Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

29 Temmuz 2016 Cuma

DEMOKRASİ

Ortak amacımız, cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmak olmalıdır.

Yaşlı adam yol sormak için çevresine bakınır, ilk gördüğü genci durdurarak, “Kurtuluşa nasıl gidilir evlat?” diye sorar.  Genç, “sağa sola sapmadan bu Atatürk Caddesini takip et kurtuluşa ulaşırsın amca” der. Yaşlı adam gence gülümser, teşekkür eder ve kurtuluşa ulaşmak için Atatürk Caddesinde yürümeye devam eder…

Yolumuz, Atatürk’ün gösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolu olmalı. 

Atatürk, barışın, kardeşliğin, dayanışmanın,  bağımsızlığın, güçlü devlet olmanın, çağdaşlığın ortak adıdır.  Atatürk’ün gösterdiği yolun dışında yol aramak abesle iştigalden başka bir şey değildir. 
Meydanları dolduranların elinde Bayrak ve Atatürk olduğunda, coşkunun büyüdüğünü, göğsümüzün kabardığını görürüz her zaman. Ortak noktamız Bayrak, Atatürk ve Vatan olsun. Böyle olursa emin olun yolumuz aydınlık olur.

Vazgeçilmezimiz mutlaka demokrasi olmalı. Çağdaş uygarlığa ulaşmak ve çağdaş kalmak için demokrasi şart…

Halkın, halk tarafından, halk için idaresi şeklinde tanımladığımız demokrasi dışında yönetim biçimleri bize yakışmaz. 
Demokraside önceliğin özgürlüğe mi yoksa eşitliğe mi verilmesi gerektiği tarih boyunca tartışılmış ve tarih, bu ikisini bir arada tutacak sistem teorisini üretme çabalarıyla sıklıkla karşılaşmıştır. Liberal demokrasi sistemi bunlardan biridir. İçinde barındırdığı liberal kelimesiyle özgürlüğü, demokrasideki siyasi eşitlik kavramıyla da eşitliği temsil etmektedir.
Cumhuriyeti tam demokratik cumhuriyet yapabilmek için, “gönüllü birlikteliklerle bir arada bulunan o ülke halklarının tüm kesimlerinin, çoğulcu özgür iradeleri ile katılımcı olarak yönetim ve denetim süreçlerine doğrudan katıldığı, demokrasiyi tüm sivil kurum, kuruluş ve kadroları ile var ettiği ve çok kimlikli, değişik inançlı ve çeşitli kültürlerin bir mozaik oluşturacak şekilde bir arada yaşamasına olanak veren bir devlet yapılanmasının gerçekleştirilmesi gerekir.”  

Bir de Laiklik var. Laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır. Laikliği basitçe, dinin siyasetten ayrılması olarak tanımlayabiliriz. Liberal demokratlar, demokrasinin ‘çoğunluğun tiranlığına’ dönüşmesini engellemek için devletin tüm dinlere aynı mesafede kalmasını bir zorunluluk olarak görürler. İşte burası çok önemli: “Çoğunluğun Tiranlığına” ve diktatörlüğe gidiş olmamalı hiçbir zaman. 
Bir de güçler ayrılığı ilkesi var elbet. Güçler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargı kurumlarının, devletin farklı organlarında bulundurularak iktidarın tek elde toplanmasını engellemek ve bu üç kurumun birbirlerini denetleyebilmesini sağlamak anlamına gelir. 
Parlamento, Siyasi Partiler,  Anayasa, Sivil Toplum, Katılım,  demokrasinin içinde ve önünde olan kavram ve kurumlardır. Bu kavram ve kurumlara verilen değer ve gösterilen özen, demokrasinin belirleyicisidir. 15 Temmuz bizi kendimize getirdi. Demokrasiye sahip çıkma refleksimizi güçlendirdi. Demokrasinin güçlendirilmesi için yeni bir ortam yeni bir iklim yarattı. 

Haydi Türkiye, Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıralım. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşalım…









22 Temmuz 2016 Cuma

OHAL

Dün 15 TEMMUZ başlıklı bir yazı yazmayı kararlaştırmıştım. Yazacaklarımı kafamda tekrarlayıp duruyordum.

