Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

3 Ağustos 2018 Cuma

İNŞAAT SEKTÖRÜ DE SANCILI

Tüm sektörlerde sıkıntı yaşanıyor.
Enflasyon aldı başını gidiyor. Dolar, Euro dur durak dinlemiyor. Zamlar can yakıyor. İflaslar kapıda bekliyor. İnşaat sektörü durma noktasında. İnşaat sektörü durursa, bundan diğer sektörler olumsuz biçimde etkilenir. İnşaat sektörü durduğunda, iflaslar yağmur gibi gelir. İnşaat sektörünü yeniden canlandırmak istediğinizde, dağılmış ekipleri toplayamazsınız. Çalışacak usta ve işçi bulamazsınız.
Yaşadığım kent olan Manisa'yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Ülke, Kent ve toplum için çalışmak, kin ve nefretten arınmış sevgi dolu bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.
Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bu gün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede daha önce de yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.
Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekliği yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor. Binaların camlarının neredeyse tümü satılık ve kiralık ilanları ile doldurulmuş durumda. İnşaat sektöründe yaprak kımıldamıyor.
Sorunların aşılması için, İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır.
İnşaat sektörünün lokomotif sektör olduğunu, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor.  Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.
Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel  olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda da % 11'lere gerilemiş ve 2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2017 yılı inşaat sektörü için zor geçen yıl olarak anılacaktır. Krizin etkileri 2018 yılın da devam edecek Kriz 2019 yılında daha ağır yaşanacak.

Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz.
ent olan Manisa'yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Ülke, Kent ve toplum için çalışmak, kin ve nefretten arınmış sevgi dolu bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.

Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bu gün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede daha önce de yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.
Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekliği yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor. Binaların camlarının neredeyse tümü satılık ve kiralık ilanları ile doldurulmuş durumda. İnşaat sektöründe yaprak kımıldamıyor.
Sorunların aşılması için, İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır.
İnşaat sektörünün lokomotif sektör olduğunu, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor.  Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.
Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel  olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda da % 11'lere gerilemiş ve 2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2017 yılı inşaat sektörü için zor geçen yıl olarak anılacaktır. Krizin etkileri 2018 yılın da devam edecek Kriz 2019 yılında daha ağır yaşanacak.
Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz.


 

31 Temmuz 2018 Salı

Manisa’da Lavanta yetiştiriciliğinin geliştirilmesi gündemden düşmüyor.


Keçiborlu Kaymakamı ve Belediye Başkanının Obasya’ya yaptığı ziyaretin ardından, bizde Keçiborlu’da lavanta yetiştirilen köylerde bir inceleme gezisi yaptık. Gezinin ardından izlenimlerimizi kamuoyu ve yetkililerle paylaştık.  Yuntdağı bölgesinin lavanta üretimine uygun olduğunu öğrendik. Yaptığımız paylaşımların ardından ilgi duyanların çoğaldığını gördük.
Yapmamız gereken, vazgeçmeden çalışmalarımızı sürdürmektir. Yapmamız gereken konuya ilgi duyanların çoğalmasını sağlamaktır. İlgili kişi ve kurumları, dernekleri bu işin içine Akhisar Büknüş köyü doğumlu olduğum için biliyorum, Akhisar tütünün başkentiydi. Tütün piyasası Akhisar’da açıklanırdı. İlgili bakan Akhisar’a gelir, tekel binasının önünde biriken tütün üreticilerine tütün alım fiyatını açıklardı. Köylüler eğer açıklanan fiyattan memnun olurlarsa, şapkalarını havaya fırlatırlardı. Şapkaların çoğu tekel binasının çatısında kalırdı. Köylülerde köylerine yeni şapkalarla dönerlerdi. Yıllar geçti tütün önemini yitirmeye başladı. Yetmişli seksenli yıllarda tütünün başkenti olan Akhisar, tütün önemini yitirince durmadı hızla zeytinin başkenti olmaya soyundu ve bunu başardı.
Yuntdağı köylerinde de tütün yetiştirilirdi. Tütün bitince, Osmancalı köyünde çilek üretimi başlatıldı ama yaygınlaştırılamadı. Antep fıstığı yeterince geliştirilemedi. Hiçbir ürün Yuntdağı köylerinin yazgısını değiştirmeye yetmedi. Köyler hızla boşalmaya başladı. Oysa Yuntdağı köylerinde de bir şeyler yapılabilmeliydi. Bu amaçla, Obasya Kırsal Turizm Tesisleri’ni kurduk. Ve araştırmalarımızı sürdürdük. Lavantayı tanıyıp öğrenince, Yuntdağı köylerinin yazgısını değiştirecek ürünün lavanta olacağına inandım. Yuntdağı bölgesini Lavanta kalkındıracak. İsterseniz, tarih düşün. Lavanta tam Yuntdağı bölgesinde yetişecek bir ürün. Dediğim gibi Yuntdağı’nın adı LAVANTA KOKULU DAĞ olacak…
Keçiborlu’ya yaptığım inceleme gezisinde, üreticilerle ve Keçiborlu kaymakamı ile konuştum. Lavanta tarlaları vardı ama tarlaları görmek için gelen turistleri ağırlayacak tesisleri yoktu. Bizim tesislerimiz var, turist gelmiyor. Obasya benzeri bir tesisi Keçiborlu’da kurmak istiyorlar, o nedenle gittik Keçiborlu’ya bu arada lavanta üretimi konusunda da bilgiler almış olduk.
Lavanta, ballıbabagiller familyasından güzel kokulu bir bitkidir. Bir metreye kadar boylanabiliyor. Uzun sapların ucunda seyrek başaklar oluşturarak yaz aylarında açan, çok kokulu, lavanta mavisi renkli çiçekleri vardır. Bileşiminde organik asitler bulunan uçucu yağ ile glikozitler, alkaloitler ve tanen gibi maddeler vardır. Lavantadan çok değerli olan lavanta esansı elde edilir.
Stresle ilgili baş ağrılarında etkili bir iyileştiricidir. İştahı açar, sindirimi kolaylaştırır. Uykusuzluk halini giderir. Sayılmayacak çok yararları vardır. En önemlisi lavanta tarlaları insanları cezbeder turizmi hareketlendirir. Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak konunu takipçisi olacağız. Konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla çalışmak istiyoruz.
Manisalılar,  olarak, gelin hep birlikte çalışalım Yuntdağı’nı lavanta kokulu dağ yapalım. Yuntdağı’nın yazgısını değiştirelim…



