Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

24 Kasım 2016 Perşembe

CUMHURİYET ÖĞRETMENİ


Annemiz babamız, onlardan gelen genlerimiz, onlardan aldığımız eğitim çok önemli biliyorum.


Ancak öğretmenlerimizden aldıklarımız da en az onlar kadar önemli. Öğretmenlerimin benim yaşamım, başarılarım, dünyaya bakışım ve duruşum üzerindeki önemini şimdi daha derinden anlıyor ve biliyorum.

Dünyada değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeği olduğunu söylüyorlar. Gerçekten her şey değişiyor. Öğretmenler de değişiyor. Şimdi ki öğretmenler alınmasınlar ama benim öğretmenlerime hiç benzemiyor.

Benim ilkokul öğretmenlerimden Hasan Ali Eren, ilkokulu bitirdiğimde beni, Akhisar’ın Büknüş köyünden alıp, Balıkesir’e Astsubay ortaokulunun giriş sınavına götürmüştü. Sınavı kazandığımda da, diğer öğretmenim Orhan Seyfi Temel İzmir’e sağlık muayenesine götürdü. İki öğretmenimde benimle yakından ilgilendiler, yoksul bir köylü ailesinin çocuğunun okuması için çaba gösterdiler. Onlar olmasaydı, benim de babam gibi çoban olmaktan başka seçeneğim olmayacaktı.

Benim öğretmenlerim, dersler bittiğinde, köyden ayrılmazlardı. Benim öğretmenlerim sadece okuldaki öğrencilerin değil, köylülerin de öğretmeniydiler. Köylülerimin her türlü sorunlarının çözümüne yardımcı olurlardı.

Köyde okul ve öğretmen, aydınlığın ve cumhuriyetin simgesiydiler.  Köylerde taşımalı eğitim başladıktan sonra, köylerde öğrencisi olmayan, kapısı penceresi kırılmış okullar görünce, ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Köyün, dünya ile bağları kesilmiş, ışığı karartılmış gibi bir duyguya kapıldım. Taşımalı eğitim nedeniyle işlevsiz kalan okullara acilen yeni işlevler kazandırılmalı diye düşünüyorum. Terkedilen okul binaları korunmalı oralarda halk eğitim çalışmaları yapılmalı kurslar açılmalı.  Köylerimizdeki terk edilmiş okullar, unutulmuşluğun, terk edilmişliğin insanın içini burkan simgesi gibi duruyorlar köylerde.

Başarılarımı ilkokul öğretmenlerime borçlu olduğumu bilerek inanarak yürekten söylüyorum. Öğretmenlerim bana düşünmeyi öğrettiler. Öğretmenlerim bana ezberi değil, öğrenmeyi öğrettiler. Öğretmenlerim benim özgüvenimi güçlendirdiler.

1958 yılında 13 yaşındayken, Akhisar’ın Büknüş köyünden Konya’da bulunan Astsubay Hazırlama Orta Okulu’na tek başıma kendim gitmiştim. Babamın okuması yazması olmadığı için, ben kendim giderim demiş ve tek başıma trenle gitmiştim. Çocuklarımızın özgüvenini güçlendirmek için onlara kendi başlarına iş kotarma fırsatı vermeliyiz.
Öğretmenlerim, işleri nedeniyle ya da  maaşlarını almak için Akhisar’a gittiklerinde, bir günlüğüne benim ders vermemi isterlerdi. Ben ilkokul beşinci sınıf öğrencisi olarak, birinci, ikinci, üçüncü sınıfların derslerine girerdim. Bana öğretmenlerimin duyduğu bu güven, özgüvenimin güçlenmesini sağladı. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğretmenlerimden öğrenmek benim için, hayatıma yön veren en büyük kazanım oldu.

İlkokul birinci, ikinci sınıfta, öğretmenlerimin,  giyimleri, kuşamları, pırıl pırıl bakımlı saçları, temizlikleri, konuşmaları, her şeyi bilmelerine bakarak, bizlerden, annemden babamdan, köylülerimden farklı varlıklar, farklı canlılar olduklarını, ayrı dünyalardan geldiklerini düşünürdüm.  Sonra, bir gün öğretmenimin birini tuvaletten çıkarken gördüğümde, tüm dünyam yıkılmış gibi oldu. Öğretmenlerim de bizim gibi yaratıklar diye düşündüm. Böyle düşününce, onlar gibi olabileceğimi düşünmeye başladım.  Okudukça onlar gibi olabilecektim. Bulduğum her kitabı okumaya başladım. Bunu fark eden öğretmenlerim bana yeni kitaplar getirmeye başladılar. Çocuklarımızın kitap okumalarını sağlamalıyız. Kitap okumalarını alışkanlık haline getirmelerine yardımcı olmalıyız.

