Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

27 Eylül 2017 Çarşamba

YUNTDAĞI ÇALIŞTAYI


Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Yöresi Türk Tarihi ve Kültürünü Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen Yuntdağı Çalıştayı başladı.

Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Yöresi Türk Tarihi ve Kültürünü Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen Yuntdağı Çalıştayı 27-28 Eylül 2017 tarihlerinde Obasya’da yapılıyor. Çalıştayda Yuntdağı köyleri nasıl kalkındırılabilir? Yuntdağı’nda Kırsal Turizmin gelişmesi için neler yapılabilir sorularına yanıt aranacak.

Günlerdir çalıştaya hazırlanıyoruz. Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurma öncesinde ve Obasya Kırsal Turizm Tesislerini projelendirme ve uygulama aşamasında eylem içinde yaşayarak edindiğim bilgileri özetlemeye çalışacağım yapacağım sunumda. Sunumumu, önermelerimi doğrulayacak ve Yuntdağı köylerinde çalışma yapacakların ufkunu açacağını düşündüğüm farklı illerdeki iki örnek olarak Nallıhan ilçesinde ve Kars’a bağlı Boğaköy’de sivil toplum olarak gördüğümüz dernekler aracılığı ile yapılan çalışmaları aktarmaya çalışacağım.

Çalıştayda çalışma masaları oluşturulacak. Sivil Toplum Çalışmalarının görüşüleceği masada, Sivil topluma ilişkin düşüncelerimizi paylaşacağız. Sivil Toplum, devlet kurumlarının dışında kendini yönlendirebilen, hak ve özgürlüklerini savunabilen, soran sorgulayan, katılan, uygarca tartışan, karar alma ve uygulama yeteneği gelişmiş, hızla örgütlenebilen, vatandaşlardan oluşan topluluklardır. Demokrasinin gelişmesiyle bir takım kesimlerin kendi hak ve çıkarlarını korumak amacıyla örgütlenmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Dernekler, sendikalar, platformlar aklımıza gelen sivil toplum örnekleridir.

Sivil toplumun işlevleri: Bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına almak; bireylerin ve toplumun istek ve kaygılarını dile getirmek; hak ve çıkarlarını korumak; özgürlükleri güvence altına almak; toplumda demokratik anlayışın, yerleşmesine katkıda bulunmak; ihtiyaç sahiplerine, sağlık, eğitim gibi konularda gönüllü yardımlarda bulunmak; bu alanlarda devletin yükünü azaltmak şeklinde özetlenebilir.
Kırsal kalkınmanın ve kırsal turizmin gelişmesinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için sacayağı bir yapılanmaya ihtiyaç var. Devlet yasal düzenleme yapacak ve parasal destek sağlayacak. Yerel yönetimler planlama projelendirme ve altyapı konularında yardımcı olacak. Sivil toplum talep örgütlenmesi yapacak, öz kaynak sağlayacak, projeler yapıp uygulayacak ve yönetecek.

Tek başına, devlet ya da Belediyeler eliyle kırsal kalkınma ve kırsal turizm olmaz. Devletin ve belediyelerimizin “biz yaparız” yerine, “biz destek verelim siz yapın” anlayışını benimsemeleri gerekir.

Sivil toplumun öncülük ettiği, etkin biçimde içinde olduğu, sonuca değil, sürece odaklanmış girişimlerle başarılı çalışmalar yapılabilir.  Yuntdağı Çalıştayı kırsal turizm konusuna yeniden yönelmemize bildiklerimizi gözden geçirmemize neden oldu. Bu tür çalıştayların çoğalması, bilgilerin büyütülmesini ve paylaşılmasını kolaylaştıracaktır. Çalıştaylar devam etmeli, bilgiler paylaşılarak büyütülmeli ve projelere dönüştürülmeli.

Obasya, kurum ve kuruluşları ve STK’ları çalıştaylarda buluşmaya davet ediyor.



21 Eylül 2017 Perşembe

CEHALET


En büyük düşmanımız cehalet. Cehaleti yenmeden, ne kişinin ne de ülkenin esenliğe çıkmasına olanağı yok.


Cehaletle, sefaletle mücadeleyi gündemin alt sıralarına öteledikçe, yuvarlanan kartopu gibi büyüdüğü, günümüzü ve önümüzü kararttığı görülüyor...

