Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

17 Nisan 2015 Cuma

MANİSA'NIN TURİZM SEFERBERLİĞİ

TURİZM HAFTASI
15-22 Nisan 2015 tarihlerinde 39'ncu Haftası Etkinlikleri düzenleniyor.
Hafta nedeniyle düzenlenecek etkinliklerde, Manisa Turizmini konuşacağız.
20 Nisan'da Yunt Dağı'nda bulunan Obasya Yerleşkesinde, hem Obasya'yı tanıtacağız hemde, Turizmden beklentilerimizi dile getireceğiz.
Manisa sanayide ve tarımda önemli gelişmeler sağlamış bir kent olmasına rağmen, turizmde yeterince  gelişemediğini, çalışmaların yeterli olmadığını dile getirmeliyiz. Manisa’da mutlaka Turizm Seferberliği başlatılmalı ve çalışmalar kesintisi sürdürülmeli. Seferberliğin amacı : “Çok önemli tarihi, kültürel, doğal ve beşeri zenginliklere sahip Manisa’yı, tüm toplum kesimlerini kapsayan bir seferberlik anlayışıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenen 2023 TÜRKİYE TURİZM VİZYONU hedefleri doğrultusunda MARKA İL yapmak.” olmalı.
Manisa'nın turizm için önemli artıları var. Çok önemli doğal, tarihi, kültürel ve beşeri zenginliklere sahip olması, Bölgenin tek  “Şehzadeler Şehri” olması, Türkiye ve Dünya çapında ilklere ve enlere sahip olması, İzmir, Efes, Bergama, Kuşadası, Pamukkale gibi turizm destinasyonlarına yakınlığı, Önemli ulaşım koridorlarının güzergahında olması, gelişmiş ulaşım altyapısı, gündemde olan İzmir-İstanbul otoyol, Çandarlı Limanı, hızlı tren vb. projelerin güzergahında yada  yakınında olması, Hava alanı, liman ve denize yakınlığı, İklim ve ekoloji avantajı, flora-fauna zenginliği, üzüm, zeytin, kiraz v.b. üretimindeki lider konumu, Kendi bünyesinde ve yakınında gelişmiş sağlık kuruluşlarının varlığını  artılarımız olarak sayabiliriz. Bu kadar çok artı varken, sonuç nasıl eksi oluyor bunu düşünmemiz gerekiyor. Sıralanan artılar Manisa’nın Marka Kent olma yolunda ilerlemesini kolaylaştıracaktır diye düşünmeliyiz.
Manisa’da öne çıkan birçok simge ve sembol var. Şehzadeler Şehri, Osmanlı Eserleri, Mesir, Manisa Bezi, Mevlevihane, Geleneksel el sanatları, Musiki, mehter, Sipil Dağı, Magnesia, Manisa Lalesi, Yılkı atları, Endemik bitki türleri, Dağcılık, Yamaç Paraşütü, Sardes, Bintepeler, 26 bin yıllı Ayak izleri, Termal Turizm, Göller, Aigai, Mitolojik zenginlik, Niobe, Kibele, Tantalos. Yanık Ülke Katakekaumene, Peri bacaları, Kula evleri, Yunus Emre Köyü. Halı ve kilim dokumacılığı ve bu listeye yeni katılan OBASYA var. Bu listeden ilgi çekecek hikayeler üretebiliriz.
Sadece Turizm Haftasında değil, Kayayı delen damlanın gücünün sürekliliğinden geldiğini bilerek, sabır ve kararlılıkla bıkmadan usanmadan defalarca her zaman turizmi dile getirmeliyiz. Turizm etkinlikleri düzenlemek için Turizm Haftasını beklemek gerekmez.  
Manisalıların aidiyet duygusundaki zayıflık ve birlikte iş görme alışkanlığının yeterince gelişmediğini söyleyenleri haksız çıkarmalıyız. Böyle olsaydı Obasya Projesini gerçekleştiremezdi. Yeni Manisa'yı kuramazdık demeliyiz. Umutsuzluğa gerek yok. Manisa’nın Turizm Seferberliğini başlattığımızda başarıyı mutlaka yakalayacağız. Birlikte inanırsak, birlikte çalışırsak, başarılı  olacağımızdan hiç kuskunuz olmasın. Manisa Tarımda ve Sanayide olduğu gibi Turizmde de adını mutlaka duyuracaktır. Manisa mutlaka bir gün MARKA KENT olmayı başaracaktır.  Manisalılar olarak bize düşen görev birlikte çalışmak, çalışanlara destek olmaktır.

Bu köşe yazısı 20 Nisan'da Obasya'da yapacağım sunumun kısa bir özeti gibi oldu sanki. Turizm Haftası, Manisa'nın Turizm Seferberliği yolunda yeni adımlar atmamızı, Obasya lokomotifine yeni vagonlar eklememizi  kolaylaştıracaktır...

Turizm Haftamız ve başlayan turizm seferberliğimiz kutlu olsun...




10 Nisan 2015 Cuma

SESSİZ ÇIĞLIK

Bu kentte birlikte işgörme alışkanlığı yok` diyenler, bu sessiz çığlığımı duyun lütfen.


Denizleri aşıp, derede boğuluyorsak, çözümler yerine, anlamsız engeller çıkarılıyorsa karşımıza, söyleyin birlikte iş görme alışkanlığı nasıl gelişsin bu kentte?  Sessiz çığlığımı duyun lütfen. Dinlemek isterseniz gelir anlatırım. Bu yaşadıklarımı yazıp kitap haline getirmeyi de düşünüyorum. Güzel bir gülmece olacağından hiç kuşkum yok. Tam bir kara mizah örneği olacak ve sanırım yıllarca anlatılacak. Keşke, gülmek yerine üzülebilsek. "Güleriz ağlanacak halimize" diyenler boşuna dememiş zaten.

Büyük hedeflere anacak büyük çabalarla çok çalışılarak ulaşılabileceğini bilerek başlıyoruz her işe.  Büyük hedeflere ulaşmanın verdiği mutluluk, çektiğimiz sıkıntıların karşılığı oluyor her zaman. Şikayetim, işin zorluğunda ya da çok çalışmaktan değil. Günde nerdeyse onaltı saat çalışıyoruz zaten. Şikayetim, anlamsız engellerin çokluğundan Şikayetim hayır demeye alışmış bürokrasiden. Açık tutulması gereken kapıların yüzümüze kapanmasından.  Mevzuatın içinden, büyüteçle "hayır olmaz" demek için gerekçe bulunmaya çalışılmasından. Çözüm odaklı olunması yerine, sorun odaklı olunmasından.

Önemli mevkilerde görev yüklenmiş çok sayıda etkili yetkili kişinin desteği alınıyor. Yaptığınız iş alkışlanıyor. Çözüm arayışlarını görüp mutlu oluyoruz. Büyük dağları aşıp, küçük tepelerde tıkanıp kaldığımızda üzülüyoruz. Yollara konulan çiviler, döşenen dikenli teller canımızı yakıyor. Biz acele ettikçe, eteklerimizden asılanların sayısı çoğalıyor. Allah rahmet eylesin Hacırahmanlı'da ünlü bir pehlivanımız vardı Halil adında.  Askerliğini yaparken,  güçlü kuvvetli diye top arabasını çektirirlermiş Halil pehlivana.  Top arabasını çekerken, arkadaşlarının da arkadan iterek yardımcı olmalarını beklermiş. "Arkaya dönüp baktığımda, arkadaşlarımın tümünün top arabasının üstüne bindiklerini, sadece top arabasını değil, kendilerini de çektirdiklerini görürdüm." derdi gülerek anlatırdı askerlik anılarını Halil pehlivan...

