Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

24 Şubat 2017 Cuma

GERMEYİN GERİLMEYİN


Bana bugün en temel ihtiyacımız nedir diye sorsalar, `Yurtta Barış Dünyada Barış` derim.


Barış, kardeşlik, dayanışma özlemimi dile getiririm. Özellikle yurdumuzda dayanışmaya büyük ihtiyacımızın olduğunu, gerginliklerden kaçınmamız gerektiğini söylerim. Birbirimizi germeyelim gerilmeyelim derim.

İnsanlar suskun. Yüzlerde umut ve gülümseme yerine, bıkkınlık ve karamsarlık var. Umutsuzluğu umuda dönüştürecek olan yeni projeler üretecek olan bu ülkenin politikacılarıdır. İnsanlarımızın yaşam koşullarını iyileştirecek önlemler almalıyız. Giderek artan işsizlik sorununa çözümler bulmalıyız. Devletin ve özel sektörün kartopu gibi büyüyen borcunun nasıl ödeneceğini anlatmalıyız. Millet mutlu ve gelecekten umutlu duruma getirilmeli.

Nereye gidiyoruz sorusuna cevap arayanların sayısı giderek artarken, verilen cevaplar tatmin edici olmalı. Soruların çoğu yanıtsız kalıyor. Gerçekten nereye gidiyoruz?

Geçtiğimiz yıl usta sanatçı Leven Kırca'yı yitirmiştik. Aramızdan ayrılırken bıraktığı veda mektubunda "Atatürk'le kalın. Cumhuriyetle kalın" diye yazmıştı. Mektubunu defalarca okumuştum. Kırca'nın gördüğü iki önemli değer, Atatürk ve kurduğu cumhuriyet. Atatürk'le kalın, cumhuriyetle kalın diyordu Kırca. Bu ülkenin Atatürk’ü sevdiğini biliyorum. Atatürk bizim ortak bileşenimizdir. Atatürk’le kalmak, “Yurtta Barış Dünya’da Barış” demektir. Barış için çalışmaktır. Hemen hemen her yazımda içinde bulunduğumuz dönem, ayrışma değiş birleşme dönemidir diye yazıyorum. Hoşgörü ve uzlaşma öneriyorum.  Millet olmak kederde ve kıvançta birlik olmaktır. Birlik olalım diyorum. Birlikten kuvvet doğar diyorum. Bağlarımız ortak değerlerimizdir. Ortak değerlerimiz ne kadar çoksa o kadar güçlüyüz demektir.

İhtiyaç duyduğumuzda ortak akıl, ortak hedef belirleyebiliyor muyuz? Cevabınız evetse biz bir milletiz. Ve cumhuriyette kalırız.
Şimdi önümüze bir referandum sandığı konuluyor. Yapılan anketlerde, seçmenin ne için oy kullanacağını, EVET’in ne anlama geldiğinin HAYIR’ın ne anlama geldiğinin yeterince bilinmediği görülüyor. Araştırmalı düşünmeli ve oyumuzu ona göre kullanmalıyız. Bu oylama siyasi partileri bağlılıklarımızı aşan bir oylamadır.
Kurumaya yüz tutan köklerimize yeniden can suyu vermeliyiz. Birbirimize korkuyla değil sevgiyle bağlanmalıyız. Huzuru silahla değil, insana saygıyla, korkuyla değil sevgiyle sağlamalıyız.
Barış, kardeşlik ve dayanışma, yaşam biçimine dönüşmeli ülkemizde.
16 Nisan'da sandığa gideceğiz. 16 Nisan’da bizi yönetecek olanların seçimi yapılmayacak. Yönetim sistemi oylanacak. Bir daha altını çizerek söylüyorum. Hepimiz aynı geminin yolcularıyız. Aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Aile içinde, eşler ve kardeşler arasında farklı oy kullananlar olabilir. Bu birbirimize düşmanca bakmamızı gerektirmez. Birbirimizi ağır biçimde suçlamamızı gerektirmez. Çünkü biz aynı ülkenin yurttaşları olarak birlikte yaşamayı ortak sorunlarımıza ortak çözümler aramayı sürdüreceğiz. Bir referandum yapıldığına göre evet diyenler de olacaktır hayır diyenlerde, evet için çalışanlarda olacaktır, hayır için çalışanlarda. Önemli olan, bu çalışmaların toplumu germeden gerilmeden toplumun huzurunu bozmadan barış içinde yapılmasıdır.  Sorun soruşturun oyunuzu bilerek kullanın. Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanmasına ve ilelebet güçlenerek yaşamasına katkıda bulunun.

