Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

25 Mart 2022 Cuma

POZİTİF OLUN PANİKLEMEYİN

Paniğin bağışıklık sistemini % 50 zayıflatan bir etkisi olduğu söyleniyor. Paniklediğimizde zihnimiz bize inanılmaz oyunlar oynayabilirmiş.

Korku çoğu zaman iyidir sizi hayatta tutar lakin panik her zaman kötü sonuçlar verir biliyoruz. İnsanın boş kaldığı, amaçsız hissettiği anlar ise zihnine en kolay yenildiği anlardır.

Boş kalmayınız, plan program yapınız projeler üretiniz. Benim en çok kullandığım cümle “İşin biterse işin biter” cümlesidir. Uyduğumuz anların dışında hep bir işiniz olmalı.

Bu gün köşemde iki kısa öykü paylaşacağım. Öykülerin ikisinde de panikleme var. Öykülerin ikisinde de olumsuzu düşünmek var. Kanser olan bir hasta “Ben bu kanseri yenerim” diyorsa yenmesi kolaylaşıyor “Bu dert beni öldürür” diyorsa kurtuluşu olmuyor. Başaracağımı demek başarmak için çalışmak gerekiyor.

Bu iki öyküyü çok beğendim. Paylaşmak benden, okuyup yorumlamak sizden.

UMUT YÜKLENMİŞ YÜREKLERİ UNUTMAYIN 

Kışın çetin ve dondurucu soğukta dışarıda nöbet tutan muhafızına “üşümüyor musun?” diye soran Padişah'a muhafız; “ Alışığım Padişahım” der. Padişah; “Neyse ben seni sıcak tutacak bir şeylerin getirilmesi için emir vereyim.” Diyerek ayrılır muhafızın yanından.  Padişah sarayının sıcak ve rahat ortamında emri vermeyi unutur. Ertesi sabah kapıda donarak ölmüş muhafızın cesedini görenler durumu Padişah'a bildirirler. Padişah çok üzülür. Ölüm haberini getiren vezir konuşmaya devam eder. “Padişahım birde, Muhafız ölmek üzereyken duvara zarzor bir not çızıktırmış.”  Padişah merakla; “Ne yazmış?” Vezir notu bire bir okur. Ürkek duruşu ve titrek sesiyle.  "Beni soğuk değil, Padişahımın sıcak elbise vaadi öldürdü.

Umutlandırmayın. Umut yüklenmiş yürekleri unutmayın. Unutursanız evvela umudu öldürürsünüz. Sonra güveni sonra direnişi, sonra sevgiyi sonrasında da özverili sevenlerinizi...

PANİK.

1950’li yıllarda bir İngiliz şilebi Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür. Demir attığı limanda yükünü boşalttıktan sonra, şilepte çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye denetlemek üzere soğuk hava deposuna girer. Onun içeride olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışarıdan kapatır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içeriden açmaya çalışır kapıyı, mümkün değildir. Boş şilep, yeni yükünü almak üzere Portekiz’e doğru yola çıkar.

Mahsur denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturucu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır.

Şilep Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve kendisi de hayretten dona kalır.

Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19’dur. İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmayı gerektirirmiş, şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir.

Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı (ya da donacağına inandığı) için ölmüştür.




24 Mart 2022 Perşembe

KOMPOST ÜRETİMİ

“Kompost da nereden çıktı?” demeyin. Atıkların değerlendirilmesi her zaman benim gündemimde oldu. 2004 yılında Katı Atıkların Yeniden Kazanımı (KAYK) projemizi anlattığım “Çöp Deyip Geçme” adında bir kitap yazmıştım. Kitap iki kez basılmıştı. 2004 yılından bu yana katı atıkların yeniden kazanımı konusunda sunumlar, konuşmalar yaptım, Spil Dağı’nın eteğindeki çöplüğü anlatıp durdum. Manisa Büyükşehir Belediyemiz Katı Atık Tesislerini kurarak Manisa’yı vahşi çöp depolama ayıbından kurtarmış oldu. 

Barış Alanı’na, atıkların plastik, metal, cam ve kağıtların ayrı ayrı toplanması için içleri görülebilen büyük toplama kapları yaparak Manisa’da ilk katı atık toplama işlemini başlatmıştık. Ardından, katı atıkların ayrı ayrı toplanması çalışmaları yaygınlaşmıştı.

