Çöpsüz
çöplüksüz kent hayal değil. İstersek gerçek olur.
29 Nisan 1993 tarihli gazetelerin tümünün birinci sayfaları “Çöplük faciası”na ayrılmıştı. Çöpü yeniden gündeme getirmek için 28 Nisan 1993’ü anımsamak, anımsatmak gerekiyor. Bunun için 29 Nisan 1993 tarihli gazetelere bakmak yeterli olacaktır.
Çöp deyip geçmeyin. Çöpün yaşantımızda önemli bir
yeri var. Hepimizin evinde, işyerinde çöp ve çöp kutuları bulunur. Evimiz
varsa, mutfağımız, mutfağımız varsa çöpümüz mutlaka olur. Evet, çöp en çok
evlerimizin mutfağından çıkıyor. Bu nedenle çöp kovalarımızda mutfaktadır
genellikle. İçi boşalan plastik ve cam şişeleri, kutuları hep çöpe atıyoruz.
Çöp kovalarımızı da en çok sebze meyve kabukları dolduruyor. Örneğin, ıspanak,
pırasa soğan pazardan demet, demet tane, tane gelir. Saplar, kökler, kabuklar
derken tencereye giren azaldıkça azalır. Tencereye girenin kat kat fazlası çöpe
gider. Patatesler soyulur, bir dolu kabuk, Soğan dersen yine öyle. Bezelye,
barbunya fasulye, bakla ayıklanır çöp kovası doluverir hemen. Salatalıklar
soyulur. Kabuklar çöpe. Kavun karpuz da öyle. Kereviz, yerelması, turp,
maydanoz, dereotu geriye bir dolu çöp bırakır. Ya artan yemekler, kurumuş
ekmekler haydi hepsi çöpe. Hepsi aynı yere…
Ne olacak peki bütün bu kabuklar çekirdekler,
sararmış yapraklar, artık yemekler ve ekmekler? Haydi hepsi aynı torbaya ve
hepsi çöpe. Çöp kovası doldu. Boşaltılmazsa kokmaya başlayacak. Al torbayı
doğru, çöp bidonuna. İçi doluysa bırakıver kıyısına. Bazılarına pencereden atmak,
kimse görmeden apartman girişine bırakıvermek daha kolay gelir.
Çöpler genellikle, karışık biçimde torbalara
doldurulup, düzensiz biçimde bidonlara bırakılır. Bidonlara bırakılan çöpleri
önce kediler köpekler, daha sonra, el arabalı at arabalı “Yeniden kazanım
ekipleri durumundaki çöp toplayan çocuklar!” karıştırır. İşe yarayanlar alınır
gerisi çevreye saçılır. Sonra sıkıştırmalı çöp kamyonları gelir. Alınan alınır,
kalanları rüzgar çevreye uçurur. Al sana çevre kirliliği, al sana kara
sineklerin üreyeceği ortam. Al sana çekilmez bir koku…
Çöp bidonlarındaki çöpleri alan sıkıştırmalı çöp
kamyonları, çöplerin sularını akıta, akıta çöplüğün yolunu tutarlar.
Kamyonlarla gelen çöpler Sipil Dağı’nın kuzeye bakan yamacındaki Şahin
Deresinin ağzına dökülür.
Kırk yıldır mı desem elli yıldır mı desem Şahin
Deresinin ağzına dökülen çöplerin yüksekliği sanırım kırk elli metreyi
bulmuştur. Zaman, zaman yangınlar çıkar çöplükte, doğudan esen rüzgar dumanları
kentin üstüne taşır. Yananlar plastik torbalardır. Kimyasal atıklardır.
Kısacası kanserojendir. Rüzgarla kentimizin üstüne gelir, aşımıza ekmeğimize
havamıza karışır. Çöplükten alevler yükselir. Yangın Sipil Dağını tehdit eder.
Helikopterler uçaklar gelir yangın söndürülür.
Çıkan yangınların hesabı tutulmaz. Bilinir çöplerin
altında metan gazının oluştuğu, her an patlayabileceği bilinir de hiçbir önlem
alınmaz, alınamaz…
Çöplüğün kıyısına gecekondular yapılır. Mahalleler
kurulur. Sadece kentimizde değil, nedense bu ülkemizin her yerinde hep böyle
olur!..
Mutfağımızdan çıkan çöp, hiçbir ayrıma tabi
tutulmadan torbalara doldurulup genellikle çöp
bidonlarına içine değil kıyısına bırakılır. Çöp bidonlarını yanarken
görmek alışılmış manzaralardandır. Sadece bu değil, çöp bidonlarını karıştıran
çocuklarda, çöplüklerde ekmek arayan kadınlarda, bidonlara girip çıkan
kedilerde, sahipsiz sokak köpekleri de alışılmış manzaralardandır kentimizde ve
ülkemizde…
Çöp deyip geçmeyin. Hepimizin evimizden çıkan çöpler
geride kazanılabilir, sorun da olabilir. Bizim ülkemizde çöp sorundur. Kente
yaşayan insanlar içinde belediyeler içinde sorundur. Hem de öncelikli bir
sorundur.
İstemeyip attığımız çöp, gün gelir dağın eteğinde
patlamayı bekleyen bir bomba olur. Ve bir gün patlar. 28 Nisan 1993 Çarşamba
günü İstanbul, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü patlamadı mı? Altında kadınlarımız
çocuklarımız can vermedi mi?...
28 Nisan 1993 Çarşamba günü, saat 10.00 sıralarında
Ümraniye Çöplüğü patladı. Ve çöp sorunu ülke gündemine geldi.
