Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

27 Mart 2014 Perşembe

Sevgi üstüne

Yemeden içmeden yaşanamayacağı gibi sevmeden sevilmeden de yaşanmaz. Yaşanır belki ama insanca olmaz. Sevgi de ekmek gibi su gibi temel bir ihtiyaç.


Kentler büyüdükçe insanların yalnızlaştığını, insanlar çoğaldıkça sevgilerin küçüldüğünü üzülerek gözlüyorum. Ve bu gözlemimi dostlarımla sıkça paylaşıyorum. Sevgi üstüne konuşmayı, yazmayı çok seviyorum.  Sevgi üstüne yazmak, sevgi üstüne konuşmak, sevmek kadar güzel oluyor. İnsan yazarken bile rahatladığını, yüzünde bir gülümseme belirdiğini hissediyor. İnsan hep sevdiklerin anımsıyor. Ben sevgisiz yaşayabilir miyim diye düşünüyorum da, hemen Allah korusun demek geçiyor içimden. Gerçekten Allah insanı sevgisizlikten korusun..

Ben sevgisiz olmaz derken, "Sevgi karın doyurmaz" diyenler de oluyor. Yaşamak sadece yemek içmektir. Bunu sağlayan da paradır diyecek kadar maddeci olunduğunda  sevgi anlamsız gelebilir bazılarına.  
Oysa her şey sevgiyle başlar. Önce kendini seveceksin. Kendinle barışık olacaksın. Kendini sevmek yetmez, aileni ve evini kendini sevdiğin gibi seveceksin. Sonra, mahalleni ve komşularını, sonra kentini ve hemşerilerini, sonra ülkeni ve yurttaşlarını, sonra dünyayı ve tüm insanları seveceksin. Sevdikçe, yaşamın anlam kazandığını göreceksin. Yaşama daha bir dört elle sarılacaksın. Ve doyasıya yaşayacaksın. Sevgiden ne yazılırken, ne okunurken, ne de sevilirken bıkılır. Sevgiden bıkılmaz. Sevgiden bıkan, yaşamdan bıkmış olur. Her şeyin sevgiyle başladığını bilip, seveceğiz. Bu kenti sevdiğinizde kente bakışınızın değiştiğini göreceğiz. Bu kenti sevginizde, eğilip yerdeki çöpü almaktan, ağaç dikmekten, dikilen ağaca su vermekten zevk duyarsınız. Bu kent için çalışmaktan, düşünce ve proje üretmekten zevk duyarsınız. Kenti sevmemek için nedenler üretmeyin, sorunlara bile sevgiyle yaklaşın, göreceksiniz sorunları aşmak, çirkinlikleri yok etmek kolaylaşacaktır.


Sevgi koşulsuz olmalı. Hem koşulsuz seveceksin. Hem, senin gibi düşünmeyeni de seveceksin. Senin gibi düşünmeyeni sevmek., deyince düşüncelerimi paylaştığım dostum, buna da karşı çıktı: “Koşulsuz sevmeyi kabullenememişken, bir de benim gibi düşünmeyeni sevmeyi nereden çıkardın? Bu kadarı da fazla olmuyor mu?” dedi.
Benim gibi düşünmeyeni de sevmek, benim için büyük önem taşıyor. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem,  sevmediğimin benim gibi düşünme yolunu tıkamış olurum. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem, sevgi konusunda kendimi koşullandırmış olurum. Hem kendi yolumu hem de benim gibi düşünmeyenin yolunu kapatmış olurum. İnsanı yücelten, köprüleri, yıkmak yakmak değil, yeni köprüler kurmaktır.

Ben, benim gibi düşünmeyenleri gerçekten seviyorum. Kapıları kapatmak yerine, neden benim gibi düşünmediklerini anlamak için, sürekli açık tutuyorum. Bir de, ya ben yanlış düşünüyorsam kuşkusu var içimde. Ya ben yanlış düşünüyorsam, kapıları kapattığımda doğru düşünme yolunu da kapatmış olurum diye de korkuyorum. Yine sevgi üstüne, hep sevgi üstüne. Özellikle, sevgisizliğin büyüdüğü ülkemizde, sevgi üstüne yazmak ve gerçekten sevmek, koşulsuz sevmek, benim gibi düşünmeyeni de sevmek tüm insanlar için ertelenmez görev olmalı diye düşünüyorum. O zaman, dünya daha yaşanası, yaşam daha anlamlı olacaktır.


