüğü sürece yazmaya konuşmaya devam etmelisiniz.

Bizim kuşak çalışkan bir kuşak. Kadir Keskin bizim kuşağın çalışkan temsilcilerinden bir tanesi. Kadir Keskin gibi değerlerimize sahip çıkmalıyız, onları yaşarken anmalıyız…





KOVAKS

Kooperatif ya da kooperatif benzeri bir yapılanma gördüğümde ilgisiz kalamıyorum.

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nden korona virüsü aşısı için KOVAKS adında bir yapılanma önerdiğini duydum. Öneri ülkemizde de dilendirildi üzerinde konuşuldu yazıldı çizildi. Ancak ülkemiz bu kooperatif benzeri ekonomik olduğu kadar sosyal yönü de olan bu yapılanma içinde yer almadı.

Yapılanmanın amacı, yapılanma içinde yer alan ülkelerle birlikte yoksul ülkelerinde korona aşısı ihtiyacının gidermek olarak açıklandı. Eğer koronavirüsden arınmış bir dünya istiyorsak, birlikte hareket etmenin yararlı sonuçlar vereceğini bilmeliyiz.

Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışan Dünya Sağlık Örgütünün gündeme getirdiği ortak aşı platformu KOVAKS'ın  varlıklı ülkelere, "İstedikleri  aşıyı rezerv etme ve satın alma hakkı" sunarken, yoksul ülkelerin ihtiyaçların da karşılanması amaçlanmaktadır.

Covid-19’la mücadele ile ilgili açıklamaları ses getiren Dünya Sağlık Örgütü’nün evrensel bir aşı platformu kurmak için çabalarına ülkemizin neden ilgi göstermediğini bilemiyorum.  

Dünya Sağlık Örgütü’nün bu platforma katılmak isteyen varlıklı ülkelere istedikleri aşının haklarını rezerve etmek istenildiği durumda satın alma hakkı sunduğunu açıkladı. Bazı hükümetleri ikna etmek için bu yöntemi tercih ettiği tahmin edilen Dünya Sağlık Örgütü’nün bu hamlesi ile Maddi açıdan iyi durumda olan ülkeler için sağladılar bu esneklikle daha çok ülkenin ilgisini çekmesini amaçlıyorlardı. Gerçekten öyle önceden para vermenin bazı avantajları olmalıydı mutlaka. Ben bu nedenle KOVAKS’ı bir kooperatif yapılanmaya benzettim.

Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde koronavirüsüne karşı geliştirilen yüzlerce ilaç ve aşı olduğunu açıklayarak “Aşı milliyetçiliğinden” uzak durulması çağrısında bulunmuştu. Zira ABD, Japonya, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği, yaptıkları anlaşmalar ile kendileri için yetecek kadar Covid-19 aşısını garanti altına almıştı. Gemisini kurtaran kaptan anlayışının burada da gündemde olduğu görülüyor. 

Dünya Sağlık Örgütü aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 194 üye ülkeye bu teklifi sunmuştu. Dünya Sağlık Örgütü’nün daha çok ülkeyi KOVAKS’a çekmek için yaptığı teklifte, aşıların tek bir dozu için 3.10 dolar ödeyecek ve daha sonra aşının fiyatı 10.55 dolara kadar çıksa bile aşıları opsiyonlu olarak satın alabilecekti.

Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi verilerine göre şu ana kadar 172 ülke COVAKS platformuna dahil olmaya ilgili olduğunu gösterirken bunların arasındaki 92 ülkenin ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler olduğu belirtiliyor.

Ülkemizde, aşılama çalışmaları istenilen ve beklenilen hızla sürmüyor. Aşı belirtildiği miktarlarda gelmiyor. Ben ve eşim 75 yaş üştü olduğumuz için aşımızı olduk. Korunmaya da devam ediyoruz. Aşılama bu hızla giderse toplumsal bağışıklık kazanmamız mümkün olmaz.

Maske takmanın, evlerimizde kapanıp kalmanın olumsuz etkilerini görmeye başladım. Benim yıllar önce geçen etkisi azalan astımım yeniden hızlandı. Çalışmamanın insanı çok yorduğunu deneyerek öğrendim. Korona korkusuyla geçen her günün ömrümden 2-3 günü götürdüğünü düşünüyorum. Sapasağlam olan dizlerimde ağrımalar başladı. Şu beladan bir an önce kurtulmak için, Modern dünya ile işbirliği yapmakta, aşı bağlantıları kurmakta geç kaldık. Ortada tam bir belirsizlik var. Şimdi kendi yapacağımız aşıya bağladık umutlarımızı ancak bunda da geç kaldığınız görülüyor.