Şimdi de organik atıklardan kompost elde edilmesini Manisa gündemine taşımak için adım atmalıyız bunu yaparak kimyasal gübrelerin kullanımını azaltmalıyız diyerek çalışmaları başlatmış bulunuyoruz.

Bitki ve mutfak atıklarından kompost yapımı konusunda gelişmiş ülkelerde çalışmalar yapıldığını, kimyasal gübreler yerine kompost gübrenin tercih edildiğini biliyoruz.

İlk kompost üretim çalışmasını Obasya’da başlatmak için hazırlıklara başladık. İlk uygulamayı çocuklar için yaptığımız bahçede çocukları eğitmek için kullanacağız. İkinci çalışmayı, Obasya’daki restoranın atıklarını ve çevreden çıkan otları, biçilen çimleri komposta dönüştürmek için yapacağız.

Sürdürülebilir ve yaşanabilir bir dünya için, atıkların minimuma indirilmesi oldukça önem taşıyor. Bu konuda birçok kurum ve şirket her geçen gün yeni önlemler alıyor ancak bireylere de sorumluluklar düşüyor.  Biz kent kooperatifçileri olarak konunun önemini bilerek hareket edeceğiz. Konuyu gündemde tutmak için başlattığımız çalışmaları sürdüreceğiz.

Ben, bu yazımda hem daha yaşanabilir ve temiz bir dünya için hem de üretimde kalitenin sağlanması için sizlere yardımcı olacağını düşündüğüm kompost yapımı hakkında ihtiyacınız olabilecek bilgileri derlemeye çalıştım. Bundan böyle bu konuda daha çok konuşup daha çok yazacağım. Belki bir kitap bile yazabilirim bu konuda. Sağlıklı bilgilere ulaşıp paylaşmak için daha fazla zaman ayıracağım. Yaptığım araştırmalardan edindiğim burada paylaşıyorum sizlerle.  Paylaşmak güzeldir, bilgi ve sevgi paylaşıldıkça büyüyor. Biliyorsunuz BİLGİ sözcüğünün beşte dördü İLGİ oluyor. Bilgi edinmek için ilgi şartı. İlgisiz bilgi olmaz.   

KOMPOST NEDİR?

Evimizde her gün birçok gıda tüketiyoruz ve aslında bir o kadar da çöp atıyoruz. Her türlü organik atığın, uygun koşullar sağlanarak biriktirilmesi sonucu ortaya çıkan doğal gübreye kompost adı verilir. Çayımızdan kalan atıklar, yumurta kabukları, sebze meyvelerimizin kullanmadığımız kısımları ya da dolapta uzun süre beklediği için çürüyen sebze ve meyveler, ekmek hatta kahve artıkları dahi uygun koşullar sağlanarak bir araya getirildiklerinde, oldukça işlevsel ve doğal bir gübreye dönüşebilir. Bunu Obasya’da yaparak göstermek istiyoruz

KOMPOSTU EVLERİMİZDE BİLE YAPABİLİRİZ

Daha önce çok fazla toprakla haşır neşir olmadıysanız ve atıkları ayırma ya da geri dönüştürme konularıyla yakın zamanda ilgilenmeye başladıysanız kompost hazırlamak size zor bir iş gibi gelebilir ancak oldukça basittir. Özellikle kompostunuz oluştuktan sonra doğaya sağlayacağınız faydayı ve elde edeceğiniz verimli toprağı düşündüğünüzde bu iş ile uğraştığınız için büyük bir mutluluk hissedeceksiniz. Hele elde ettiğiniz kompostu çiçeklerinizin saksılarına koyduğunuzda çiçekleriniz güzelleşmesi büyüyüp serpilmesi çok hoşunuza gidecek ve bu konuyu komşularınıza ballandıra ballandıra anlatacak ve hatta ürettiğiniz kompostu onlarla paylaşacaksınız.