Sevgi insanı sevmekle sınırlı değil elbet. Toprağı, toprakta yetişen ağacı, dalı, daldaki böceği, patlayan tomurcuğu,  şırıl şırıl akan suyu, uçan kuşu, var olan her şeyi de sevmek gerekiyor. Çünkü insan sevdikçe yüceliyor. Siz de sevin, insanın, sevdikçe yüceldiğini göreceksiniz. Yaşamın sevdikçe anlam kazandığını göreceksiniz.  

Pazar günü, oylarımızı kullanarak, yerel yöneticilerimizi seçeceğiz. Seçim öncesi,  gerdik gerildik, kırdık kırıldık. Yerel yönetim seçimleri sonrasında, yüreğimizden kini nefreti attığımızda yerini sevginin dolduracağından hiç kuşkunuz olmasın.

Seçim sonrasında bize düşen görev, seçilenleri kutlamak ve başarılar dilemek olmalıdır.  Ben şahsen öyle yapacağım. Seçilenleri en kısa sürede ziyaret edip, başarılar dileyeceğim. İstenirse yardımcı olabileceğimi söyleyeceğim.  Bilgi ve deneyim birikimimi kentin hizmetine sunmaktan mutluluk duyacağımı belirteceğim. Birlikte çalışma olanağı verilirse, kentimin gelişmesini katkıda bulunmaya çalışacağım. 

1 Nisan'a kinden nefretten arınmış olarak uyanmak 1 Nisan şakası olmasın.
Bırakalım dünyayı sevgi yönetsin...

Mustafa PALA
27.03.2014

 

18 Mart 2014 Salı

Şehitlerimiz Köklerimizdir

Biz bize anlatılan Çanakkale'de yaşanan kahramanlık öyküleriyle büyüdük. Biz hem milletimizi sevdik hem ülkemizi. Kutsal bildiğimiz bayrağımız yerlere düşürmedik. Biz cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk'ü hep sevdik; Adını, anısını ve kurduğu cumhuriyeti yaşatmaya yemin ettik. Biz kahramanlık ve dürüstlük öyküleriyle büyürdük. Biz askere gönderdiğimiz oğullarımızla şehit ve gazilerimizle övündük. Biz bize anlatılanları yaşlı gözlerle dinledik. Anlatılanlardan ders aldık. Çanakkale zaferinin yıldönümünde şehitler gününde bize anlatılanlardan ve bilinen bir kaç öyküyü paylaşmak isterim. Bunları paylaşmak güzel bir şarkıyı defalarca dinlemek gibi geliyor bana. Yazarken gözlerim doluyor. Okurken ne olur bilmem.

Ağır yaralı asker, zor nefes alıp vermektedir. Kelimeler tane tane dökülür dudaklarından.
“Ölmek üzereyim. Ben bir pusula yazdım. Arkadaşıma ulaştırın.” Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: “Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşıdan bir mecit borç aldıydım, kendisini göremedim, borcumu ödeyemedim. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin” Komutan gözleri dolu yutkunur ve güçlükle konuşur. “Sen merak etme evladım” der. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de “söyleyin hakkını helal etsin” olur… Aradan çok fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getirilmektedir. Getirilenlerin çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit olmaktadır. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılır. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz… Pusuladaki not: “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e bir mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.” Son nefeslerini bir mecidiyenin hesabını vermeden vermek istemiyordu benim ecdadım. Ben bu ecdatla nasıl övünmem. Ben şimdi gördüklerime nasıl üzülmem, söyleyin nasıl üzülmem?..
 
Biz kahraman bir milletin çocuklarıyız. Kahramanlığımızı içimizden bilmeyenler unutanlar olduysa da tüm Dünya bilir. Bakın,Çanakkale Savaşları'nda savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges'in yurduna döndükten sonra anlattığına: "Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar etmelidir. Hiç unutmam, savaş durmuştu. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar vermişlerdi. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun diye sordum. Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: "Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler..

İşte yüreğimizin atışını hızlandıran bir öykü daha Edincikli Mehmet parçalanmış kolunu göstererek bağırır: "Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu komutanım! Bu ilahi cümleleri emir gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kemikleri parçalanmış kola vurur. Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet. Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der. Arkadaşlarının arasına karışıp düşmana saldırmaya devam eder. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız. Korku nedir bilmeyiz ama haramı helali biliriz. Bir mecidiye borcumuzu helal ettirmeden ölmeyiz. Askerliği şerefli bir hizmet olarak görür, gerektiğinde vatanımız için gözümüzü kırpmadan ölüme yürürüz...

Ecdadımızı unutmak, köklerimizi kurutmaktır... Harama el uzatmak ve uzatanı hoş görmek insanlığımızı unutmaktır... Ne köklerimizi kurutalım ne de insanlığımızı unutalım...

