Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

19 Mayıs 2021 Çarşamba

NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Belki kapanmanın da etkisiyle tam bir sosyal medya bağımlısı oldum. Bağımlılığımı nasıl azaltırım bilemiyorum. Facebook sayfamdaki arkadaşlarımın sayısı 5000 oldu diyebilirim. Facebook arkadaşlarım içinde, etliye sütlüye karışmayan, suya sabuna dokunmayan kendi fotoğrafının dışında paylaşım yapmayanlar da var. Onları boş zamanım olduğunda silip yerine paylaşımlarından görüşlerinden yararlanacağım yeni arkadaşlar almak istiyorum. Kendi yaşıtlarımdan çok arkadaşım yok. Arkadaşlarımın çoğu genç. Gençlerle iletişim kurmayı seviyorum.

Yazdıklarımızla, paylaştıklarımızla birilerinin canını sıktığımızda onlarda bizim canımızı sıkmaya çalışıyor. Bir söz var sanırım söyle: “istediğini söylersen istemediğini duyarsın.” Üslup çok önemli. Söylerken yazarken kırıcı olmamak gerekiyor.

Bazen, küçük hikayeler paylaşıyorum sayfamda. Paylaştıklarım eğer uzun değilse ilgi görüyor; yorum yapılıyor; paylaşılıyor. Uzun yazılar genellikle hiç okunmuyor.  

Özgeçmişimi paylaşmıştım. Çok uzunda fakat okundu. Üzerine yorumlar yapıldı. Demek istediğim uzun yazıların da okunduğu oluyor arada bir.

Başlığı YANKI olan bir paylaşım yapmıştım. Bu yazıyı yazışımın nedeni de o paylaşımını yaptığım o kısa hikayeyi öne çıkarmak.

YANKI

Küçük kız, babası ile ormanda yürüyüş yaparken, ayağı takılıp yere düşüyor. Can acısıyla "Ahhh" diye bağırınca, ilerideki dağın tepesinden "Ahhh" diye bir ses duyuyor ve küçük kız, dağın tepesinde başka birinin olduğunu sanıp bu kez de "Sen kimsin?" diye bağırıyor. Aldığı yanıt "Sen kimsin?" oluyor...

Küçük kız bu yanıta iyice sinirlenip "Sen bir korkaksın! Neden saklanıyorsun?" diye haykırıyor. Dağdan gelen ses "Sen bir korkaksın!" diye cevap veriyor...

Sonunda babasına soruyor "Baba ne oluyor böyle?"

"Dinle ve öğren..." diyor adam, bu kez kendisi dağa doğru "Sana hayranım!" diye bağırıyor. Gelen cevap "Sana hayranım!" oluyor. Baba tekrar bağırıyor, "Sen muhteşemsin!" ve gelen cevap "Sen muhteşemsin!" oluyor. Küçük kız çok şaşırıyor ama halen ne olduğunu anlayamıyor...

Adam, küçük kızına hayatın sırrını anlatmaya başlıyor...

Buna "Yankı" denir. Ama aslında bu ‘Yaşam’ dır. Yaşam daima sana, senin verdiklerini geri verir. Yaşam, yaptığımız davranışların aynasıdır...

Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!

Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol!

Saygı istiyorsan, insanlara daha çok saygı duy!

Ne ekiyorsak onu biçiyorsak. Biz bağırıyorsak karşımızdaki de bize bağırıyor. Biz karşımızdakini sinirlendiriyorsak o da bizi sinirlendiriyor.

Sakin olmakta düşünerek konuşmakta yarar var. İnsanları yaralamanın kırıp dökmenin bir anlamı yok.

Siz benim bunları yazdığıma bakmayın, benimde denetimi elden kaçırdığım zamanlar olmuyor değil. Kayanızda büyük projeler varken, gelecek tasarımları yaparken, tam bir konuya yoğunlaşmışken, birisi gelip size, evindeki tuvaletin tıkandığını söylüyor. Hem de ne söyleyiş, önceliği o tuvaletin temizlenmesine vermem gerektiğini üstüne basa basa anımsatıyor. Oysa tesisatçıyı kendisi de arayabilir değil mi ancak aramıyor.  Böyle zamanlarda sonradan pişman olsam da sesimi yükselttiğim oluyor. Kalbini kırdıklarımı sonra kazanmaya çalışıyorum. Keşke bağırmasaydım, ters davranmasaydım diyorum. Ancak keşkelerin bir yararı olmuyor.

İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan, sen de daha sabırlı olmayı öğren. Çünkü yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarımızın aynadan bir yansımasıdır...

Hayat sana ancak, senin ona verdiklerini geri verir. Ne ekersen onu biçersin.

Bunu unutma...




18 Mayıs 2021 Salı

19 MAYIS

Yine bir 19 Mayıs.

Atatürk var yüreğimizde

19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Atamızı minnetle sevgiyle ve özlemle anacağız yine. Yine gazetelerimizin manşetinde Atatürk ve kurduğu cumhuriyeti emanet ettiği gençlik olacak.

85 milyon Atatürk'ü anlıyor ve anıyorsa, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak sorun olmayacaktır ülkemiz için. "Biz seni unutmak için sevmedik" diyorsak ve unutmuyorsak, milyonlar Anıttepe'de toplanıyorsa yüreğimizde yaşıyorsun demektir.  

Gerçekten öyle biz Atamızı unutmak için sevmedik. O'nun asaletini zarafetini ve bilgeliğini özlüyoruz hep. Dünya'da hiç bir toplum Atatürk gibi bir öndere sahip olamamıştır. Hiç bir toplum da önderini, bizim Atatürk'ü sevdiğimiz kadar sevmemiş ve ölümsüzleştirememiştir. Atatürk karşıtları Atatürk döneminde de vardı, şimdide var; yarın da olacaktır. Ama bu karşıtlar, gönüllerimizdeki Atatürk sevgisini bitirmek şöyle dursun daha da pekiştireceklerdir. Atatürk'e dün olduğundan daha fazla sarılmalıyız. O’nu hem anmalı hem de anlamalıyız.
 

Hepimize düşen en büyük görev; Atatürk’ü ve en büyük eseri Cumhuriyet’i anlamaktır. Cumhuriyet’in değerlerini her koşulda korumak, Atatürkçü düşünceyi benimsemektir. Türkiye’yi aydınlık yarınlara taşımaktır. Ulusumuz, Yüce Atası’nın hedef olarak gösterdiği bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda ilerleyerek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşacak ve aşacaktır.

Türkiye Cumhuriyetinin eşit yurttaşları olarak, tüm dünyanın övgüsünü kazanan ölümsüz önderimizle ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’le haklı olarak gurur duymalıyız. Kim ne derse desin, Ulusumuzun ışık kaynağı, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, aydınlık Türkiye’nin sembolü, büyük devrimci ve düşünce adamı Yüce Atatürk’ün yurttaşlarımızın gönlündeki erişilmez yeri hiçbir zaman değişmeyecektir. Bunun değişmesini beklemek ham hayaldir ve abesle iştigaldir. Göreceksiniz Atatürk'ü unutturmak isteyenler kendileri unutulup gidecektir. Atatürk sevgisi ve kurduğu cumhuriyet hep yaşayacaktır.

19 Mayıs’ta balkonlarımızı binalarımızı yine ay yıldızlı bayrağımızla ve Atatürk posterleriyle donatacağız. Gösterdiği yoldan ayrılmayacağız. Amacımız çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak olacak. Atatürk’ü yüreğimizde sonsuza dek yaşatmak olacak. Dünyanın birçok kentinde Atatürk heykelleri, büstleri var. Dünyanın birçok kentinde Atatürk adı verilmiş caddeler meydanlar var.

