Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

27 Aralık 2013 Cuma

Belediye Memurları

Belediye Başkanını “Vezir” de eden “Rezil” de eden, belediyenin çalışanlarıdır… 
Memur yapısı gereği “hayır” demeye eğilimlidir.  “Hayır” dedi mi, sorumluluk yüklenmemiş, iş yapmamış olur. Memur “hayır” demeye eğilimlidir ama yurttaş (seçmen) kendisine hayır denilmesinden hiç hoşlanmaz ve faturayı hayır diyen memura değil başkana keser…

Yurttaş kendisine “mazeret üretilmesin marifet gösterilsin” ister.
Mevzuatımızı memurlar hazırladığı için, mevzuatın içinde “hayır” demenin ipuçlarını kolayca bulabilirler.  Eğer içinden “evet” demek geçiyorsa, onun da ipuçları vardır aynı mevzuat içinde. Önemli olan niyet, hayır diyeceksen de evet diyeceksen de mevzuatın içinde uygun bir cümle bulursun.


Her belediye memurunun gönlünde yatan bir başkan adayı vardır aslında. Çalışmasını gönlüne yatan aslana göre programlar memurlar. Bu aslan mevcut başkan değilse, işi yavaşlatır. Yavaşlattığını da gönlünde yatan aslana hissettirir. Bilgi uçurur belge uçurur, adamlarına şirin görünür.

Aday olan mevcut başkanların işi kolay gibi görünse de aslında, diğer adaylardan daha zordur.  Eğer seçimin sonucunu mevcut başkan ”banko seçilir” olarak görüyorlarsa, tüm memurlar canavar kesilir. Seçimden azıcık kuşkuları varsa, izin almalar, rapor almalar, “hayır” demeler, “ takoz koymalar”  çoğalır. 

Aslında, tüm uygar ülkelerde yapılacak işlerin tümü açık ve anlaşılır biçimde tanımlandığından, memurun “hayır” demesi, sorumluluktan kaçması söz konusu olmaz. İş yaptırmak için torpil aranması, geri kalmış toplumlarda olur genellikle…

Memurumuz, neden “hayır” dediğini öyle güzel anlatır ki, sizin bile inanasınız gelir…
Ülkemizde, iş yapmayan memurun cezalandırıldığını gördünüz mü hiç?  Yanlış yapan cezalandırılır ama yapmayan hiç cezalandırılmaz.  “Salla başı al maaşı” sözü boşuna söylenmemiştir.

Belediyelerde “İsteğin yerine getiremiyoruz” denildiğinde,  boynunu büküp ayrılanların sayısı giderek azalıyor.  Yurttaş “neden” demeyi, yargıya gitmeyi öğrendi artık. Yurttaş hak aramayı biliyor. Memurun her dediğinin doğru olmadığını bilenlerin sayısı giderek artıyor. Ve bunlar akıllı seçmen sayılıyor. Kimi iş yapar,  kim sözünü memura dinletir, kim memurun sözünden çıkmaz bunu iyi biliyor.


Memur “hayır” derken, işe takoz koyarken, yönetici ona “evet” demeyi öğretendir.  İyi başkan memurun yönetimine giren değil, memurlarını yönetendir.  Bu nedenle, her başkanın ve her adayın mutlaka işi iyi bilen danışmanları olmalıdır. Olmalıdır ki, söz söylerken ve iş yaparken hata yapmasınlar. Başkanlık işi kadro işidir. İyi kadron varsa başarılı olursun, yoksa,  yoksa ne olursun? Cevap kısa, yok olursun.

Hiçbir yurttaş işim yapılmadı diye, işini yapmayan memura kızamaz, çünkü onun amiri değildir, maaşını veren değildir. Ancak, işi yapılmayan yurttaş belediye başkanına kızar, basın toplantısı yapar, dava açar ve oy vermez, kendisi oy vermeyeceği gibi, çevresinin de oy vermemesi için çalışır. Memurun güler yüzlüsü, evet demeyi bileni iş göreni, başkanın yüzünü güldürür. Benden söylemesi…

