Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

30 Mart 2017 Perşembe

SEVGİ BARIŞ DAYANIŞMA


Ermişlerden birine sormuşlar bir gün. `Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?` `Bakın göstereyim.` demiş, ermiş.


Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş: "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz." diye de bir şart koşmuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine "Şimdi" demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

"İşte" demiş ermiş:  "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.

Sevgiyi gönülden doyasıya yaşayanların çoğaldığı toplumlarda, huzur, mutluluk, sevgi, barış dayanışma ve gelişme olur. Çevre cennete dönüşür.

Kendini kavgayla, gerilimle tanımlayanlar olduğu gibi, kendini sevgiyle barışla kardeşlikle tanımlayanlar da var toplumumuz içinde. Gerilimden güç alanların, gerilimle yaşayanların, huzuru ve mutluluğu bulmaları mümkün olmaz. Kendileri mutlu olamadıkları gibi gerilimi ve mutsuzluğu çevrelerine de taşırlar.

Bir zamanlar benimde kırgın dargın olduğum, nefret ettiğim kin duyduğum insanlar vardı. Şimdi anladım ki, kin ve nefret insan yüreğine yükmüş. Şimdi anladım ki, yüreğini kin ve nefretle dolduranların yüreğinde sevgiye yer kalmıyormuş Kendimizle ve toplumla barışık olmalıyız. Yüreğimizi kin ve nefretten arındırmalıyız. Çevremizde, her düzeyde, her konumda dargın insanlar görüyoruz ve duyuyoruz. Üzülmekten başka da yapacağımız bir şey olamıyor maalesef.

Yapılacak bir şey var aslında, yapılacak şey kırgınlığı bitirmek için bir tarafın adım atmasıdır. Saplantıları, takıntıları aşabilen insan, el uzatmayı da bilen insandır. Barışa uzanan elin, sahibine sevgiyle bakılır. Barışa uzanan el sevgiyle sıkılır. Kavga etmek değil aslında barışmak yürek ister.  Sevgi barış kardeşlik dayanışma üzerine yazı yazarken, bu yazımı keşke falanca, filanca okuyabilse diye düşündüm hep. Dargın taraflardan biri okuyabilse, dargınlığın ne yararını görüyorum ki, diye sorsa kendi kendine. Ve dargınlığı bitirmek için bir adım atsa, keşke atsa değil mi? Kim ki, yüreğini kin ve nefretten arındırıyorsa, yüreği sevgiyle dolacak, sevenleri çoğalacaktır.

Geldiğimiz görevler anlık, aslında hayatımız anlık. Kırgınlıklar, dargınlıklar olmasın artık.
Geldik gidiyoruz, ne bu kırgınlık ne bu dargınlık. Biz dargınlık için değil, sevgi için barış için kardeşlik ve dayanışma için yaratıldık. Haydi, uzatın ellerinizi. Haydi barışın.

Geçmişte kalmış anılarınızı ve geleceğe ilişkin düşlerinizi paylaşın.
Hep barış hatırlansın. Dargınlıklar geride kalsın. Dargınlıklar unutulsun. Haydi uzat elini, barışa uzanan eller havada kalmasın.



23 Mart 2017 Perşembe

ÇANAKKALE RUHU



18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi`nin 102. yılını kutladık.

Ülkemizin Çanakkale ruhuna ihtiyacı var.
Çanakkale Ruhu, bu ülkede yaşayanların, inanç ve köken ayrımı gözetmeden tümünün bu ülkenin huzuru ve güvenliği için birlikte mücadele etmesidir.

Çanakkale ruhu her türlü ayrımcılğın bitmesidir.
18 Mart 1915 Çanakkale'de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.
Çanakkale Zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit ve Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi hediye etmiştir.

Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i. Bu yıl Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazırlattığı Çanakkale Zaferi afişlerinde Atatürk’ün resminin konulmayışı yüreğimizi sızlattı. Afişlere resmi konulmasa da sevgisinin yüreklerimizde yaşadığı hep yaşayacağı bilinmeli. Unutmayacağımız bir şey daha var. Çanakkale'de ortaya çıkan birlik bütünlük ruhudur.  Bu güzel vatan ve bu cumhuriyet için bu ruha her zaman ihtiyacımız olacaktır.