Çıkarılan engeller, ötelemeler, oyalamalar, "olmaz" demeler, beni üzmüyor, moralimi bozmuyar dersem yalan olur. İnanın uykularımı kaçırıyor. Bazen, nasıl hasta olmuyorum diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu günlerde "Pala hastalanıp yatağa düşmüş." derlerse, bilin nedeni, önüme çıkarılan haksız engellerdir. Asabım bozuluyor. Kendi özel işim olsa, olmadı der geçer giderim. Yaptığım işte kamu yararı olduğu için üzülüyorum.  Toplum yararına, yaşadığım kentin, ülkemin yararına olacağına yürekten inandığım bir işi başlatıyorum, bir çok yetkili ve etkili insan da buna inanıp destek veriyor. Ancak, görevinin "hayır" demek olduğunu sananları  aşamayınca, geriye sadece üzülmek kalıyor. İşte buna, bürokrasi diyorlar. Siz incecik ipliği iğnenin deliğinden geçiremezken, develerin, trenlerin geçirildiğini görüyorsunuz. Size sadece üzülmek ve izlemek kalıyor.

Yapmayacağımız sözü ölürüz vermeyiz. Söz verdiğimizi de ölürüz yaparız. Evet, başladığımız işi bitireceğiz. Engelleri aşarak bitireceğiz. İçimiz kanasada yüreğimiz yansa da bitireceğiz. Kendimizi bitirmeyi göze alarak, başladığımız işi bitireceğiz. Kendimiz yansak da yaptığımız iş yanmasın isteriz (...)
Yunt Dağı'nda turizm hamlesine katkıda bulunmak istiyoruz. Bunu, TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansı da istiyor. Bunu bu kentin yöneticileri de istiyor. İstiyorlar istemesine de, ufacık sorunlar çözülemiyor bir türlü.

Koşullar sıralanıyor ardı ardına;  "Bardağı suyla doldur ve ters çevir, su dökülmezse işinizi yapacağız" anlamına gelen sözler duyduğumuzda, bunun ne anlama geldiğini bildiğimiz için üzülüyoruz. Bence, bu ülkenin en temel sorunu "hayır" demeye alışmış olanlardır. Çözüm odaklı çalışmayanlardır. Bürokrasi çözüm odaklı çalışır duruma getirilmedikçe, ne kentlerimiz ne de ülkemiz kalkınabilir. Bu ülkede en zor iş, yenilik yapmaktır. Bu ülkede yenilik yapanı, sıra dışı olanı sevmiyorlar. O zaman nasıl gelişeceğiz haydi söyleyin.

Lütfen bu sessiz çığlığımı duyun. Bu güzel kent, bu güzel ülke, güzel projelerle kalkınacaktır. Lütfen, engel çıkaran değil, çözüm üreten olun... Lütfen engeleri aşmamızı kolaylaştırın. 


                                      

3 Nisan 2015 Cuma

ATATÜRK KENT PARKI

Unutmayalım, üstü kapanan ya da yatağı değiştirilen dereler, sel felaketine yapılan çağrı gibidir.
Bunu bilmeyenlerin aklına ilk gelen kentin içinden geçen derelerin üstünü kapatmak ve yer kazanmak olur. Bunun yanlışlığı yaşanan felaketlerle defalarca görülmüştür.

Selin taşıdığı atıklarla, kapanan dere tıkanır ve sel kapanan derenin üstünde ne varsa alır götürür. Evler yıkılır insanlar ölür.  Feleketlerden ders alıp, doğruyu bulanlar olduğu gibi, yanlışa direnenler ve derelerin üstünü kapatmaya devam edenlerde olur.

Yanlışları eleştirirken, doğruları da alkışlamalıyız. Manisa Büyükşehir Belediyesi Yeni Manisa Projesinin uygulanmakta olduğu alanda bulunan Safran Çayı'nın üstünü kapatmak yerine, çevresini düzenleyerek Manisa'ya güzel bir park kazandırdı. Atatürk Kent Parkı Manisa'ya çok yakışacak. MANİSA Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan Atatürk Kent Parkı, ünlü sanatçıların katılımıyla bugün törenle açılacak.

Eski kenti korumanın tek yolu yeni kenti kurmak olduğunu söyledik durduk. Yeni kent yenilik ve yeni projeler demektir. 1987 yılında, Kent Parkının yapıldığı, Yeni Manisa Projesini hazırladık. Dere kıyısında geniş rekreasyon alanları ayrıldı. Sadece Safran Çayı Kıyısında değil, Bozköy Deresi ve Karaçay kıyısında da alanlar ayrıldı. Spil Dağından doğan akarsular, Manisa'nın güzel boynunu süsleyen üç gerdanlık gibi düzenlenebilir diye düşünüyorduk planı yaparken. Atatürk Kent Parkı ve Bozköy Deresi çevresinde yapılan düzenlemelerin ardından şimdi sıra, büyük gerdanlık olacak olan Karaçay'a geldi. Karaçay Vadisi projesi, yapıldığında, Ülkemizin en güzel akarsu çevresi düzenlemesi örneklerinden birisi olacaktır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Amaç, derelerin üstünü kapatmak yerine, kente yeni parklar kazandırmak olunca, güzel örnekler çıkmaya devam edecektir.

Yeni Manisa Projesi 1987 yılında başladı. Bu proje ile kentin batısında uygarlığa bir kapı aralamış olduk. Yeni Manisa Projesi olmasaydı, kentin batısı da gecekondularla kuşatılmış, ya da Laleli gibi kötü şekilde planlanmış olacaktı. Ve Kent Parkı gibi güzel projeler yapılamayacaktı. Yeni Manisa geniş yolları, sosyal donatıları ve rekreasyon alanları ile Manisa'nın gülen yüzü ve batıya açılan kapısı oldu.

Atatürk Kent Parkı'nı gidip mutlaka görün. Gördüğünüzde, eski kentle yeni kentin farkını da açık biçimde görmüş olacaksınız. Eski kenti korumanın yolunun yeni kenti kurmak olduğunu söyledik durduk. Eğer, Yeni Manisa kurulmasaydı, Manisa daha fazla betonlaşmış, daha fazla yoğunlaşmış, batısıda diğer çevreleri gibi gecekondularla kuşatılmış olacaktı.

Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün'ü ve çalışma arkadaşlarını yürekten kutluyorum. Manisa'ya güzel bir park kazandırdılar.  Hemen, Karaçay Vadisi için de kolları sıvadıklarını Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ergün'ün bizzat kendinden öğrenince çok mutlu oldum.  Karaçay Çevresinde daha geniş düzenleme alanları bulunuyor. Karaçay çevresinde de göletler oluşturulabilir. Kır lokantaları, kır kahveleri, spor alanları yapılabilir. Karaçay çevresi ağaçlandırılarak, Sanayi Bölgesi ile kentleşme alanı arasında yeşil bir kuşak oluşturulabilir.

Manisa yeni projelerle yenileşiyor, güzelleşiyor. Bize düşen, Manisa'nın yararına olacağını düşündüğümüz güzel projelere destek olmak, güzel ve yararlı görmediklerimize karşı durmaktır. Manisa Yeni Manisa'da yapılanlarla çağ atlıyor. Görkemli geçmişimizden mutlu geleceğimize köprüler kuruluyor. Kentleşmek sadece konut yapmak değildir. Sağlıklı kentleşmek kente yeni sosyal donatı alanları, sosyal tesisler ve parklar kazandırmaktır. Yeni yerleşim planları yaparken, Yeni Manisa'da olduğu gibi, mutlaka geniş düzenleme alanları ayrılmalı. Ayrılmalı ki, yeni kent parkları yapılabilsin.
Bugün,Yeni Manisa'da yapımı tamamlanan ve törenle açılacak olan Atatürk Kent Parkında buluşalım.



20 Mart 2015 Cuma

GERİLİM BAĞIMLILIK YAPAR

Aman, gerilimden uzak durun, çünkü uyuşturucu gibi bağımlılık yapar.

Geri toplumlarda, gerilim yaratmak, bilinen en kolay günü kurtarma ve ayakta kalma şeklidir.

