30 Ağustos 1922`de Dumlupınar Meydan
Muharebesi`nin kazanılması ve ardından Yunan ordusunun denize dökülmesi,
Anadolu`yu işgal etmek isteyenlere verilmiş büyük bir derstir.
30 Ağustos 1922`de Dumlupınar Meydan
Muharebesi`nin kazanılması ve ardından Yunan ordusunun denize dökülmesi,
Anadolu`yu işgal etmek isteyenlere verilmiş büyük bir derstir. Yurdumuzu
bölmek ve işgal etmek isteyenlerin kovulmasından bugün bile çıkarılacak
dersler vardır.
Mustafa Kemal 1 Eylül 1922'de "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir" emrini verir. Ve Şanlı ordumuz, zaferlerle dolu bir yolculuğa çıkarak, 8 Eylül'de Manisa'yı, 9 Eylül 1922'de İzmir'i kurtarır. Ve böylece cumhuriyete giden yol açılmış olur. Zafer Bayramını şehit haberleri dinlerken ve şehitlerimiz için yapılan cenaze törenlerini gözyaşları içinde izlerken kutlamaya hazırlanıyoruz. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı, milli bayramlarımızı ve kentlerimizin kurtuluş günlerini giderek daha da artan bir coşkuyla kutlamalıyız. Şehitlerimizi sevgiyle, minnetle, rahmetle anmalıyız. Atatürk’ü yüreğimizden ve dilimizden hiç düşürmemeliyiz. Kurtuluş yolu Atatürk'ün göösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur. Anıtkabir her zaman dolup taşmalı. Milli duygularımızın büyüklüğü, şehit kanlarıyla sulanan bu vatanı, devletimizi, milletimizi, birliğimizi ve bağımsızlığımızı simgeleyen bayrağımıza olan saygımızı dost ve düşmanlar hep görmeli. Kara bulutlar kaplamış gökyüzünü. Kırılmış kolumuz kanadımız. Silahlarımız alınmış ellerimizden. Ordularımız dağıtılmış. İhanet çöreklenmiş ülkemin üstüne kara bir yılan gibi. Kenetlenmiş çenelerimiz, suskunuz. Suskunuz ama umutsuz değiliz. Bağımsızlık için çarpıyor yüreklerimiz. Ülkeyi böyle kurtardık; Cumhuriyeti böyle kurduk biz. Böyle sahip çıkarız. Anadolu'ya çevrilmiş kem gözler. Ülkemizi bölmek, parçalamak, yok etmek istiyorlar. Oysa esas olan, Türk milletinin şerefli bir millet olarak birlik bütünlük ve kardeşlik içinde yaşamasıdır. Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar. Türkün onuru, Türkün yetenekleri büyüktür. Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır. Öyleyse, "Ya bağımsızlık ya ölüm" diyordu Mustafa Kemal. Ya Bağımsızlık Ya Ölüm... Ülkemizin nasıl kurultarıldığını ve ardından cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu biliyoruz. Bu güzel vatanda şanlı bayrağımız altında ulusal birliğimizi ve cumhuriyetimizi koruyarak kardeşçe yaşamaktan başka seçeneğimiz yok. Doğru olan, birlikte insanca ve özgürlük içinde yaşamaktır, gerisi hikaye. Bunun dışındaki her çözüm, yok oluştur, bitiştir, felakettir. Bunun dışındaki her çözüm sadeçe düşmanlarımızı güldürür. Bu vatan kolay kazanılmadı. Bu cumhuriyet kolay kurulmadı. Kıymetini bilelim. Bayrak ve Atatürk birliğimizin bütünlüğümüzün değişmeyen simgeleridir. Bizi bölmek parçalamak istiyenler, Atatürk'e saygsızlık edenlerdir. Yabancı devlet adamlarından Anıtkabir'e gitmeyenlere bakın onların bizim dostumuz olmadığını ülkemiz için örtülü emellerinin olduğunu hemen görürsünüz. Milli bayramlar, bizi güçlendiren bağlardır. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Evlerimizi, balkonlarımızı bayrak ve Atatürk resimleriyle süsleyelim... |
Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT
S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı
CEMRE KONUT / LALE KULE
1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık
CEMRE KONUT / LALE KULE
S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler
CEMRE KONUT / LALE KULE
Hedef Kilitlendi
SİMGE KONUT
1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım
SİMGE KONUT
1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım
S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ
Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir
S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ
Üye Kayıtlarımız Başlamıştır
31 Ağustos 2015 Pazartesi
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
14 Ağustos 2015 Cuma
Yine Sevgi Üstüne...
Üzerine yazı yazmayı sevdiğim
konuların başında sevgi var. Her gün sevgi üzerine köşe yazısı yazabilirim
keyifle.
Üzerine yazı yazmayı sevdiğim
konuların başında sevgi var. Her gün sevgi üzerine köşe yazısı yazabilirim
keyifle. Hatta roman bile yazsam olur. Sevgi üstüne yazmak, sevgi üstüne
konuşmak, sevmek kadar güzel oluyor. İnsan rahatladığını, yüzünde bir gülümseme
belirdiğini hissediyor. Sevmek üstüne daha önce yazdığım bir yazıda
koşulsuz sevgiye değinmiş ve sevmek koşulsuz olmalı demiştim. Sevginin
koşullusu, “sev beni, seveyim seni” şeklinde olanı, sevgi değil, olsa
olsa ticaret olur. Evet, sevgi koşulsuz olmalı.
