Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

29 Haziran 2017 Perşembe

MANİSA İZMİR BÜTÜNLEŞMESİ


İzmir ve Manisa birbirine bir büyük kentin mahalleleri kadar yakın iki il.


İzmir’e mahallesi kadar yakın olan Manisa kendi ilçelerine günübirlik ulaşılamayacak kadar uzak. Bu çarpık bir durum değil mi sizce?

Ülkemizde aynı konumda olan başka benzer iki il yok. İzmir Manisa yakınlığını sorun olarak görenler olduğu gibi sorunlara çözüm olarak görenler de var. Ben bardağın dolu tarafını görmeye çalışanlardan, konulara olumlu yaklaşanlardan olduğum için İzmir Manisa yakınlığını değerlendirilecek büyük bir olanak olarak görüyorum.

Manisa İzmir yakınlığı nedeniyle, birçok insan İzmir’de oturup çalışmalarını Manisa’da, bir çok insanda Manisa’da oturup çalışmalarını İzmir’de sürdürebiliyor. Dedim ya, görmezlikten gelinse de, Manisa İzmir’e mahalleleri kadar yakın…

İzmir’in Manisa’dan farklı yönleri var. Ancak en önemli fark büyüklüğü ve denizidir. Ya, Manisa’nın İzmir'de olmayan neyi var? Manisa’nın da görkemli Spil Dağı var. İzmir’de yatırım yapanlar, İzmir’in büyüklüğünün yarattığı tüketici yoğunluğunu ve denizi hep dikkate alırlar. Planlama ve yapılabilirlik etüdü yaparken de İzmir’in hemen kıyısındaki adeta mahallesi durumundaki Manisa’yı hep hesaba katarlar. İzmir’deki alışveriş merkezlerine gittiğinizde birçok dostunuzla karşılaşır çok sayıda plakası 45’le başlayan araç görürsünüz.

Manisa’dan çıkıp yarım saat içinde İzmir’e ulaşabiliyorsunuz. Manisa’da bulamadıklarınızı İzmir’de bulmanız mümkün. Hele İzmir Manisa tüneli açıldığında, İzmir Manisa demiryolu çift hat ve elektrikle çalışır duruma getirildiğinde gidiş gelişler daha da yoğunlaşacaktır.

Bazı hemşerilerimizin İzmir Manisa ilişkilerini Manisa ve Manisalılar açısından sakıncalı gördüklerini, karşı çıktıklarını ve eleştirdiklerini biliyorum. Ancak ben Manisa İzmir ilişkilerinin artmasına karşıyım demenin ve İzmir’le yarışmanın hiç bir anlamı yok. Ben de depreme karşıyım. Benim depreme karşı olmam deprem gerçeğini değiştirmediği gibi, İzmir Manisa yakınlaşmasına karşı çıkmakta gerçeği değiştirmeyecektir. Biz istesek de istemesek de İzmir Manisa yakınlaşacak ve giderek bütünleşecektir. İnsanlar nehirlere benzer, denizlere doğru akarlar. Bu nedenle kıyılaşma süreci devam ediyor.

Planlama ve yatırım yaparken İzmir gerçeğini dikkate almalıyız. Manisa’da olup da İzmir’de olmayan şey görkemli Spil Dağımızdır dediğim gibi. Yapmamız gereken de Spil’in yarattığı olanakları iyi kullanmaktır.

Manisa’yı sevmek, yapılabilir ve sürdürülebilir projelerin önünü açmakla, yeni projeler üretmekle olur. Kentimizin sorunu ülkemizin de olduğu gibi, para sorunu değil adam sorunudur. İyi projeler ürettiğimizde para bulmak zor olmaz. Manisa sahip olduğu olanakları, toplumsal yararı öne çıkararak kullanmak istediğinde kapılar ardına kadar açılır.

Manisalılar olarak Manisa İzmir bütünleşmesini ve dayanışmasını hızlandıracak bu gerçekçi ve yürekli öneriye sahip çıkmalı destek vermeliyiz. Yapmamız gereken İzmir’le yarışma değil dayanışmadır.