Kompost yapmayı hayatınızda bir alışkanlık haline getirdiğinizde, evinizde harika bir döngüsel sistem oturtmuş olacaksınız. Mutfağınızdan çıkan atıklar, doğadaki kırılmış dallar, yapraklar bir araya gelerek daha verimli sebze, meyve, çiçek yetiştirmenizi sağlarken bir taraftan da doğaya harika bir katkı sunmuş olacaksınız. Atıkları değerlendirmek onları gübreye dönüştürmek ne keyifli olur değil mi?

KOMPOST NASIL YAPILIR?

Kompost hazırlanırken yeşil ve kahverengi malzemeler kullanılır. Bunun temel amacı, azot ve karbon bakımından zengin bir karışım elde etmektir. Yeşil malzemeler azot, kahverengi malzemeler ise karbon dengesini sağlar. Benimde araştırmalardan okuduklarımdan öğrendiğime göre işin püf noktası, malzemeleri doğru oranda kullanmaktır. Yaklaşık üçte bir oranında yeşil malzeme ve üçte iki oranında kahverengi malzeme, iyi bir kompost oluşturmak için idealdir.  Yeşil malzemeler: Sebze ve meyve atıkları, taze otlar, yeşil yapraklar, çay atıkları, kahve artıkları, yumurta kabuklarıdır. Kahverengi malzemeler: Dal ve ağaç kabukları, kuru yapraklar, kuruyemiş kabukları, talaş, kuru yapraklar, çam iğneleri, saman ve saplar, gazete, dergi atıkları, tırnak, saç, hayvan kılından oluşmaktadır. Kompost yapımında Et, tavuk, balık, kemik, süt ürünleri, atık kızartma yağları, kumaş, parçaları da rahatça kullanılabilir.

KOMPOSTU NASIL KORURUZ?

Kompostun yaşayan organizmalardan oluşan, canlı bir yapısı olduğunu unutmamalısınız. Bu sebeple bakımını da titizlikle yapmak gerekiyor. Her atık eklediğinizde fermantasyon sürecini başlatmak amacıyla karıştırmalısınız. Nefes alan her organizma gibi kompostun da hava almaya yani oksijene ihtiyacı var. Bu sebeple karışımın hava aldığından, deliklerin yeterli olduğundan emin olmalısınız.  Kompostun, istenilen süreçte tamamlanabilmesi için nemli olması da büyük önem taşır. Kuruma olduğunu fark ettiğinizde yeşil malzeme ekleyebilir ya da sulayabilirsiniz. Çok ıslak olduğu durumlarda da kahverengi atık eklemek uygun olacaktır. Gerekli adımları düzenli olarak uyguladığınızda birkaç hafta içerisinde atıkların yok olduğunu ve güzel bir toprak elde ettiğinizi gözlemleyebilirsiniz. İdeal bir kompostun en belirgin özelliği toprak kokması ve kahverengi olmasıdır. Kompostunuz, iyi kokuyor ve kahverengi görünüyorsa tohum çimleniyorsa, kompostunuz kullanıma hazır hale gelmiştir. Bu toprak sayesinde çok daha verimli ve doğal ürünler yetiştirebilirsiniz.

Kompostu, evinizde ve bahçenizde kullanabileceğiniz gibi geniş çaplı üretim için de kompost makineleri kullanabilirsiniz. Evler için okullar için lokantalar için ihtiyaca göre her büyüklükte kompost makineleri bulabilirsiniz.

Şimdi ben belediyelerimizin kenti yeşillendirmek için kullandıkları gübreyi atıklardan elde ettiklerini çevreye ve diğer belediyelere örmek olduklarını düşünüyorum. Sanayileşmede, katı atıkların bertaraf edilmesinde, Kirli atık suların arıtılmasında, sağlıklı kentleşmede ve kooperatifçilikte önde olan kentimizin kompost üretiminde de öne geçtiğini öne geçtiğini düşünüyorum. İstersek çalışırsak olur…




 

18 Mart 2022 Cuma

ÇANAKKALE RUHU

18 Mart 1915 Çanakkale Zaferinin 107 yılını kutluyoruz bugün.

Ülkemizin Çanakkale ruhuna ihtiyacı var.
Çanakkale Ruhu, bu ülkede yaşayanların, inanç ve köken ayrımı gözetmeden tümünün bu ülkenin huzuru ve güvenliği için birlikte mücadele etmesidir.
Çanakkale ruhu her türlü ayrımcılığın bitmesidir.
18 Mart 1915 Çanakkale'de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.
Çanakkale zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit ve Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi hediye etmiştir.
Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i.

