Öfkenin hayatımızın en tehlikeli duygusu olduğunu mutlakta kontrol edilmesi gerektiğini, kontrol edilmediğinde başıma büyük sorunlar açtığını biliyorum. Bu aralar “Öfke Kontrolü” üzerine düşünmeye araştırmaya kitaplar okumaya, psikologlarla konuşmaya yoğunlaştım. Öfkemi dizginlemeyi öğreneceğim mutlaka.
Öğrenmenin
yaşı olmadığını biliyorum ve öğrenmeye devam ediyorum öfkemi kontrol etmeyi
başaracağım.
ÖFKEMİZİ
KONTROL ETMEYİ ÖĞRENMELİYİZ
İnanınca
isteyince çalışınca başarı benimle oluyor.
Önce ne
zaman nerede neden öfkelendiğimi araştırarak başlamalıyım işe. Yüzlerce
düşünce beynimin girinti çıkıntıları arasında sörf yapmaya başlıyor. Bir iki
tane olsa sorun değin, yüzlercesi inip çıkıyor. Doluya koyuyorsunuz almıyor,
boşa koyuyorsunuz dolmuyor. İşte o zaman büyük bir patlama oluyor. Bir
dağın eteğinde olsanız, kayaları tekmeleseniz avazınız çıktığı kadar bağırsanız
belki öfkenizi azaltabilirsiniz ama olmuyor işte. Yumruk atacak bir kum torbası
olsa yanınızda. Bunlar olmayınca da öfkenizden en sevdiğiniz kişiler bile nasibini
alıyor.
Öfkelendiğimde,
yumruk atmıyorum, bıçak çekmiyorum, eşyaları kırmıyorum. Bağırıyorum ve
yazıyorum. Yazıp gönderiyorum öfkelendiğim kişiye. Sonra keşke yazmasaydım
diyorsun ama iş işten geçmiş oluyor.
Öfkelenmenin
zararı büyük olsa da, ufacık bir yararı da oluyor: Boşalıp rahatlıyorsunuz.
Dalgalı
denizde yelkenliyi kontrol etmekten daha zor olduğunu bildiğim öfkenin
kontrolünü sağlayacağım mutlaka çünkü ben öfkemin farkındayım.
Sizi yakından tanıyan seven birisi sizin öfkenizi hemen olmasa da zaman içinde anlayışla karşılayabilir. “Vardır bir nedeni”, “Bu aralar işi çok, sorunları var diyebilir” empati yapabilir. Empati yapmakta eğitim istiyor. Herkes empati yapmayı bilmiyor.
ÖFKEYİ
YAŞAYAN KADAR YAŞATANIN DA SUÇU VAR
Öfkeyi
yaşayan kadar yaşatan da suçlu bence. Bu nedenle öfke konusuna yaşayan ve
yaşatan olarak iki açıdan bakmalıyız. Öfkemizi denetlemeye çalışırken,
karşımızdakinin de olacağın farkına varması, öfkeyi körüklemek yerine
yumuşatmayı bilmesi gerekir.
ÖFKE
ANLIK BİR DUYGU
Öfke ne
zaman gelişeceğini bilemediğimiz anlık bir duygu. Geliyorum demeden geliveriyor
aynı deprem gibi. Bazen hafif sallıyor, bazen de yıkıcı oluyor.
Öfke,
önyargı, motivasyon konularında neler yapmamız gerektiğinin bilincine
varmadığımızda zor günlerin geleceğini iyice yaşayarak anladım diyebilirim.
DOĞUM
YAKLAŞINCA ÖFKE KABARIYOR
Hangi
zamanlarda öfkelendiğimi düşündüğümde, işlerin çok yoğunlaştığı, zamanın çok
daraldığı işlerin bitmeye yaklaştığı zamanlarda doğum sancısı çeker gibi
geriliyorum. Öfkemi denetleyemiyorum. Özellikle yakın çevremi çok
kırıyorum. Ancak benim öfkem uzun sürmüyor. Bağırıp çağırdıktan
rahatladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi işime devam ediyorum. Ancak
kırdığım kişilerde etkisi bendeki kadar kolay geçmiyor.
ÖFKENİZİ
KENDİNİZ YENMEK ZORUNDASINIZ
Öfke
kontrolünde görev bana düşüyor. Başkaları sadece bana bilinç taşıyabilir ya da
anlamaya çalışabilir ancak bunu her tanıdığım kişi yapmak zorunda olmadığına
göre iş bana düşüyor. Yapılması gereken önce farkına varmak, ben vardım şimdi
yapmak gerekenin işin bilincine varmak olduğunu bunun için çalışmam gerektiğini
biliyorum. Ve başaracağıma başardıktan sonra da zararlı bir şeyi bırakmış
olmanın keyfini yaşayacağıma nasıl başardığımı anlatacağıma inancım tam.
Zararlı olanı bırakma işi beyinde başlıyor. Bıraktım gitti…
ÖFKEMİ
KONTROL ALTINA ALIYORUM
Öfke
yok. Bağırmak yok. Kızmak kızdırmak yok. Germek gerilmek yok. Sakin olmak var.
Karşındakini anlamak var. Empati yapmak var. Tehlikenin geldiğini fark
ettiğinde yavaşça uzaklaşmak var. Özür dilemek var. İçtenlik var. Hayatı
öfkesiz yaşamak yaşatmak var. Bundan böyle öfkeyi ne yaşayacağım nede
yaşatacağım. Tarihe not düşüyorum: Öfkemi kontrol altına alıyorum. Öfkeyi
yaşayan ve yaşatan olmayacağım…