25 Temmuz 2018 Çarşamba

HOBİ BAHÇELERİ


Adına, Hobi Bahçeleri deyin, Kent Bahçeleri deyin, Aile Bahçeleri deyin ne derseniz deyin. Demek istediğim, isteyenlerin 150 metre karecik bir bahçesi, içinde de ufacık bir kulübesi olsun.
150 metrekarelik bir bahçe, bir ailenin değil birkaç ailenin, sebze ihtiyacını karşılıyor. Bunu ezbere söylemiyorum Obasya’da yaptığımız hobi bahçelerindeki ve kendi evimin bahçesinde yaptığım bahçe çalışmasında edindiğim tecrübeyle söylüyorum.
 Biz, kentlerde yaşayanlar olarak doğayı, yeşili, bitki ekip biçmeyi, domatesi dalından koparmayı çok özledik. Ve çözüm olarak, hobi bahçelerini görüyoruz. Hobi bahçeleri aile ekonomisine katkı sağlarken sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın yolunu da açmış olacaktır.
Hobi Bahçelerin yapımı için, BİMER’e yazmıştım, “Yapılacak ilk düzenlemede dikkate alırız” demişlerdi. Ardından Cumhurbaşkanlığına yazdım, Tarım Bakanlığına havale edildi, bir sonuç çıkmadı. Şimdi yeniden Cumhurbaşkanlığına yazmamız gerekecek.
Kent Bahçeleri Avrupa ülkelerinde çok yaygın, ancak bizde yasal altyapısı yok. Her gün KHK çıkarılıyor. Bırakın KHK’yı, istense Kent Bahçelerin önü bir yönetmelikle bile açılabilir.
Sebze fiyatlarını bölgeler ve iller arası nakliyenin ve aracıların yükselttiği biliniyor. Tüketicilerin sebzeleri daha uygun fiyata alabilmesi nasıl sağlanır sorusuna yanıt ararken, Hobi Bahçelerinin soruna çözüm getirebileceğini gördük. Vatandaşın ihtiyacı olan sebzeyi kendisinin yetiştirebilmesi yolunun açılması gerekiyor. Sebzeleri kentlerde oturanların kendisinin yetiştirebilmesi, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Kent Bahçeleri de denilen Hobi Bahçeleri ile mümkün olabilir ancak.
Avrupa Birliği, Hobi Bahçelerinin yapımı için İPARD (Katılım Öncesi Yardım Aracı) ve TKDK (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) aracılığı ile hibe desteği vereceğini yurttaşlara duyuruyor. Ancak ülkemizde Hobi Bahçelerinin yapımını sağlayacak yasal altyapı olmadığı için bu destekten kimse yararlanamıyor. Bu konudaki eksiklik biliniyor bilinmesine de ancak nedense bir türlü giderilmiyor. Kaynak var, istek var ancak yasal dayanak yok. Yapılacak iş çok basit: Bir yetkili talimat verecek. Hobi bahçeleri için bir yönetmelik hazırlanacak ve yürürlüğe konulacak. Yeni Bakan olan, Sayın Pakdemir’li bu işi çözse inanın tarihe geçer. Ancak, bakanlara ulaşmak sanırım çok zorlaşacak önümüzdeki dönemde.
Topraktan ve doğadan kopup kentlerin beton yığınları içinde sıkışıp kaldık. Yoğun iş temposu ve giderek gelişen teknoloji ve kablosuz iletişim araçlarının yarattığı elektromanyetik kirlilik nedeniyle stres, depresyon, panik atak gibi rahatsızlıkların çoğaldığını görüyoruz. Kentlerimizde fiziki çevre ile sosyal çevre sürekli etkileşim içinde. Yapılan tüm araştırmalar, insanın içinde yaşadığı fiziksel çevrenin sağlığı ve mutluluğu için önemli olduğunu kanıtlıyor.  Kentlerde beton yığınları arasında sıkışıp kalan insanlar için, Yeşil Terapi olarak adlandırabileceğimiz, toprakla meşgul olmak, iyi tasarlanmış, bahçelerde üretim yapmak öneriliyor.
Yaklaşık dört yıldır, çalmadığım kapı kalmadı. Ancak, Hobi Bahçeleri konusunda yaptığımız girişimlerin tümü sonuçsuz kaldı. Bizi dinleyenler hep “haklısınız” dediler demesine de gerekli düzenlemeyi bir türlü yapmadılar. Görüştüklerimin tümü, sorumluluk yüklenerek, çalışarak, sorun çözmek yerine, sorunu ötelediler. Hem “Hobi Bahçelerine hibe veriyoruz” deniliyor. Hem de hobi bahçelerinin yapılmasını sağlayacak düzenleme bir türlü yapılmıyor.
Biz, kentlerde yaşayanlar olarak doğayı, yeşili, bitki ekip biçmeyi, domatesi dalından koparmayı çok özledik. Ve çözüm olarak, hobi bahçelerini görüyoruz. Hobi bahçeleri aile ekonomisine katkı sağlarken sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın yolunu da açmış olacaktır.