Gerilim oluşturan da gerilime karşı duran da ayakta kalır. Gerilim insanları diri tutar.

Gerilim iyidir ayakta tutarda, üretimin, hizmetin ve dayanışmanın önünü tıkar.
Oysa uzlaşma, üretimin yolunu açar. Arzulanan da bu değil midir zaten.
Emek verilirse uzlaşma da olur, huzur da olur hizmette olur.

Uzlaşma hem kolay hem zordur. Bilgi, birikim ve iyi niyet yoksa uzlaşma da olmaz.

Bilgili birikimli insanlarla olursan uzlaşma, cahil insanlarla olursan bozuşma  olduğu hep görülmüştür.

Gerilimin en kötü yanı alışkanlık ve bağımlılık yapmasıdır. Şimdi bir bakalım, Nerelerde gerilim yaşıyoruz? Ailede yaşıyoruz sonu ayrılık oluyor. Apartmanda yaşıyoruz sonu dargınlık ve kavga oluyor. Genel kurullarda yaşıyoruz hizmet engelleniyor. Meclislerde yaşıyoruz. Hem belediye meclislerinde, hem de TBMM`de yaşıyoruz. Hizmetin yolu kapanıyor.

Germeyen gerilmeyen toplumlar huzurlu oluyor. Huzurlu toplumlar gelişiyor. Demokrasi, çok sesliliğin uyumudur.  Demokrasi, çok sesli müzik gibidir. Çok sesli müzik gibi, demokrasiyi sevmek de belli bir kültür gerektirir.

Ortak akıl, uygulaması kolay olandır da, demokrasi kültürünün olmadığı ortamlarda ulaşılması zordur.

Ortak akıla ulaşmakta emek gerektirir. Yapılacak iş kentin ortak aklını ortaya koyabilmektir.

Yaşadığım kentte,17 ilçenin belediye başkanlarının Büyükşehir Belediye Başkanı ile birlikte güzel bir ortamda akşam yemeğinde birlikte olduklarını düşünüyorum. Yüzlerinin güldüğünü görmek istiyorum. Barış kardeşlik dayanışma mesajlarının verildiğini okumak istiyorum gazetelerde. Olmaz mı? Olur elbet. Olmalı da. Belli aralıklarla yemekli toplantılarda bir araya gelmeli kentin yöneticileri. Manisa'nın sorunlarının ve çözüm yollarının konuşulacağı bir çalıştay düzenlendiğini bunun güzel bir otelde yapıldığını düşünün. Bilim adamları, sanatçılar ve köşe yazarlarının da davet edildiği bir hafta sonu toplantısı. Katılanlar arasında, sıcak dostlukların kurulması kolaylaşır.

Büyükşehir Belediye Başkanı, önceki belediye başkanlarıyla buluşmalı belli aralıklarla. Karşılıklı ziyaretler olmalı. Anılar ve umutlar paylaşılmalı. Bunlar yapıldığında, nasıl bir sinerji yarattığını hep birlikte görürüz. "Herşey daha mutlu insanlar, dostluk, dayanışma ve daha güzel bir yaşam çevresi için" denilmeli.  Elele verilmeli. Denemek gerekmez mi?

Eğer amaç ortamı germekse, kendinizi haklı gösterecek yüzlerce neden bulabilirsiniz.

Ancak iyi bilmeliyiz ki, kentte yapılan kavganın ne kente yararı, ne de kazananı olur. Gerilimler karanlığa, uzlaşmalar aydınlığa götürür.

Meclis salonu, futbol sahası olsaydı gol atan gibi laf çakan da alkışlanırdı. Meclis salonu ne futbol sahası, ne de meclis üyeleri futbolcudur. Meclis üyeleri, laf çakınca değil, güzel kararlar üretince görevini yapmış olur. Meclis salonuna gelen misafirler, katılımcı değil, izleyici olurlar. Ve mutlaka ayrı bir bölümde otururlar...

Uzlaşın kentimiz  kazansın
Uzlaşın uzlaşanlar tarihe geçsin.
Kavga edersen şimdi konuşulursun ama sonra unutulur gidersin.
Hizmet edersen gönüllerde yaşarsın.

Kavgayla değil, ürettiğimiz kararlarla ve verdiğimiz hizmetlerle haber olalım. Manisa olarak, yatırımlarla öne çıkalım.
Öfke, hamura konulmuş maya gibidir. Ayarı kaçarsa çok kabartır ve hamuru ekşitir.  Herşey maya gibi tadında ve kararında olmalı.

Kin, nefret ve öfke, yüreğimize yüktür.
Kin, nefret ve öfkeyi atalım yüreklerimizden, göreceksiniz sevgiye daha çok yer açılacaktır.

Susmak en güzel yanıttır bazen. Kazanan olur çoğunlukla susmayı bilen. 

                                                

  

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

18 Mart 1915 Çanakkale`de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.

Çanakkale Zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit ve Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi  hediye etmiştir.
Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i.

Çanakkale Savaşında tarihe şanla geçen,anlatılan ve dünya durdukça anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır.  Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür. 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyid" diye anılmıştır.

1914'te Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur.  Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Seyit'le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi. Ertesi gün, düşmanın büyük bir hücuma geçeceği haber alınmıştı.Seyit Onbaşının bataryasında da hazırlıklar tamamlanmış ve düşmanın taarruzu beklenmeye başlanmıştı.

Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peşpeşe düşmeye başlamıştı. Durumun kritik oluşunu gören batarya komutanı "herkes sığınağa!" komutunu vermişti. Fakat batarya erleri daha sığınağa ulaşmadan müthiş bir gürültü kopmuş, sanki yer yerinden oynamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.

Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmıştı, Koca Seyit ne yapmak istiyordu? Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da  koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı.  Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.  

Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı.  Çanakkale Savaşından geriye güzel bir destan kaldı..




13 Mart 2015 Cuma

YEŞİL TERAPİ

YEŞİL TERAPİ
Kentlerde beton yığınları arasına sıkışıp kalınca, yaşam kalitesi, mutluluk, sağlık ve huzur gibi sözcükler her insan için gittikçe artan bir önem kazanmaya başladı. Sorumluluklarımız, hedeflerimiz, beklentilerimiz  nedeniyle birer robota dönüşmüş gibiyiz. Bu hızlı tempo, doğal olarak gerginliği, stresi ve buna bağlı birtakım rahatsızlıkları da körüklüyor ve büyütüyor.

Dalından domates koparmayı, incir ağacına çıkıp incir toplamayı, badem taşlamayı, hayvanları sevmeyi  unuttuk.

Görüyor ve biliyoruz ki, bağla bahçeyle toprakla uğraşanlar, kentliler gibi stres içinde değiller. Doğa ve yeşil, ruh ve beden sağlıklarını koruyor. Onların terapistlere ihtiyacı olmuyor. Çürkü onlar "Yeşil Terapi" yapıyor. Doğanın sakinleştirici ve iyileştirici özelliği çok eski çağlardan bu yana bilinen bir gerçek; Ancak biz bu gerçeği gözardı ettik, çoktan unuttuk gitti. Kentlerde doğayı ve yeşili unutmanın sancılarını yaşıyoruz şimdi.
Fiziki çevre sosyal çevrenin etkileşim içinde olduğunu biliyoruz. Bunu yapılan araştırmalar somut biçimde gösteriyor. İnsanın içinde yaşadığı fiziki çevrenin, toplumsal çevreyi ve sağlığımızı etkilediğini yaşayarak öğrendik hepimiz.  
Bir bahçe düşünün. Temiz bir hava, güzel bir esinti, ağaçlar, bitkiler, güzel kokulu çiçekler  pırıl pırıl bir gökyüzü ve ağaçların arasından süzülen güneş ışığı. Hepimiz mutlu eder diye düşünüyorum. Beni mutlu eder ve böyle bir ortam beni sağlıklı yapar ve  varsa hastalığımızı, ağrılarımızı, her türlü acımızı ve kaybımızı unutturur.

