Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

31 Ağustos 2018 Cuma

DOLU FELAKETİ


Akhisar’a 35 kilometre uzaklıktaki Büknüş Köyü'nde zeytinlere dolu vurdu.
28 Ağustos Salı günü akşam üzere yağan dolu, dalındaki zeytinleri yere indirdi. 
Yıllar önce Akhisar’ın en kaliteli tütünlerinin yetiştirdiği Büknüş köyü tütün önemini yitirince, zeytinciliğe yöneldi, diğer Akhisar köyleri gibi.
1975 yılında Kooperatifçiliğe kendi köyüm olan Büknüş’te başladım. Kooperatif eliyle 800 ton kapasiteli zeytin salamura tesisleri kurduk. Büknüş’ten, zeytinciliğe önem veren, tesisler kuran başarılı girişimciler çıktı. Tütünle anılan Büknüş, zeytinle anılır oldu.
Yaz aylarında beli aralıklarla yaşanan dolu felaketi nedeniyle, zarar gören ve yoksullaşan köylülerden İzmir’e ve Manisa’ya göçenler oldu. Köyde kalıp her felaketin ardından yeniden toparlananlar, zeytinciliğe devam etmek isteyenler de var elbet.
Felaket geliyorum demiyor, sıcakların yaşandığı bir günde, dolu, henüz gelişmekte olan zeytinlerin tepesine iniveriyor. Yarım saat içinde, ürün yerle bir oluyor. Umudunu zeytine bağlayan köylülere de sadece üzülmek kalıyor.  Zeytin üreticileri şimdi devletin yardım elinin kendilerine uzatılmasını, borçlarının ertelenmesini, kendilerine yardım edilmesini bekliyorlar.
En geniş anlamı ile insanlara zarar veren olaylara Doğal Afet diyoruz.  Başka bir ifade ile can ve mal kaybına yol açan doğal olaylarda diyebiliriz. Örneğin, Büknüş köyünde yaşanan doğa felaketi gibi.
“Ateş düştüğü yeri yakar” diyorlar ya, doluda düştüğü zeytin ağaçlarındaki ürünleri yerle bir ediyor. Ardından sel felaketi de yaşanıyor.  Afetin ilk özelliği doğal olması, ikincisi can ve mal kaybına neden olması bir diğeri ise çok kısa zamanda meydana gelmesi ve son olarak da başladıktan sonra insanlar tarafından engellenememesidir.  Bazı afetlerin yeryüzünün nerelerinde daha çok olduğu bilinmektedir. Ben yaşadıklarımdan ve gördüklerimden biliyorum ki,  5-6 yıl gibi aralıklarla Büknüş’te dolu felaketi yaşanıyor.  Felaket elbet sadece Büknüş köyünde yaşanmıyor. Büknüş köyü yakınlarındaki Sırtköy ve Sabancılar gibi diğer köylerde depremden zarar görüyor.
Büknüş ve çevre köylerdeki zararın tespiti ve gereğinin yapılması için, Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerimize, Ziraat Odası’na ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarımıza görev düşüyor.
Köylerimizden kentlerimize doğru, büyük bir göç yaşandı. Köylerimizde sadece yaşlı insanlar kaldı. Büyük bölümünde okullar kapatıldı.  Köylüler tarımdan uzaklaştı. Tarım ürünlerini ithal eder duruma geldik. Ülkemizin kurtuluşu, verimli tarım topraklarımızın yeniden işletilir duruma getirilmesidir. Bunun için köylülerin desteklenmesi gerekiyor. Tarım kooperatifçiliğinin geliştirilmesi gerekiyor.
Kentlere yığılma yakında, yayılmaya dönüşecek. Köylere dönüş başlayacak. Tarım yeniden canlanacak, başka kurtuluş yolu yok.
Tarım sigortası hayata geçirilecek. Büknüş’te yaşanan dolu felaketi benzeri felaketler yaşandığında, sigorta şirketleri ve devlet devreye girecek, üreticinin zararlarını karşılayacak. Bunlar yapıldığında, köylü üretimden kopmadığı gibi işine dört elle sarılacak.  Olması gereken bunlar.
Tarımın geliştirilmesi için yeni bir seferberlik başlatmalıyız.  Tarım ürünlerini ithal eden ülke değil. Tarım ürünlerini ihraç eden ülke olmalıyız. Soğuk hava depoları, tarım ürünlerini işleme tesisleri, fabrikalar kurmalıyız.  Yaşadığımız felaketlerden dersler çıkarmalıyız.
Haydi Türkiye, tarımda öne geç. Haydi Üzümün başkenti Manisa, Haydi Zeytinin başkenti Akhisar, yeni atılımlarla gelişmeye öncülük et. Çalışkanlığını ve verimli topraklarını değerlendir…




16 Ağustos 2018 Perşembe

DÜŞ GÖRDÜM


Düş gördüm, hayra yordum.