ÖMER HALİSDEMİR


15 Temmuz deyince benim aklıma Ömer Halisdemir geliyor hemen.
Bence 15 Temmuz’un sembolü, adı ve anısı yaşatılacak olan kahraman Ömer Halisdemir’dir.
Bu yazı Ömer Halisdemir üzerine yazdığım kaçıncı yazıdır bilemiyor. Çok yazdım çok paylaştım.
Manisa’ya bir Ömer Halisdemir anıtı yapalım istedim. Hatta yer gösterin anıtın yapımını organize edeyim dedim. Ciddi biçimde ilgilenen olmadı.
Komutanının verdiği emri ölümü pahasına yerine getiren örnek askerdir O.
Kalkışmanın kırılma noktasıdır Astsubay Ömer Halisdemir.
Çanakkale, böyle yiğitleri sayesinde geçilmez olmuş.
Köhnemiş bir imparatorluktan genç bir cumhuriyet böyle yiğitleri sayesinde kurulmuş.
Ve böyle yiğitleri Türk Cumhuriyeti devleti ilelebet yaşayacaktır.
Ömer Halisdemir Mustafa Kemal Atatürk’ün askeridir.
41 yıllık yaşadı, 15 Temmuz’da şehit oldu, ölümsüzlüğe ulaştı.
Şerefsiz Semih Terzi'yi tek kurşunla indiren, bir ölüp bin dirilendir.
Böyle yiğitleri olan ülkeler hiç yenilmezler. Böyle yiğitleri olan ülkeler, tarihi altın harflerle yeni baştan yazarlar.
Niğde'nin Bor ilçesini bilirsiniz. Bor’un pazarı geçer, yiğidi geçilmez.  
Ömer Halisdemir, gittiği cennette Atasına tekmil verendir. Ülkemi korudum diyendir. Komutanımdan aldığım emri yerine getirdim şehitlik mertebesine erdim diyendir.  
Bu millet Ömer Halisdemir’i unutmaz. Adını ve anısını sonsuza dek yaşatır. Göreceksiniz Ömer Halisdemir adı birçok çocuğa isim olarak verilecektir.
Bir yanda çocuklarım ve eşim öbür yanda devletim var. Yiğit, devletim diye, ölümü göze alandır. Yiğit dediğin Ömer Halisdemir gibi olandır.
Değerli Manisalılar, gelin bir parka Ömer Halisdemir Parkı adını verelim. Parka Ömer Halisdemir’in güzel bir anıtını yapalım. Anıtın yapımını destekleyecek, kişiler ve kurumlar bulabiliriz.