Düşüncelerimi paylaştığım bir dostum: “Koşulsuz sevmek bana anlamsız geliyor” dedi. Eleştirisini bununla da sınırlı tutmadı. “Bir şeye kafayı takmaya gör, kendin bıkmıyorsun, ancak insanları bıktırıncaya kadar devam ediyorsun” diye sürdürdü eleştirisini. Yazılarımı sevgi üstüne yoğunlaştırmamı eleştiriyordu. Yazılacak bunca konu varken, sevgi üstüne yazmanın ne anlamı var demeye getiriyordu. Haklısın dedim. Gerçekten öyle yapıyorum. El attığım, konuya yoğunlaşıyorum peşini bırakmıyorum. Sevgi üstüne çok yazdım. Ancak yazmayı da sürdüreceğim. Belki, bu köşede yazdıklarımla da yetinmeyip denemeler yazacağım. Yazma konularımın başında yine sevgi, hep sevgi olacak. Sevgiden ne yazılırken, ne okunurken, ne de sevilirken bıkılır. Sevgiden bıkılmaz. Sevgiden bıkan, yaşamdan bıkmış olur. Sürekli aynı konuda yazmanın, eğer yazılan her yeni yazı, yazılan konuya farklı yaklaşımlar getiriyor, konuya derinlik kazandırıyorsa bu sorun değil, kazanım olarak görülmeli diyerek savundum kendimi. Aslında, sürekli aynı konuda yazmanın savunmayı gerektiren bir yanı da yok. Sürekli olarak aynı konuyu işlemek, yazana kolaylık değil aslında zorluk getiriyor. Aynı konuyu yazacaksın ancak, aynı yazıyı yazmayacaksın bu o kadar kolay iş değil. Koşulsuz sevgi demiştim ya, şimdi onu biraz daha açıyorum. Hem koşulsuz seveceksin, hem senin gibi düşünmeyeni de seveceksin. Senin gibi düşünmeyeni sevmek. Düşüncelerimi paylaştığım dostum, buna da karşı çıktı: “Koşulsuz sevmeyi kabullenememişken, bir de benim gibi düşünmeyeni sevmeyi nereden çıkardın, bu kadarı da fazla olmuyor mu?” dedi. Benim gibi düşünmeyeni de sevmek, benim için büyük önem taşıyor. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem, sevmediğimin benim gibi düşünme yolunu tıkamış olurum. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem, sevgi konusunda kendimi koşullandırmış olurum. Hem kendi yolumu hem de benim gibi düşünmeyenin yolunu kapatmış olurum. İnsanı yücelten, köprüleri, yıkmak yakmak değil, yeni köprüler kurmaktır. Ben, benim gibi düşünmeyenleri gerçekten seviyorum. Kapıları kapatmak yerine, neden benim gibi düşünmediklerini anlamak için, sürekli açık tutuyorum. Bir de, ya ben yanlış düşünüyorsam kuşkusu var içimde. Ya ben yanlış düşünüyorsam, kapıları kapattığımda doğru düşünme yolunu da kapatmış olurum diye de korkuyorum. Yine sevgi üstüne, hep sevgi üstüne. Özellikle, sevgisizliğin büyüdüğü ülkemizde, sevgi üstüne yazmak ve gerçekten sevmek, koşulsuz sevmek, benim gibi düşünmeyeni de sevmek tüm insanlar için ertelenmez görev olmalı diye düşünüyorum. O zaman, dünya daha yaşanası, yaşam daha anlamlı olacaktır. Hep insanın insanı sevmesinden söz ettim. Sevgi insanı sevmekle sınırlı değil elbet. Toprağı, toprakta yetişen ağacı, dalı, daldaki böceği, patlayan tomurcuğu, şırıl şırıl akan suyu, uçan kuşu, var olan her şeyi de sevmek gerekiyor. Çünkü insan sevdikçe yüceliyor. Siz de sevin, insanın sevdikçe yüceldiğini göreceksiniz. Yaşamın sevdikçe anlam kazandığını göreceksiniz. Çıkarın gözlerinizden başkalarının taktığı gözlüğü, bir de kendi çıplak gözlerinizle bakmayı deneyin. Daha iyi gördüğünüzü şaşırarak göreceksiniz. Kin ve nefret yüreğinize yüktür. Atın yüreğinizden kin ve nefreti sevgiye yer açılsın. Kin ve nefretin ağırlığı sizi aşağıya çekerken, sevgi yukarılara taşır. Sevmek ve sevilmek ikiside güzel. İkisi de insana çok yakışıyor ve yaşamına anlam katıyor... |
7 Ağustos 2015 Cuma
KÜÇÜK KONUT BÜYÜK RAHATLIK
Küçük konutu 2007`de Manisa`da gündeme
getirdiğimizde bize inananların sayısı çok azdı.
1987 yılında Yeni Manisa Projesini gündeme
getirdiğimde de öyle olmuştu. “Kim gider oralara” demişlerdi. Oralar dedikleri
yerler şimdi Manisa'nın en güzel yerleşim yeri oldu. Şimdi Yeni Manisa Projesi gibi küçük konutunda ilgi gördüğüne tanık oluyoruz. Ancak “haklı çıktın” diyenlerin sayısı çok az. Toplum nedense haklı çıkanları sevmiyor. Sevmek bir yana içten içe kızıyor bile. Herkes affediliyor ama haklı çıkanlar asla affedilmiyor.
Neyse bugün konum, haklı ya da haksız çıkmayı tartışmak değil. Konum sadece küçük konutla ilgili düşüncelerimi paylaşmak sizinle. Değişim her alanda sürüyor. Anlayışlar değişiyor. Yaşam biçimleri değişiyor. Değişmeyen tek şey değişimin sürdüğü, değişim sürüyor. Aileler küçülüyor. Küçülen ailelerle birlikte evlerde küçülüyor. İnsanlar, evlerde kapanıp kalmıyor. İnsanlar alışveriş merkezlerine koşuyor.