Merhaba, konuşulacak zamanda susmak, susulacak zamanda konuşmak insana acı verirmiş. Yazılacak zamanda yazamamak, yazılmayacak zamanda yazmak da öyle bence. Yazmak mı, yazmamak mı? Söz verdiysen yazacaksın, diyerek başladım yazmaya. Yazacağım tamam da ne yazayım? Dün 15 TEMMUZ başlıklı bir yazı yazmayı kararlaştırmıştım. Yazacaklarımı kafamda tekrarlayıp duruyordum.
15 Temmuz, Şerefli ordumuz içinden çıkan hainlerle değil, halkın dayanışmasıyla, demokrasiye sahip çıkmasıyla anılacaktır şeklinde başlayıp devam edecektim yazıma.

Kınalı kuzularımızı yazacaktım. Gençlerimizi “En büyük asker bizim asker” diyerek davul zurnayla askere gönderdiğimizi yazacaktım.  15 Mayıs’ta askerlerimizin durumuna üzüldüğümü, yüzlerindeki ifadenin, yüreğimi kanattığını gözlerimi yaşarttığını yazacaktım ve NE OLUR ERLERİMİZİ KINALI KUZULARIMIZI YARGILAMANIN DIŞINDA TUTALIM, ONLARI VE GÖZÜ YAŞLI AİLELERİNİ RAHATLATALIM diyecektim.  ŞEREFLİ ORDUMUZU KARŞI TUTUMUMUZU ŞEREFSİZ İSYANCILAR YÜZÜNDEN DEĞİŞTİRMEYELİM, BU KONUYA ÖZEN GÖSTERELİM diye uzun uzun yazacaktım.

Yurttaşlarımızın demokrasiye sahip çıkmasından duyduğum mutluluğun altını çizecektim. Gerçekten öyle değil mi? Yurttaşlarımız demokrasiye sahip çıktılar. Basınımız demokrasiye sahip çıktı. Siyasi Partilerimiz demokrasiye sahip çıktı. Birlikte karar aldılar. Aynı bildiriye imza attılar. Gönül, meydanlarda aynı otobüsün üstüne birlikte çıkabilseler, sırayla halka birlikte hitap edebilseler istiyor. Ne güzel olur değil mi? Yurttaşlar arasında özlediğimiz işbirliği, dayanışma ve toplumsal barış güçlenir.
Dün gece OHAL ilan edilince, OHAL üzerine de yazayım istedim. OHAL Anayasamızda var. Yetkili kurumlar karar alıyor ve uygulanıyor. OHAL 3 ay sürecek. Anayasanın 120'nci Maddesi ile 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3'üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (b) bendine göre, ülke genelinde uygulanacak. Birçok yurttaşımızın “OHAL nedir?” sorusuna yanıt aradığını düşünüyorum.

1982 Anayasası'nda hangi şartlarda olağanüstü hal ilan edileceği yer alıyor. Buna göre, “Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım, Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması” gibi durumlarda, olağanüstü hal ilan edilebiliyor.

Bu günlerde kulağımız hep haberlerde olacak.
Ekonomik faaliyetler devam edecek.  Demokrasi Nöbeti de devam edecek deniliyor. Ne kadar devam eder, nasıl devam eder bilemiyorum. Dileğimiz demokrasiye sahip çıkma ve etkin yurttaş olma bilincinin geliştirilmesidir. Başka Türkiye yok. Ülkemizi ve demokrasimizi korumalıyız. Yurttaşlarımız arasında, barış kardeşlik ve dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Demokrasi nöbeti sadece bir siyasi parti tarafından tutuluyormuş izlenimi verilmemeli. Nöbet tutulacaksa tüm yurttaşlar tarafından tutulmalı.
Darbe, kalkışma, isyan ne derseniz deyin, bastırıldı. Bundan daha güzel bir haber olamaz. Ülkemizin, cumhuriyetimizin ve demokrasinin değerini bilelim. İsyancıları, şerefli ordumuzdan ayrı tutalım. Ve kınalı kuzularımızı, onların ailelerini rahatlatacak açıklamaları gecikmeden yapalım. Erlerimizin durumunu, kandırıldıklarını dikkate alalım.  Büyük büyük insanlar kandırılırken, onlar da kandırılmış olamaz mı?
Yarınlara umutla bakalım. Bu günler de geçecek. Bu güzel ülke, barış kardeşlik ve dayanışmayla güçlenip gelişecek. Şimdi demokrasi için, ülkemizin mutlu geleceği için kucaklaşma zamanıdır.  İnanın yarınlar daha güzel olacak…

