Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

1 Nisan 2021 Perşembe

ÇÖZÜM ODAKLI OLMAK

Çözüm odaklı insanlar bulmak çok kolay olmuyor. İnsanların büyük bölümü zamanlarını marifet göstermek için çalışmak yerine, mazeret üretmek için çalışarak geçiriyorlar. Çevremde olmazı o kadar güzel anlatan insan var ki, anlattıklarında gerçekten olmaz mı? diye düşünmeye başlıyor insan.

Ben yapı olarak, olmaz denileni oldurmak için çalışmaktan keyif alan bir insanım. Olabilir olanı herkes yapar, iş olmaz denileni yapmaktır. Bunun için biraz sıra dışı olmak gerekiyor. Sıra dışı işleri ancak sıra dışı insanlar başarabiliyor.

Çözüm odaklı olmak konusunda neden yazı yazmak istediğimi anlatayım önce. Bir iş için, kendini yetkili gören bir memura derdinizi anlatmak, bir sorununuza çözüm bulmak için gittiğinizde, sizi dinler ve nasıl ve neden olmayacağını anlatmaya başlar. Siz söyleneni kabul ettiğinizde kişi iş yapmamış ve sorumluluk yüklenmemiş olur. Bu bizim bürokrasimizin kronik rahatsızlığıdır. Bence gelişemeyişimizin temel nedenlerinden birisi ve başta geleni budur. Hayatta bürokrasiden korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmadım. Hayallerimin yıkılması, gecikmesi ve zorlaşmasının acısını hep bürokrasi ile olan temaslarımda yaşadım. Bu nedenle sıkıntımı paylaşmak için “çözüm odaklı olmak” başlıklı bir yazı yazma ihtiyacı duydum.

Hiç çözüm odaklı kişilerle karşılaşmadın mı? diye soranlar olabilir. Karşılaşmaz olur muyum, karşılaştım elbet zaten o kişiler sayesinde sıra dışı işler yapmayı başardığımı söyleyebilirim. Bu konuda somut bir örnek vermek istiyorum: Kuracağımız bir Turizm Geliştirme Kooperatifi ile Yuntdağı’nda Kırsal Turizm Tesisi kurmak için görüşmelere başladık. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun (TKDK) hibe desteği verdiğini öğrenince kooperatifimizi kurduk. Projemizi hazırlayıp başvuruda bulunduk. İsteğimiz konaklama tesisimizi atalarımızın kullandığı halen Kırgızistan, Moğolistan ve Kazakistan’da kullanılan ahşap ve keçeden oluşan adına yurt denilen çadırlardan oluşturmak ve aynı alanda hobi bahçeleri yapmak şeklindeydi. Belediyemiz o güne kadar, ne çadır otele ne de hobi bahçelerine yapı ruhsatı vermiş değildi. İlk kez böyle bir istek iletiliyordu. Görüştüğümüz memurların tamamına yakını işin nasıl olmayacağını anlatmaya başladılar. Sonunda derdimizi Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün’e iletmek durumunda kaldık. Anlattıklarımızı dinledi. Projenizi beğendim size yardımcı olacağım dedi. Çözüm odaklı bir başkanla karşılaşmış olmaktan duyduğumuz mutluluğu sürekli çevremle paylaşıyorum. Sayın Cengiz Ergün, çözüm odaklı bir yaklaşım içinde olmasaydı, Yapı Ruhsatımızı alamazdık. Ruhsatımız olmadığı için hibe desteği alamazdık. Ve uzatmayayım Kırsal Turizmin gelişmesine katkı sağlayan, örnek uygulama olarak gösterilen Obasya Tesisleri çıkmazdı ortaya. Allah Sayın Cengiz Ergün’den binlerce kere razı olsun.

Sorun varsa çözümde vardır. Yeter ki, çözüme odaklanalım. Böyle yaparsak, yeni farklı sıra dışı projeler yapabilir, hibeler alabilir ve kentimizin gelişmesine katkıda bulunabiliriz.

Sayın Cengiz Ergün sayesinde başlattığımız Obasya Kırsal Konaklama tesisi için, ilk projemizin ardından dört proje daha hazırladık. Hazırladığımız projelerin tümü kabul edildi.

Obasya’da 2021 yılında eş zamanlı olarak, Zafer Kalkınma Ajansı’ndan aldığımız destekle Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi ve AB’den aldığımız hibe desteği ile Kültür Sınır Tanımaz Projeleri’ni gerçekleştirmek için başlattığımız çalışmaları sürdüreceğiz. Kültür Sınır Tanımaz Projemizin iki ortağı var. Türkiye’deki tek ortağı Manisa Büyükşehir Belediyesi, diğer ortağı da Bulgaristan’dan Kırcaali Belediyesi.

Yöneten çözüm odaklı olunca, yönetenin çalışanları da çözüm odaklı olmak için çaba gösteriyorlar. Ben oldum olası çözüm odaklı insanlara çoğu zaman hayran kalmışımdır. Her soruna çözüm bulamasalar bile uğraşmaları yeter. Yine de çözüm odaklı insanların insana moral verdiklerini mutlu ettiklerini ve gelişmenin önünü açtıklarını belirtmeliyim.

Bu yazımda çözüm odaklı insana örnek olarak Sayın Cengiz Ergün’ü verdim.  Bunu fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Çözüm odaklı insanlar, pratik ve yardımseverler olurlar. Bir problem çıktığında herkes kaçarken ortaya çıkıp fikirler üreten insanlar var ya, benim kahramanlarım onlardır. Bu insanlar fikirlerini söylemekten pek çekinmezler.

Bir kriz anında çözüme odaklanan kişiler aslında aynı zamanda, sadece konuşan değil gerekeni yapan insanlar oluyor genelde. Hayata olumlu baktıklarını düşünüyorum. Ve bu özellikleri sayesinde umutlu kişilerdir.

Özetle çözüm odaklı insanlar, insanların sorunlarına ortak olmak isteyen ve onlara çözümler öneren yöneticiler, arkadaşlar kolay bulunmuyor. Ayrıca kriz anlarında, hemen veryansın etmeyen ve bir çıkış yolu düşünen insanlara her zaman ihtiyaç var. Onların kıymetini bilelim ve değer verelim.

Çözüm odaklı insanlar çoğalırsa, hayat güzelleşir umutlar gerçekleşir.





25 Mart 2021 Perşembe

ÜRETİM VE PAYLAŞIM

İnsan soyunun temel sorunu üretim ve paylaşım. Daha çok üretim hakça paylaşım için çalışılıyor hep. Kişiler kuruluşlar, devlet herkes daha çok üretmenin ve üretimden daha çok pay almanın peşinde.

Daha çok üretim ve hakça paylaşım için, her kişi kurum ve kuruluş farklı yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Sadece özel sektörde değil, belediyelerde ve devlet kurumlarında da aynı amaçlı çalışmalar var. Örneğin belediyelerde, üretkenlik, katılım, eşitlik gibi temel ilkelerle amaçlanan, üretimde ve paylaşımda eşitliğin sağlanmasıdır.  Üretimde ve paylaşımda eşitliğin sağlanabilmesi için, katılım temel ilke kabul edilmelidir.

Üretim için dayanışma yapmak ortaklıklar kurmak işbirliği yapmak gerekiyor. Ortaklık kurana iş yapmak isteyene destek olmak gerekiyor. Bu arada belirtmek ve güzel bir gelişmeyi paylaşmak istiyorum: Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak, hazırladığımız projelere ortaklar ve  iştirakçiler arıyoruz her zaman, Son projemiz olan Kültür Sınır Tanımaz Projemize Manisa Büyükşehir Belediyemiz ve Bulgaristan’dan  Kırcaali Belediyesi ortak oldular. Bu ortaklıklar, AB hibelerini almamızı ve projemizi uygulamamızı kolaylaştırıyor. Kentimizde turizmin gelişmesine katkı sağlayacak yatırımları yapabiliyoruz. Devlet ve belediyeler kentin bölgenin ve ülkenin yararına olacak projelerin yapılmasında projelere Büyükşehir Belediyemizin yaptığı gibi destek verilmelidir. Obasya Kooperatifinin yönetimi ve ortakları olarak Manisa Büyükşehir Belediyesi Başkanımız Sayın Cengiz Ergün’e kooperatifimize kuruluşumuzdan bu yana verdikleri destekler için yürekten teşekkür ediyoruz.