Atatürk’e diğer ülkelerin verdiği değeri gösteren UNESCO Genel Kurul Kararını biliyoruz. Burada bir kez daha paylaşmak isterim: Atatürk'ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, "1981 Atatürk Yılı" olarak kutlanmıştı. Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir. Alınan kararı ve duyurulan metin aynen şöyle: “ Atatürk kimdir? Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”  UNESCO’nun kararı ve Atatürk tanımı işte bu …

19 Mayıs Bayramımız Kutlu olsun…




 

7 Mayıs 2021 Cuma

ANNELER GÜNÜ

Anneler günü kutlamaları yine telefonla yapılacak. Anneler çocuklarından telefon beklerken oğullar, kızlar telefonlara sarılacak. Korona nedeniyle o eskiden bildiğimiz kucaklaşmalar sarılmalar ziyaretler olmayacak. 

Anneler Günü’nde annesi sağ olanlar gider elini öperdi. Annelerimiz için, sevgi gülleri açardı yüreğimizde. Çiçekler alınır annelere koşulurdu.

Anneler günü, kentimizde bilinenin dışında kutlanabilir mi diye düşündüğüm zamanlar oldu. Anneler Günü Manisa’da daha farklı biçimde kutlanmalı diye çok yazdım. Manisa’da yapacağımız farklı bir uygulamanın, tüm illerden daha çok Manisa’ya yakışacağını düşünüyorum. Bunun bir tek nedeni var. Bu da, kentimizin büyük analarla anılmasıdır. İşte size bereketin ve doğurganlığın simgesi Kybele. İşte size, öldürülen çocukları için ağlayan Niobe ve işte size, Mesir gibi köklü bir geleneği başlatan Hafsa Sultan, bu büyük analar, Anneler Günü’nü farklı kutlamamız ve kentimizin bu farklı yönünü ortaya koymamız için büyük bir olanak yaratıyor. Kentimizin adına espri olarak ayrı bir anlam yüklemek istiyorum. Sadece espri olarak alın lütfen çünkü gerçek değil benim yakıştırmam sadece. Bunu söyleyince gerçekmiş gibi algılayıp anlatanların olduğunu gördüm. Dediğim gibi sadece espri. “Ma” ana demek, “Nisa” kadın demek. MANİSA için ana kadın tanımlaması yapılabilir. Manisa yukarıda saydığım gibi kadınlarıyla ünlü bir kent, kadınlar kenti Manisa…

Doğurganlığın ve bereketin simgesi olan Kybele adına yapılmış olan Akpınar’daki kaya yontusunun çevre düzenlemesi ve yolu mutlaka yapılmalı ve her Anneler Günü’nde önünde düzenlenecek sade bir törenle anılmalı.

Kybele ve Niobe çevre düzenlemelerinin geciktirmeden acilen yapılması gerekiyor. Kentimize gelen yabancıların önce Kybele’yi ve ardından da Niobe’yi sorduklarını biliyoruz. Evet, önce Kybele ve Niobe soruluyor. Üzülerek belirteyim ki, ikisinin de çevresi olması gerektiği gibi değil.

Biz yine Anneler Günü’ne dönelim. Alışageldiğimiz "Anneler Günü" anlamında olmasa da anneler için yapılan kutlamalar Sümerlere dek dayandırılabilir. Matriyarkal (anaerkil) düzenin hüküm sürdüğü tarihin ilkçağlarından bu yana Kybele, Rhea ve daha birçok yerel ve dönemsel isimlerle analık, doğurganlık niteliğiyle ön plana çıkmış ve doğanın uyandığı, yeniden doğduğu bahar mevsimi ile özdeşleşmiştir. Anaerkil düzenin yerleşmeye başlaması zaman zaman kutlamaların içeriğinin ve şeklinin değişmesine ve hatta bazı dönemlerde gizli olarak yapılmasına sebep olmuşsa da kesintiye uğratamamış; her bahar coşkulu kutlamalar ve sunularla bir gelenek halini alarak binlerce yıl kesintisiz olarak sürmüştür.

Anneler Günü’yle ilgili ilk resmi kutlama önerisi, Amerika'da 1872 yılında Julia Ward Howe tarafından barışa adanan bir gün olarak geldi. Ve ilk kez Boston'da bir yürüyüş düzenlenerek kutlandı.1907 yılında Philadelphia'da Ana Jarvis, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci pazarının Anneler Günü olarak kutlanması için bir kampanya başlattı. Bir sene sonra Philadelphia'da kutlanan Anneler Günü Ana Jarvis'in izleyenleri tarafından politikacılara, işadamlarına ulaştırılarak ulusal olarak kutlanması sağlandı.

1914 yılında ABD başkanı Wilson tarafından resmi bir açıklamayla Mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü olarak duyuruldu.

Böylece Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının binlerce yıl önce başlattığı gelenek 20. yüzyılın başından itibaren dünya çapında kabul görmüş oldu.

Keşke annem yaşıyor olsaydı da elini öpüp onu kucaklayabilseydim. Tüm annelerin Anneler Günü Kutlu Olsun.




 

KEYİFLİ İŞ KOOPERATİFÇİLİK

46 yıldır kooperatifçilik yapıyorum. Yaşadığım sürece de yapmak istiyorum.1975 yılında kendi köyümde ilk kooperatifin kurulmasına öncülük ederek kooperatifçiliğe başladım.

Kooperatifçiliği seçişimin nedeni, bu yolla üretici köylülere, ülkeme hizmet edebileceğimi düşünmemdir. Ülkemizde kooperatifçiliğin altın dönemini Atatürk’le yaşadığını, kooperatifçiliğin temellerinin Atatürk tarafından atıldığını biliyorum. Atatürk’e duyduğum hayranlık da kooperatifçiliği seçmemde etkili oldu.

Atatürk ve kooperatifçilik üzerine araştırmalar yaptım, yazılar yazdım, konuşmalar yaptım. Atatürk’ün düşünceleri her zaman yolumu aydınlattı.

“Kanaatim odur ki, muhakkak suretle birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmek demektir. …Müstahsillerin birleşmesinden şahsi menfaatlerini haleldar olacağını düşünenler tabii şikâyet edeceklerdir.” Diyordu Atatürk 1 Şubat 1931 tarihinde İzmir Ticaret Odasında yaptığı konuşmada.

1975 yılında Köy-Koop Merkez Birliğinde çalışmaya başladım. Bu dönemde, başarılı kooperatifçilerle tanışma konuşma ve ülkemizdeki kooperatif uygulamalarını görme olanağı buldum.

1977 yılında Köy-Koop Manisa Birlik Başkanlığına seçildim. Aynı dönemde Tariş’te Bakanlık Murakıplığı görevini de yüklendim.

Köy-Koop Manisa Birliği Başkanlığı yaptığım dönemde, Köy-Koop Manisa Birliği abartmadan söylüyorum, altın dönemini yaşamıştır. Köylülerimizi emsallerinin yarı fiyatına traktör veriyorduk. Köylerde, zeytin salamura ve zeytinyağı çıkarma tesislerimiz vardı. Salça Fabrikası sahibi olan halı dokuyup pazarlayan kooperatiflerimiz vardı. Manisa’nın içinde, temel tüketim maddelerini öncelikle köylü ürünlerini pazarlayan büyük bir satış mağazamız vardı. 12 Eylül bütün demokratik kuruluşların olduğu gibi kooperatiflerin üzerinden silindir gibi geçti.  

1987 yılında Konut Kooperatifçiliğine başladım. Kırsal Kooperatifçilikte olduğu gibi, konut kooperatifçiliğinde de başkanlığım döneminde adeta destan yazdık. Manisa’nın batısında sonradan adı Güzelyurt Mahallesi olan yerleşim yeriyle batıya çağdaş bir kapı araladık. Konut Kooperatifçiliğinin bayrağını doruklarda dalgalandırdık. Manisa’nın en güzel biçimde planlanmış yerleşimi Güzelyurt Mahallesidir. İmar Planını ve araziye uygulanmasını Manisa Birlik olarak biz yaptık. Ada bazında yapılaşmayı Manisa gündemine taşıdık. Ağaçları anıtları, geniş yolları ve sosyal donatılarıyla örnek bir kent parçası oluşturduk.