Çanakkale Savaşında tarihe şanla geçen anlatılan ve dünya döndükçe anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır.  Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür: 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyid" diye anılmıştır.

1914'te Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur. Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28'lik Mecidiye bataryasında Seyit'le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi. Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peşpeşe düşmeye başlamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.

Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmıştı, Koca Seyit ne yapmak istiyordu? Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da  koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı.  Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.

Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı.  Çanakkale Savaşından geriye güzel bir destan kaldı. Çanakale destanından geriye kalan ve şimdi çok ihtiyacımız olan ÇANAKKALE RUHU olmalı. İşte şimdi bu ruh yeniden ortaya çıkarılmalı. Ayrışmanın yerini birleşme almalı. Cumhuriyetimiz demokrasi ile taçlandırılarak sonsuza dek yaşatılmalı…



16 Mart 2017 Perşembe

HAYAT DEVAM EDİYOR


Gündemde ilk sırada referandum konusu var.


Referandum neredeyse tüm Avrupa’da ve Ortadoğu’da hatta Tüm Dünyada tartışılır konuşulur duruma geldi. 16 Nisan 2017 tarihinde referandum için kurulan sandığa gideceğiz. Hayat devam edecek.

Meydan ve salon toplantıları devam ederken, tartışmanın boyutu sınırlarımızı zorlarken, yine her sabah işimize gidiyoruz. Çocuğumuzu okula gönderiyoruz. Bakkal, kasap, manav, pazar işleri sürüyor. Giderek ağırlaştığını hissettiğimiz, nasıl çözülecek diye de kafamızı yorduğumuz ekonomik sorunlar var. Giderek artan işsizlik var. Devletin ve özel sektörün borçları var. Sıcak paraya duyulan ve artarak büyüyen ihtiyaç artıyor. Ben böyle durumlarda, hep ayrışan değil birleşen bir millet düşünürüm. Ben böyle durumlarda, yedi düvele karşı verilen Kurtuluş Savaşını düşünürüm. Umutsuzluğumun umuda dönüşmesi için.

Artan işsizlik oranlarına bakınca umutsuzların sayısı artıyor. Geçen ay açıklanan 2016 Kasım dönemi işsizlik oranları 7 yılın tarihi seviyesine çıkarak yüzde 12.1 olarak gerçekleşmişti. Bu ay ise 2016 Aralık dönemi işsizlik oranları ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1.9 artarak yüzde 12.7 olarak açıklandı. İşsizlik 7 yılın zirvesindeyken, işsiz sayısı 4 milyona yaklaştı. Bu önemli soruna çözüm üretilmesi gerekiyor. Özellikle dört gencimizden birisinin işsiz olması hepimizi düşündürüyor. Şunu bilelim ki, 21. yüzyılın sektörü hizmet sektörü olacaktır. İşsizlik sorunu büyük ölçüde hizmet sektörü ile aşılacaktır. Bu konuda yeni düzenlemeler yapılmalı.

Bugün sorunlarımız var, yarın da olacak elbet. Ben ülkemin ve kentimin sorunlarını kendi sorunlarımın önünde gördüğüm için, zamanımın çoğunu, gördüğüm sorunlara çözüm aramakla geçiriyorum. Yaklaşık 3 yıldır, iki önemli sorunu yazıyorum konuşuyorum dillendirip duruyorum. Bunlardan birisi hizmet sektöründe çalışanlar, diğeri de Kent Bahçeleridir. Bu iki sorun da önemli ülkemiz için.

