Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

26 Şubat 2016 Cuma

HARÇ BİTTİ YAPI PAYDOS

Yazının başlığı karamsar biraz, biraz değil epey karamsar oldu.
Yazının başlığı karamsar biraz, biraz değil epey karamsar oldu. Ben iyimser bir insanım. İnsan isteyince ne harç biter, ne yapı yarım kalır, ne de yol biter. İnsan isteyince gelişme devam eder. İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. 

Bu köşede "Kriz Kapıda" başlığı ile yazdığım köşe yazısının ilgiyle karşılandığını okuyucuların bana dönmesinden, sorular yöneltmesinden anladım. İnşaat sektöründeki kriz, diğer illeri bilmem ama  Manisa'da ilgili çevrelerde tartışılır hale geldi. Sektördeki sıkıntı tartışılırken, sıkıntıya düşen, ödemelerini yapamayınca, pılısını pırtısını toplayıp yurtdışına gidenlerin haberleri gelmeye başladı. Çevreye bıraktıkları borçlar konusunda farklı rakamlar veriliyor. Rakamlar milyonlarla ifade ediliyor. Yeni iflasların kapıda olduğu söyleniyor. Ödenmeyen kredi borçları, karşılıksız çekler, yerine getirilemeyen taahhütler konuşuluyor. 

Kriz kapıda başlıklı köşe yazımda, inşaat sektörünün lokomatif sektör olduğuna, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğine değinmiştim. Krizin etkileri daha yakından hissedilmeye başlandı. Özkaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar oluyor.  İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi çok zor. Özkaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek. 

İnşaat sektöründeki maliyet artışlarına bakıyorum. Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona parelelel olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılında da % 11'lere gerilemiş ve  2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2016 yılı inşaat sektörü için şimdiden "kayıp yıl" olarak nitelendirilmektedir. Krizin etkileri gelecek yıllarda da devam edecek gibi görülüyor. Tapu dairelerindeki işin yoğunluğu azalırken, icra dairelerindeki yoğunluk giderek yükselmektedir. İnşaat sektöründeki her iflasın ve her sıkıntının, çevresine de yansımaları olacaktır mutlaka.

1987 yılından bu yana inşaat sektörünün içindeyim. Kriz dönemlerinde de konut üretimini sürdürdüm. Tüm ekonomik krizlerin, konuk sektörüne kaynak aktarılarak aşıldığına tanık oldum. Bu kriz de konut sektörüne kaynak aktarılarak, konut kredi faizleri düşürülerek, konut kooperatifleri ve inşaat sektörü desteklenerek aşılacaktır. Konut almak isteyenlere uzun vadeli düşük faizli krediler verilerek aşılacaktır. 
Krizin maliyet artışları nedeniyle konut kooperatiflerine de olumsuz etkileri olmakta. Maliyetlerin artması inşaat konusuyla ilgisi olmayan kooperatif ortakları tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Ancak bilinmelidir ki,  bugüne kadar işini yarım bırakıp yurtdışına kaçan kooperatif yöneticisi olmamıştır. Artan maliyetler karşılanmış ve tüm ortaklar konutlarına sahip olmuşlardır. 

Ülkemizde, kooperatifçiliğin yeterince bilinmediğini düşünüyorum. Birkaç başarısız örnekten yola çıkılarak, haksız biçimde karalandığını görüyorum. Oysa kooperatifçilik, tek başına çözülemeyen sorunların  dayanışma yapılarak elbirliği ile çözümlenmesi sürecidir. Manisa'da kooperatifler yoluyla 15.000 konutluk Yeni Manisa Projesini başlattık ve tamamlanması aşamasına getirdik. Kooperatifler, Belediye ve Özel Sektör dayanışması ile büyük başarı sağlandı ve Yeni Manisa çağdaş bir yerleşim yeri olarak çıktı karşımıza.

Yaşamakta olduğumuz krizde aşılacaktır. Yapılması gereken, gerekli önlemleri almak, gerekli düzenlemeleri yapmaktır.  Harç biterse yeni harçlar karılır. Yol biterse yeni yollar yapılır. Sıkıntılar aşılır. Hayat devam ediyor.





19 Şubat 2016 Cuma

DEVLETE BOMBA

Bomba, Türkiye Cumhuriyeti`nin kalbinde, devletin merkezinde, Devlet Mahallesi`nde patlatıldı.
Olayı anlatacak kelime bulmakta zorlanıyorum. Lanet okumak, kahrolsun demek yetmiyor. Kelimelerin duygularımızı anlatmakta yetersiz kaldığı, sözün bittiği yerdeyiz şimdi...

Bomba, Devletin Başkenti'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 350 metre, Başbakanlığa 500 metre mesafede patlatıldı. Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıkları'nın tümünün bulunduğu bölgede, askeri lojmanların yakınında patlatıldı. Bombayı patlatanların vermek istediği mesaj açık: Bombayı patlatanların hedefinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Türk Silahlı Kuvvetleri var. Bombayı patlatanların hedefinde Barış var.  Devletin ve barışın kalbine hançer saplanıyor. 

Bir değil bin kez düşünmek gerek. Dostumuz kim? Düşmanımız kim?  Bilmek ve kendimize "Biz nerede hata yaptık?" sorusunu sormak gerek. Biz nerede hata yaptık? Biz nerede hata yapıyoruz?...

Düşmanlarımızın dostlarımızdan kat kat fazla olduğu bilinen bir gerçek. Düşmanlarımız neden çoğalıyor. Neden sıfır sorun denilirken sırf sorun yaşanıyor? Neden "YURTTA SULH CİHANDA SULH" sağlanamıyor.  Neden ateşten uzak durulamıyor? Neden batağa sürükleniyoruz? Neden ışığı göremiyoruz? Ve neden hep ya aldanıyoruz ya da aldatılıyoruz? Neden üstümüzde kara bulutlar dolaşıyor hep?  Bu sorulara ülkeyi yönetenler başta olmak üzere hepimiz doğru yanıtlar bulmalıyız. Doğru yanıtlar bulmak için çaba harcamalıyız. 

Bombanın patlatılmasında istihbarat zafiyeti var mı? Bundan hiç kuşkunuz olmasın, var. Bu işin içinde teröre destek veren ülkeler ve bunların istihbarat örgütleri var mı? Bundan da hiç kuşkunuz olmasın, var. Bu işin nedenleri arasında Suriye var mı? Var... Türkiye'nin başını belaya sokmak istiyorlar. Ateşin içine, batağa çekmek istiyorlar. Türkiye'yi bölmek parçalamak güçsüzleştirmek istiyorlar.
Türkiye'de Kurtuluş Savaşı'nın ağır koşulları yaşanıyor gibi sanki... Türkiye hiç olmadığı kadar yalnız. Türkiye hiç olmadığı kadar, ateşe ve batağa yakın durumda... "İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır." özet bu. Bu ateş çemberinden ülkemizi kurtarmalıyız.