Gündemimizi felaketler oluşturuyor. Depremi de, 17
Ağustos 1999 tarihinde yaşadığımız büyük felaket sonrasında gündemimize aldık.
Alınacak önlemleri felaket sonrasında tartışmaya başladık. Depremi deprem
sonrasında değil, deprem olmadan tartışıp önlemler alabilseydik, bu denli büyük
kayıplar vermeyebilirdik.
Depremi de önlemleri de çok kısa sürede unuttuk.
Şimdi depremi gündemimize alabilmek için sanırım yine büyük bir deprem
beklenecek.
Çöp sorununda da depremde olduğu gibi oldu. Çöp ülke gündemine 28 Nisan 1993 tarihinde yaşanılan büyük çöplük patlamasıyla gündeme geldi.
Çöp sorununda da depremde olduğu gibi oldu. Çöp ülke gündemine 28 Nisan 1993 tarihinde yaşanılan büyük çöplük patlamasıyla gündeme geldi.
29 Nisan 1993 tarihli gazetelerin tümünün birinci sayfaları “Çöplük faciası”na ayrılmıştı. Çöpü yeniden gündeme getirmek için 28 Nisan 1993’ü anımsamak, anımsatmak gerekiyor. Bunun için 29 Nisan 1993 tarihli gazetelere bakmak yeterli olacaktır.
29 Nisan 1993 tarihli Milliyet Gazetesine bakıyorum:
Manşet “Çöplük Patlaması” Manşetin altında iki alt başlık var: “Ümraniye
çöplüğü bomba gibi patladı; evler insanlar çöp dağının altında kaldı.” “Facia sorumsuzluğun son örneği…Yıllar süren
uyarıları kimse dikkate almadı.” Çöplük patlamasına ilişkin büyük fotoğraflar
var birinci sayfada. Fotoğraf altı yazılar fotoğraflardaki faciayı anlatmaya
yetmiyor. “Ümraniye”yi allak bullak eden
facia sonrası çöplük ana baba gününe döndü. Çarpık kentleşmenin sonucu çevrede
bir utanç abidesi gibi duran çöp dağları evleri yuttu, insanları boğdu.
Faciadan kurtulanlar elleriyle çöpleri kazıp yakınlarını kurtarmaya
çalıştılar.” Bir diğer fotoğrafın
altında da “ Bomba Çöplük. İşte insanlara mezar olan çöplük. Metan gazının yol
açtığı faciadan çıkan yangın sönmüş, ama dumanlar bir yas işareti gibi tütüyor.
İnsanlar çaresiz göz yaşı döküyor. Hekimbaşı çöplüğü bir mezarlık sessizliği
veriyor.” Ağıt yakan kadınlar fotoğrafının altında da “Ölüme bakış. Kadınlar
ağıt yakıyor. Kadınlar çocuklara, babalara komşulara yanıyor. Kadınlar
çocukları kucaklarında ölümü sessizce seyrediyor.” Milliyet Gazetesini okumayı
sürdürüyoruz: “Bekleniyordu. Geliyorum diyen facia geldi. Patladı patlayacak
denilen Ümraniye çöplüğü patladı ve en az 30 evle 70 kişiyi yuttu. Dün sabah
10.10 sıralarında çöp dağlarında oluşan metan gazı, kulakları sağır eden bir
gürültüyle patladı. Patlamayla birlikte 200-300 metre kayan tonlarca çöp
yığını, önüne gelen evleri altına aldı. Göz göre göre. Ümraniye çöplüğünün bir
gün bu faciaya yol açabileceği uzun zamandır söyleniyor, yazılıyordu…
Manisa’nın çöplüğünü de yıllardır yazıyoruz
söylüyoruz. Büyükşehir olmaya hazırlanan Manisa’nın çözümlenmesi gereken
öncelikli sorunudur, çöp sorunu. Hiçbir kimse Manisa Çöplüğünün Manisa’ya ve
görkemli Sipil Dağına yakıştığını söyleyemez.
Duyarlı bir yurttaş olarak, önce toplantılarda ve
köşe yazılarında dile getirdim çöp sorununu. Çöplük patlayabilir diye
yazdığımın ertesi günü çöplükte yangın çıktığı oldu. Daha sonra, Çöp Deyip
Geçme isimli bir kitap yazdım. Manisa Kent Konseyi Başkanı olunca ilk
çalışmamız Manisa Çöplüğü ve Manisa’da Katı Atıkların Geri Kazanımı Projesini
hazırlayıp, Manisa Belediyesine sunmak oldu. Projemiz Manisa Belediye Meclisi
tarafından oybirliği ile kabul edildi. Arcak henüz Manisa’nın çöplük sorunu
çözümlenebilmiş değil.
Manisa kentinden toplanan çöpler, pimi çekilmiş
bomba gibi duran Sipil Dağındaki çöplüğe dökülmeye devam ediyor.
İstanbul Ümraniye çöplüğü, parklara bahçelere
dönüştürüldü. Ankara Mamak çöplüğü yok artık ortada. Mamak çöplüğünün yerinde,
bahçeler var. Sipil Dağındaki çöplükte güzelim Sipil Dağının güzel bir parçası
durumuna gelebilir. Çöplerin yığıldığı yerden ağaçlar yükselebilir…
Önümüzdeki yerel yönetim seçimlerine katılacak
adayların programlarında çöplük sorunu ilk sırayı almalı. Adaylar, çöp sorununu
nasıl çözeceklerini, çöpü nasıl geri kazanacaklarını inandırıcı biçimde
anlatmalı. Manisa Çöp Sorununu çözen kent olmalı…