22 Eylül 2020 Salı günü gazeteci arkadaşlarımızla birlikte Bahçeşehir Koleji’ni gezme ve yöneticilerini dinleme olanağı buldum. Keşke dedim kendi kendime devlet okulları da bu kadar güzel olsa…
Eğitim denilince benim aklıma, bizim ürettiğimiz ve bizim kapattığımız Köy Enstitüleri gelir. Bahçeşehir Kolejindeki Fen, Teknoloji ve Anadolu Liselerini görünce de aklıma ilk gelen Köy Enstitüleri geldi. Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı birçok atölye olurdu. Öğrenciler o atölyelerde çalışırlardı. Köy Enstitülerini düşünmemin nedeni, Bahçeşehir Kolejinde de, yapay zeka, yazılım, model uçak-drone, inovasyon, CNC, robotik, gibi atölyelerin bulunuyor olmasıydı. Felsefe, arkeoloji, tiyatro, film, fotoğrafçılık ve müzik çalışmaları için geniş ve güzel döşenmiş mekânların bulunuyor olmasıydı.
Bahçeşehir Koleji’ni görmem bu yazıyı yazmama neden oldu.
Bugün, dünyaya biraz yukarılardan uzayın derinliklerinden bakayım istedim. Yukarıdan baktığımda, bir yanda, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış, diğer yanda da gerilerde kalmış ülkeleri görüyorum. Aralındaki en büyük fark, birinci grupta olanların sorunlarını çözüyor, geleceğini planlıyor olması, diğer grupta olanların, sorunlarını çözmek bir yana, sorunlarının giderek kartopu gibi yuvarlandıkça büyümekte olduğudur. Gelişmekte olan ülkelerle, geri kalmış ülkeler arasındaki mesafe giderek açılıyor. Sorun daha karmaşık ve içinden çıkılmaz duruma geliyor.
Yaşanılan sorunların bir tek nedeni var: Eğitim. Gelişmiş ülkelerde, eğitimin amacı, soran sorgulayan, araştıran, sürekli öğrenen nesiller yetiştirmek olurken, geri kalmış ülkelerin tümünde, ezbere dayanan eğitim sisteminin olduğunu görüyoruz. Ezbere dayanan eğitimde koşulsuz kabullenme vardır. Gelişmek istiyorsak eğitim şart. Verilecek eğitimle, soran sorgulayan araştıran, yaşam boyu öğrenen, okuyan yurttaşlar yetiştirmek şart. Ezberci eğitimden mucitlerin çıkmadığını adımızı bildiğimiz gibi biliyoruz. Geri kalmış ülkelerin ortak özelliği, eğitim sistemlerinin ezberci eğitim olmasıdır. Koşulsuz, kuşku duymadan kabullenme istenir. Akıl yürütmeye yer bırakılmaz. Ak denilene inanacaksın. Ertesi gün aynı şeye kara denilirse, sorgulamadan ona da inanacaksın. Karar veren ne demişse doğru olan odur diyeceksin ve koşulsuz itaat edeceksin, istenilen budur. Öğretilen bilginin doğruluğundan kuşku yoksa koşulsuz kabullenme varsa o ezberdir. Ezberleyen kişi bakış açısını değiştiremez. Analiz ve sentez yapma, yeni öğrendikleri ile eski bildikleri arasında ilişki kurma yetenekleri yoktur. Yeni bilgiler edinme yetenekleri yok olmuştur. Sorun çözme kapasiteleri yoktur. Sorunlarını çözemeyen toplumlar, sorun çözen toplumlar tarafından istismar edilir, sömürülür ve yönetilir. Emperyalist ABD’ye ve sömürdüğü ülkelere bakın bunun böyle olduğu açıkça görülür.
Toplumsal sorunlar, tek bir aklın çözme kapasitesinin dışındadır. Tek bir aklın bırakın çözmeyi sorunu anlaması bile mümkün değildir. O nedenle ortak akıldan söz edilir. O nedenle ortak akıl etkin olsun istenir. Ortak akıl özgür bir ortamda gelişir. İhtiyaç duyulan akıl, uzlaşmayı, ayrışmayı değil, birleşmeyi hedef alan akıldır.
Gelişmiş ülkeler için “akıl toplumu” deyimi kullanılır. Bu ülkelerde birisi çıkıp, “peşimden gelin, bana güvenin” dese, peşinden kimse gitmeyeceği gibi, “aklını üşütmüş” derler. Bu ülkelerde, önemli kararlar, önemine yaraşır şekilde ortaklaşa alınır. Tartışmalar karar alınırken yapılır ve alınan kararlara tartışmasız uyulur.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” sözü hiç unutulmamalı. Atatürk, “benim söylediklerimin bilimle çeliştiğini görürseniz, söylediklerime değil, bilime inanın” diyor. Atatürk bir ulusun yaşamında eğitimin önemini belki de en iyi anlamış, anlatmış devlet kurucusu ve Cumhurbaşkanıdır.
Hayatının en son anına kadar ülkesine hizmet etmiş olan bu büyük insan; “akıl ve ilmin rehberliğini kabul edin” diyor. “Yoksulluk ve sefaleti yenmek için, önce cehaleti yenmek gerekir.” diyor. Cehaleti yenmek için, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak için eğitim şart.