Öğretmenler Günü Kutlu Olsun.  Köy Enstitüleri’nde yetişen, öğretmenler gerçekten çok farklıydı. Mustafa Kemal’in aydınlık yüzlü o cumhuriyet öğretmenlerini çok özlüyorum…



18 Kasım 2016 Cuma

KARAÇAY VADİSİ



Bu kent Manisa büyümesini batıya doğru sürdürüyor.


1987 yılında 15.000 konutluk Yeni Manisa Projesini başlattığımızda, uzak olduğu öne sürülerek “kim gider oralara?” denilen Yeni Manisa neredeyse kentin ortasında kaldı. Yeni Manisa, Manisa’nın batıya açılan kapısı, kentleşme konusunda övünç kaynağı oldu. Sosyal donatıları, parkları, okulları, geniş caddeleri Yeni Manisa’yı kentleşmede laboratuvar haline getirdi. Bugün tüm şoför kursları ve sınavları Yeni Manisa’da yapılıyorsa bunun nedeni geniş caddeleridir.

Yeni Manisa’daki Atatürk Kent Parkı 1987 yılında Manisa Birlik olarak yaptırdığımız İmar Planında gösterilen ve yine Manisa Birlik olarak bedelini ödeyerek yaptırdığımız İmar Planı uygulamasında, terki yapılan yaklaşık 170 bin metrekarelik alana yaptırılabilmiştir. Bu güzel parkı yaptıran Başta Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün olmak üzere tüm emeği geçenleri yürekten kutluyorum.

Şimdi sırada Karaçay Vadisi Projesi var. İnanın bu proje yapıldığında, Manisa’ya büyük değer katacak.

Kentlerin Tarihi tebeşirle yazılmıyor. Tarih kalıcı yapılarla, büyük projelerle yazılıyor. Projeler başlayınca arkası geliyor. Bir bakmışsınız Manisa bir Dünya kenti oluyor. İz bırakan, kente değer katan projeler yapmalı. Karaçay Vadisi Projesi kente değer katan, kentimizi güzelleştiren bir proje olacaktır.

Kentlerin kimliğini farklılıkları oluşturur. Doğal güzelliklerindeki farklılık, insan yapısındaki farklılık, kentleşme ve yapılaşma biçimindeki farklılık kentin kimliğini çıkarır ortaya. Betonlaşma ile birlikte kentlerde kimliksizleşme ve sıradanlaşma da hızlanmıştır. Bir kişiyi gözlerini kapatarak bir kente götürün, kentin herhangi bir caddesinde gözlerini açın, yapılara bakıp kentin adını söyleyebiliyorsa o kentin kimliği vardır anlamına gelir. Sokaklar ve binalar hep birbirine benziyorsa, kentleri tanımanıza olanak yoktur. Birbirinin aynı olan beton binalar kentleri sıradanlaştırıyor. Benzer konutları yan yana dizmekle, çok konut üretmiş olursunuz ama farkı, bir kent yaratmış olmazsınız. Birbirinin aynısı binlerce konutla, kent değil, beton tarlası olur ancak…

Kentlerimize Karaçay Vadisi gibi yeni ve farklı projelerle kimlik kazandırabiliriz. Manisa’ya kimlik kazandıracağını, Manisa adını olumlu biçimde öne çıkaracağını düşündüğüm Karaçay Vadisi Projesini yapılıncaya kadar çok konuşup çok yazacağımı şimdiden belirteyim.

Manisa’nın batısındaki, Çevre Yolu ile Karaçay arasında, Kentin İzmir yönündeki girişindeki Kuvayi Milliye anıtından başlayıp Menemen yoluna kadar devam edecek şekilde, halkın yararlanabileceği, spor, eğlence ve dinlence mekanları, lokantalar, çay bahçeleri, gezi ve oyun alanları yapılması sağlanarak Manisa’ya örnek, yeni bir yaşam alanı kazandırılabilir. Kısaca Karaçay Vadisi olarak isimlendirilebilecek, Karaçay Doğal Yaşam Spor ve Eğlence Vadisi Projesi Manisa Büyükşehir Belediyemizce hayata geçirilebilir. Bu konuda yapılması gereken önemli bir çalışma daha var. Karaçay’la çevre yolu arasındaki alanın imar planının yeniden ve acilen yapılaşma başlamadan gözden geçirilmesi gerekiyor.