Haydi Manisa görev başına, Belediyelerimiz, Ticaret ve Sanayi Odamız, Organize Sanayi Bölgemiz, Büyük firmalarımız Sivil Toplum Kuruluşlarımız ne güne duruyor. Tüm ülkeye örnek olacak bir Ömer Halisdemir anıtı yaptıralım…
Halis bir yiğit örneğimi istiyorsunuz işte size Ömer Halisdemir.
O devleti ve milileti için şehit oldu.
Bize düşen görev O’nun adını ve anısını sonsuza dek yaşatmaktır. Ömer Halisdemir anıtı ve parkı iyi bir başlangıç olur diye düşünüyorum.



11 Temmuz 2018 Çarşamba

KÖYLERDE TRAFİK SORUNU


Adamın biri tezgah açmış balık satıyor.
Balık tezgahına gelen bir adam, iri bir balığı eline alıp, kuyruğunu kokluyor. Bunu gören balıkçı; “Hemşerim balık kokarsa baştan kokar, sen neden kuyruğunu kokluyorsun?” diye soruyor. Adam: “Bu balığın, başının koktuğu belli, ben kokuşma kuyruğa kadar gelmiş mi diye bakıyorum.” diye yanıtlar balıkçının sorusunu.
Kentlerde trafik sorunu yaşandığı belli, ancak sorun şimdi, büyükşehir uygulamasıyla köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerde de yaşanmaya başlandı.
Kentler büyüdükçe, araç sayısı arttıkça yaşanılan sorunlarda giderek kartopu gibi büyüyor. Kentlerde yaşanılan sorunların en hissedileni en ağır yaşanılanı trafik ve otopark sorunu olarak çıkıyor karşımıza. Bu sorun sadece kentlerde yaşanmıyor, köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerde de yaşanıyor.
Uzun bir giriş oldu ama ben henüz konuya giremedim.  Daha fazla uzatmadan yazımın konusuna gireyim hemen: Manisa’nın yakınında Muradiye var. Muradiye önceden belediyelikti. Manisa Büyükşehir olunca, Muradiye mahalleye dönüştü. Bağyolu, Gülbahçe, Üçpınar ve bazı Yuntdağı Mahallelerine gitmek istediğinizde, Muradiye’den geçmek durumunda kalıyorsunuz. Muradiye’nin içinde trafik İstanbul’da olduğu gibi kilitleniyor. Giden gelen büyüklü küçüklü araçlar, iş makinaları hatta tırlar trafiği çekilmez hale getiriyorlar. Daracık yollar, tek katlı köy evleri varken ve araç sayısı bu kadar artmamışken sorun yaşanmıyormuş. Şimdi tek katlı köy evlerini yıkıp, aynı yerlere beş katlı apartmanlar yapıyorlar. Muradiye eğer yaşanılan sorunlara çözüm getirilmez ise, Manisa’nın en sorunlu mahallesi durumuna gelecek.
Muradiye’den geçtiniz diyelim, Bağyolu henüz Muradiye kadar sorunlu değil, ancak Gülbahçe’nin içinde iki aracın yan yana geçemediği yol var. Yuntdağı Mahallelerinin bazılarını ve Üçpınara bu yoldan geçerek ulaşıyorsunuz.
Muradiye, Bağyolu, Gülbahçe ve Üçpınar’dan Yuntdağı Mahallelerine ulaşım için, bu köylerin çevresinden geçen yeni bir çevre yoluna ihtiyaç var.
Kentlerdeki yığılma dönemi bitti, şimdi dağılma dönemi başlayacak ve Manisa’nın yakın çevresindeki köyden Mahalleye dönüşen Mahallelere adeta bir akın başlayacak. Daha ağır sorunlar yaşamamak için, bunun önlemi şimdiden alınmalıdır.
Muradiye’de, Muradiye’nin en az yirmi beş yıllık geleceğini planlayan bir düzenleme yapılamadığı için, bir kayıp yerleşim örneği çıktı karşımıza. Hızla betonlaşıyor. Betonlaşma arttıkça sorunlar artacak ve Muradiye daha da yaşanmaz duruma gelecektir. Tek caddesi işyerleriyle doluyor. Göreceksiniz yakında trafik işlemez olacaktır.
Yunusemre Belediyesi ve Manisa Büyükşehir Belediyesi, sorun daha da büyümeden önlem almalı yeni bir düzenleme ile, köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin sorunlarına çözüm bulmalıdır.