Küçük konutlara taşınanlar, büyük rahatlık yaşamaya başladıklarını dillendirdikçe talepler artıyor. Bence gelecekte, insanların büyük çoğunluğu yaşamlarını küçük konutlarda sürdürecek.
Toplumun ihtiyaçlarını ve gelişmeyi dikkate alarak, farklı bir proje ürettiğinizde başta olmasa bile, sonradan ilgi artıyor.
Şimdi yine sizlere "aaaa, yok canım" dedirtecek bir bilgi veriyorum. 17 Ağustos'ta Makedonya'da olacağız. Makedonya'da 1+1 konutlar üretmeyi düşünüyoruz. Yaklaşık 100 konut üreteceğiz. 100 konutun çok kısa sürede Manisa'dan alıcı bulucağını düşünüyorum. Tümünü Manisalılara vereceğiz. Konut alan oturma izni alacak, ardından Makedonya yurttaşlığı gelecek. Nasıl olsa, Makedonya Türkiye'den önce Avrupa Birliği üyesi olur. Tüm bunları konuşmak ve işi planlamak için Makedonya'ya gidiyoruz. Arsa bulup, işi planlayıp döneceğiz.
Büyük evin derdi de büyük oluyor. Isıtamıyorsunuz, soğutamıyorsunuz. Bakımı ve temizliği sorun oluyor. Büyük konutlarda yaşanan sorunlar küçük konutlarda yaşanmıyor. O nedenle, Küçük Konut Büyük Rahatlık diyoruz. Küçük konutu geleceğin konutu olarak görüyoruz. Küçük Konut ucuz olduğu için değil, rahat olduğu için gündeme geldi. Tüm gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerde böyle oldu. Şimdi küçük konutu Makedonya'ya taşıyacağız. Küçük konutlar büyük gelişmelerin yolunu açacak. Küçük konutlar, turizm, ticaret ve kültür köprüsü olacak.
Makedonya dönüşü, gelin görüşelim, birlikte yeni bir yaşam alanı yaratalım diyeceğiz. Bahçede otururken su sesi, kuş sesi duyabileceğimiz, kışın keyfini çıkarabileceğimiz bir alan bulacağız.
Küçük konutlar büyük prim yapıyor ve daha da yapacak benden duyurması. Küçük konutta yaşamak isteyende gelsin. Avrupa'ya açılmak isteyenler gelsin.
Yeni Manisa’da birçok ilke imza attık. Şimdi yine bir ilke daha imza atıyoruz. Makedonya'da Manisa Sitesi'ni kuruyoruz.
Geleceğe ilişkin umutlarını büyütmek isteyenleri bekliyoruz. Makedonya dönüşü sizinle paylaşacağımız çok bilgi olacak. Atalarının mezarları Makedonya'da olanlar dönüşümüzü bekleyin. İyi haberlerle geleceğiz. Bakarsınız Yunusemre Belediyemize, Makedonya`dan bir kardeş belediye önerisi de getiririz...
10 Temmuz 2015 Cuma
YAŞAM FELSEFEM
|
Mutlu ve anlamlı bir yaşam için, yaşam
boyu eğitim gerçekten şart.
Mutlu ve anlamlı bir yaşam için, yaşam
boyu eğitim gerçekten şart.
Eğitim deyince, nasıl bir eğitim sorusu geliyor insanın aklına. Öğrenmeyi öğreten bir eğitim olmalı diyorum. Eğitim sistemimiz, öğrenmeyi öğretme yerine, ezberletmeyi tercih ediyor. Yaşamım boyunca, öğrenmeyi öğrenmeye çalıştım. Yeni bilgilere ulaşmayı ve özümsemeyi önemsedim. 70 yaşına geldim, bilişim teknolojilerini izlemekten ve kullanmaktan vazgeçmiyorum. Bilgisayarım, akıllı telefonum ve kitaplarım olmazsa olmazlarımdır. Kazanmayı başardığımı düşünüyorum. Kazanmamı, kaybetmekten korkmayışıma borçluyum. Bir de tükenmeyen yaşama sevincime. Başarmak için kaybetmeyi göze almalısınız mutlaka. Önemli olan, zirvelere tırmanman değil, önemli olan bulunduğun yerde mutluluğu araman ve bulunduğun yerde iz bırakmandır. Kendin için yaptığınla değil, toplum için yaptığınla kalıcı izler bırakabilirsin. Unutma yükseldikçe yalnızlaşırsın. Önce toplum demeli, kendinden önce toplumu düşünmeli ve toplumun içinde olmalısın. Güneş battı diye, yeniden doğacağını bildiğimiz için üzülmediğimiz gibi, kaybedince de yeniden başaracağımızı düşünerek mutlu olabiliriz. Başarmak istemektir. Gönülden isteyin ardından başarı mutlaka gelir. En çok kullandığım cümledir: "Sevgi ve bilgi paylaşıldıkça büyür" cümlesi. Paylaşılması için olması gerekir. Olmayan paylaşılmaz çünkü. Paylaşmak için, yüreğinizde sevgi, belleğinizde bilgi olmalı. Bilgiye ve sevgiye ulaşmak hiç zor değil. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşmak kazandırır. Kin ve nefreti yüreğinden atmak insanı arındırır. Kin ve nefreti yüreğinden atacaksın ki, sevgiye yer açılsın. Yüreğinde sevgi olanın sevgisi yüzüne vurur. Hani derler ya, "ne nur yüzlü adam" diye. Yüzünde ki nur yüreğindeki sevginin yansımasıdır. Yüreğinde kin ve nefret olan insanların bu durumunu yüzlerinden kolayca anlarsınız. Yüzlerine ne kadar sevecen bir ifade vermek isterlerse istesinler bunu başaramazlar. Yüreklerinin karası yüzlerine vurur mutlaka. Cesaretli olun. Cesaretsiz adam kör bıçağa benzer. Başarmak için cesaretli olmalısınız. Mutluluğa açılan kapıyı, korkuyu yenerek aralayabilirsiniz. Başarıya giden