|
Manisa denilince, aklıma gelenleri hemen yazayım, Üzümün dünya başkenti
Manisa.
Manisa denilince, aklıma gelenleri hemen yazayım,
Üzümün dünya başkenti Manisa. Doğal güzelliklerin ve mitolojik zenginliğin harmanlandığı Şehzadeler Kenti Manisa. Ağaç ve doğa sevgisinin önderi, dünyanın ilk çevrecisi Manisa Tarzanı'nın yeşil cenneti Manisa. Bereketin simgesi Kibele ve Niobe anıtlarının bulunduğu, Yılkı Atları'yla ünlü, mitolojilere konu edilen Tantalis Kenti'nin kralı Tantalos'un tanrılara sofra kurduğu, Spil Dağı'nın bulunduğu kent Manisa. Geleneklerini koruyan, 64 yörük köyünü barındıran, adını geçmişte Aigai ile bugün de Obasya ile daha çok duyuran Yunt Dağı'nın bulunduğu kent Manisa. Batının incisi, sanayinin öncüsü Manisa. Geçmişten geleceğe köprüler kuran kent Manisa. Sevilmeye, çalışılmaya, yüceltilmeye, yeni değerler kazandırılmaya, emek verilmeye değer, verileni fazlasıyla veren bereketli kent Manisa. Geçmişi görkemli Manisa'nın geleceğini de görkemli yapmak için planlar projeler yapmalıyız. Bu güzel kentin geleceğini güvence altına almalıyız. Bu güzel kenti bir Dünya kenti yapmalıyız. Sakın olmaz demeyin. Manisa Organize Sanayi Bölgesi'ne bakın. Bir Dünya Sanayi Bölgesi değil mi?Demek ki isteyince oluyor. İsteyin, planlayın, çalışın olur. Bir de Manisa Tarzanı'na bakın, bir tek kişi, bir bahçıvan yamağı, yeşilendirmeyi iş edinmiş, başarılı olmuş ve Manisa Tarzanı olarak ünlenmiş. Şimdi adı ve anısı yaşatılıyor. Anısı çevrecilerin önünü aydınlatıyor. Olmaz demeyin, isteyince oluyor. Manisa, gelişen sanayisi, iklim koşulları, verimli toprağı ve İzmir’e yakınlığı nedeniyle yoğun göç alan illerimizin başında geliyor. Manisa doğudan ve kendi yakın çevresinden göç alırken, İzmir’e de yoğun biçimde göç veriyor. Gelenler genellikle dar ve orta gelirli, eğitim düzeyi düşük gruplar olurken, gidenler varlıklılar ve eğitim düzeyi yüksek olanlar oluyor. Hızlı göç kentimizi “kuşatılmış kent” durumuna getirdi. Güneyindeki Spil Dağı etekleri, doğusu ve kuzeyi gecekondularla kuşatılmış durumda. Kentin tek sağlıklı gelişme yönü batı yönü. Kentin batısındaki, kısa adı Manisa Birlik olan Yeni Manisa Konut Üretim Yapı Kooperatifleri Birliği tarafından 1987 yılında projelendirilen "Yeni Manisa" kentin batıya açılan kapısı ve çağdaş yüzü olarak görülmeli, değerlendirilmeli ve desteklenmelidir. Neden hastane yapalım, okul yapalım, park yapalım, konut yapalım, AVM yapalım deyince Yeni Manisa akla geliyor hiç düşündünüz mü? Bu sorunun yanıtı gayet basit. Yeni Manisa planlanırken, park alanları, okul alanları, sağlık tesisi alanları, ticaret alanları, sosyal donatı alanları düşünüldü ve planlandı da ondan. Atatürk Kent Parkı neden Yeni Manisa'ya yapıldı? Park alanı 1987 yılında ayrılıp, park yapılabilir duruma getirildi de ondan. Kent Parkı yapanlar sağolsunlar. Ancak, 1987 yılında planlayıp, imar planı uygulaması yaptırıp, rekreasyon alanı olarak ayrılmasını sağlayan Manisa Birlik'i kuranlar ve yönetenler de unutulmamalı değil mi? Biliyorsunuz, "Marifet iltifata tabidir." Bu güzel kentin en az 25 yıllık geleceği şimdiden planlanmalı. Planlama'nın içine kent halkı da katılmalı. Bir düşünür, "Anlatırsan, unutabilirim; Gösterirsen, belki hatırlarım; Beni işin içine katarsan, asla unutmam öğrenirim" demiş. Ne güzel söylemiş değil mi? Vatandaşı işin içine katmak gerekiyor. Vatandaşın katılımı da ancak Sivil Toplum'un gelişmesiyle oluyor. Yıllardır, sivil toplum örgütlerinde çalışıyorum. Ürettiğim, üretilmesine katkı yaptığım tüm projeler, sivil toplumun içinden çıktı gelişti ve uygulandı. Sivil Toplum ortak aklın zeminidir. Sivil Toplum ortak aklın verimli üretken bitek tarlasıdır. Sivil Toplum içinde biçimlenen ortak aklın, düşüncenin ve projelerin sahibi çok oluyor. Sivil Toplumun gelişmesi "Ben" yerine "Biz"i öne çıkarır. Ben yerine biz diyenlerin çoğalması, Sivil toplumun ve buna bağlı olarak gelişmenin hatta toplumsal barışın müjdecisidir. Bu güzel kent Manisa batıya doğru gelişmesini sürdürecek. Mevcut kent dokusu yeni kentsel dönüşüm projeleriyle yenilenecek. Gediz temizlenecek. Manisa turizme açılacak. Manisa İzmir'le bütünleşecek. Manisa iki il, iki el gibi değil, bir kentin iki mahallesi gibi, iki kardeş gibi gelişip güçlenecek. İki kent arasında işbirliği ve dayanışma artacak, iki kent başarıda buluşacak. |
Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT
S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı
CEMRE KONUT / LALE KULE
1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık
CEMRE KONUT / LALE KULE
S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler
CEMRE KONUT / LALE KULE
Hedef Kilitlendi
SİMGE KONUT
1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım
SİMGE KONUT
1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım
S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ
Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir
S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ
Üye Kayıtlarımız Başlamıştır
8 Ocak 2016 Cuma
BATININ İNCİSİ SANAYİNİN ÖNCÜSÜ MANİSA
4 Ocak 2016 Pazartesi
BENİM BİR HAYALİM VAR
Yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken, ülkemde, bölgede ve Dünya`da
olanlar geçti gözlerimin önünden bir film şeridi gibi.
Yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken, ülkemde, bölgede ve Dünya`da
olanlar geçti gözlerimin önünden bir film şeridi gibi. Patlayan bombalar,
düşürülen uçaklar, yaşanan gerginlikler, yıkımlar, kargaşa, karmaşa,
tedirginlik, umutsuzluk, ölüm ve gözyaşı...
Bunları düşünürken, 52 yıl öncesinini anımsadım. Yüreğimin atışı hızlandı birden... Yıl 1963, Ağustos'un 28'i Washington Lincoln anıtının önünde ırk ayrımcılığına karşı 200.000'den fazla kişi toplanmış. Kürsüde Amerikan Yurttaş Hakları Önderi Zenci Lider Martin Luther King var. Martin Luther King önceden hazırladığı konuşmasını tam okumaya başlayacakken, alandaki kalabalığa, ayrımcılığın toplumu nasıl mutsuzlaştırdığını anlatacakken, bir anda, kalabalığın içinden bir ses duyulur: "Onlara hayalimizden bahset Martin" kalabalığın içinden bağıran ünlü şarkıcı Michael Jackson'dı "Onlara hayalimizden bahset" diye bağırıyordu, Martin Luther King'e. Ve Martin, yazılı metni bir kenara iterek, yüzyıllarca köle olarak kullanılmış halkının bağrından kopan bir sesle haykırdı: "Benim bir hayalim var" cümlesiyle başlayan bu tarihi konuşmayı biliyorsunuz. Şimdi ben, bir yurttaş olarak Martin Luther King'in konuşmasından esinlenerek size seslenmek istiyorum. Bugün diyorum ki dostlarım, şu anın ve yarının getireceği güçlüklere rağmen benim hala bir hayalim var. Kurtuluş Savaşı'yla kazanılan, dedelerimizin, ninelerimizin kanlarıyla sulanan bu topraklar üzerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti içinde derinden yer edinmiş bir hayal. Bir hayalim var: Gün gelecek bu millet Kurtuluş Savaşı'nda yaptığı birlik gibi yeniden birlik olacak ve bu topraklarda barış, kardeşlik ve dayanışma içinde yaşayacak. Çünkü bu güzel vatanda yaşayanların tümü eşit yaratılmışlardır ve eşit haklara sahip yurttaşlardır. Bir hayalim var: Gün gelecek kavga bitecek insanlarımız kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar. Bir hayalim var: Gün gelecek, hemen hergün, çatışma ve şehit haberleriye uyanan Anadolu bir özgürlük ve adalet yurduna dönüşecek. Bir hayalim var: Gün gelecek çocuklarımız, etnik kökenlerine ve inançlarına göre değil insan ve eşit yurttaş olduklarına göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar. Bir hayalim var: Gün gelecek kapısı kapalı okul kalmayacak. Gün gelecek, çocuklarımız elele tutuşma, mutlu geleceğe birlikte koşma şansına sahip olacaklar. 2015 yılı sona ererken, benim gelecek için bir hayalim var: Gün gelecek, şehit haberleri gelmeyecek, kimse ölmeyecek. Analar ağlamayacak. Gün gelecek, bu hayalim gerçekleşecek, bu ülke bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda ilerleyerek, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşacak ve bu ülkede insanlar özgür, mutlu, gelecekten umutlu yaşayacaklar. Benim hayalim, benim dileğim, söylediklerimin 2016'da gerçekleşmesi, ülkeme barış kardeşlik ve dayanışma gelmesidir. Dedim ya, bu bir hayal. Ama, hayal bile olsa, yine de güzel. Bu hayalin gereçekleşmesi için uğraşmaya değer. Benim hayalim 78 milyonun hayali olursa eğer, Hayal gerçekleşir. Acılar biter. |
25 Aralık 2015 Cuma
YEREL YÖNETİMLER PANELİ
|
28 Aralık 2015 Pazartesi günü saat:19.00`da Manisa Kültür Sitesi Lale
Salonu`nda bir panelimiz var.
