Bu gün cehalet
üzerine yazayım istedim.
Önce
cehalet için kim ne demiş ona baktım.
Mustafa
Kemal Atatürk’le başlamak istiyorum. “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış
olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş
olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de
hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.” “Gerçek kurtuluş ancak cehaletin
ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor
demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyordur.” Diyor Mustafa Kemal.
Mevlana’nın da güzel sözleri var Cehalet için: “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol” “Cahil olanların merhameti ve lütfu azdır.” Evet bu nedenle hiçbir şeyden korkmuyorum cahilden korktuğum kadar.
Birde Karl Marx ne demiş Cehalet için ona bakalım. “Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.”
“Cehalet mutluluktur.” Diyenler de oluyor bazen. Bu sözü de Matrix filminde Morpheus söylüyor. Cehalet çok kolay değil mi? Her şeyi bildiğini sanıyorsun. Bilmediğinin farkında bile değilsin…
Yalçın
Küçük’ten de Üniversite hocalarına büyük bir taş gelmiş: “Eskiden
"cahil" diyorduk ve şimdilerde kibar olduk, "üniversite
hocası" diyoruz.” Üniversite hocalarından da cahiller yok değil. Bazen insanın, “Nasıl Prof. Olmuş” diye düşünmesi
gerekiyor. Yalçın Küçük anlaşılan cahil kalan hocalara çok kızmış.
Hazreti
Ali’nin de cehalet için söylenmiş güzel sözleri var : “Hiçbir acı cehaletten
daha fazla zahmet verici değildir.” “İnsanoğlu, her şeyden daha çok terazinin
(kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır olur.” İlmiyle ağır
olan bilim adamlarına çok ihtiyacımız var. Yazıma almam gereken, Hazreti
Ali’nin bir güzel sözü daha var: “Bilgi kadar zenginlik, cehalet kadar
yoksulluk yoktur.”
Zenginliği
parayla malla mülkle ölçmeyin. Zenginliği bilgiyle ölçün. Bilginizi paylaşarak
büyütün.
Bertolt
Brecht’in sözünü bu yazıya almadan olmaz. Bertolt Brecht “Hiçbir şey bilmeyen
cahildir, ama bilip de susan ahlaksızdır.” Gerçekten bilenin bildiğini
söylemesi. Bilgisini toplumun hizmetine sunması gerekiyor.
“On
altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu
“Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına
kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli
öğrenmektir. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın
yaşadığının göstergesi, öğrenmek ve öğrendiğini
eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan,
anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman
yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı
yaşamaya başlarız.