Yaşadığımız bu günler için tarihe not düşülecektir mutlaka. Türkiye yaşanılan bu darboğazdan, birliğini, bütünlüğünü koruyarak çıkmayı başardığında, tarihe düşülen not hepimizi sevindirecektir elbet. 
Yaşadığımız günlerin gündemi sadece ve sadece, içine düşürüldüğümüz bu sıkıntılı ortamdan kurtulmak ve ulusal bütünlüğümüzü korumak olmalıdır. Birlik, bütünlük, kardeşlik ve dayanışma olmalıdır. Ayrışmak için nedenler yaratmak yerine, birleştiğimiz noktalar öne çıkarılmalıdır. 

"Başkanlık Sistemi"nin gündemin ilk sırasına getirilmesi ulusal bütünlüğün sağlanmasını zorlaştırıyor. Demokrasilerde, dayatmalar yerine özendirmeler olmalıdır. 

Bugünlerde Başkanlık Sistemi denildiğinde, benim aklıma bölgemizdeki yakınımızdaki devlet başkanları geliyor. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin geliyor. Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi geliyor. Suriye Devlet Başkanı Esat geliyor. Elbet ilk aklıma gelenler yakınımızda bulunanlar oluyor.

Ben bugünlerde yıkılan bir imparatorluktan genç bir Cumhuriyet kurmayı başaran, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın öncüsü Cumhuriyetimizin kurucusu büyük ATATÜRK'ü düşünüyor ve özlüyorum. Ben bu günlerde ATATÜRK'ün NUTKU'nu yeniden okuyorum.



12 Şubat 2016 Cuma

Sürekli değişen gündem nedeniyle bağıra bağıra gelen krizi tartışamaz olduk.

                                                                                    Sürekli değişen gündem nedeniyle bağıra bağıra gelen krizi tartışamaz olduk.
Sürekli değişen gündem nedeniyle bağıra bağıra gelen krizi tartışamaz olduk. Kriz sanki alışılmış çaresizlik gibi. Kaderci toplum olduğumuz için şimdiden                            "Başa gelen çekilir", "Elle gelen                               düğün bayram" demeye başlandı                            bile. 

2016 yılı kayıp yıl olarak tarihe geçecektir. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. 2017 ve 2018'i kurtarmaya bakmalıyız biz. 

"Felaket çığırtkanlığı yapma" diyenler olacaktır elbet. Görünen köy kılavuz istemez. Kriz geldi. İflaslar başladı. Her iflas eden, birilerini de sürüklüyor ardından. Sıkıntıda olan müteahhit sayısı çok fazla. Bu müteahhitlere barter yöntemiyle iş yapan taşeronlar, aldıkları daireler bitirilmediği, bitirenlerde satılamadığı için, çalışanlarına maaş ödeyemiyorlar. Tüm bunlar büyük krizin ayak sesleridir. 

İnşaat sektörü ekonominin aynasıdır. İnşaat sektörü iyiyse diğer sektörlere bakmanıza gerek kalmaz, iyidirler. İnşaat sektörü kötüyse diğer sektörlere yine bakmanıza gerek yok iyi olması mümkün değildir. İnşaat sektörü dediğim gibi ekonominin temel göstergesidir. 

İnşaat sektörü iyi diyen var mı bilemiyorum. İnşaat sektörü SOS veriyor... Tapu daireleri ve emlakçı ofislerinde in cin top oynuyor şu günlerde.

Kriz günlerinde, iş yapmamak fazla açılmamak gerekir. Aman dikkatli olun. Çeke senede bakmayın varsa nakite dönün.
 
Tam sıkıntılar bitiyor esenliğe çıkıyoruz derken, yerimizde saydığımız hatta gerilemekte olduğumuz  gerçeği tokat gibi iniyor yüzümüze. Kimse kimseyi aldatmasın, sıkıntı derinleşerek devam ediyor. Siyaset yapma biçimini değiştirmedikçe de sıkıntı bitmeyecektir. Halkın tutunacağı bir dal yok... Umutsuzluk büyüyor. Ancak, umutsuzluğun büyümesi sorunların da büyümesi anlamına geldiğinden, “Nasıl umutlu olabiliriz?” sorusuna acilen yanıt bulmamız gerekiyor. Bu sorunun yanıtını da bulmak o kadar kolay olmuyor. Tam umut ışığı göründü derken, sorumlu sorumsuzlardan birisi çıkıp, olmayacak bir laf ediyor, bir anda piyasa tepe taklak olup, dolar fırlıyor. Dolar, politikacıların söylemlerine endekslenmiş durumda.

Büyük sorunlarla girdiğimiz 2016 yılının daha başındayız. Görünen o ki, 2016 yılını yazının başında da belirttiğim gibi  kayıp yıllar hanesine yazacağız. Benzer krizler daha önceleri de yaşandı. 94 krizi 5 Nisan kararları ile aşılmaya çalışılmıştı. Sıkıntı çekilmişti ancak uzun süreli olmamıştı. Şimdi yaşamakta olduğumuz krizin aşılması için, bir acı reçete  gündeme gelebilir. 

Dileriz, sıkıntılar bir gün biter. Ancak, bunun yapay gündemlerle olmayacağı bilinmeli. Türk halkının üleştiren değil, uzlaştıran politikacılara ihtiyacı var...





8 Şubat 2016 Pazartesi

Paylaşımlar


Facebook vazgeçilmezlerimden birisi oldu. Yazdıklarımı ve çektiğim fotoğrafları paylaşıyorum facebook sayfamda.
Facebook vazgeçilmezlerimden birisi oldu. Yazdıklarımı ve çektiğim fotoğrafları paylaşıyorum facebook sayfamda. En çok beğenilen ve paylaşılan yazıların çok kısa olanlar olduğunu görüyorum. Bir iki cümlelik yazılar okunuyor ama uzun yazılar pek okunmuyor. Bunu beğenenlerin sayısından anlıyorum.

Kitap, gazete, dergi okuyanların sayısı giderek azalıyor. İnsanlar yoğun bir koşuşturmanın içindeler; ne kendilerine ne de arkadaşlarına zaman ayırıyorlar. Fazla düşünmek kafayı yormak istemiyorlar. Zamanı olanlar televizyon başında içi boş evlilik programlarını izliyorlar. Aslında izlemiyorlar bakıyorlar. İzlemek anlamaya yorumlamaya özümsemeye çalışmaktır. İnsanlar sadece bakıyorlar. İnsanlar beyinlerini daha az kullanmaya başladılar. Hızlanan beyinleri değil bedenleri insanların. Birşey üretmeden hazır şablonları kullanıyorlar. İnsanlar insanlıktan uzaklaşıp makineleşiyorlar. 

Paylaştıklarım içinde kısa olanlar beğeniliyor dedim ya, işte o beğenilenlerden birkaçını burada paylaşmak istiyorum sizlerle.

