Manisa vahşi çöp toplama ayıbından Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün sayesinde kurtuldu.
Yıllar önce katı
atıkların yeniden kazanımı sürekli gündeme getiriyordum. Bu konuda köşe
yazıları ile yetinmedi. “Çöp Deyip Geçme” adı altında kitap yazdım, sunumlar
yaptım. Sunumlarda kullandığım fotoğrafların bazılarını burada da paylaşıyorum.
Manisa Uzunburun Mahallesinin yakınında Katı Atık Bertaraf Tesisinin yapılıp
çalışmaya başlamasından bu yana, çöp çöplük ve yeniden kazanım konularına fazla
değinmedim.
Biz geçmişi tez
unutanı çok olan bir toplumuz. “Nereden Nereye” başlığı altında bazı
hatırlatmalar yapmak istiyorum:
Hemen yazımın başında
belirtmek istiyorum: Çöpsüz çöplüksüz kent hayal değil. İstersek gerçek olur.
Çöp deyip geçmeyin.
Çöpün yaşantımızda önemli bir yeri var. Hepimizin evinde, işyerinde çöp ve çöp
kutuları bulunur. Evimiz varsa, mutfağımız, mutfağımız varsa çöpümüz mutlaka
olur. Evet, çöp en çok evlerimizin mutfağından çıkıyor. Bu nedenle çöp
kovalarımızda mutfaktadır genellikle. İçi boşalan plastik ve cam şişeleri,
kutuları hep çöpe atıyoruz. Çöp kovalarımızı da en çok sebze meyve kabukları
dolduruyor. Örneğin, ıspanak, pırasa soğan pazardan demet, demet tane, tane
gelir. Saplar, kökler, kabuklar derken tencereye giren azaldıkça azalır.
Tencereye girenin kat kat fazlası çöpe gider. Patatesler soyulur, bir dolu
kabuk, Soğan dersen yine öyle. Bezelye, barbunya fasulye, bakla ayıklanır çöp
kovası doluverir hemen. Salatalıklar soyulur. Kabuklar çöpe. Kavun, karpuz da
öyle. Kereviz, yer elması, turp, maydanoz, dereotu geriye bir dolu çöp bırakır.
Ya artan yemekler, kurumuş ekmekler haydi hepsi çöpe. Hepsi aynı yere…
Ne olacak peki bütün
bu kabuklar çekirdekler, sararmış yapraklar, artık yemekler ve ekmekler? Haydi
hepsi aynı torbaya ve hepsi çöpe. Çöp kovası doldu. Boşaltılmazsa kokmaya
başlayacak. Al torbayı doğru, çöp bidonuna. İçi doluysa bırakıver kıyısına.
Bazılarına pencereden atmak, kimse görmeden apartman girişine bırakıvermek daha
kolay gelir.
Çöpler genellikle,
karışık biçimde torbalara doldurulup, düzensiz biçimde bidonlara bırakılır.
Bidonlara bırakılan çöpleri önce kediler köpekler, daha sonra, el arabalı at
arabalı “Yeniden kazanım ekipleri durumundaki çöp toplayan çocuklar!”
karıştırır. İşe yarayanlar alınır gerisi çevreye saçılır. Sonra sıkıştırmalı
çöp kamyonları gelir. Alınan alınır, kalanları rüzgar çevreye uçurur. Al sana
çevre kirliliği, al sana kara sineklerin üreyeceği ortam. Al sana çekilmez bir
koku…
Çöp bidonlarındaki çöpleri alan sıkıştırmalı çöp kamyonları, çöplerin sularını akıta, akıta çöplüğün yolunu tutarlar. Kamyonlarla gelen çöpler Sipil Dağı’nın kuzeye bakan yamacındaki Şahin Deresinin ağzına dökülürdü eskiden.
Kırk yıldır mı desem elli yıldır mı desem Şahin Deresinin ağzına dökülen çöplerin yüksekliği sanırım kırk elli metreyi bulmuştur. Zaman, zaman yangınlar çıkardı çöplükte, doğudan esen rüzgar dumanları kentin üstüne taşırdı. Yananlar plastik torbalardır. Kimyasal atıklardır. Kısacası kanserojendir hepside. Rüzgârla kentimizin üstüne gelirdi, aşımıza ekmeğimize havamıza karışırdı. Çöplükten alevler yükselirdi zaman zaman. Yangın Sipil Dağını tehdit ederdi. Helikopterler uçaklar gelir yangın söndürülürdü. Bende olanları yazardım bıkmadan usanmadan.