Bilindiği gibi özel güvenlik ve temizlik firmaları var. Bu firmalar fabrikalara iş yerlerine ve büyük sitelere hizmet veriyorlar. Güvenlik firmasından hizmet satın aldığınızda, faturaya %18 KDV ekleniyor. Fabrikalar ve işyerleri ödediği KDV’yi mahsuplaştırabildikleri için bir zarara uğramazken ya da daha az etkilenirken,  konut siteleri bu KDV’yi geri alamadıklarından, giderlerine %18 KDV eklenmiş oluyor. Sitelerin aldığı güvenlik ve temizlik hizmetlerinden KDV kaldırılsa birçok site güvenlik firmaları ile çalışmaya başlar, üç kişi yerine dört kişi çalıştırırlar. Bu sektördeki kayıt dışılık ortadan kalkar.

Gelelim Kent Bahçelerine; Kent Bahçeleri aile ekonomisine katkı sağlayacak. Kent halkının, aile olarak, bahçede zaman geçirmesini kolaylaştıracak, bir anlamda kentleşmenin getirdiği yoğunluktan kurtulmalarını sağlayacak. Adeta yeşil terapi olacak. Sebze fiyatları iller ve bölgeler arasındaki nakliye giderleri ve çok el değiştirme nedeniyle sürekli olarak yükseliyor. Kent Bahçeleri yapıldığında, isteyenler sebzelerini kendi bahçelerinde yetiştirme imkanı bulmuş olacaklar. Yapılacak iş çok basit. Ya Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ya da ikisi birden bir düzenleme yaparak Kent Bahçelerinin yapılması yolunu açacaklar. Bu derdimi üç yıldır anlatamadım. Kimse söylediklerimi yanlış ya da haksız bulmadı. Kimse yapılmaz demedi. Ama bir düzenleme yapılmadı. Bu konuda değerli Milletvekillerimize ve özellikle Sayın Selçuk Özdağ’a çok teşekkür ediyorum. İlgililere ulaşmama, sorunu anlatmama yardımcı oldukları için. Ancak olumlu sonuç yok. Görüştüklerimin tümü “Yapılacak ilk düzenlemede ele alınacak” diyorlar fakat düzenleme bir türlü yapılmıyor…

İşte size iki somut öneri: Birisi Kent Bahçeleri konusu, diğeri de güvenlik ve temizlik hizmetlerinde KDV’nin, özellikle konut siteleri için indirilmesi ya da sıfırlanması konusu. Bu iki konuyu birilerinin iş edinmeleri gerekiyor. Önümüzdeki referandum, günlük işlerimizi etkilememeli sorunlar ötelenmemeli. Çünkü hayat devam ediyor ve edecek…



9 Mart 2017 Perşembe

VİZYON


Son zamanlarda misyon ve vizyon sözcüklerini çok duyar olduk.

Firmalar, misyonumuz vizyonumuz diye açıklamalar yapıyorlar. Hatta, misyon ve vizyonlarını belirlemek için, ortak akıl toplantıları, arama konferansları düzenliyorlar. Bu tanımları yeniden anımsatmakta yarar var. Vizyon: Bir şirketin gelecekte, bulunduğu sektörün gelişmelerine bağlı olarak, nerede olmayı arzu ettiğini gösterir. Şirket içerisinde bugün yapılan her şey, gelecekteki belirlenen o konuma varmak içindir. Misyon ise bir şirketin, bugün hangi konumda olduğunu, ne yaptığını kimin için ve kimlerle nasıl yaptığını gösterir.
Neredeyiz, nereye varmak istiyoruz? Sorularının yanıtını misyonumuz ve vizyonumuzla yanıtlarız.

Bugün ne yaptığınızı anlatan misyonunuz, yarın olmak istediğiniz konum da vizyonunuzdur. İnsanların, şirketlerin, kentlerin misyonları ve vizyonları olmalıdır mutlaka…

Benim bugün değinmek istediğim konu bu kentin vizyonudur.
Bu kent için yapılan arama konferanslarının birçoğuna katılma fırsatım oldu. Görüşlerimi bu toplantılarda aktardım. Aktarmakla yetinmedim fırsat buldukça konuşmayı ve yazmayı sürdürüyorum.
Kentin vizyonu ile ilgili düşüncelerimi 1987 yılından bu yana yöneticiliğini yaptığım Yeni Manisa’da uygulama şansıda buldum.  İnsana, düşündüklerini yaşama geçirmek büyük keyif veriyor.