yoldaki aşmanız gereken ilk engel korkudur. Korkuyu aştığınızda yolunuz da açılır. Korkuyu yenmek için üstüne üstüne gitmeniz gerekir. Yetenek ve cesaret birlikte olursa başarı gelir. Yeteneğiniz var, cesaretiniz yok. Yeteneğinizi boşa harcıyorsunuz demektir. Cesaretiniz var, yeteneğiniz yok. Cesaretinizin işe yaramadığını görürsünüz. Ne tek başına yetenek ne de tek başına cesaret başarı getirir. Cesaret ve yetenek kuşun iki kanadı gibidir. Siz, tek kanatlı kuşun uçtuğunu gördünüz mü hiç? Hayat mektebinde öğrendiğim en önemli gerçek, kimsenin senin fırtınalarla nasıl başa çıktığınızla ilgilenmediğidir. İlgilendikleri tek nokta, gemiyi limana ulaştırıp ulaştıramadığınızdır. Nasıl yaptığınızdan çok ne yaptığınızla ilgilenirler. Herkes sonuca odaklanır.O zaman sende sonuca odaklanmalısın. Hedefini iyi belirlemelisin. Rotanı iyi çizmelisin. Geri kalmış toplumların, geride oluşlarının tek nedeni zamanı akılcı kullanamayışlarıdır. Başarılı olmak istiyorsanız zamanı akılcı kullanın. Zamanın, en kıt kaynak olduğunu unutmayın. Hayat mektebinde deneyerek öğrendiklerimi 70 yıllık birikimlerimi paylaştım bugün sizinle. Paylaşmanın güzelliğini ve yararını bir kez daha yaşayarak gördüm. Bilgiye ulaşmanın ve paylaşmanın keyfini birlikte yaşadım bu yazıyı yazarken. Ezberlemek yerine, öğrenmeyi öğrenin yeter. Bilgiye ulaşın ve paylaşın. Yüreğinizden sevgi, belleğinizden bilgi eksik olmasın. |
3 Temmuz 2015 Cuma
BELEDİYELER VE BİLİŞİM SİSTEMLERİ
İçinde yaşadığımız bilişim çağında
bilgiye, hızlı, etkin, ekonomik ve güvenilir olarak erişilmesi bir zorunluluk
olarak ortaya çıkmaktadır.
Bankalar, Özel İşletmeler, Belediyeler ve Devlet Kurumlarında yeni
yazılımlarla bilişim teknolojilerinden yararlanarak hayatı kolaylaştırmaya
çalışıyorlar. E-devlet şifrenizi alarak, taşınmazlarınızla ilgili güncel
bilgilere ulaşabiliyorsunuz.
Belediyeler, Tapu Kadastro Teşkilatında kullanılan sisteme benzer bir sistemi kurduklarında, ruhsatlandırma işlemlerinde getirilen çoğu haksız eleştirilerin de önüne geçmiş olurlar. Tapu Dairesinde işi olanlar bilirler, Tapu Dairesine gidip bir alımsatım başvurusu yaptığınızda, telefonunuza başvurunuzun işleme alındığına ilişkin bir mesaj alıyorsunuz. İşin her aşaması size mesaj olarak geliyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından üretilen verilere elektronik ortamda güvenilir biçimde ulaşılmaktadır. E- Devlet şifresi alan vatandaşların tapu müdürlüklerine gitmeden taşınmazlarına ilişkin sorgulamalarını internet üzerinden yapabiliyorlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yazılı açıklamalarından öğrendiğimize göre, yapılan protokollerle de 52 adet kamu kurumu ve 15 adet banka, 21 tanesi büyükşehir olmak üzere toplam 878 belediye bu uygulamadan yararlanabiliyormuş. Tapu-Kadastro verilerinin hızlı ve güvenilir bir şekilde elektronik olarak sunulmasının, yatırımların gecikmeden gerçekleşmesine katkı sağladığı muhakkak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan çalışma kapsamında üretilen verilere elektronik ortamda toplam 878 adet kamu kurumu ve birçok vatandaş E-devlet üzerinden güvenli bir biçimde erişebiliyormuş. Zaman içerisinde bu rakamların artacağını düşünüyorum. E-belediye uygulamaları da var. Benim önerdiğim sistem, ruhsatlandırma işlemleriyle ilgili. Kısaca anlatayım. Yapı ruhsatı almak için başvuru yaptığımızda, evraklarımız belediye görevlisi tarfından kamera önünde teslim alınacak. Evrakların teslim alındığı, işin sahibine, yüklenicisine, yapı denetim görevlisine ve proje mükellefine mesaj olarak iletilecek. Projede eksik bulunduğunda, aynı işlem yinelenecek. Ruhsatlandırma sonuçlanana kadar tüm süreci elektronik ortamda görebileceğiz. Bu durum hem belediyeyi hem de ruhsat isteyenleri rahatlatacak. Kimse belediyeyi "ruhsat için aylardır bekliyorum" şeklinde eleştiremeyecek. Bu işlemlerin tümünü bir yazılımla yapmak mümkün. Bu yazılımın, Manisa İlindeki Belediyelerde olmadığını biliyorum. Büyükşehir Belediyemiz, Şehzadeler yada Yunusemre Belediyelerimizden birisi hatta üçü birden e-belediye işlemlerine katkı sağlayacak bu uygulamayı hemen başlatabilir. Olur mu dersiniz? Niye olmasın ki. Belediyelerimizin yeniliklere açık olduğunu görüyor ve biliyoruz. |
26 Haziran 2015 Cuma
HER TELDEN
19 Haziran 2015 Cuma
ÜRETİM VE PAYLAŞIM
ÜRETİM VE PAYLAŞIM
|
Daha çok üretim ve hakça paylaşım
için, her kişi kurum ve kuruluş farklı yöntemler geliştirmeye çalışıyor.