Tedavi merkezlerinin  soğuk ve stresli ortamından uzak kalmanın yolu, doğaya ve yeşile yakın olmaktır. Beğendim bu cümleyi. Duvarlara yazılacak güzellikte oldu. Bu cümleyi bir yerlere yazarım "Bizim Bahçeler" kooperatifinde kullanırım mutlaka.
Obasya Doğal yaşam alanını planlayıp projelendirirken tek düşündüğüm, insanların beden ve ruh sağlığınının korunmasına katkıda bulunmaktı. Bunu başaracağımıza inanıyorum.  Obasya tamamlanma aşamasına geldiği için "Bizim Bahçeler" adını verdiğimiz yeni bir çalışma başlattık hemen. Manisa'nın sevilen güvenilen çalışkan insanlarıyla binlikte çalışıyoruz. Çok iyi bir kadromuz var. Bu kadro ile destan yazarız biz...

Manisa'da yaklaşık 150 dönümlük bir alanda, 300 adet, içinde kulubesi de olan, bahçeler yapacağız. Ekip biçebileceğimiz. domatesi dalından koparabileceğimiz bahçelerimiz olacak.  Sosyal tesislerimiz olacak. Şehirlerde unuttuğumuz iyi komşuluk ilişkilerini salıklı ve güzel bir çevrede Bizim Bahçeler'de yeniden canlandıracağız.

Bizim Bançeler, "bahçe terapi" ya da "yeşil terapi" merkezi olarak anılacak. Doğal yaşama döneceğiz. toprakla uğraşacağız. Tohumları ekeceğiz, gün yüzüne çıktıklarını boy verdiklerini büyüyüp geliştiklerini meyveye sebzeye dönüştüklerini  izleyeceğiz. Ve dometesi, biberi, patlıcanı, dalından koparacağız.  Toprakla uğraşmanın ve yeşil bahçelerinin tedaviye yardımcı olduğu konusunu araştırırken, Psikolog Roger Ulrich'in  Science dergisinde 1984 yılında yayımlanan ve çok ses getiren  çalışmasına ulaştım. Araştırma sonuçlarına göre, bahçede ve doğada zaman geçirmek çoğu zaman ameliyatların, enfeksiyonların ve diğer bazı rahatsızlıkların iyileşme sürecini hızlandırıyormuş. Bu nedenle öneriyoruz Bizim Bahçeler'i. Bizim Bahçeler  kentlerdeki ortamın kasvetli ve stresli halini bir nebze olsun yumuşatacak ve insanların kendilerini daha iyi hissetmesini sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlayacaktır.

Uzun sözün kısası, Manisa'da yeni, farklı, öncü ve örnek olabilecek bir çalışma başlattık. Yaptığımız çalışmanın, ilk kez yapılıyor olması ve düşüncemizi paylaştığımız dostlarımız tarafından desteklenmesi bizi heyecanlandırıyor. Bizim Bahçeler spor yaptığımız, güzel zaman geçirdiğimiz bir yer olacak. Kendi dikip yetiştirdiğimiz ağaçların altında dostlarımızla söyleşiler yapıp çayımızı içeceğiz.  Doğa güç verir, kalbimizi ve ruhumuzu iyileştirir, acılarımızı ve ağrılarımızı unutturur.      E hadi o zaman, Bizim Bahçeler'de buluşalım.  


6 Mart 2015 Cuma

KIRSAL KALKINMA

Yeni kurumlar ve yeni kavramlar hep gelişmenin işareti sayılırlar.

Yeni kurumlar ve yeni kavramlar hep gelişmenin işareti sayılırlar. Büyükşehir, yeni bir kurum olarak girmişti hayatımıza, şimdi yararlarını görüyoruz. TKDK ve Kalkınma Ajansları da son yılda kazanılan yeni kurumlardan ancak yararlarını görmeye önemini kavramaya yeni başladık. 

Tarım ve Kırsal Kalkınma Destekleme Kurumu TKDK, kırsal kesimin kalkınmasında tarımın gelişmesinde büyük görevler yükleniyor. AB kaynaklarını düzenli biçimde yapılabilir, sürdürülebilir projelere aktarıyor.
 
TKDK'nın Manisa için yaptıklarına bizzat görerek yaşayarak tanık oldum. Genç ve dinmik Koordinatör Atila Başay'ı ve deneyimli uzmanlardan oluşan kadrosunu görünce çok etkilenip, keşke tüm memurlarımız böyle olsa demiş ve düşüncelerimi yakın çevremle paylaşmıştım. Proje kavramını, proje hazırlama ve uygulama deneyimini,birlikte çalışma anlayışını hayatımıza TKDK kattı. Adını daha çok duyurmamız bu kurumdan yararlananların sayısını çoğaltacak, gelişmemizi hızlandıracaktır.

TKDK Kırsal Kalkınma Programları çerçevesinde, AB ve ulusal kaynaklardan sağlanan fonları hedef kitleye etkin şekilde ulaştırarak ulusal kalkınmaya katkı sağlamak için kurulmuş. Bu amacına ulaşırken, ulusal ve uluslararası alanda saygın, güçlü kurumsal kapasiteyle kırsal kalkınma programlarının uygulanmasında belirleyici, yönlendirici ve güvenilir bir kurum  olmayı başarmış. TKDK şeffaflığı benimsiyor. Çalışmalarında uzmanlığı ve bilgiyi esas alıyor. Çözüme odaklanıyor. Kaynakların akılcı biçimde yerinde kullanımını sağlıyor. Güleryüzlü hizmet üretiyor. Hem kaynak sağlıyor hem de eğitiyor. Ne diyelim, İyi ki varsın TKDK demenin dışında.
 

Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Manisa İl Koordinatörü Atila Başay, yaptıkları çalışmaları anlatıyor. 10 Kasım 2014 tarihi itibariyle başlamış oldukları 13. Çağrı Döneminin 10 Şubat 2015 tarihi itibariyle sona erdiğini belirtiyor. TKDK’ya olan ilginin, her geçen gün arttığına dikkat çekiyor. 13. çağrı döneminde çıkan TKDK Manisa İl Koordinatörlüğüne 64 proje geldiğini,  TKDK Manisa olarak 9. Çağrı döneminden sonra proje kabulüne başladıklarını, özellikle yerel ürünler kapsamında meyve ve sebzelerin işlenmesi ve pazarlanması kapsamında soğuk hava deposu ve paketleme tesisleri ile ilgili,  zeytin ürünleri ve zeytinyağı tesisleri ile ilgili çok sayıda proje için başvuru yapıldığını, ilk 4 çağrı döneminde toplamda 42 Milyon 113 Bin TL hibe verdiklerini, 13. Çağrı döneminde alınan 64 projenin onay görmesi durumunda  toplamda bu projelere 18 Milyon 895 Bin TL hibe vereceklerini belirtiyor.

Yunt Dağı'nı atağa kaldıracak Obasya Projesi'de TKDK'nın sağladığı destekle yapıldı. Havalar düzeldiğinde, Yunt Dağı'nda TKDK'nın da katılımı  ile görkemli bir açılış düzenleyeceğiz. Tarım ve Kırsal Kalkınmaya ilişkin ilginç düşüncelerim var diyorsanız, güleryüzle ve ilgiyle karşılanacağınızı bilerek TKDK'nın kapısını çalınız mutlaka. Biz TKDK'ya başvurduk ve Manisa'ya Obasya Projesini kazandırdık.


