Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

5 Mart 2021 Cuma

AFAD

"Deprem öldürmüyor çürük binalar öldürüyor" sözünü çok kullanıyoruz. Buna bilinçsizlik sözünü de eklemek gerek.

Yapı sektörüyle ilgili bir kişi olduğum ve deprem bölgesinde yaşadığımız için deprem konusuyla yakından ilgileniyor bu konuda yazılar yazıyor konuşmalar yapıyorum.
Bugün Radyo Hiraş’ta Afad Manisa il Müdürü Güray Karakaya konuğumuz olacak yine depremi deprem konusuna yapılacakları konuşacağız.

Balık hafızalıyız demeye dilim varmıyor ama çabuk unutan bir toplumuz. Depremi deprem olunca anımsıyoruz. Yaşanılan felaketleri çabuk unutuyoruz.

Ülkemizde yaşadığımız, Kocaeli- Gölcük, Düzce ve takip eden Afyon, Pülümür, Bingöl depremlerinin ardından depremin ekonomik ve sosyal sonuçları konusuna tartışmaya alınacak önlemleri tartışmaya başlamıştık. Depremler sonrasında rahmetli, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı tanımıştık. Anlattıklarıyla yakından ilgilenmiş ve bilgilenmiştik. Sayın Işıkara bir anda çocuklar dahil toplumun en tanınan kişisi durumuna gelmişti. Şimdi kaç kişi hatırlar bilemiyorum.

Hepimiz şunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir deprem ülkesidir ve Türkiye’de her an deprem olabilir; şu anda da olabilir. Dolayısıyla biz bu olguyla yaşamak zorunda olduğumuzu bileceğiz ve bu olguyla yaşamayı öğreneceğiz. Onun için de öncelikle deprem bilincini mümkün olduğu kadar yaymaya çalışacağız. Depremden korunmanın en önemli yolu olan depreme dayanıklı yapılar yapma düşüncesine sahip çıkacağız. Depreme duyarlı ve bilinçli bir toplum olma yolunda hızla ilerleyeceğiz.

Sanırım 2019 yılındaydı, ben soran sorgulayan katılan bir yurttaş olarak, Manisa Afad İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’yı makamında ziyaret etmiştim. Dinlediklerimden sonra Afad gönüllüsü olmaya ve arkadaşlarımın da AFAD gönüllüleri içine katılmalarına yardım etmeye karar verdim.  Hem bu güzel kentte yaşayan bir kişi ve hem de yönetiminde bulunduğum kurumların başkanı olarak, ne yapabilirim diye düşündüm. Konuyu arkadaşlarımla paylaştım. Gördüm ilgi aldığım destek beni çok sevindirdi. Hemen kolları sıvadık ve çalışmalara başladık.

Her zaman “eğitim şart” diyoruz ya, her konuda olduğu gibi deprem ve diğer felaketler konusunda da eğitim gerçekten şart. Afad gönüllüsü olunca, internet üzerinden eğitim almaya başladık. Aldığımız eğitimin amacı deprem zararlarının azaltılması hususunda bilincin sağlanmasıdır. Hem birey hem de kendi ailemizin bir ferdi olarak üzerimize düşen görev öncelikle aile deprem planı yapmak ve deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz ve sürekli tatbikatlar yapmamız gerektiğini öğrenmek oldu. Öğrendiklerimizi yakın çevremiz ve ailemizle paylaşmaya başladık.  Çalışmaları iş yerimizde, kamu kurumlarında, okullarda ve üniversitelerde sürdürmeliyiz. Tüm bunlar bizi Temel Afet Bilinci olan bir toplum yapacaktır. Bu bilince ulaşmanın yolu da bir daha tekrarlıyorum, eğitim, sürekli eğitimdir.

Sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düştüğü bilinciyle çalışmalıyız. Kentimizin en güzel mahallesi olan Güzelyurt’ta ve Yuntdağı’nda çalışmaların özel ve güzel örneklerini sergilemeliyiz. İşe Güzelyurt’ta bulunan sitelerimizin yöneticileriyle bir araya gelerek başlamalıyız. Daha sonra Yuntdağı’nda bulunan köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin muhtarlarıyla toplantılar başlatıp sürdürebiliriz. 2021 yılı bizim için AFAD Gönüllülerini çoğaltma ve çalışma yılı olmalı. Gönüllü kuruluşların desteği, heyecanı ve uzmanlığı olmadan devletin tek başına afete uğramış toplumların ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığını biliyoruz. Bu nedenle soran sorgulayan katılan, ülkesini ve kentini seven yurttaşlar olarak çalışmaların içinde olmalıyız. AFAD yöneticilerin de bunu amaçladığını öğrenmek beni çok mutlu etti.