İzmir’den İstanbul’a, ya da İstanbul’dan İzmir’e gidenleri düşünün. Çevre yolu kıyısında, güzel bir park düzenlemesini ve İzmirlileri bile Manisa’ya taşıyacak kadar güzel iş ve ticaret merkezlerini görüyorlar. Yeşil Manisa imajıyla birlikte Modern Manisa imajı da güçleniyor. Manisa Büyükşehir Belediyesi Karaçay Vadisi Projesini imar planını da revize ederek kısa sürede hayata geçirip, Manisa’ya yeni bir güzellik daha ilave edebilir. Merakla ve özlemle bekliyoruz. Manisa gelişen sanayisi ve yeni projeleriyle bir Dünya kenti olma yolunda hızla ilerliyor…



10 Kasım 2016 Perşembe

Yolundayız Ata`m


Bugün 10 Kasım, Atatürk`ü anacağız anlamaya çalışacağız.

Atatürk, yaşadığı çağın önüne ışık tutan bir Dünya lideri.
Çağdaşları dahil hiçbir Dünya lideri, Dünya’dan Atatürk’ün gördüğü saygı ve sevgiyi görmemiştir.

UNESCO’nun Atatürk’le ilgili bilinen kararını 10 Kasım nedeniyle paylaşmak istiyorum:
UNESCO’nun 27 Kasım 1978 tarihli 152 ülkenin delegesinin olduğu toplantısında Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı olan 1981 yılının bütün dünyada “Atatürk Yılı” olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Bu kararda “Bugün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir” denmekteydi. Bu kararla ilgili görüşmeler yapılırken, İsveç delegesi ayağa kalkıp, “Dünya’da bu kadar devlet adamı var, hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?” diyerek öneriye karşı çıkar. Rus delegesi hışımla ayağa kalkar, yumruğunu masaya vurur ve şöyle der: “Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle Dünya’daki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı, bütün ülkelerde her problemimize çare olarak aramalıyız.” Sonrasında bütün delegeler alınan karara imza atarlar.  İtiraz eden İsveç delegesi, imzanın atıldığı gün şunları söyler: “Ben Atatürk’ü inceledim, bütün ülkelerin delegelerinden özür diliyor ve ilk imzamı ben atıyorum diyecektir.

UNESCO’nun aldığı karar kelimesi kelimesine noktasına virgülüne kadar şöyledir:
 
Atatürk kimdir: Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.


Evet, UNESCO’nun bu kararı Dünya’nın Atatürk’e bakışının özetidir…

Bugün 10 Kasım,
Her yıl olduğu gibi Atatürk'ü anacağız bugün. 

Anmak mı anlamak mı daha önemli diye sorarım kendi kendime Atatürk her aklıma geldiğinde. Asıl olan anmak değil, anlamaktır bence. Anlayınca daha anlamlı anarız bundan hiç kuşkunuz olmasın...

Her tarafa yazıyorlar "Atam İzindeyiz" diye.
Düşünerek, anlayarak, bilerek ve inanarak yazdıklarını hiç sanmıyorum. Öylesine işte anlamadan bilmeden yazıyorlar.  İz nedir? İz: "Bir şeyin geçtiği veya önceden bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, emare" şeklinde tanımlanabilir. Ya da, "Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti." şeklinde daha kısa bir tanımlama yapılabilir.

"Atatürk'ün İzindeyiz." derseniz 1938'de kalırsınız. Bu kadar basit... Atatürk sizin 1938'de kalmanızı istemezdi, böyle isteseydi hedef olarak, çağdaş uygarlığı göstermezdi...

Eğer Atatürk'e inanıyor, yaptıklarını önemsiyor ve seviyorsanız, yapmanız gereken, "Atatük"ün İzindeyiz" demek yerine, "Atatürk'ün yolundayız" demek ve gereğini yapmak olmalıdır. Atatürk'ün gösterdiği yol, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur... Atatürkçü olmak, izinde kalmak değil, gösterdiği yolda ilerleyerek çağdaş uygarlığa ulaşıp aşmaktır. 

Atatürk'ün 57 yıllık yaşamında 3 bin 937 adet kitap okuduğu söyleniyor. "Atatürk'ün izindeyim."  diyen sevgili kardeşim sen kaç kitap okudun? Okusaydın, "İzindeyiz" demekle, "Yolundayız"demenin farkını anlardın.  Atatürk'ün yolunda olmak, kitap okumaktır. Atatürk'ün yolunda olmak O'nu anlamak için çalışmaktır.  İnsanlarımızın çoğu kitap okumuyor. Kitap okumadan, Atatürk'ü anlayamaz, sadece anmakla yetiniriz. Kitap okumadan, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp, aşamayacağımızı anlayın artık.

