Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

26 Ağustos 2016 Cuma

İZMİR FUARI




84 yıl önce savaşlara, kıtlıklara, krizlere rağmen düzenlenen, Türkiye`nin ilk ve en kapsamlı ticaret fuarı olan İzmir Enternasyonal Fuarı 85`nci kez açılıyor.
84 yıl önce savaşlara, kıtlıklara, krizlere rağmen düzenlenen, Türkiye`nin ilk ve en kapsamlı ticaret fuarı olan İzmir Enternasyonal Fuarı 85`nci kez açılıyor. Fuar 4 Eylül 2016 tarihine kadar açık kalacak. Manisa’mız 85’nci İzmir Enternasyonal Fuarının onur konuğu. Manisa’mızın onur konuğu olmasından bizde onur duyduk diyerek, Manisa Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği Manisa standını gezeceğiz.

Manisa standının hazırlanması aşamasında, birkaç kez ziyaret ederek yapılan çalışmaları yerinde izledim.Tüm çalışanlar, zamana karşı yarışıyorlardı sanki hepsi doğum sancısı çeker gibiydiler. Çalışmalarının sonucunda ortaya iyi bir ürünün çıkacağı belli oluyordu. Manisa standı iyi planlanmış. Kula’nın Peri bacaları ve Beyler Konağı, Aigai Antik Kenti, Spil Dağı, Mimar Sinan’ın bölgemizdeki tek eseri olan Muradiye Camii ve Sardes, maketlerle alana taşınmış. Kentimizin simgesi durumuna gelen, Alpaslan Türkeş Köprüsü kemeri, öne çıkarılmış yapılan düzenlemede.
Her yıl başka bir temayla düzenlenen İzmir Enternasyonal Fuarı’nın bu yılki ana teması İNOVASYON. Dünyanın ve Türkiye’nin en önemli markaları buluşuyor 85’nci İzmir Fuarı’nda.

Eğlence, teknoloji, sanat, heyecan, lezzet, sinema, müzik, tiyatro, yenilik, tasarım, spor, adrenalin, ticaret, Manisa, Malezya, Dünya, Türkiye, ne isterseniz her şey var bu yıl fuarda.

Bence zaman ayırıp gezin İzmir Fuarını ve Manisa Standını, kentimizin doğal güzelliklerini ve kültürel zenginliklerini görün. Manisalı olma duygusunu yaşayın. Gördüklerinizi çevrenizle paylaşın.
Manisa Standında Obasya’da var. “Neden Obasya var?” diye soranlar olabilir. Obasya, Yuntdağı’nın kalkınmasında, bölgenin turizme açılmasında önemli katkıları olacak bir kırsal turizm tesisi olması yanında, bir “zaman geçidi müzesi” aynı zamanda. Obasya’da daha şimdiden belgeseller çekilmeye yurt içinde ve dışında kentimizin adı duyulmaya başladı bile. Obasya yapımında kamu kaynağı kullanılan, kamu yararı önde tutulan bir proje. Sadece kentimizin değil, bölgemizin hatta ülkemizin tek zaman geçidi müzesi ve değişik konseptiyle ilk kırsal turizm projesi. Yapımında TKDK ve bütçesi belediyelerden aktarılan kaynaklarla oluşturulan Zafer Kalkınma Ajansı aracılığı ile kamu kaynakları kullanıldı. Projede kamu yararının önde tutulması nedeniyle, Obasya yolunun ve tören alanının yapımında Manisa Büyükşehir Belediyemizin büyük katkıları oldu. Obasya’nın tanıtımına belediyelerimizin, kentimizin tanıtımına da Obasya’nın katkıları olacaktır elbet. Keşke, Obasya benzeri projeler çoğalsa, kentimiz turizmde atağa kalksa.  Obasya’ya değer veren, fuarda yer ayıran Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün’e ve çalışma arkadaşlarına yürekten teşekkür ediyorum. Obasya gibi, farklı projeler öne çıkarılarak, kentimizde birlikte iş görme, yardımlaşma dayanışma anlayışı ve aidiyet duygusu güçlendirilmelidir.

