Dış politikanın amacı dışlanmak değil kaynaşmaktır. Zayıflamak değil güçlenmektir, sayılan sevilen değer verilen olmaktır. Dış politika denilince Atatürk’ün her politikacının kulağına küpe yapması gereken “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü anımsarım hep.
Dış politika denilince, Ecevit’i anımsarım. 12 Eylül sonrasında, politikadan uzaklaştırıldığında, Oran Sitesi’ndeki evine sık gidenlerden birisiydim. Ecevit’i dinlemek ufkumu açardı, umutlarımı büyütürdü. Manisa’ya döndüğümde, Ecevit’in söylediklerini paylaşırdım yakın dostlarımla.
Oran Sitesi’nde, Bülent Ecevit’in konuğuyduk. Ecevit Kıbrıs Barış Harekâtı’na ilişkin anılarını anlatıyordu. Aynen aktarıyorum: “Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yapılmasına karar verdiğimizi, adaya barış götüreceğimizi taraf olan tüm ülkelere anlattık. ABD Kıbrıs’a gitmemize karşıydı.
Harekâttan bir gün önce, ABD Dış İşleri Bakan Yardımcısı Joseph John Sisco bir grup genç diplomatla bizi harekâttan vazgeçirmek için ülkemize geldi. Kendilerine soydaşlarımızı korumak ve adaya barış götürmek için Kıbrıs’a çıkacağımızı anlattım. Ve son olarak biraz sonra hava alanlarımızı dış uçuşlara kapatacağız. Sizi daha iyi koşullarda ülkemizde konuk etmek isteriz diyerek kapıyı gösterdim. Sisco ve yanındaki diplomatlarla tokalaşarak ayrılırken genç bir diplomat kulağıma eğilerek, (sizi kutluyorum bizimkini mat ettiniz) dedi.
Çok şaşırdım. Yıllar sonra ABD’de Dış İlişkiler Enstitüsünde benim bir konferans vermem istendi. ABD’ye gittim. Bana programı ulaştırdıklarında, beni Türkiye’de kapıyı gösterdiğim Sisco’nun takdim edeceğini gördüm. Sisco’da beni şaşırttı. En ufak bir eleştiri getirmeden beni övgülerle taktim etti.” Diyordu Ecevit.
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında, harekâtın merkezinde görevli bir astsubaydım. Her gün Ecevit’e götürülen dosyaları, dosyalardaki haritaları hazırlardım. Kıbrıs’taki tüm yerleşimleri tek tek ezberlemiştim. Ecevit’in “Afyon ekmeyeceksiniz” demeleri karşısında ABD’ye “Bizim ülkemizde ne ekeceğimizin kararını biz veririz.” Deyişini anımsıyorum. “ Biz ak güvercin uçururuz ama kanadını kırdırmayız. Silahların üstüne silahsız yürürüz ama ülkemizi zorbalara bırakmayız.” Deyişini anımsıyorum.
Kıbrıs Barış Harekâtı deyince, Barış Pınarı Harekâtı ile karşılaştırmak geliyor aklıma. ABD, Türkiye’de casusluk, FETÖ ve PKK ilişkileri iddiasıyla tutuklu bulunan Rahip Brunson’ı gerekçe göstererek Türkiye’ye yaptırım uygulama kararı almıştı. ABD’nin yaptırımlarının asıl nedeninin, Türkiye’nin Rusya ile kurduğu ilişki olduğunu ifade edenler de oldu o dönemde. Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemini alması, Rusya’nın Türkiye’de nükleer enerji tesisi kurması ve Suriye’deki Türkiye-Rusya-İran üçlü koalisyonu, ABD’nin yaptırımının asıl gerekçesi olduğu düşünülüyordu. Gönderilmeyecek denilen Rahip Brunson gönderildi. Bir taviz verildiğinde gerisi devam ediyor. ABD durup durup, ekonomik yaptırımlar uygulayacağını gündeme getiriyor. Son olarak, sözde Ermeni Soykırımı yapıldığını getirdi gündeme. Türkiye sadece bu kararı yok saymakla yetindi. Daha farklı yanıtlar verilebilir. Ecevit döneminde yapıldığı gibi ABD Üsleri kapatılabilirdi.