Mustafa PALA
18.03.2014

Manisam Platformu

Öyle bir toplum olduk ki, birbirimizi yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
Kendini sevdirmek yerine korkutmayı yeğleyenlerin sayısı giderek çoğalıyor.
Korku ayrışmayı getiriyor. Oysa, ayrışma yerine, barışa kardeşliğe dayanışmaya daha çok ihtiyacımız var. Yürekler kin ve nefretle dolunca, sevgiye yer kalmıyor. Korkuyla ne dayanışma ne de birlik sağlanıyor. Kin ve nefretin insan yüreğine yük olduğunu anlayın artık. Bu yükün ağırlığı gergin yüzlerden ve ağır sözlerden kolayca okunmuyor mu? Ne olur atın kini nefreti yüreğinizden. Berkin'in acısı yüreğimizi yakarken, sevgiyle bakın, suçlamaları bırakın, kırıcı değil yapıcı konuşun. Birazcık empati yapın ne olur. Keşke çocuklar erişmesin diye ilaçları ulaşamayacakları yere koyduğumuz gibi ölümü de ulaşılmaz yapabilsek çocuklar için. Çocuklar ölmese diyebilsek gönülden. Çocuklar ölmesin.


Biz birbirimizi sevemeyecek miyiz, birlik olmanın tadını yaşayamayacak mıyız özgürce? Farklı düşüncelere saygı duyamayacak, farklılıkları zenginliğimiz olarak göremeyecek miyiz? Tartışarak karar üretip, tartışmasız uymayı öğrenemeyecek miyiz? Demokrasimizi güçlendiremeyecek miyiz? Bilimin aydınlattığı yolda, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşamayacak mıyız? Tasada ve kıvançta birlik olamayacak mıyız? Biz sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütemeyecek miyiz? Bu soruların yanıtın çocuklarımıza nasıl vereceğiz.

Uzlaşma gerekiyor. İşbirliği ve dayanışma gerekiyor. Ülkemde ve kentimde bunun yapılamayacağını söyleyenler çoğalırken, Manisa'da umutlarımızı güçlendiren bir gelişme yaşandı. "Manisam Platformu" kuruldu. İşbirliği ve dayanışmanın olmadığı, bireyciliğin öne çıktığı söylenen kente birlik ve dayanışma yolunu açmak için bir platform kuruluyor. Dilerim ülkemize örnek olur. Dilerim farklı görüşlerden olan insanlar bir araya gelerek el ele verip Türkiyem Platformunu kurar bir gün.

 
"Manisam Platformu" Manisa'da diğer illerde ve başka ülkelerde Manisalıların kurduğu derneklerin bir araya gelmesiyle kuruldu. Platformun kuruluş öyküsün değerli dostum Ali Gültekin'den dinledim. Platformun kuruluşunu sağlayanlara Manisalılar olarak teşekkür borçluyuz. Manisalılar olarak biz düşen görev platforma destek olmaktır. Başka kentlerde ve başka ülkelerde yaşayan Manisalıların sayısının 500 bini aştığı söyleniyor. Bu büyük güçten yararlanmalıyız. Bu güçten yararlanmayı becerirsek Manisa'yı uçururuz. Manisa'yı bir "Marka Kent" yaparız. Yeter ki, yarışmasın ve didişmenin yerini dayanışma alsın.

Sevgili Manisalılar, Manisalıların dayanışma yapamayacakları söylenir durur. Bunun haksız bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. İstenirse dayanışma oluyor. Dayanışma olmasaydı, 15 bin konutluk Yeni Manisa Projesi için bir araya gelemezdik. Dayanışma olmasaydı, zor günlerde ayakta kalamazdık. Dayanışma olmasaydı Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurup kısa sürede 102 bin metre kare arazi alamazdık. Dayanışma olmasaydı, ülkemizin en güzel Organize Sanayi Bölgesini Manisa'da kuramazdık. Var olan dayanışmamızı daha da güçlendirmeliyiz. Meslek Odaları, dernekler, sendikalar, tüm sivil toplum örgütleri beli aralıklarla bir araya gelmeli, kentin sorunlarını tartışmalı çözüm yolları ve projeler üretmeli. Bu kentin Kent Konseyi, diğer kentlere örnek olmalı. "Manisam Platformu", kentimin geleceği için, barış kardeşlik dayanışma için, umutlarımızı güçlendirdi. Bu nedenle çalışmalarına katkıda bulunmayı ertelenmez bir görev saydığımın bilinmesini isterim. Manisa Birlik olarak her türlü olanağımızla bilgi ve deneyim birikimimizle ve de yüreğimizle "Manisam Platformu"nun yanındayız.

Mustafa PALA
14.03.2014

 
back to top