Barışa kardeşliğe dayanışmaya çok ihtiyacımız var. Germeyin gerilmeyin.



17 Şubat 2017 Cuma

NUTUK OKUYALIM


Son günlerde, Nutuk yeniden gündemde, yeniden dillerde, yeniden gönüllerde. Nutuk okuyanlar çoğalıyor. Yeni baskıları yapılıyor. Birçok belediye kurum ve kuruluş ücretsiz dağıtıyor.

Nutuk ayrıca devlet tarafından da bastırılıp öğrencilere ve halka ücretsiz dağıtılmalı bence. Cumhuriyetin kuruluş öyküsü, kaynağından, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrenilmeli. Geçmişini bilmeyen toplumlar geleceğini kuramazlar.

Nutuk Türkiye Cumhuriyetinin tarihidir. Her zaman, yurttaşlarımızın başucu kitabı olacak ve bu ülkenin tarihini bilmek isteyenler tarafından okunacaktır. Nutuk’un yazarı Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’dan başlayarak 1927’ye kadar olan tarih dilimi anlatılmaktadır. Bu dönem üç bölümde ele alınmıştır. Birinci bölümde Kuvay-i Milliye (Ulusal güçler) Dönemi, bu bölümde Türkiye Devleti’nin kuruluşu anlatılıyor.  “Hedef, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu da tam bağımsız olmakla sağlanır. Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan ileriye gidemez. Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse parola bellidir: Ya bağımsızlık ya ölüm” deniliyor.

Atatürk Samsun’a çıktığı anda ülkenin genel durumu; Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk savaşta yenilmiş, koşulları çok ağır bir ateşkes imzalanmış, ulus yorgun ve bitkin bir durumdadır. Ulusu ve ülkeyi savaşa sürükleyenler yurttan kaçmış, ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmaktadır. Yapılacak iş ülkeyi kurtarmak ve ulus egemenliğine dayanan kayıtsız şartsız yeni bir devlet kurmak için çalışmalıyız diyen Atatürk, izlediği politikayı, karşılaştığı güçlükleri bunalımları ve çatışmaları anlatmaktadır Nutuk’ta. Bu haliyle Nutuk, sömürgeci devletlerin altında yaşayan uluslara kurtuluş yolunu gösteren bir yapıt özelliği de taşımaktadır.

İkinci bölümde Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de açılışını anlatılıyor. Meclis açıldıktan sonra tüm askeri ve sivil makamların ulusun başvuracağı en yüce katın Meclis olacağını belirtiyor. Meclis savaş yıllarında bile açık tutuluyor tüm kararlar mecliste alınıyor.

Üçüncü bölümde Atatürk, 20 Ocak 1921 tarihli anayasada değişiklik yaparak birinci maddenin sonuna “Türkiye Devletinin Hükümet Biçimi Cumhuriyet’tir” cümlesinin eklendiğini ve yapılan Meclis toplantısında Anayasanın değiştirilmesi ile ilgili maddenin kabul edildiği anlatılıyor. Toplantı sonunda yasa birçok milletvekilinin  “Yaşasın Cumhuriyet” söylemleri ile kabul edildi ve böylece 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş oldu.

Nutuk sömürge ulusların bağımsızlıklarını kazanmaya yardımcı olacak bir program niteliğindedir. Bu eser okunduğunda Türk kurtuluş savaşının bir askeri savaş olduğu kadar bir düşünce savaşı da olduğu görülmektedir. Nutuk’ta onurlu, bağımsız, çağdaş bir devlet ve toplum olarak yaşaması için yapılanlar belgeleriyle açıklamaktadır. Atatürk bu eserinde, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatıyor. Atatürk Türk gençliğine bıraktığı kutsal armağanı şu sözlerle noktalamıştır: “Bu uzun ve ayrıntılı sözlerim tarihe mal olmuş bir devrin öyküsüdür, burada ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtmiş isem kendimi mutlu sayacağım”. Nutuk, yeni Türkiye devletinin nasıl kurulduğunu merak eden tüm insanlarımızın okuması gereken bir başucu eseridir. Bundan dolayı siyasi yaşantımızda olduğu kadar, devlet felsefesinde de kullandığımız en baş eserdir.