                                                                                                    


27 Şubat 2015 Cuma

OBASYA sizi bekliyor

İyi ki, varsın Zafer Kalkınma Ajansı, sayende kentimize hem kentimize hizmet ediyoruz, hem de proje yapma, uygulama, birlikte çalışma konusunda kendimizi geliştiriyoruz. Kendimizi geliştirmenin, kentimize hizmet etmenin coşkusunu yaşıyoruz.  
Zafer Kalkınma Ajansı'nın desteği ile gerçekleştirdiğimiz, YUNTDAĞI ALT EYLEM PLANI VE TURİZM DESTİNASYONLARI PROJESİ’nin tanıtımı için coşkulu bir toplantı gerçekleştirdik.  Birlik Parkı'ndaki Yunusemre Bilge Evinde yaptığımız toplantı, samimi bir hava içinde geçti. Erdinç Yumrukaya'nın esprileri geceye renk katarken,  projeye destek verenlerle birlikte olmanın keyfini yaşadık.
Tanıtım Toplantımıza Manisa Vali Vekili Yakup Tat, Büyüşehir Belediyesi Başkan Vekili Mehmet Güzgülü, Yunusemre Kaymakamı Yüksel Topal, Yunusemre Belediye Başkanı Mehmet Çerçi, Belediye Başkan Yardımcıları Şule Uygur ve Kılıç Kaya, Başkan Danışmanı Kefayettin Öz, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Adnan Erbil,  İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Sudak, Zafer Kalkınma Ajansı adına Ömer Akan'ın yanında Proje iştirakçileri olan kurumların temsilcileri katıldılar.
OBASYA projesini sanırım duymayan kalmadı. OBASYA lokomotifine yeni vagonlar eklemeyi sürdürdük. Eklediğimiz on vagon, Yunt Dağı Alt Eylem Planı ve Turizm Destinasyonları Projesiydi. Vagonda neler var hemen söyleyeyim. Turizm destinasyonlarını gösteren bir harita var. Üç adet kitap var.  Yunt Dağı Turizm Destinasyonları ROTA kitabının hem Türkçesi hem İngilizcesi var.  Bir de Yunt Dağı Alt Eylem Planı var.  Yüzlerce fotoğraftan oluşan Yunt Dağı Fotoğraf arşivimizde var. Bu fotoğraflardan sergiler açabiliriz önümüzdeki günlerde...
Yunt Dağı Alt Eylem Planı ve Turizm Destinasyonları Projesini OBASYA Turizm Geliştirme Kooperatifi ve Ege Derneği ortaklığında, iştirakçilerimiz Celal Bayar Üniversitesi, Yunusemre Belediyesi, Manisa Ticaret ve Sanayi Odası ile Yunt Dağlılar Derneği'nin katkılarıyla gerçekleştirdik. Bu proje ile Yunt Dağı’nda kırsal turizmin gelişmesi yolunda önemli bir adım atılmış oldu diyebiliriz.
Proje çalışmaları sırasında Yunt Dağı'nda gitmediğimiz köy, görüşmediğimiz muhtar, taramadığımız kaynak kalmadı. Yunt Dağı kazan biz kepçe olduk. Beyderede asırlık çınarı, Karakılıçlı'da asırlık serviyi,  Türkmen köyünde Şelaleleri görünce heyecanlandık. Köselerde Aigai antik kentinde geçmişle, Antep fıstığı ağaçları ve çilek bahçelerinde gelecekle buluştuk.  Toprak damlı taş evler, dumanlı dağlar, masal kahramanları gibi dikilen kayalar, keçi ve koyun sürüleri ilgi odağımız oldu. Yüzlerce fotoğraf çekilip arşivlendi. Kentimizin hemen bitişiğindeki Yunt Dağı ayrı bir dünyaydı sanki, bilmediğimiz, gezip görmediğimiz ayrı bir dünya. Çınar ağaçları gibi ayakta duran yaşlanmış dedeler ve nineler gördük. Onları dinleyip, düşüncelerimiz paylaştığımızda, farkındalık yarattığımızı gördük.
Uzun sözün kısası, Yunt Dağı tarihi doğası ve folkloru ile sizi bekliyor. Aigai kentini mutlaka görün.  Türkmen Şelalesini görün. Beyderedeki 700 yaşındaki çınarı, Karakılıçlı'daki bin yaşındaki selviyi görün mutlaka. Mayalı hamurdan yapılmış ekmeği yiyin. Toprak damlı taş evleri görün.

OBASYA Projesi ile Görkemli geçmişimizden mutlu geleceğimize köprüler kurmak için yola çıkmıştık. Köprünün bir ayağında görkemli bir geçmiş, bilgi ve birikim, diğer ayağında umut vardı. Atayurttan Anayurda uzanan projemizin adını OBASYA koyduk.  Zafer Kalkınma Ajansı ve TKDK projelerimize hibe desteği sağladı. Görmediyseniz OBASYA'yı da görmelisiniz mutlaka.  OBASYA özgün bir proje olarak Yunt dağında görüşlerinize hazır sizi bekliyor.


20 Şubat 2015 Cuma

Mutluluğa giden yol sorunların aşılmasından geçiyor. Sorunların aşılması uzlaşma olunca kolaylaşıyor.

Bir kişi yada kurumla sorununuzu paylaştığınızda, çözüm için çaba gösterildiğini hissederseniz mutluluğunuz artıyor. Karşınızdaki sorununuzu çözmemek için gerekçeler üretme yerine çözüm için yollar aramaya başladığında hem mutlu oluyor hemde çözüm arayışları sürecine sizde katılıyorsunuz. Vatandaşın beklentiside budur zaten, sorununun çözümlenmesi, kendisine nasıl yapılmayacağının değil nasıl yapılacağının anlatılmasıdır.

Son aylarda gündemimde sadece Obasya projesi var desem abartmış olmam. Proje büyük olunca, sorunları da büyük oluyor. Büyük sorunlar aşıldığında da büyük mutluluklar yaşıyoruz.

Yol sorunumuz vardı. Büyükşehir Belediyesi ilgililerine başvurduk. Güleryüzle karşılandık. Görüşmemizin ardından Büyükşehir Belediyemizin iş makinalarını Obasya'da görünce, ne kadar sevindik bilemezsiniz. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün, projemize projemizin başından beri ilgi ve desteğini hiç esirgemedi. Her işimiz düştüğünde, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sayın Halil Memiş'in kapısını çaldık. Sorunlarımızın çözümü için içten çaba gösterildiğini gördük. Obasya'da yol çalışmalarının başlatılmış olmasıda Obasya Projesine gösterilen ilginin somut örneğiydi.

Obasya'nın, imar planı, yapı ve kullanım ruhsatları sorunları da hızla çözümlendi.TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansı hibe desteği sağladı. Proje Manisa Valiliği, Yunusemre Kaymakamlığı ve Yunusemre Belediyesi tarafından da desteklenen bir proje oldu. Projenin kendi türünde ilk proje olması nedeniyle sıkıntılar yaşamadık değil. Ancak sıkıntıların tümü aşıldı ve aşılıyor.

Yunt Dağı'nın ilk Atıksu Arıtma Tesisini Obasya'da kurmak için girişimde bulunduk, ruhsat aldığımızda arıtma tesisimizi de kuracağız. Sorunlar aşıldıkça da sevincimizi paylaşacağız.

Birlikte iş görme alışkanlığı geliştikçe, hem  ulusal barış, hem de demokrasi güçlenir.
Birlikte iş görme alışkanlığı geliştikçe, düşünce ve proje üretimi hızlanır.
Ulusal barışın ve  demokrasinin güçlenmesinden, düşünce  ve proje üretiminin hızlanmasından da  ulusça yararlar elde ederiz. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak istiyorsak, uzlaşmayı, işbirliği ve dayanışma yapmayı da öğrenmeliyiz.İnsanlarımız tartışan, düşünce üreten konuma gelemediler henüz. Bunun yerine emreden yada emirleri yerine getiren durumunda olmayı tercih edenlerin sayısı oldukça fazla.Yönetişim kavramının içi doldurulamıyor bir türlü.