Birkaç soru sormak istiyorum:
Şoför eğitim kursları neden Yeni Manisa’da yapılıyor?
Atatürk Kent Parkı neden Yeni Manisa’da yapıldı?
Okul açmak, hastane yapmak isteyenlerin aklına neden ilk olarak Yeni Manisa geliyor?
Neden bütün ilkler Yeni Manisa’da başlatılıyor?
Neden Yeni Manisa’da konut fiyatları ve kiralar daha yüksek?
Bu soruların bence tek bir yanıtı var:  Yeni Manisa İmar Planı yapılırken, ihtiyaçların tümü düşünüldü de ondan. Yeterli yeşil alanlar, geniş yollar, sosyal donatılar, okul, hastane, ticaret ve park bahçe alanları ayrıldı da ondan. Yeni Manisa’nın İmar Planını 1987 yılında Manisa Birlik olarak ve bedelini kendimiz  ödeyerek yaptırdık. 18 uygulamasını da biz yaptırdık.  Bunları yaptırdığımız dönemde dere denilince insanların aklına üstünü kapatıp yer kazanmak gelirken, biz Safran Çayının kenarında 170 bin metre kare yer ayırıp belediyeye devrini yaptık. Sağolsun Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün’de istimlak sorunu yaşamadan Manisa’ya Atatürk Kent Parkı'nı kazandırdı.

Şimdi aynı çalışma Karaçay Kıyısında, Karaçay Vadisi Projesi olarak gerçekleştirilebilir. Karaçay kıyısında da düzenleme yapılacak alanlar var. Karaçay Vadisi Projesi konusunda da çok yazı yazdım çok konuştum. İstenirse, günlerce çalışabilirim. Kentime hizmet, kendime hizmetten daha önce geliyor benim için.
Kentlere vizyon, imar planlarıyla kazandırılır. Kentimiz yeni bir Revizyon İmar Planı beklentisi içindedir. Bunun için Arama Konferansı yapılabilir. Bu konuda görüşü olanların görüşleri alınabilir. Kentimizin Cumhuriyet Kapısı dediğim, Atatürk ve Kuva-i Milliye anıtından başlayıp Menemen yoluna kadar uzanan Karaçay çevresinde ve Karaçay’la çevre yolu arasında mutlaka yeni bir düzenleme yapılmalı. Bu düzenleme yapıldığında kentimizin yeşile verdiği önemi ve modernleşme vizyonunun ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Biz sanayileşmede İzmir’i solladık. Bunu sağlıklı kentleşme ve yeni ticaret alanlarıyla da yapabiliriz. Manisalılar İzmir’e taşınırken, İzmirlileri Manisa’ya taşıyarak ticareti hareketlendirebiliriz.  Ben bir gün bunun gerçekleşeceğini düşünüyorum. Nasıl olacağını bu kentin yöneticileri ile paylaşmak istiyorum. Ortak akılla ortaklaşa çalışarak, ortak sorunlarımızı daha kolay çözebiliriz. Ben hazırım…


8 Mart 2017 Çarşamba

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ


Dünya Kadınlar Günü`nün ilk olarak gündeme gelmesi 1800`lü yıllara rastlar.

1800’lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları isteyen kadın işçiler haklarını kazanmak için mücadele etmişlerdir. Bu hak arama, daha iyi koşullarda çalışma mücadelesi yıllarca devam etmiştir.

Birleşmiş Milletler Örgütü, kadınlarda ayrımcılığı, istismarı fark etmiş ve kadın problemlerine dikkat çekmek için 8 Mart 1975’te, 8 Mart gününü Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul etmiştir.