Eğer destek ve katılım varsa, tartışmalar, çalışmalar dar bir çerçeve içinde yapılmıyorsa, korular kamuoyu önünde açıkça tartışılabiliyorsa sorunların aşılması daha kolay olmaktadır. Ancak, kararlar sen ben bizim oğlan boyutunu aşmadan dar bir çerçeve içinde yapılıyorsa, belki karar üretmek kolay olur ama, üretilen kararı uygulamak ve sonuç almak zorlaşacaktır.

Az gelişmiş toplumlarda, kararlar tartışmasız üretilir ancak, tartışma kararların uygulanmasında ortaya çıkar. Oysa doğru olanı, kararların tartışılarak alınması tartışmasız uygulanmasıdır. Kararlara tartışarak üretip tartışmasız uygulamayı öğrendiğimizde, demokrasi yolunda önemli bir aşamaya ulaşmış olacağız.

Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik,  yerel yönetimlerde vazgeçilmez ilkeler olarak uygulamaya konulduğunda, karar üretmenin ve sorunları aşmanın kolaylaştığı görülecektir.

Açıklığı ve katılımcılığı temel ilke edinen bir belediyenin, ihaleleri, özellikle büyük rakamlı olanlarını basın ve halk önünde gerçekleştirmesi gerekir. İhale günlerce öncesinden belli aralıklarla her türlü araç kullanılarak duyurulmalı ve mutlaka basın önünde yapılmalıdır.

Açıklık ve katılımcılık temel ilke olarak alındığında, söylentilerin azalmasının yanında, başarılı sonuçların alındığı görülecektir.

Belediye açıklık ve katılımcılığın kapısını aralarken, kent halkında da katılım isteği olmalıdır. Kent halkında katılım isteği yoksa katılım kapısının aralanmasının hiçbir anlamı olmayacaktır.

Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik gibi temel ilkeler ödünsüz uygulamaya konulduğunda, güven bunalımı yok olacak, sisler dağılacak ve yöneticiler olan halk desteği artacaktır.

Halka hizmet için seçilen insanların, açıklıktan, katılımdan korkmamaları gerekir. Açıklıktan ve katılımdan halka hizmet için değil, küpünü doldurmak için çalışanlar korkarlar ve uzak dururlar.

Açıklık ve katılımla,  açıların paylaşılarak küçültülmesi, sevginin paylaşılarak büyütülmesi kolaylaşacaktır.

Açıklık ve katılımla, daha çok üretim ve hakça paylaşımın sağlanması hem yerel hem de genel demokrasimizi güçlendirecektir.





11 Mart 2021 Perşembe

RİSK ALMAK

Büyük projeler risk almadan gerçekleştirilemiyor.
Eğer sıra dışı olmak büyük başarılar elde etmek istiyorsanız bunun risk almadan sorunlar yaşamadan başaramayacağınızı bilmelisiniz.
Ben risk alarak başarı sağlamayı; deneyerek, yaşayarak, bedeller ödeyerek öğrendim.
Risk almasaydım, Yeni Manisa Projesi olmazdı. Risk almasaydım, proje alanında ağaçlar, anıtlar ve sosyal donatılar olmazdı.
Risk almasaydım, Obasya ortaya çıkmazdı. 9 kişiyle kurulan bir kooperatif, ardı ardına beş proje yapıp, beşini de kabul ettiremez, AB başta olmak üzere TKDK’dan, Zafer Kalkınma Ajansı’ndan hibeler alamazdık.

Risk almanın çıkardığı sorunlarda oluyor mutlaka.

Sosyal medya ile gereğinden fazla ilgileniyorum. Sosyal medya bağımlısıyım diyebilirim. Her gün yeni paylaşımlar yapmayı seviyorum. Yazdıklarımın da tümünü paylaşıyorum. Ancak uzun yazıları kimse okumuyor. Kısa bir iki cümle olanlar daha çok okunuyor.

Sorunlar konusunda Facebook sayfamda kısa bir paylaşım yapmıştım, (Sorunsuz hayat olmaz. Hayat sorun çözme sürecidir. Ancak sorunları çözeceğiz, kendimiz çözülmeyeceğiz.) çok okunduğunu yorumlar yazıldığını gördüm.

Risk alıyorsanız sorunlarda yaşıyorsunuz. Sorun yaşamanın sıkıntısını, sorunları aşarak gideriyorum. İnanın yaşadığım mutluluk, çektiğim sıkıntıdan daha fazla oluyor. 

Benim için başarının tanımı, farklı projelerle, yaşadığım kente, bölgeye, ülkeye ve topluma yardımcı olmaktır. Kendimden çok toplumu düşünmektir. Kendimden önce hizmettir.

Risk almak neden başarıya yol açıyor. Başarı başarıyı getirirken aldığınız risklerde büyüyor. Sizin için risk almak yaşam biçimine dönüşüyor. Rahat yaşam bana göre değil. Anladım ki, beni hayata bağlayan aldığım riskler ve kazandığım başarılardır.  

Doğası gereği, riskler belirsizliğe meydan okumayı ve değişimi başlatmayı içeriyor. Daha başarılı olmak için bir arzunuz varsa, mevcut durumunuzdan kazandığınız sosyal tatmin size yetmiyor demektir.  O zaman yeni projelerle yeni hedefler belirlemeye ve yeni riskler almaya yönelmek gerekiyor. Ben risk alırken, yanımda bana güvenen aldığım risklere ortak olmak isteyen paydaşların olması da şart. Daha büyük başarılara ancak birlikte risk alarak ulaşılabiliyor. 

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, “Başarısız olması garanti edilen tek stratejinin risk almamak” olduğunu söyler. Hayatınızdaki riskleri almayı reddederseniz, önünüzdeki her fırsatı kendi elinizden almış olursunuz. Bu istikrar açısından rahatlatıcı olabilir ancak size herhangi bir boyutta büyüme veya gelişme sağlamaz.

Risk alan kişiler azınlıktır. Çoğu insan doğal olarak riskten uzaktır, bu nedenle düzenli olarak risk alırsanız azınlıkta olursunuz ve sıra dışı olarak görülürsünüz. Azınlıkta kalmayı sıra dışı olmayı düşünmekte bir risktir aslında. Ben sürekli riskler alan bir kişi olarak hayatımdan çok memnunum.

Risk almak; her duruma, her fırsata atlamakla ilgili değildir. Doğru olanları almakla ilgilidir. Herhangi bir karara varmadan önce tüm seçeneklerinizi tam olarak keşfedin.

76 yaşında bir yurttaş olarak, risk alma konusunda söyleyebileceğim son söz nedir diye sorduğunuzda vereceğim cevap şöyle olur: Büyük projeler düşünün. Risk almayı göze alın. Riskinizi paylaşacağınızı bildiğiniz paydaşlar bulun. Açık olun. Riskleri alıp yeni başarılara yelken açın. Hayattan keyif almanın yolu bence budur.

Risk almak üzerine birkaç güzel söz de paylaşarak noktalayayım yazımı.