Son projelerimiz olan Obasya Kırsal Konaklama Tesisine İzmir’den gelenlerin sayısı Manisa’dan gelenlerden daha fazla. Lale Kule’de daire sahibi olan çok sayıda İzmirli var. Manisa İzmir’in büyük bir mahallesi gibi sanki. Limanımız İzmir’de, Hava alanımız İzmir’de, Denizimiz İzmir’de.

Manisa İzmir’dir, İzmir Manisa’dır. Etle tırnak gibi sanki… Manisa doğusundaki kentlere değil batısındaki İzmir’e benziyor…



24 Haziran 2017 Cumartesi

RAMAZAN BAYRAMI


Geçmişe ağıt yakmayalım, önemli olan yeni güzellikleri, o günün koşulları içinde yaratıp yaşayabilmektir.


Bayramları, geçmişe özlemi körüklemek yerine, geleceğe umudu güçlendirerek kutlamalıyız. Büyük kentler yalnızlıkları da büyüttü. Şimdilerde büyük salonlarda iftar yemekleri veriliyor. Ancak, sadece birlikte oturduğunuz masadakilerle tanışabiliyorsunuz. Herkes hızla yemeğini yiyip kaçmanın yolunu arıyor. Birlikte olmanın çokluğuyla yaşama keyfini unutmuşuz.

Eskiden insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırlardı. İftar yemekleri güzel söyleşilerle süslenirdi.  Şimdi televizyon herkesin her şeyi oldu. Hele bir de maç varsa! Arasanız da bulamazsınız sohbet edecek kimseyi.

Bayramlar da eskiden çok farklıydı. İnsanlar en güzel giysilerini giyip bayram gezmesine çıkardı... İçtenlik vardı, sıcaklık vardı. Şimdi parası olan bayramı fırsat bilip, sahillere koşuyor. Biraz daha paralı olanlar ise soluğu yurt dışında alıyor.

Bu Ramazanda birkaç fıkra paylaşmak istiyorum sizlerle:
Adamın biri, Bektaşi'ye sormuş: "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim?"
Bektaşi: "Elbiselerini çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.

Bir de çocuk fıkrası anlatayım:  Adamın biri yolda sevimli bir çocuk görür ve çocuğa;  "Senin adın ne?" diye sorar. Çocuk tam söyleyeceği sırada:  "Dur ben tahmin edeyim" diyerek sözünü keser, ama ipucu olarak baş harfini söylemesini ister. Çocuk:  adımın baş harfi “Y” der, adam başlar saymaya...  "Yasin?", Çocuk hayır anlamında başını sallar.  "Yusuf?"  Çocuk yine başını sallar.  Adam (Y) harfi ile başlayan tüm isimleri sıralar. Çocuk hep başını sallamaktadır.  Adam sinirlenir, kız isimlerini de saymaya başlar; çocuk yine başını sallar. Adam sonunda: "Bilemedim. Ne lan senin ismin?" der.  Çocuk cevap verir: "Yamazan..."

Eskiden bayramlar coşkulu geçerdi, şimdi cumartesi ya da pazardan farkları kalmadı. Büyük çoğunluk bayramları tatil yapmak için bekler oldu.

Benim için bayram; içime bakmaya, kendimle konuşmaya fırsat tanıyan günlerdir. Kendinizle konuşmayı sokakta, iş yerinde yapamıyorsunuz. Çünkü, görenlerin deli diyeceğini biliyorsunuz. İnsan kendi içine bakmaya ve kendisi ile konuşmaya da zaman ayırmalı. Bana böyle bir fırsat tanıdığı için de ben bayramları hala çok seviyorum.  Bayramları sevişimin başka nedenleri de var elbet. İnsanlar daha sevecen, daha barışçıl oluyor. Özellikle çocukları sevinçli görmek beni çok mutlu ediyor.