28 Aralık 2015 Pazartesi günü saat:19.00`da Manisa Kültür Sitesi Lale
Salonu`nda bir panelimiz var. Yılın son haftası içinde Manisalı
kenttaşlarımızla, "Yüksek Standartlar: AB Yolunda Manisa" Projesi
kapsamında düzenlenen Yerel Yönetimler Paneli'nde buluşacağız. Tanışma
kokteyli ile başlayacak olan etkinlik, açılış oturumu ile devam edecek.
Açılış oturumunda, Manisa Valisi Sayın Erdoğan Bektaş, Büyükşehir Belediye
Başkanı Sayın Cengiz Ergün ve CBÜ Rektörü Prof. Dr. Sayın A. Kemal Çelebi
birer konuşma yapacaklar. İkinci oturumda da Şehzadeler Kaymakamı Sayın
İsmail Çorumluoğlu, Manisa Büşükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sayın Halil
Memiş, Prof. Dr. Sayın Süreyya Sakınç, ve ülkemizdeki birçok Kentsel Dönüşüm
Projesi'nin projeler koordinatörlüğünü yapmış olan Taner Topçu birer sunum
yapacaklar.
Bu panel, Manisa'nın ilk yerel televiyonu ETV'den ve Almanya'daki Kanal Avrupa televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak. Panelin Moderatörlüğü görevi bana verildi. Kentleşme, Kentlileşme, Yerel Yönetimler, Kent Konseyleri gibi konular ilgimi çeken, üzerinde çalışmayı sevdiğim konular olduğu için severek yapacağım panelin moderatörlük görevini. Bu panelden yeni bilgiler de edineceğimi düşünüyorum. Yerel Yönetimler Paneli'ne kenttaşlarımızın katılmasını bekliyoruz. Katılım olmadan atılım olmuyor. Bu tür etkinliklere katılmalıyız. Sadece bu tür etkinliklere değil, yerel yönetimlerde karar süreçlerine de katılmalıyız. Yerel Yönetimleri demokrasi okulları olarak görüp, bu okulun öğrencileri olmak için çaba göstermeliyiz. Avrupa Birliği süreci, yerel yönetimlerde yapılanmayı olumlu biçimde etkiliyor. Açıklık, Katılım, Üretkenlik, Hizmetlerde Adalet, Sosyal Belediyecilik gibi kavramlara yapılan düzenlemelerle yasal dayanaklar hazırlanıyor. Belediye Yönetimleri ve kentli yurttaşlar olarak bize düşen görev bu kavramlara işlerlik ve derinlik kazandırmak için çalışmak olmalıdır. Köşe yazısı yazacağım günlerde uyanınca sabahtan başlarım düşünmeye, hangi konuda, neler yazayım diye. Bir anahtar cümle bulmaya çalışırım. Bu sabah aklıma gelen ilk anahtar cümle "Tebessüm Sadakadır" hadisi oldu. İlk sadakayı kendime verdim. Aynada kendime gülümsedim. Olumlu düşünmeye başlayarak, tebessüm etmenin olumlu etkisini kendimde gördüm. "Tebessüm Sadakadır" hadisinin, Yerel Yönetimlerle ne ilgisi var demeyin. Yerel yönetimlerin, doğumdan ölüme kadar yaşamın her anıyla yakından ilgisi var. Belediyelerimizin yurttaşlarına gülümseyen başkanları, personeli ve çalışanları olmasını kim istemez. Gittiğinizde güler yüzle ve ilgiyle karşılaştığınızı düşünün. Güzel olur değil mi? O zaman yapılacak iş, belediye yöneticilerine ve personeline gülümseme, yurttaşı tebessümle karşılama kursları verilmeli, görülecek her yere "Tebessüm Sadakadır" hadisi yazmalarıdır. Şaka yapmıyorum bunu gerçekten istiyorum. Bunun kentteki olumlu düşünceye katkısının olacağını düşünüyorum. Yurttaş belediyeye gittiğinde, kendisine "Evet" denilmesini ister. Yurttaş "Evet" demek için çaba gösterildiğine tanık olmalı. Gösterilen çabanın ardından "Hayır" denilse bile üzülmez. Neden hayır denildiğini öğrenmiş ve ikna olmuş olarak ayrılır. Belediyelerimize, sadece belediyelerimize değil tüm kamu kuruluşlarına hatta tüm işletmelere "Tebessüm Sadakadır" diyerek, tebessüm eden gülümseyen yöneticiler ve personel gerekiyor. Yurttaşlara da, "Alkış en güzel ödüldür" anlayışı ile kendisine güler yüzle hizmet edenleri alkışlamak görevi düşüyor. Ne tebessümün, ne de alkışın yapana bir bedeli olmaz ama, karşınızdakine büyük yararı olur. Olumlu düşünmeyi kolaylaştırır. Haydi Manisalılar Yerel Yönetimler Paneli'nde buluşalım. Birbirimize tebessüm edelim ve alkışlayalım... |
18 Aralık 2015 Cuma
21 ARALIK DÜNYA KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ
|
Gelişmiş ülkelerin tümünde 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü için,
törenler yapılacak, etkinlikler düzenlenecek biliyorum.