Kentlerin yakın çevresindeki yerleşimlerde, gerekli düzenlemeler yapılırsa, sağlıklı açılma sağlanarak kent merkezleri rahatlatılabilir. Yaşadığımız sorunların çözümü, köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin çevresinde yeni yerleşim alanları planlamasının hızla yapılması ulaşım sorunun köylerin çevresinden geçen yollarla çözümlenmesidir…



4 Temmuz 2018 Çarşamba

CHP'DE NELER OLUYOR


CHP Türkiye’nin alışılmış çaresizliği oldu. Yıllardır % 25 bandına ve sahillere de takılıp kaldı.
CHP kadroları, biz nerede hata yapıyoruz sorusuna yanıt arama yerine, kavga etmeyi tercih ediyorlar. Çözümü kurultaydan bekliyorlar. Kurultaydan önce, atölye çalışmaları yapılmalı. CHP geçmişiyle geleceği ile masaya yatırılmalı. Partinin bilim kuruları olmalı.
Yarım asırdır CHP’yi izliyorum. CHP’ye üye olduğum olmadığım, oy verdiğim vermediğim dönemler oldu.
CHP’ye oy vermenin coşkusunu en çok ECEVİT’li dönemlerde yaşadım. Ecevit’in meydanlarda halkla kurduğu ilişki, oyların % 42’lere kadar yükselmesini sağlamıştı. Partili gençler olarak her mitingine katılıyorduk. Çıkardığımız dergileri, Ecevit posterlerini dağıtıyorduk. Dağa taşa “Halkçı Ecevit” yazıyorduk. Ecevit’in dilinden düşmeyen kurumlar ve kavramlar vardı. Partinin şiir gibi güzel programları olurdu. Şu andaki CHP yöneticileri o programları yeniden okumalı,  okuduklarında farkı fark edeceklerdir.  Ecevit, Halk Sektörü, Demokratik Kooperatifçilik, Gelişme Köylüden Başlayacak, Birlikte Üretim Hakça Bölüşüm, Ne Ezilen Ne Ezen, İnsanca Hakça Bir Düzen, diyordu. Projeler üretiyordu. Dergiler kitaplar çıkarıyordu. CHP’nin hiçbir döneminde Ecevit döneminde basılan kadar kitap basılmamıştır. Şimdi gençliğin o kitaplarla yeniden buluşmasına partinin neden katkıda bulunmadığını neden aylık, üç aylık, yıllık yayınlar çıkarmadığını merak ediyorum. Ecevit’in, “Ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen” Sloganını kullanmaya devam edenler, insanca hakça bir düzen programı getiremiyorlar. Birlikte üretimin, hakça paylaşımın nasıl yapılacağını açıklayamıyorlar.
Sayın Karayalçın’ın çağrısıyla SHP kurucuları arasında yer aldım. Her ay düzenli olarak Ankara’da toplanırdık, kişileri ve olayları değil, ilkeleri, programı, sorunları, çözüm yollarını ve projeleri tartışırdık. Her ilde her ilçede “Düşünce Atölyeleri” kurmuştuk. Düşünce atölyelerinde projeler üretilirdi.
Amerika başta olmak üzere, tüm gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde, kooperatifçilikten etkin biçimde yararlanılmakta, sosyal demokrat partiler, programlarında kooperatifçiliğe geniş yer vermektedirler. Ancak, bugüne kadar parti sözcülerinizin ağzından, kooperatifçiliğe ilişkin hiçbir şey duymadık. Kooperatiflerden ve giderek sayıları azalan kooperatifçilerden hep uzak durdular. Kırsal kesimle varoşlarla ilişki geliştiremediler. Plajların, sahillerin partisi oldular, Ege Denizi kıyısına sıkışıp kaldılar. Bir kare bile kooperatifçilerle bir araya gelmeyi düşünmediler. Yeni Manisa’yı kuran, Manisa Birlik’in, Obasya’nın, yerini bilen kaç CHP yöneticisi, kaç milletvekili var merak ediyorum. Sendikalar kooperatifler gibi sivil toplum kuruluşları olmadan, sosyal demokrat partiler güçlenemez. Ecevit hep “sol” diye diye oy aldı. Şimdiki CHP yönetimi “sol” demekten korkar oldu.
Gençlikten çok uzak kaldılar. Türkiye’nin en yaşlı partisi olması yanında, yaş ortalaması da en yüksek olan adeta emekliler partisi durumuna geldi CHP. Kibrit çöpü kadar ışık vermeyenler, kendilerini olimpiyat meşalesi gibi görmeye başladılar.
Yeni teknolojilerden yararlanamayan, sandık görevlilerini örgütleyemeyen, ıslak imzalı tutanakları toplayıp programa giremeyen, teknolojiden söz ederken kendisi teknolojiyi etkin biçimde kullanamayan yeniliklerden uzak bir parti CHP.
CHP’deki temel yanılgı, şoför değiştiğinde, başarı sağlanacağı yanılgısıdır. Oysa sorun şoförde değil, çağın çok gerisinde kalan araçtadır. İlkel araçlarla çağdaş amaçlara ulaşılamıyor. Araç yenilenmeden, parti günün ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmadan % 25 bandının aşılanamayacağı bilinmelidir. Altını çizerek söylüyorum, bu parti bu yapısıyla, ne şimdiki başkanıyla nede bir başkasıyla başarılı olamaz. CHP ülkemizin en tutucu partisi durumuna gelmiştir bu gerçeği görmezlikten gelemeyiz.
Her dönemde, kurulan yeni partiler, kendini yenileyemeyen CHP karşısında hep ipi göğüslemektedirler. CHP yeniden yapılandırılamadığında bu hep böyle devam edecek ve eriyip gidecektir.
CHP’nin temel eksikliklerinden birisi de sevgisizliktir. Kılıçdaroğlu’nun İNCE’yi sevmediği gibi, İNCE de KILIÇDAROĞLU’nu sevmiyor. Parti üyeleri de kendilerine rakip gördüklerini sevmiyor. CHP’de sevgi ve bilgi paylaşılarak büyütülemiyor. Partide, dayanışma yerine, yıkıcı yok edici bir yarışma var. Tüm enerji parti içi yarışmalarda kaybedilirken, partiler arası yarışmaya güç kalmıyor. Şimdi, parti tüm enerjisini İNCE – KILIÇDAROĞLU yarışmasında harcayacak. Yeni kırgınlıklar olacak. Yerel yönetim seçimleri de büyük ölçüde kaybedilecek.

