Ermişlerden birine sormuşlar bir gün. `Sevginin sadece
sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?` `Bakın göstereyim.`
demiş, ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken,
tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları denilen
bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş: "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle
yiyeceksiniz." diye de bir şart koşmuş. "Peki" demişler ve
içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü
döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar,
öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine "Şimdi" demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş: "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.
Sevgiyi gönülden doyasıya yaşayanların çoğaldığı toplumlarda, huzur, mutluluk, sevgi, barış dayanışma ve gelişme olur. Çevre cennete dönüşür.
Kendini kavgayla, gerilimle tanımlayanlar olduğu gibi, kendini sevgiyle barışla kardeşlikle tanımlayanlar da var toplumumuz içinde. Gerilimden güç alanların, gerilimle yaşayanların, huzuru ve mutluluğu bulmaları mümkün olmaz. Kendileri mutlu olamadıkları gibi gerilimi ve mutsuzluğu çevrelerine de taşırlar.
Bir zamanlar benimde kırgın dargın olduğum, nefret ettiğim kin duyduğum insanlar vardı. Şimdi anladım ki, kin ve nefret insan yüreğine yükmüş. Şimdi anladım ki, yüreğini kin ve nefretle dolduranların yüreğinde sevgiye yer kalmıyormuş Kendimizle ve toplumla barışık olmalıyız. Yüreğimizi kin ve nefretten arındırmalıyız. Çevremizde, her düzeyde, her konumda dargın insanlar görüyoruz ve duyuyoruz. Üzülmekten başka da yapacağımız bir şey olamıyor maalesef.
Yapılacak bir şey var aslında, yapılacak şey kırgınlığı bitirmek için bir tarafın adım atmasıdır. Saplantıları, takıntıları aşabilen insan, el uzatmayı da bilen insandır. Barışa uzanan elin, sahibine sevgiyle bakılır. Barışa uzanan el sevgiyle sıkılır. Kavga etmek değil aslında barışmak yürek ister. Sevgi barış kardeşlik dayanışma üzerine yazı yazarken, bu yazımı keşke falanca, filanca okuyabilse diye düşündüm hep. Dargın taraflardan biri okuyabilse, dargınlığın ne yararını görüyorum ki, diye sorsa kendi kendine. Ve dargınlığı bitirmek için bir adım atsa, keşke atsa değil mi? Kim ki, yüreğini kin ve nefretten arındırıyorsa, yüreği sevgiyle dolacak, sevenleri çoğalacaktır.
Geldiğimiz görevler anlık, aslında hayatımız anlık. Kırgınlıklar, dargınlıklar olmasın artık.
Geldik gidiyoruz, ne bu kırgınlık ne bu dargınlık. Biz dargınlık için değil, sevgi için barış için kardeşlik ve dayanışma için yaratıldık. Haydi, uzatın ellerinizi. Haydi barışın.
Geçmişte kalmış anılarınızı ve geleceğe ilişkin düşlerinizi paylaşın.
Hep barış hatırlansın. Dargınlıklar geride kalsın. Dargınlıklar unutulsun. Haydi uzat elini, barışa uzanan eller havada kalmasın.
Bunun üzerine "Şimdi" demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş: "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.
Sevgiyi gönülden doyasıya yaşayanların çoğaldığı toplumlarda, huzur, mutluluk, sevgi, barış dayanışma ve gelişme olur. Çevre cennete dönüşür.
Kendini kavgayla, gerilimle tanımlayanlar olduğu gibi, kendini sevgiyle barışla kardeşlikle tanımlayanlar da var toplumumuz içinde. Gerilimden güç alanların, gerilimle yaşayanların, huzuru ve mutluluğu bulmaları mümkün olmaz. Kendileri mutlu olamadıkları gibi gerilimi ve mutsuzluğu çevrelerine de taşırlar.
Bir zamanlar benimde kırgın dargın olduğum, nefret ettiğim kin duyduğum insanlar vardı. Şimdi anladım ki, kin ve nefret insan yüreğine yükmüş. Şimdi anladım ki, yüreğini kin ve nefretle dolduranların yüreğinde sevgiye yer kalmıyormuş Kendimizle ve toplumla barışık olmalıyız. Yüreğimizi kin ve nefretten arındırmalıyız. Çevremizde, her düzeyde, her konumda dargın insanlar görüyoruz ve duyuyoruz. Üzülmekten başka da yapacağımız bir şey olamıyor maalesef.
Yapılacak bir şey var aslında, yapılacak şey kırgınlığı bitirmek için bir tarafın adım atmasıdır. Saplantıları, takıntıları aşabilen insan, el uzatmayı da bilen insandır. Barışa uzanan elin, sahibine sevgiyle bakılır. Barışa uzanan el sevgiyle sıkılır. Kavga etmek değil aslında barışmak yürek ister. Sevgi barış kardeşlik dayanışma üzerine yazı yazarken, bu yazımı keşke falanca, filanca okuyabilse diye düşündüm hep. Dargın taraflardan biri okuyabilse, dargınlığın ne yararını görüyorum ki, diye sorsa kendi kendine. Ve dargınlığı bitirmek için bir adım atsa, keşke atsa değil mi? Kim ki, yüreğini kin ve nefretten arındırıyorsa, yüreği sevgiyle dolacak, sevenleri çoğalacaktır.
Geldiğimiz görevler anlık, aslında hayatımız anlık. Kırgınlıklar, dargınlıklar olmasın artık.
Geldik gidiyoruz, ne bu kırgınlık ne bu dargınlık. Biz dargınlık için değil, sevgi için barış için kardeşlik ve dayanışma için yaratıldık. Haydi, uzatın ellerinizi. Haydi barışın.
Geçmişte kalmış anılarınızı ve geleceğe ilişkin düşlerinizi paylaşın.
Hep barış hatırlansın. Dargınlıklar geride kalsın. Dargınlıklar unutulsun. Haydi uzat elini, barışa uzanan eller havada kalmasın.