Bir kazandıklarınıza birde kaybettiklerinize bakın. Kazandıklarınız kaybettiklerimizden daha değerliyse mutlu olabilirsiniz. Kazandığınız sadece paraysa ne siz mutlu olursunuz ne de o parayı bıraktıklarınız. Kazanmak denilince insanların aklına sadece para geliyorsa, insanlığımızı kaybediyoruz demektir. İnsanı yücelten değerler olmalı kazandıklarımız. İnsanı yücelten evrensel değerler olmalı... 

Bir başka paylaşımım da şiir değilse de şiir gibiydi, şiirimsiydi.
Kimimiz fakir kimimiz zengin değildik
Hepimiz fakirdik
Hepimiz yamalı giyerdik
Birbirimizi severdik
Ne bulursak onu yerdik 
Paramız pulumuz yoktu
Mutluyduk
Şimdi yamalı giymiyoruz
Kimimiz zengin kimimiz fakiriz
Ne zenginimiz mutlu ne fakirimiz...
İnsanın yaşı yetmişi aşınca yaş takıntısı mı başlıyor bilemiyorum.
Bu aralar yaş konusunu fazla konuşuyorum. Yaşla ilgili paylaşımlar yapıyorum.
Yaşın kaç olursa olsun. Mutlaka bir işin olsun. İşin biterse işin biter.  Akşam yatarken yapacaklarını düşünerek yat ki, yataktan dinç kalkasın. Unumu eledim , eleğimi duvara astım deme sakın. Bırak umutların diri kalsın. İnsanı ayakta tutan yaşama gücü veren anıları değil umutlarıdır bilesin... 
Hayal kurmayı, hayalleri projeye dönüştürmeyi, kaynak bulup gerçekleştirmeyi çok seviyorum. Aşağıdaki cümleyi de bu nedenle paylaştım:
"Hayatta olmaz denileni oldurmaktan, bitmez denileni bitirmekten daha keyifli ne olabilir ki... "

Ben yaşamaktan keyif alan bir insanım. İşimin bitince işimin biteceğini biliyorum. Yetmiş yaşını aştım ama aktif çalışmaya devam ediyorum. Teknolojiden uzak durmuyorum. Akıllı telefonları, sosyal medyayı seviyorum. Geçmişe özlem duymak yerine, gelecek güzel günlerin düşünü kuruyorum. Her yaşın ayrı bir güzelliği var bunu biliyorum ve güzellikleri yaşamaya çalışıyorum. Yüreğiniz atıyorsa değmeyin keyfinize.




29 Ocak 2016 Cuma

Yeni Kavramlar, Yeni Kurumlar

 TKDK ve Kalkınma Ajanslarını tanıyın, çağrılarına kulak verin, bu sizin için çok yararlı olacaktır.
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu ve Zafer Kalkınma Ajansı ile tanışmamız Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak hazırladığımız "Yunt Dağı'nda  Zaman Geçidi Müzesi" adını verdiğimiz  projemiz  nedeniyle oldu. Ülkemizin ilk Zaman Geçidi Müzesi Yunt Dağlarında Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak aldığımız 102.000 metre karelik bir alanda bu yeni kurumlardan aldığımız desteklerle gerçekleştirildi. Yeni bir Kurum olan BİMER'i de bu çalışmalar sırasında tanıdık. Kalkınma, yeni kurumlar ve yeni kavramlarla oluyor. Yeni kurumlardan birisi Kalkınma Ajanslarıdır. Diğeri TKDK bir diğeri de BİMER'dir. Yeni kavram da, Projecilik ve katılımdır. Ajanslarla birlikte proje kavramı da anlam ve önem kazanarak öne çıktı. TKDK ve Zafer Kalkınma Ajanlsarından hibe alanlar, bir projecilik eğitiminden de geçirilmiş oluyorlar. 


Ulusal kalkınmanın yerelden güçlendirilmesi, bölgesel potansiyellerin yerelde yoğunlaşan çalışmalarla harekete geçirilmesi, bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik farklarının azaltılmasını hedefleyen bu iki kurumun desteklenmesi, kaynaklarının çoğaltılması ve etkinleştirilmesi gerekiyor. TKDK tüm illere yaygınlaştırılmalı. TKDK sadece AB kaynaklarını dağıtan bir kurum olmaktan çıkarılarak, devlet kaynaklarının dağıtılmasında da etkin duruma getirilmeli.

Bu köşede önceden yazdığım köşe yazılarında da değinmiştim. Şimdi  bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Bu kurumların üstlendiği görev  kalkınmayı ilgilendiren konularda, kamu, özel kesim, sivil toplum temsilcileri ve bilim insanları arasında iletişim ve işbirliğini geliştirmek, bu aktörlerin çalışmaları arasında bağlar oluşturmak suretiyle kalkınma bilincini, ivmesini arttırmak, bölgesel kalkınma konusunda koordinatör ve katalizör bir rol üstlenmek ve  projeciliğin içselleştirilmesini sağlamak  şeklinde özetlenebilir. 

TKDK ve Kalkınma Ajanslarını  tanıyın, çağrılarına kulak verin, bu sizin için çok yararlı olacaktır. BİMER'i inceleyin, Başbakanlıkla ileştim kurmanızı, sorunlarınıza çözüm bulmanızı,önerilerinizi hayata geçirmenizi  kolaylaştıracaktır. BİMER'i işim düştüğü ve ilgi kurduğum için tanıdım. Biliyorsunuz BİLGİ'nin Beşte dördü İLGİ'dir. İlgi olmadan BİLGİ olmuyor. İLGİ'nin önüne bir "B" koyun BİLGİ oluyor. 

BİMER Başbakanlık İletişim Merkezi'nin kısaltılmış adı. Bilişim ve iletişim teknolojileri kullanılarak Başbakanlık tarafından hayata geçirilen bir halkla ilişkiler uygulamasıdır BİMER. Bimer vatandaşın devletle iletişim kurmasını sağlayan bir köprü görevi görmektedir. Bimer'e telefon, internet sayfasındaki form veya e-posta ile ulaşabilmek mümkündür. Ben, Bimer'e iki kez yazılı başvuru yaptım. İki başvuruyla da ciddi biçimde ilgilenildiğini çözüm üretildiğini gördüm. 

Kültür ve Turizim Bakanlığından Obasya için "Turizm İşletme Belgesi" talep ettiğimizde, "Kooperatiflere İşletme Belgesi vermiyoruz" şeklinde bir yanıt alınca, bu yanıtın yasal dayanağının bulunmadığını sorunun Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakarlıkları arasındaki  eşgüdüm eksikliğinden kaynaklandığını belirterek BİMER'e yazılı başvuruda bulundum. Sorun bakanlıklar ve ilgili kurumlar arasında yapılan görüşmelerin ve yazışmaların sonrasında çözüldü. Şimdi, Turizm Kooperatiflerine "Turizm İşletme Belgesi" verilebiliyor. 