Şimdi de Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifinin Kuruluşundan bu yana başkanlığını yapıyorum. Obasya adı altında sürdürdüğümüz çalışma, sadece Manisa için değil, sadece bölgemiz için değil ülkemiz için ilgi çeken beğenilen örnek bir çalışma olarak görülmeye başlandı. 5 proje hazırladık 5’i de kabul edildi. Şimdi kabul edilen hibe desteği verilen iki projemizin uygulanmasını yapıyoruz. Dur durak bilmeden çalışıyoruz. Çünkü yapacak çok işimiz var ve daha da olacak biliyoruz. Yeni projelerin hazırlıklarını yapıyoruz.

Şunu açık ve net olarak söyleyebilirim. İsteyince, inanınca, çalışınca ve güven verince oluyor.

Atatürk’ün dediği gibi, menfaatlerinin haleldar olacağını düşünenlerden bize karşı çıkanlar eleştirenler oluyor. Bunu doğal karşılıyoruz. Biz işimize bakıyoruz. Bize güvenen arkadaşlarımızla birlikte oluyoruz. Güzel projeler hazırlamak için başarılı ekipler oluşturuyoruz. Birçok başarılı bilgili deneyimli kişinin yolları bizim yolumuzla kesişiyor. Neden bilmem proje yapmak isteyenlerle proje hazırlayanların yolları her zaman kesişiyor mutlaka. Obasya olarak kabul edilen hibe almaya hak kazanan 5 projemizin 5’ini de farklı kişilerle yaptık. Projelerin ortak yönü Başkanlığını yaptığım Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi için yapılmış olmasıydı.

Bu yazımı okuyanların içinde “kendini övüyor.” Diyenlerin olacağını biliyorum. Desinler, bizim toplum biraz unutkan ve biraz da teşekkür özürlü bir toplum. Ancak teşekkür edenler, yapılanların değerini bilenler yok değil, bunlar bize yetiyor.

Ben ne yaptımsa, kooperatiflerle yaptım. Kooperatif ancak ortaklarıyla oluyor. Ortağı olmayan kooperatif olmaz. Haktanır bilinçli ortaklarım çevremdeki arkadaşlarım, yaptıklarımızın doğruluğunu görüp bize destek olan kurum ve kuruluşların değerli yöneticileri olmasaydı bu başarıları sağlayamazdık biliyorum. Bana yapılan övgüleri ve teşekkürleri aynen birlikte çalıştığım arkadaşlarıma aktarıyorum. Biz destanları birlikte yazdık. Başarılara birlikte imza attık. Her dönemde içinde olduğumuz her yerde kooperatifçiliğe altın dönemini yaşattık. Bilinsin unutulmasın diye yazdım bunları.

Bize dur durak yok. Çünkü işimiz çok. Evde kapanmıyoruz. Kurallara uyarak işimizin başında duruyoruz çalışmaya devam ediyoruz.

Kooperatifçilik güzel iş yeniden dünyaya gelsem yine kooperatifçi olmak isterdim…




 

29 Nisan 2021 Perşembe

KARDEŞLİK HAFTASI

28 Nisan ve 4 Mayıs tarihleri arasının Kardeşlik Haftası olarak ilan edildiğini çok kişinin bilmediğini düşünüyorum. Kardeşlik Haftasının amacı, sevgi saygı duygularını geliştirmektir. İnsan olmanın en büyük özelliği ve insanın en önemli görevi, karşısındaki insana iyi davranmak, hatalarından dolayı affedici olmak, hoşgörülü davranmak ve bütün insanlığın huzuru ve mutluluğu için çalışmaktır.

Hepimiz insanlar olarak Adem ve Havva’dan geldiğimizi düşünüyorsak rahatlıkla kardeşiz diyebiliriz değil mi?

İnsanlarımız, ne kadar ayrı, ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, Irk, Din, Mezhep, Ekonomik ve sosyal sınıf, Yaşam tarzı, Cinsellik, Eğitim,  aklınıza ne gelirse gelsin, "Kardeş" olduğumuzu kabullenirsek, dünya güzeli bir ülkenin mutlu insanları oluruz. Bugün yaptığımız gibi ötekileştirmeyi sürdürürsek, Tanrı'nın her bakımdan en cömert davrandığı bir yeryüzü cenneti olan ülkemizi ve dünyamızı cehenneme çevirmeye davetiye çıkarmış oluruz. Kardeşi olduğumuzu özümseyelim. Kucaklaşalım. Birbirimize kardeş gibi davranalım. Kardeş gibi olmayı yaşam biçimine dönüştürelim…

Yaşamı insana yaraşır yapmanın dünyayı cennete dönüştürmenin yolu kardeş olduğumuzu hatırlamak ve gereğini yapmaktır. O zaman bu dünyanın nasıl bir cennet olduğunu, nasıl mutlu, huzurlu ve hepsinden önemlisi umutlu insanlarla dolmaya başladığını görürüz. Kardeşlik haftası nedeniyle söylüyorum hepimiz kardeşiz.

Tüm insanlarımızı kucaklayan, ayrıştıran değil birleştiren liderler istemeliyiz.  Demokrasin gereği de budur zaten.  Demokrasi çok sesliliğin uyumudur.

Özgürlük kardeşliktir. Kardeşlik özgürlüğün güvencesidir. Sevginin temelidir.

28 Nisan ve 4 Mayıs tarihleri arasında Dünya Kardeşlik Haftası kutlanıyor. Siz duydunuz mu bilmiyorum ama ben parti liderlerinin kardeşlik haftasına ilişkin bir demeçlerini görmedim de duymadım da.

Kardeş sözcüğü, yeryüzünün bütün dillerinde bulunan ve var olan sevgiyi, sevimliliği, sıcaklığı niteleyen bir sözcüktür. Ben sevdiklerime kardeşim derim hep. Kardeşim demek bana çok sıcak gelir. Bana kardeşim denildiğinde de mutlu olurum.

Kardeşlik Haftası nedir diye düşündünüz mü hiç? Kardeşlik mesajları okundunuz mu yazdınız mı?

Dünya Kardeşlik Haftası her sene 28 Nisan ile 4 Mayıs tarihleri arasında kutlanır. Farklı ülkelerde ve yeryüzünün bütün dillerinde bulunan sevgiyi, sıcaklığı, sevimliliği niteleyen bir sözcük olan kardeş sözcüğü aynı anne ve babadan doğmayı temsil eder. Sütkardeşliği, futbol kardeşliği, silah kardeşliği, kan kardeşliği ya da kader kardeşliği gibi kardeşliklerden de söz edilir. İster gerçek anlamda ister mecazi anlamda olsun, kardeşlik kader bağı bir de ortak ideal anlamına gelir. Kardeş olmak; arada kan bağı olsun ya da olmasın aynı amaca hizmet etmek, kişilerin birbirine karşı samimi duygular beslemesi demektir. Kardeşlik güzel ahlaki duygular ile ailenin, ülkenin ya da gönül verilen organizasyonun iyiliği için çalışmalar yapmak, ilerlemek için çaba sarf etmektir. Kardeşlik haftasında; insan ya da toplumların durum ile duruşlarını bu vesile ile tekrardan değerlendirmesi, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile sorunları gidermesi, kardeşliğin gereklerini yapmaları esas olmalıdır. Dünya insanlara bir misafirhanedir. Kardeşlik duygusunun tam olarak zıttı hatta düşmanı samimiyetsizlik ile art niyet olmaktadır. Bağların güçlenmesi ortak ideallerin sağlanmasında daha da kolaylık sağlar. Küslük ve kırgınlıkları bir kenara bırakıp kardeşlik temasını iyi okumak toplumdaki bütün fertlerin görevidir. Kardeşlik haftası mesajları Kardeşçe bir gelecek ve kardeşçe yaşamak dileği ile Kardeşlik Haftanızı kutluyorum.