Hatırlayalım, ABD, Türkiye’nin 1974 yılındaki Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya karar vermişti. Türkiye 1975 yılı ve sonrasında ABD’nin Türkiye’deki üslerini kapatma kararı almış ve bazı üslerinin durumunu da askıya almıştı. Ecevit BBC’ye verdiği röportajda ambargo kalkmadığı sürece ABD üslerinin kapalı ve askıda kalacağını ifade ediyordu. Ecevit ABD’ye, “Ambargo kalkmazsa ABD üsleri açılmaz ”diyordu. Ecevit yine kendisiyle yapılan bir röportaja NATO’ya yönelik eleştirilerini de sıralıyor ve Türkiye’nin yalnız bırakıldığını ifade ediyordu. Bunun üzerine Türkiye’nin askeri anlamda yeni savunma stratejisine döndüğünden ve Sovyetler Birliği ile askeri yakınlaşmadan
söz ediyor, Türkiye’nin askeri silahlar anlamında tek kaynağa bağlı kalmaktan da uzaklaşılacağını söylüyordu. Dönemin Sovyetler Birliği ile girilen yumuşama döneminden sık sık söz eden Ecevit, isim vermeden ABD’ye şu mesajı iletiyordu: “Deniz aşırı bir ülkenin kongresinin insafına bağlı halde durmasına gücümüz yetmez. Başımızın çaresine bakmak durumundayız. Muhakkak bunun bazı siyasi sonuçları olacak.” Diyordu. Ecevit’in bu sözlerine muhabir, “Efendim, bu anlamda bu bir ültimatom mu?” diye soruyordu. Ecevit NATO konusunda da net tavrını şöyle açıklıyordu: “NATO’ya yapacağımız katkı, NATO’nun Türkiye’nin güvenliğine katkısıyla orantılı olacak, hepsi bu kadar.” Deyip kestirip atıyordu.
Ecevit’in bu röportajından sadece 4 ay sonra, ABD Kongresi ambargoyu kaldırmıştı. ABD’nin bir dediği bir dediğini tutmayan tutarsız bir başkanı var. Ne yapacağı belli olmuyor. Verdiği sözleri tutmayan, değil başkan, bir dernek başkanı bile yapılmayacak olan ABD başkanı, ülkemizle ilişkilerini kendi iç politikasında kullanıyor. Şunu iyice anladık. Bu başkanın ipiyle kuyuya inilmez. Alınan kararlar “Yok hükmündedir” demek yetmez. “Yeni bir dünya kurulur o dünyada Türkiye yerini alır” diyebiliyor muyuz? ABD üslerine Türk Bayrağı çekebiliyor muyuz? ABD ve Rusya’dan destek alarak harekât yürütme yerine Suriye Devletinin toprak bütünlüğünü savunarak Suriye Devleti ile iyi komşuluk ilişkileri başlatıp sürdürebiliyor muyuz? Yurtta barışın Dünyada barışın savunucusu ve destekçisi olabiliyor muyuz? Ülkelerle iyi dostluk ilişkileri geliştirebiliyor muyuz? Şu güvenilmez Araplardan uzak durup, Türkçe konuşan ülkelerle dostluğumuzu ve ticaretimizi güçlendirebiliyor muyuz? Bu sorulara evet diyebiliyor muyuz? Buna bakmak gerekir…
Türkiye Cumhurbaşkanı ABD’ye gitsin mi, gitmesin mi tartışmaları devem ediyor. Tartışılması gereken, gitmesi ya da gitmemesi değil, izlenecek politikanın belirlenmesidir. Kişilikli politika yapılmasıdır. Dünya çok küçük, ABD başkanının ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri anında hedefine ulaşıyor.
ABD Başkanın haddini aşan mektubuna ve alınan “Ermeni Soykırım” kararına gereken yanıt açık ve anlaşılır biçimde verilmelidir. Yok saymak yetmiyor. ABD de bizi yok saymasa ne o mektubu yazabilir nede soykırım kararı alabilir. Bence yok sayıyorsak gitmeyeceğiz. Yok sayıyorsak ABD üslerini kapatıp oralara Türk bayrağı çekeceğiz. Yaptırım uygularlarsa, elinden geleni ardına koyma deme yürekliliğini göstereceğiz. Aldığımız S 400’leri gecikmeden konuşlandıracağız… Ne Donald Trump’ı nede tehditlerini ciddiye almayacağız ve de korkmayacağız. Tüm yapılanlardan sonra, Trump’un ayağına gitmeye hiç gerek yok…
Yurtta Barış, Dünyada barış diyeceğiz ve gereğini yapacağız. Yarından tezi yok, Türkçe Konuşan Türk Devletleri’yle ilişkilerimiz daha da sıklaştıracağız. Ortak alfabeye geçişi hızlandıracağız. Güçlüyüz daha güçlü olacağız…