Her yurttaşımız özellikle gençlerimiz Nutuk okumalı, özümsemeli ve hatta Ey Türk Gençliği diye başlayan bölümü ezberlemeli ezberletmelidir.



10 Şubat 2017 Cuma

EVET Mİ, HAYIR MI?

Büyük bir olasılıkla 16 Nisan 2017 tarihinde referandum var.

Anayasa değişikliği için oy kullanacağız.
EVET diyenlerde olacak, HAYIR diyenlerde.
EVET diyenlerde bu ülkenin yurttaşı HAYIR diyenlerde.
Eşlerin, kardeşlerin, çocuklarınızın, komşularınızın oyu farklı olabilir.
EVET diyenin HAYIR diyeni, HAYIR diyenin EVET diyeni suçlama düşman gibi görme ve gösterme hakkı yoktur olmamalıdır.
Sonuç EVET te olsa HAYIR da olsa ülkemizi zor günler bekliyor.
Zor günler ayrışarak değil, birleşerek aşılır.

Bu ülkenin yurttaşları olarak biz hepimiz aynı geminin yolcularıyız.
Yakın komşularımızla ve birçok ülkeyle sorunlar yaşarken bu sorunların ancak ulusal dayanışma içinde, Çanakkale’de olduğu gibi, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi, Kıbrıs’ta olduğu gibi aşılabileceğini bilmeliyiz. EVET diyenlerle HAYIR diyenler, aynı çatı altında iyi komşuluk ilişkileri içinde yaşam sürdürecekler. Karşılaştıklarında selamlaşacaklar. Zora düştüklerinde yardımlaşacaklar. Bunun böyle sürmesi için söylemlerimize dikkat etmeliyiz. Kırıcı değil, yapıcı olmalıyız. Haberleri izlerken liderlerin birbirlerine söylediklerini duyunca içim kararıyor. Filmlerin televizyonlarda gösterilmesi sırasında gerektiğinde 7 yaş ve üstü izleyebilir uyarısı konulduğu gibi, haberlerde de benzer uyarılar konsa diye düşündüğüm oluyor bazen. Keşke çocuklarımız haberleri izlemese diyorum…

Gönül, ulusal sorunları ulusal dayanışmayla aşalım istiyor.
Gönül, siyasi parti liderlerinin bir masa etrafında buluşmasını arzuluyor.
Gönül, Cumhurbaşkanının “Ben cumhurun başkanıyım, hepinizin başkanıyım, tüm yurttaşlarımın başkanıyım diyerek” siyasi parti liderlerini bir masa etrafında toplamasını istiyor.
Bir yurttaş olarak benim dileğim bu. Benim dileğim, germe gerilme değil, benim dileğim uzlaşma.

Referandumun sonucu EVET olsa da HAYIR olsa da ülkemizi zor günler bekliyor dedim yazımın girişinde. Sizce de öyle değil mi?  İşsizlik giderek artmıyor mu? Birçok fabrika, kurum, kuruluş sorun yaşamıyor mu? Satışlar azalmadı mı? Üretim düşmedi mi? Evet, sorunlar var. Bu sorunlar birlik ve dayanışma içinde daha kolay aşılır. 15 Temmuz sonrasında siyasi partilerin genel merkez ve il binalarına dev bayraklar ve Atatürk posterleri asılmadı mı? Her ulusal bayramda asılsa bir şey kaybetmeyiz ama çok şey kazanırız. Tasada ve sevinçte birlik olabileceğimizi anlar geleceğe daha güvenle bakarız.

Yurttaşlar olarak, ayrı siyasi partilere oy veriyor, referandumda farklı oylar kullanıyor olabiliriz. Demokrasi bu zaten bu değil mi? Demokrasinin bir tanımı da çoğunluğun dediğinin olması değil, azınlığın haklarının korunması değil midir? Bu toplum ayrı partilere oy verir ama söz konusu vatanı, söz konusu demokrasiyi ve cumhuriyeti korumak olduğunda dedelerimizin yaptığı gibi omuz omuza savaşmayı bu ülke için can vermeyi bilir. Germeyin gerilmeyin ne olur. Bu güzel coğrafyada gözü olanlar var. Sorunlarımızın ağırlaşmasına sevinenler var. Bizim yurttaşlar olarak, bir olmamız, iri olmamız, diri olmamız gerekiyor. Ayrışma yerine birleşmemiz gerekiyor…

Yazımı bir Yunus Emre dörtlüğü ile noktalamak istiyorum.
Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz.


