31 Ocak 2014 Cuma

Sevgi Kültürü

Sevgisizlik sadece bireylerde değil toplumlarda da travmaya neden oluyor. Sevgi olmadan pozitif enerji yaratılamıyor. Sevginin duygu enerjisini nasıl etkilediğini, nasıl onarıcı bir etkisinin olduğu bilinen bir gerçektir. Bir yetkilinin yaptığı sevgi dolu bir konuşmanın, dalga dalga Anadolu’ya yayıldığına, bir anda ülkenin pozitif enerjisinin yükseldiğine, yüzlerin güldüğüne hepimiz tanık oluyoruz.  Kin, öfke, nefret, düşmanlık, kıskançlık gibi olumsuz duyguların yerine şefkat, merhamet, bağışlayıcılık, yardımseverlik, iyilik yaparak mutlu olma, insanları sevme, iç huzura ve esenliğe kavuşma gibi duyguların yerleştirildiğini görsek ardından işlerin düzeldiğini de göreceğimizden hiç kuşkunuz olmasın. Yaşadığımız tüm sorunların kökeninde sevgisizlik var.

Yönetenlerin sevgiyi derinlemesine yaşaması, evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine dönüştürmesi ve bunu söylemine ve eylemlerine yansıtması huzurun sihirli anahtarı olabilir.  

Ne yazık ki, sevgi yerine korku tercih ediliyor genellikle. Kolaycı bir yaklaşım olduğu için, gelişmemiş toplumlarda, her şey korku üzerine biçimlendiriliyor. Ve korku kültürü egemen oluyor.

Yöneticilerin asık suratlı olması, annenin babanın çocuklarına sert görünmek için çaba harcaması, öğretmenin öğrencisini dövmesi hep korku kültüründen kaynaklanıyor. Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin de mümkün olmadığı da bilinmelidir.

İnsan, toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı, verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Hiç yalan söylememeli. Haksızlık yapmamalı.Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi,  ayıplanmaktan korktuğu için değil,  insanları sevdiği için yapmalı.

En büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır.



Hiçbir kimse ülkemizde sevgi kültürünün etkin olduğunu söyleyemez. Çevrenize bakın, herkes birbirini korkutmaya çalışıyor. Devlet yurttaşı korkutarak, yaptıracağını yaptırmak isterken,  öğretmen öğrencisini, adam karısını, kadın çocuğunu korkutarak amacına ulaşmaya çalışıyor. Böyle olmasaydı. “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter.”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin”denilir miydi? İşkence olur muydu? Sokak ortasında, insanlar birbirinin gözünü patlatıp, ördürür müydü? Gencecik çocuklar ceplerinde silah ve bıçaklarla gezer miydi?  Evet, ülkemizde korku kültürü etkin durumdadır. Korkunun yerini sevgi almadıkça, yaşam hiç birimize anlamlı ve coşkulu gelmeyecektir.

Yaşamayı seviyor muyuz? Kendimizi, kentimizi, ülkemizi, dünyayı seviyor muyuz? Karşılıksız sevmeyi biliyor muyuz?  Yüreğimizi kin ve nefretten arındırabiliyor muyuz?  Bu soruları kendi kendimize sorduğumuzda, yanıtların pek olumlu olabileceğini düşünemiyorum. Yanıtlarımız olumlu olsaydı. Sevgi, barış, kardeşlik, işbirliği ve dayanışma olurdu. Herkes birbirinin gözünü oymak için fırsat kollamazdı. Herkes birbirinin kuyusunu kazmazdı. Herkes işini bir yana bırakıp sabah akşam dedikodu yapmazdı.

Sevgi ve gelişim iki evrensel değer. Bu değerleri yücelten kendisi de yücelir. Bu değerleri yücelten hem sevilir hem de gelişir. Sevmek üzerine birazcık kafa yorsak ve insanları sevmeye çalışsak, öfkeyi bir politika yapma biçimi olarak görmesek ne kaybederiz ki. Ancak sevgi kültürünü etkin kıldığımızda çok kazanacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmamalı. Kin ve nefreti yüreğimizden atalım yerini sevgi dolduracağını ve sevgi dolu yüreklerin olduğu yerde korku kültürünün barınamayacağını hep birlikte görelim…


Mustafa PALA
31.01.2014

Hiç yorum yok:

 
back to top