Gelişmiş ülkelerin tümünde 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü için,
törenler yapılacak, etkinlikler düzenlenecek biliyorum. Başarılı
kooperatifçilere ödüller verilecek. Ancak, benim ülkemde kooperatifçiliği
anımsayanların ve kooperatifçilerin gününü kutlayanların sayısı yok denecek
kadar az olacak. Olsun, biz kooperatifçiler sayımız az da olsa kendi günümüzü
kendimiz kutlarız. Tüm kooperatifçilerin, Dünya Kooperatifçilik Günü kutlu
olsun.
Kooperatif güçlükleri, birleşen güçle aşmak demektir. Kooperatif tek başına yapılmayan işleri yapmak için, kafa, kasa ve emek birliği yapmak demektir. Pek çok gelişmiş ülkede kooperatiflerin gelişmesi için çalışma koşullarını iyileştiren ve destekleyen kavramlar ve kurumlar üretilmiş, yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, altını çizerek belirtmeliyim ki, hiç bir ülkenin, "Kanaatim odur ki, muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak , maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmektir." diyen, kooperatifler kuran, kurduran, destekleyen, Atatürk gibi Kooperatifçi bir lideri olmamıştır. Atatürk'e Başöğretmen, Büyük Devlet Adamı, Büyük Komutan, dediğimiz gibi Örnek Kooperatifçi de diyebiliriz. Yeterince önemsenmeyen, desteklenmeyen, giderek unutulmaya başlanan kooperatiflere yeniden yönelmeliyiz. Unutmayalım, Türkiye kooperatifler eliyle sadece, barış kardeşlik ve dayanışmayı değil, ekonomisini de güçlendirebilir. Ülkemizde, konut üretiminde ve kırsal kalkınmada adeta, destan yazan kooperatiflerimiz, kooperatifçilerimiz var. Bunlar yeniden değerlendirilmeli, kooperatifçilerin bilgi ve deneyimlerinden yararlanılmalıdır. 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde, kooperatifler olmadan, yoksulluğu aşmanın, gelir dağılımında adaleti sağlamanın, konut üretmenin ve sağlıklı kentler kurmanın mümkün olmadığını yeniden hatırlayalım. Dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda Dünya yiyecek üretiminin 1/3’ü kooperatifler tarafından üretildiğini görürüz. İspanya ve İtalya yiyecek üretiminin % 50’sini, Hollanda ise % 83’ünü kooperatifler aracılığı ile yapıyor. İspanya’da sanayi kooperatifleri başarılı çalışmalar sergiliyor. Amerika’da kırsal kesimde elektrik dağıtımının % 90’ı kooperatifler eliyle yapılıyor. Kooperatiflerin, ülke kalkınmasında, barış kardeşlik ve dayanışmanın güçlenmesinde, demokrasinin gelişmesinde önemli katkılar sağlayabileceğini bilerek, kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak düzenlemeleri acilen yapmalı, kooperatiflere destek vermeliyiz... |
11 Aralık 2015 Cuma
İNSAN HAKLARI GÜNÜ
Dün, Dünya İnsan Hakları Günü`ydü. Bu köşe yazımda Dünya İnsan Hakları
ile ilgili düşüncelerimi paylaşayım istedim.
Hayvan Hakları gündeme geldiğinde, hemen sorun hayvanları kimlerden
koruyoruz?