Çanakkale'de ortaya çıkan birlik bütünlük ruhudur.  Bu güzel vatan ve bu cumhuriyet için bu ruha her zaman ihtiyacımız olacaktır.

Çanakkale Savaşında tarihe şanla geçen anlatılan ve dünya durdukça anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır.  Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür: 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyid" diye anılmıştır.

1914'te Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur.  Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Şeyid'le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi. Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peş peşe düşmeye başlamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.

Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmıştı, Koca Seyit ne yapmak istiyordu? Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da  koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı.  Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.  

Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı.  Çanakkale Savaşından geriye güzel bir destan kaldı. Çanakale destanından geriye kalan ve şimdi çok ihtiyacımız olan ÇANAKKALE RUHU olmalı. İşte şimdi bu ruh yeniden ortaya çıkarılmalı. Ayrışmanın yerini birleşme almalı. Cumhuriyetimiz demokrasi ile taçlandırılarak sonsuza dek yaşatılmalı…




 

17 Mart 2022 Perşembe

ÖFKE, YOK SAYMA VE LİNÇ

Öfkelendiğimiz, öfkemizi denetleyemediğimiz anlarımız oluyor her zaman. Öfke üzerine söylenmiş atasözlerimiz bile vardır, “öfkeyle kalkan zararla oturur” gibi. Öfke kontrolünü zor olsa da öğrenmemiz gerekiyor.

Susku, insanlar arasındaki iletişimi kuramadığı zaman, çözümsüzlük, gerilim ve öfke üretir. Onda kendi halini anlatmak ve başkalarının haline kulak vermek söz konusu değildir. Susku bir iletişimsizlik biçimine, bir tür ötekini yok saymaya dönüştü mü, yıkıcı, kaba ve vahşi bir tutum haline geliyor maalesef. Bir kişiyi yok saymak, yok sayılanı cezalandırmaktır, şiddet uygulamaktır: Evdeki, okuldaki, sokaktaki, işyerindeki, stadyumdaki şiddet. Kişiyi yok saymak ileri düzeyde iletişim sorunu yaşayanların iletişim biçimidir.

SUSMAK

Susmanın da en az konuşmak kadar, hatta konuşmaktan daha derin anlamlar taşıdığı iletişim durumları vardır. Susmayı öğrenmek, konuşmayı öğrenmekten daha zor ve daha sabır isteyen bir iştir. Susmanın, kendi bağlamı ve ruh hali içinde bir iletişim biçimi olduğu açıktır. Öyle ki, kimi durumlarda, konuşmanın başaramadığını suma başarabilir. Susma da kimi zaman acı, kimi zaman tatlı bir iletişim biçimidir. Ama her zaman baştan sona örtük bir anlam taşımaz; anlamsızlığı, boşluğu imlediği durumlar da vardır. Susma, insanlar arasındaki iletişimi kuramadığı zaman, çözümsüzlük, gerilim ve öfke üretir. Onda kendi halini anlatmak ve başkalarının haline kulak vermek söz konusu değildir. Susma bir iletişimsizlik biçimine, bir tür ötekini yok saymaya dönüştü mü, yıkıcı, kaba ve vahşi bir tutum haline gelir.

Genelde insanlar öfke ile ilgili olarak ne kadar sıkıntıları olsa da genellikle bunu kabul edip konuyla ilgili yardım istemek yerine öfke ve benzen duygularını daha çok bastırmaya, inkar etmeye ve yok saymaya çalışırlar Bir çok çalışmada sağlıklı biçimde ifade edilemeyen ve bastırılmaya çalışılan öfkenin ise kronik kalp damar hastalıklarına, baş ağrısına, yüksek tansiyona ve mide hastalıklarına yol açarak kışının fiziksel sağlığı için ciddi tehditler oluşturduğu tanımlanmaktadır Öfkenin ne bastırılması ne de inkar edilmesi sağlıklı ve etkili bir ifade yolu olarak görülmemektedir Sonuçta her tur öfkenin kişiyi uyarıcı, koruyucu veya harekete geçirici bir işlevi vardır. Dolayısıyla öfke organizmayı bir problem olduğunda uyarır ve kendisine zarar verici veya saldırgan davranma eğiliminden kişiyi haberdar etmede etkin bir rol oynar Öfkenin sağlıklı olarak yaşanıp ve yönetilebilmesi için kabul edilmesi, nedenlerinin ve biçiminin anlaşılması ve kesinlikle saldırgan biçimlerde ifadesinin kontrol edilmesi gereklidir.