Kapanma günlerinde Kardeşlik konusunu yeniden düşünelim. Ayrıştıran değil birleştiren olanın. Kimseyi ötekileştirmeyelim. Kardeşçe dayanışma yaparak iyi günde kötü günde birlik olarak yaşayıp gidelim. Böylesi daha iyi olur değil mi sevgili kardeşlerim?




21 Nisan 2021 Çarşamba

23 NİSAN'DA BALKONLARDAYIZ

Bu yıl 23 Nisan Bayramını geçen yıl olduğu gibi Koronavirüs salgını nedeniyle balkonlarımızdan kutlayacağız. Geçtiğimiz yıl 5 Nisan 2020 tarihinde ‘Facebook sayfamda 23 Nisan Bayramını evlerimizin balkonlarından kutlayalım’ şeklinde yaptığım çağrının 15 gün içinde 60 bin kişiye ulaşması nedeniyle kendi çapımda bir rekora imza atmış olmuştum. Bu yıl da 23 Nisan Bayramını yine balkonlarımızdan kutlayacağız. Nerede coşkuyla kutladığımız bayramlar diyeceğiz. Gerçekten nerede?

Hem 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlayacağız hem de Atamızı özlemle ve rahmetle anacağız. Atatürk; çocuklarımıza verdiği değeri, 23 Nisan’ı bayram ilan ederek, gençlerimize verdiği değeri de “Ey Türk Gençliği”  şeklinde başlayan söyleviyle ve 19 Mayıs’ı bayram ilan etmesiyle göstermiştir.

Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni kuşaklarca öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisan'lar önemlidir. Bu nedenle önemine yaraşır biçimde kutlanmalıdır. Ne Atatürk'ten, ne de kurduğu Cumhuriyet'ten vazgeçeriz bu böyle bilinmelidir. Köhnemiş bir imparatorluktan genç bir Cumhuriyet kurmayı başarmış olan Atatürk tüm çağdaşları unutulmuş gitmişken dünyanın adı ve anısı yaşatılan, sevgisi azalmayan giderek artan, saygı gören tek lideridir. Bunu unutmayalım. Unutturmak isteyenlere kanmayalım.

Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında yurdumuzun İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar tarafından paylaşıldığını Osmanlı İmparatorluğu'nun "hasta adam" olarak görüldüğünü okuduğumuz tarih kitaplarından biliyoruz.  Padişah ve yandaşları ülkenin paylaştırılmasına ses çıkarmadılar. Mustafa Kemal Paşa Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için İstanbul'dan Samsun'a 19 Mayıs 1919 günü çıktı. Samsun'dan Amasya'ya, oradan Erzurum'a ve Sivas'a gitti. Sivas ve Erzurum'da kongreler topladı. Mustafa Kemal Paşa egemenliğin ulusta olması gerektiğine inanıyordu. Bu inançla “Ulusu yine ulusun gücü kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, o da Ulusal Egemenliktir.” diyordu. Yurdun dört bir yanından seçilip gelen temsilciler, milletvekilleri Ankara'da 23 Nisan 1920 günü toplandılar. O yıllar ülkemiz yokluk yoksulluk içindeydi. Milletvekillerinin oturduğu sıralar bir okuldan getirildi. Meclis gaz lambası ile aydınlanıyor, soba ile ısıtılıyordu. Top seslerinin Ankara'da duyulduğu zamanlarda bile meclis düzenli toplandı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızla ilgili bütün kararlar bu mecliste alındı. 23 Nisan 1920 ulusun yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bugün Milli Egemenlik Bayramımızdır. 23 Nisan gibi milli bayramlarımızın önemli bir anlamı daha vardır: Bu bayramlar, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiğimiz, millet olarak tasada ve kıvançta bir olduğumuz günlerdir. Bugün de bizlere bu cennet vatanı, canları ve kanları pahasına emanet eden atalarımızın emanetlerini nasıl daha iyi koruyarak ve geliştirerek, yarınlara taşıyabileceğimizi konuşmalıyız, diye düşünüyorum 23 Nisan'ı çocuklarımıza anlatmalıyız. Anlatmalıyız ki, gelecek kuşaklar uyanık, kararlı ve bilinçli olabilsinler. Tarihi mirasımızı koruma ve kollama konusundaki ödevlerini yerine getirebilsinler. Bu duygularla, bütün çocuklarımızın 23 Nisan Bayramını yürekten kutluyorum.







15 Nisan 2021 Perşembe

MALIM MÜLKÜM MUSTAFA

Anılar insanı yaşama bağlayan kökler gibi. Anlatıldıkça, paylaşıldıkça canlanıp gelişiyorlar. Çocukluğumuzda yaşlılardan yoksulluğa ve çektikleri sıkıntılara ilişkin anılarını dinlerdik. Anılar sıkıntılara ilişkin de olsa, içinde bulunduğumuz durumun iyiliğine sevinirdik. Bir kuruşla alabildiklerini anlatırlardı. Savaş yıllarında ot tohumları yediklerini söylerlerdi. Şimdi yaşımız ilerledikçe bizde anılarımızı sarılmaya, fırsat buldukça anlatmaya başladık. Anılarımızı dinleyenler geçmişle bu günler arasında bir değerlendirme yapma fırsatı da buluyorlar.

Bende doğduğum günleri yaşadıklarımı anlatıyorum zaman zaman çocuklarıma. Sanki yüzlerce yıl öncesini anlatıyormuşum gibi dinliyorlar. Oysa anlattıklarım bana dün gibi yakın. Zaman ne kadar hızlı geçiyor.

1945 yılının Nisan ayının sonlarına doğru doğduğumu söylediler.  Akhisar’ın Büknüş Köyü’nde yoksul topraksız bir köylü ailesinin dördüncü çocuğu olarak açmışım dünyaya gözlerimi. Benden önce doğan üç kız kardeşimin en çok yaşayanı beş ay yaşayabilmiş. Hepsi de daha bebekken ölmüşler.  O yıllar yoksulluk yıllarıymış. Çocukluğum yoksulluk ve hastalıklar içinde geçti.  Tamamı bir odadan ibaret bir evimiz yardı. Aynı odada oturur, aynı odada yemek yapar, yemek yer, aynı odada uyurduk.  Ayakkabıyla tanışmam uzun yıllar sonra oldu. Yalınayak gezerdik. Giydiğim pantolonun yamalar nedeniyle ağırlaştığını, tamamen yamalardan oluştuğunu hatırlıyorum. Sürekli aşağıya kayardı. Bir urgan parçasıyla bağlardım düşmesin diye. 1951 yılında köyün başına badem taşlamaya gittiğimiz bir gün, ağaca atılan ve dala çarpan bir taş hızla kafama düştü. Kafamdan aşağıya oluk gibi kan akıyordu.  Çocuklar korkup kaçmışlardı. Yalnız başıma köye geldiğimde kahvenin önünde oturan köylüler koşuşturdular. Akan kanı durdurmak için çok katı gres yağı sürdüklerini anımsıyorum. Kan durmuştu ama, kafamda aylarca iyileşmeyecek yaralar oluştu. Bu nedenle 6 yaşındayken adım “Kel Mustafa”ydı Büknüş köyünde. Tüm yaşıtlarım gibi ben de ilkokula gittiğimde çok sevinçliydim. Ancak sevincim uzun sürmedi. Öğretmen beni yanına çağırıp “Senin yaşın küçük, sen bu sene okula gelemezsin” dedi. Okula kaydedilmeyişimin nedeni yaşımın küçüklüğünden değil kafamın kelliğinden olduğunu anlayamamıştım o gün. Köyde adım  “Kel Mustafa” çıkana kadar, “Malım mülküm Mustafa”ydı.