İnsan soyunun temel sorunu üretim ve
paylaşım. Daha çok üretim hakça paylaşım için çalışılıyor hep. Kişiler
kuruluşlar, devlet herkes daha çok üretmenin ve üretimden daha çok pay
almanın peşinde.
Eğer katılım varsa, tartışmalar, kapalı kapılar ardında ve dar bir çerçeve içinde yapılmıyorsa, konular kamuoyu önünde açıkça tartışılabiliyorsa sorunların aşılması daha kolay olmaktadır. Ancak, kararlar sen ben bizim oğlan boyutunu aşmadan dar bir çerçeve içinde yapılıyorsa, belki karar üretmek kolay olur ama, üretilen kararı uygulamak ve sonuç almak zorlaşacaktır. Az gelişmiş toplumlarda, kararlar tartışmasız üretilir ancak, tartışma kararların uygulanmasında ortaya çıkar. Oysa doğru olanı, kararların tartışılarak alınması tartışmasız uygulanmasıdır. Kararlara tartışarak üretip tartışmasız uygulamayı öğrendiğimizde, demokrasi yolunda önemli bir aşamaya ulaşmış olacağız. Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik, yerel yönetimlerde vazgeçilmez ilkeler olarak uygulamaya konulduğunda, karar üretmenin ve sorunları aşmanın kolaylaştığı görülecektir. Açıklığı ve katılımcılığı temel ilke edinen bir belediyenin, ihaleleri, özellikle büyük rakamlı olanlarını basın ve halk önünde gerçekleştirmesi gerekir. İhale günlerce öncesinden belli aralıklarla her türlü araç kullanılarak duyurulmalı ve mutlaka basın önünde yapılmalıdır. Açıklık ve katılımcılık temel ilke olarak alındığında, söylentilerin azalmasının yanında, başarılı sonuçların alındığı görülecektir. Belediye açıklık ve katılımcılığın kapısını aralarken, kent halkında da katılım isteği olmalıdır. Kent halkında katılım isteği yoksa, katılım kapısının aralanmasının hiçbir anlamı olmayacaktır. Katılımın özendirilmesi için öncelikle yapılması gereken, meclis salonlarının büyütülmesidir. Meclis salonları büyütüldüğünde, toplantı gündemleri sivil toplum örgütlerine gönderildiğinde, meclis çalışmalarına gösterilen ilgi mutlaka artacaktır. Önemli konuların tartışılacağı, önemli kararların üretileceği, meclis toplantıları ve büyük ihaleler yerel televizyonun kameraları önünde gerçekleştirilebilir. Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik gibi temel ilkeler ödünsüz uygulamaya konulduğunda, güven bunalımı yok olacak, sisler dağılacak ve yöneticilere olan halk desteği artacaktır. Halka hizmet için seçilen insanların, açıklıktan, katılımdan korkmamaları gerekir. Açıklıktan ve katılımdan halka hizmet için değil, küpünü doldurmak için çalışanlar korkarlar ve uzak dururlar. Açıklık ve katılımla, acıların paylaşılarak küçültülmesi, sevginin paylaşılarak büyütülmesi kolaylaşacaktır. Açıklık ve katılımla, daha çok üretim ve hakça paylaşımın sağlanması hem yerel hem de genel demokrasimizi güçlendirecektir. |
5 Haziran 2015 Cuma
MANİSA TARZANI VE ÇEVRE BİLİNCİ
|
Konu Manisa Tarzanı mı? Dilimiz
döndüğünce Manisa Tarzanı`mızı anlatıyoruz.
İşlerimiz gerçekten çok yoğun
ama Tarzan denince, Manisa denince, kültür, sanat denince, proje denince,
paylaşım denince, toplum yararı denince akan sular duruyor. İstenen
yardımları yapmaya, çalışmalara katılmaya hazır ve nazır oluyoruz. Konu Manisa
Tarzanı mı? Dilimiz döndüğünce Manisa Tarzanı`mızı anlatıyoruz. Sunum mu
isteniyor, katkı mı isteniyor. Bizde hayır yok.