Bir kişiyi yok sayma, küçük görme, kabaran öfkenin linçe dönüştüğü durumlarda olur. Kişi yok saymayı, konuşmamayı yeterli görmez daha çok zarar vermek isterse linç gündeme gelir. Linç olayının mutlaka ölümle sonuçlanması gerekmez cezalandırmayı uzatmakta bir linçtir bence. 

Linç, hiçbir adil yargılama olmadan insanları cezalandırma yöntemidir. Linç aslında sağlıklı bir yargılamanın olmadığı gibi, bir ceza yöntemi olarak da ağır bir cezadır ve öldürücüdür. İlk olarak 18. yüzyılda Amerika'da görülmüştür. İsmini Charles Lynch'den alır. Lynchler'in ikisi asker, diğeri de büyük toprak sahibidir. O dönem altın arayıcılığının ve bununla birlikte hırsızlığın da yoğun olduğu bir dönemdir. Bu dönemde hırsızlar ve Kızılderililer için alınmış şeriflerin ve başka güvenlik sağlayanların özellikle olmadığı yerlerde yapılmıştır.

İnsana barışma yakışır

KİN VE NEFRET İNSAN YÜREĞİNE YÜKTÜR

Toplum olarak, konuşma ortaklaşa çözüm bulma yeteneklerimizi yitirmiş durumdayız. Çok çabuk kırılıyor ve kırıyoruz insanları. Sevginin yerini giderek öfkenin yer aldığına tanık oluyoruz.

Kin ve nefret yüreğimize yüktür atabilmeyi başarabilsek yerini sevginin dolduracağını, yüzümüzdeki gerginliğin sevgiye dönüşeceğini görür hem kendimizi hem de çevremizi mutlu edebiliriz aslında.

Şair olmasam da arada bir şiir yazdığım oluyor. Son yazdığım şiirimi paylaşıyorum okuyucularımla:

BEN BİR ZEYTİN AĞACIYIM

Ben yetişkin bir zeytin ağacıyım
Manisa kırsalında
Ürün verir dururum
Dallarımı kırsanız da
Sıkılır yağ olurum
Siz gidersiniz
Ben yerimde dururum
Çektiğimi ben bilirim
Bir de yakınlarım
Aldırmam
Ben işime bakarım
Ürün veririm
Kökü toprakta
Başı göklerde
Bir zeytin ağacıyım
Üretim der
Sevgi der
Barış der dururum
Güvercinlere tünek olurum
İşim var benim
İşim biterse işim biter bilirim
Üretirsen
Ne can eskin ne ten
Nede benim olan bu beden
Eskimize ben istemezsem
Baltayla gelmeyin üstüme
Ürün veren
Bir zeytin ağacıyım ben






 

11 Mart 2022 Cuma

BEN BİR ZEYTİN AĞACIYIM

Ben 

Manisa kırsalında 

Yetmiş yedi yaşında

Yetişkin bir zeytin ağacıyım

Ne gelene bakarım

Ne gidene 

Ürün verir dururum

Sıkılır yağ olurum 

Gelenler gider

Ben yerimde dururum 

Çektiğimi ben bilirim

Ve de yakınların

Bir de Allah bilir çektiğimi

Ben gelen gidene değil

İşime bakarım 

Ben ürün veririm

Çünkü ben kökü toprakta

Başı göklerde

Genç bir zeytin ağacıyım

Görmeyenlerin 

Görmezlikten gelenlerin aklına şaşarım 

Üretim der 

Barış der 

Dayanışma der dururum.

