Biz bize anlatılan Çanakkale'de yaşanan kahramanlık öyküleriyle büyüdük. Biz hem milletimizi sevdik hem ülkemizi. Kutsal bildiğimiz bayrağımız yerlere düşürmedik. Biz cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk'ü hep sevdik; Adını, anısını ve kurduğu cumhuriyeti yaşatmaya yemin ettik. Biz kahramanlık ve dürüstlük öyküleriyle büyürdük. Biz askere gönderdiğimiz oğullarımızla şehit ve gazilerimizle övündük. Biz bize anlatılanları yaşlı gözlerle dinledik. Anlatılanlardan ders aldık. Çanakkale zaferinin yıldönümünde şehitler gününde bize anlatılanlardan ve bilinen bir kaç öyküyü paylaşmak isterim. Bunları paylaşmak güzel bir şarkıyı defalarca dinlemek gibi geliyor bana. Yazarken gözlerim doluyor. Okurken ne olur bilmem.
Ağır yaralı asker, zor nefes alıp vermektedir. Kelimeler tane tane dökülür dudaklarından.
“Ölmek üzereyim. Ben bir pusula yazdım. Arkadaşıma ulaştırın.” Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: “Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşıdan bir mecit borç aldıydım, kendisini göremedim, borcumu ödeyemedim. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin” Komutan gözleri dolu yutkunur ve güçlükle konuşur. “Sen merak etme evladım” der. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de “söyleyin hakkını helal etsin” olur… Aradan çok fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getirilmektedir. Getirilenlerin çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit olmaktadır. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılır. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz… Pusuladaki not: “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e bir mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.” Son nefeslerini bir mecidiyenin hesabını vermeden vermek istemiyordu benim ecdadım. Ben bu ecdatla nasıl övünmem. Ben şimdi gördüklerime nasıl üzülmem, söyleyin nasıl üzülmem?..
Biz kahraman bir milletin çocuklarıyız. Kahramanlığımızı içimizden bilmeyenler unutanlar olduysa da tüm Dünya bilir. Bakın,Çanakkale Savaşları'nda savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges'in yurduna döndükten sonra anlattığına: "Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar etmelidir. Hiç unutmam, savaş durmuştu. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar vermişlerdi. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun diye sordum. Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: "Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler..
İşte yüreğimizin atışını hızlandıran bir öykü daha Edincikli Mehmet parçalanmış kolunu göstererek bağırır: "Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu komutanım! Bu ilahi cümleleri emir gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kemikleri parçalanmış kola vurur. Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet. Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der. Arkadaşlarının arasına karışıp düşmana saldırmaya devam eder. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız. Korku nedir bilmeyiz ama haramı helali biliriz. Bir mecidiye borcumuzu helal ettirmeden ölmeyiz. Askerliği şerefli bir hizmet olarak görür, gerektiğinde vatanımız için gözümüzü kırpmadan ölüme yürürüz...
Ecdadımızı unutmak, köklerimizi kurutmaktır... Harama el uzatmak ve uzatanı hoş görmek insanlığımızı unutmaktır... Ne köklerimizi kurutalım ne de insanlığımızı unutalım...
Mustafa PALA
18.03.2014
Ağır yaralı asker, zor nefes alıp vermektedir. Kelimeler tane tane dökülür dudaklarından.
“Ölmek üzereyim. Ben bir pusula yazdım. Arkadaşıma ulaştırın.” Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: “Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşıdan bir mecit borç aldıydım, kendisini göremedim, borcumu ödeyemedim. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin” Komutan gözleri dolu yutkunur ve güçlükle konuşur. “Sen merak etme evladım” der. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de “söyleyin hakkını helal etsin” olur… Aradan çok fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getirilmektedir. Getirilenlerin çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit olmaktadır. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılır. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz… Pusuladaki not: “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e bir mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.” Son nefeslerini bir mecidiyenin hesabını vermeden vermek istemiyordu benim ecdadım. Ben bu ecdatla nasıl övünmem. Ben şimdi gördüklerime nasıl üzülmem, söyleyin nasıl üzülmem?..
İşte yüreğimizin atışını hızlandıran bir öykü daha Edincikli Mehmet parçalanmış kolunu göstererek bağırır: "Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu komutanım! Bu ilahi cümleleri emir gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kemikleri parçalanmış kola vurur. Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet. Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der. Arkadaşlarının arasına karışıp düşmana saldırmaya devam eder. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız. Korku nedir bilmeyiz ama haramı helali biliriz. Bir mecidiye borcumuzu helal ettirmeden ölmeyiz. Askerliği şerefli bir hizmet olarak görür, gerektiğinde vatanımız için gözümüzü kırpmadan ölüme yürürüz...
Ecdadımızı unutmak, köklerimizi kurutmaktır... Harama el uzatmak ve uzatanı hoş görmek insanlığımızı unutmaktır... Ne köklerimizi kurutalım ne de insanlığımızı unutalım...
Mustafa PALA
18.03.2014