Kaplumbağaya dikkat et, ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor. James B. Conont

Ölüm, sahip olduğumuz en büyük korku değildir; en büyük korkumuz yaşamak için risk almaktan korkmamızdır. Don Miguel Ruiz

Korku yaşamın değil, ölümün bir parçasıdır. Yaşamın anlamı risk almaktır, maceradır, bilinmeyenin içine dalmaktır. Osho

Eğer fırtına çıkınca yolcular gemiyi terk etmiş olsalardı kimse okyanusu geçemezdi. Charles R. Kettering

Risk al, hata yap. Ancak böyle büyüyebilirsin. Acı, cesareti besler. Cesur olmayı öğrenmek için başarısızlığı tatmış olman gerekir. Mary Tyler Moore

Yaşadığımız her an önümüzde iki seçenek vardır; gelişime doğru bir adım atmak ya da güvende hissetmek için bir adım geri kalmak. Abraham Maslow





5 Mart 2021 Cuma

AFAD

"Deprem öldürmüyor çürük binalar öldürüyor" sözünü çok kullanıyoruz. Buna bilinçsizlik sözünü de eklemek gerek.

Yapı sektörüyle ilgili bir kişi olduğum ve deprem bölgesinde yaşadığımız için deprem konusuyla yakından ilgileniyor bu konuda yazılar yazıyor konuşmalar yapıyorum.
Bugün Radyo Hiraş’ta Afad Manisa il Müdürü Güray Karakaya konuğumuz olacak yine depremi deprem konusuna yapılacakları konuşacağız.

Balık hafızalıyız demeye dilim varmıyor ama çabuk unutan bir toplumuz. Depremi deprem olunca anımsıyoruz. Yaşanılan felaketleri çabuk unutuyoruz.

Ülkemizde yaşadığımız, Kocaeli- Gölcük, Düzce ve takip eden Afyon, Pülümür, Bingöl depremlerinin ardından depremin ekonomik ve sosyal sonuçları konusuna tartışmaya alınacak önlemleri tartışmaya başlamıştık. Depremler sonrasında rahmetli, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı tanımıştık. Anlattıklarıyla yakından ilgilenmiş ve bilgilenmiştik. Sayın Işıkara bir anda çocuklar dahil toplumun en tanınan kişisi durumuna gelmişti. Şimdi kaç kişi hatırlar bilemiyorum.

Hepimiz şunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir deprem ülkesidir ve Türkiye’de her an deprem olabilir; şu anda da olabilir. Dolayısıyla biz bu olguyla yaşamak zorunda olduğumuzu bileceğiz ve bu olguyla yaşamayı öğreneceğiz. Onun için de öncelikle deprem bilincini mümkün olduğu kadar yaymaya çalışacağız. Depremden korunmanın en önemli yolu olan depreme dayanıklı yapılar yapma düşüncesine sahip çıkacağız. Depreme duyarlı ve bilinçli bir toplum olma yolunda hızla ilerleyeceğiz.

Sanırım 2019 yılındaydı, ben soran sorgulayan katılan bir yurttaş olarak, Manisa Afad İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’yı makamında ziyaret etmiştim. Dinlediklerimden sonra Afad gönüllüsü olmaya ve arkadaşlarımın da AFAD gönüllüleri içine katılmalarına yardım etmeye karar verdim.  Hem bu güzel kentte yaşayan bir kişi ve hem de yönetiminde bulunduğum kurumların başkanı olarak, ne yapabilirim diye düşündüm. Konuyu arkadaşlarımla paylaştım. Gördüm ilgi aldığım destek beni çok sevindirdi. Hemen kolları sıvadık ve çalışmalara başladık.

Her zaman “eğitim şart” diyoruz ya, her konuda olduğu gibi deprem ve diğer felaketler konusunda da eğitim gerçekten şart. Afad gönüllüsü olunca, internet üzerinden eğitim almaya başladık. Aldığımız eğitimin amacı deprem zararlarının azaltılması hususunda bilincin sağlanmasıdır. Hem birey hem de kendi ailemizin bir ferdi olarak üzerimize düşen görev öncelikle aile deprem planı yapmak ve deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz ve sürekli tatbikatlar yapmamız gerektiğini öğrenmek oldu. Öğrendiklerimizi yakın çevremiz ve ailemizle paylaşmaya başladık.  Çalışmaları iş yerimizde, kamu kurumlarında, okullarda ve üniversitelerde sürdürmeliyiz. Tüm bunlar bizi Temel Afet Bilinci olan bir toplum yapacaktır. Bu bilince ulaşmanın yolu da bir daha tekrarlıyorum, eğitim, sürekli eğitimdir.

Sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düştüğü bilinciyle çalışmalıyız. Kentimizin en güzel mahallesi olan Güzelyurt’ta ve Yuntdağı’nda çalışmaların özel ve güzel örneklerini sergilemeliyiz. İşe Güzelyurt’ta bulunan sitelerimizin yöneticileriyle bir araya gelerek başlamalıyız. Daha sonra Yuntdağı’nda bulunan köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin muhtarlarıyla toplantılar başlatıp sürdürebiliriz. 2021 yılı bizim için AFAD Gönüllülerini çoğaltma ve çalışma yılı olmalı. Gönüllü kuruluşların desteği, heyecanı ve uzmanlığı olmadan devletin tek başına afete uğramış toplumların ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığını biliyoruz. Bu nedenle soran sorgulayan katılan, ülkesini ve kentini seven yurttaşlar olarak çalışmaların içinde olmalıyız. AFAD yöneticilerin de bunu amaçladığını öğrenmek beni çok mutlu etti.

17 Ağustos 1999 tarihini unutmayacağız.  Marmara Depremi büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bir deprem olarak belleklerimizden silinmedi, silinmemeli. Deprem sadece deprem yaşadığımızda değil sürekli gündemimizde olmalı.

İlimizde Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ve bu müdürlüğün, konunun bilincinde çalışkan bir Müdürü ve personeli var. Bizde Manisalılar olarak destek verdiğimizde, güzel işler başarılacağından hiç kuşkunuz olmasın. İlimizin Afet ve Acil Durum Müdürlüğü yerel boyutta üzerine düşen görev ve sorumlulukların bilinci içinde çalışmalarını sürdürüyor. İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’dan dinlediklerim ve gördüklerim beni çok mutlu ve umutlu etti.

Afad Gönüllüsü olarak girdiğim, 2021 yılının sorunların aşıldığı, gelişmenin hızlandığı, felaketlerin yaşanmadığı bir yıl olmasını diliyor ve yeni yılınızı yürekten kutluyorum…





25 Şubat 2021 Perşembe

UZLAŞMA

Yaşayarak görüyoruz ki, hayat eve, milyonların sevgisi yüreğe, kitaplar ve düşünceler belleğe zor sığıyor. Köşe yazımı yazmak için bilgisayarımın başına geçtim. Seferberlik ve uzlaşma üzerine yazacağım bugün. Seferberlik arkasında ulusal uzlaşma varsa başarıya ulaşır. Bugün ne iktidarı ne muhalefeti ne de bir kurum ya da bir kişiyi eleştireceğim. Bugün soran, soruşturan, araştıran,  süreçlere katılan etkin olmaya çalışan 76 yaşında bir yurttaş olarak sadece seferberlik ve uzlaşma üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.

Seferberlik tüm yurttaşların mal, hizmet, kaynak ve düşünce üretme gücünü ayın amaca yönlendirme eylemidir. Seferberliğin başarılı olması için ortak akıl, ulusal uzlaşma ve ulusal katılma gerekir.

Mal, hizmet, kaynak ve düşünme üretimi için, merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin, ilgili kurum ve kuruluşların ve sivil toplum katkısını almak şart. 

Seferberlik yönetimi, çok sesli bir orkestranın yönetimi gibidir. Çok sesliliğin uyumunun sağlanması amaçlanır. Seferberliğin olmazsa olmazı uzlaşma dedim ya, gerçekten öyle. Ne kadar uzlaşma o kadar başarı.

KORONAVİRÜSÜ YENMEMİZ İÇİN SEFERBERLİK, SEFERBERLİK İÇİN DE UZLAŞMA ŞART.

Uzlaşma bir kültürdür.

Uygar insana uzlaşma yakışır.

Uzlaşma uygarlıktır.