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanı Binali Yıldırım, ABD’nin saldırgan baskıcı tutumu ve doların yükselmesi nedeniyle Meclisi toplantıya çağırıyor. Meclis toplanıyor. Konu görüşülüyor. Konuşmacılar, birlikten bütünlükten yana konuşmalar yapıyorlar. Komisyon kurulması teklifi oybirliği ile kabul ediliyor. Her partiden birer kişinin katılacağı gruplar oluşturulmasına, oluşan grupların, başta AB ve Türkçe Konuşan Ülkeler olmak üzere, tüm ülkeleri ziyaret ederek haklılığımızın, ABD’nin hukuk dışı baskıcı tutumunun anlatılmasına karar veriliyor. Sorun çözülene kadar sürecek bir seferberlik alkışlarla ilan ediliyor.
 Düş bu ya, her gidilen ülkenin yöneticileri, ABD aleyhine açıklamalar yapıyorlar. Tüm dünyada oluşan olumlu hava, yurttaşlarımızı da etkiliyor. Birlik bütünlük havası, ülkeye dalga dalga yayılıyor. Her konuşmacı, “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” diye başlayıp, “Barış kardeşlik dayanışma” şeklinde açıklamalar yapmaya başlıyor.  Kurtuluş Savaşındaki, Çanakkale Savaşındaki birlik bütünlük kararlılık sağlanıyor. Ve ülke tek yürek, tek yumruk oluyor. Dargınlar barışıyor, kırgınlıklar bitiyor.
 Cumhurbaşkanı, “Ben seksen bir milyonun cumhurbaşkanıyım” diyerek, parti liderlerini toplantıya çağırıyor, yapılan ilk toplantıda her ay düzenli olarak toplanma, ülkenin önemli meselelerini görüşme kararı alınıyor. Cumhurbaşkanı, açtığı tüm hakaret ve tazminat davalarını “Aile içi kavganın kazanını olmaz, biz bir aileyiz” diyerek geri çikiyor. Cumhurbaşkanının bu tutumu ülkede büyük beğeniyle ve alkışlarla karşılanıyor.
 Ziyaret edilen ülkelerden, ABD aleyhine açıklamalar çoğaldıkça, ABD yalnızlık endişesine düşüyor, yanlış politikaları nedeniyle ABD başkanı ve ilgili bakanlar eleştiriliyor hatta ABD Başkanının görevinden uzaklaştırılması bile tartışılır hale geliyor.
 STK’larla toplantılar yapılıyor. STK’lar ülke bütünlüğünü, barış, kardeşlik ve dayanışmayı dile getiren konuşmalar ve yazılı açıklamalar yapıyorlar ardı ardına.
 Kısa sürede Dolar, 4 liraya geriliyor. Hızla yükselen fiyatlar, gerilemeye başlıyor. Durgunlaşan piyasalar yeniden hareketleniyor.
 Yalnızlaşan ABD dize getiriliyor. Türkiye gibi bir müttefikini kaybeden ABD’ye karşı iç ve dış eleştiriler artarak devam ediyor.
 Gelişmelerin ardından, AB ortaklığı konusu yeniden gündeme geliyor, yeni fasıllar açılıyor, görüşmeler hızlandırılıyor, AB ülkelerine vize koşulu kaldırılıyor. Ortaklığa giden yol kısaldıkça kısalıyor.
 Eğitim sistemi sil baştan yeniden düzenleniyor. Teknik Liseler çoğaltılıyor.

Eşimin “hadi kalk saat sekiz oldu” demesiyle uyandım. Gördüklerimin düş olduğunu anlayınca, üzülmedim değil. Gördüğüm düşü, hayra yordum. Bir yurttaş olarak, benim gördüğüm düşü birçok yurttaşın arzuladığını özlediğini biliyorum. Keşke düşler gerçek olsa. Kim bilir olur belki. Niye olmasın, hep birlikte istersek olur.