Amaçlarına ulaşmak için çalışan kadınlar için 8 Mart özel ve önemli bir gündür, önemine yaraşır şekilde kutlanmalıdır. Bence bugünün anlamı ve önemi , hiçbir yaşam sıkıntısı olmayan, lüks içinde yaşayan, kadınlara gelecek bir çiçek, bir hediye vermekle sınırlandırılamaz. Kadınlara çiçek vermek için yüzlerce neden bulabiliriz ama 8 Mart çalışan kadınların günü olarak önemine yaraşır biçimde kutlanmalı. Atanamayan bayan öğretmenler, iş bulamayan kadınlar, çocuk yaşta evlendirilenler, istismar edilenler gündeme getirilmelidir.

Ülkemizde üzülerek belirteyim kadınlar hak ettikleri konumda değiller. Bunun en önemli nedenlerinden birisi kadının siyasetten uzak tutulmasıdır. Kadın etkin biçimde siyasetin içinde olmalı. Özellikle kentlerin yönetiminde kadınlar ağırlıklı olarak görev almalı. Kadın duyarlılığı kente yansıtılmalı. Görün bak kentler nasıl daha güzel, nasıl daha yaşanası olur… Okuryazar olmayan kadınlar için ülke düzeyinde bir seferberlik başlatılmalı kadınlarımız okuryazar duruma getirilmeli.
Öte yandan, görücü usulü, sadece dini nikahın yeterli görülmesi, kumalık, berdeller, başlık paraları, dayak ve baskı, töre cinayetleri sona erdirilmeli. Kadınlar evlere hapsedilmemeli.

Şehirlerimizde işyerlerinde cinsel tacize maruz kalan kadınları,  doktor yüzü görmediği için yaşamını yitiren kadınları sürekli olarak okuyoruz gazetelerde.

Şu evlendirme programlarının yerini kadınları eğitme okuma yazma programları alsa, okuma yazma öğrenenlere ödüller verilse, onlara iş bulunsa, eğitimli kadın sayısı çoğaltılsa, ülkemizin kalkınma hızının artacağından, çocukların daha iyi eğitileceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Bir ülkenin kalkınması için öncelikle kadınlarının eğitilmesi gerekir.

Türk kadınlarının saygı duyacakları kişi aramakta zorluk çekmeyeceklerini biliyorum. Kadınlarımızı erkeğinin yanında birinci sınıf yurttaş yapan, onlara seçme ve seçilme hakkı veren, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kadınlarımız Atatürk’ü daha çok sevmeli, çocuklarına Atatürk sevgisini öğretmeli, Atatürk yolundan ayrılmamalıdırlar.

Kadınlar, halkın en özverili, çalışkan ve üreten bireyleridir. Onlar sadece ana olarak değil, duyarlı çalışkan bireyler olarak da yüceltilmelidirler.

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında analarımız önemli çalışmalar gerçekleştirmişlerdir. Yeri geldiğinde cephede savaşmış, yeri geldiğinde cephe gerisinde savaşa destek olmuşlardır. Savaş ardından ülkenin kalkınmasında da kadınlarımız, en ön saflarda yerlerini almıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi bunu farkeden Atatürk, ülkenin kalkınmasında kadının yerini ve önemini vurgulayarak 1934 senesinde pek çok Avrupa ülkesinden önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını kazandırmıştır. Kadınlarımızda bunun bilincinde olarak Atatürk’ü sevmekte ve gösterdiği bilimin aydınlattığı yolda ilerlemektedirler.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun.



3 Mart 2017 Cuma

REFERANDUM


Önemli meselelerde halkın iradesini belirlemek gayesiyle vatandaşlar tarafından yapılan oylamaya referandum deniyor.


Anayasaların önemli değişikliklerinde referandumla halkın oyuna başvuruluyor. Türkiye'de, Fransa'da ve İsviçre'de yeni anayasaların kabulü bu şekilde olmuştur.

Türkiye tarihi bir referanduma gidiyor. 16 Nisan 2017 günü yapılacak yeni anayasa referandumu için geri sayım başladı. AK Parti ve MHP referandumda halkı 'EVET' demeye çağırırken CHP, HDP, MSP, DP. VATAN PARTİSİ’de referandumda halkı 'HAYIR' demeye çağırıyorlar. MHP içinde, bazı milletvekillerinin ve genel başkan adaylarının öncülüğünde “Hayır” çağrıları devam ediyor. Sonucu 16 Nisan’da hep birlikte göreceğiz.