Ailemin topraksız, yoksul bir köylü ailesi olduğunu söyledim ya. Sadece topraksız değillermiş. Evleri de yokmuş.  Hizmet ettikleri bir ailenin kendilerine verdikleri bir odada yaşıyorlarmış.  Ev sahibiyle araları açılınca kapının önünde bulmuşlar kendilerini. Babam beni almış kucağına, annem de beşiğimi. Başka eşyaları da yokmuş. Aşağı mahalleden yukarı mahalleye giderken, köylüler “Bakın yeni komşularımız geliyor” demişler. Babam da kucağında tuttuğu beni hoplatarak “İşte malımızla mülkümüzle geliyoruz.” Demiş. O günden sonra da adım “  Malım mülküm Mustafa” olmuş. Şimdi bile Büknüş Köyünde “Malım Mülküm Mustafa” kimdir diye sorsanız. Hepsi de benim olduğumu söylerler.

 

Evet, yaşıtlarım okula başladılar ancak ben kafamdaki yaralar nedeniyle okula alınmadım. Yaralar iyileşince okula bir yıl geç başlayabildim. Okul yıllarım çok başarılı geçti. Köye her yeni öğretmen geldiğinde babam tutar kolumdan beni yeni öğretmene götürürdü. “Ben ırgatım, çocuğum ırgat olmasın. Eti sizin kemiği benim ne ederseniz edin Mustafa’yı okutun” derdi. İlkokul yıllarım çok başarılı geçti. Okulda tüm sınıfları sadece iki öğretmen okutuyordu.  Birinci ve ikinci sınıflar bir derslikte, üç, dört ve beşinci sınıflar bir derslikte öğrenim görüyorduk. Birinci ve ikinci sınıfların bulunduğu derslikte öğretmenin işi olduğu ya da Akhisar’a indiği zaman dersleri ben verindim. Beşinci sınıftayken, birinci ikinci sınıflara öğretmenlik yapardım.

İlkokul yıllarına ilişkin tonla anı var unutamadığım. İlk şiirimi, ilk öykümü ilkokulda yazdım. İlk tiyatro oyununda ilkokulda oynadım.  Yağlı çamurdan ilk heykelimi ilkokulda yaptım. Heykel tutkumu şimdi Yeni Manisa’da yaptığım heykellerle sürdürüyorum.  İlk yaptığım heykel bir deve heykeliydi. Çünkü yıllar sonra bir devemiz olmuştu. Babam deveyle odun taşıyordu. Geçimimizi böyle sağlıyorduk. Devemizin uzun sürmeyen acılı öyküsü bir başka yazının konusu olsun. Zaman zaman anılarımızı paylaşmak da güzel oluyor...





8 Nisan 2021 Perşembe

YIĞILMADAN YAYILMAYA

50’li yıllarda başlayan kentleşme hızlanarak bu günlere geldi.  Geldiğimiz nokta, sağlıksız kentleşme, kentlerde denetimsiz yığılmadır. Sağlıksız kentleşme kısa sürede kentleri kimliksizleştirdi ve yaşanmaz duruma getirdi.

Kentlerimizin büyük bir bölümü gibi Manisa’da da yaşamak giderek zorlaşıyor. Yaşamı zorlaştıran neden merkezdeki aşırı yoğunluk, altyapı yetersizliği, dar kalan yollar, artan trafiktir.


Eski kenti korumanın yolu yeni kenti kurmaktır. Konut ihtiyacının yoğunlukları arttırarak çözmeye kalktığımızda, kentlerde büyük sıkıntılara davetiye çıkarılmış olur.

Eğer, 1987 yılında Yeni Manisa projesi başlatılmış olmasaydı, kentimizin dört tarafı da gecekondularla kuşatılmış olacaktı. Bugün, girişimde bulunmak, okul, hastane, ticaret merkezi yapmak isteyenlerin aklına öncelikle Yeni Manisa geliyorsa, şoför eğitim kursları Yeni Manisa’da yapılıyorsa, yeni parklar Yeni Manisa’da yapılabiliyorsa bunun nedeni Yeni Manisa’yı kuranların, ufkunun geniş olması, “önce insan” anlayışı içinde olmaları, konutu çevresiyle bir bütün olarak görmeleridir. Yeni Manisa’yı kuranlar olarak, önceliğimiz ağaçlar, anıtlar ve sosyal donatılardır dedik. Yolların geniş olması için çaba gösterdik. Otopark parası yatırmak yerine, otopark yapmayı seçtik. Yeni Manisa, Manisa’nın batıya açılan kapısı ve gülen yüzü oldu.

Kentlerde yığılmanın yavaşladığı ve artık dağılmaya yönelik kıpırdanışların başladığı görülüyor. Kentlerde yığılma dönemi bitti bitecek.  Dağılma dönemi başladı başlayacak. Dağılma döneminde, kırsal bölgeler gündeme gelecek. Kentin zenginleri, kırsal alanlara açılacaklar. Bahçeli konutlar, kırsal alanlarda yapılacak. Bunun planları şimdiden yapılmalı. Devlet ve belediyeler hazırlıksız yakalanmamalı. Yoksa Muradiye gibi, kent merkezinden daha yoğun yapılanma ve daracık yollarıyla yaşanması zor bir yapılanma çıkar ortaya.

Kentlere göçün durması ve ardından kentten kırlara göçün başlaması, Avrupa’da bizden çok önce başladı. Avrupa’da kentleşmede bizden önce başlamıştı.

 

Kentler yaşanmaz duruma gelince,  insanlar kendilerini kent dışına atıyorlar. Kentlerin uzağında,  yeni yerleşimler ortaya çıkmaya başladı. Yeni yerleşimler genellikle, bahçeli evler biçiminde oluyor. Toprakla ilişkisi kesilen, doğayı unutan insanlar, toprakla yeniden barışıyorlar.

 

Kentin dışında yeni yerleşim alanları arayışı Manisa’da da başladı. Şimdilerde üç beş kişi bir araya geldiğinde hemen kentin sıkıntılarını tartışmaya ve kentin dışında bahçeli evler için düşünce üretmeye başlıyorlar. Yeni Manisa’yı örnek veriyorlar. Yeni Manisa, açılmanın ilk işareteydi. 

Yeni yerleşim alanlarının sağlıklı biçimde kurulabilmesi için, Yeni Manisa Projesi örnek alınmalı, Yeni Manisa’yı kuranların deneyimlerinden yararlanılmalıdır. Ada bazında yapılanmanın önü açılmalıdır. Ada bazında düzenleme yapılması,  ortak alanların ayrılmasını, sosyal tesis yapımını kolaylaştırıyor. Proje uygulanmasında sıralama, ağaçlar, anıtlar, sosyal donatılar ve konutlar biçiminde olmalı. Eğer önce konutlara başlanılırsa, ortak alanlarda ağaç dikip korumak ve büyütmek zorlaşıyor. Eğer sosyal tesis baştan yapılmamışsa, sonradan yapmak mümkün olmuyor.

 

Kentlerde yığılma dönemi bitiyor. Açılma dönemi başladı başlayacak. Kırsal alanlara yöneleceğiz. Köylerin civarındaki marjinal alanlar yapılaşmaya açılarak, eski köy dokusu korunmalı mutlaka. Eski kenti koruyamadık, bari köyleri koruyalım.

Yönümüzü kırsal alana çeviriyoruz. Kentlerin yükünü azaltıyoruz. Hadi hayırlısı…

Yeni Manisa projesine başladığımızda 42 yaşındaydım, hayatımın en verimli 34 yılını bu projeye verdim. İlk zamanlarda heykel yapıyorum diye kızanlar, şimdi neden daha fazla yapmıyorsun diyorlar. Yeni Manisa’da yoğunluk az caddeler geniş. Kent Park’ın ardından şimdi de Karaçay Çevresi düzenleniyor. Adı Güzelyurt Mahallesi olan yeri Manisa tüm güzellikleriyle ortaya çıkıyor.