Ege Bölgemizin en büyük şelalesi olan Türkmen Şelalesine de fuarda yer verilmesini düşünenleri  de kutlamak gerek. Manisa Standında, Manisa Tarzanı’da unutulmamış. Düzenlemede yeşillendirmenin öne çıkarılması Yeşil Manisa söylemine denk düşmüş.

Manisa Standı’na yapılan dere ayrı bir renk katmış.  Siz dereyi ister, Gediz diye düşünün. İster Manisa Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği, Atatürk Kent Parkı içindeki Safran Çayı gibi düşünün, gönlünüzden ne geçiyorsa öyle görün, öyle düşünün. Manisa Standına yapılan dereyi ve ufak çağlayanı da görün. Su her yere hayat ve güzellik katıyor. Manisa Standına da küçük dere büyük güzellik katmış.
Haydi, bugünü kendimize ayıralım ve  İzmir Fuarında buluşalım…






19 Ağustos 2016 Cuma

YENİDEN KOOPERATİFÇİLİK

1975 yılından bu yana aralıksız olarak 41 yıldır kooperatifçilik yapıyorum.

Kooperatiflerin el üstünde tutulduğu desteklendiği dönemleri de yaşadım, kötülendiği dönemleri de.
70’li 80’li yıllarda, Kooperatifler Bakanlığı bile vardı. Özellikle kırsal kesimde kooperatiflerin kurulması desteklenirdi. Ülke nüfusunun % 65’i köylerde yaşadığı için, Siyasi Parti Liderleri, “Benim köylüm, benim çiftçim” derlerdi, “Gelişme köylüden başlayacak” derlerdi. Kooperatifleri desteklerlerdi. 

Başarılı kooperatifler olduğu gibi, başarısız olanlar da oldu. Başarısızlığın nedeni, kooperatif değil, eğitimsiz kooperatif yöneticileriydi. Kooperatifçilik eğitimi etkinleştirilip yaygınlaştırılamadığı için kooperatifler başarısız oldu. Kötülenmesi gereken sistem değil, başarısız yöneticiler olmalıdır. 

Kooperatifleri destekleyen yöneticiler oldu elbet. Ancak, altını çizerek belirtmeliyim ki, kooperatifleri gönülden destekleyen lider Mustafa Kemal Atatürk’tü. Kim ne derse desin, bugün çağdaş uygarlık yolunda kalmaya direniyorsak, ve kooperatifleri etkin araçlar olarak görüyorsak, bunu Atatürk’e borçluyuz. Hele, çevremizdeki ülkelerde yaşananlara bakınca Atatürk’e olan hayranlığımız daha da artıyor.

Bilindiği gibi, ekonomide genellikle özel sektörden, devlet sektöründen ve karma ekonomiden söz edilir. Kooperatifleri de ayrı bir sektör olarak sayanlar vardır. Atatürk’ün özel sektörün varlığını kabul ettiğinden kuşku yok. Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında, ekonomide devlet sektörüne daha fazla ağırlık verildiği gözlemlenmektedir. Bunun nedeni de o yıllarda gelişmiş bir özel sektörün olamayışıdır. Savaş yıllarının ardından kurulan genç cumhuriyetin ilk yıllarında öne çıkan konu bu nedenle ağırlıklı olarak devletçilik olmuştur. 

Atatürk, döneminde ülkenin büyük çoğunluğu köylüydü ve ilkel yöntemlerle karasabanla tarım yapmaya çalışıyordu. Ülkeyi kurtarmak için sabanın sapını bırakıp silaha, karnını doyurmak için silahı bırakıp, sabanın sapına sarılıyordu. Onun için “Köylü milletin efendisidir.” diyordu Atatürk. Onun için, köylünün kalkınmasında kooperatifçiliği gündeme getiriyordu.

