Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

26 Aralık 2014 Cuma

Yeni bir yıla yeni umutlarla girmeye hazırlanıyoruz. 


Yeni bir yıla yeni umutlarla girmeye hazırlanıyoruz. Umutları körükleyen büyüten bir seçim yapılacak yeni yılda. Yeni yıl, seçim yılı olacak bir anlamda.  Yeni yıl neler getirecek hep birlikte göreceğiz. 

Cuma günleri bu köşede yazıyorum, aynı gün Radyo Hiraş'ta Manisa'da Yaşam Programını yapıyoruz Sayın Rıfat Uygur'la birlikte.  Radyo Programını köşe yazısı ile başlatıyoruz. Bu yazım yeni yılla ilgili olduğu için Sayın Uygur'la elbet yeni yılı da konuşacağız bugün. Yazılarımda da, katıldığım programda da ne germek nede gerilmek istiyorum. Güler yüzlü yazılar ve güler yüzlü programlar yapmak istiyorum. Buna hepimizin ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. Germek ve gerilmek istiyorsanız binlerce haklı neden bulabilirsiniz. Ancak gerilmek insanı huzursuz ediyor; Mücadele gücünü azaltıyor. Germeyin gerilmeyin. Yeterince gerildik zaten.

Yazılarımda bir gün geçmişin gizemine, bir gün günümüzün gerçeklerine, bir gün geleceğin düşünü kurmaya yöneliyorum.  Geçmişe ve geleceğe ilişkin kurgular yapmaya çalışıyorum.  Yazmayı seviyorum. Aslında sevdiğim yazmak değil. Sevdiğim paylaşmak. Yazarak düşüncelerimi paylaşabildiğim için yazıyorum.  İnsanın okunduğunu düşündükçe yazma isteği artarmış. Benim de öyle oluyor.

“Yazacak konu bulmakta güçlük çekmiyor musun?” diye soruyorlar. Manisa’da yazacak konu bulmakta zorluk çekilir mi hiç. Nereye baksan karşına yazacak bir konu çıkıyor. Bazı konular var ki, her gün yazsanız olur. Örneğin çöp sorunu diyelim. 20 yıldır yazıyorum. Örneğin kent içi ulaşım ve otopark sorunu diyelim. Kentsel yenileme diyelim. Turizm diyelim. Eğitim diyelim. Bu konularda her gün yazı yazılabilir. Bu konuda yazdıklarımız öyle uzun anlaşılmaz da olmuyor. Manisa’nın Şahin Deresi ağzında bulunan  çöplüğün, fitili ateşlenmiş patlamayı bekleyen bir bomba gibi durduğunu söylediğinizde, yalan diyen, sorun yok diyen birisi çıkabilir mi ortaya?  Çöp, metan gazı üretiyor diyoruz. Her gün yangın çıkabilir diyoruz. Yangın çıkıyor. Hele bir yaz gelsin sıcaklar başlasın, çıkan yangınlar Spil dağını tehdit etmeye başlar yine. Çöplük bizim “alışılmış çaresizliğimiz” oldu.  Sanırım 1994 yılıydı, İstanbul’da Hekimbaşı çöplüğü patlamış 45 yurttaşımız çöp yığınları altında can vermişti. Şahin Deresi Çöplüğü de bir gün patlayıp çevresindeki mahalleleri çöp yığınları altında bırakabilir. Şahin Deresi Çöplüğü de önlem alınmazsa yurttaşlarımıza mezar olabilir.  İşte size bir konu. Her gün yazsanız olur. Kentimiz de yazılacak o kadar konu var ki, biz konu bulmakta zorlanmıyoruz. Hangisini yazacağımızı seçmekte zorlanıyoruz. Ülkemizin batısındaki Manisa’nın bazı mahallelerinde yaşayanların %17'si okuma yazma bilmiyor, diyerek yeni bir yazıya başlanabilir hemen. Bu mahallelerde okuma yazma seferberliği başlatılmalıdır diye öneri de getirilebilir.

İşimizin sadece yazmakla sınırlı olmadığını, yazdıklarımızın etkilerini de izlemek zorunda olduğumuzu da düşünüyorum. Manisa'nın turizme açılması sürekli olarak gündemde kalsın istediğim için, hemen hemen her yazımda, yaptığım her programda konuyu gündeme getiriyorum.
 