Bu ülkenin, evinde mahallesinde, köyünde kasabasında kentinde her yerinde, en tepesinden en küçük birim olan aileye kadar uzlaşmaya ihtiyacı var. 

Demokrasi uzlaşmadan güç alır. Uzlaşma olmadan demokrasi olmaz.

Ayrı düşünmek başka şey, ayrı durmak başka şey, ayrı düşünebiliriz ama ayrı duramayız.  Aynı fikirde olanlar anlaşır elbet. Önemli olan ve olması gereken, farklı fikirlerde olup, birbirine saygı duyabilmesidir insanın. Bunu başardığımızda uzlaşma kolaylaşır…

Biz aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Biz aynı geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hepimiz batarız. Geminin kaptan köşkü de batar; en altındaki sintine bölümü de batar.  Bu ülkede uzlaşma kültürünün gelişmesi gerekiyor. Sevginin yerini, nefretin aldığı ortamda uzlaşma olmuyor. Kavga ve uzlaşma aynı torbaya sığmıyor. 

AYRIŞTIRAN DEĞİL BİRLEŞTİREN OLUN

Ülkenin yöneticileri ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır.  Ülkenin ve yurttaşların tümünü kucaklamalıdır. Belediye Başkanları da öyle, bir partinin adayı olurlar ama seçildiklerinde tüm kentin başkanıdırlar artık. Tüm yurttaşlara eşit yakınlıkta olmaları gerekir. Yoksa uzlaşma zorlaşır, uzlaşmanın yerini dayatma alır.  Partiler fikir kulüpleri gibi olmalı. Partiler ülkenin sorunlarına çözümler ve projeler üretmeli. Halkta projelere bakıp oy vermeli. 

Siyaset halka gösterilen ilgiyle yapılmalı. Partiler arasında uzlaşma kültürünün gelişmesi, demokrasinin kökleşmesine ihtiyaç var. Eğer ülkemizde uzlaşma yaşayan bir gelenek haline gelirse, güçlü iktidarlar da başarılı olur, koalisyonlarda. 

SİYASET ÖFKEYLE DEĞİL SEVGİYLE YAPILMALI

Siyaset öfkeyle değil sevgiyle yapılmalı. Terörün kurban aldığı ölümlerin olduğu yerlerde liderler toplu fotoğraf verebilmeliler. Tasada ve kıvançta birlikte olabilmeliler.  “Benin dediğim dedik çaldığım düdük” denilen yerde uzlaşma olmaz. “Gelin yapılması gerekeni birlikte saptayalım” denilirse uzlaşma olur. Liderler en az iki üç ayda bir kez bir araya gelmeliler. Birbirlerinin elini dostça sıkabilmeliler.  Söz konusu vatan, söz konusu cumhuriyet, söz konusu demokrasi olduğunda işbirliği yapabilmeliler. 

UZLAŞMA OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ 

Kavgayla gelen başarı kavgayı, uzlaşmayla gelen başarı uzlaşmayı özendirir. Barışa, dayanışmaya uzlaşmaya ihtiyacımız var. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütmeye ihtiyacımız var. Bir siyasi partinin üyesi olmak diğer siyasi partilerin düşmanı gibi davranmayı gerektirmez. Tek ihtiyacımız var: Uzlaşma, sadece uzlaşma. Uzlaşmayı halk olarak biz istersek, siyasiler de istemek zorunda kalırlar. Haydi, o zaman, uzlaşmak için, işbirliği ve dayanışma için uzat elini. 

BEN NEREDE HATA YAPTIM

Liderler ve hepimiz kendimize “ben nerede hata yaptım” sorusunu sormalıyız ara sıra. Başarılarını dillendirdikleri gibi hatalarını da açıkça söyleyebilmeliler. Özeleştiri yapabilmeliler. Unutmayalım bu ülkede uzlaşma kapısını aralamak çözüme, barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve aydınlığa kapı aralamaktır. Önce uzlaşacağız, seferberlik yapacağız. Koronavirüsü yeneceğiz ve ardından gelecek olan sorunları hep birlikte aşıp esenliğe çıkacağız. Olur mu diye sormayın.  Uzlaşırsak birlikte çalışırsak, öfkenin yerine sevgiyi koyarsak ve ortak aklı etkin kılarsak olur.





17 Şubat 2021 Çarşamba

KORKUYLA YAŞAMAK

Muğla’dayım dışarıda müthiş bir fırtına var. Yatağa uzandım, Doğan Cüceloğlu’nun ‘Kendini keşfetmeye zorluklara başa çıkmaya var mısın?’ adlı kitabını okuyorum. Zorluklarla başa çıkma konusunda epey deneyimliyim ancak korkularla başa çıkmak daha zor oluyor.

Doğan Cüceloğlu’nun kitabını okurken Doğan hoca öldü haberini alınca, öylecene donup kaldım. Ölüm korkusunu son günlerde hepimiz yoğun biçimdi yaşıyoruz. Bir yerine iki maske takmaya insanlardan uzaklaşmaya başladık. Evden çıkasımız gelmiyor. Tek dostumuz akıllı telefonumuz ve kitaplarımız oldu.

Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarının çoğunu okudum. Okuyamadıklarımı bulup okuyacağımı, okuduklarımın bazılarını da yeniden okuyacağım. Örneğin, Savaşçı kitabını yeniden okumak istiyorum.

Yaşantımızı kâbusa çeviren kavramlardan biri olan korku üzerine yazmak istiyordum bugün. Doğan hocanın ölüm haberi yazımın içeriğini birazcık değiştirdi.

Yaşantımı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiriyorum. Hiç bugünkü kadar korkuyu yoğun biçimde yaşadığım günler olmadı benim.

Yoksullaşma, işlerimizi, sevdiklerimizi kaybetme, değersiz görülme, amaçlarımıza ulaşamama, yaşlanma, hastalanma, ölme gibi korkularla mücadele ederek sürdürüyoruz ömrümüzü. Bu tür duyguları yaşamımızın farklı dönemlerinde yaşıyor olabiliriz. Ancak bu korkuların tümünü yoğun biçimde yaşıyorum şimdi. Yarının ne getireceğinim bilinmemesi de korkutuyor insanı. Korkuların kişisel olanları kadar toplumsal olanları da var. Toplumsal korkularım beni daha çok etkiliyor. Birçok kişinin farkında olmadığı susuzluk tehlikesi, birçok kişinin farkında olmadığı önemsemediği cumhuriyetin ve ülkemizin geleceği meselesi de korkularımı büyütüyor benim.

Bakın, Doğan Cüceloğlu korku toplumu, korku kültürü konusunda ne diyor:

“Türkiye’de yaşayan ortalama bir insan kendini sıradan bir vatandaş olarak güven içinde görmez, göremez; bu ülkemde hep böyle olagelmiştir. Güven içinde hissedebilmesi için vatandaş olması yetmez; ‘güçlü kişilerle’ ilişki içinde olan bir vatandaş olması gerekir. Vatandaşın ‘dayısı,’ ‘arkası,’ ‘güçlü bir makam-mevki ile ilişkisi’ yoksa yani sadece sıradan bir vatandaş ise ‘güçlü olana yenik düşeceğini bilir. Korku kültüründe güçlü olan haklıdır; değerler kültüründe haklı olan güçlüdür. Sıradan vatandaş kendini savunmasız, sürekli olası tehlikelere maruz, korunmasız hisseder. Gergin, stresli, kaygılı, şevksiz ve içten içe öfkelidir.”  Bu duygular içindeki insanın mutlu olması mümkün değil bence. Hele buna bir de korona salgını korkusu eklenmişse. Korkuları bu kadar yoğun yaşamaktan da korkuyorum. Korku hastalık getirir biliyorum. Korkuları yenmeye çalışıyorum.