Atatürk’ün kooperatifleri gerekli görüşünün nedeni, küçük tarım işletmelerinin büyümesini sağlamaktı. Tarım işletmelerini ölçek büyüklüğe ulaştırmaktı. Bugün de aynı sorunlar var. Bugün de kooperatifler etkili araçlar olarak kullanılabilir. Yeniden Kooperatifçilik deyişimin nedeni budur. Yeni kuşaklarla yeniden kooperatifçilik…

Cumhuriyetin ilk yıllarında, kooperatifçiliğin gerçekleştirilmesi konusunda birçok yasanın çıkarılmasını sağlayan, bu konuda söylevler veren, kooperatifin kuruluşuna öncülük eden, kooperatif kuran, kooperatiflere ortak olan tek devlet adamıdır Atatürk. 1925’de Ankara’da tüketim kooperatifi’nin kuruluşuyla ilgili yasayı çıkartmış ve ilk üyesi olmuştur. 1929’da “Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu çıkartmıştır. 1 Şubat 1931’de İzmir’de yaptığı bir konuşmada “Kanaatim odur ki, muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmektir” demiştir.   1936 yılında İçel’in Tekir köyünde sahibi bulunduğu çiftlik civarındaki üreticilerle birlikte “Tarım Kredi Kooperatifi”nin kurucusu ve bir numaralı ortağı olduğunu bilmeyen kooperatifçi yoktur. 

İnsan soyu var oldukça, birlikte iş görme yöntemleri ve araçları gündemde kalacak. İnsan soyu var oldukça kooperatifçilik kalkınmanın etkili aracı olarak önemini koruyacaktır.

Kooperatifler salt ekonomik fayda sağlamazlar. Kooperatifler toplum içinde birlikte iş görme alışkanlığının ve yardımlaşmanın yaygınlaşmasına en önemlisi de çok ihtiyacımız olan toplumsal barışın güçlenmesine katkı sağlarlar. Haydi o zaman, yeniden kooperatifçilik diyerek kolları sıvıyalım. Haydi o zaman, yeniden kooperatifçilik diyerek, yollara düşelim. 






12 Ağustos 2016 Cuma

AKLIN YOLU

`Bir musibet bin nasihatten evladır.” sözünün doğruluğunu millet olarak bir kez daha test etmiş olduk.

Yıllardır, liderlerin bir araya gelmemesinden yakınıp, bir araya gelmeliler deyip duruyoruz.
Gerginliği siyaset biçimi olarak görmelerinden yakınıp duruyoruz.
Bir araya gelin, ülkenin meselelerini konuşun.
Bir araya gelin, dosta güven, düşmana korku salın.
Bir araya gelin, insanlar mutlu gelecekten umutlu olsun.
Bir araya gelin, gerginlikler bitsin, dedik durduk.
Yenikapı’da bir araya geldiniz, ne oldu?
Ülkemizde bir ilk yaşandı. Milyonlar Yenikapı’da toplandı.
Üç parti lideri, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı, aynı kişilere aynı kürsüden konuştu.
Yenikapı’da yeni umutlara kapı aralandı.
İşte bu kardeşim. Bir araya geleceksiniz, ülke meselelerini konuşacaksınız.
Ne kendiniz gerileceksiniz, ne de halkı gereceksiniz.
Demokrasi çok sesliliğin uyumudur.
Demokrasi çoğunluğun yönetmesi değildir sadece, demokrasi azınlığın korunmasıdır.
Şimdi normalleşme zamanı.
Şimdi cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma zamanı.
Şimdi, Atatürk’ün gösterdiği, bilimin aydınlattığı yolda ilerleyerek, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşma zamanı.
Kim derdi, Ak Parti binasına Atatürk posteri asılacak diye.
Kim derdi, Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan, Nazım’dan Ahmet Arif’ten şiirler okuyacak diye.
Kim derdi, liderler bulaşacak, aynı kürsüden konuşacak diye.
“Bir musibet bin nasihatten evladır.” diye boşa dememiş atalarımız.
Binlerce kez söylendi, bir araya gelin diye, olmadı.
Bir kalkışma, bir isyan, bir darbe denemesi, ülkeyi kenetleyiverdi…
Bu birlik bütünlük havası sürdürülmelidir.
Çoğulcu demokrasiden ödün verilmemelidir.
Barış kardeşlik dayanışma güçlendirilmelidir.
Ordumuz yeniden yapılandırılarak, modernize edilerek, daha güçlü duruma getirilmelidir.
Bulunduğumuz topraklar, her zaman güçlü ve uyanık olmamızı gerektiriyor.
Güçlü bir ordumuz olacak ve hızla bir araya gelme ve örgütlenme yeteneği olan sivil savunma konusunda örgütlü ve deneyimli halkımız olacak.
Ve en önemlisi, gerektiğinde bir araya gelebilen, germeyen gerilmeyen liderlerimiz olacak.
Bence çözüm, Atatürk’ün yolundan ayrılmamaktır.
Çözüm cumhuriyette kalmaktır.
Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaktır.
Bence çözüm,
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi,
Yurtta barışı ve dünyada barışı sonsuza kadar savunmaktır.
Aklın yolu bir, bizim için aklın yolu Atatürk’ün yoludur…