2015 yılı seçim yılı olacak. Hemen hergün politika konuşulacak. Biz Manisa'da genelden çok yereli düşünmeliyiz, yereli konuşmalıyız ve yereli yazmalıyız diye düşünüyorum.  Yaşadığımız kentin sorunlarına çözümler üretilmesi süreçlerinin içinde olmalıyız. Yaşadığımız kenti korumalıyız. Elimizde olanların değerini bilelim. Ne başka bir Manisa var, nede başka bir Türkiye var.



19 Aralık 2014 Cuma

çok seslilik

ÇOK SESLİLİK


Çok seslilik, toplum olarak anlayıp içimize sindiremediğimiz bir kavram. Çok seslilikten çok 
söz ediyoruz da, çevremizdeki herkes, benim gibi düşünsün, benim istediğimi söylesin istiyoruz. Tek sesliliğin kolaycılığına kaptırıyor herkes kendini.

Her yerde, ailede, işyerinde, tüm kurum ve kuruluşlarda ve siyasi partilerimizde, başta olanların büyük bir bölümü tek seslilik istiyor. Sadece kendi sesi çıksın, ne söylerse doğru söylediği koşulsuz kabullenilsin, söylediğinin dışında bir şey söylenmesin isteniyor. Bunu söylerken de, “Disiplin” deyip bir şey demiyor. Yeni bir şey söylediğinizde hem uyumsuz hem de disiplinsiz oluyorsunuz. Yeni bir şey söyleyebilmek kadar zevk aldığım başka bir şey yok. Yeni bir şey söyleyebilmek, düşünmeyi, okumayı araştırmayı gerektiriyor. Oysa uyumlu olmak için bunların hiç birisini yapmanıza gerek yok. Kafanızı evet anlamına emme basma tulumba gibi sallamanız yetiyor.

Ben tek seslilikten yana bir insan değilim. Tek seslilikten yana olanları da sevmiyorum. Kendi kendime olduğum zamanlarda bile, kendi doğrularımı süzgeçten geçirip, tartışıyorum. Kendi söylediklerime ters düştüğümde bile, gözlerimin içi gülüyor. Kendi doğru bildiğimin yanlış olduğunu görünce de bunu çevremdekilerle paylaşmaktan geri kalmıyorum. 

Bize hep tek seslilik eğitimi verildi. Aile içinde babamızın, okulda öğretmenimizin, işyerinde amirimizin dediği tek doğrudur denildi. Oysa babamızın yanlışlarını daha çocukken, öğretmenlerimizin yanlışlarını yaşama atıldığımızda, amirlerimizin yanlışlarını işyerinde verim düştüğünde açıkça gördük. 

Şimdi, siyasi partilerde de disiplin adına tek seslilik koşulsuz kabullenme öneriliyor. Tek sesliliği kabullenir, söylenenleri tartışmaz, yukardan söylenen her şeyi doğru kabul ederseniz yükselebilirsiniz deniliyor. Böyle yükselmeyi seçenler ve yükselenler oluyor elbet. Ancak, söylenenlere kuşkuyla bakanlar ve tartışanlar, yükselme şansı bulamıyor. Bir şey söyleyeyim mi? Eğer, söylenenlere kuşkuyla bakanlar olmasaydı, gelişme olmazdı. Aydın demek, araştıran soruşturan, kuşkuyu elden bırakmayan demektir. Siz, siz olun, “salla başı al maaşı” sözünde anlamını bulan, koyunlar olmayın. 

Size birisi uyumsuz diyorsa, bunu size verilmiş en büyük ödül olarak kabul edebilirsiniz.

Şimdi diyelim ki, Mustafa Kemal, saraya yakın bir Osmanlı Subayı olarak, uyumlu birisi olsaydı. Söylenenleri hiç tartışmasaydı. Saraya bağlılığını disiplin adına hep sürdürseydi, genç Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verilir miydi? Her söyleneni doğru kabul etmediğimiz, kuşkuyla yaklaşıp, tartıştığımız zaman doğrulara ulaşmamız kolaylaşacaktır. Ancak kendi doğrularımıza da kuşkuyla yaklaşmamız gerekiyor. 

Size uyumsuz diyeceklermiş, varsın desinler. Konuşun lütfen. Çok konuşuyor, diyeceklermiş varsın desinler. Bana en çok acı veren, konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmaktır. İstemediğim yerde, konuşmaya zorladıklarında, konuşmam gereken yerde engellediklerinde çok üzülüyorum. Konuşmak istediğimde, konuşmanın yolunu bulmaya, konuşamadıklarımı yazmaya devam ediyorum. Kim ne der, kim kızar demeden konuşup yazıyorum. Kendime olan saygımı yitirmemek için konuşup yazmayı da ölene dek sürdüreceğim...



 
back to top