3 Şubat 2017 Cuma

BİZ OLABİLMELİYİZ


BEN BEN DİYE BAŞLAMA SÖZE NE OLURSUN. BEN BEN DEDİKÇE BİL Kİ SEN YOK OLURSUN.

Sürekli olarak söze "ben ben" diye başlayan insanlar, bir süre sonra çevrelerinde "sen" diyebilecekleri insan kalmadığını görürler. Bu tür insanlar kalabalıklar içinde yalnız kalırlar. "Ben merkezli" bu bencil insanlar, zengin olmayı paralarını çoğaltmayı becerirlerde, çevreleriyle birlikte çoğalamazlar. Belki çok paraları olur ama çok dostları olmaz hiçbir zaman. Paraları çoğalırken sevenler azalır. Paraları çoğalırken sorunları da çoğalır. Böyle insanlar çevremizde çoktur. Bu insanlara saygı yerine korku ile bakılır ve bu tür insanlardan uzak durulmaya çalışılır.

Birlikte yönetim ve yönetimde paylaşım kavramları hayata geçirilememektedir. Ülkelerin çoğunda demokrasi yolunda henüz emekleme aşamasından, ayakları üzerinde durma ve dayanaksız yürüme aşamasına gelemediğinden, insanlar ya güden, ya da güdülen olmanın dışında, birlikte yönetim, birlikte yaşam, eşitlerin birlikteliği gibi kavramları uygulamak bir yana düşünüp tartışmıyorlar bile.

Üç beş kişi bir araya gelindiğinde, hemen bir kişi yöneten olmak diğerleri de yönetilmek istiyor. Birlikte Yönetim, Birlikte Üretim, Birlikte Bölüşüm kavramlarını geliştirmemiz gerekiyor. İki kişi bir araya gelindiğinde, birisinin biraz yukarda diğerinin aşağıda duruş almasına hiç gerek yok. İki kişi yan yana durabilmeli, konuşup karar üretebilmeli ve ortaklaşa çalışabilmeli. Uzlaşma kültürü gelişmeli. Çektiğimiz sıkıntıların kökeninde birlikte iş görme alışkanlığının geliştirilememiş olması yatıyor. Şirketlerimize bakın, “Aile Şirketi” boyutunu aşamıyor. Birçok şirket aile şirketi olarak bile yönetilemiyor. “Bir kaşık aşım, dertsiz başım” deniliyor. Ortaklıklardan uzak duruluyor. Tek kalmanın yararlı olacağı savunuluyor genellikle. Bunların tümü kökten yanlış. Birlikteliğin yürümemesi, birlikte olmanın kötülüğünden değil, birlikteliğin yürümemesi, birlikte olmak için bir araya gelenlerin beceriksizliğinden.

Birlikte olmak için, yola çıkan insanlar, ikide bir söze  “ben” diye başlamayacaklar. Arkadaşları üzerinde baskı uygulamayacaklar. Kendisinin hoşlanmayacağı davranışları karşısındakine yapmayacaklar. Beraberliklerinin eşitlerin beraberliği olduğunu unutmayacaklar. En önemlisi içten pazarlıklı olmayacaklar. Özverili ve haktanır olacaklar.  Grup yararını kişisel yararlarının üstünde tutacaklar.

Bireysel olarak kazanmak, bir kişiyi belli bir süre mutlu edebilir. Ancak bu mutluluk sürekli olmaz. Dünyayı ele geçirseler, sıra Ay’a, Mars’a, diğer gezegenlere ne zaman gelecek diye düşünmekten, yaşamı anlamaya ve yaşamaya zaman bulamazlar. Bu tür insanlar inanın sürekli mutluluğu hiç bulamazlar.

Birlikte yaşamak, birlikte üretmek, hakça bölüşmek, eşitlerin arasında kendini eşit görmek insanı yabancılaşmaktan ve yalnızlıktan kurtarır. “Biz” demenin “Ben” demekten daha güzel olduğunun farkına vardığımız zaman sürekli mutluluğa ilk adımı atmış oluruz. Düzen bizi “ben” demeye ve ben merkezli olmaya zorluyor. Ya düzene yenilip, “ben” kalacağız, ya da “biz” demeyi başarıp, paylaşmanın ve yaşamanın tadına varacağız.



 
back to top