Manisa'nın Büyükşehir olmasından kaynaklanan sorunlar bir süre daha yaşanacak gibi görülüyor. Yetki ve kavram karışıklıklarının olduğu gözleniyor. Bunun etkileri Mesir Festivalinde de yaşanacak gibi görülüyor. Dileğimiz işbirliği ve dayanışma yapılarak, uzlaşılarak, Manisa'ya yakışır uluslararası niteliği olan geniş katılımlı bir festival düzenlenmesidir.

Birbirimizi sevsek de sevmesek de,  birlikte olmayı  tartışarak karar üretmeyi ve üretilen kararlara tartışmasız uymayı  denemek ve becermek durumundayız. Bunu yapamadığımız zaman sorunların aşılması zorlaşır. Sorunlarımıza yeni sorunlar eklenir.

Uzlaşın Manisa Kazansın. Uzlaşın ülkemiz kazansın. Uzlaşın mutluluğumuz artsın.
Obasya yolu yapılıyor. İsteyince yol bulunur,  yol yoksa yeni yol yapılır. Sorunları aşılır. Yeter ki, hizmet için uzlaşalım ve dayanışma yapalım. 

16 Şubat 2015 Pazartesi

Bu aralar Yunt Dağı ile yatıp Yunt Dağı ile kalkar olduk. Geceyi gündüze katmaya gece yarılarına kadar çalışmaya başladık.





Zafer Kalkınma Ajansından aldığımız destekle yaptığımız Yunt Dağı Turizm Destinasyonları ve Alt Eylem Planı çalışmasını tamamlamaya çalışıyoruz. Proje kapsamında, üç kitap basılacak hemde 20 gün içinde. Kitabın birisinin adı Rota olacak. Bu kitapta, Yunt Dağı'ndaki turizm rotaları anlatılacak. Kitabın ingilizcesi de basılacak. Bir diğer kitap da, Yunt Dağı Kırsal Turizm Alt Eylem Planı olacak. Kitaplara önsöz yazayım derken, ilham perisi yanımda olunca, birde şiir çıktı ortaya. Dağlara Güzelleme adını verdiğim ve kitabın önsözünde kullandığım şiiri önce bu köşede sizinle paylaşıyorum. 

Dağlara Güzelleme
Nehirler kokar
Kentler sıkar oldu
İnsanlar hayattan bıkar 
Dağlara göçer oldu

Yalnızlıkları büyüttü 
Büyüyen kentler
İnsanlar dostlukları özler oldu

Betonları neyleyim
Ağaçlar gönlüme düşer oldu

Havası  güzel suyu güzel
Taşı güzel kuşu güzel
Dağlar gözümde tüter oldu

Koyu bir ağaç gölgesi
Su başı  kuş sesi ve çiceklerin kokusu 
Bana yeter oldu

Ne ilaç isterim ne doktor
Mutlu ve sağlıklı bir yaşam için
Dağlardan güzeli yoktur

Yunt Dağı Kırsal Turizm Projesi için, gitmediğimiz köy, görüşmediğimiz muhtar, taramadığımız kaynak kalmadı. Yunt Dağı kazan biz kepçe olduk. Beydere'de asırlık çınarı, Karakılıçlı'da asırlık serviyi, Türkmen Köyü'nde şelaleleri görünce heyecanlandık. Köselerde Aigai Antik Kenti'nde geçmişle, antep fıstığı ağaçları ve çilek bahçelerinde gelecekle buluştuk.Toprak damlı taş evler, dumanlı dağlar, masal kahramanları gibi dikilen kayalar, keçi ve koyun sürüleri ilgi odağımız oldu. Kentimizin hemen bitişiğindeki Yunt Dağı ayrı bir dünyaydı sanki, bilmediğimiz, gezip görmediğimiz ayrı bir dünya. Çınar ağaçları gibi ayakta duran yaşlanmış dedeler ve nineler gördük. Taşımalı eğitim nedeniyle terkedilmiş, yıkılmaya bırakılmış okulları gördük,üzüldük. Yunt Dağı'nda gezilecek görülecek yerler oldukça çoktu. Sıkılan bunalan kent insanı için yunt Dağı güzel bir kaçış, doğayla buluşma, farklı bir yaşam alanı olabilir diye düşündük. Yunt Dağı'nda turizm atağını başlatmak için vargücümüzle  çalışmalıydık. Mazeret üretmek yerine marifet göstermeliydik.  Yunt Dağı'nın yazgısını değiştirmeliydik hep birlikte. İmeceye sizde katılın çoğalalım...

                                                                                                                       


6 Şubat 2015 Cuma

SPİL DAĞI

Ben her Spil Dağı gündeme geldiğinde korkuyorum inanır mısınız. Gerçekten korkuyorum.



Spil dağı, mitolojik zenginliği, farklı bitki örtüsü, doğal güzelliği ve tüm görkemiyle hep gündemimizde 

kalıyor. Her zaman Spil Dağı üzerine konuşanlar, yazanlar oluyor mutlaka.

Ben her Spil Dağı gündeme geldiğinde korkuyorum inanır mısınız. Gerçekten korkuyorum.

Korkumun kaynağı bilinmezlik ve programsızlık.

Sayın Bülent Kar'ın Manisa Belediye Başkanı olduğu dönemde, “Spil Geleceğini Arıyor” adı verilen bir çalışma yapılmıştı Spil’in doruğunda. Çok değerli düşünceler tartışılmıştı, katıldığım bu güzel ve verimli geçen toplantıda.  Ne yapılması gerektiğinden çok ne yapılmaması gerektiği üzerine konuşmayı tercih etmiştim. Bence neyin yapılmasından çok, neyin yapılmaması daha çok önem taşıyor Spil Dağı için. Yanlış yatırımlar yapılması yerine inanın hiç yapılmaması daha iyi olur diye düşünenlerdenim.  

Spil'de ne yapılmaması gerekir diye sorulduğunda ilk olarak, golf sahası yapılmamalıdır demiştim ve nedenlerini anlatmıştım uzun uzun. Dediğimin arkasında durmayı sürdürüyorum. Spil Dağında  ister küçük olsun ister büyük olsun hiçbir şekilde golf sahası yapılmasın.  Antalya Belek’teki Golf Sahası için 200 bin çam ağacının kesildiğini ilgilenenler biliyordur mutlaka. Bir golf sahasının günde 1200 ton su tükettiği de bilinmeli. Spil’in doruğunda en kıt olanın su olduğunu da unutmamalıyız. Uzun sözün kısası Spil Dağında golf sahası olmamalıdır...

Dağlarında ruhu, dağlarında kimliği vardır. Spil Dağı “golf sahası” gibi projeleri kaldırmaz.
Çünkü Spil Dağı ağır başlı ve oturaklı bir dağdır. Fil dişi omuzlu yiğit Pelops gibi diklenir durur.

Birde zaman zaman gündeme gelen Teleferik konusu var. Spil'de ne olmasın diye sorduğunuzda golf sahasının ardından teleferik olmasın derim hemen. Zaman zaman gündeme gelmesine, olacak denilmesine rağmen olmamasına çok seviniyorum.  Dilerim hiç olmaz. Dilerim teleferik yapmaya istekli, parası bol bir yatırımcı hiç bir zaman çıkmaz ortaya. Çıkacağını da sanmıyorum zaten.  Çünkü teleferik modası hem geçti, hem de Spil'e uygun bir yatırım değil. Teleferik yapımı için dikilecek direkleri, direklere ulaşmak için açılacak yolları, kesilecek ağaçları ve bozulacak görüntüyü düşünüyorum da tüylerim ürperiyor. Teleferik konusunu tartışma gündeminden bir daha getirmemek üzere kaldırmalıyız. Tartışarak karar almalı tartışmasız uymalıyız. Spil'e teleferik olmaz. Olursa Spil'e yazık olur. Bazı gençlerin oralarına buralarına kaşlarına dudaklarına  taktıkları  "Piercing" gibi olur. Dedim ya, doğusunda bereket tanrıçası Kibele, batısında gözü yaşlı Niobe bulunan mitolojik Spil Dağı ağır oturaklı bir dağıdır. Teleferik gibi tesisleri kaldırmaz. Teleferik Spil'e yakışmaz. Spil doğallığı ile güzel ve görkemli, endemik bitkileriyle, lalesiyle, mitolojisiyle ünlü bir dağdır.