Günümüzde iftar yemekleri büyük restoranlarda veriliyor. İftar davetleri geçmişte de verilirdi. Bu fıkram, o günlerden... Bektaşiye sormuşlar:  "Baba erenler, niçin oruç tutmazsınız?". "Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.",  "İftara çağırsalar gider misin?"  "Aaa... doğrusu ne yapar eder giderim.", "Canım nasıl olur? Allah'ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetine mi icabet ediyorsun?" "Bunda şaşılacak ne var?", "Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir. Bir eşref saatine gelirse kulların günahını derhal affedebilir.  Fakat insanlar öyle midir ya? En küçük sebepten güceniverirler. Bunun için davetlere icabet etmek gerekir!..."

Bayramlarda türbe ziyaretleri çok yapılır. Türbelerin önü günümüzde de dolup dolup taşıyor. O konuda da fıkram var.  Kadın küçük çocuğunu türbeye götürmüş. Herkes dua ederken o çocuğunu mezarın üzerine işetmeye başlamış. Görenler kızıp bağırmış.  Yapma kadın! Çocuğun çarpılacak... Kadın, her yanı eğri büğrü olan çocuğunu gösterip;  Keşke demiş, zaten çarpık. Çarpılırsa belki düzelir.

Ben Akhisar'ın köylerinde büyüdüm. Köylerde de ortama uygun çok hoş fıkralar anlatılır. İşte biri: Tonyalı bir türlü iyileşmeyen ineği için açmış Allah'a ellerini: Ey beyük Allahum! Eğer habu ineği iyileşturursen, söz üç gün oruç tutacağım. Birkaç güne kalmamış, Tonyalı'nın ineği iyileşmiş. O da sözünü tutmuş. Fakat bir süre sonra inek ölüvermiş. Tonyalı tekrar açmış ellerini: Ey beyük Allah'ım! Eğer ben tuttuğum o üç gün orucu Ramazan'a, ölen ineği de kurbana saymazsam!...

Şimdilerde siyaset, ibadet ve ticaret iç içe yapılıyor. Bazıları siyaseti de, ibadeti de maalesef ticaret için yapıyor. Büyük lokantalardaki görkemli iftar yemekleri bile siyasete ve ticarete katkı olsun diye veriliyor.  Bayram gelince de insanlar sahillere koşuyor.

Bayramınız kutlu olsun…



23 Haziran 2017 Cuma

KADİR GECESİ


İlk kez dini bir konuda yazı yazıyorum.

Posta Manisa’nın Kadir Gecesi nedeniyle 21 Haziran’da çıkacağını öğrenince, Kadir Gecesi üzerine yazmamın doğru olacağını düşünerek, geçtim bilgisayarın başına.
Doğru bilgilere ulaşarak doğru şeyler yazmalıyım dedim kendi kendime.
Öğrenmeyi öğrenenler, yeni bilgilere daha kolay ulaşıp özümseyebiliyorlar.
Beş harften oluşan Bilgi’nin dört harfi ilgi sözcüğünü oluşturuyor. İlgi olmadan bilgiye ulaşılamıyor.
İlgi varsa ardından mutlaka bilgide geliyor.
Biraz araştırdım Kadir Gecesine ilişkin edindiğim bilgileri paylaşmak istiyorum okuyucularla. Yazmayı bu nedenle çok seviyorum yazı yazarken yeni bilgiler ediniyorum yazarak öğreniyorum öğrendiklerimi pekiştiriyorum.

Kadir Gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ramazan’ın yirmi yedinci gününün gecesinde olma ihtimali yüksektir. İslam Peygamberi Muhammed, Kadir Gecesinin hangi gece olduğunu kesin şekilde belirtmemiş, ancak; “Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” demiştir.

İşleri düzgün giden, başarılı insanlara “Kadir Gecesinde mi doğdun yoksa?” derlerdi. Kadir gecesinin önemini vurgularlardı.
Her sene Ramazan Bayramı'ndan hemen önce idrak ettiğimiz Kadir Gecesi tarihi Ay Takvimi nedeniyle sürekli olarak değişiyor. Bu yıl 21 Haziran Çarşamba’yı 22 Haziran Perşembeye bağlayan gece Kadir Gecesi olarak kutlanacak.
Kadir Gecesi,  insanlarımıza sevgi, saygı ve bağlılık duygularını yenileme fırsatı veriyor.

