Sevgisizlik sadece
bireylerde değil toplumlarda da travmaya neden oluyor. Sevgi olmadan pozitif enerji yaratılamıyor. Sevginin duygu
enerjisini nasıl etkilediğini, nasıl onarıcı bir etkisinin olduğu bilinen bir
gerçektir. Bir yetkilinin yaptığı sevgi dolu bir konuşmanın, dalga dalga
Anadolu’ya yayıldığına, bir anda ülkenin pozitif enerjisinin yükseldiğine,
yüzlerin güldüğüne hepimiz tanık oluyoruz.
Kin, öfke, nefret, düşmanlık, kıskançlık gibi olumsuz duyguların yerine
şefkat, merhamet, bağışlayıcılık, yardımseverlik, iyilik yaparak mutlu olma,
insanları sevme, iç huzura ve esenliğe kavuşma gibi duyguların
yerleştirildiğini görsek ardından işlerin düzeldiğini de göreceğimizden hiç
kuşkunuz olmasın. Yaşadığımız tüm sorunların kökeninde sevgisizlik var.
Yönetenlerin sevgiyi
derinlemesine yaşaması, evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine
dönüştürmesi ve bunu söylemine ve eylemlerine yansıtması huzurun sihirli
anahtarı olabilir.
Ne
yazık ki, sevgi yerine korku tercih ediliyor genellikle. Kolaycı bir yaklaşım
olduğu için, gelişmemiş toplumlarda, her şey korku üzerine biçimlendiriliyor.
Ve korku kültürü egemen oluyor.
Yöneticilerin
asık suratlı olması, annenin babanın çocuklarına sert görünmek için çaba
harcaması, öğretmenin öğrencisini dövmesi hep korku kültüründen kaynaklanıyor.
Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin de mümkün olmadığı da bilinmelidir.
İnsan,
toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı,
verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman
değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Hiç yalan söylememeli. Haksızlık
yapmamalı.Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi, ayıplanmaktan korktuğu için değil, insanları sevdiği için yapmalı.
En
büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de
gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal
gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha
yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır.
Yaşamayı
seviyor muyuz? Kendimizi, kentimizi, ülkemizi, dünyayı seviyor muyuz? Karşılıksız
sevmeyi biliyor muyuz? Yüreğimizi kin ve
nefretten arındırabiliyor muyuz? Bu
soruları kendi kendimize sorduğumuzda, yanıtların pek olumlu olabileceğini
düşünemiyorum. Yanıtlarımız olumlu olsaydı. Sevgi, barış, kardeşlik, işbirliği
ve dayanışma olurdu. Herkes birbirinin gözünü oymak için fırsat kollamazdı.
Herkes birbirinin kuyusunu kazmazdı. Herkes işini bir yana bırakıp sabah akşam
dedikodu yapmazdı.
Sevgi
ve gelişim iki evrensel değer. Bu değerleri yücelten kendisi de yücelir. Bu
değerleri yücelten hem sevilir hem de gelişir. Sevmek üzerine birazcık kafa
yorsak ve insanları sevmeye çalışsak, öfkeyi bir politika yapma biçimi olarak
görmesek ne kaybederiz ki. Ancak sevgi kültürünü etkin kıldığımızda çok
kazanacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmamalı. Kin ve nefreti yüreğimizden
atalım yerini sevgi dolduracağını ve sevgi dolu yüreklerin olduğu yerde korku
kültürünün barınamayacağını hep birlikte görelim…
Mustafa PALA
31.01.2014