Bugün bu köşede Karaçay Vadisi Projesini yazacağımı duyurmuştum geçen hafta, 10 Kasım nedeniyle Karaçay Vadisi yazımı önümüzdeki hafta yazacağımı duyuruyorum. Geçen hafta yazdığım ve Karaçay konusuna giriş yaptığım  “Manisa İzmir” başlıklı yazım internet üzerinden en çok okunan yazım olmuştu. Karaçay Vadisi yazımın da ilgi çekeceğini düşünüyorum.
Gelecek hafta yine bu köşede buluşmak üzere hoşça kalın…




4 Kasım 2016 Cuma

MANİSA - İZMİR

Manisa ve İzmir kadar birbirine yakın olan başka iki il yok sanırım. Manisa ve İzmir bir büyük kentin iki parçası gibiler sanki.


İzmir’de oturup Manisa’da çalışanlar var. Manisa geliştikçe, Manisa’da özellikle Yeni Manisa’da oturup İzmir’de çalışanlar da çoğalmaya başladı. Manisa’da sanayi gelişince, İzmirli birçok sanayici fabrikalarını Manisa OSB’ye taşıdı. Kentleşme geliştikçe, İzmir’den Manisa’ya taşınanların sayısının artacağından hiç kuşkunuz olmasın.

Manisa ve İzmir yakınlığının sorun ürettiğini düşünenler olduğu gibi, olanaklar yaratığını düşünenler de var. Ben, İzmir Manisa yakınlığının, yeni olanaklar yarattığını ve yaratacağını düşünenlerdenim.

Kazan-kazan (Win-win) teorisini bilmeyen yoktur sanırım. İki kişi ya da grup arasındaki ilişkinin üç sonucu vardır: Birincisi, tarafların biri kazanır diğeri kaybeder. İkincisi, tarafların ikisi de kaybeder. Üçüncüsü, tarafların ikisi de kazanır. Amaçlanan tarafların ikisinin de kazanmasıdır. Kazan-Kazan teorisi denilmesinin de amacı budur. Amaç birlikte kazanmaktır. İzmir ve Manisa’nın birlikte kazanması amaçlanmalı ve yapılacak çalışmalar bu amaca yönelik olmalı. İzmir’de yatırım yapacak kişi, Manisa gerçeğini, Manisa’da yatırım yapacak kişi, İzmir gerçeğini göz ardı etmemeli. Biz hem İzmirliyiz hem Manisalı denilebilmeli.

İzmir bizim limanımız değil mi?  İzmir bizim havaalanımız değil mi? Denize nerede giriyoruz? Balığı nerede yiyoruz?  Alışverişi nerede yapıyoruz? Deniz kıyısında yürümek gelince aklımıza, nereye gidiyoruz?  Dağa çıkmak deyince de İzmirlilerin aklına Spil Dağı gelmiyor mu? Yatırım yapmayı düşünen İzmirli Manisalıların kapısını çalmıyor mu? Evet, uzun sözün kısası İzmir Manisa’dır Manisa İzmir’dir.

Biz İzmir ve Manisa’yı ne kadar ayrı görmeye çalışsak da, İzmir ve Manisa, giderek bütünleşiyor, giderek yakınlaşıyor.

İzmir ve Manisa Valiliklerinin, Belediyelerinin, kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, bir araya gelmelerini ortak çalışmalar başlatıp sürdürmelerini engelleyen bir yasa var mı? Bildiğim kadarıyla yok. Neden duruyoruz o zaman? Hadi birlikteliğin önünü açalım. Hadi yeni işbirliklerine ve dayanışmaya kapı aralayalım.

Atatürk Kent Parkını ve Karaçay Vadisini çok yazdım çok konuştum. 1987 yılında Yeni Manisa İmar Planını Manisa Birlik olarak yaptığımızda, Safran Çayı kıyısında geniş alanlar bırakılmıştı. Daha sonra bedelini Manisa Birlik olarak ödeyip, yaptırdığımız İmar Planı uygulamasında da Safran çayı kıyısındaki yerlerin terkini yapmıştık. O alanlar 1987 yılında ayrılmış olmasaydı, Atatürk Kent Parkı zor yapılırdı. Atatürk Kent Parkını Manisa’ya kazandıran Manisa Büyükşehir Belediyesi'nin Başkanı Sayın Cengiz Ergün’e yürekten teşekkür borçluyuz.

Atatürk Kent Parkına benzer bir çalışma Karaçay çevresinde yapılmalıdır. Karaçay Vadisi Projesini yıllardır dillendiriyor, yazıyor, çiziyor, konuşuyorum. Karaçay Vadisi düzenlendiğinde, Çevre Yolu ile Karaçay arasında kalan alanın İmar Planı yeniden gözden geçirilip, gerekli değişiklikler yapıldığında, Ticaret Alanları oluşturulduğunda, İzmir’in Manisa’ya taşınacağından Manisa’nın çehresinin değişeceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Karaçay Vadisi Projemi haftaya bu köşede daha ayrıntılı biçimde yazacağım.

Haftaya yeniden buluşmak dileği ile hoşça kalın...




 
back to top