Küçükken bizi korkuyla yönetmeye çalışırlardı. Öcü geliyor derlerdi. Allah seni taş eder derlerdi. Ben öcü olmadığını erken anlayanlardandım. Kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi annem. Kapı eşiğinde oturursam şeytan çarpmayacağını ancak hava cereyanının çarpacağını bilirdim. Tek odalı bir evde otururduk. Odun yaktığımız bizim bacalık dediğimiz duvarda bir girinti vardı, burada yaktığımız ateşle hem ısınırdık hem de yemeğimiz yapılırdı. Bacalıktan çıkan hava nedeniyle evimizin kapı eşiğinde büyük bir hava cereyanı olurdu. Annem kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi sürekli olarak. Sanırım annemin annesi de öyle söylemiştir çocuklarına. Ve sanırım şeytan çarpmasın diye kimse kapı eşiğinde oturmamıştır bence.

Ben hiçbir şeyden korkmuyorum diyenlere hiç inanasım gelmiyor. Ben korona salgınından çok korkuyorum. Ben ülkemizin geleceğinden endişeleniyorum. Yapacaklarımın sınırlı olması beni daha çok korkutuyor. Çok cesur olduğumu, hiçbir şeyden korkmadığımı söyleyemem. Korkmak da sevmek gibi insani bir duygudur. Korkuyla yaşamak gerçekten çok zor oluyor. Korkuyu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Korku içinde geçen her günümüzün ömrümüzden en az üç günü belki daha fazlasını götürdüğünü düşünüyorum.

Yaşanılan korkuyu aşmak için neler yapmam gerektiğini düşünüyorum. Oturup korku üzerine konuşsak düşüncelerimizi paylaşsak aşmamız kolaylaşır ancak bir araya gelemiyoruz. İş başa düştü kendi korkumuzu kendimiz aşacağız. Sorunu belirlediğime göre çözme yolunda bir adım atmış oldum diyorum kendi kendime. Umutlarımı yitirmemeliyim. Gelecek güzel günlerin düşünü kurmalıyım. Salgınlar ilk kez yaşanmıyor ki dünyamızda.

Geleceğe dönük en büyük korkularımızdan biri de yaşlanma. Bu karşı çıkamayacağımız bir gerçek evet yaşlanacağız. Her yaşın bir güzelliğinin olduğunu bilmeliyiz. Yeter ki sağlıklı yaşlanalım.  Yaşlılık konusu açıldığında korku ve endişeye kapıldığımız oluyor elbet ancak kısa bir süre sonra hiçbir şey yokmuş gibi günlük yaşamımıza devam ediyoruz. Sizi bilmem ama ben öyle yapıyorum.

İnsan birisiyle konusunca ya da düşündüklerini yazınca rahatlıyor. Şimdi korkularımın giderek azalacağını düşünmeye başladım bile. Korkuyu aşmak gerekiyor. Korkuya yenilmemek gerekiyor. Tüm kötülüklerle olduğu gibi korkuyla da savaşmak gerekiyor.

Doğan Cüceloğlu’nu okuyun. Korkuları aşmanıza, hayata güçlü biçimde tutunmanıza katkısı olduğunu göreceksiniz. Kendinizi daha yakından tanıyacaksınız. Kendinizle konuşmaya başlayacaksınız. Kendinizle iletişim kuramıyorsanız, başkalarıyla sağlıklı iletişim kuramazsınız. Korona günlerini fırsata dönüştürüp kendinizi tanımaya çalışınız.

Seni çok özleyeceğiz Doğan Hocam. Işıklar içinde kal. Kitapların önce içimizi sonra yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.





11 Şubat 2021 Perşembe

KADİR KESKİN

Hayatı boyunca eğitim alanında önemli çalışmalar yapan yazar, emekli öğretmen Kadir Keskin’i yazmak istedim bugün.

Kadir Keskin benden bir yaş büyük o 1944’ü ben 1945’liyim. İkimizde köy kökenliyiz.
Kadir Keskin’i yazılarından tanıyorum kendisiyle oturup sohbet edemedik. Nasip bugünmüş. Kadir Keskin 12 Şubat 2021 Cuma günü saat 12.15’te Radyo Hiraş’ta konuğumuz olacak. Kadir Keskin kitaplar ve köşe yazıları yazan bir arkadaşımız. Kendisi, Afyon Dazkırı Çiftlik doğumlu ancak, o Manisa’nızın yaşayan önemli bir değerimizdir.

Bir eğitimci olarak Kadir Keskin yapması gereken her şeyi fazlasıyla yapmış. Ben burada yaptıklarının bazılarına değinmekle yetineceğim. Ancak, okuyucularıma Kadir Keskini tanıyın yazdıklarını okuyun örnek alınacak çalışkan bir eğitimcidir derim. Bakın nişeler yapmış Kadir Keskin: Almanya’nın İngolstadt şehrindeki Apian- Gymnasium ile Manisa Lisesi’ni kardeş okul yapmış. Bu kardeşlik ilişkisi iki okul müdürlerinin gayretleriyle şehirlere de yansıtılmış. Manisa ile İngolstadt‘ın kardeş şehir olmaları sağlanmış. Avrupa’ ya açılan bu kapı sayesinde Manisa’da birçok okulun bu olanaklardan yararlandığı biliniyor.

Yazarın müdürlüğü sırasında kendi okuluna: Hibe olarak komple fizik – kimya laboratuarı, Manisa Belediyesine de makam aracı kazandırdı.

Kadir Keskin’e İngolstadt Belediyesi tarafından kültür nişanı verildi.

İlkokulu kendi köyünde okuyan Kadir Keskin ortaokulu dışarıdan bitirdi. İzmir İmam- Hatip Lisesi’ni 1965’te, aynı yılın Eylül ayında da Balıkesir- Savaştepe Öğretmen Okulunu dışarıdan bitirdikten sonra Konya yüksek İslam Enstitüsü’nü( İlahiyat Fak) 1969 yılında bitirerek Çanakkale/ Biga’da öğretmenlik hayatına başladı. Yedek Subay askerliğini yaptıktan sonra Manisa Salihli Lisesi’nde öğretmenliğe devam etti. Salihli 50. Yıl Ortaokulu Müdür Başyardımcılığını yaptı. Daha sonra Kırkağaç Lisesi Müdürü olarak atandı. Oradan zamanın şartları içinde Manisa Yuntdağı Osmancalı köyü Ortaokuluna öğretmen olarak tayin edildi. Bir müddet burada çalıştıktan sonra 1980 yılında Manisa Lisesi Müdür Baş Yardımcılığına getirildi. Manisa Lisesi Müdürü emekli olunca da 1998 yılana kadar 18 yıl bu Manisa Lisesi müdürlüğü görevini sürdürdü.

Emekli olduktan sonra İzmir Özel Bornova Kolejinde çalıştı. Bilahare Almanya’da Türk çocuklarının din eğitimi çalışmalarında bulundu. Almanya’dan döndükten sonra Manisa’da yoksul aile çocukları için ücretsiz Manisa Belediyesi Eğitim Merkezi MABEM dershanesini kurarak bu dershanenin üç yıl kurucu müdürlüğünü yaptı. Dar gelirli ve yoksul aile çocukları için geliştirdiği ücretsiz dershaneciliğin alt yapısını Balıkesir’de ve diğer bazı illerde oluşturarak açılmasını sağladı. Soma’da da yine dar gelirli aile çocukları için ücretsiz Soma Belediyesi Eğitim Merkezi SOBEM dershanesini kurdu ve üç yıl da SOBEM dershanesinin kurucu müdürlüğünü yaptı. 50 yıldır fiili eğitimin içinde bulunan Eğitimci yazar Kadir Keskin, yazarlık  çalışmalarını yürütmekle birlikte, ortaokullarda, liselerde, üniversitelerde ve cezaevlerinde ilgi gören eğitim seminerlerine ve konferanslarına  devam etmektedir. Manisa'da eğitime olan katkısı ve eğitim içerikli kitapları ile 23 Aralık 2017 günü " Şehrin Hazineleri Vefa Buluşması'nda"    Manisa Valisi  Sayın Mustafa Hakan GÜVENÇER tarafından ödüllendirildi. Aynı tarihte Kadir Keskin’in yanında bana da Manisa’nın Hazinesi ödülü verilmişti.