BİMER'e yaptığım ikinci başvuru "HOBİ BAHÇELERİ" konusunda oldu. Belediye Başkanları seçimler sırasında "Hobi Bahçeleri" kuracaklarını belirtiyorlar. Ancak, sonradan görüldü ki Hobi Bahçeleri'nin yasa dayanağı yok. Yaptığım başvuru üzerine, ilgili bakanlıklarla ve çok sayıda ilgili kurumla görüşmeler başlatıldı. Sanırım kısa sürede Hobi Bahçeleri yasal dayanağa kavuşturulacak. Manisa'da Bizim Bahçeler adı altında örnek ve öncü bir proje başlatacağız. Bu konuyu da bu köşede  bir başka gün yazmak istiyorum. 

Gelişme yeni kavramlar ve yeni kurumlarla oluyor. Kalkınma için yeniden yapılanma gerekiyor. Gelişme için yeniden yapılanma şart...


22 Ocak 2016 Cuma

MANİSA`YA DÖRT KAPI

Dört Kapı Manisa`ya yakışır. Dört Kapı Manisa`ya kimlik kazandırır.

Gelişen kentlere bakın,  kentli yurttaşların, soran, sorgulayan, araştıran yurttaşlar olduklarını, kentinin gelişmesine katkıda bulunmaya, karar ve üretim süreçlerinin içinde olmaya çalıştıklarını, aidiyet duygularının çok güçlü olduğunu görürsünüz.  Bu yazı da kentli yurttaş olma sorumluluğu ile çalışmanın, (Ben yaşadığım bu kent için neler yapabilirim?) sorusuna yanıt aramanın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sıkça tekrarladığım gibi, atılım olması için önce katılımın olması gerekiyor. Katılım olmadan atılım olmuyor. Kentli yurttaş, kendini kentin sakini gibi değil, sahibi gibi gören ve katılan yurttaştır. 

Geçmişe dönüp baktığımızda, Manisa’nın tarihin her döneminde, farklı yönleriyle öne çıkan, önemli bir yerleşim yeri olmayı başarmış bir kent olduğunu görüyoruz.  Yaşadığımız kent ve çevresinin ilk çağlardan günümüze uzanan, mitolojide yer bulan, görkemli bir geçmişi var. Uygun iklim koşulları, zengin bitki örtüsü, doğal güzelliği, tarihi zenginliği ve konumu Manisa’yı öne çıkarmaya yetmiş yıllar boyu.
 

Manisa tarihin her döneminde önemli bir yerleşim yeridir dediğimize göre, bu savımızı yeni eserlerle ortaya koymalı ve öne çıkarmalıyız. Bunu başardığımızda,  kentimiz hakettiği ilgi ve desteği mutlaka görecektir.  Kendini kentin sakini değil sahibi olarak gören bir Manisalı olarak, Manisa’nın tarihin her döneminde önemli bir yerleşim yeri olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyacak MANİSA’YA DÖRT KAPI önerimi bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Manisa’nın dört girişine dört kapı yapılıp,  bu kapılara, Bereket Kapısı;  Fatih Kapısı; Cumhuriyet Kapısı;  Batı Kapısı isimleri verilmeli.  Adlarını saydığımız kapılardan birisi olan Cumhuriyet Kapısı’nın yapımı tamamlandı. Kentin İzmir yönündeki ormanla buluştuğu noktaya, Önceki Valilerimizden Sayın Muzaffer Ecemiş döneminde yapımına başlanılan ve sonraki valilerimizin katkıları ile tamamlanan Kuva-i Milliye (Ulusal güçler) ve Cumhuriyet Anıtı’nın bulunduğu kent girişi, kentimizin Cumhuriyet Kapısıdır.

Manisa’nın dört yönüne yapılacak dört kapı Manisa’nın geçmiş ve gelecekle buluşma noktaları, tarihe açılan zaman tünelleri ve geleceğe bırakacağımız kültürel mirasımız olacaktır. Kapı olarak düzenlenebilecek öyle güzel noktalar var ki, Cumhuriyet Kapısı dışındaki  diğer üç kapı için üç hazır nokta girişimin başlatılmasını bekler durumda.
 

Cumhuriyet Kapısından sonra ikinci kapı,  Turgutlu yolu üzerindeki Akpınar Tesislerinin bulunduğu alanda yapılmalıdır. Bu kapıya Kibele Kapısı adı verilebilir. Bu kapı bizim İlk Çağlarda da önemli bir yerleşim yeri olduğumuzun simgesi olacaktır. Akpınar Tesisleri Kibele Kapısının yapımını kolaylaştıracaktır.
 

Üçüncü kapı, Gediz Köprüsünün bulunduğu noktadır.  Bu alan Fatih Kapısı olarak düzenlenmelidir.  Kente bu noktadan girenlere,  Şehzadeler kentine girdikleri anıtlarla gösterilmeli.  Fatih anıtı bu alanda yaptırılarak, O’nun bir çağdan bir çağa ve yerleşik topluma, kentliliğe geçişin simgesi olduğu vurgulanmalıdır

Dördüncü kapı, giderek önemi artan, kentimizin gelişme aksına paralel biçimde uzanan Menemen Yolu üzerine yapılmalıdır.  Üniversite yolunun bu yola bağlanması,  sanayileşmenin ve kentleşmenin batıya doğru gelişmesi bu kapıyı da önemli ve anlamlı yapmaktadır.  Bu kapıya da Batı Kapısı adı verilmelidir.

Kentin giriş ve çıkışlarına yapılacak, Bereket  Kapısı, Fatih Kapısı, Batı Kapısı ve Cumhuriyet Kapısı  adlarını taşıyacak dört kapı ile, Manisa’mızın tarihin her döneminde taşıdığı önem vurgulanmış olacaktır. Bu dört kapı ile, Manisa’mızın köklü geçmişinden mutlu geleceğine köprüler kurulacak, aydınlığa kapılar aralanacaktır. Kapılar kentimize yeni bir kimlik ve kişilik kazandıracaktır.

Haydi Manisa, bu kentin görkemli geçmişine ve mutlu geleceğine sahip çıkalım. Bu güzel kenti bir dünya kenti yapalım. İnanırsak, istersek ve çalışırsak olur...


15 Ocak 2016 Cuma

GELECEKTE MANİSA

İnsan soyu teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanırken, ağır bir bedeli de ödemek zorunda kalıyor.
İnsan soyu teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanırken, ağır bir bedeli de ödemek zorunda kalıyor. Sanayi gelişirken, Gediz gibi nehirler ölüyor. Doğa yok olup gidiyor. Ozon tabakası  zarar görüp deliniyor. Çeşitli hastalıklar, bu arada kanser hızla yayılıyor. Bir de domuz gribi çıktı karşımıza. Manisa'da da olduğu söyleniyor.  Hem, gelişen teknolojiden insanların yararlanması hem de çevrenin korunması eş zamanlı olarak gerçekleştirilemez mi? Önümüzdeki yıllarda yanıtını bulmamız gereken soru bu olacaktır. 