Gerekirse, Spil Dağı için bir daha Arama Konferansı yapılsın. Her meslekten, her düşünceden insanlar bir araya getirilsin. Ortak akıl aransın. Birisi çıkıp golf sahası da olsun dedi diye golf sahası yapılmasın. Teleferik istendi diye dağın böğrüne hançer sokulmasın, güzel görünüm bozulmasın.

Akıl akıldan üstündür biliyoruz. Ancak ortak aklın her akıldan üstün olduğunu da bilmeliyiz.

Yönetim yerine yönetişim tartışılmaya başlandı.Yönetişimin aktörü Sivil Toplumdur.
Spil Dağının ruhu var dedim ya, dağın kimliği var dedim ya, doğru Spil kimlikli, kişilikli, kentimiz için değerli bir dağdır. 

                                                                                                                          

30 Ocak 2015 Cuma

Gelecekte Manisa

insan soyu teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanırken, ağır bir bedeli de ödemek zorunda kalıyor.


Sanayi gelişirken, Gediz gibi nehirler ölüyor. Doğa yok olup gidiyor. Ozon tabakası  zarar görüp deliniyor. Çeşitli hastalıklar, bu arada kanser hızla yayılıyor. Hem, gelişen teknolojiden insanların yararlanması hem de çevrenin korunması eş zamanlı olarak gerçekleştirilemez mi? Önümüzdeki yıllarda yanıtını bulmamız gereken soru bu olacaktır. 

Dünya’da yaşanmakta olan sorunlara, bir de yaşadığımız kent Manisa açısından bakalım. Manisa’da da çevre sorunları gündemimizin ilk sırasında yer alıyor. Yıllardır tartışıyoruz. Başarabilir miyiz bilemiyorum. Gediz’in kurtarılması hep gündemimizde. Öte yandan, Manisa çöplüğü büyük felaketlerin habercisi gibi duruyor. Manisa’nın  çözmesi gereken öncelikli sorunlarından birisi de çöplük sorunu. Allah korusun, Ümraniye, Hekimbaşı çöplüğünde yaşananlar, Manisa, Şahin Deresi çöplüğünde de yaşanabilir. Manisa’nın çöpü yıllardır Şahin Deresi Çöplüğüne dökülüyor. Zaman zaman yangınlara neden oluyor. Güzelim Spil  Dağı için yangın tehlikesi yaratıyor. Ancak asıl tehlike içinde oluşan metan gazı. Çöplük çevresindeki yüzlerce konut ve bu konutlarda yaşayan binlerce insan  bir metan gazı patlamasıyla  çöp yığınları altında kalabilir. Çöplük altından sızan sular yeraltı sularımıza ulaşıp kirletebilir.

Otopark sorunu ağırlığını iyice hissettiriyor artık. Arabamızı park edebilmek için uzun süre, yer arıyoruz sokak aralarında. Daracık sokaklar ve bu daracık sokakları çevreleyen 6-7 katlı konutlar. Apartmanlar insanın üzerine gelecekmiş gibi olur. Bir kat daha fazla kazanabilmek için yapılan çalışmalarla ulaşılan sonuç bu. İmar kararları alınırken, sanırım arsa sahipleri çok sevinmişlerdir. Kat karşılığı inşaat yapan müteahhitler de sevinmişlerdir. Ancak şu anda  o konutlarda oturanların sevinmediği belli. Ne arabalarını koyacak otoparkları, ne yürüyecek kaldırımları, ne çocuklarının oynayacağı bahçeleri, ne de  pencerelerinden görebilecekleri ağaçları var. Güneşi bile göremiyorlar. Manisa’yı bundan böyle yeni imar kararları ile dikine büyütmek yoğunluğunu artırmak yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Peki konut ihtiyaçları nasıl karşılanacak diyebilirsiniz. Çözüm kolay tüm gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi, konut ihtiyacı kentin çevresinde yeni imara açılacak olan alanlarda karşılanacak. Bu kentin batıya doğru sağlıklı büyümesini sağlayacak olan yeni planlamalar yapılacak. Kentsel yenileme de çözüme katkı sağlayabilir.
 

Manisa için birşeylerin yapılmasının, taş üstüne taş konulmasının, sorunların daha da gecikmeden çözümlenmesinin ön şartı, kişiler ve kurumlar arası işbirliği ve dayanışmadır. Bunu bu güne kadar birbirine düşman olmuş ülkeler yapıyor. Bunu gelişmiş ülkelerin insanları yapıyor.  Manisa’da birlikte iş kotarma alışkanlığı geliştirilemeden sorunların çözümlenemediği görüldü. Bu konuda Denizli’den almamız gereken dersler var. Denizli’liler  elele vermeyi biliyorlar. Manisa’lıların da bunu başarması için, birilerinin buna öncülük yapması gerekiyor.

Manisa’lıların görevi, Manisa’yı  “Uykusu derin şehir” olmaktan kurtarmaktır. Varsa, kırgınlıkları, dargınlıkları bir kenara koyalım.Ortak  amacımız Manisa'yı geliştirmek olursa, bu amaca ulaşmamızı sağlayacak kararları kolayca üretebiliriz. Amacımız birbirimizin önüne engel çıkarmak işini zorlaştırmak olursa, bundan hepimiz zarar görürüz.
 

Manisalılar, Belediye seçimlerinde, seçtiklerine  "Uzlaşın, anlaşın, işbirliği yapın,  Manisa'yı birlikte yöntin  ve bu kenti geliştirin." görevi verdiler. Şimdi uzlaşma dayanışma dönemidir. Bunu başaranlar, Manisa tarihine geçer ve ödüllendirilirler,  bunu zorlaştıranlar mutlaka cezalandırılırlar. Vatandaş seçtiklerini, mazeret üretsinler diye değil marifet göstersinler diye seçiyor.

Görevimiz mazeret üretmek değil marifet göstermek olmalıdır. Büyükşehir Meclisinde Akparti'nin çoğunlukta olması, Büyşükşehir Başkanının MHP'den seçilmiş olmasını aşılmaz sorun olarak görebileceğimiz gibi, sorunların çüzümünü kolaylaştıran bir imkan olarak da görebiliriz. Seçimlerde oluşan bu yapıyı yönetme becerisini hem başkan hemde meclis üyeleri birlikte göstererek, Manisa'da işbirliği ve dayanışmanın sağlam temellerini atabilirler. İşleri hiçte kolay değil. Ama önemli olan zoru başarmaktır...


                                                                                                             

23 Ocak 2015 Cuma

Basın Özgürlüğü...

Yarın araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'yu anacağız özlemle, saygıyla ve rahmetle.

Yarın araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'yu anacağız özlemle, saygıyla ve rahmetle. 
Uğur Mumcu'yu anarken yazımın konusu basın özgürlüğü olsun istedim.
Basın özgür olmalıdır.
 
Basın yurttaşın doğruları öğrenebilme hakkının güvencesidir.
 
Demokrasinin olmazsa olmazıdır basın.
Gelişmiş demokarasilerde basın ne kısıtlanır ne susturulur.
Anayasamızın basın özgürlüğünü güvenceye alan maddesi şöyledir:
 
Madde 28 Basın hürdür, sansür edilemez… Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre basın:
 
Herkes düşünce ve ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak serbestçe düşünme, hangi yoldan ve nereden olursa olsun bilgi ve görüş alma, araştırma ve yayma özgürlüğünü içerir.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’e göre, dünya nüfusunun üçte birinden fazlası basın özgürlüğünün olmadığı ülkelerde yaşamaktadır. Basın özgürlüğünü izleyen diğer kuruluşlar arasında Uluslararası Gazeteciler Federasyonu da yer almaktadır.
 