Kadir Keskin’in Manisa’nın değerlerine değer katanlar listesine beni de dahil etmiş olduğunu belirterek kendisine sevgi ve sağılarımı sunuyor, sağlıklı yıllar, eğitime ve ülkemizin gelişmesine yazarak konuşarak yaptığı başarılı katkılarını sürdürmesini diliyorum.

Kadir Keskin’in iz bırakan defalarca basılan kitaplarının olduğunu da belirtmeliyim. Okul Müdürünün Günlüğü kitabının 14’ncü baskısı yapılmış.  Kırk Gün Kırk Programlı Yaz tatili Dini Bilgiler Kitabının25’nci Baskısı yapılmış.  Manisa’da Vakıf Eserleri ve Manisa’da İz Bırakanlar kitabını okumla olanağı bulmuştum.

Kitaplarının tümünü buraya alamadım. Kadir Keskin, bildiklerini yazarak ve konuşarak paylaşmaya devam ediyor. Çalışmanın yaşı yoktur. Aklınızın yettiği, elinizin kalem tuttuğu ve dilinizin döndüğü sürece yazmaya konuşmaya devam etmelisiniz.

Bizim kuşak çalışkan bir kuşak. Kadir Keskin bizim kuşağın çalışkan temsilcilerinden bir tanesi. Kadir Keskin gibi değerlerimize sahip çıkmalıyız, onları yaşarken anmalıyız…





KOVAKS

Kooperatif ya da kooperatif benzeri bir yapılanma gördüğümde ilgisiz kalamıyorum.

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nden korona virüsü aşısı için KOVAKS adında bir yapılanma önerdiğini duydum. Öneri ülkemizde de dilendirildi üzerinde konuşuldu yazıldı çizildi. Ancak ülkemiz bu kooperatif benzeri ekonomik olduğu kadar sosyal yönü de olan bu yapılanma içinde yer almadı.

Yapılanmanın amacı, yapılanma içinde yer alan ülkelerle birlikte yoksul ülkelerinde korona aşısı ihtiyacının gidermek olarak açıklandı. Eğer koronavirüsden arınmış bir dünya istiyorsak, birlikte hareket etmenin yararlı sonuçlar vereceğini bilmeliyiz.

Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışan Dünya Sağlık Örgütünün gündeme getirdiği ortak aşı platformu KOVAKS'ın  varlıklı ülkelere, "İstedikleri  aşıyı rezerv etme ve satın alma hakkı" sunarken, yoksul ülkelerin ihtiyaçların da karşılanması amaçlanmaktadır.

Covid-19’la mücadele ile ilgili açıklamaları ses getiren Dünya Sağlık Örgütü’nün evrensel bir aşı platformu kurmak için çabalarına ülkemizin neden ilgi göstermediğini bilemiyorum.  

Dünya Sağlık Örgütü’nün bu platforma katılmak isteyen varlıklı ülkelere istedikleri aşının haklarını rezerve etmek istenildiği durumda satın alma hakkı sunduğunu açıkladı. Bazı hükümetleri ikna etmek için bu yöntemi tercih ettiği tahmin edilen Dünya Sağlık Örgütü’nün bu hamlesi ile Maddi açıdan iyi durumda olan ülkeler için sağladılar bu esneklikle daha çok ülkenin ilgisini çekmesini amaçlıyorlardı. Gerçekten öyle önceden para vermenin bazı avantajları olmalıydı mutlaka. Ben bu nedenle KOVAKS’ı bir kooperatif yapılanmaya benzettim.

Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde koronavirüsüne karşı geliştirilen yüzlerce ilaç ve aşı olduğunu açıklayarak “Aşı milliyetçiliğinden” uzak durulması çağrısında bulunmuştu. Zira ABD, Japonya, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği, yaptıkları anlaşmalar ile kendileri için yetecek kadar Covid-19 aşısını garanti altına almıştı. Gemisini kurtaran kaptan anlayışının burada da gündemde olduğu görülüyor. 

Dünya Sağlık Örgütü aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 194 üye ülkeye bu teklifi sunmuştu. Dünya Sağlık Örgütü’nün daha çok ülkeyi KOVAKS’a çekmek için yaptığı teklifte, aşıların tek bir dozu için 3.10 dolar ödeyecek ve daha sonra aşının fiyatı 10.55 dolara kadar çıksa bile aşıları opsiyonlu olarak satın alabilecekti.

Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi verilerine göre şu ana kadar 172 ülke COVAKS platformuna dahil olmaya ilgili olduğunu gösterirken bunların arasındaki 92 ülkenin ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler olduğu belirtiliyor.

Ülkemizde, aşılama çalışmaları istenilen ve beklenilen hızla sürmüyor. Aşı belirtildiği miktarlarda gelmiyor. Ben ve eşim 75 yaş üştü olduğumuz için aşımızı olduk. Korunmaya da devam ediyoruz. Aşılama bu hızla giderse toplumsal bağışıklık kazanmamız mümkün olmaz.

Maske takmanın, evlerimizde kapanıp kalmanın olumsuz etkilerini görmeye başladım. Benim yıllar önce geçen etkisi azalan astımım yeniden hızlandı. Çalışmamanın insanı çok yorduğunu deneyerek öğrendim. Korona korkusuyla geçen her günün ömrümden 2-3 günü götürdüğünü düşünüyorum. Sapasağlam olan dizlerimde ağrımalar başladı. Şu beladan bir an önce kurtulmak için, Modern dünya ile işbirliği yapmakta, aşı bağlantıları kurmakta geç kaldık. Ortada tam bir belirsizlik var. Şimdi kendi yapacağımız aşıya bağladık umutlarımızı ancak bunda da geç kaldığınız görülüyor.

Koronadan kurtulmanın tek çaresi Maske Mesafe ve Temizlik değil. Koronadan kurtulmanın çaresi hızla aşılanmak.





4 Şubat 2021 Perşembe

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ

Manisa’da yaşayan, ülkesini ve kentini seven bir yurttaş olarak, kentimin geçmişi ve geleceği ile ilgilenmeyi ertelenmez bir görev olarak gördüğüm için, bugün bu köşemde kentimizin üniversitesi olan Celal Bayar Üniversitemizi yazmak istiyorum. Yazıma, “Manisa’mızın güzel bir üniversitesi var” diyerek başlamak geldi içimden.

Gerçekten öyle, niyetiniz sevmekse binlerce neden bulabilirsiniz. Niyetiniz eleştirmekse, yıllardır konuşulanları yeniden aklınızdan geçirebilirsiniz. Ben, kolaycılığa kaçıp, eleştirmek yerine tanımaya, çalışmanın, sorup sorgulamanın daha yararlı olacağını düşünenlerdenim.

3 Şubat 2021 Çarşamba günü Üniversitemizin Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ataç’ı makamında ziyaret ettik. Ziyaretimizin amacı, Başkanlığını yaptığım Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifimiz tarafından hazırlanan ve Zafer Kalkınma Ajansı’nda hibe almaya hak kazanan, üniversitemizin de iştirakçisi olduğu Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemiz hakkında bilgi sunmaktı.

Ziyarete, Prof. Dr. Ersin Minareci ve projenin koordinatörü Altan Türe ile birlikte gittik. Bizim açımızdan çok verimli geçen bir görüşme oldu. Rektörümüz Sayın Ataç, bizi dinledikten sonra üniversitede yapılan ve yapılacak olan çalışmalar hakkında yeni bilgiler verdi.

