13 Ağustos 2018 Pazartesi

CEHALET


Bu gün cehalet üzerine yazayım istedim.
Önce cehalet için kim ne demiş ona baktım. 
Mustafa Kemal Atatürk’le başlamak istiyorum. “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.” “Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyordur.” Diyor Mustafa Kemal.

Mevlana’nın da güzel sözleri var Cehalet için: “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol” “Cahil olanların merhameti ve lütfu azdır.” Evet bu nedenle hiçbir şeyden korkmuyorum cahilden korktuğum kadar.
Birde Karl Marx ne demiş Cehalet için ona bakalım. “Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.”
“Cehalet mutluluktur.” Diyenler de oluyor bazen. Bu sözü de Matrix filminde Morpheus söylüyor. Cehalet çok kolay değil mi?  Her şeyi bildiğini sanıyorsun. Bilmediğinin farkında bile değilsin…
Yalçın Küçük’ten de Üniversite hocalarına büyük bir taş gelmiş: “Eskiden "cahil" diyorduk ve şimdilerde kibar olduk, "üniversite hocası" diyoruz.”  Üniversite hocalarından da cahiller yok değil. Bazen insanın, “Nasıl Prof. Olmuş” diye düşünmesi gerekiyor. Yalçın Küçük anlaşılan cahil kalan hocalara çok kızmış.
Hazreti Ali’nin de cehalet için söylenmiş güzel sözleri var : “Hiçbir acı cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.” “İnsanoğlu, her şeyden daha çok terazinin (kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır olur.” İlmiyle ağır olan bilim adamlarına çok ihtiyacımız var. Yazıma almam gereken, Hazreti Ali’nin bir güzel sözü daha var: “Bilgi kadar zenginlik, cehalet kadar yoksulluk yoktur.”
Zenginliği parayla malla mülkle ölçmeyin. Zenginliği bilgiyle ölçün. Bilginizi paylaşarak büyütün.
Bertolt Brecht’in sözünü bu yazıya almadan olmaz. Bertolt Brecht “Hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama bilip de susan ahlaksızdır.” Gerçekten bilenin bildiğini söylemesi. Bilgisini toplumun hizmetine sunması gerekiyor.
“On altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli öğrenmektir. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın yaşadığının göstergesi,  öğrenmek ve öğrendiğini eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan, anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı yaşamaya başlarız.





Hiç yorum yok:

 
back to top