1 Temmuz 2016 Cuma

LANET OLSUN

Lanet olsun demekten kutlu olsun demeye zaman kalmıyor…

“Lanet olsun” demek de günlük konuşmalarımızda öne çıktı.
Lanet olsun diyerek öfkemizi bastırmaya çalışıyoruz.
Lanet olsun demekten kutlu olsun demeye zaman kalmıyor…

“Lanet Olsun”, “Kutlu Olsun” dileklerini eş zamanlı olarak kullanır olduk.
Bir yandan teröre lanet okuyoruz, bir yandan bayram kutlamaya çalışıyoruz.
Ne sevgimizi sevgi gibi, ne de üzüntümüzü üzüntü gibi yaşayabiliyoruz.

Şehit haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Öfke kabarıyor.
Gönül, ülkenin iktidarı muhalefeti yaşanan sorunları görüşsün çözümler bulsun istiyor.
Gönül, liderler el sıkışsın selamlaşsın istiyor.
Gönül, dargınlar barışsın istiyor.
Gönül, barış kardeşlik dayanışma güçlensin istiyor
Liderler şehit cenazelerinde bile el sıkışmıyor.
İsrail’le Rusya ile barış oluyor.
Yabancı ülkelerin devlet başkanlarıyla bir araya geliniyor.
Bizim liderler bir araya gelemiyor…

İsraille dargın olmanın, Rusya ile dargın olmanın yarattığı sorunlar görülüyor da, içerde dargın olmanın yarattığı sorunlar neden görülmüyor? Neden toplumsal barışın dayanışmanın kardeşliğin yolu açılmıyor?

İçimdeki sıkıntı, bayramı bayram gibi yaşamama engel oluyor. Yüzler gülmüyor.
“Lanet olsun” demekten, “Kutlu olsun” demeye zaman kalmıyor.

Eğer biz, cenazelerde ve bayramlarda bir araya gelemiyorsak,
Kederi ve kıvancı birlikte yaşayamıyorsak
Şapkayı önümüze koyup düşünmeliyiz.
Keşke dememek için, geç kaldık dememek için, iyi düşünmeliyiz. Kişisel çıkarlarımızı hatta parti çıkarlarımızı, siyasi çıkarlarımızı bir yana koyup, sadece ülkeyi düşünmeliyiz.

Bir Amerikalı, bir Fransız ve bir Türk, bizim Temel Amerika’da bir gökdelen inşaatında birlikte çalışıyorlarmış. Gökdelenin, ellinci katında çalıştıklarından, yemek paydosunda, aşağı inmezler,  evden kendi getirdiklerini yerlermiş.

Amerikalı azık torbasını açtığında, içinden sosisli sandviç, Fransız açtığında, peynirli sandviç, Temel açtığında da, hamsili sandviç çıkarmış hep. Günlerce aylarca hiç değişmemiş menü. Bir gün yine azık torbasından sosisli sandviç çıkınca kafasının tası atmış Amerikalının “Yarın da aynı şey olursa aşağıya atlayıp intihar edeceğim” demiş. Fransız “Bende peynirli sandviç çıkarsa intihar edeceğim” deyince, Temel de söylemiş aynısını “Hamsili sandviç olursa bende öldüreceğim kendimi”
Ertesi günü aynı şeyler çıkmış torbadan, eşlerine bir not bırakıp intihar etmişler üçü de. Cenaze törenleri birlikte yapılmış. Amerikalının ve Fransız’ın eşleri iki gözleri iki çeşme ağlıyorlarmış. “Biz onların hazırladıklarımızı sevmediklerini bilseydik, başka yemekler hazırlamaz mıydık hiç” diyorlarmış. Temel’in karısı Fadime, sessiz duruyormuş kıyıda. “Sen ne diyorsun bu duruma?” diye sormuşlar ona da. “Ne diyeyim ki” demiş Fadime “ Ne diyeyim ki, Temel her gün kendi torbasını kendisi hazırlardı.”

Biz bu günleri kendimiz mi hazırladık diye düşünmeden edemiyorum…

 
back to top