CHP ya yenilenecek ya da hep yenilecek. Haydi, CHP kendini tümüyle yenile. Yenile yenile, yenmeyi öğrenemedin bir de yenilenmeyi dene…




27 Haziran 2018 Çarşamba

HAYAT DEVAM EDİYOR


Evet, hayat devam ediyor. Şimdi, ağlama vakti değil işlerimize bakma vakti…

Seçimden önce bu köşede yazdığım “Demokrasi” yazıda, gelişmiş demokrasilerde, seçimi kaybedenler, kazananları kutlamalı demiştim. Doğrusu bu kazananları kutlamalıyız. Bu seçimin kazananı Cumhurbaşkanı Sayın Recep Erdoğan, MHP ve HDP’dir.  Seçimin kaybedenleri, CHP ve AK Partidir. CHP ve Ak Parti oylarında bir önceki seçime göre azalma olmuştur. Bence kazananlar içinde Sayın Muharrem İnce’yi de saymak gerekir.  Elbet ki, bir seçimin kazananı olduğu gibi kaybedeni de olacaktır. Seçim bitmiştir sonucu kabullenmekten başka bir seçenek yok. Hayat devam ediyor. İşimize bakalım.
Ülkemizin sıkıntılar yaşadığını hepimiz biliyoruz. Şimdi bu sıkıntılara çözümler arayıp bulma vakti. Yurttaşlar, ilgili kurul ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, beklentilerini açıklıyorlar.

Her zaman vurguladığım gibi yine altını çizerek vurguluyorum. Toplumsal uzlaşma şart.

Dünya bizi izlerken, demokrasi sınavı da devam ediyor. Cumhurbaşkanı ve Meclis sınavdan geçecek. Partiler arasında uzlaşma sağlanamazsa, işimiz zor. Uzlaşma için iktidarın ve muhalefetin birlikte çaba göstermesi gerekiyor.
Büyük bir olasılıkla OHAL kalkacak. Beklentimiz. Hukuk devletinin ve özgürlüklerin en ileri demokrasiler düzeyinde tesis edilmesidir.
Yüksek enflasyon ve cari açık sorunu çözülmeli.
Yabancı sermaye beklentisi varsa, bunun için, ekonomi yönetiminin özellikle Merkez Bankasının özerkliği sağlanmalı.
Kalkınma arayışında 4. Sanayi Devrimi için adımlar atılmalı.  
Çağdaş bir eğitim şart.
Avrupa Birliği’ne uyum süreci hızlandırılmalı.
Kazananlara büyük sorumluluk düşüyor. Yeni Dönemde, Sayın Bahçeli anahtar durumuna geldi. Yeni dönemin bilinmezlerinden birisi Bahçeli, ne yapacağı bilinmiyor. Bazı gazetecileri hedef göstermesi, eleştiriliyor. Bu tür girişimlerin toplumsal uzlaşmayı zorlaştıracağı bilinen bir gerçektir. “Bahçeli bu konuda ne düşünüyor?” sorusu gündemden hiç düşmeyecek. Bahçeli olmadan düzenlemeler yapmak zor olacak. Bekleyip göreceğiz.
Seçilenler çok çalışmak zorundalar.  Seçilenlerin en kıt kaynağı zaman ve para, zamanı ve bulabilecekleri kaynakları iyi değerlendiremezlerse, seçimin yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz olur.
Önümüzde yerel seçimler var. Bir seçimin tartışmaları devam ederken yeni bir seçim başlayacak.
Önümüzdeki günlerde CHP de hareketli günler başlayacak gibi. Sular bulanmadan durulmuyor. CHP kendini yenileyemediğinde, yeni bir parti gündeme gelir. CHP kendini yenilemeli. CHP gençleşmeli.
Bunların tümünü bekleyip göreceğiz. Çözüm Demokrasi, Çözüm uzlaşma. Bunun başka yolu yok.