Kendilerini keyifle dinledik. Uzaktan eğitim konusunda sağladıkları örnek ve öncü başarıyı anlattılar. Üniversite hastanesinin çalışmalarından söz ettiler. İyi ki başarıya ve Manisa ile bütünleşmeye odaklanmış bir üniversitemiz var, dedim kendi kendime. Evet, iyi ki yeniliklere ve gelişmelere açık bir üniversitemiz var.

Manisalılar olarak üniversitemizin daha iyi olması için biz ne yapıyoruz? sorusunu kendimize sormamız gerekir. Üniversitemize uygulanabilir, sürdürülebilir, kentimizin, bölgemizin, ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayacak, katma değer yaratacak projeler götürdük mü? Üniversiteden yardım istedik mi?

Ben kendi adıma söyleyeyim. CBÜ’nün, Manisa’ya Manisalılardan daha çok sahip çıktığını, Sanayici Üniversite işbirliğinin gelişmesi için çalışmalar başlatılıp, sürdürüldüğünü, TEKNOKENT’in kuruluşuna öncülük ettiğini bilenlerdenim.

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak, hazırladığımız projelere destek olur musunuz? dediğimizde hep oluruz yanıtını aldık ve işbirliği yaptık. Zafer Kalkınma Ajansı’ndan hibe desteği aldığımız Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemize de destek sağlandı. Prof. Dr. Ersin Minareci projemizin hazırlanması sırasında başlattığı danışmanlığını sürdürüyor.

Üniversitemize Obasya yerleşkesinde, 10 bin metrekarelik bir araziyi uygulama alanı olarak tahsis ettik. İşbirliğimizin sürekli ve üretken olması için çaba gösteriyoruz. Üniversitemize tahsis edilen alanda, çiftçilerimizin de yararlanabileceği çalışmalar yapılacak. Sanayicilerle başlatılan işbirliğinin üretici köylülerle de başlatılıp sürdürülmesi için önemli bir adım atılmış olacak.

Ekolojik Yaşam Merkezi projemiz kapsamında, aromatik ve tıbbi bitkilerin yer alacağı bölümler dışında ilk ve orta öğretim öğrencilerimizin bizzat görerek, dokunarak, çalışarak öğrenecekleri bir eğitim alanı da bulunacak.

Sözü fazla uzatmaya hiç gerek yok. Üniversiteye uzattığınız el, havada kalmaz. Üniversitemizin Manisalılara uzattığı el de havada kalmamalı. Muğla’da nasıl bir Sıtkı Koçman çıktıysa, Manisa’da da üniversitemize destek olacak kişiler, kurumlar ve kuruluşlar çıkmalı.

Üniversitemiz Manisa ile bütünleşiyor, ortak hedeflere yöneliyor. Bize düşen görev, söylemden çok eylem olmalıdır.

Karşı çıkmanın hiçbir yararı olmaz. Bir de yanında olmayı deneyelim. Ortak hedefler belirleyelim. Bugün binlerce genç insana eğitim hizmeti veren Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ege Bölgesi'nin en büyük 3 üniversitesinden biridir. Nasıl bakarsak öyle görürüz. İyi baktığımızda gördüklerimiz göğsümüzü kabartır.

Kadrosundaki nitelikli işgücü ve hızla büyüyen alt yapı yatırımları ile Manisa'nın üniversite eğitimi için elverişli koşullara sahip olması, Manisa Celal Bayar Üniversitesi'ni binlerce genç insan için tercih edilir bir kurum haline geldiğini görmezden gelemeyiz.

Öğrenci niteliğindeki gelişmeler genel olarak üniversitenin bilimsel performansını ve eğitim ile sosyal etkinliklerinin kalitesini artırmaktadır. Üniversite adaylarının tercih edilir bir kuruma gelmeleri ile elde edecekleri ilk avantaj, hiç şüphesiz, Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nin nitelikli, bilimsel ve eğitsel olanaklarından yararlanmak olacaktır.

Üniversitemizin kuruluşundan bu yana, göreve gelen tüm rektörlerle görüşme, düşüncelerimi paylaşma olanağı buldum. Üniversitemizin Rektörü, Prof. Dr. Ahmet Ataç’la yaptığımız görüşmenin ardından ilişkileri sıklaştırma, üretken işbirliği başlatıp, sürdürme konusunda daha çok çalışmam gerektiğinin farkına vardım.

Bundan böyle üniversitemizi daha candan sahipleneceğim ve daha candan anlatacağım. Hepimiz bunu yaparsak bunun kentimizin ve üniversitemizin gelişmesine katkı sağladığını görürüz.

Bilimsellik ve akademik liyakat, Akademik özgürlük, Evrensel değerlere, insan hak ve özgürlüklerine saygı, Katılımcılık ve demokratiklik, Yerel ve küresel sorunlara duyarlılık, Şeffaflık ve hesap verebilirlik, Yenilikçilik ve girişimcilik, Eğitimde kaliteyi gözetme, Kaynakları etkin kullanma varsa biz niye üniversitemizin yanında olmayalım ki...

Üniversite ve kent, birlikte gelişmelidirler. Üniversite gelişmenin itici gücü olurken, kent de üniversitenin gelişip güçlenmesine katkıda bulunmalı, duyarsız kalmamalıdır. 

Projeyle gidenlere CBÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet ATAÇ’ın kapısının ve gönlünün açık olduğunu gördüm. Lütfen bundan yararlanın.

Rektörümüze projemizle ilgili bilgileri sunduk. Sunduğumuz bilgilerden daha fazlasını öğrenerek ve gelişme konusunda daha da umutlanarak huzurlarından ayrıldık.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, CBÜ’nün kentimizin gelişmesine büyük katkıları olacaktır. Uzak durmayalım yakınlaşalım. Üniversitemizin ve kentimizin birlikte gelişmesine katkıda bulunalım.

Bölgemizdeki kentleri sanayileşmede nasıl solladıysak, üniversitemizin de önce bölgemizde sonra ülkemizde ve tüm dünyada ilerlemesine katkıda bulunalım. Tarımın ve sanayinin geliştiği kentimizde turizm içinde Obasya benzeri projelerin uygulanmasında işbirliği ve dayanışma yapalım,

Korona salgını bittiğinde, üniversite ile başlattığımız üretken işbirliğini çalıştaylarla ve benzer etkinliklerle zenginleştireceğiz. Yolunuz açık olsun değerli rektörümüz Sayın Prof. Dr. Ahmet Ataç. Üniversitemizi geliştirme, Manisa ile bütünleştirme için yaptığınız çalışmalarda başarılar diliyoruz.





29 Ocak 2021 Cuma

EVDEN YÖNETİM

Hemen baştan belirteyim, uzun yazdığım için eleştiriler alıyorum ve yapılan eleştirileri haklı bulduğum için kısa yazmaya çalışıyorum. Yazdım yazdım birde baktım ki, yazdıklarım dört sayfa olmuş. Buna ilk itiraz “Manisa’da Yaşam” programında yazımı okuyan Hale Taştekin’den gelir diyerek yazımı bir bilemedin bir buçuk sayfaya indirmeye karar verdim. Konu geniş ama yazım kısa olacak. Yazı uzadıkça okuyanların sayısı azalıyor. Kısaltırım dedim evelallah ve başladım yazdıklarımı kısaltmaya…

Şimdi hemen konuma geçeyim daha fazla uzatmadan, yazı başlığını gördünüz: Evden yönetim. Home Office de olabilirdi yazımın başlığı.

Manisa’da küçük konut büyük rahatlık diyerek 1+1 konut üretimine yaklaşık 8-10 yıl önce başladık. Ben geçmişten çok geleceğe odaklandığım için, tarihlere takılıp kalmıyorum o nedenle 8-10 yıl dedim. 1+1 konutları üretirken bu konutların homeofis olarak da kullanılabileceğini yazmıştım. Şimdi görüyorum ki, ben dahil birçok kişi konutlarını ev ofis olarak kullanıyor. Okumakta olduğunuz bu yazıyı konutumda oluşturduğum ofisimden yazıyorum.