5 Ağustos 2016 Cuma

DİLEKLERİM

Yaşananlar yoruyor insanı.

Nefes almak yoruyor.
Yazmak, konuşmak düşünmek yoruyor.
Bağırmak istiyorsun olmuyor.
Susuyorsun, susmak yoruyor insanı.
Bugün dileklerimi yazmak istiyorum.
Normalleşme istiyorum.
Tedirginlikler bitsin istiyorum.
Herkes mutsuz,  yarınlarından umutsuz olmasın istiyorum.
Hepimizin yapması gereken bir iş var.
Gözlerinizi yumun ve “ben nerede hata yaptım?” sorusuna yanıt arayın.
Sonra hep birlikte “biz nerede hata yaptık?” sorusuna birlikte yanıt arayalım.
Biz nerede hata yaptık. Mutlaka hata yaptık derken, Orhan Gencebay’ın “Hatasız kul olmaz” şarkısının sözleri geldi aklıma.
“Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni
Dermansız dert olmaz, dermana sal beni
Kaybettim kendimi, ne olur bul beni
Yoruldum halim yok, sen gel de al beni.”
Yapılan hatalar olmasaydı bu durumlara düşmezdik.
Normalleşme istiyorsak, önce eleştiri özeleştiri yapmalıyız.
Ne yazık ki, bizde eleştiri ve özeleştiri geleneği yok.
Normalleşme için mutlaka eleştiri özeleştiri yapılmalıdır.

Bence, toplum olarak, Atatürk’ün gösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolundaki yürüyüşümüzü önce yavaşlatarak, sonra durdurar
ak yaptık hatayı. Çağdaş uygarlık yolundan ayrılınca, yalnızlaştık. Neden, yalnızlaştığımızı  “bizi istemiyorlar” şeklinde yanıtlayamayız. Neden istemediklerini anlamaya çalışmalıyız. Atatürk yedi düvele karşı savaşırken, tüm devletler karşısında saygıyla eğiliyordu. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletlere “hesap ver” diye değil  “gel bize katıl” diye çağrılıyordu. Türkiye ile dost olmak isteyenlerin sayısı düşmanca tutum içinde olanlardan çok fazlaydı.

Şimdi hem içte hem de dışta büyük sorunlarımız var. İstersek birlik olursak, içteki ve dıştaki sorunların tümünü aşabiliriz. İstersek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabiliriz.

Önce, bilgisayarımızda sorun çıktığında, virüs girdiğinde yaptığımızı yapalım, “fabrika ayarlarına“ dönelim. Anayasamızın 2’nci Maddesini bir daha okuyalım.” Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Fabrika ayarlarına dönmek, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” demek ve bunu özümseyerek gereğini yapmaktır. OHAL’DE ne bekliyoruz o zaman, Cumhuriyette kalalım. Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıralım. Atatürk’ün dediği gibi, Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak için, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoluna yönelelim





 
back to top