Yardım istenseydi 31 Mayıs 5 Haziran tarihleri arasında yapılan Manisa Tarzanını Anma ve Çevre Günleri etkinliklerini de düzenlerdik. Okullarda çocuklarımıza tarzanı anlatırdık.Onlar gelmezse biz ayaklarına giderdik. Kısacası es geçileni iş edinirdik. Manisa Tarzanının yeşillendirmeyi iş edinmesi gibi. Tarzan için kitaplar yazılabilir, yeni filmler çevrilebilir, Tarzan çocuklarımıza ağaç ve doğa sevgisinin öğretilmesi için yazılacak öykülerin konusu olabilir. Bu konuda Şükran Gönültaş bir öykü de yazmış ve Yakup Hayro resimlemiş, İl Kültür Müdürlüğü de basımını gerçekleştirmişti. Ayşe Manisa Tarzanı’nı Tanıyor isimli resimli öykü kitabının ikinci, üçüncü baskıları yapılıp okullarımızda dağıtılabilir. Çocuklarımızı işin içine katmak gerekir. Çok sevdiğim bir söz var: "Anlatırsan unutabilirim. Gösterirsen hatırlarım. Beni de katarsan anlarım." Biliyorsunuz katılım olmadan atılım olmuyor. Yaptığınız her işe, insanımızı katın... Ağaç ve doğa sevgisinin önderi Manisa Tarzanı’nı hiç unutmamalı, onun adını ve anısını hep yaşatmalıyız. 31 Mayıs’ta başlayan etkinlikler 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne kadar sürmeli. Manisa Tarzanı ve çevre birlikte ele alınmalı. Dünya’nın bilinen ilk çevrecisi olan Manisa Tarzanı’nı tüm Dünya’ya tanıtmak için çalışmalıyız. Tarzanı tanıtırken kentimizi de tanıtmış oluruz. Kentimizi tanıtırken kullanacağımız hikayelerden birisidir Manisa Tarzanı... Düzenlediğimiz etkinliklerde Ulusal Çevre Andı, hep yinelenmeli. Ulusal Çevre Andı, okullarımızın iş yerlerimizin duvarlarına asılmalı. Ulusal Çevre Andı, kısa ve özlü bir metin. Bu metine gazetelerimizin bir köşesinde sürekli olarak yer ayrılmalı. Ulusal Çevre Andı aynen şöyle: “Şimdiki ve gelecek kuşakların temiz ve sağlıklı çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, gerçeğinden hareketle, Çevreye duyarlı bir kalkınmadan yana olduğumuzu vurgulayarak; Doğal kaynakların ekonomik kalkınmanın hem kaynağını hem sınırını oluşturduğunu bilerek; Çevrenin korunması ve geliştirilmesinde bireysel katkı ve katılımın gereğine ve önemine inanarak; Çevresel değerlere sahip çıkıp zarar verenleri uyaracağıma, doğal kaynaklardan faydalanırken tutumlu davranacağıma, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda hareket edeceğime, bu yönde işbirliği ve dayanışma anlayışı içerisinde hareket ederek, çevre konusunda herkese örnek olacağıma söz veririm.” Ne güzel bir metin değil mi? Tarzanı Anmak, sadece mezarını ziyaret etmekle olmaz. Dünya Çevre Günü, sadece Atatürk Anıtına çelenk koymakla geçiştirilemez. Etkinliklerin içi doldurulmalı. Etkinliklere derinlik kazandırılmalı. Çevre sorunları her yerde her ülkede, her kentte yaşanıyor. Biz iyi bir yurttaş, iyi bir kentli olarak, kendimize düşeni yerine getirdiğimizde, sorunların azalmakta olduğu görülecektir. Bu yıl Manisa Tarzanımızı önemine yaraşır bir özenle ve O'na yaraşır biçimde andık diyemeyiz. Dolu dolu bir program yapamayışımızın nedeni olarak seçim çalışmalarını gösterebiliriz. İşimiz mazeret üretmek yerine marifet göstermeye çalışmak olmalı. 2016'da Tarzan için düzenleyeceğimiz etkinlikler sana yaraşır olacak Tarzan. Yaptıkların yolumuzu aydınlatıyor. Senin adını ve anını yaşatacağız. Manisa Tarzanı, Cumhuriyetin ilk yıllarında Manisa’ya gelmiş, geldiğinde göğsünde kırmızı şeritli bağımsızlık madalyası varmış. Madalya kendisine, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklar için verilmiş. Manisa Tarzanı’nın Manisa’ya geldiğinde Arapça harflerle okuyup yazmayı bildiğini biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha var. Yeni harflere geçildiğinde yeni harflerle okuyup yazmayı kısa sürede öğrendiğini de biliyoruz. Tarzan yeniliklere açık, kararlı ve çalışkan bir insandı. Yaşadığı süre içinde hiç mazeret göstermedi hep marifet göstermeye çalıştı. Bugün adı ve anısı yaşıyorsa onun mazeret üretmeyip marifet göstermeye çalışmasındandır. Yeşillendirme es geçilirken onun iş edinmesindendir. |
29 Mayıs 2015 Cuma
ÇÖZÜM: NİTELİKLİ İNSAN
22 Mayıs 2015 Cuma
GELENEK OLUŞTURMAK
Birlikte yaşamı
güzelleştirmenin yolu, gelenekler oluşturmaktır. Gelenekleri olmayan toplumlar,
en küçük depremlerde sarsılan yıkılan binalara benzerler. Eski güzel
gelenekleri korumalı, bir yandan da yenilerini oluşturmalıyız.
Güçlü gelenekleri olan toplumlardan birisi hatta başta geleni Japonlardır. En büyük gelenekleri toplumun koyduğu kurallara uymaya gösterdikleri olağanüstü özendir. Toplum kurallarının dışına çıkmak bir Japon için harakiri nedenidir. Geleneklerine bağlı Japon, toplum kurullarına uymadığı an ilk aklına gelen şey, kendini öldürmektir. Toplum içinde kurallara uymadan yaşamak yerine ölümü seçmek. Köşe dönücülüğün, kolay kazancın, yalanın dolanın önde olduğu çürük yapılı toplumlarda ise, köşe dönücülük, uyanıklık (!) övünme nedeni bile olabiliyor.
Kentleşmeyle birlikte yitirdiğimiz birkaç geleneğimizi anımsatmak istiyorum. Eski bayramlaşmalara ne oldu? Eski dayanışmalara ne oldu? İmeceden söz eden kaldı mı? Bayram tatilini fırsat bilenler, tatil yörelerine taşınıyor. Bayramlarda sokaklar boşalıveriyor. Bırakın kent halkının, bırakın mahallelinin birbirini tanıyıp selamlaşmasını aynı apartmanda oturanlar bile birbirlerini tanımıyorlar. İnsan ilişkilerinin sıcaklığı kayboldu.