“On altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli öğrenmek. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt soluk almak değil. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın yaşadığının göstergesi,  öğrenmek ve öğrendiğini eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan, anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı yaşamaya başlarız.

Cahilliğimizi nasıl aşacağız? Cahilliğimizi okumadan aşabilir miyiz? Cahilliği okumadan, ancak anlayarak okumadan aşamayacağımızı biliyoruz. Çoğu insan anlamak için değil, ezberlemek için okuyor. Ezberlediği bilgilerin çoğu da hayatta hiç işine yaramıyor. Nasıl okuyacağız? Elbet planlı ve amacımıza uygun biçimde okuyacağız. Beynimizi gereksiz bilgilerle doldurmak, zamanımızı boşa harcamak için değil, beynimizi geliştirmek, yararlı bilgiler edinmek, daha doğrusu bilgi edinmeyi öğrenmek için okuyacağız.

Son günlerde okumayan bir toplum olduğumuzun sıkça yinelendiğine tanık oluyoruz. Evet okumuyoruz. Basılan kitap sayılarına bakın, Sürekli artan nüfusumuzla karşılaştırın. Bu konuda fazla söze gerek yok. Okumuyoruz. Okumadığımız için de cahil kalıyoruz. Büyüyen cahilliği yenemiyoruz. Cahil kaldığımız için de sıkıntılarımız sorunlarımız kartopu gibi büyürken, gerekli çözümleri üretemiyoruz. Bugünle uğraşmaktan geleceğe bakamıyoruz.

Televizyonların bir çoğunun içeriksiz havadan sudan kof içi boş programlar yaptığını görüyoruz. Halkın öyle programları izleyeceğini düşündükleri için öyle yapıyorlar. İzlenen programlar, belgeseller değil. Eğitim programları değil. İzlenen programlar dedi kodu ve bol paralı yarışma programları. Halkın izleyeceğini bilseler, daha güzel programlar yapmazlar mı? Elbet yaparlar. Düşünün bir kez, hep birlikte bir karar alsak, dedikoduların gündeme getirildiği zaman öldürmekten başa işe yaramayan programları izlemesek. İzlenmeyen bu programları sürdürebilirler mi? Sürdüremezler...

Ülke olarak, yeni bir atılıma, yeni bir seferberliğe ihtiyacımız var. Düşünen, sorgulayan, üreten insana ihtiyacımız var. Yeni özgür etkin yurttaşı ortaya çıkarmak için, seferberlik ilan edilmeli. Eğitim sistemimiz bunun için yeni baştan düzenlenmeli. Bunu başarmak içinde birleşebileceğimiz ortak paydaları çoğaltmamız gerekiyor. Ancak insanlarımız birleşmek için değil ayrılıkları derinleştirmek için, nedenler üretme hastalığından bir türlü kurtarılamıyor. Tek bildiğimiz konu, marifet göstereceğimiz yerde mazeret üretmek. Mazeret üretmede üstümüze yok.

Yetişkinler, özellikle ana babalar eğitimden geçirilmeli. Eğitim, sürekli hale getirilmeli. Eğitim yaşam boyu kesintisiz olmalı.  Ana baba eğitimi eğitimin temeli olarak ele alınmalı. Okumak, sürekli okumak  özendirilmeli. Yerel yönetimlerin, okuma salonları, kitaplıklar açmaları sağlanmalı. Okuma salonlarında her türlü kitap bulundurulmalı. Futbol takımlarına ve stadyumlara aktarılan milyarlar, okuma salonlarına, kitaplıklara da aktarılabilmeli.

Cehalet aşmamız gereken bir sorun olarak önümüzde duruyor. Cehaleti yenmek için, birlikte olmamız ulusal dayanışma yapmamız, seferberlik ilan etmemiz gerekiyor. E, haydi o zaman, daha ne bekliyoruz ki...



14 Eylül 2017 Perşembe

KIRSAL TURİZM


Tarımın ve sanayinin geliştiği Manisa`da, turizmin gelişmesi için yapılan tüm girişimler büyük ölçüde sonuçsuz kalıyor.

Doğal güzelliklerine, tarihi zenginliklerine rağmen, Manisa turizmden pay alamıyor.