Değişikliğin önemli yönü, Cumhurbaşkanının, aynı zamanda parlamento dışından oluşturulacak hükümetin başkanı olması, siyasi partisi ile ilişkisini sürdürmesi, genel başkanı olabilmesidir. Halk tarafından seçilecek Başkan, Bakanlar Kurulunu milletvekillerinin arasından seçmeyecek. Dışarıdan bakanlar kurulu oluşturacak. Bakanlar Kurulu için güven oylaması yapılmayacak. Gensoru olmayacak.

Peki Milletvekilleri ne yapacak? Onlar ağırlıklı olarak yasama görevini yerine getirecekler. Getirilmek istenilen değişiklikleri sayfanın izin verdiği ölçüde özetlemeye çalışacağım.

•Milletvekili seçilme yaşı 25'ten 18'e iniyor,
•Milletvekili sayısı 550'den 600'e çıkıyor,
•Milletvekillerinin görevleri ağırlıklı olarak yasama ile sınırlandırılıyor,
•Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Meclis genel seçimi 5 yılda bir aynı gün yapılıyor,
•Cumhurbaşkanı veya Meclis seçimi yenileme kararı verirse, iki seçim aynı anda gerçekleşiyor,
•Cumhurbaşkanı'nın partisi ile ilişiği kesilmiyor,
•Cumhurbaşkanı'na kanun kuvvetinde kararname çıkarma yetkisi veriliyor,
•Üst düzey kamu görevlilerini Cumhurbaşkanı atıyor,
•Kurumlar ile ilgili idari düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılıyor,
•Bütçe hazırlama yetkisi Cumhurbaşkanı'na veriliyor
•Sıkıyönetim kalkıyor, OHAL yeniden düzenleniyor,
•Yargının bağımsızlığı ifadesine "tarafsızlığı"da ekleniyor
•Hakimler ve Savcılar Kurulu'na yeni düzenleme geliyor.

Ben, önerilen değişikliklerin yeterince anlatıldığı ve anlaşıldığı kanısında değilim. Buna rağmen, seçmenin partilerinin önerisinin dışında oy kullanacak olanların sayısının da artacağını düşünüyorum. MHP içinde “Hayır” diyeceklerin olduğu sadece söylenmiyor, bazı milletvekillerinin ve genel başkan adaylarının yaptığı toplantılarla da görülüyor. Her parti içinde çok ya da az partisinin belirlediği oydan farklı oy kullanacağını söyleyen seçmenler bulunuyor. Değişiklik metinleri anlatıldıkça kararsızların sayısının giderek azalacağı görülecektir.

Bir başka gözlemimi de aktarmak istiyorum. Bu referandumda seçimlerde yaşanan coşku yaşanmıyor.
EVET için çağrı yapan milletvekilleri ile HAYIR için çağrı yapan milletvekilleri ya da parti liderleri televizyonlarda bir araya gelip konuyu görüşemiyor. Düşüncelerini paylaşamıyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarından EVET diyenlerle HAYIR diyenler arasındaki oy farkının çok fazla olmayacağı anlaşılıyor. Bu durum referandum sonrasında sonuçların tartışılmasına neden olabilir. Oysa bizim ekonomik sorunlar üzerine yoğunlaşmamız, dış ilişkileri düzenlememiz, yakın komşularımızla sorunlarımızı çözmemiz, AB ilişkilerine yeniden hız kazandırmamız gerekiyor. Bunun için ulusal barışa ve dayanışmaya büyük ihtiyacımız var.

Her yazımda yaptığım çağrıyı bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Ayrışmayalım, birleşelim. Aynı geminin yolcularıyız. Cumhuriyetimiz ilelebet yaşasın. Bölünmez bütünlüğümüz korunsun. Toplumsal barış ve dayanışma güçlensin. Ne olur germeyelim, gerilmeyelim. Olgunluk içinde referandumu tamamlayalım.



 
back to top