Mustafa PALA
27.12.2013

18 Aralık 2013 Çarşamba

21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü


Birleşmiş Milletler tarafından 2012 yılının “Uluslararası Kooperatifler Yılı” ilan edilmesinin ardından, T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Türkiye Koop’un katılımıyla “Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlandı. T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından bastırılıp dağıtılan Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planını birkaç kez okudum. İsterdim ki bu kitap daha çok bastırılsın, tüm bakanlıklara tüm ilgili kurum ve kuruluşlara tüm kooperatiflere dağıtılsın. Ancak, gördüm ki, bu güzel plandan, planı hazırlayan bakanlıkların dışındaki diğer bakanlıkların ilgili kurum ve kuruluşların haberi yok. Bunu planın başarısını olumsuz etkileyecek bir eksiklik olarak görmeli plan yeniden çoğaltarak dağıtılmalı ve illerimizde Kooperatifçilik Çalıştayları düzenlenmelidir

21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü ülkemizde nasıl kutlanacak merak ediyorum. Başbakanın, ilgili Bakanların, Parti Liderlerinin konuya ilişkin açıklamaları olacak mı bakalım.

21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde, kooperatifleri unutanlara, kooperatifler olmadan, yoksulluğu aşmanın, gelir dağılımında adaleti sağlamanın, konut üretmenin ve sağlıklı kentler kurmanın mümkün olmadığını hatırlatıyor ve gelişmiş ülkelerin kooperatifçilikten nasıl yararlandıklarını araştırıp görmelerini diliyorum. Dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda Dünya yiyecek üretiminin 1/3’ü kooperatifler tarafından üretildiğini görürüz. İspanya ve İtalya yiyecek üretiminin % 50’sini, Hollanda ise % 83’ünü kooperatifler aracılığı ile yapıyor. İspanya’da sanayi kooperatifleri başarılı çalışmalar sergiliyor. Amerika’da kırsal kesimde elektrik dağıtımının % 90’ı kooperatifler eliyle yapılıyor.  Gelişen ülkelerin tümü kooperatifçilikten yararlanırken, biz neden yeterince yararlanamıyoruz diye düşünüyorum.

21 Aralık 1844 tarihinde, Dünya Kooperatifçilik hareketine öncülük eden ilk tüketim kooperatifinin İngiltere’de 28 dokuma işçisince kuruluşundan bu yana 169 yıl geçmiştir. Kooperatifçiliği etkili bir araç olarak gören ve kullanan ülkelerde kooperatifçilik o denli gelişmiştir ki, bugün Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) yaklaşık 90 ülkede, 207 ulusal, 9 uluslararası örgütü, 1 milyara  yakın insanı çatısı altında toplayan en güçlü sivil toplum örgütü durumuna gelmiştir.

21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Atatürk’ü saygıyla anarak, kooperatifçiliğe yaptığı büyük katkıları da anımsamalıyız. Atatürk’ün kooperatifçilikle ilgisi, Cumhuriyetin kuruluşundan önceye rastlamaktadır. Nitekim 1920’de TBMM’ne sunulan Kooperatif Şirketler Kanunu Tasarısı’nda Meclis Başkanı olarak M.Kemal’in de imzası vardır. 1925 yılında Atatürk’ün Tüketim Kooperatifçiliği ile özel olarak ilgilendiği 24 Mart 1925 tarih, 586 sayılı yasa ile Ankara’daki memurlara maaşlarının yarısı kadar ikramiye verilmesi, bunun da Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi’ne anapara olarak yatırılması uygun görülmüştür. 1929’da Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu çıkarılmıştır. 1931 yılında Türk Kooperatifçilik Cemiyeti kurulmuştur. 1935 yılında Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatifleri yasaları çıkarılmıştır. 1936 yılında Atatürk’ün bir numaralı ortağı olduğu Tekir Tarım Kredi Kooperatifi kurulmuştur. Kooperatifçiliğe yönelik her girişim Atatürk’ün önderliğinde Atatürk’ün direktifiyle başlatılmıştır. Atatürk’ten sonra hiç bir kamu yöneticisi kooperatifçiliğe Atatürk kadar sahip çıkmamıştır. Kırsal ve kentsel alanda çekilen sıkıntıların bir nedeni de kooperatifçiliğe yeterli desteğin sağlanmamasıdır.

Bugün kooperatiflerin tümü, kırsal ve kentsel kesimde ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Var olduğu söylenen birçok kooperatif de, ismen var cismen yok gibidir Kooperatifler etkili demokrasi okullarıdır. İnsanlarımız kooperatiflerle ürünlerini değerlendirirken, konut edinirken, birlikte iş görme alışkanlığı da edinmektedirler. Kooperatiflerle hem demokrasi gelişir hem de barış kardeşlik ve dayanışma güçlenir.