Basının bağımsızlığı, basın özgürlüğü kavramıyla yakından ilişkilidir. Bir demokraside medyanın iyi işleyebilmesi için, hem siyasi hem de ekonomik müdahalelere karşı özgür olması gerekmektedir.
 

Kamuoyunun aydınlatıcısı, adaletin habercisi ve demokrasinin temelidir basın. Gazetecinin görevi, gerçeği arayarak ve olaylarla ilgili adil kapsamlı bir haber yaparak bu amaca hizmet etmektir. Her türlü medyadan ve uzmanlık alanından gelen gazeteciler, vicdanının sesini dinleyerek halka eksiksiz bir şekilde ve dürüstçe hizmet vermeye çalışır. Mesleki dürüstlük bir gazetecinin güvenilirliğinin temel taşıdır. Güvenilir gazeteciler, demokrasinin de güvencesidirler.

"Bana hizmet edersen, benim amaçlarıma ulaşmamı kolaylaştırmak için çalışırsan sana destek olurum senin faaliyetlerine izin veririm. İstemediklerimi yazarsan, sana ödeyemeyeceğin cezalar keserim." denilen ve gazeteciliğin zorlaştırıldığı bir ülkede demokrasiden söz edilemez.
 

Peki basın, denetlenmeyecek mi? Denetlenecek elbet. Basın için denetim, ÖZDENETİM'dir. Basın kendini denetleyecek.  Özdenetim de bir hesap verme biçimidir. Medya, kamuoyunun özgür ve bağımsız bir medyaya erişim hakkını savunmak için yasal düzenlemelere ihtiyaç duymaksızın, yanlışlıkları yoluna koyma konusunda kamuoyuna güvence vermeyi hedefler. Bunu başardığında okuyucunun güvenini kazanmış olur.
 
Medya için etkili denetim özdenetimdir.
 
Özdenetim'de başarılı olan medya, baskılara karşı durmayı da başarır.
Medya kuruluşları konusunda yarışma olduğu kadar, dayanışma da olmalıdır.
Medya dayanışmasının amacı birlikte var olmayı sağlamaktır.
 
"Sadece ben olayım. Diğerleri batsın ben kalayım."  diyen bir gazete yada gazeteci, başına bir iş geldiğinde yalnız kalmaya mahkumdur.
 

Gazeteciler dayanışmada topluma örnek olmalılar.
Demokrasi kendi kendini denetleyebilen özgür basınla güçlenir ve gelişir...



19 Ocak 2015 Pazartesi

Ayn-ı Ali

Farklı mekanlar görmek, farklı duygular yaşamak ve geçmişe yolculuk yapmak istiyorsanız Manisa`da Ayn-ı Ali Kahvesine mutlaka uğrayın derim.

Sultan çayı ve odun ateşinde yapılan Türk Kahvesi ile bilinen bu tarihi mekanda, insan farklı duygular yaşıyor. Tarih sizi içine alıp, geçmişin derinliklerine, büyülü gizemine sürüklüyor. 

Manisa'nın Şehzadeler şehri olduğu kolayca söylenir dururda, eski dönemlere ait mekanlar bulmakta zorlanırız hep. Geçmiş deyince aklınıza gelen mekanlardan birisidir Ayn-ı Ali Kahvesi. Ayn-ı Ali Kahvesi adını Bektaşi Şeyhi Ayn-i Ali Dede'den alıyor. Eski geleneklerimizin sürdürüldüğü kahvehane Kerim İşanlar tarafından kurulmuş. Daha sonra oğul Yusuf İşanlar'a geçen kahvehaneyi bugün torun Levent İşanlar başarıyla işletiyor. Başarılı işletmeciliği nedeniyle Manisa Rotary Kulübü Levent İşanlar'a meslek başarı ödülü verdi. Manisa Rotary Kulübü Başkanı Dr. Hakkı Nomer'i ve yönetim kurulu üyelerini yürekten kutluyorum. Ödüller hakedene verildiği zaman daha anlamlı oluyor.
Ayn-ı Ali Kahvehanesine gidin.Şifalı sultan çayını ve odun ateşinde pişmiş kahvenizi yudumlayın. Kahvehanenin tarihini de işletmeci Levent Bey'den dinleyin. Sultan çayı Levent Bey'in rahmetli dedesinin buluşuymuş. 11 bitkinin karışımıyla yapılıyormuş. Bu bitkiler arasında papatya, tarçın kabuğu, melisa, kuşburnu, yenibahar, karanfil, hatmi çiçeği, ıhlamur ve zencefil  varmış. Havaların soğuduğu bu günlerde denemenizde yarar var, soğuk algınlığına da iyi geldiği söyleniyor. Sultan çayının sakinleştirici, yorgunluk giderici olduğu da söyleniyor.
 

Kahveyi de denemelisiniz mutlaka, denerseniz farkı görürsünüz. Kahve Osmanlı geleneğine uygun olarak kulpsuz fincanda ikram ediliyor. Levent İşanlar, 'Kahveyi bizzat kendi elimle kavurup öğütüyorum' diyor.

Kaç yıl oldu bilmiyorum bir keresinde, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'le gitmiştik Ayn-ı Ali Kahvehanesine. Söyleşimiz gece yarılarına kadar sürmüştü. Yaşar Nuri Öztürk'ün espirili yönünü orada görmüştüm. Şimdilerde kent dışından dostlarım geldiğinde, Ayn-ı Ali kahvesine götürüyorum ve mutlu olduklarını gözlemledikçe bende mutlu oluyorum.
 
Kahvenizi yudumladıktan sonra yakınındaki Ayn-i Ali Dede Türbesi'ne uğrayıp bir fatiha okuyabilirsiniz. Türbe kapısının üzerinde paslı bir zincir var. Size o zinciri ve Ayn-ı Ali'yi anlatacak birileri çıkar mutlaka karşınıza. Türbe hakkındaki bilgileri de Levent Bey'den alabilirsiniz.
 

Benim amacım, bir köşe yazısı ile Ayn-ı Ali'yi size anlatmak değil elbet. Benim amacım, Şehzadeler kenti Manisa'da geçmişten günümüze kalabilmiş geleneklerin korunduğu farklı bir mekan olduğunu duyurmak sadece. Bu tür mekanlar, tarihe, insana, geleneklere göreneklere, önem veren yüreği sevgisiyle dolu olanlar  tarafından korunup işletilebiliyor ancak. Levent İşanlar öyle birisi olduğu için başarıyla işletiyor Ayn-ı Ali Kahvehanesini. Soyadı da çok anlamlı Levent Bey'in İşanlar. Evet Levent Bey yaptığı işten iyi anlıyor, hemde çok iyi anlıyor.
 

Ayn-ı Ali Kahvehanesi, yüreği sevgiyle dolu olanların yeri. Her kesimden yüreği sevgiyle dolu insanların uğrak yeri olmuş sanki. Konuğunu alan gidiyor. Gitmediyseniz gidin görün derim.  Yerini bulmak zor olmaz. Önünüze gelen Manisalılara sorun on kişiden yedisi sekizi bilir mutlaka yerini. Sazın sözle buluştuğu akşamlarda oluyormuş bazen Ayn-ı Ali K ahvehanesinde.

Bu köşe daha fazlasına izin vermiyor. Uzun sözün kısası, bir akşamınızı Ayn-ı Ali Kahvehanesine ayırın, farklı bir mekanda farklı duygular içinde sultan çayını ve odun ateşinde pişirilmiş kahvenizi yudumlayın.

Başarılı işletmecileri kutlamak gerek; Bende onu yapıyorum Leven İşanlar dostumuzu yürekten kutluyorum.
 

 
back to top