Birlikte varolmak. Birlikte varolma kavramını yeniden ele alıp, tartışmalıyız. Birlikte varolmak da yitirdiğimiz geleneklerimizden. Şimdi insanlar, birlikte varolma yerine sadece kendileri tek başlarına varolmayı hedefliyorlar. Kendilerinin varolması, başkalarının yok olmasını getirse bile umursamıyorlar. Hatta, kendilerinin varolması için, başkalarının yok olmasına çalışıyorlar.
İnsanlığın önündeki temel sorun, birlikte varolmayı başarmaktır. İnsanlar birlikte varolacaklar. Toplumlar, ülkeler birlikte varolacaklar. Firmalar birlikte varolacaklar. Birlikte varolmanın temelinde dayanışma vardır. Sadece bir kişinin varolmasının amaçlandığı toplumda da kıyasıya, ölesiye, öldüresiye bir yarışma vardır.
Bir köşe yazısının boyutları içinde, gelenek oluşturmak ve birlikte varolmak kavramları sanırım bu kadar anlatılabilir. Bu konuyu daha önceleri de yazmıştım. Fırsat buldukça da hem yazmayı hem de konuşmayı sürdüreceğim. Gerçekten bu konuları hep gündemde tutmak gerekiyor.
Birlikte olmak için nedenler bulmalıyız. Varolanları korumalıyız. Her hıdırellezde ateş yakıp üzerinden atlamalıyız. Manisa'da oluşturduğumuz geleneksel duruma getirdiğimiz günlerde var. Her 31 Mayıs’ta sevgili Manisa Tarzanımızı etkinliklerle anıyoruz. 31 Mayıs-5 Haziran Manisa Tarzanını Anma ve Çevre Günleri adı altında güzel çalışmalar yapıyoruz. Yunusemre Belediyesi ilgili Sivil toplum Kuruluşları ile işbirliği yaparak Yunusemre Sevgi Barış ve Dostluk Günleri adı altına bir etkinlik başlatıp sürdürebilir. Ben, varolanları sürdürmek ve yeni gelenekler oluşturmak için sabırla bekliyor ve kararlılıkla çalışmalarımı sürdürüyorum.
Birlikte varolmak, insan olmanın gereğidir. Birlikte varolmanın amaçlandığı toplumlarda, yarışmanın yerini dayanışma alır. Yıllardır Yeni Manisa’da dayanışma yapıyoruz. Umarım bir gün, yapılanları sosyologlar, araştırmacılar görür araştırır ve yazar.
Gelenek oluşturmak için insanların paylaşabileceği Barış Alanı gibi, Birlik Parkı gibi, yeni yapılan Atatürk Kent Parkı gibi mekanlara ihtiyacı olduğunu bildiğim için, benim denilebilecek mekanlardan çok, bizim denilebilecek mekanlara öncelik veriyoruz hep.
Gelenek oluşturmalıyız. Ayrışmak için değil birleşmek için nedenler bulmalıyız. Uzlaşma ve katılım kültürünü geliştirmeliyiz.
Keşke, her seçim öncesinde, seçime katılan liderler televizyon programlarında bir araya gelebilseler. Keşke birbirlerine başarılar dileyebilseler. Keşke kaybedenler kazananları kutlayabilse. Keşke sadece cenazelerde karşılaşıp, birbirlerini görmezlikten gelmeseler. Keşke önemli konularda uzlaşabilseler. Ülkemde uzlaşma ve katılım kültürü gelişse güçlense ve gelenek haline gelse....
Güçlü gelenekleri olan toplumlardan birisi hatta başta geleni Japonlardır. En büyük gelenekleri toplumun koyduğu kurallara uymaya gösterdikleri olağanüstü özendir. Toplum kurallarının dışına çıkmak bir Japon için harakiri nedenidir. Geleneklerine bağlı Japon, toplum kurullarına uymadığı an ilk aklına gelen şey, kendini öldürmektir. Toplum içinde kurallara uymadan yaşamak yerine ölümü seçmek. Köşe dönücülüğün, kolay kazancın, yalanın dolanın önde olduğu çürük yapılı toplumlarda ise, köşe dönücülük, uyanıklık (!) övünme nedeni bile olabiliyor.
Kentleşmeyle birlikte yitirdiğimiz birkaç geleneğimizi anımsatmak istiyorum. Eski bayramlaşmalara ne oldu? Eski dayanışmalara ne oldu? İmeceden söz eden kaldı mı? Bayram tatilini fırsat bilenler, tatil yörelerine taşınıyor. Bayramlarda sokaklar boşalıveriyor. Bırakın kent halkının, bırakın mahallelinin birbirini tanıyıp selamlaşmasını aynı apartmanda oturanlar bile birbirlerini tanımıyorlar. İnsan ilişkilerinin sıcaklığı kayboldu.
Birlikte varolmak. Birlikte varolma kavramını yeniden ele alıp, tartışmalıyız. Birlikte varolmak da yitirdiğimiz geleneklerimizden. Şimdi insanlar, birlikte varolma yerine sadece kendileri tek başlarına varolmayı hedefliyorlar. Kendilerinin varolması, başkalarının yok olmasını getirse bile umursamıyorlar. Hatta, kendilerinin varolması için, başkalarının yok olmasına çalışıyorlar.
İnsanlığın önündeki temel sorun, birlikte varolmayı başarmaktır. İnsanlar birlikte varolacaklar. Toplumlar, ülkeler birlikte varolacaklar. Firmalar birlikte varolacaklar. Birlikte varolmanın temelinde dayanışma vardır. Sadece bir kişinin varolmasının amaçlandığı toplumda da kıyasıya, ölesiye, öldüresiye bir yarışma vardır.