13 Ağustos 2018 Pazartesi

CEHALET


Bu gün cehalet üzerine yazayım istedim.
Önce cehalet için kim ne demiş ona baktım. 
Mustafa Kemal Atatürk’le başlamak istiyorum. “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.” “Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyordur.” Diyor Mustafa Kemal.

Mevlana’nın da güzel sözleri var Cehalet için: “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol” “Cahil olanların merhameti ve lütfu azdır.” Evet bu nedenle hiçbir şeyden korkmuyorum cahilden korktuğum kadar.
Birde Karl Marx ne demiş Cehalet için ona bakalım. “Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.”
“Cehalet mutluluktur.” Diyenler de oluyor bazen. Bu sözü de Matrix filminde Morpheus söylüyor. Cehalet çok kolay değil mi?  Her şeyi bildiğini sanıyorsun. Bilmediğinin farkında bile değilsin…
Yalçın Küçük’ten de Üniversite hocalarına büyük bir taş gelmiş: “Eskiden "cahil" diyorduk ve şimdilerde kibar olduk, "üniversite hocası" diyoruz.”  Üniversite hocalarından da cahiller yok değil. Bazen insanın, “Nasıl Prof. Olmuş” diye düşünmesi gerekiyor. Yalçın Küçük anlaşılan cahil kalan hocalara çok kızmış.
Hazreti Ali’nin de cehalet için söylenmiş güzel sözleri var : “Hiçbir acı cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.” “İnsanoğlu, her şeyden daha çok terazinin (kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır olur.” İlmiyle ağır olan bilim adamlarına çok ihtiyacımız var. Yazıma almam gereken, Hazreti Ali’nin bir güzel sözü daha var: “Bilgi kadar zenginlik, cehalet kadar yoksulluk yoktur.”
Zenginliği parayla malla mülkle ölçmeyin. Zenginliği bilgiyle ölçün. Bilginizi paylaşarak büyütün.
Bertolt Brecht’in sözünü bu yazıya almadan olmaz. Bertolt Brecht “Hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama bilip de susan ahlaksızdır.” Gerçekten bilenin bildiğini söylemesi. Bilgisini toplumun hizmetine sunması gerekiyor.
“On altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli öğrenmektir. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın yaşadığının göstergesi,  öğrenmek ve öğrendiğini eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan, anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı yaşamaya başlarız.





3 Ağustos 2018 Cuma

İNŞAAT SEKTÖRÜ DE SANCILI

Tüm sektörlerde sıkıntı yaşanıyor.
Enflasyon aldı başını gidiyor. Dolar, Euro dur durak dinlemiyor. Zamlar can yakıyor. İflaslar kapıda bekliyor. İnşaat sektörü durma noktasında. İnşaat sektörü durursa, bundan diğer sektörler olumsuz biçimde etkilenir. İnşaat sektörü durduğunda, iflaslar yağmur gibi gelir. İnşaat sektörünü yeniden canlandırmak istediğinizde, dağılmış ekipleri toplayamazsınız. Çalışacak usta ve işçi bulamazsınız.
Yaşadığım kent olan Manisa'yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Ülke, Kent ve toplum için çalışmak, kin ve nefretten arınmış sevgi dolu bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.
Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bu gün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede daha önce de yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.
Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekliği yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor. Binaların camlarının neredeyse tümü satılık ve kiralık ilanları ile doldurulmuş durumda. İnşaat sektöründe yaprak kımıldamıyor.
Sorunların aşılması için, İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır.
İnşaat sektörünün lokomotif sektör olduğunu, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor.  Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.
Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel  olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda da % 11'lere gerilemiş ve 2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2017 yılı inşaat sektörü için zor geçen yıl olarak anılacaktır. Krizin etkileri 2018 yılın da devam edecek Kriz 2019 yılında daha ağır yaşanacak.

Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz.
ent olan Manisa'yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Ülke, Kent ve toplum için çalışmak, kin ve nefretten arınmış sevgi dolu bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.

Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bu gün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede daha önce de yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.
Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekliği yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor. Binaların camlarının neredeyse tümü satılık ve kiralık ilanları ile doldurulmuş durumda. İnşaat sektöründe yaprak kımıldamıyor.
Sorunların aşılması için, İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır.
İnşaat sektörünün lokomotif sektör olduğunu, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor.  Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.
Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel  olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda da % 11'lere gerilemiş ve 2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2017 yılı inşaat sektörü için zor geçen yıl olarak anılacaktır. Krizin etkileri 2018 yılın da devam edecek Kriz 2019 yılında daha ağır yaşanacak.
Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz.


 

 
back to top