Kökleri derinlerde bir zeytin ağacıyım

Güvercinlere tünek olurum

İstersen yaşarsın

Ben istiyorum 

Biliyorum

Ne can eskir 

Ne ten

Ne de benim olan bu beden 

Eskimez sen istemezsen 

Umutları tutunacak dalların olur

Umutların yapacaklarındır

Köklerindir yaptıkların

Ne can eskir

Ne de ten

Ne de bu beden

Sen istemezsen 




 

10 Mart 2022 Perşembe

KÜLTÜR SINIR TANIMAZ

Türk kültür mirasını yerelde ve uluslararası platformlarda tanıtmak ve güçlendirmek amacıyla Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak “Kültür Sınır Tanımaz” projesi için çalışmalara 2020 yılında başladık. Uzun bir süre projemizin hibe almaya hak kazanıp kazanmadığını öğrenmek için bekledik. Projemizin Türkiye genelinde AB hibesi almaya hak kazanan 21 proje içinde yer aldığını öğrendiğimizde çok mutlu olduk. Kültür Sınır Tanımaz adlı projemiz hazırladığımız beşinci projeydi. Beş proje hazırlayıp beşinin de kabul edilmesiyle yıllarca kırılamayacak bir rekora imza atmış oluyorduk.

***

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifimizin “Kültür Sınır Tanımaz” projesi ile Hazine ve Maliye Bakanlığı Merkezi Finans ve İhale Birimine Ortak Kültürel Miras Programı kapsamında 165.000 Euro hibe desteği almaya hak kazandık. Türk kültür mirasını yerelde ve uluslararası platformlarda tanıtmak ve güçlendirmek amacıyla hazırlanan projenin tanıtımını her ortamda yapmayı görev saydığımızdan yazdık konuştuk tanıtım toplantıları yaptık. Obasya adıyla birlikte kentimizin ve Yuntdağı’nın adını geniş kesimlere duyurduk.

***

Obasya Kırsal Konaklama Tesisi Projemizi, TKDK’ndan (Tarımı ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) aldığımız hibe yardımı ile uygulamıştık. Bu projenin uygulanması öncesinde Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz ERGÜN’ün desteği olmasaydı, ne ilk projemiz uygulanabilirdi, ne de bu projenin ardından beş adet proje yapıp uygulayabilirdik. İlk projede bize verdiği destekle yeni projeler yaparak Obasya’yı büyütüp geliştirmeye devam ettik. Obasya’da 16 Türk devletinin bayrağının bulunduğu tören alanı da Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Cengiz ERGÜN tarafından yaptırılmıştır. İlk projemize verdiği destek ve son projemiz olan Kültür Sınır Tanımaz projemize ortak oldukları için, Sayın ERGÜN’e şükranlarımızı ve en içten teşekkürlerimizi sunuyorum.

***

Obasya, Yuntdağı’nda uyguladığı projelerle gelişmesini sürdürüyor. Bu proje ile kentimiz 18. ve 19. yy kadın kıyafetleri müzesi kazanmış olacak. Müzede, Ege illerinden toplanacak olan kadın kıyafetlerinin yanında, Bulgaristan’dan kardeş şehrimiz olan Kırcaali ile gidiş gelişlerimiz hızlanacak, projenin iç ve dış turizme katkısı olacaktır. Ayrıca, Kültür Sınır Tanımaz projesi kapsamında düzenlenecek etkinliklerle, unutulmaya yüz tutmuş folklorumuz ve köy kültürümüzün yeniden hatırlatılması ve yaşatılması da sağlanmış olacaktır.

***

Projenin iştirakçisi olan Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Manisa il ve Saruhanlı İlçesi Milli Eğitim Müdürlükleri ile projenin başladığından bu yana ortaklaşa çalımalar yaptık, aydığımız desteklerin projemizin başarısına yaptığı katkıları hiç unutmayacağız.

Projemizin faaliyetleri ilimiz ve bölgemiz için katma değer sağlayacaktır. Manisa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Saruhanlı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün de iştirakçisi olduğu projemiz kapsamında Manisa ve Saruhanlı Halk Eğitim Merkezlerinde geleneksel el sanatları kursu açılmıştır. Bulgaristan -Kırcaali ile kurduğumuz ortaklık TR-AB arasında kültürlerarası diyaloğumuzu güçlendirecektir. Obasya’da ortaklarımızla yapacağımız gala ve 25 kadın kıyafetimizin tanıtımında ve düzenlenecek etkinliklerde kullanmak için büyük bir etkinlik çadırının yapımı gerçekleştirilmiştir.