21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günümüz Kutlu Olsun…


Mustafa PALA
18.12.2013




13 Aralık 2013 Cuma

Belediye Başkanı



Bedeni ile çalışana İŞÇİ, bedeni ve beyni ile çalışana USTA denir.
Bedeni beyni ve yüreği ile çalışana da BELEDİYE BAŞKANI denir.
Belediye başkanı işçidir, ustadır ve sanatçıdır.  Sanatçı belediye başkanı kenti sanat eserine dönüştürür.
Belediye başkanı için yüzlerce tanım yapılabilir. Yapılan tanımlar, belediye başkanına, tanımı yapan seçmene ve seçmenin beklentilerine göre değişmektedir.

Belediye başkanı elli-altmış bilemedin yüz bin daireli kent apartmanının yöneticisidir de denilebilir. Başkandan beklenen apartman yöneticisinden beklenendir öncelikle.  Apartman temiz olsun bakımlı olsun, asansörü çalışsın, altyapısında sorunlar yaşanmasın istenir ya, kent için de istenenler aynıdır. Kent temiz bakımlı güzel olsun, sorunlar yaşanmasın istenir.

Belediye başkanı kendini şehzade gibi görmesin, sultanlık beklentisi içinde olmasın, seçilmiş kral sanmasın yeter.  Başkana kolay ulaşılabilse, kimse işi görülsün diye adamını bulmak için zaman ve çaba harcamasa, caddelere fotoğraflarını asması yerine caddelerde sokaklarda kendi dolaşsa, dolaşırken çevresinde korumalar değil yurttaşlar olsa, daha güzel olmaz mı olur elbet. Hatta gidip bazı günler kahvede arkadaşlarıyla pişti oynasa, öyle başkana “halk adamı” da denilir ve mutlaka çok sevilir. 



Başkan parkları bahçeleri düzenlese güzel anıtlar ve heykellerle donatsa, öyle başkana “sanatçı başkan” denir.  Öyle başkanlar kentlerini Marka Kent yaparlar.
Adaylar programlarını açıklayacaklar seçimler öncesinde. Programın altındaki ya da üstündeki adlarını değiştirin, inanın hiç yadırgamazsınız. Çünkü hepsi de benzer şeyler söyleyecek, sorunlara benzer çözümler önerecektir. Kuşkusuz seçmen söylenenden çok söyleyene bakacaktır.  Söyleyen söylediklerini yapabilecek bir kişimi onu değerlendirecektir.  Bazılarında söylem güzeldir de, eylem kuşkuludur.  Başkanın eylemi söylemiyle tutarlı olmalıdır. Yapılmayacak işi dünya üstüne çullansa yapmamalı, yapılacak işi herkes önüne dikilse yine yapmalı. Başkan dediğin yürekli olmalı…



Açıklık doğruluğun gereğidir. Gizlilik kuşku yaratır. Kuşku gelişmeyi önler. Başkan açıklığa önem vermelidir. Başkanın kapısı da zihni gibi açık olmalıdır. Başkan katılım olmadan atılım olmayacağının bilmelidir. Başkan düşünmeli, düşündüğünü anlatabilmeli. Projeye dönüştürüp uygulayabilmeli.


Başkan aslında, çok sesli bir orkestrayı yöneten şef olmalı.  Başkan çok sesliliğin uyumunu sağlayabilmeli. Çok sesliliğin uyumu, işte bu demokrasinin olmazsa olmazıdır. Çok sesliliğin uyumunu sağlayabilen başkanın önerileri genellikle oy çokluğu ile değil, oy birliği ile karar dönüştürülür meclislerde.  Başkanın ağırlığı var denir.  Ağırlıkla saygınlık birlikte gelişir. Başkan saygın olmalıdır. Saygı gören aynı zamanda sevgi de görür.

Hem kolay iş belediye başkanlığı hem de çok zor iş.  Yasalara uyacaksın bu bir. Kenti halkla birlikte yöneteceksin bu iki. Kendini seçilmiş kral gibi görmeyeceksin, halka tepeden bakmayacaksın, kendini halktan biri sayacaksın bu üç. Haktan adaletten hukuktan ayrılmayacaksın herkese hakça davranacaksın, halktan kopmayacaksın o zaman başkanlık kolay ve keyifli olur…

Hadi hayırlısı, dilerim yukarıda tanımlamaya çalıştığım başkanlar görür kentlerimiz…



Mustafa PALA
13.12.2013

6 Aralık 2013 Cuma

Sevgi Kültürü



Sevmek, dünyanın en zor işi olsa gerek. Sevgiyi derinlemesine yaşamaktan söz ediyorum. Sevgiyi derinlemesine yaşamak, sevgiyi evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine dönüştürmekle mümkün oluyor.