Çıkan yangınların
hesabı tutulmazdı. Bilinirdi çöplerin altında metan gazının oluştuğu, her an
patlayabileceği bilinir de hiçbir önlem alınmazdı..,
Çöplüğün kıyısına
gecekondular yapılırdı. Mahalleler kurulur. Sadece kentimizde değil, nedense bu
ülkemizin her yerinde hep böyle olurdu!..
Mutfağımızdan çıkan
çöp, hiçbir ayrıma tabi tutulmadan torbalara doldurulup genellikle
çöp bidonlarına içine değil kıyısına bırakılır. Çöp bidonlarını
yanarken görmek alışılmış manzaralardandır. Sadece bu değil, çöp bidonlarını
karıştıran çocuklarda, çöplüklerde ekmek arayan kadınlarda, bidonlara girip
çıkan kedilerde, sahipsiz sokak köpekleri de alışılmış manzaralardandı kentimizde…
Çöp deyip geçmeyin.
Çöpü değerlendiren, geri kazanan, çöpsüz çöplüksüz kentler kuran ülkelerde var.
Çöp deyip geçmeyin.
Hepimizin evimizden çıkan çöpler geride kazanılabilir, sorun da olabilir. Bizim
ülkemizde çöp sorundur. Kente yaşayan insanlar içinde belediyeler içinde
sorundur. Hem de öncelikli bir sorundur.
İstemeyip attığımız
çöp, gün gelir dağın eteğinde patlamayı bekleyen bir bomba olur. Ve bir gün
patlar. 28 Nisan 1993 Çarşamba günü İstanbul, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü
patlamadı mı? Altında kadınlarımız çocuklarımız can vermedi mi?
28 Nisan 1993 Çarşamba
günü, saat 10.00 sıralarında Ümraniye Çöplüğü patladı. Ve çöp sorunu ülke
gündemine geldi.
Gündemimizi felaketler
oluşturuyor. Depremi de, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşadığımız büyük felaket
sonrasında gündemimize aldık. Alınacak önlemleri felaket sonrasında tartışmaya
başladık. Depremi deprem sonrasında değil, deprem olmadan tartışıp önlemler
alabilseydik, bu denli büyük kayıplar vermeyebilirdik.
Depremi de önlemleri
de çok kısa sürede unuttuk. Şimdi depremi gündemimize alabilmek için sanırım
yine büyük bir deprem beklenecek.
Çöp sorununda da
depremde olduğu gibi oldu. Çöp ülke gündemine 28 Nisan 1993 tarihinde yaşanılan
büyük çöplük patlamasıyla gündeme geldi.
29 Nisan 1993 tarihli
gazetelerin tümünün birinci sayfaları “Çöplük faciası”na ayrılmıştı. Çöpü
yeniden gündeme getirmek için 28 Nisan 1993’ü anımsamak, anımsatmak gerekiyor.
Bunun için 29 Nisan 1993 tarihli gazetelere bakmak yeterli olacaktır.
29 Nisan 1993 tarihli Milliyet Gazetesine bakıyorum: Manşet “Çöplük Patlaması” Manşetin altında iki alt başlık var: “Ümraniye çöplüğü bomba gibi patladı; evler insanlar çöp dağının altında kaldı.” “Facia sorumsuzluğun son örneği… Yıllar süren uyarıları kimse dikkate almadı.” Çöplük patlamasına ilişkin büyük fotoğraflar var birinci sayfada. Fotoğraf altı yazılar fotoğraflardaki faciayı anlatmaya yetmiyor. “Ümraniye”yi allak bullak eden facia sonrası çöplük ana baba gününe döndü. Çarpık kentleşmenin sonucu çevrede bir utanç abidesi gibi duran çöp dağları evleri yuttu, insanları boğdu. Faciadan kurtulanlar elleriyle çöpleri kazıp yakınlarını kurtarmaya çalıştılar.” Bir diğer fotoğrafın altında da “ Bomba Çöplük. İşte insanlara mezar olan çöplük. Metan gazının yol açtığı faciadan çıkan yangın sönmüş, ama dumanlar bir yas işareti gibi tütüyor. İnsanlar çaresiz gözyaşı döküyor. Hekimbaşı çöplüğü bir mezarlık sessizliği veriyor.” Ağıt yakan kadınlar fotoğrafının altında da “Ölüme bakış. Kadınlar ağıt yakıyor. Kadınlar çocuklara, babalara komşulara yanıyor. Kadınlar çocukları kucaklarında ölümü sessizce seyrediyor.” Milliyet Gazetesini okumayı sürdürüyoruz: “Bekleniyordu. Geliyorum diyen facia geldi. Patladı patlayacak denilen Ümraniye çöplüğü patladı ve en az 30 evle 70 kişiyi yuttu. Dün sabah 10.10 sıralarında çöp dağlarında oluşan metan gazı, kulakları sağır eden bir gürültüyle patladı. Patlamayla birlikte 200-300 metre kayan tonlarca çöp yığını, önüne gelen evleri altına aldı. Göz göre göre. Ümraniye çöplüğünün bir gün bu faciaya yol açabileceği uzun zamandır söyleniyor, yazılıyordu…
Manisa’nın çöplüğünü
de yıllardır yazıyor söylüyordum. Büyükşehir olmaya hazırlanan Manisa’nın
çözümlenmesi gereken öncelikli sorunudur, çöp sorunu diyordum. Hiçbir kimse
Manisa Çöplüğünün Manisa’ya ve görkemli Sipil Dağına yakıştığını söyleyemez.