***

2021 yılı sonunda müzede sergilenecek kadın kıyafetlerini araştırmak için Ege Bölgesi illerinde ve bazı ilçelerinde inceleme çalışmalarını başlatıp aralıksız sürdürdük. Gitmediğimiz il kalmadı. Gittiğimiz her ilde İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerine uğradık. STK’larla görüşmeler yaptık var olan müzeleri ve antikacıları gezdik. Ege Bölgesi kazan biz kepçe dolanıp durduk.  

***

29-30 Kasım 2021, pazartesi, salı günleri Muğla ilindeydik. Her gittiğimiz il ilçede fotoğraflar çekip arşivliyoruz. Yeni yerler görüyor, yeni kişilerle tanışıyoruz. Gittiğimiz yerlerden birisi de Çomakdağ Kızılağaç köyü oldu. Bu köyün adını çok duyardım, gidince gelenekleriyle görenekleriyle, evleriyle giyimleriyle görmeye değer bir köy olduğunu gördüm. Kızılağaç köylüleri, Oğuz soyundan geldiklerini söylüyorlar. Ataları yaklaşık 500 yıl önce gelip bu topraklara yerleşmişler. Taş evleri, evlerin yüksek bacaları gerçekten görülmeye değer. Köye kadın kıyafetlerini, özellikle baş bağlama biçimlerini incelemek ve beğendiklerimizi satın almak için geldiğimizi söyleyince, bir köylü alıp bizi kendi evine götürdü. Eşi başını bağlamış olarak çıktığı karşımıza. Her kadının başında mutlaka bir çiçek vardı. Kaçgöç yoktu fotoğraflarını çekerken durup poz veriyorlardı. Sonra bohçalar çıktı ortaya, oyalı yazmalar, ipek el dokumaları, renk renk bezler döküldü ortaya.

***

Kızılağaç köyündeki evlerin tümü tescilli koruma altında. Keşke yeni yapılanlar da geleneksel mimariye uygun olarak yapılsaydı dedim. Yeni yapılan ve köyün genel dokusunu bozan üç-beş ev olmasaymış ya da geleneksel mimariye uygun biçimde yapılsaymış keşke. Köylüler güler yüzlü sevecen insanlar, köy kahvesinde çaylarımızı bir genç kız getirdi. Hepsi beyaz tenli mavi ya da yeşil gözlü güzel insanlar. Gördüğümüz kadınların tümünde geleneksel şekilde bağlanmış süslü başlıkları ve bu başlıklarına tutturulmuş mevsim çiçekleri var.

***

Ege bölgesi illerinden sergilenecek kıyafetler tümü temin edildi. Mart 2022 ayının son haftası içinde, Bulgaristan’da bulunan proje ortaklarımızla yüz yüze görüşmeler yapmak, Bulgaristan dan temin edilecek kıyafetlerin alımını gerçekleştirmek, Mayıs 2022 ayında Bulgaristan’a yapacağımız gezinin programını yapmak için Bulgaristan’a gideceğiz.  

Projeler yapmak uygulamak hiç kolay olmuyor, yoğun biçimde koordineli çalışma ve araştırma gerektiriyor. Proje hazırlamak ve uygulamak zor olurken, bittiğini görmek, rekorlar kırmak geleceğe eserler bırakmak çok keyif veriyor insana.

***

Yeni projeler yapmaya ve uygulamaya bu amaçla hibeler almaya devam edeceğiz.
Yeni projeler yapmak için katılıma ihtiyaç oluyor. Katılım olmadan atılım olmuyor. Hazırlayacağımız her proje için çalışmaya yeni proje ortakları araştırıp bulmakla başlıyoruz…

Kalkınmak için proje, projeler için kaynak gerekiyor. İsteyince oluyor, projede hazırlanıyor kaynakta bulunuyor…  Ömrümüz yettikçe çalışmaya devam edeceğiz.
Yeni projeler için çalışmalara başladık. Yazın sizin de kapınızı çalabiliriz…




 

 
back to top