Bir köşe yazısının boyutları içinde, gelenek oluşturmak ve birlikte varolmak kavramları sanırım bu kadar anlatılabilir. Bu konuyu daha önceleri de yazmıştım. Fırsat buldukça da hem yazmayı hem de konuşmayı sürdüreceğim. Gerçekten bu konuları hep gündemde tutmak gerekiyor.
Birlikte olmak için nedenler bulmalıyız. Varolanları korumalıyız. Her hıdırellezde ateş yakıp üzerinden atlamalıyız. Manisa'da oluşturduğumuz geleneksel duruma getirdiğimiz günlerde var. Her 31 Mayıs’ta sevgili Manisa Tarzanımızı etkinliklerle anıyoruz. 31 Mayıs-5 Haziran Manisa Tarzanını Anma ve Çevre Günleri adı altında güzel çalışmalar yapıyoruz. Yunusemre Belediyesi ilgili Sivil toplum Kuruluşları ile işbirliği yaparak Yunusemre Sevgi Barış ve Dostluk Günleri adı altına bir etkinlik başlatıp sürdürebilir. Ben, varolanları sürdürmek ve yeni gelenekler oluşturmak için sabırla bekliyor ve kararlılıkla çalışmalarımı sürdürüyorum.
Birlikte varolmak, insan olmanın gereğidir. Birlikte varolmanın amaçlandığı toplumlarda, yarışmanın yerini dayanışma alır. Yıllardır Yeni Manisa’da dayanışma yapıyoruz. Umarım bir gün, yapılanları sosyologlar, araştırmacılar görür araştırır ve yazar.
Gelenek oluşturmak için insanların paylaşabileceği Barış Alanı gibi, Birlik Parkı gibi, yeni yapılan Atatürk Kent Parkı gibi mekanlara ihtiyacı olduğunu bildiğim için, benim denilebilecek mekanlardan çok, bizim denilebilecek mekanlara öncelik veriyoruz hep.
Gelenek oluşturmalıyız. Ayrışmak için değil birleşmek için nedenler bulmalıyız. Uzlaşma ve katılım kültürünü geliştirmeliyiz.
Keşke, her seçim öncesinde, seçime katılan liderler televizyon programlarında bir araya gelebilseler. Keşke birbirlerine başarılar dileyebilseler. Keşke kaybedenler kazananları kutlayabilse. Keşke sadece cenazelerde karşılaşıp, birbirlerini görmezlikten gelmeseler. Keşke önemli konularda uzlaşabilseler. Ülkemde uzlaşma ve katılım kültürü gelişse güçlense ve gelenek haline gelse....
20 Mayıs 2015 Çarşamba
ATATÜRK'Ü ANLAMAK
15 Mayıs 2015 Cuma
SEVGİ ÜSTÜNE
Sevgi de bilgi gibi paylaşıldıkça
büyüyor. Sevgi insan yaşamına anlam katıyor.
Yaşadığın kenti sevmek, eşini çocuklarını akrabalarını sevmek kadar önemlidir.
İnsan yaşadığı kenti sevmiyorsa, mutlu olması olası değil.
Yaşadığın kenti sevmek emek istiyor.
Kenti sevmek için çaba göstermek gerekiyor.
Kenti sevmek insana sorumluluk yüklüyor.
Kenti sevmemekse insanı mutsuz diyor.
Ya sevecek mutlu olacaksınız ya da sevmeyerek mutsuzluğu yaşayacaksınız, seçim sizin.
Sevmeyi seçerseniz, çalışacaksınız. Ama mutlu olacaksınız.
Ben yaşadığım kenti sevip, mutlu olmak isteyenlerdenim.
Sevdiğim kent için çalışmam gerektiğini biliyorum.
Yaşadığın kenti sevmek, hemşehrilerini de sevmeni gerektiriyor. Benim için zor olanı da bu işte.
Hemşehrilerin tembelse sevemiyorsun. Hemşehrilerin, dedikodu yapmayı seviyorsa sen onları sevemiyorsun. Hemşehrilerinde birlikte iş görme alışkanlığı yoksa örgütlenmelerin karşısında duruyorsa, nalıncı keseri gibi “hep bana hep bana” diyorsa sevemiyorsun. Kendilerini iş üreterek değil, iş üretenlerin karşısında durarak kanıtlamaya, ifade etmeye çalışıyorlarsa sevemiyorsun.
Manisa’yı sevmek kolayda, Manisalıları sevmek o kadar kolay değil bence. Ancak çaresi yok.
Yapılacak iş, sevilecek insanları bulmak ve sayılarını çoğaltmaktır.
Zenginlik sevdiğin insan sayısıyla ölçülse, sanırım Manisa’nın en zenginlerinden birisi mutlaka ben olurdum.
Güzel iş değil mi? İnsanın sevdiklerini yazıp toplayacaksın, sevmediklerini de toplayıp, birbirinden çıkaracaksın. Sevdiklerin fazlaysa sorun yok, ancak sevmediklerin fazlaysa inan mutlu olamazsın. Benim bu kentte sevdiğim insan sayısı sevmediklerimden çok fazla. İstiyorum ki, sevdiğim insan sayısı çoğalsın, sevmediklerim de azalsın.
Sevmediğim insanlar gözümün önüne geldiğinde, tekrarladığım dizeleri paylaşayım sizinle.
Bize düşman gerekmez, biz bize yeteriz.
Yükselen biri olursa, hemen ayaklarından çekeriz.
Yapmakta olmasa da, yıkmakta beteriz.
Gönül almak gelmez aklımıza, kara çalmayı severiz...
Bakmayın böyle dediğime, yine de sevmek gerekiyor insanları. Bilin ki, sevgisiz yaşanmıyor.
Bugün de, sevgi ozanı Yunus Emre ile noktalayalım yazımızı.
Gelin tanış olalım; İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim; Bu dünya kimseye kalmaz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)