Duyarlı bir yurttaş
olarak, önce toplantılarda ve köşe yazılarında dile getirdim çöp sorununu.
Çöplük patlayabilir diye yazdığımın ertesi günü çöplükte yangın çıktığı oldu.
Daha sonra, Çöp Deyip Geçme isimli bir kitap yazdım. Manisa Kent Konseyi
Başkanı olunca ilk çalışmamız Manisa Çöplüğü ve Manisa’da Katı Atıkların Geri
Kazanımı Projesini hazırlayıp, Manisa Belediyesine sunmak oldu. Projemiz Manisa
Belediye Meclisi tarafından oybirliği ile kabul edildi. Manisa’nın çöplük
sorunu çözme konusunda kararlar alındı çalışmalar hazırlıklar yapıldı. Manisa
kentinden toplanan çöpler, pimi çekilmiş bomba gibi duran Sipil Dağındaki
çöplüğe dökülmemeli diyenler çoğaldı.
İstanbul Ümraniye
çöplüğü, parklara bahçelere dönüştürüldü. Ankara Mamak çöplüğü yok artık
ortada. Mamak çöplüğünün yerinde, bahçeler var. Sipil Dağındaki çöplükte
güzelim Sipil Dağının güzel bir parçası durumuna gelebilir diyordum sürekli
olarak. Çöplerin yığıldığı yerden ağaçlar yükselebilir…
Önümüzdeki yerel
yönetim seçimlerine katılacak adayların programlarında çöplük sorunu ilk sırayı
almalı diyordum. Adaylar, çöp sorununu nasıl çözeceklerini, çöpü nasıl
geri kazanacaklarını inandırıcı biçimde anlatmalı. Manisa Çöp Sorununu çözen
kent olmalı deyip duruyordum insanları bıktırırcasına. Ancak ben bıkmıyordum
sorun sürekli olarak gündemde tutmaktan. Sonunda beklediğimiz oldu. Vahşi çöp
depolama sorunu, Katı Atık Bertaraf tesisi kurularak ortadan kaldırıldı.
Ardından yazdığım yazılarda Sayın Cengiz Ergün’e teşekkürlerimi tekrarlayıp
durdum. Çünkü Manisa’da Spil Dağının kuzey doğusundaki, Şahin Deresi Ağzında
çöp depolama işine son verilerek Manisa tarihine not düşülmüş oldu… 5 Haziran
Dünya Çevre Günü nedeniyle bir hatırlatma yapmak istedim…
Geçmişi unutmamamız
güzel işler yapanları da alkışlamamız gerekiyor.
Katı Atık Bertaraf
Tesisinin ardından, Manisa Atıksu Arıtma tesisinin yapımı gerçekleştirildi.
Bunu da çevre gününde hatırlatmak istiyorum.
Manisa Büyükşehir
Belediyesinin çevreye gösterdiği duyarlılığın olumlu sonuçlarını ardı ardına
görmeye başladık.
Ben Gediz nehrinin de
temiz aktığını içinde balıkların yüzdüğünü görmek istiyorum.
Bizim yaştakiler
bilirler, biz Gediz Nehrinde balık avlardık.
Manisa Büyükşehir
Belediyesi gibi, Gediz kıyısındaki tüm yerleşimler atık su arıtma tesislerini
kurduklarında, Gediz temiz akmaya başlayacak ve içinde balıklar yaşayacaktır…
Gediz nehrinin
temizlenmesi için Gediz’in geçtiği tüm yerleşimlerin bir araya gelmesini
projeler yapılmasını öneriyorum. Ben 76 yaşında olmama karşın benimle yola
çıkacak bir ekiple Gediz Nehrinin kaynağından Gediz’in denize döküldüğü yere
kadar yürüyüp kirlilik kaynaklarını saptama ve bunu tüm dünyaya duyurma işine
varım. Çok değil 4-5 kişi bunu başarabiliriz. Çalışmamızı belgesel haline
getirip, Gediz’in temizlenmesini etkin biçimde gündeme taşırız.