Dünya’da yaşanmakta olan sorunlara, bir de yaşadığımız kent Manisa açısından bakalım. Manisa’da da çevre sorunları gündemimizin ilk sırasında yer alıyor. Yıllardır tartışıyoruz. Başarabilir miyiz bilemiyorum. Gediz’in kurtarılması hep gündemimizde. Öte yandan, Manisa çöplüğü büyük felaketlerin habercisi gibi duruyor. Ancak bu konuda çalışmaların olduğunu, Uzunburun mevkiinde temellerin atıldığını, yakında vahşi çöp depolamanın Manisa'da tarihe karışacağını göreceğiz. Çöpten elektrik elde edilmesi konusunun da araştırılmakta olduğunu duyuyorum.  

Manisa'da otopark sorunu ağırlığını iyice hissettiriyor artık. Arabamızı park edebilmek için uzun süre yer arıyoruz sokak aralarında. Daracık sokaklar ve bu daracık sokakları çevreleyen 6-7 katlı konutlar. Apartmanlar insanın üzerine gelecekmiş gibi oluyor. Bir kat daha fazla kazanabilmek için yapılan çalışmalarla ulaşılan sonuç bu. Kent içinde olanların mutlu olmadığı belli, kendini kentin dışına atmaya çalışan çok insan var.  Ne arabalarını koyacak otoparkları, ne yürüyecek kaldırımları, ne çocuklarının oynayacağı bahçeleri, ne de pencerelerinden görebilecekleri ağaçları var. Güneşi bile göremiyorlar. Manisa’yı bundan böyle yeni imar kararları ile dikine büyütmek yoğunluğunu artırmak yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Peki konut ihtiyaçları nasıl karşılanacak diyebilirsiniz. Çözüm kolay. Tüm gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi, konut ihtiyacı kentin çeveresinde yeni imara açılacak olan alanlarda karşılanacak. Bu kentin batıya doğru sağlıklı büyümesini sağlayacak olan yeni planlamalar yapılacak. Kentsel dönüşüm projeleri de çözüme katkı sağlayabilir. 

Manisa için birşeylerin yapılmasının, taş üstüne taş konulmasının, sorunların daha da gecikmeden çözümlenmesinin ön şartı, kişiler ve kurumlar arası işbirliği ve dayanışmadır. Bunu bu güne kadar birbirine düşman olmuş ülkeler yapıyor. Bunu gelişmiş ülkelerin insanları yapıyor.  Manisa’da birlikte iş kotarma alışkanlığı geliştirilemeden sorunların çözümlenemediği görüldü. Bu konuda Denizli’den almamız gereken dersler var. Denizlililer elele vermeyi biliyorlar. Manisalıların da bunu başarması için, birilerinin buna öncülük yapması gerekiyor.

Manisalıların görevi, Manisa’yı  “Uykusu derin şehir” olmaktan kurtarmaktır. Varsa, kırgınlıkları, dargınlıkları bir kenara koyalım. Ortak  amacımız Manisa'yı geliştirmek olursa, bu amaca ulaşmamızı sağlayacak kararları kolayca üretebiliriz. Amacımız birbirimizin önüne engel çıkarmak işini zorlaştırmak olursa, bundan hepimiz zarar görürüz. 

Manisalılar belediye seçimlerinde, seçtiklerine  "Uzlaşın anlaşın, işbirliği yapın, Manisa'yı birlikte yönetin  ve bu kenti geliştirin." görevi verdiler. Şimdi uzlaşma dayanışma dönemidir. Bunu başaranlar, Manisa tarihine geçer ve ödüllendirilirler,  bunu zorlaştıranlar mutlaka cezalandırılırlar. Vatandaş seçtiklerini, mazeret üretsinler diye değil marifet göstersinler diye seçiyor.

Görevimiz mazeret üretmek değil marifet göstermek olmalıdır. Belediye Başkanları ve meclis üyeleri, Manisa'nın çıkarlarını önde tutarak kararlar almalıdır. Aralarında yarışma yerine dayanışma olmalıdır. Daha güzel, daha yaşanır bir Manisa için çalışırken, birbirimize destek olmalıyız. Manisalıların beklentisi budur...

Gelin Manisa'nın geleceğini, elele vererek birlikte planlayalım. Farklı görüşleri sorun olarak değil zenginlik olarak değerlendirelim. Belediye Meclislerinde oybirliği ile kararlar alınabileceğini gösterelim. Bunu başarabilirsek Manisa'yı kimse tutamaz. Manisa Batının İncisi Kalkınmanın Öncüsü olur...


8 Ocak 2016 Cuma

BATININ İNCİSİ SANAYİNİN ÖNCÜSÜ MANİSA


Manisa denilince, aklıma gelenleri hemen yazayım, Üzümün dünya başkenti Manisa.

Manisa denilince, aklıma gelenleri hemen yazayım,
Üzümün dünya başkenti Manisa.
 

Doğal güzelliklerin ve mitolojik zenginliğin harmanlandığı Şehzadeler Kenti Manisa.

Ağaç ve doğa sevgisinin önderi, dünyanın ilk çevrecisi Manisa Tarzanı'nın yeşil cenneti Manisa.

Bereketin simgesi Kibele ve Niobe anıtlarının bulunduğu, Yılkı Atları'yla ünlü, mitolojilere konu edilen Tantalis Kenti'nin kralı Tantalos'un tanrılara sofra kurduğu, Spil Dağı'nın bulunduğu kent Manisa.

Geleneklerini koruyan, 64 yörük köyünü barındıran, adını geçmişte Aigai ile bugün de Obasya ile daha çok duyuran Yunt Dağı'nın bulunduğu kent Manisa.

Batının incisi, sanayinin öncüsü Manisa.
Geçmişten geleceğe köprüler kuran kent Manisa.
Sevilmeye, çalışılmaya, yüceltilmeye, yeni değerler kazandırılmaya, emek verilmeye değer, verileni fazlasıyla veren bereketli kent Manisa.

Geçmişi görkemli Manisa'nın geleceğini de görkemli yapmak için planlar projeler yapmalıyız. Bu güzel kentin geleceğini güvence altına almalıyız. Bu güzel kenti bir Dünya kenti yapmalıyız. Sakın olmaz demeyin. Manisa Organize Sanayi Bölgesi'ne bakın. Bir Dünya Sanayi Bölgesi değil mi?Demek ki isteyince oluyor. İsteyin, planlayın, çalışın olur. Bir de Manisa Tarzanı'na bakın, bir tek kişi, bir bahçıvan yamağı, yeşilendirmeyi iş edinmiş, başarılı olmuş ve Manisa Tarzanı olarak ünlenmiş. Şimdi adı ve anısı yaşatılıyor. Anısı çevrecilerin önünü aydınlatıyor. Olmaz demeyin, isteyince oluyor.