Sevmek gerçekten dünyanın en zor işi. Zor iş olduğu için, sevgi yerine korku tercih ediliyor hep. Kolaycı bir yaklaşım olduğu için, gelişmemiş toplumlarda, her şey korku üzerine biçimlendiriliyor. Ve şimdi ülkemizde olduğu gibi, korku kültürü egemen oluyor.

Kural dışı her şey için bir ceza düşünülmesi ve uygulanması, yöneticilerin asık suratlı olması, annenin babanın  çocuklarına sert görünmek için çaba harcaması, öğretmenin öğrencisini dövmesi hep korku kültüründen kaynaklanıyor. Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin de  mümkün olmadığı da biliniyor. Korkunun öne çıkarılmasını toplum yaşamında korku kültürünün egemen olmasını ilkellik olarak görenlerin sayısı artamadığı için, toplumsal gelişme, toplumsal barış, işbirliği ve dayanışma olamıyor. Tüm bu değerlerin yerini, çekişme, çatışma ve dedikodu alıyor.

İnsan, toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı, verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Hiç yalan söylememeli. Haksızlık yapmamalı.

Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi,  ayıplanmaktan korktuğu için değil,  insanları sevdiği için yapmalı.

En büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır. Korku kültürünün yerini sevgi kültürünün alması gerekiyor.

Evrensel değer olarak, gördüğümüz sevgi ve gelişme için çevremize bakıp, bir değerlendirme yapmaya çalışsak nasıl bir sonuca varırız? Her halde, sevgi kültürünün etkin olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü herkes birbirini korkutmaya çalışıyor. Devlet yurttaşı korkutarak, yaptıracağını yaptırmak isterken,  öğretmen öğrencisini,  adam karısını, kadın çocuğunu korkutarak amacına ulaşmaya çalışıyor. Korku kültürü hakim durumda. Böyle olmasaydı. “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter.”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin”denilir miydi? İşkence olur muydu? Sokak ortasında, insanlar birbirinin gözünü patlatıp, ördürür müydü? Gencecik çocuklar ceplerinde silah ve bıçaklarla gezer miydi?  Evet, ülkemizde korku kültürü hakim durumda. Korkunun yerini sevgi almadıkça, yaşam hiç birimize anlamlı ve coşkulu gelmeyecektir.

Yaşamayı seviyor muyuz? Kendimizi, kentimizi, ülkemizi, dünyayı seviyor muyuz? Karşılıksız sevmeyi biliyor muyuz?  Yüreğimizi kin ve nefretten  arındırabiliyor muyuz?  Bu soruları kendi kendimize sorduğumuzda, yanıtların pek olumlu olabileceğini düşünemiyorum. Yanıtlarımız olumlu olsaydı. Sevgi, barış, kardeşlik, işbirliği  ve dayanışma olurdu. Herkes birbirinin gözünü oymak için fırsat kollamazdı. Herkes birbirinin kuyusunu kazmazdı. Herkes işini bir yana bırakıp sabah akşam dedikodu yapmazdı.

Sevgi ve gelişim iki evrensel değer. Bu değerleri yücelten kendisi de yücelir. Bu değerleri yücelten hem sevilir hem de gelişir. Sevmek üzerine birazcık kafa yorsak ve insanları sevmeye çalışsak ne kaybederiz ki.

Mustafa PALA


2 Aralık 2013 Pazartesi

Yeniden Havaray ve Ortak Akıl








Geçtiğimiz hafta bu köşede,   “Kent içi ulaşımda HAVARAY”  başlıklı bir yazım vardı. Okuyanlardan ilgilenip soru soranlar, görüş belirtenler oldu. Amacım, konunun tartışılmasıydı. Gördüğüm kadarıyla  beklentim gerçekleşmiş oldu.