Kadir Gecesinde kendinize, "Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah'ın benden istekleri nelerdir ?" gibi konular başta olmak üzere derin düşüncelere girebilir bu sorulara yanıtlar arayabilirsiniz.

Kadir Gecesi, küs ve dargın olanların barışmaları,  gönüllerin alınmaları için bir fırsat olarak görülmelidir.
Kur’an-ı Kerim’in 97. suresi olan Kadir Suresi’nde Kadir Gecesi’nin anlam ve önemi beş ayet ile anlatılır. Kur'an-ı Kerim indirildiği gece olarak anlatılan bu surede Kadir Gecesi’nden bahsedildiği için bu sureye Kadir Suresi denmiştir. Bu surede Kadir Gecesi’nin bin aydan daha hayırlı olduğu söylenir. Kadir Suresinin Türkçesi aynen şöyle:  Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla.  Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.
Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:  “Kim Kadir Gecesi’nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.”

“Kadir gecesinde bir defa, Kadir sûresini okumak, (başka zamanda) Kur”ân-ı kerîmi hatmetmekten daha sevâptır. Bu gece koyun sağma müddeti kadar namaz kılmak, ibâdet etmek, bir ay her geceyi ibâdetle geçirmekten daha kıymetlidir.”  Kadir Gecemiz kutlu olsun…



15 Haziran 2017 Perşembe

İNŞAAT SEKTÖRÜ DE SANCILI


Yaşadığım kent olan Manisa`yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim.

Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Çünkü sevgi, kin ve nefretten arınmış bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.

Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bugün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede yaklaşık bir ay önce yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.

Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekleri yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor.
Sorunların aşılması için, istemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır. Ekonomiyi sadece TOKİ'yi destekleyerek de canlandıramazsınız. Manisa'daki inşaatçıların desteklenmesi için önlemler alınması gerekiyor.

İnşaat sektöründe iflas erteleme isteyenlerin olduğunu biliyoruz.  Yeni iflasların kapıda olduğu söyleniyor. Ödenmeyen kredi borçları, karşılıksız çekler, yerine getirilemeyen taahhütler konuşuluyor. Üzülerek belirteyim ki, iflas ertele verilenlerin yarıdan fazlası krizden kurtulmayı başaramıyor.

İnşaat sektörünün lokomatif sektör olduğuna, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor. Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.

Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona parelelel olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılında da % 11'lere gerilemiş ve  2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2016 yılı inşaat sektörü için zor bir yıl olarak nitelendirilmektedir. Krizin etkileri 2017 yılında da devam ediyor.

1987 yılından bu yana inşaat sektörünün içindeyim. Kriz dönemlerinde de konut üretimini sürdürdüm. Tüm ekonomik krizlerin, konuk sektörüne kaynak aktarılarak aşıldığına tanık oldum. Bu kriz de konut sektörüne kaynak aktarılarak, konut kredi faizleri düşürülerek, konut kooperatifleri ve inşaat sektörü desteklenerek aşılacaktır. Konut almak isteyenlere uzun vadeli düşük faizli krediler verilerek aşılacaktır.

Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./ İşi kolay kılalım./ Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz...



9 Haziran 2017 Cuma

ZEYTİN


Zeytinle yatıp zeytinle yatar olduk. Binlerce yıldır süren insan ve zeytin işbirliği yeniden gündeme geldi.


En az bin, bin beş yüz yaşında zeytin ağaçları görüntüleri buldum. Hepsi de birer sanat eseri gibiydi. Bakınca insanda hayranlık uyandırıyordu. Facebook sayfamda paylaşayım dedim ve paylaştım. Aman o da ne, paylaşan paylaşan üstüne yazıyı yazarken sayının 7bin beş yüzü aştığını gördüm. Siz bu yazıyı okurken, 10 bini aşacağını tahmin ediyorum. Beklediğim bir şey değildi. Bir paylaşımım ilk kez binlerce kişi tarafından paylaşılıyordu. Bu toplum olarak zeytine verdiğimiz değerin en somut göstergesidir bence. Merak edenler facebook sayfama bakabilirler.