Manisa, gelişen sanayisi, iklim koşulları, verimli toprağı ve İzmir’e yakınlığı nedeniyle yoğun göç alan illerimizin başında geliyor. Manisa doğudan ve kendi yakın çevresinden göç alırken, İzmir’e de yoğun biçimde göç veriyor. Gelenler genellikle dar ve orta gelirli, eğitim düzeyi düşük gruplar olurken, gidenler varlıklılar ve eğitim düzeyi yüksek olanlar oluyor.

Hızlı göç kentimizi “kuşatılmış kent” durumuna getirdi. Güneyindeki Spil Dağı etekleri, doğusu ve kuzeyi gecekondularla kuşatılmış durumda. Kentin tek sağlıklı gelişme yönü batı yönü. Kentin batısındaki, kısa adı Manisa Birlik olan Yeni Manisa Konut Üretim Yapı Kooperatifleri Birliği tarafından 1987 yılında projelendirilen "Yeni Manisa" kentin batıya açılan kapısı ve çağdaş yüzü olarak görülmeli, değerlendirilmeli ve desteklenmelidir.

Neden hastane yapalım, okul yapalım, park yapalım, konut yapalım, AVM yapalım deyince Yeni Manisa akla geliyor hiç düşündünüz mü? Bu sorunun yanıtı gayet basit. Yeni Manisa planlanırken, park alanları, okul alanları, sağlık tesisi alanları, ticaret alanları, sosyal donatı alanları düşünüldü ve planlandı da ondan.
 

Atatürk Kent Parkı neden Yeni Manisa'ya yapıldı? Park alanı 1987 yılında ayrılıp, park yapılabilir duruma getirildi de ondan. Kent Parkı yapanlar sağolsunlar. Ancak, 1987 yılında planlayıp, imar planı uygulaması yaptırıp, rekreasyon alanı olarak ayrılmasını sağlayan Manisa Birlik'i kuranlar ve yönetenler de unutulmamalı değil mi? Biliyorsunuz, "Marifet iltifata tabidir."
 

Bu güzel kentin en az 25 yıllık geleceği şimdiden planlanmalı. Planlama'nın içine kent halkı da katılmalı. Bir düşünür, "Anlatırsan, unutabilirim; Gösterirsen, belki hatırlarım; Beni işin içine katarsan, asla unutmam öğrenirim" demiş. Ne güzel söylemiş değil mi? Vatandaşı işin içine katmak gerekiyor. Vatandaşın katılımı da ancak Sivil Toplum'un gelişmesiyle oluyor. Yıllardır, sivil toplum örgütlerinde çalışıyorum. Ürettiğim, üretilmesine katkı yaptığım tüm projeler, sivil toplumun içinden çıktı gelişti ve uygulandı. Sivil Toplum ortak aklın zeminidir. Sivil Toplum ortak aklın verimli üretken bitek tarlasıdır. Sivil Toplum içinde biçimlenen ortak aklın, düşüncenin ve projelerin sahibi çok oluyor. Sivil Toplumun gelişmesi "Ben" yerine "Biz"i öne çıkarır. Ben yerine biz diyenlerin çoğalması, Sivil toplumun ve buna bağlı olarak gelişmenin hatta toplumsal barışın müjdecisidir.

Bu güzel kent Manisa batıya doğru gelişmesini sürdürecek. Mevcut kent dokusu yeni kentsel dönüşüm projeleriyle yenilenecek. Gediz temizlenecek. Manisa turizme açılacak. Manisa İzmir'le bütünleşecek. Manisa iki il, iki el gibi değil, bir kentin iki mahallesi gibi, iki kardeş gibi gelişip güçlenecek. İki kent arasında işbirliği ve dayanışma artacak, iki kent başarıda buluşacak.


4 Ocak 2016 Pazartesi

BENİM BİR HAYALİM VAR

Yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken, ülkemde, bölgede ve Dünya`da olanlar geçti gözlerimin önünden bir film şeridi gibi.

Yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken, ülkemde, bölgede ve Dünya`da olanlar geçti gözlerimin önünden bir film şeridi gibi. Patlayan bombalar, düşürülen uçaklar, yaşanan gerginlikler, yıkımlar, kargaşa, karmaşa, tedirginlik, umutsuzluk, ölüm ve gözyaşı...

Bunları düşünürken, 52 yıl öncesinini anımsadım. Yüreğimin atışı hızlandı birden...

Yıl 1963, Ağustos'un 28'i  Washington Lincoln anıtının önünde ırk ayrımcılığına karşı 200.000'den fazla  kişi toplanmış. Kürsüde Amerikan Yurttaş Hakları Önderi Zenci Lider Martin Luther King var.
 
Martin Luther King önceden hazırladığı konuşmasını tam okumaya başlayacakken, alandaki kalabalığa, ayrımcılığın toplumu nasıl mutsuzlaştırdığını anlatacakken, bir anda, kalabalığın içinden bir ses duyulur: "Onlara hayalimizden bahset Martin" kalabalığın içinden bağıran ünlü şarkıcı Michael Jackson'dı "Onlara hayalimizden bahset" diye bağırıyordu, Martin Luther King'e. Ve Martin, yazılı metni bir kenara iterek, yüzyıllarca köle olarak kullanılmış halkının bağrından kopan bir sesle haykırdı:  "Benim bir hayalim var" cümlesiyle başlayan bu  tarihi konuşmayı biliyorsunuz.

Şimdi ben, bir yurttaş olarak Martin Luther King'in konuşmasından esinlenerek size seslenmek istiyorum.

Bugün diyorum ki dostlarım, şu anın ve yarının getireceği güçlüklere rağmen benim hala bir hayalim var.

Kurtuluş Savaşı'yla kazanılan, dedelerimizin, ninelerimizin kanlarıyla sulanan bu topraklar üzerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti  içinde derinden yer edinmiş bir hayal.

Bir hayalim var: Gün gelecek bu millet Kurtuluş Savaşı'nda yaptığı birlik gibi yeniden birlik olacak ve bu topraklarda barış, kardeşlik ve dayanışma içinde yaşayacak. Çünkü bu güzel vatanda yaşayanların tümü eşit yaratılmışlardır ve eşit haklara sahip yurttaşlardır.

Bir hayalim var: Gün gelecek kavga bitecek insanlarımız kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir hayalim var: Gün gelecek, hemen hergün, çatışma ve  şehit haberleriye uyanan Anadolu bir özgürlük ve adalet yurduna dönüşecek.

Bir hayalim var: Gün gelecek çocuklarımız, etnik kökenlerine ve inançlarına göre değil insan ve eşit yurttaş olduklarına  göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

Bir hayalim var: Gün gelecek kapısı kapalı okul kalmayacak.
 
Gün gelecek, çocuklarımız elele tutuşma, mutlu geleceğe birlikte koşma şansına sahip olacaklar.
 

