Ramazan Bayramımız, tatlı yiyelim tatlı konuşalım tatilimiz kutlu olsun. Ne
olur insanlar bu bayramda tatlı konuşsun, bakarsınız alışırlar tatlı konuşmaya
her günümüz bayrama dönüşür.
Ne
güzel olur değil mi? Saygı ve sevgi öne çıkar kin ve nefret yok olur.
Kentler
büyüdükçe yalnızlıklar da büyüdü. Büyük kent büyük yalnızlık getirdi. Eskiden
insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırlardı.
Bayramda,
kişilerin size gelmesini beklemeden, önce siz kendinize gelin. İnsanın kendine gelmesi,
kendi olması çok önemli değil mi? Hep kendimize olsak, gerektiğinde hızla
kendimize gelmeyi becersek, daha mutlu oluruz. Bayramlar dargınların barışma
günü olmalı. “O gelsin benden özür dilesin” gibi, düşüncelere kapılmadan,
barışmak için adımlar atılmalı.
Geçmişte,
iftar yemekleri güzel söyleşilerle süslenirdi. Sahura kadar süren eğlenceler
yapılırdı. Bu yıl ne oldu? Ramazan, ramazan boyunca politikaya alet
edildi. Bayramlar da eskiden çok farklıydı. İnsanlar en güzel
giysilerini giyip bayram gezmesine çıkardı... İçtenlik vardı, sıcaklık vardı.
Şimdi parası olan bayramı fırsat bilip, sahillere koşuyor. Biraz daha paralı
olanlar ise soluğu yurt dışında alıyor.
Bayram
ziyaretleri de çok azaldı. Kutlamalar, akıllı telefonlardan mesajlar çekilerek
yapılıyor. Akıllı telefonlar, yaşamın ayrılmaz parçası haline geldi. Diz dize
oturup, göz göze sohbetler yerine, saatlerce telefonlarla karşılıklı yazışma
yapılıyor. Aslında, birileri mesaj yazma yarışması bile düzenleyebilir bu
konuda çok başarılı olanları gördüm.
Ev
ziyaretini gidildiğinde, “internet var mı, piriz nerde?” diye soruluyor hal
hatır sorulmadan.
Bu satırların yazarı olarak, ben de sosyal medya bağımlısıyım. Telefon elimden düşmüyor. Beş dakikada bir elim otomatik olarak telefona gidiyor. Facebook’a ve Whatsapp’a bakıyorum hemen... Akıllı telefonlar da ayrı bir bağımlılık türü yarattı.
Ben
bayram gezmelerini özlüyorum. Çok tatlı yemek, çok kahve içmek zorunda kalırdık
ama birçok dostumuzla da yüz yüze görüşme olanağı bulmuş olurduk…
Her
ramazanda yazısında olduğu gibi, bu bayramda da birkaç fıkra paylaşayım
sizinle:
Adamın biri, Bektaşi'ye sormuş: "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim" Bektaşi: "Elbiselerini çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.
Adamın biri, Bektaşi'ye sormuş: "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim" Bektaşi: "Elbiselerini çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.
Bir de çocuk
fıkrası anlatayım: Adamın biri yolda sevimli bir çocuk görür ve
çocuğa: Senin adın ne diye sorar. Çocuk tam söyleyeceği
sırada: Dur ben tahmin edeyim, diyerek sözünü keser, ama ipucu
olarak baş harfini söylemesini ister. Çocuk: adımın baş harfi “Y”
der, adam başlar saymaya... Yasin, Çocuk hayır anlamına başını
sallar. Yusuf. Çocuk yine başını sallar. Adam
(Y) harfi ile başlayan tüm isimleri sıralar. Çocuk hep hayır anlamına başını sallamaktadır. Adam sinirlenir, kız isimlerini de saymaya başlar;
çocuk yine başını sallar. Adam sonunda: Bilemedim. Ne len senin ismin
der.
Çocuk cevap verir: Yamazan...
Yamazan
bayramınız kutlu olsun…