2020 yılı küresel ekonomide ve çalışma yaşamında benzeri görülmemiş değişiklikler getirdi. Koronavirüsün küresel salgın olarak nitelendirmiş olması hepimizi sıkı önlemler alma ve uygulamaya mecbur bıraktı. Kalabalıklardan uzaklaşma maske mesafe temizlik kuralına uymak tecrit olmak kalmak zorunlu ve gerekli hale geldi. Uzaktan çalışmaya önceden aşina olan kuruluşların yanı sıra daha önce uzaktan çalışmayı denememiş kuruluşlar da çalışanlarını eve göndererek, tarihteki en kapsamlı toplu uzaktan çalışma deneyinin koşullarını oluşturmuştur. Bu deneyimden yararlanacağımızdan hiç kimsenin kuskusu olmasın.  Evleri ofis olarak kullanma alışkanlığı giderek artacaktır. Salgın bitse de ev ofislerini kullanmayı sürdürenler olacaktır mutlaka.

Evde çalışırken yaşadığım en büyük sorun sosyalleşme, sosyalleşme için sosyal medya yeterli olmuyor. Biz tokalaşmaya, kucaklaşmaya alışık bir toplumuz. Yazışmak, görüntülü konuşmak yüz yüze konuşmanın keyfini vermiyor. Yazılarımı yazabiliyorum. Arkadaşlarımın sorularını yanıtlayabiliyorum. Yapılacak işlerle ilgili görüşlerimi aktarabiliyorum. Çalışma arkadaşlarımın görüşlerini alabiliyorum. Ne diyeyim buna da şükür. Ha hemen belirteyim 28 Ocak Perşembe günü aşımı da oldum. Sırası gelenin mutlaka aşı olmasını öneriyorum.

İmzalamam gereken evraklar olduğunda ve yapmam gereken ziyaretler olduğunda kısa süreli olarak evden çıkıp yine eve dönüyorum. Birde yaklaşık yedi yıldır sürdürdüğümüz Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur’la birlikte “Manisa’da Yaşam” programımız var. İnternet üzerinden de yayınlanan programı aksatmadan sürdürmek Cuma günleri Radyoda olmak konusuna da maske mesafe ve temizlik kuralına uyarak özen gösteriyorum.

Evden çalışmanın bazı dezavantajları bulunsa da belli bir disiplin oturtarak zaman yönetiminizi doğru bir şekilde yaptığınızda bu dezavantajların bir kısmının üstesinden gelebilirsiniz. Evden çalışmayı planlıyorsanız üretkenliğinizi de en üst seviyede tutmaya özen göstermeniz gerekir. Ne olur tembelleşmeyin. İşiniz biterse, işiniz biter. Her zaman yapacak bir işiniz olsun.

Evde, esnek çalışma saatleriyle çalışabilirsiniz. Home ofis işler yaparken çalışma saatlerinizi esnetebilmeniz mümkün. Belli bir zaman aralığına bağlı kalmaksızın istediğiniz ve kendinizi verimli hissettiğiniz saatler arasında çalışabilir ve dilediğiniz zaman kısa molalar verebilirsiniz.

Çalışma ortamınızı dilediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz: Evden çalıştığınız için, evinizin bir odasını ofisiniz haline getirebileceğiniz gibi, bu çalışma ortamını dilediğiniz gibi düzenleyerek, kendinizi en iyi hissedeceğiniz bir ortam yaratabilirsiniz. Bir ofise kıyasla evden çalışmanın maliyetleri daha azdır. Ofisteki çay kahve gibi giderlerin ve yol giderlerinin olmayışı giderlerin azalması demektir. Ayrıca trafikte geçen süreyi kendinize ayırabilirsiniz. Ben çalışma günlerinde ofise giderken ve eve dönerken en az bir saati yollarda trafikte harcıyordum.   Evden çalıştığınızda çoğunlukla tek başınıza olacağınız, trafik derdiniz olmayacağı ve gün içinde istemsiz şekilde karşınıza çıkan olumsuz durumlarla daha az karşılaşacağınız için stresiniz de azalmaya başlayacaktır.

Evden çalışmak herkes için ideal bir plan olmasa da çalışmak durumunda kaldığınızda da bu durumu en verimli hale getirmelisiniz. Bu nedenle kendinize ve yaptığınız işe en iyi şekilde odaklanabileceğiniz bir ortamda çalışmanız faydalı olacaktır. Evden çalışırken, normalden biraz daha fazla disiplinli olmanız gerekir.

İnternetin getirdiği elverişli çalışma ağı, artık bir dünya sistemi haline geldi. Günümüzde gerek çalışanların evden çalışma olanakları, gerekse de genç girişimcilerin homeofis çalışma şekilleri her geçen gün artış göstererek kabul görüyor. Evinizde yeterli bir bilgisayarınız olacak. En geleneksel tabiri ile bilgisayarlar, evden çalışan kimselerin ve girişimcilerin “ekmek teknesi” konumundadır. Sürekli ve güçlü bir kablosuz internet ağın gerekliliğini dile getirmiştim.  Evden çalışma ve homeofis çalışma alanını var eden internet, elbette ki evdeki çalışma ortamı için bir vazgeçilmez. Ancak kararsız ve zayıf bir kablosuz veya kablolu internet bağlantısı, işleri sekteye uğratabilecek potansiyele sahiptir. Dolayısıyla da bilgisayar kadar ev ortamındaki internet ağı da bir o kadar önem teşkil ediyor. Evden çalışanların toplantılar için kullanabileceği Video Konferans programları için de yeterli bir internet bağlantısına ihtiyaçları vardır. Bu sayede bir toplantı odasına ihtiyaç duymadan ve bulunulan her ortamdan yüz yüze toplantılar yapılabilir.

Konumuz ev olduğu zaman, hiç şüphesiz ki mutfak avantajı göz ardı edilemez. Bu avantajı da homeofis kavramı ile birleştirmek gerektiğini unutmamak gerekiyor. Özellikle kahve, çay ve atıştırmalıkların mutfakta hazır beklemesi, evden çalışan bireylerin masa başında enerjilerini tazelemesi için büyük birer fırsat haline gelebilir. Mutfağınızdan kahve, çay, süt ve atıştırmalıkları eksik etmemek, enerji dolu çalışma saatleriniz için büyük birer etmen olacaklar.

Aslında evden çalışanların ofiste çalışanlara göre daha fazla disipline ihtiyacı vardır. Çünkü ev ortamının getirdiği rahatlık, kimi zaman çalışma saatlerini sekteye uğratabilir. Ev içerisinde dikkat dağıtıcı nesnelerin ve durumların, ofise göre çok daha fazla oluşabileceği düşünüldüğünde, evden çalışan bireylerin bu etmenlere disiplinli bir program ile engel olmaları gerekiyor. Her ne kadar evde çalışan bireyler yalnız ve kontrolsüz çalışıyor gibi görünseler de aslında durum tam tersi olmalıdır. Kendinize göre çalışma saatleri belirlemeli, çalışma sürenizi bölecek ve dikkat dağıtacak durumları göz ardı etmeli, hatta çalışma disiplini oluşturmak için masanızın başına geçmeden tıpkı ofise gider gibi giyinmeniz.

Ofisimde bir kitaplığımda var. Tüm ofislerimde Atatürk Tablosu bulunduğu için, ev ofisime de Atatürk fotoğrafı astım. Yetinmedim güzel küçük Atatürk heykelleri koydum. Heykellere Manisa Tarzanı olmadan olmaz dedim ve birde Tarzan heykeli ekledim. Ofisim çok güzel oldu. Gelecek günlerde ofisten görüntülü yayın yapmaya bile başlayabilirim.

Eğer eviniz uygunsa ve eşiniz izin veriyorsa, bir odanızı ofis yapmanızı öneriyorum.  Hepinize sağlıklı güzel günler diliyorum…





 
back to top