 

Yeni Manisa, Manisa’nın gülen yüzü, çağdaş uygarlığa açılan batı kapısıdır. Manisa’ya güzel bir yerleşim yeri eklediğimiz için mutluyuz. Sadece betondan yapılmış konutlardan oluşan kentlerin, açık hava hapishanesinden farkı olmaz. Kentler, ağaçları, anıtları, öne çıkarılan doğal güzellikleri, kente özgü yapıları, kentini seven iz bırakmış insanları ve sosyal donatılarıyla bir bütündür. Yapımına öncülük ettiğimiz Barış Alanı, Ceren Sitesi ile Birlik Parkı’ndaki anıtların ve heykellerin toplamı, Manisa’nın tümünde bulunan anıt ve heykellerin toplamından daha fazladır. Kooperatif ortaklarımız 90’lı yıllarda Barış Alanı’nda yaptığımız heykellere karşı çıkıyorlardı, şimdi alkışlıyorlar.

 

Bu kente sadece Güzelyurt Mahallesini kazandırmadık. Gelişmelerin değişimlerin önünü açtık. 1+1 konut dediğimizde olmaz diyenlerin çoğu şimdi 1+1 küçük konut edindiler. Küçük konutun büyük rahatlık getirdiğini gördüler.

Şimdi gündemimizde kırsala açılma var. Yeni projeler hazırlıyoruz. Gelin projelerin başlangıcında bizimle olun. Hem daha ekonomik konutlar edinmiş hem de kırlara yönelişin öncüsü olmuş olursunuz.

 

Bekliyoruz gelin görüşelim…





1 Nisan 2021 Perşembe

ÇÖZÜM ODAKLI OLMAK

Çözüm odaklı insanlar bulmak çok kolay olmuyor. İnsanların büyük bölümü zamanlarını marifet göstermek için çalışmak yerine, mazeret üretmek için çalışarak geçiriyorlar. Çevremde olmazı o kadar güzel anlatan insan var ki, anlattıklarında gerçekten olmaz mı? diye düşünmeye başlıyor insan.

Ben yapı olarak, olmaz denileni oldurmak için çalışmaktan keyif alan bir insanım. Olabilir olanı herkes yapar, iş olmaz denileni yapmaktır. Bunun için biraz sıra dışı olmak gerekiyor. Sıra dışı işleri ancak sıra dışı insanlar başarabiliyor.

Çözüm odaklı olmak konusunda neden yazı yazmak istediğimi anlatayım önce. Bir iş için, kendini yetkili gören bir memura derdinizi anlatmak, bir sorununuza çözüm bulmak için gittiğinizde, sizi dinler ve nasıl ve neden olmayacağını anlatmaya başlar. Siz söyleneni kabul ettiğinizde kişi iş yapmamış ve sorumluluk yüklenmemiş olur. Bu bizim bürokrasimizin kronik rahatsızlığıdır. Bence gelişemeyişimizin temel nedenlerinden birisi ve başta geleni budur. Hayatta bürokrasiden korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmadım. Hayallerimin yıkılması, gecikmesi ve zorlaşmasının acısını hep bürokrasi ile olan temaslarımda yaşadım. Bu nedenle sıkıntımı paylaşmak için “çözüm odaklı olmak” başlıklı bir yazı yazma ihtiyacı duydum.

Hiç çözüm odaklı kişilerle karşılaşmadın mı? diye soranlar olabilir. Karşılaşmaz olur muyum, karşılaştım elbet zaten o kişiler sayesinde sıra dışı işler yapmayı başardığımı söyleyebilirim. Bu konuda somut bir örnek vermek istiyorum: Kuracağımız bir Turizm Geliştirme Kooperatifi ile Yuntdağı’nda Kırsal Turizm Tesisi kurmak için görüşmelere başladık. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun (TKDK) hibe desteği verdiğini öğrenince kooperatifimizi kurduk. Projemizi hazırlayıp başvuruda bulunduk. İsteğimiz konaklama tesisimizi atalarımızın kullandığı halen Kırgızistan, Moğolistan ve Kazakistan’da kullanılan ahşap ve keçeden oluşan adına yurt denilen çadırlardan oluşturmak ve aynı alanda hobi bahçeleri yapmak şeklindeydi. Belediyemiz o güne kadar, ne çadır otele ne de hobi bahçelerine yapı ruhsatı vermiş değildi. İlk kez böyle bir istek iletiliyordu. Görüştüğümüz memurların tamamına yakını işin nasıl olmayacağını anlatmaya başladılar. Sonunda derdimizi Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün’e iletmek durumunda kaldık. Anlattıklarımızı dinledi. Projenizi beğendim size yardımcı olacağım dedi. Çözüm odaklı bir başkanla karşılaşmış olmaktan duyduğumuz mutluluğu sürekli çevremle paylaşıyorum. Sayın Cengiz Ergün, çözüm odaklı bir yaklaşım içinde olmasaydı, Yapı Ruhsatımızı alamazdık. Ruhsatımız olmadığı için hibe desteği alamazdık. Ve uzatmayayım Kırsal Turizmin gelişmesine katkı sağlayan, örnek uygulama olarak gösterilen Obasya Tesisleri çıkmazdı ortaya. Allah Sayın Cengiz Ergün’den binlerce kere razı olsun.

Sorun varsa çözümde vardır. Yeter ki, çözüme odaklanalım. Böyle yaparsak, yeni farklı sıra dışı projeler yapabilir, hibeler alabilir ve kentimizin gelişmesine katkıda bulunabiliriz.

Sayın Cengiz Ergün sayesinde başlattığımız Obasya Kırsal Konaklama tesisi için, ilk projemizin ardından dört proje daha hazırladık. Hazırladığımız projelerin tümü kabul edildi.

Obasya’da 2021 yılında eş zamanlı olarak, Zafer Kalkınma Ajansı’ndan aldığımız destekle Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi ve AB’den aldığımız hibe desteği ile Kültür Sınır Tanımaz Projeleri’ni gerçekleştirmek için başlattığımız çalışmaları sürdüreceğiz. Kültür Sınır Tanımaz Projemizin iki ortağı var. Türkiye’deki tek ortağı Manisa Büyükşehir Belediyesi, diğer ortağı da Bulgaristan’dan Kırcaali Belediyesi.

Yöneten çözüm odaklı olunca, yönetenin çalışanları da çözüm odaklı olmak için çaba gösteriyorlar. Ben oldum olası çözüm odaklı insanlara çoğu zaman hayran kalmışımdır. Her soruna çözüm bulamasalar bile uğraşmaları yeter. Yine de çözüm odaklı insanların insana moral verdiklerini mutlu ettiklerini ve gelişmenin önünü açtıklarını belirtmeliyim.

Bu yazımda çözüm odaklı insana örnek olarak Sayın Cengiz Ergün’ü verdim.  Bunu fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Çözüm odaklı insanlar, pratik ve yardımseverler olurlar. Bir problem çıktığında herkes kaçarken ortaya çıkıp fikirler üreten insanlar var ya, benim kahramanlarım onlardır. Bu insanlar fikirlerini söylemekten pek çekinmezler.

Bir kriz anında çözüme odaklanan kişiler aslında aynı zamanda, sadece konuşan değil gerekeni yapan insanlar oluyor genelde. Hayata olumlu baktıklarını düşünüyorum. Ve bu özellikleri sayesinde umutlu kişilerdir.

Özetle çözüm odaklı insanlar, insanların sorunlarına ortak olmak isteyen ve onlara çözümler öneren yöneticiler, arkadaşlar kolay bulunmuyor. Ayrıca kriz anlarında, hemen veryansın etmeyen ve bir çıkış yolu düşünen insanlara her zaman ihtiyaç var. Onların kıymetini bilelim ve değer verelim.