Facebook sayfamdaki paylaşımımın üzerine, (Diren zeytin ağacı. Sen benim atalarımı gördün; Torunlarımı da hatta onların torunlarını da göreceksin. Biz gideceğiz sen kalacaksın. Diren zeytin ağacı biz öleceğiz sen yaşayacaksın.) notunu koymuştum. Dediğim gibi çok paylaşan, çok yorum yazan oldu. Bakalım nereye kadar gidecek. Elime fotoğraf makinasını alıp asırlardır anıt gibi duran zeytinleri görüntüleyerek bir sergi açabilirim önümüzdeki günlerde.  Sayfama bakanlar o anıt ağaçları görecek ve hayran kalacaklardır biliyorum. Yoksa, binlerce kişi paylaşmazdı zeytin ağacı görüntülerini.
Zeytin ağacı tüm dinlerde değer verilen bir ağaçtır. Ömrü uzundur, insanların uzun ömürlü olmasının gizlerinin zeytinde olduğu söylenir. Nuh peygambere güvercin, ağzında zeytin dalıyla gelerek tufanın bitmekte olduğunu müjdeler. Zeytin barışın, kardeşliğin, sağlığın ve bereketin simgesidir. İnsanla zeytin arasında binlerce yıldır süren bir işbirliği ve güçlü bir bağ vardır.

Zeytin, ormanlarımızda delice olarak çıkar gün yüzüne, delice olarak büyür. Zeytin olabilmesi için insanoğlunun deliceyi aşılaması gerekir. Bu insanla delicenin işbirliğinden zeytin çıkar ortaya. Doğa ve insan dayanışma ile yeni bir ürün çıkarırlar ortaya; bu zeytindir.  Zeytin insanoğlunun doğayla işbirliği yaparak ürettiği ilk araçtır. Armutta öyledir. Ahlata aşılanarak armut olur.

Zeytini insanoğlunun çok sevmesinde ondan sağladığı yararların yanında, ortaya çıkmasında kendisinin katkısının olmasıdır. Delice insanoğlu tarafından aşılanır ve zeytin olur. Delice ya çıktığı yerde ormanda aşılanır yada sökülüp zeytinliğe taşınıp orada aşılanır. Binlerce yıldır bu işbirliği devam ediyor ve edecek.

Geçtiğimiz günlerde, Avrupa Birliği hibeleri ile ilgili bir toplantımıza bir İtalyan katılmıştı. Dediği hiç aklımdan çıkmıyor. “Biz ülkemizde zeytin üretimini yavaşlattık. Bunun nedeni Türkiye’den daha ucuza zeytin ve zeytinyağı alabiliyor olmamız. Türkiye’den aldığımız zeytinyağını işliyor, şişeliyor ve tüm ülkelere ihraç ediyoruz.” dedi.  Biz bunu neden yapamıyoruz ürettiğimiz zeytinyağını neden işleyip ihraç etmiyoruz neden ham yağ olarak İtalya’ya satıyoruz?  Zeytinyağımızı işleyip öyle satmalıyız.

Bin yıllık zeytin ağaçları anıt gibi direniyor.  O zeytin ağaçları ilgiyi ve saygıyı hakediyor. Ben atalarımın deliceden aşılayıp zeytine dönüştürdüğü bu ağaçların önünde saygıyla eğiliyorum. Zeytin kesenlerin olmayacağını biliyorum. Kestiğiniz zeytinler için onu dikenler rüyalarınıza girecektir. Size hesap soracaktır. Kestiğiniz zeytin gözlerinizin önünden gitmeyecektir hiç.  Zeytinleri kesmeyin ne olur…



 
back to top