Ülkemizin Çanakkale ruhuna her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu bir zamanda, korona virüsü yüzünden kutlama yapamıyoruz.
Caddeler sokaklar alışveriş merkezleri bomboş. Birçok insan panik halinde, ne yapacağını bilmiyor.
Birçok insan tehlikenin büyüklüğünün farkında bile değil.
Birçok insan tehlikenin büyüklüğünün farkında bile değil.
Panik yapmayacağız. Önlemler alacağız. Kurallara uyacağız. Kimseye iki metreden daha yakın olmayacağız. Tüm önlemleri sadece kendimizi değil çevremizi ve yakınları korumak için alacağız.
Çanakkale’de nasıl kararlı olduysak, düşmanı yeneceğimize inandıysak, korona virüsünü de yenme konusunda kararlı olmalıyız.
Korona virüsü birçok virüsten ve birçok insandan daha mert bir virüstür bence. Şaşırmayın doğru yazdım gerçekten mert bir virüs. Bir kere çocuklara ve gençlere dokunmuyor, mert demek için bu bile yeter.
Korona virüsü birçok virüsten ve birçok insandan daha mert bir virüstür bence. Şaşırmayın doğru yazdım gerçekten mert bir virüs. Bir kere çocuklara ve gençlere dokunmuyor, mert demek için bu bile yeter.
Gelelim Çanakkale ruhuna. Çanakkale ruhu, bu ülkede yaşayanların, inanç ve köken ayrımı gözetmeden tümünün bu ülkenin huzuru ve güvenliği için birlikte mücadele etmesidir.
Çanakkale ruhu her türlü ayrımcılığın bitmesidir. Evet, bizim Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var.
18 Mart 1915 Çanakkale'de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.
Çanakkale Zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit, Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi hediye etmiştir.
Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i.
Unutmayacağımız bir şey daha var: Çanakkale'de ortaya çıkan birlik bütünlük ruhu. Bu güzel vatan için birlikte mücadele ruhu... Evet, işte bu ruha yeniden ihtiyacımız var...
Çanakkale Savaşı’nda tarihe şanla geçen anlatılan ve dünya durdukça anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır. Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür: 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyit" diye anılmıştır.
1914'te Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur. Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Seyit’le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi.
Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peş peşe düşmeye başlamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.
Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmış, Koca Seyit bakıyordu. Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı. Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.
Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı. Çanakkale Savaşı’ndan geriye güzel bir destan kaldı. Çanakkale destanından geriye kalan ve şimdi çok ihtiyacımız olan ÇANAKKALE RUHU olmalı. İşte şimdi bu ruh yeniden ortaya çıkarılmalı...