2015 yılı sona ererken, benim gelecek için bir hayalim var: Gün gelecek, şehit haberleri gelmeyecek, kimse ölmeyecek. Analar ağlamayacak.
Gün gelecek, bu hayalim gerçekleşecek, bu ülke bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda ilerleyerek, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşacak ve bu ülkede  insanlar özgür, mutlu, gelecekten umutlu yaşayacaklar.
 

Benim hayalim, benim dileğim, söylediklerimin 2016'da gerçekleşmesi, ülkeme barış kardeşlik ve dayanışma gelmesidir. Dedim ya, bu bir hayal. Ama, hayal bile olsa, yine de güzel.
 
Bu  hayalin gereçekleşmesi için uğraşmaya değer.
 
Benim hayalim 78 milyonun hayali olursa eğer,
 
Hayal gerçekleşir.
 
Acılar biter.



25 Aralık 2015 Cuma

YEREL YÖNETİMLER PANELİ


28 Aralık 2015 Pazartesi günü saat:19.00`da Manisa Kültür Sitesi Lale Salonu`nda bir panelimiz var.

28 Aralık 2015 Pazartesi günü saat:19.00`da Manisa Kültür Sitesi Lale Salonu`nda bir panelimiz var. Yılın son haftası içinde Manisalı kenttaşlarımızla, "Yüksek Standartlar: AB Yolunda Manisa" Projesi kapsamında düzenlenen Yerel Yönetimler Paneli'nde buluşacağız. Tanışma kokteyli ile başlayacak olan etkinlik, açılış oturumu ile devam edecek. Açılış oturumunda, Manisa Valisi Sayın Erdoğan Bektaş, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün ve CBÜ Rektörü Prof. Dr. Sayın A. Kemal Çelebi birer konuşma yapacaklar. İkinci oturumda da Şehzadeler Kaymakamı Sayın İsmail Çorumluoğlu, Manisa Büşükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sayın Halil Memiş, Prof. Dr. Sayın Süreyya Sakınç, ve ülkemizdeki birçok Kentsel Dönüşüm Projesi'nin projeler koordinatörlüğünü yapmış olan Taner Topçu birer sunum yapacaklar. 

Bu panel, Manisa'nın ilk yerel televiyonu ETV'den ve Almanya'daki Kanal Avrupa televizyonlarından canlı olarak yayınlanacak. Panelin Moderatörlüğü görevi bana verildi. Kentleşme, Kentlileşme, Yerel Yönetimler, Kent Konseyleri  gibi konular ilgimi çeken, üzerinde çalışmayı sevdiğim konular olduğu için severek yapacağım panelin moderatörlük görevini. Bu panelden yeni bilgiler de edineceğimi düşünüyorum.

Yerel Yönetimler Paneli'ne kenttaşlarımızın katılmasını bekliyoruz. Katılım olmadan atılım olmuyor. Bu tür etkinliklere katılmalıyız. Sadece bu tür etkinliklere değil, yerel yönetimlerde karar süreçlerine de katılmalıyız. Yerel Yönetimleri demokrasi okulları olarak görüp, bu okulun öğrencileri olmak için çaba göstermeliyiz.
 

Avrupa Birliği süreci, yerel yönetimlerde yapılanmayı olumlu biçimde etkiliyor. Açıklık, Katılım, Üretkenlik, Hizmetlerde Adalet, Sosyal Belediyecilik gibi kavramlara yapılan düzenlemelerle yasal dayanaklar hazırlanıyor. Belediye Yönetimleri ve kentli yurttaşlar olarak bize düşen görev bu kavramlara işlerlik ve derinlik kazandırmak için çalışmak olmalıdır. Köşe yazısı yazacağım günlerde  uyanınca sabahtan başlarım düşünmeye, hangi konuda, neler yazayım diye. Bir anahtar cümle bulmaya çalışırım. Bu sabah aklıma gelen ilk anahtar cümle "Tebessüm Sadakadır" hadisi oldu. İlk sadakayı kendime verdim. Aynada kendime gülümsedim. Olumlu düşünmeye başlayarak, tebessüm etmenin olumlu etkisini kendimde gördüm.
 

"Tebessüm Sadakadır" hadisinin, Yerel Yönetimlerle ne ilgisi var demeyin. Yerel yönetimlerin, doğumdan ölüme kadar yaşamın her anıyla yakından ilgisi var.

Belediyelerimizin yurttaşlarına  gülümseyen başkanları, personeli ve çalışanları olmasını kim istemez. Gittiğinizde güler yüzle ve ilgiyle karşılaştığınızı düşünün. Güzel olur değil mi? O zaman yapılacak iş, belediye yöneticilerine ve personeline gülümseme, yurttaşı tebessümle karşılama kursları verilmeli, görülecek her yere "Tebessüm Sadakadır" hadisi yazmalarıdır. Şaka yapmıyorum bunu gerçekten istiyorum. Bunun kentteki olumlu düşünceye katkısının olacağını düşünüyorum.
 

Yurttaş belediyeye gittiğinde, kendisine "Evet" denilmesini ister. Yurttaş "Evet" demek için çaba gösterildiğine tanık olmalı. Gösterilen çabanın ardından "Hayır" denilse bile üzülmez. Neden hayır denildiğini öğrenmiş ve ikna olmuş olarak ayrılır.
 

Belediyelerimize, sadece belediyelerimize değil tüm kamu kuruluşlarına hatta tüm işletmelere "Tebessüm Sadakadır" diyerek, tebessüm eden gülümseyen  yöneticiler ve personel gerekiyor.
 

Yurttaşlara da, "Alkış en güzel ödüldür" anlayışı ile kendisine güler yüzle hizmet edenleri alkışlamak görevi düşüyor. Ne tebessümün, ne de alkışın yapana bir bedeli olmaz ama, karşınızdakine büyük yararı olur. Olumlu düşünmeyi kolaylaştırır.

Haydi Manisalılar Yerel Yönetimler Paneli'nde buluşalım. Birbirimize tebessüm edelim ve alkışlayalım...


18 Aralık 2015 Cuma

21 ARALIK DÜNYA KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ


Gelişmiş ülkelerin tümünde 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü için, törenler yapılacak, etkinlikler düzenlenecek biliyorum.

Gelişmiş ülkelerin tümünde 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü için, törenler yapılacak, etkinlikler düzenlenecek biliyorum. Başarılı kooperatifçilere ödüller verilecek. Ancak, benim ülkemde kooperatifçiliği anımsayanların ve kooperatifçilerin gününü kutlayanların sayısı yok denecek kadar az olacak. Olsun, biz kooperatifçiler sayımız az da olsa kendi günümüzü kendimiz kutlarız. Tüm kooperatifçilerin, Dünya Kooperatifçilik Günü kutlu olsun. 

Kooperatif güçlükleri, birleşen güçle aşmak demektir. Kooperatif tek başına yapılmayan işleri yapmak için, kafa, kasa ve emek birliği yapmak demektir.
 

