Bugün, 30 Nisan Berat Kandili. Berat, temize çıkma
anlamına geliyor. Berat kandilinin diğer anlamı da rahmet gecesi olmasıdır.
Posta Manisa’nın Berat Kandili nedeniyle
pazartesi günü de çıkacağını öğrenince ve benden de bir yazı istenince, yine
sevgi, barış, kardeşlik ve uzlaşma üzerine yazayım dedim. Gerçekten sevgiye ve
uzlaşma kültürüne ihtiyacımız var. Ayrışma yerine birleşmeye ihtiyacımız var.
Kin ve nefreti yüreğimizden atıp yerine
sevgiyi koymalıyız. Çünkü kin ve nefret insan yüreğine yüktür. Yüreğinde kin ve
nefret olanlara bakın, kin ve nefretin yüzlerine yansıdığını görürsünüz. Kin ve
nefreti yüreğinizden attığınızda yerini sevgi doldurur. Sevgi insan
için, hava kadar su kadar önemli. Sevmezseniz, sevilmezseniz mutlu olamazsınız.
Doğayı, insanları her şeyi seveceksiniz.
Yaşadığınız kenti, yaşadığınız ülkeyi seveceksiniz. Yaşadığın kenti sevmek,
eşini, çocuklarını akrabalarını sevmek kadar önemlidir. İnsan yaşadığı kenti
sevmiyorsa, mutlu olması mümkün değil. Yaşadığın kenti sevmek emek
istiyor. Kenti sevmek için çaba göstermek gerekiyor. Kenti sevmek
insana sorumluluklar yüklüyor. Kenti sevmemekse insanı mutsuz diyor. Ya sevecek
mutlu olacaksınız ya da sevmeyerek mutsuzluğu yaşayacaksınız. Seçim sizin.
Sevmeyi seçerseniz, çalışacaksınız. Ama mutlu olacaksınız. Ben yaşadığım kenti
sevip, mutlu olmak isteyenlerdenim. Sevdiğim kent için çalışmam gerektiğini
biliyorum. Yaşadığımız kenti sevmek, hemşerilerimizi de sevmemizi
gerektiriyor. Yaşadığımız ülkeyi sevmek, yurttaşlarımızı da sevmeyi
gerektiriyor.
Yunus Emre’nın bu dizelerini çok
seviyorum; fırsat buldukça paylaşıyorum: Gelin tanış olalım/İşi kolay
kılalım/Sevelim sevilelim/Bu dünya kimseye kalmaz.
Sevginin sözünü etmek yetmez. Sevgiyi
içselleştirmeliyiz. Sevgiyi yaşamalıyız.
Ermişlerden birine sormuşlar bir gün.
`Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?`
`Bakın göstereyim.` demiş, ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş
olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine
derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları
denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş: "Bu kaşıkların ucundan tutup
öyle yiyeceksiniz." diye de bir şart koşmuş. "Peki" demişler ve
içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü
döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar,
öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine "Şimdi" demiş
ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri
aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya
bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya
daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini
doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş
ermiş: "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı
düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da
arkadaşı tarafından doyurulacaktır.
Sevgiyi gönülden doyasıya yaşayanların
çoğaldığı toplumlarda, huzur, mutluluk, sevgi, barış dayanışma ve gelişme olur.
Çevre cennete dönüşür. Arınma, temize çıkma kandiliniz kutlu olsun. Kin ve
nefretten arının yüreğinizi sevgiyle dolsun…