Manisa “Tantalos İşkencesi” çekiyor. “Tantalos İşkencesi de neymiş?”diyenleri duyar gibiyim. Varlık içinde yokluk yaşayan kişi ve toplumlar için “Tantalos İşkencesi çekiyor” denilir. Başka bir köşe yazısında anlatmak isterim Tantolos İşkencesini.

Manisa turizmden de pay alabilir. Kırsal Turizm Manisa’da geliştirilebilir. Bu düşüncelerle yola çıkıp, Obasya Kırsal Turizm tesislerini kurduk. Manisa Obasya tesislerinin sürdürülebilirliğini sağlayamadığında, her zaman başarısız bir örnek olarak, turizmin önünü tıkayacak, girişimcilerin kırsal turizmden uzak durmalarına neden olacaktır. Obasya Kırsal Turizm tesislerinin sürdürülebilirliğini sağlayamazsak yuh olsun bize.

Ne diyecekler, Manisa’da birlikte iş görme alışkanlığı yok diyecekler. Manisa’da aidiyet duygusu zayıf diyecekler. Manisalılar dayanışma yapamaz diyecekler. Manisa’da kırsal turizm olmaz diyecekler. Daha neler derler bilmem. Bize düşen görev Obasya’yı geliştirmektir. Bu görev sadece Obasya’yı kuranlara düşmüyor. Bu görev, Belediyelerimize, Valiliğimize, ilgili kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine düşüyor. Bu görev ben Manisalıyım diyenlerin tümüne düşüyor. Bu görev Yuntdağı köylülerine düşüyor. Dediğim gibi bu tesisleri yaşatamazsak yuh olsun bize. Mazeret üretmeyi bırakıp marifet göstermeye çalışmalıyız.

Ülkeler için önemli bir gelir kaynağı olan turizm sektörü, uluslararası ticaretin gelişmesine ve insanların yaşam standartlarının yükselmesine katkı sağlıyor. Turizm sektörünün, özellikle tarihi zenginlikleri ve doğal güzellikleri fazla olan ülkelerin kalkınmasında son derece önemli bir lokomotif görevi yüklendiğini biliyoruz.  Kalkınmadaki önemli rolü sebebiyle, ülkeler kendilerine has turistik cazibeleriyle, turistleri etkileme ve daha fazla turizm geliri elde etme yarışı içindedirler. Manisa olarak biz bu yarışın içinde miyiz? Yarışın neresindeyiz?. Sahip olduğumuz turistik değerleri değerlendirebiliyor muyuz?

Turizme katılan ziyaretçilerin olağandan farklı bir deneyim yaşamak, yeni şeyler keşfetmek, farklı olanı görmek yönündeki istekleri alternatif turizm türlerine verilen önemi arttırırken, biz neler yapıyoruz? İnsanların kentsel hayat tarzından bunalmaları, onları en azından tatil sürelerini kırsal bölgelerde kırsal hayat tarzını yaşamaları sağlanabilir. Günümüzde turizm talebine bağlı olarak kırsal turizme gerekli önem verildiğinde, projeler geliştirildiğinde, kalkınmaya büyük katkısının olacağı bilinmelidir.

Obasya’da, 16 Eylül’de Azerbaycan’dan gelen konuklarımızı ağırlayacağız. 27-28 Eylül’de Celal Bayar Üniversitesi ve yerel yönetimlerin katkılarıyla Yurtdağı Çalıştayı yapılacak.

Obasya’da Çakabey ve Altuncan Hatun belgesellerinin çekimleri yapıldı. Obasya tarihi filmlerin çekileceği mekan haline getirilebilir. Bunun için, Yerel Yönetimlerin, İlgili Kurum ve Kuruluşların katkıları gerekiyor. Sanayicilerimiz sosyal sorumluluk projesi olarak görüp, Obasya’ya destek olabilirler.

Gelin Obasya’yı bilirlikte geliştirelim. Obasya’ya birlikte sahip çıkarak kırsal turizmin önünü açalım.


Manisa’da Tantalos İşkencesini bitirelim…







8 Eylül 2017 Cuma

MANİSA'NIN KURTULUŞU


Kurtuluş günlerini ve milli bayramlarını önemine yaraşır özenle kutlamayan ülkeler, bağımsızlıklarını daha kolay yitirirler.