Çözüm odaklı insanlar çoğalırsa, hayat güzelleşir umutlar gerçekleşir.





25 Mart 2021 Perşembe

ÜRETİM VE PAYLAŞIM

İnsan soyunun temel sorunu üretim ve paylaşım. Daha çok üretim hakça paylaşım için çalışılıyor hep. Kişiler kuruluşlar, devlet herkes daha çok üretmenin ve üretimden daha çok pay almanın peşinde.

Daha çok üretim ve hakça paylaşım için, her kişi kurum ve kuruluş farklı yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Sadece özel sektörde değil, belediyelerde ve devlet kurumlarında da aynı amaçlı çalışmalar var. Örneğin belediyelerde, üretkenlik, katılım, eşitlik gibi temel ilkelerle amaçlanan, üretimde ve paylaşımda eşitliğin sağlanmasıdır.  Üretimde ve paylaşımda eşitliğin sağlanabilmesi için, katılım temel ilke kabul edilmelidir.

Üretim için dayanışma yapmak ortaklıklar kurmak işbirliği yapmak gerekiyor. Ortaklık kurana iş yapmak isteyene destek olmak gerekiyor. Bu arada belirtmek ve güzel bir gelişmeyi paylaşmak istiyorum: Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak, hazırladığımız projelere ortaklar ve  iştirakçiler arıyoruz her zaman, Son projemiz olan Kültür Sınır Tanımaz Projemize Manisa Büyükşehir Belediyemiz ve Bulgaristan’dan  Kırcaali Belediyesi ortak oldular. Bu ortaklıklar, AB hibelerini almamızı ve projemizi uygulamamızı kolaylaştırıyor. Kentimizde turizmin gelişmesine katkı sağlayacak yatırımları yapabiliyoruz. Devlet ve belediyeler kentin bölgenin ve ülkenin yararına olacak projelerin yapılmasında projelere Büyükşehir Belediyemizin yaptığı gibi destek verilmelidir. Obasya Kooperatifinin yönetimi ve ortakları olarak Manisa Büyükşehir Belediyesi Başkanımız Sayın Cengiz Ergün’e kooperatifimize kuruluşumuzdan bu yana verdikleri destekler için yürekten teşekkür ediyoruz.

Eğer destek ve katılım varsa, tartışmalar, çalışmalar dar bir çerçeve içinde yapılmıyorsa, korular kamuoyu önünde açıkça tartışılabiliyorsa sorunların aşılması daha kolay olmaktadır. Ancak, kararlar sen ben bizim oğlan boyutunu aşmadan dar bir çerçeve içinde yapılıyorsa, belki karar üretmek kolay olur ama, üretilen kararı uygulamak ve sonuç almak zorlaşacaktır.

Az gelişmiş toplumlarda, kararlar tartışmasız üretilir ancak, tartışma kararların uygulanmasında ortaya çıkar. Oysa doğru olanı, kararların tartışılarak alınması tartışmasız uygulanmasıdır. Kararlara tartışarak üretip tartışmasız uygulamayı öğrendiğimizde, demokrasi yolunda önemli bir aşamaya ulaşmış olacağız.

Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik,  yerel yönetimlerde vazgeçilmez ilkeler olarak uygulamaya konulduğunda, karar üretmenin ve sorunları aşmanın kolaylaştığı görülecektir.

Açıklığı ve katılımcılığı temel ilke edinen bir belediyenin, ihaleleri, özellikle büyük rakamlı olanlarını basın ve halk önünde gerçekleştirmesi gerekir. İhale günlerce öncesinden belli aralıklarla her türlü araç kullanılarak duyurulmalı ve mutlaka basın önünde yapılmalıdır.

Açıklık ve katılımcılık temel ilke olarak alındığında, söylentilerin azalmasının yanında, başarılı sonuçların alındığı görülecektir.

Belediye açıklık ve katılımcılığın kapısını aralarken, kent halkında da katılım isteği olmalıdır. Kent halkında katılım isteği yoksa katılım kapısının aralanmasının hiçbir anlamı olmayacaktır.

Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik gibi temel ilkeler ödünsüz uygulamaya konulduğunda, güven bunalımı yok olacak, sisler dağılacak ve yöneticiler olan halk desteği artacaktır.

Halka hizmet için seçilen insanların, açıklıktan, katılımdan korkmamaları gerekir. Açıklıktan ve katılımdan halka hizmet için değil, küpünü doldurmak için çalışanlar korkarlar ve uzak dururlar.

Açıklık ve katılımla,  açıların paylaşılarak küçültülmesi, sevginin paylaşılarak büyütülmesi kolaylaşacaktır.

Açıklık ve katılımla, daha çok üretim ve hakça paylaşımın sağlanması hem yerel hem de genel demokrasimizi güçlendirecektir.





11 Mart 2021 Perşembe

RİSK ALMAK

Büyük projeler risk almadan gerçekleştirilemiyor.
Eğer sıra dışı olmak büyük başarılar elde etmek istiyorsanız bunun risk almadan sorunlar yaşamadan başaramayacağınızı bilmelisiniz.
Ben risk alarak başarı sağlamayı; deneyerek, yaşayarak, bedeller ödeyerek öğrendim.
Risk almasaydım, Yeni Manisa Projesi olmazdı. Risk almasaydım, proje alanında ağaçlar, anıtlar ve sosyal donatılar olmazdı.
Risk almasaydım, Obasya ortaya çıkmazdı. 9 kişiyle kurulan bir kooperatif, ardı ardına beş proje yapıp, beşini de kabul ettiremez, AB başta olmak üzere TKDK’dan, Zafer Kalkınma Ajansı’ndan hibeler alamazdık.

Risk almanın çıkardığı sorunlarda oluyor mutlaka.

Sosyal medya ile gereğinden fazla ilgileniyorum. Sosyal medya bağımlısıyım diyebilirim. Her gün yeni paylaşımlar yapmayı seviyorum. Yazdıklarımın da tümünü paylaşıyorum. Ancak uzun yazıları kimse okumuyor. Kısa bir iki cümle olanlar daha çok okunuyor.

Sorunlar konusunda Facebook sayfamda kısa bir paylaşım yapmıştım, (Sorunsuz hayat olmaz. Hayat sorun çözme sürecidir. Ancak sorunları çözeceğiz, kendimiz çözülmeyeceğiz.) çok okunduğunu yorumlar yazıldığını gördüm.

Risk alıyorsanız sorunlarda yaşıyorsunuz. Sorun yaşamanın sıkıntısını, sorunları aşarak gideriyorum. İnanın yaşadığım mutluluk, çektiğim sıkıntıdan daha fazla oluyor. 

Benim için başarının tanımı, farklı projelerle, yaşadığım kente, bölgeye, ülkeye ve topluma yardımcı olmaktır. Kendimden çok toplumu düşünmektir. Kendimden önce hizmettir.

Risk almak neden başarıya yol açıyor. Başarı başarıyı getirirken aldığınız risklerde büyüyor. Sizin için risk almak yaşam biçimine dönüşüyor. Rahat yaşam bana göre değil. Anladım ki, beni hayata bağlayan aldığım riskler ve kazandığım başarılardır.  

Doğası gereği, riskler belirsizliğe meydan okumayı ve değişimi başlatmayı içeriyor. Daha başarılı olmak için bir arzunuz varsa, mevcut durumunuzdan kazandığınız sosyal tatmin size yetmiyor demektir.  O zaman yeni projelerle yeni hedefler belirlemeye ve yeni riskler almaya yönelmek gerekiyor. Ben risk alırken, yanımda bana güvenen aldığım risklere ortak olmak isteyen paydaşların olması da şart. Daha büyük başarılara ancak birlikte risk alarak ulaşılabiliyor. 

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, “Başarısız olması garanti edilen tek stratejinin risk almamak” olduğunu söyler. Hayatınızdaki riskleri almayı reddederseniz, önünüzdeki her fırsatı kendi elinizden almış olursunuz. Bu istikrar açısından rahatlatıcı olabilir ancak size herhangi bir boyutta büyüme veya gelişme sağlamaz.