Beni tanıyanlar yaklaşık on yıldır Havaray konusunu yerel gazetelerde yazdığımı konuştuğumu bilirler. 2004 yerel seçimlerinde değerli dostum Semih Balaban seçim için hazırladığı broşürüne almıştı Havaray’ı. Her karşılaştığımızda da dile getirir havaray önerimi.   Yıllardır yazar dururum bu konuda yazılmış köşe yazılarım ve yaptığım sunumlar var.   Kendimce önemli gördüğüm, kentimizin ulaşım sorununa çözüm getireceğini düşündüğüm Havaray konusuna sahip çıkanlar olsun istiyordum.  Bence önemli olan,  söylemin eyleme dönüşmesidir.  Gerçekleşmeyecekse sen söylesen ne olur ben söylesem ne olur.  Toprağa attığın tohum kök salmışsa gün yüzüne çıkmışsa, meyveye durmuşsa güzeldir. 

Tanımadığım görmediğim Manisa Belediyesinde çalışan bir adı bende saklı bir hemşerim,  Posta Gazetesine e-posta göndererek,  kendisinin olan Havaray fikrini “çaldığımı” ifade etmiş.  Havaray ne o kişinin nede benim düşüncem, birçok gelişmiş ülke kentinde Havaray var. Ben sadece bu düşünceyi yaklaşık on yıl önce kent gündemine taşımış kişiyim, hepsi bu kadar.  Birileri projeye sahip çıkarsa bundan mutluluk duyarım. Projemi çalmış demem, diyende en basit anlamıyla ayıp etmiş olur. Birileri havaray’a sahip çıkarsa onları kutlarım.  Birçok Manisalı çok konuşulduğu için Manisa’ya Dört Kapı önerimi de bilirler. Karaçay Vadisi Projesi önerimi de. Yeni Manisa Projesini bilmeyen yok. Keşke bu projelere de birileri sahip çıksa da kentimizde uygulansa.   Hatta projeyi sahiplenip benim projem dese bana düşen görev onu kutlamaktır. Proje toplumla paylaşıldıktan sonra toplumun malı olur. Bu projeler kentin  Manisa’nın projeleri olmuştur artık.

Havaray Projesini Mustafa Pala’dan çok dinledik.” diyenleri duyar gibiyim.  Projenin sahibi olduğunu söyleyen arkadaş gelsin de yıllar önce hazırlanan sunumlarımı paylaşayım kendisiyle. Ben kendisini tanısaydım ve dinleseydim. Benim projemi almışsın “çalmışsın” diye suçlama yapmaz, konuya sahip çıktı diye kendini kutlardım. Anladın mı genç arkadaş, birisine “hırsız” demek çok ayıp. Bu ayıbı yapanın özür dileme gibi bir erdemi olur mu acaba bilemiyorum ama bekliyorum. Bekleyip göreceğiz. Düşünceleri birileri sahip çıksın diye ortaya atıyorum.  Yazıldıktan ve söylendikten sonra o artık kentin malıdır kentin ortak aklıdır diye düşünüyorum. 
Hepimizin kendine göre bir aklı var.  Hepimiz aklı bilgisi birikimi farklı farklı. Yoğunlaştığımız ilgi duyduğumuz konularda farklı farklı. Hepimiz aynı şeyi aynı şekilde düşünmüyoruz. Öyle olsaydı, düşünce fukaralığı olurdu. Toplumsal zenginliğimiz düşünce farklılığımızdır. Farklı düşüncelerden yola çıkarak ortak akla ulaşmak istediğimizde Ortak Akıl gelir gündeme.

Kentimizde düzenlenen Ortak Akıl toplantıları içinde düzenleyici olarak görev aldıklarım da oldu, katılımcısı olduklarım da oldu. Çağırılmadığım ortak akıl toplantısı olmadı sanki. Hepsinden de çok keyif aldım. Ege Ekonomi Geliştirme Vakfı’nın (EGEV) günlerce haftalarca süren çalışmasının ardından bu gün bile yararlanılan çok güzel raporlar, veriler, düşünceler çıktı ortaya. Manisa Ticaret ve Sanayi Odasının öncülüğünde yapılan ortak akıl toplantılarına da katıldım ve güzel sonuçlara ulaşıldığını gördüm.  Ortaya çıkan raporlardan yararlanıldığını biliyorum. Kent Konseyi başkanı olduğum dönemde de ortak akıl toplantıları yaptık. Ortak Akıl toplantılarına çok ihtiyaç var. Belediye Başkan Adayları Ortak Akıl toplantıları Arama Konferansları yapmalı. İnanın çok güzel fikirler çıkacaktır ortaya.


Mustafa PALA

 
back to top