8 Eylül Manisa’nın Kurtuluşu için köşe yazısını yazmaya başlamadan önce, Google'a "Manisa'nın Kurtuluşu" yazıp bir arama yaptırdım. Göğsümü kabartan kahramanlık öyküleri çıkmadı bu aramadan. Sizde deneyeblirsiniz. Manisa'nın Kurtuluşunu yazmaya Manisa'nın işgalinden başlayayım dedim. İşin derinliğine indikçe canımın sıkılması artmaya başladı. Manisa'nın işgali, insanın yüreğini burkan bir öyküdür.  Güzel bir kenti, bir tek kurşun atmadan, düşmana teslim ediyorsunuz. İçinizden çıkan hainleri görüyorsunuz.  İşgali anımsamak insan öfkelendirmekten başka bir işe yaramıyor. Ancak gerçekleri bilmeli, kahramanları hainlerden ayırmalıyız.

Manisa'nın Kurtuluşu deyince 8 Eylül 1922'de Mustafa Kemal'in askerlerinin Manisa'yı kurtarması ve Spil Dağına sığınan Manisalı hemşehrilerimin akın akın Manisa'ya dönmesi canlanıyor gözlerimin önünde. İşgali araştırırsanız, sonradan Hüsnüyadis adını alacak olan Manisa Mutasarrafı (valisi) Giritli Hüsnü adıyla karşılaşırsınız. Halkın direnişini kıran, düşmanı törenle karşılayan hain Hüsnüyadis. Hüsnüyadis'i yazamazdım, kurtuluş gününde. Manisa bir avuç Yunanlı tarafından yakılırken karşı çıkmayanları yazamazdım. Yunana karşı direnmek isteyen Parti Pehlivan'a destek olmak şöyle dursun, engel olanları yazamazdım. Bu hain Hüsnüyadis varya, bu Manisa'yı düşmana bir kurşun bile attırmadan teslim eden Hüsnüyadis, araştırdıkça, okudukça öfkemi kabarttıkça, keşke yeni Hüsnüyadis'ler olmasa diye düşünebildim sadece. Keşke yeni Hüsnüyadis’ler olmasa…

Müftü Alim Efendi adını ve anısını yaşatmak için, çalışmalar yapmalıyız. Parti Pehlivan ve diğer kurtuluş kahramanlarımız için de yapılmalı aynı çalışmalar. Anıtlarını yapabiliriz. Bir caddeye, bir parka ya da bir binaya adlarını verebiliriz. Kurtuluş haftasında düzenlenen etkinliklerde anabiliriz bu kahramanlarımızı. Hüsnüyadis’leri lanetle anarken, kahramanlarımızın adlarını ve anılarını yaşatacak girişimlerde bulunabiliriz.

8 Eylül'de Manisa, 9 Eylül'de İzmir kurtarılarak, Cumhuriyetin yolu açıldı. Onun için, Atatürk ve Kuvay-i Milliye Anıtının bulunduğu noktaya Cumhuriyet Kapısı adını vermiştik. Ancak kimsenin bu adı kullandığı yok. Cumhuriyet Kapısı adı öne çıkarılmalı ve kullanılmalı. Cumhuriyet Kapısı kentimizin dört kapısından ilk yapılanı oldu.  Fatih Kapısı, Bereket Kapısı ve Uygarlık Kapıları yapıldığında kentimizin tarihi kimliği daha çarpıcı biçimde çıkacaktır ortaya.

Geçmişine sahip çıkmayan ülkeler geleceğini kuramazlar. Bizi birbirimize bağlayan ortak değerlerimizin başında bayrağımız ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk vardır.  Türkiye’de iç savaş çıksın, Türkiye bölünsün diye hayal kuranlar, planlar yapanlar her zaman oldu ve olacaktır. Düşmanlarımızın bu hayallerini kursaklarında bırakabilmek için, her zamankinden daha çok birlik ve bütünlük içinde olmamız gerekiyor.

Gün ayrıldığımız noktaları öne çıkarma günü değil, gün birleştiğimiz noktaları öne çıkarma birlik ve bütünlüğümüzü güçlendirme ve ülkemizi savunma günüdür. Bizi ayrıştıran ne varsa uzak duracağız. Bizi birleştiren ortak değerlerimizi öne çıkaracağız.