Risk alan kişiler azınlıktır. Çoğu insan doğal olarak riskten uzaktır, bu nedenle düzenli olarak risk alırsanız azınlıkta olursunuz ve sıra dışı olarak görülürsünüz. Azınlıkta kalmayı sıra dışı olmayı düşünmekte bir risktir aslında. Ben sürekli riskler alan bir kişi olarak hayatımdan çok memnunum.

Risk almak; her duruma, her fırsata atlamakla ilgili değildir. Doğru olanları almakla ilgilidir. Herhangi bir karara varmadan önce tüm seçeneklerinizi tam olarak keşfedin.

76 yaşında bir yurttaş olarak, risk alma konusunda söyleyebileceğim son söz nedir diye sorduğunuzda vereceğim cevap şöyle olur: Büyük projeler düşünün. Risk almayı göze alın. Riskinizi paylaşacağınızı bildiğiniz paydaşlar bulun. Açık olun. Riskleri alıp yeni başarılara yelken açın. Hayattan keyif almanın yolu bence budur.

Risk almak üzerine birkaç güzel söz de paylaşarak noktalayayım yazımı.

Kaplumbağaya dikkat et, ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor. James B. Conont

Ölüm, sahip olduğumuz en büyük korku değildir; en büyük korkumuz yaşamak için risk almaktan korkmamızdır. Don Miguel Ruiz

Korku yaşamın değil, ölümün bir parçasıdır. Yaşamın anlamı risk almaktır, maceradır, bilinmeyenin içine dalmaktır. Osho

Eğer fırtına çıkınca yolcular gemiyi terk etmiş olsalardı kimse okyanusu geçemezdi. Charles R. Kettering

Risk al, hata yap. Ancak böyle büyüyebilirsin. Acı, cesareti besler. Cesur olmayı öğrenmek için başarısızlığı tatmış olman gerekir. Mary Tyler Moore

Yaşadığımız her an önümüzde iki seçenek vardır; gelişime doğru bir adım atmak ya da güvende hissetmek için bir adım geri kalmak. Abraham Maslow





5 Mart 2021 Cuma

AFAD

"Deprem öldürmüyor çürük binalar öldürüyor" sözünü çok kullanıyoruz. Buna bilinçsizlik sözünü de eklemek gerek.

Yapı sektörüyle ilgili bir kişi olduğum ve deprem bölgesinde yaşadığımız için deprem konusuyla yakından ilgileniyor bu konuda yazılar yazıyor konuşmalar yapıyorum.
Bugün Radyo Hiraş’ta Afad Manisa il Müdürü Güray Karakaya konuğumuz olacak yine depremi deprem konusuna yapılacakları konuşacağız.

Balık hafızalıyız demeye dilim varmıyor ama çabuk unutan bir toplumuz. Depremi deprem olunca anımsıyoruz. Yaşanılan felaketleri çabuk unutuyoruz.

Ülkemizde yaşadığımız, Kocaeli- Gölcük, Düzce ve takip eden Afyon, Pülümür, Bingöl depremlerinin ardından depremin ekonomik ve sosyal sonuçları konusuna tartışmaya alınacak önlemleri tartışmaya başlamıştık. Depremler sonrasında rahmetli, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı tanımıştık. Anlattıklarıyla yakından ilgilenmiş ve bilgilenmiştik. Sayın Işıkara bir anda çocuklar dahil toplumun en tanınan kişisi durumuna gelmişti. Şimdi kaç kişi hatırlar bilemiyorum.

Hepimiz şunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir deprem ülkesidir ve Türkiye’de her an deprem olabilir; şu anda da olabilir. Dolayısıyla biz bu olguyla yaşamak zorunda olduğumuzu bileceğiz ve bu olguyla yaşamayı öğreneceğiz. Onun için de öncelikle deprem bilincini mümkün olduğu kadar yaymaya çalışacağız. Depremden korunmanın en önemli yolu olan depreme dayanıklı yapılar yapma düşüncesine sahip çıkacağız. Depreme duyarlı ve bilinçli bir toplum olma yolunda hızla ilerleyeceğiz.

Sanırım 2019 yılındaydı, ben soran sorgulayan katılan bir yurttaş olarak, Manisa Afad İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’yı makamında ziyaret etmiştim. Dinlediklerimden sonra Afad gönüllüsü olmaya ve arkadaşlarımın da AFAD gönüllüleri içine katılmalarına yardım etmeye karar verdim.  Hem bu güzel kentte yaşayan bir kişi ve hem de yönetiminde bulunduğum kurumların başkanı olarak, ne yapabilirim diye düşündüm. Konuyu arkadaşlarımla paylaştım. Gördüm ilgi aldığım destek beni çok sevindirdi. Hemen kolları sıvadık ve çalışmalara başladık.

Her zaman “eğitim şart” diyoruz ya, her konuda olduğu gibi deprem ve diğer felaketler konusunda da eğitim gerçekten şart. Afad gönüllüsü olunca, internet üzerinden eğitim almaya başladık. Aldığımız eğitimin amacı deprem zararlarının azaltılması hususunda bilincin sağlanmasıdır. Hem birey hem de kendi ailemizin bir ferdi olarak üzerimize düşen görev öncelikle aile deprem planı yapmak ve deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz ve sürekli tatbikatlar yapmamız gerektiğini öğrenmek oldu. Öğrendiklerimizi yakın çevremiz ve ailemizle paylaşmaya başladık.  Çalışmaları iş yerimizde, kamu kurumlarında, okullarda ve üniversitelerde sürdürmeliyiz. Tüm bunlar bizi Temel Afet Bilinci olan bir toplum yapacaktır. Bu bilince ulaşmanın yolu da bir daha tekrarlıyorum, eğitim, sürekli eğitimdir.

Sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düştüğü bilinciyle çalışmalıyız. Kentimizin en güzel mahallesi olan Güzelyurt’ta ve Yuntdağı’nda çalışmaların özel ve güzel örneklerini sergilemeliyiz. İşe Güzelyurt’ta bulunan sitelerimizin yöneticileriyle bir araya gelerek başlamalıyız. Daha sonra Yuntdağı’nda bulunan köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin muhtarlarıyla toplantılar başlatıp sürdürebiliriz. 2021 yılı bizim için AFAD Gönüllülerini çoğaltma ve çalışma yılı olmalı. Gönüllü kuruluşların desteği, heyecanı ve uzmanlığı olmadan devletin tek başına afete uğramış toplumların ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığını biliyoruz. Bu nedenle soran sorgulayan katılan, ülkesini ve kentini seven yurttaşlar olarak çalışmaların içinde olmalıyız. AFAD yöneticilerin de bunu amaçladığını öğrenmek beni çok mutlu etti.

17 Ağustos 1999 tarihini unutmayacağız.  Marmara Depremi büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bir deprem olarak belleklerimizden silinmedi, silinmemeli. Deprem sadece deprem yaşadığımızda değil sürekli gündemimizde olmalı.

İlimizde Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ve bu müdürlüğün, konunun bilincinde çalışkan bir Müdürü ve personeli var. Bizde Manisalılar olarak destek verdiğimizde, güzel işler başarılacağından hiç kuşkunuz olmasın. İlimizin Afet ve Acil Durum Müdürlüğü yerel boyutta üzerine düşen görev ve sorumlulukların bilinci içinde çalışmalarını sürdürüyor. İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’dan dinlediklerim ve gördüklerim beni çok mutlu ve umutlu etti.

Afad Gönüllüsü olarak girdiğim, 2021 yılının sorunların aşıldığı, gelişmenin hızlandığı, felaketlerin yaşanmadığı bir yıl olmasını diliyor ve yeni yılınızı yürekten kutluyorum…





 
back to top