20 Haziran 2018 Çarşamba

DEMOKRASİ



24 Haziran 2018 Pazar günü oyumuzu kullanmak üzere sandığa gideceğiz. Oy kullanmak yurttaşlık görevidir diyerek oyumuzu kullanmalıyız.

At yarışında kazanacak atı belirlemeye çalışır ve o ata oynamak isteriz. Seçimlerde ise kazanmasını istediğimiz partiye oy veririz. Ata yarışı ile seçimi birbirine karıştırmayalım. Sandığa gidin ve kazanmasını istediğiniz partiye oyunuzu veriniz.

Seçimler, demokrasilerin gelişmişlik düzeyinin önde gelen ölçütüdür. Ülkeler seçimlerini bayram coşkusu içinde yapabiliyorlarsa, kaybedenler kazananları kutlayıp görevlerini huzur içinde devredebiliyorlarsa o ülkede demokrasi gelişmiş demektir. Gelişmiş demokrasilerde çalınan oylardan yanlış oy sayımlarından söz edilmez. Eğer cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmak istiyorsak, demokrasiyi tüm kurum kuruluş ve kurallarıyla işletmeliyiz, bunun için Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları’nı yeniden düzenlemeliyiz. Katılım olmadan atılım olmuyor. Bunun için katılımcı demokrasiyi işler duruma getirmeliyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni etkin duruma getirmeliyiz.

Kuvvetler ayrımını kesin çizgileriyle belirlemeden demokrasi olmaz.

Liderin önemli olduğunu biliyoruz. Demokrasilerde liderin her şey olmadığını da bilmeliyiz. Gelişmiş Demokrasilerde “dediğim dedik, çaldığım düdük” tarzı her şeyi belirleyen, varlığını “seç beni seçeyim seni” anlayışı içinde sürdüren liderler olmaz. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, savaş yıllarında bile meclisin kapısını açık tutmuş meclisi hep öne çıkarmıştır. Atatürk adını ve anısını yüreğimizde yaşatıyorsak, bunun temel nedeni ulusal kurtuluş savaşımızın öncüsü olması yanında, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması, “yurtta barış, dünyada barış” demesi ve ulusuna çağdaş uygarlık yolunu göstermesidir. Atatürk’ün yüreğinde kin ve nefret yoktu, sevgi vardı.

Seçime katılan tüm siyasi partilerin adayları liderler tarafından belirlendi. Biz önümüze konulan listeye oy vermek zorundayız. Adayları belirleme ve tercihli oy kullanma hakkımız yok. Demokrasimiz için nasıl gelişmiş demokrasi diyebiliriz ki…

Siyasi Parti liderleri bir araya gelemiyor. Ülkenin temel sorunlarını belirleyip birlikte çözüm üretemiyorlar. Cenaze törenlerinde bile tokalaşmıyorlar. Böyle bir durumda barış, kardeşlik, dayanışma, huzur söylemleri havada kalıyor.
Demokrasimizi diğer ülkelerin demokrasileri ile karşılaştırdığımızda, ülkemizdeki demokrasi için gelişmiş demokrasi diyemeyiz. Demokrasimizi geliştirmek, ilgili yasaları çıkarmak için uzlaşma kültürü olan, özgür düşünebilen milletvekillerine ihtiyacımız var. Liderlerin değil halkın kendi özgür iradesi ile belirleyip seçtiği milletvekillerine ihtiyaç var.

Siyasi partilerin genel başkanları ve cumhurbaşkanı adayları atışmayı sürdürüyorlar. Hiçbir siyasi parti genel başkanının özeleştiri yaptığını görmüyoruz. Parti liderlerimiz başarılı olduklarını söylüyorlar hep. Ancak  biz halk olarak sanırım siyasetteki başarıyı siyasetin dışında kalanlar olarak pek anlayamıyoruz! Olanları seyirlik oyun gibi izliyoruz.