Çevre Koruma gündeme geldiğinde sorun, çevreyi kimlerden koruyoruz? İnsan Hakları Günü'nde soruyorum, insanı kimlerden koruyoruz? Tüm bu soruların tek bir cevabı var: İnsandan koruyoruz. Herşeyi, geçmişi bugünü ve geleceği insanlardan korumaya çalışıyoruz. İnsanın insanla olan ilişkilerini düzenlemekle geçiyor ömrümüz. Hukuk doğayı, insanı, herşeyi insandan korumak için var. Hatta insanı devletten korumak için var. Aynıymış gibi algılanan birbiri ile ilişkili ancak aynısı olmayan iki ayrı kavram hukuk ve kanun. Hukuk adalet duygusudur. Amaçlanan kanun devleti olmak değil hukuk devleti olmaktır. Kanun bazen insanın yüreğini sızlatıyorsa, hukuka uygun olamadığı içindir. İnsan Hakları, kanun devletiyle değil hukuk devletiyle korunur. Demek ki hukuk dediğimiz kavram yaşamı düzenlemeye yöneliktir. İnsanın insanla ilişkisine bakarak, toplumların ülkelerin gelişmişlik düzeyine ilişkin saptamalar yapabiliriz. 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, "İnsan Haklarının Anayasası" olarak tanımlanır. İnsanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlüklerini tanımlar, her insanın yasa önünde eşit olduğunu, işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi yolunda uluslararası toplum tarafından sürdürülen çabalara yol gösterici işlevini bugün de sürdürür. 1948'de kabul edildiği tarih 10 Aralık her yıl Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanır. Türkiye, Birleşmiş Milletler çerçevesinde oluşturulan temel insan hakkı sözleşmelerinin tümüne taraftır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yüzyıllar boyunca süren bir mücadelenin ürünü olarak, insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakları ifade eden uluslararası bir belgedir. İnsan hakları sorunu, insanların ve ülkelerin gündeminde olacak ve olmaya devam edecektir her zaman. Bütün uygar ülkelerin hükümetleri, insan hakları ihlallerine meydan vermemeyi başlıca görev olarak kabul etmek durumundadır. Ancak insan haklarının korunması görevi, sadece hükümetlerin başarabileceği bir iş değildir. Bu görev, bütün kuruluşların, bütün insanların işbirliğini gerektirmektedir. Bu çerçeve içerisinde, insan hakları bilincinin ve insan haklarının tam olarak benimsenerek, uygulanması için gerekli sorumluluk duygusunun toplumda ve bütün insanlarda bulunması büyük önem taşımaktadır. Çağdaş insan hakları anlayışını yansıtacak ve tüm Birleşmiş Milletler üyesi devletler için geçerli standartları içeren bir belgeye duyulan ihtiyaç sonunda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni çıkarmıştır ortaya. Bu belgeye göre, can ve mal güvenliği, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, siyasi haklar gibi geleneksel hak ve özgürlükler, birinci kuşak haklar çalışma hakkı, adil ve eşit ücret, insan haysiyetine yaraşır bir yaşam düzeyine kavuşma hakkı ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı gibi bir takım önemli haklarımızın olduğunu öğrenerek savunmaya başladık. Teknolojik gelişmeye paralel olarak temiz bir çevrede yaşama hakkı, bilgisayar verilerine karşı özel hayatın korunmasını isteme hakkı, sanat ve bilim özgürlüğü, tüketici hakkı, tıbbi ve biyolojik gelişmelere karşı korunma gibi haklarımızı da savunuyoruz. Haklarımız sürekli olarak gelişen insanla birlikte gelişmektedir. Onurlu yaşama hakkı, özgürlük, eşitlik, dayanışma, vatandaşlık hakları, adli haklar gibi haklarımızı dile getiriyoruz. Yazımı bir soruyla noktalamak istiyorum: Dünya İnsan Hakları Günü'nde ülkemizde ve kentimizde etkinlikler düzenlendi mi? İnsan hakları yeterince özümsendi mi? İçselleştirildi mi? Keşke bu soruların yanıtına hep birlikte, yürekten evet diyebilsek... |
4 Aralık 2015 Cuma
TÜRK KENEŞİ
Obasya Projesi ile ilgilenirken, Türk Keneşi üzerine de araştırma yapma
ihtiyacı duydum. Edindiğim bilgileri zorda olsa özetleyerek paylaşmaya
çalışacağım.
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi - TDİK), Türk
dili konuşan ülkeler arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek amacı ile
uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulmuştur. Türk Konseyi'nin
kurucu üyeleri Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye'dir. Türk
Konseyi'ne şimdilerde doğru bir seçimle Türk Keneşi denilmeye başlandı.
Türk Konseyi’nin temel belgeleri olan 3 Ekim 2009 tarihli Nahçıvan Anlaşması ve 16 Eylül 2010 tarihli İstanbul Bildirisi’dir. Kurucu ülkeler, Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın amaçları ve ilkelerinin yanı sıra uluslararası hukukun diğer evrensel olarak tanınan ilkelerini benimsemiştir. Barış ve güvenliğin korunması ile iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin uluslararası normlar, Türk Keneşi çatısı altında yürütülecek işbirliğinin zeminini oluşturmaktadır. Bu konu ilginizi çekerse, Keneşin, http://www.turkkon.org adresli sitesinden daha fazla bilgi edenebilirsiniz. İncelediğim Nahçıvan Anlaşmasında Türk Konseyi’nin temel amacı, Türk Dili Konuşan devletler arasında kapsamlı işbirliğini derinleştirmek, bölgesel ve küresel barış ile istikrara katkıda bulunmak olarak tanımlanmıştır. Üye ülkeler ayrıca, demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü ve iyi yönetim gibi temel ilkelere bağlılıklarını ifade etmişlerdir. Türk Konseyi kapsamındaki işbirliği, üye ülkeler arasındaki ortak tarih, kültür, kimlik ve Türk dili konuşan halkların dil birliğinden kaynaklanan özel dayanışma temelinde inşa edilmesi amaçlanmıştır. Türk Keneşi, Türkçe konşan ülkeler arasında, işbirliği ve dayanışmanın güçlenmesinde lokomatif görevi yüklenecektir. Hiç kuşkunuz olmasın gelecekte bu lokomotife yeni vagonlar da bağlanacaktır. Yeter ki, bu önemli kuruluşa önemine yaraşır özeni gösterelim... Türkçe konuşan ülkeler arasında yapılan birçok çalışma var, bu arada ortak Alfabe konusunda da çalışmalar olduğunu biliyoruz. Bildiğim kadarıyla Kazakistan ve Kırgızistan hariç Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan latin harflerine geçmiş durumdalar. Ancak bu geçişte 1991, 1992 ve 1993 yıllarında dilbilimcilerin belirledikleri 34 harften oluşan ortak alfabe sistemi dikkate alınmadı. Hatta bu ülkelerin ondan farklı olarak hazırladıkları alfabe sistemi birbirine benzememektedir. Oysa tüm ülkeler aynı sesler için aynı harfleri kullansalar, bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı. Hem modern dünyanın, teknolojinin ve internetin en verimli harf sistemine geçmiş olacaklar, hem de Türk dünyasında iletişim kolaylığı sağlanmış olacaktı. Temel amacı Türkçe konuşan ülkeleri bir çatı altında toplamak olan Türk Keneşi'ne Türk Dünyasını birleştirme, birliği ve dirliği güçlendirme, ortak alfabeye geçme yolunda başarılar diliyorum... Dilerim yakın gelecekte, diğer Türkçe konuşan ülkelerdeki dostlarımızla aynı alfabeyi kullanarak yazışabilir dostluklarımızı güçlendirebiliriz. |
16 Kasım 2015 Pazartesi
ATATÜRK'Ü ANLAMAK
ATATÜRK'Ü ANLAMAK
Bugün 10 Kasım, Mustafa Kemal'in naciz vücudu toprak
olurken ölümsüzlüğe ulaştığı gün buğün.