30 Ağustos 1922’de tarihe altın harflerle yazılan büyük zaferin ardından, Mustafa Kemal “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri.” komutunu verir. Ordularımız işgal edilen köyleri kasabaları kurtara kurtara Ege’ye yöneldiler. 8 Eylül’de Manisa, 9 Eylül’de İzmir kurtarıldı. Ve Cumhuriyete giden yol açılmış oldu.



7 Eylül 2017 Perşembe

ÇAYBAŞI DERESİ


Mitolojide Akhelos Irmağı olarak adı geçen, Çaybaşı Deresi kentimizin önemli zenginliklerinden sadece bir tanesidir.

Mitolojide Akhelos Irmağı olarak adı geçen, Çaybaşı Deresi olarak adlandırdığımız dere ve özellikle Niobe kayasının bulunduğu alan kentimizin önemli zenginliklerinden sadece bir tanesidir. Homeros’un İlyada destanında anlattığı Niobe kayası ve çevresi Homeros’un dışındada bir çok yazara, ressama oyuncuya esin kaynağı olmuştur. Yurtdışındaki müzelerin çoğunda Niobe’ye ilişkin çeşitli yapıtlar sergilenmektedir.

Dağların, taşların, ağaçların, nehirlerin ve insanların hikayeleri, efsaneleşerek binlerce yıldır, şiir olur, türkü olur, öykü olur, masal olur, kuşaktan kuşağa aktarılır, efsaneleşir uygarlık köprüsü Anadolu’da.  Efsaneler ilk bakışta, uydurma öyküler gibi görünse de, onlar aslında olağandışı olayları yorumlayan, geçmişten günümüze ulaşan ve yaşayan kökleri derinlerdeki halk öyküleridir. Niobe’nin öyküsü de böyle bir öyküdür işte.

Kentimizde büyük paralar harcamadan yapılacak, ancak getirisi büyük olacak işler var. Yapılacak çalışmalar hızla projeye dönüştürülebilir. Hazırlanacak her iyi projenin de kendi kaynağını yarattığı görülecektir. Yeter ki, çalışmalar geniş katılımla yapılsın. Yeter ki, düşünceyi üretenlerin görüşü alınsın. Yeter ki, “yaptım oldu” denilmesin.

Yapılacak çalışmalardan birçok yeni projenin çıkabileceği görülmüştür. Manisalılar olarak bize düşen görev çalışmalara katılmak ve katkıda bulunmaktır. Elimizi taşın altına koyalım. Manisalılar olarak, mazeret üretmek yerine marifet göstermeye çalışalım.

Görkemli Spil Dağımıza, Spil Dağımızın kuzey doğusundaki Anadolu’nun Bereket Tanrıçası Kybele kaya yontusuna, Kuzey batısındaki Niobe kayalıklarına, Çaybaşı Deresine ve buram buram Anadolu kokan destanlarına ve Egeli Ozan Homeros’a sahip çıkmalıyız.  Bu bilinçle, Niobe Kayasının ve Kybele Kaya Yontusunun çevresini doğayla uyumlu ve önemine yaraşır biçimde yeniden düzenleyerek turizme açmalıyız. Bu alanda niye bir Homeros heykeli olmasın ki?... Niobe’nin öyküsünü Homeros anlattığına göre bu alana Homeros heykeli çok yakışacaktır…
Homeros’a esin kaynağı olan Niobe Kayalıkları ve Çaybaşı Deresi’nin çocuklarımıza da esin kaynağı olabilmesi için, korunmasını ve bozmadan gelecek kuşaklara ulaştırılmasını öncelikli görevimiz saymalıyız...

Görkemli Spil Dağı, Niobe Kayası ve çevresi, Kybele Yontusu, Homeros’un destanlarında anlattığı Tantalos ve çocukları Niobe ile Pelops, benzerlerine çok az kentin sahip olduğu, kentimizin kıskanılacak zenginliğidir. Kıymetini iyi bilmeliyiz.


Spil Dağı, Niobe ve Kybele için Ödüllü,  Roman, Öykü, Kısa film ve Fotoğraf yarışmaları düzenlenmelidir. Mitolojiyi konu alan bir roman Spil Dağımızı bir anda dünya gündemine taşıyabilir. Yarışmadan bir değil birkaç roman çıkabilir. Kim bilir, belki yarışmayı kazanan romanların bazılarından film bile yapılabilir.



 
back to top