Her seçimin sonunda, kaybedenler de olur kazananlarda olur. Seçim yönetecek olanları belirlemek için yapılır. Benim bir yurttaş olarak tek bir dileğim, tek bir arzum var: Kaybedenler, büyük bir olgunlukla görevlerini yeni seçilenlere devretsinler. Görev devirleri iyi dileklerle ve çiçeklerle yapılsın, bunun barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve huzura büyük katkısı olacaktır… Bunu bu milletten esirgemeyin ne olur. Kaybedenler, kazananları kutlamayı öğrenin ne olur…



13 Haziran 2018 Çarşamba

RAMAZAN BAYRAMI


Ramazan Bayramımız, tatlı yiyelim tatlı konuşalım tatilimiz kutlu olsun. Ne olur insanlar bu bayramda tatlı konuşsun, bakarsınız alışırlar tatlı konuşmaya her günümüz bayrama dönüşür.

Ne güzel olur değil mi? Saygı ve sevgi öne çıkar kin ve nefret yok olur.
Kentler büyüdükçe yalnızlıklar da büyüdü. Büyük kent büyük yalnızlık getirdi. Eskiden insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırlardı.

Bayramda, kişilerin size gelmesini beklemeden, önce siz kendinize gelin. İnsanın kendine gelmesi, kendi olması çok önemli değil mi? Hep kendimize olsak, gerektiğinde hızla kendimize gelmeyi becersek, daha mutlu oluruz. Bayramlar dargınların barışma günü olmalı. “O gelsin benden özür dilesin” gibi, düşüncelere kapılmadan, barışmak için adımlar atılmalı.

Geçmişte, iftar yemekleri güzel söyleşilerle süslenirdi. Sahura kadar süren eğlenceler yapılırdı. Bu yıl ne oldu? Ramazan, ramazan boyunca politikaya alet edildi.  Bayramlar da eskiden çok farklıydı. İnsanlar en güzel giysilerini giyip bayram gezmesine çıkardı... İçtenlik vardı, sıcaklık vardı. Şimdi parası olan bayramı fırsat bilip, sahillere koşuyor. Biraz daha paralı olanlar ise soluğu yurt dışında alıyor.

Bayram ziyaretleri de çok azaldı. Kutlamalar, akıllı telefonlardan mesajlar çekilerek yapılıyor. Akıllı telefonlar, yaşamın ayrılmaz parçası haline geldi. Diz dize oturup, göz göze sohbetler yerine, saatlerce telefonlarla karşılıklı yazışma yapılıyor. Aslında, birileri mesaj yazma yarışması bile düzenleyebilir bu konuda çok başarılı olanları gördüm.

Ev ziyaretini gidildiğinde, “internet var mı, piriz nerde?” diye soruluyor hal hatır sorulmadan.

Bu satırların yazarı olarak, ben de sosyal medya bağımlısıyım. Telefon elimden düşmüyor. Beş dakikada bir elim otomatik olarak telefona gidiyor. Facebook’a ve Whatsapp’a bakıyorum hemen... Akıllı telefonlar da ayrı bir bağımlılık türü yarattı.

Ben bayram gezmelerini özlüyorum. Çok tatlı yemek, çok kahve içmek zorunda kalırdık ama birçok dostumuzla da yüz yüze görüşme olanağı bulmuş olurduk…
Her ramazanda yazısında olduğu gibi, bu bayramda da birkaç fıkra paylaşayım sizinle:

Adamın biri, Bektaşi'ye sormuş:  "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim"  Bektaşi:  "Elbiselerini çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.

Bir de çocuk fıkrası anlatayım:  Adamın biri yolda sevimli bir çocuk görür ve çocuğa:  Senin adın ne diye sorar. Çocuk tam söyleyeceği sırada:  Dur ben tahmin edeyim, diyerek sözünü keser, ama ipucu olarak baş harfini söylemesini ister. Çocuk:  adımın baş harfi “Y” der, adam başlar saymaya...  Yasin, Çocuk hayır anlamına başını sallar.  Yusuf.  Çocuk yine başını sallar.  Adam (Y) harfi ile başlayan tüm isimleri sıralar. Çocuk hep hayır anlamına başını sallamaktadır. Adam sinirlenir, kız isimlerini de saymaya başlar; çocuk yine başını sallar. Adam sonunda: Bilemedim. Ne len senin ismin der.

Çocuk cevap verir: Yamazan...

Yamazan bayramınız kutlu olsun…




 
back to top