Bugün Atatürk'ü anacağız.
Anıtkabir sevenleriyle dolup taşacak bugün yine...
Anma deyince, (Anmak mı, anlamak mı?) diye sordum kendi kendime,
Asıl olan anmak değil, anlamaktır bence.
Bugün Atatürk'ü anacağız.
Anıtkabir sevenleriyle dolup taşacak bugün yine...
Anma deyince, (Anmak mı, anlamak mı?) diye sordum kendi kendime,
Asıl olan anmak değil, anlamaktır bence.
Anmasak olur ama anlamasak olmuyor. Anlayınca zatan
daha anlamlı anarız bundan hiç kuşkunuz olmasın...
ANMAKTAN ÖNCE ANLAMAK GEREK.
Her tarafa yazıyorlar "Atam İzindeyiz" diye.
Düşünerek, anlayarak bilerek ve inanarak yazdıklarını hiç sanmıyorum.
Öylesine yazıyorlar işte. Anlamadan bilmeden. İz nedir? İz: "Bir şeyin
geçtiği veya önceden bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, emare"
şeklinde tanımlanabilir. Ya da, "Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan
belirti." şeklinde daha kısa bir tanımlama yapılabilir.
İZİNDEYİZ YERİNE YOLUNDAYIZ DEMELİYİZ
"Atatürk'ün İzindeyiz." derseniz 1938'de kalırsınız. Bu kadar basit... Atatürk sizin 1938'de kalmanızı istemezdi, böyle isteseydi hedef olarak, çağdaş uygarlığı göstermezdi...
Eğer Atatürk'e inanıyor, yaptıklarını önemsiyor ve seviyorsanız, yapmanız gereken, "Atatür"ün İzindeyiz" demek yerine, "Atatürk'ün yolundayız" demek ve gereğini yapmak olamalıdır. Atatürk'ün gösterdiği yol, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur... Atatürkçü olmak, izinde kalmak değil, gösterdiği yolda ilerlemek ve Atatürk'ü aşmaktır. Altını çizererek söylüyorum. Hedefiniz Atatürk'ün gösterdiği yoldan ilerleyerek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak değilse siz Atatürkçü değilsiniz demektir. O büyük önderi hiç anlayamamışsınız demektir.
"Atatürk'ün İzindeyiz." derseniz 1938'de kalırsınız. Bu kadar basit... Atatürk sizin 1938'de kalmanızı istemezdi, böyle isteseydi hedef olarak, çağdaş uygarlığı göstermezdi...
Eğer Atatürk'e inanıyor, yaptıklarını önemsiyor ve seviyorsanız, yapmanız gereken, "Atatür"ün İzindeyiz" demek yerine, "Atatürk'ün yolundayız" demek ve gereğini yapmak olamalıdır. Atatürk'ün gösterdiği yol, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur... Atatürkçü olmak, izinde kalmak değil, gösterdiği yolda ilerlemek ve Atatürk'ü aşmaktır. Altını çizererek söylüyorum. Hedefiniz Atatürk'ün gösterdiği yoldan ilerleyerek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak değilse siz Atatürkçü değilsiniz demektir. O büyük önderi hiç anlayamamışsınız demektir.
ATATÜRK'ÜN GÖSTERDİĞİ YOL BİLİMİN AYDINLATTIĞI ÇAĞDAŞ
UYGARLIK YOLUDUR
Atatürk'ün 57 yıllık yaşamında 3 bin 937 adet kitap okuduğu
söyleniyor. "Atatürk'ün izindeyim." diyen kardeşim sen kaç
kitap okudun? Okusaydın, "İzindeyiz" deme yerine yolundayız
derdin. Atatürk'ün yolunda olmak, kitap okumaktır. Atatürk'ün yolunda
olmak O'nu anlamak için çalışmaktır. İnsanlarımızın çoğu kitap okumuyor.
