Çok
seslilik, toplum olarak anlayıp içimize sindiremediğimiz bir kavram. Çok
seslilikten çok söz ediyoruz da, çevremizdeki herkes, benim gibi düşünsün,
benim istediğimi söylesin istiyoruz. Tek sesliliğin kolaycılığına kaptırıyor
herkes kendini.
***
Her
yerde, ailede, iş yerinde, tüm kurum ve kuruluşlarda ve siyasi partilerimizde,
başta olanların büyük bir bölümü tek seslilik istiyor. Sadece kendi sesi
çıksın, ne söylerse doğru söylediği koşulsuz kabullenilsin, söylediğinin
dışında bir şey söylenmesin isteniyor. Bunu söylerken de, “Disiplin” deyip bir
şey demiyor. Yeni bir şey söylediğinizde hem uyumsuz hem de disiplinsiz
oluyorsunuz. Yeni bir şey söyleyebilmek kadar zevk aldığım başka bir şey yok.
Yeni bir şey söyleyebilmek, düşünmeyi, okumayı araştırmayı gerektiriyor. Oysa
uyumlu olmak için bunların hiç birisini yapmanıza gerek yok. Kafanızı evet
anlamına emme basma tulumba gibi sallamanız yetiyor.
***
Ben tek
seslilikten yana bir insan değilim. Tek seslilikten yana olanları da
sevmiyorum. Kendi kendime olduğum zamanlarda bile, kendi doğrularımı süzgeçten
geçirip, tartışıyorum. Kendi söylediklerime ters düştüğümde bile, gözlerimin
içi gülüyor. Kendi doğru bildiğimin yanlış olduğunu görünce de bunu
çevremdekilerle paylaşmaktan geri kalmıyorum.
***
Biz hep
tek seslilik eğitimi verildi. Aile içinde babamızın, okulda öğretmenimizin, iş yerinde amirimizin dediği tek doğrudur denildi. Oysa babamızın yanlışlarını
daha çocukken, öğretmenlerimizin yanlışlarını yaşama atıldığımızda,
amirlerimizin yanlışlarını iş yerinde verim düştüğünde açıkça gördük.
***
Şimdi,
siyasi partilerde de disiplin adına tek seslilik koşulsuz kabullenme öneriliyor.
Tek sesliliği kabullenir, söylenenleri tartışmaz, yukarıdan söylenen her şeyi
doğru kabul ederseniz yükselebilirsiniz deniliyor. Böyle yükselmeyi seçenler ve
yükselenler oluyor elbet. Ancak, söylenenlere kuşkuyla bakanlar ve tartışanlar,
yükselme şansı bulamıyor. Bir şey söyleyeyim mi? Eğer, söylenenlere kuşkuyla
bakanlar olmasaydı, gelişme olmazdı. Aydın demek, araştıran soruşturan, kuşkuyu
elden bırakmayan demektir. Siz, siz olun, “salla başı al maaşı” sözünde
anlamını bulan, koyunlar olmayın.
***
Size
birisi uyumsuz diyorsa, bunu size verilmiş en büyük ödül olarak kabul
edebilirsiniz.
Şimdi
diyelim ki, Mustafa Kemal, saraya yakın bir Osmanlı Subayı olarak, uyumlu
birisi olsaydı. Söylenenleri hiç tartışmasaydı. Saraya bağlılığını disiplin
adına hep sürdürseydi, genç Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Mustafa
Kemal’e Atatürk soyadı verilir miydi? Her söyleneni doğru kabul etmediğimiz,
kuşkuyla yaklaşıp, tartıştığımız zaman doğrulara ulaşmamız kolaylaşacaktır.
Ancak kendi doğrularımıza da kuşkuyla yaklaşmamız gerekiyor.
***
Size uyumsuz diyeceklermiş, varsın desinler. Konuşun lütfen. Çok konuşuyor, diyeceklermiş varsın desinler. Bana en çok acı veren, konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmaktır. İstemediğim yerde, konuşmaya zorladıklarında, konuşmam gereken yerde engellediklerinde çok üzülüyorum. Konuşmak istediğimde, konuşmanın yolunu bulmaya, konuşamadıklarımı yazmaya devam ediyorum. Kim ne der, kim kızar demeden konuşup yazıyorum. Kendime olan saygımı yitirmemek için konuşup yazmayı da ölene dek sürdüreceğim...