Bomba, Türkiye Cumhuriyeti`nin kalbinde, devletin merkezinde, Devlet Mahallesi`nde patlatıldı.
Olayı anlatacak kelime bulmakta zorlanıyorum. Lanet okumak, kahrolsun demek yetmiyor. Kelimelerin duygularımızı anlatmakta yetersiz kaldığı, sözün bittiği yerdeyiz şimdi...Bomba, Devletin Başkenti'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 350 metre, Başbakanlığa 500 metre mesafede patlatıldı. Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıkları'nın tümünün bulunduğu bölgede, askeri lojmanların yakınında patlatıldı. Bombayı patlatanların vermek istediği mesaj açık: Bombayı patlatanların hedefinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Türk Silahlı Kuvvetleri var. Bombayı patlatanların hedefinde Barış var. Devletin ve barışın kalbine hançer saplanıyor.
Bir değil bin kez düşünmek gerek. Dostumuz kim? Düşmanımız kim? Bilmek ve kendimize "Biz nerede hata yaptık?" sorusunu sormak gerek. Biz nerede hata yaptık? Biz nerede hata yapıyoruz?...
Düşmanlarımızın dostlarımızdan kat kat fazla olduğu bilinen bir gerçek. Düşmanlarımız neden çoğalıyor. Neden sıfır sorun denilirken sırf sorun yaşanıyor? Neden "YURTTA SULH CİHANDA SULH" sağlanamıyor. Neden ateşten uzak durulamıyor? Neden batağa sürükleniyoruz? Neden ışığı göremiyoruz? Ve neden hep ya aldanıyoruz ya da aldatılıyoruz? Neden üstümüzde kara bulutlar dolaşıyor hep? Bu sorulara ülkeyi yönetenler başta olmak üzere hepimiz doğru yanıtlar bulmalıyız. Doğru yanıtlar bulmak için çaba harcamalıyız.
Bombanın patlatılmasında istihbarat zafiyeti var mı? Bundan hiç kuşkunuz olmasın, var. Bu işin içinde teröre destek veren ülkeler ve bunların istihbarat örgütleri var mı? Bundan da hiç kuşkunuz olmasın, var. Bu işin nedenleri arasında Suriye var mı? Var... Türkiye'nin başını belaya sokmak istiyorlar. Ateşin içine, batağa çekmek istiyorlar. Türkiye'yi bölmek parçalamak güçsüzleştirmek istiyorlar.
Türkiye'de Kurtuluş Savaşı'nın ağır koşulları yaşanıyor gibi sanki... Türkiye hiç olmadığı kadar yalnız. Türkiye hiç olmadığı kadar, ateşe ve batağa yakın durumda... "İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır." özet bu. Bu ateş çemberinden ülkemizi kurtarmalıyız.
Yaşadığımız bu günler için tarihe not düşülecektir mutlaka. Türkiye yaşanılan bu darboğazdan, birliğini, bütünlüğünü koruyarak çıkmayı başardığında, tarihe düşülen not hepimizi sevindirecektir elbet.
Yaşadığımız günlerin gündemi sadece ve sadece, içine düşürüldüğümüz bu sıkıntılı ortamdan kurtulmak ve ulusal bütünlüğümüzü korumak olmalıdır. Birlik, bütünlük, kardeşlik ve dayanışma olmalıdır. Ayrışmak için nedenler yaratmak yerine, birleştiğimiz noktalar öne çıkarılmalıdır.
"Başkanlık Sistemi"nin gündemin ilk sırasına getirilmesi ulusal bütünlüğün sağlanmasını zorlaştırıyor. Demokrasilerde, dayatmalar yerine özendirmeler olmalıdır.
Bugünlerde Başkanlık Sistemi denildiğinde, benim aklıma bölgemizdeki yakınımızdaki devlet başkanları geliyor. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin geliyor. Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi geliyor. Suriye Devlet Başkanı Esat geliyor. Elbet ilk aklıma gelenler yakınımızda bulunanlar oluyor.
Ben bugünlerde yıkılan bir imparatorluktan genç bir Cumhuriyet kurmayı başaran, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın öncüsü Cumhuriyetimizin kurucusu büyük ATATÜRK'ü düşünüyor ve özlüyorum. Ben bu günlerde ATATÜRK'ün NUTKU'nu yeniden okuyorum.