Kitap okumadan, Atatürk'ü anlayamaz, sadece anmakla yetiniriz. Kitap okumadan,
çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşamaayacağımızı anlayın artık.
ANMASAK OLUR AMA ANLAMASAK OLMAZ ATATÜRK'Ü
ANLARSAK DAHA ANLAMLI ANARIZ
Evet beyeler Atatürk'ü anlamak, anmaktan daha önemli.
Anmasak olur ancak, anlamasak olmuyor.
" Atatürk'ü anmak için 10 Kasımları beklemeyelim,
köhnemiş bir bimparatorluktan genç bir cumhuriyet kurmayı başaran ve ulusuna,
bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunu gösteren Atatürk'ü anlamalı ve
hergün anmalıyız." diyen nesiller yetiştiremedik ne yazık. Atatürk'ü
anlamak için eğitim şart...
GELİŞME KİTAPLA OLUR. GELİŞME OKUMAKLA OLUR. GELİŞME
ÇAĞDAŞ EĞİTİMLE OLUR.
Gelişme kitapla olur. Gelişme çağdaş eğitimle olur.
Gelişme, soran sorgulayan, araştıran nesiller yetiştirmekle olur...
Atatürk, bağımsızlıktır. Atatürk Çağdaşlıktır. Atatürk
Aydınlıktır. Atatürk bu ulusun simgesidir. Ve atatürk Türkiye Cumhuriyeti
yaşadıkça yaşayacaktır...
İZ BİTER YOL BİTMEZ
Seni anlıyor ve sevgiyle anıyoruz Atam. Ben senin
izinin değil senin gösterdiğin, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunun
yolcusuyum Atam... O nedenle, izindeyiz yerine YOLUNDAYIZ demeyi daha doğru ve
gerekli gördüğümü belirtmek istiyorum. İz biter yol bitmez...
23 Ekim 2015 Cuma
CUMHURİYET FAZİLETTİR
Cumhuriyetin
niteliğini değiştirme ve Atatürk`ü unutturma hayalleri abesle iştigalden başka
birşey değildir.
Bu ülkenin her yurttaşı bunu böyle bilir. Ata'sına ve kurduğu cumhuriyete kanı ve canı pahasına sahip çıkar. Cumhuriyetin niteliğini değiştirme ve Atatürk`ü unutturma hayalleri abesle iştigalden başka birşey değildir.
Atatürk'ün önderliğinde kurulan cumhuriyeti koruyup kollamak ve güçlendirmek ancak Atatürk'ün gösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda kalmakla ve ilerlemekle olur.
Cumhuriyetimizi korumak ve güçlendirmek bu güzel ülkenin yurttaşları olarak hepimizin ertelenmez öncelikli görevidir. Bu görevimizi yaparken mazeret üretme hakkımız yok. Mazeret üretmeyip marifet göstereceğiz. Marifet göstermeye örnek mi istiyorsunuz?
Örnek; Mustafa Kemal Atatürk'tür. Atatürk, ülkenin kurtuluş mücadelesini başlatmak amacıyla 1919 yılında Samsun’a çıktığında elinde hiçbir maddi güç yoktu. Sadece, ülkeyi kurtarmaktan ve halka güvenmekten başka bir seçeneğinin olmadığını biliyordu. Kalkışılan iş kolay değildi. Köhnemiş, parcalanmış, paylaşılmak istenen bir imparatorluktan genç bir cumhuriyet kurulacaktı. Tüm ulusları şaşırtan, benzer kaderi paylaşanlar tarafından örnek alınan muhteşem bir destan yazıldı. 29 Ekim 1923 yılında cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu bilemezsek nasıl korunacağını da bilemeyiz.
29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından, köklü değişiklikler yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve lâik bir devlet olabilmesi için gereken bütün adımlar Atatürk’ün önderliğinde hızla atılmış, toplumsal ve siyasal alanda yapılan devrimlerle ülkemiz halkın iradesinin hakim olduğu özgür bir ülke haline gelmiştir. Herkesin kanunlar önünde eşit olduğu ülkemizde, hiçbir kimse ve topluluğa ayrıcalık tanınmamakta, eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda yapılan devrimler ile halkımız refah ve huzur içerisinde yaşamaktadır.
Cumhuriyet rejimi sayesinde bağımsız ve özgür bir millet olarak yaşadığımız bu topraklarda, Türkiye Cumhuriyeti devletimizin ebedi varlığı ve birliği adına ülke gelişimine katkıda bulunmak için vatanımızı çok sevmeli, düşmanca yaklaşımlarda bulunan iç ve dış güçlere karşı her zaman uyanık olmalıyız. Bizlere tevdi edilen görevleri layıkıyla eksiksiz bir şekilde yapmalı, ülke menfaatlerini kendi menfaatlerimizin üzerinde tutmalıyız. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete sahip çıkıp, demokrasiden asla ödün vermeden, milli birlik ve bütünlüğümüzden hiçbir zaman ayrılmamalıyız. Olanca güçlüklere rağmen Atatürk’ün sayesinde kurulan cumhuriyete sahip çıkmak ve çağın getirdiği yeniliklerden faydalanarak ülke gelişimine katkıda bulunmak hepimizin görevidir..