Pek çok gelişmiş ülkede kooperatiflerin gelişmesi için çalışma koşullarını iyileştiren ve destekleyen kavramlar ve kurumlar üretilmiş, yasal düzenlemeler yapılmıştır.
 

Ancak, altını çizerek belirtmeliyim ki, hiç bir ülkenin, "Kanaatim odur ki, muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak , maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmektir." diyen, kooperatifler kuran, kurduran, destekleyen,  Atatürk gibi Kooperatifçi bir lideri olmamıştır.  Atatürk'e Başöğretmen, Büyük Devlet Adamı, Büyük Komutan, dediğimiz gibi Örnek Kooperatifçi de diyebiliriz.
 

Yeterince önemsenmeyen, desteklenmeyen, giderek unutulmaya başlanan kooperatiflere yeniden yönelmeliyiz. Unutmayalım, Türkiye kooperatifler eliyle sadece, barış kardeşlik ve dayanışmayı değil, ekonomisini de güçlendirebilir.
 
 
Ülkemizde, konut üretiminde ve kırsal kalkınmada adeta, destan yazan kooperatiflerimiz, kooperatifçilerimiz var. Bunlar yeniden değerlendirilmeli, kooperatifçilerin bilgi ve deneyimlerinden yararlanılmalıdır.
 
 
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü’nde, kooperatifler olmadan, yoksulluğu aşmanın, gelir dağılımında adaleti sağlamanın, konut üretmenin ve sağlıklı kentler kurmanın mümkün olmadığını yeniden hatırlayalım.  Dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda Dünya yiyecek üretiminin 1/3’ü kooperatifler tarafından üretildiğini görürüz. İspanya ve İtalya yiyecek üretiminin % 50’sini, Hollanda ise % 83’ünü kooperatifler aracılığı ile yapıyor. İspanya’da sanayi kooperatifleri başarılı çalışmalar sergiliyor. Amerika’da kırsal kesimde elektrik dağıtımının % 90’ı kooperatifler eliyle yapılıyor.
 

Kooperatiflerin, ülke kalkınmasında, barış kardeşlik ve dayanışmanın güçlenmesinde, demokrasinin gelişmesinde önemli katkılar sağlayabileceğini bilerek, kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak düzenlemeleri acilen yapmalı, kooperatiflere destek vermeliyiz...




11 Aralık 2015 Cuma

İNSAN HAKLARI GÜNÜ

Dün, Dünya İnsan Hakları Günü`ydü. Bu köşe yazımda Dünya İnsan Hakları ile ilgili düşüncelerimi paylaşayım istedim.
Hayvan Hakları gündeme geldiğinde, hemen sorun hayvanları kimlerden koruyoruz?
Çevre Koruma gündeme geldiğinde sorun, çevreyi kimlerden koruyoruz?
İnsan Hakları Günü'nde soruyorum, insanı kimlerden koruyoruz?

Tüm bu soruların tek bir cevabı var:  İnsandan koruyoruz.
Herşeyi, geçmişi bugünü ve geleceği insanlardan korumaya çalışıyoruz.
İnsanın insanla olan ilişkilerini düzenlemekle geçiyor ömrümüz.

Hukuk doğayı, insanı, herşeyi insandan korumak için var. Hatta insanı devletten korumak için var.
Aynıymış gibi algılanan birbiri ile ilişkili ancak aynısı olmayan iki ayrı kavram hukuk ve kanun. Hukuk adalet duygusudur. Amaçlanan kanun devleti olmak değil hukuk devleti olmaktır. Kanun bazen insanın yüreğini sızlatıyorsa, hukuka uygun olamadığı içindir. İnsan Hakları, kanun devletiyle değil hukuk devletiyle korunur.

Demek ki hukuk dediğimiz kavram yaşamı düzenlemeye yöneliktir. İnsanın insanla ilişkisine bakarak, toplumların ülkelerin gelişmişlik düzeyine ilişkin saptamalar yapabiliriz. 

1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, "İnsan Haklarının Anayasası" olarak tanımlanır. İnsanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlüklerini tanımlar, her insanın yasa önünde eşit olduğunu, işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi yolunda uluslararası toplum tarafından sürdürülen çabalara yol gösterici işlevini bugün de sürdürür. 1948'de kabul edildiği tarih 10 Aralık her yıl Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanır.
 

Türkiye, Birleşmiş Milletler çerçevesinde oluşturulan temel insan hakkı sözleşmelerinin tümüne taraftır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yüzyıllar boyunca süren bir mücadelenin ürünü olarak, insanların
doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakları ifade eden uluslararası bir belgedir.

İnsan hakları sorunu, insanların ve ülkelerin gündeminde olacak ve olmaya devam edecektir her zaman. Bütün uygar ülkelerin hükümetleri, insan hakları ihlallerine meydan vermemeyi başlıca görev olarak kabul etmek durumundadır. Ancak insan haklarının korunması görevi, sadece hükümetlerin başarabileceği bir iş değildir. Bu görev, bütün kuruluşların, bütün insanların işbirliğini gerektirmektedir. Bu çerçeve içerisinde, insan hakları bilincinin ve insan haklarının tam olarak benimsenerek, uygulanması için gerekli sorumluluk duygusunun toplumda ve bütün insanlarda bulunması büyük önem taşımaktadır.
 

Çağdaş insan hakları anlayışını yansıtacak ve tüm Birleşmiş Milletler üyesi devletler için geçerli standartları içeren bir belgeye duyulan ihtiyaç sonunda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni çıkarmıştır ortaya. Bu belgeye göre, can ve mal güvenliği, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, siyasi haklar gibi geleneksel hak ve özgürlükler, birinci kuşak haklar çalışma hakkı, adil ve eşit ücret, insan haysiyetine yaraşır bir yaşam düzeyine kavuşma hakkı ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı gibi bir takım önemli haklarımızın olduğunu öğrenerek savunmaya başladık.
Teknolojik gelişmeye paralel olarak temiz bir çevrede yaşama hakkı, bilgisayar verilerine karşı özel hayatın korunmasını isteme hakkı, sanat ve bilim özgürlüğü, tüketici hakkı, tıbbi ve biyolojik gelişmelere karşı korunma gibi haklarımızı da savunuyoruz.

Haklarımız sürekli olarak gelişen insanla birlikte gelişmektedir. Onurlu yaşama hakkı, özgürlük, eşitlik, dayanışma, vatandaşlık hakları, adli haklar gibi haklarımızı dile getiriyoruz.

Yazımı bir soruyla noktalamak istiyorum:  Dünya İnsan Hakları Günü'nde ülkemizde ve kentimizde etkinlikler düzenlendi mi? İnsan hakları yeterince özümsendi mi? İçselleştirildi mi?  Keşke bu soruların yanıtına hep birlikte, yürekten evet diyebilsek...
 




 
back to top