Koronadan kurtulmanın tek çaresi Maske Mesafe ve Temizlik değil. Koronadan kurtulmanın çaresi hızla aşılanmak.





4 Şubat 2021 Perşembe

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ

Manisa’da yaşayan, ülkesini ve kentini seven bir yurttaş olarak, kentimin geçmişi ve geleceği ile ilgilenmeyi ertelenmez bir görev olarak gördüğüm için, bugün bu köşemde kentimizin üniversitesi olan Celal Bayar Üniversitemizi yazmak istiyorum. Yazıma, “Manisa’mızın güzel bir üniversitesi var” diyerek başlamak geldi içimden.

Gerçekten öyle, niyetiniz sevmekse binlerce neden bulabilirsiniz. Niyetiniz eleştirmekse, yıllardır konuşulanları yeniden aklınızdan geçirebilirsiniz. Ben, kolaycılığa kaçıp, eleştirmek yerine tanımaya, çalışmanın, sorup sorgulamanın daha yararlı olacağını düşünenlerdenim.

3 Şubat 2021 Çarşamba günü Üniversitemizin Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ataç’ı makamında ziyaret ettik. Ziyaretimizin amacı, Başkanlığını yaptığım Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifimiz tarafından hazırlanan ve Zafer Kalkınma Ajansı’nda hibe almaya hak kazanan, üniversitemizin de iştirakçisi olduğu Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemiz hakkında bilgi sunmaktı.

Ziyarete, Prof. Dr. Ersin Minareci ve projenin koordinatörü Altan Türe ile birlikte gittik. Bizim açımızdan çok verimli geçen bir görüşme oldu. Rektörümüz Sayın Ataç, bizi dinledikten sonra üniversitede yapılan ve yapılacak olan çalışmalar hakkında yeni bilgiler verdi.

Kendilerini keyifle dinledik. Uzaktan eğitim konusunda sağladıkları örnek ve öncü başarıyı anlattılar. Üniversite hastanesinin çalışmalarından söz ettiler. İyi ki başarıya ve Manisa ile bütünleşmeye odaklanmış bir üniversitemiz var, dedim kendi kendime. Evet, iyi ki yeniliklere ve gelişmelere açık bir üniversitemiz var.

Manisalılar olarak üniversitemizin daha iyi olması için biz ne yapıyoruz? sorusunu kendimize sormamız gerekir. Üniversitemize uygulanabilir, sürdürülebilir, kentimizin, bölgemizin, ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayacak, katma değer yaratacak projeler götürdük mü? Üniversiteden yardım istedik mi?

Ben kendi adıma söyleyeyim. CBÜ’nün, Manisa’ya Manisalılardan daha çok sahip çıktığını, Sanayici Üniversite işbirliğinin gelişmesi için çalışmalar başlatılıp, sürdürüldüğünü, TEKNOKENT’in kuruluşuna öncülük ettiğini bilenlerdenim.

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak, hazırladığımız projelere destek olur musunuz? dediğimizde hep oluruz yanıtını aldık ve işbirliği yaptık. Zafer Kalkınma Ajansı’ndan hibe desteği aldığımız Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemize de destek sağlandı. Prof. Dr. Ersin Minareci projemizin hazırlanması sırasında başlattığı danışmanlığını sürdürüyor.

Üniversitemize Obasya yerleşkesinde, 10 bin metrekarelik bir araziyi uygulama alanı olarak tahsis ettik. İşbirliğimizin sürekli ve üretken olması için çaba gösteriyoruz. Üniversitemize tahsis edilen alanda, çiftçilerimizin de yararlanabileceği çalışmalar yapılacak. Sanayicilerle başlatılan işbirliğinin üretici köylülerle de başlatılıp sürdürülmesi için önemli bir adım atılmış olacak.

Ekolojik Yaşam Merkezi projemiz kapsamında, aromatik ve tıbbi bitkilerin yer alacağı bölümler dışında ilk ve orta öğretim öğrencilerimizin bizzat görerek, dokunarak, çalışarak öğrenecekleri bir eğitim alanı da bulunacak.