Çocuklarımıza Atatürk'ü ve kurduğu Cumhuriyeti öğretmeye devam etmeliyiz. Cumhuriyet Bayramı seçimin gölgesinde kalmamalı, artan bir coşkuyla ve bilinçle kutlamalıyız. Evlerimizi, işyerlerimizi şanlı bayrağımızla süslemeliyiz.
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Bu güzel ülkeye iki büyük değerimiz Atatürk ve Cumhuriyet çok yakışıyor.
16 Ekim 2015 Cuma
NEREDESİN EY BARIŞ
9 Ekim 2015 Cuma
Uluslararası Yunus Emre Günleri
5 Ekim 2015 Pazartesi
ÇOK SESLİLİĞİN UYUMLU BİRLİKTELİĞİ
31 Ağustos 2015 Pazartesi
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
30 Ağustos 1922`de Dumlupınar Meydan
Muharebesi`nin kazanılması ve ardından Yunan ordusunun denize dökülmesi,
Anadolu`yu işgal etmek isteyenlere verilmiş büyük bir derstir.
30 Ağustos 1922`de Dumlupınar Meydan
Muharebesi`nin kazanılması ve ardından Yunan ordusunun denize dökülmesi,
Anadolu`yu işgal etmek isteyenlere verilmiş büyük bir derstir. Yurdumuzu
bölmek ve işgal etmek isteyenlerin kovulmasından bugün bile çıkarılacak
dersler vardır.
Mustafa Kemal 1 Eylül 1922'de "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir" emrini verir. Ve Şanlı ordumuz, zaferlerle dolu bir yolculuğa çıkarak, 8 Eylül'de Manisa'yı, 9 Eylül 1922'de İzmir'i kurtarır. Ve böylece cumhuriyete giden yol açılmış olur. Zafer Bayramını şehit haberleri dinlerken ve şehitlerimiz için yapılan cenaze törenlerini gözyaşları içinde izlerken kutlamaya hazırlanıyoruz. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı, milli bayramlarımızı ve kentlerimizin kurtuluş günlerini giderek daha da artan bir coşkuyla kutlamalıyız. Şehitlerimizi sevgiyle, minnetle, rahmetle anmalıyız. Atatürk’ü yüreğimizden ve dilimizden hiç düşürmemeliyiz. Kurtuluş yolu Atatürk'ün göösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur. Anıtkabir her zaman dolup taşmalı. Milli duygularımızın büyüklüğü, şehit kanlarıyla sulanan bu vatanı, devletimizi, milletimizi, birliğimizi ve bağımsızlığımızı simgeleyen bayrağımıza olan saygımızı dost ve düşmanlar hep görmeli. Kara bulutlar kaplamış gökyüzünü. Kırılmış kolumuz kanadımız. Silahlarımız alınmış ellerimizden. Ordularımız dağıtılmış. İhanet çöreklenmiş ülkemin üstüne kara bir yılan gibi. Kenetlenmiş çenelerimiz, suskunuz. Suskunuz ama umutsuz değiliz. Bağımsızlık için çarpıyor yüreklerimiz. Ülkeyi böyle kurtardık; Cumhuriyeti böyle kurduk biz. Böyle sahip çıkarız. Anadolu'ya çevrilmiş kem gözler. Ülkemizi bölmek, parçalamak, yok etmek istiyorlar. Oysa esas olan, Türk milletinin şerefli bir millet olarak birlik bütünlük ve kardeşlik içinde yaşamasıdır. Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar. Türkün onuru, Türkün yetenekleri büyüktür. Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır. Öyleyse, "Ya bağımsızlık ya ölüm" diyordu Mustafa Kemal. Ya Bağımsızlık Ya Ölüm... Ülkemizin nasıl kurultarıldığını ve ardından cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu biliyoruz. Bu güzel vatanda şanlı bayrağımız altında ulusal birliğimizi ve cumhuriyetimizi koruyarak kardeşçe yaşamaktan başka seçeneğimiz yok. Doğru olan, birlikte insanca ve özgürlük içinde yaşamaktır, gerisi hikaye. Bunun dışındaki her çözüm, yok oluştur, bitiştir, felakettir. Bunun dışındaki her çözüm sadeçe düşmanlarımızı güldürür. Bu vatan kolay kazanılmadı. Bu cumhuriyet kolay kurulmadı. Kıymetini bilelim. Bayrak ve Atatürk birliğimizin bütünlüğümüzün değişmeyen simgeleridir. Bizi bölmek parçalamak istiyenler, Atatürk'e saygsızlık edenlerdir. Yabancı devlet adamlarından Anıtkabir'e gitmeyenlere bakın onların bizim dostumuz olmadığını ülkemiz için örtülü emellerinin olduğunu hemen görürsünüz. Milli bayramlar, bizi güçlendiren bağlardır. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Evlerimizi, balkonlarımızı bayrak ve Atatürk resimleriyle süsleyelim... |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)