Sözü fazla uzatmaya hiç gerek yok. Üniversiteye uzattığınız el, havada kalmaz. Üniversitemizin Manisalılara uzattığı el de havada kalmamalı. Muğla’da nasıl bir Sıtkı Koçman çıktıysa, Manisa’da da üniversitemize destek olacak kişiler, kurumlar ve kuruluşlar çıkmalı.

Üniversitemiz Manisa ile bütünleşiyor, ortak hedeflere yöneliyor. Bize düşen görev, söylemden çok eylem olmalıdır.

Karşı çıkmanın hiçbir yararı olmaz. Bir de yanında olmayı deneyelim. Ortak hedefler belirleyelim. Bugün binlerce genç insana eğitim hizmeti veren Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ege Bölgesi'nin en büyük 3 üniversitesinden biridir. Nasıl bakarsak öyle görürüz. İyi baktığımızda gördüklerimiz göğsümüzü kabartır.

Kadrosundaki nitelikli işgücü ve hızla büyüyen alt yapı yatırımları ile Manisa'nın üniversite eğitimi için elverişli koşullara sahip olması, Manisa Celal Bayar Üniversitesi'ni binlerce genç insan için tercih edilir bir kurum haline geldiğini görmezden gelemeyiz.

Öğrenci niteliğindeki gelişmeler genel olarak üniversitenin bilimsel performansını ve eğitim ile sosyal etkinliklerinin kalitesini artırmaktadır. Üniversite adaylarının tercih edilir bir kuruma gelmeleri ile elde edecekleri ilk avantaj, hiç şüphesiz, Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nin nitelikli, bilimsel ve eğitsel olanaklarından yararlanmak olacaktır.

Üniversitemizin kuruluşundan bu yana, göreve gelen tüm rektörlerle görüşme, düşüncelerimi paylaşma olanağı buldum. Üniversitemizin Rektörü, Prof. Dr. Ahmet Ataç’la yaptığımız görüşmenin ardından ilişkileri sıklaştırma, üretken işbirliği başlatıp, sürdürme konusunda daha çok çalışmam gerektiğinin farkına vardım.

Bundan böyle üniversitemizi daha candan sahipleneceğim ve daha candan anlatacağım. Hepimiz bunu yaparsak bunun kentimizin ve üniversitemizin gelişmesine katkı sağladığını görürüz.

Bilimsellik ve akademik liyakat, Akademik özgürlük, Evrensel değerlere, insan hak ve özgürlüklerine saygı, Katılımcılık ve demokratiklik, Yerel ve küresel sorunlara duyarlılık, Şeffaflık ve hesap verebilirlik, Yenilikçilik ve girişimcilik, Eğitimde kaliteyi gözetme, Kaynakları etkin kullanma varsa biz niye üniversitemizin yanında olmayalım ki...

Üniversite ve kent, birlikte gelişmelidirler. Üniversite gelişmenin itici gücü olurken, kent de üniversitenin gelişip güçlenmesine katkıda bulunmalı, duyarsız kalmamalıdır. 

Projeyle gidenlere CBÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet ATAÇ’ın kapısının ve gönlünün açık olduğunu gördüm. Lütfen bundan yararlanın.

Rektörümüze projemizle ilgili bilgileri sunduk. Sunduğumuz bilgilerden daha fazlasını öğrenerek ve gelişme konusunda daha da umutlanarak huzurlarından ayrıldık.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, CBÜ’nün kentimizin gelişmesine büyük katkıları olacaktır. Uzak durmayalım yakınlaşalım. Üniversitemizin ve kentimizin birlikte gelişmesine katkıda bulunalım.

Bölgemizdeki kentleri sanayileşmede nasıl solladıysak, üniversitemizin de önce bölgemizde sonra ülkemizde ve tüm dünyada ilerlemesine katkıda bulunalım. Tarımın ve sanayinin geliştiği kentimizde turizm içinde Obasya benzeri projelerin uygulanmasında işbirliği ve dayanışma yapalım,

Korona salgını bittiğinde, üniversite ile başlattığımız üretken işbirliğini çalıştaylarla ve benzer etkinliklerle zenginleştireceğiz. Yolunuz açık olsun değerli rektörümüz Sayın Prof. Dr. Ahmet Ataç. Üniversitemizi geliştirme, Manisa ile bütünleştirme için yaptığınız çalışmalarda başarılar diliyoruz.





 
back to top