17 Ağustos 1999 tarihini unutmayacağız.  Marmara Depremi büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bir deprem olarak belleklerimizden silinmedi, silinmemeli. Deprem sadece deprem yaşadığımızda değil sürekli gündemimizde olmalı.

İlimizde Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ve bu müdürlüğün, konunun bilincinde çalışkan bir Müdürü ve personeli var. Bizde Manisalılar olarak destek verdiğimizde, güzel işler başarılacağından hiç kuşkunuz olmasın. İlimizin Afet ve Acil Durum Müdürlüğü yerel boyutta üzerine düşen görev ve sorumlulukların bilinci içinde çalışmalarını sürdürüyor. İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’dan dinlediklerim ve gördüklerim beni çok mutlu ve umutlu etti.

Afad Gönüllüsü olarak girdiğim, 2021 yılının sorunların aşıldığı, gelişmenin hızlandığı, felaketlerin yaşanmadığı bir yıl olmasını diliyor ve yeni yılınızı yürekten kutluyorum…





25 Şubat 2021 Perşembe

UZLAŞMA

Yaşayarak görüyoruz ki, hayat eve, milyonların sevgisi yüreğe, kitaplar ve düşünceler belleğe zor sığıyor. Köşe yazımı yazmak için bilgisayarımın başına geçtim. Seferberlik ve uzlaşma üzerine yazacağım bugün. Seferberlik arkasında ulusal uzlaşma varsa başarıya ulaşır. Bugün ne iktidarı ne muhalefeti ne de bir kurum ya da bir kişiyi eleştireceğim. Bugün soran, soruşturan, araştıran,  süreçlere katılan etkin olmaya çalışan 76 yaşında bir yurttaş olarak sadece seferberlik ve uzlaşma üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.

Seferberlik tüm yurttaşların mal, hizmet, kaynak ve düşünce üretme gücünü ayın amaca yönlendirme eylemidir. Seferberliğin başarılı olması için ortak akıl, ulusal uzlaşma ve ulusal katılma gerekir.

Mal, hizmet, kaynak ve düşünme üretimi için, merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin, ilgili kurum ve kuruluşların ve sivil toplum katkısını almak şart. 

Seferberlik yönetimi, çok sesli bir orkestranın yönetimi gibidir. Çok sesliliğin uyumunun sağlanması amaçlanır. Seferberliğin olmazsa olmazı uzlaşma dedim ya, gerçekten öyle. Ne kadar uzlaşma o kadar başarı.

KORONAVİRÜSÜ YENMEMİZ İÇİN SEFERBERLİK, SEFERBERLİK İÇİN DE UZLAŞMA ŞART.

Uzlaşma bir kültürdür.

Uygar insana uzlaşma yakışır.

Uzlaşma uygarlıktır.

Bu ülkenin, evinde mahallesinde, köyünde kasabasında kentinde her yerinde, en tepesinden en küçük birim olan aileye kadar uzlaşmaya ihtiyacı var. 

Demokrasi uzlaşmadan güç alır. Uzlaşma olmadan demokrasi olmaz.

Ayrı düşünmek başka şey, ayrı durmak başka şey, ayrı düşünebiliriz ama ayrı duramayız.  Aynı fikirde olanlar anlaşır elbet. Önemli olan ve olması gereken, farklı fikirlerde olup, birbirine saygı duyabilmesidir insanın. Bunu başardığımızda uzlaşma kolaylaşır…

Biz aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Biz aynı geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hepimiz batarız. Geminin kaptan köşkü de batar; en altındaki sintine bölümü de batar.  Bu ülkede uzlaşma kültürünün gelişmesi gerekiyor. Sevginin yerini, nefretin aldığı ortamda uzlaşma olmuyor. Kavga ve uzlaşma aynı torbaya sığmıyor. 

AYRIŞTIRAN DEĞİL BİRLEŞTİREN OLUN

Ülkenin yöneticileri ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır.  Ülkenin ve yurttaşların tümünü kucaklamalıdır. Belediye Başkanları da öyle, bir partinin adayı olurlar ama seçildiklerinde tüm kentin başkanıdırlar artık. Tüm yurttaşlara eşit yakınlıkta olmaları gerekir. Yoksa uzlaşma zorlaşır, uzlaşmanın yerini dayatma alır.  Partiler fikir kulüpleri gibi olmalı. Partiler ülkenin sorunlarına çözümler ve projeler üretmeli. Halkta projelere bakıp oy vermeli. 

Siyaset halka gösterilen ilgiyle yapılmalı. Partiler arasında uzlaşma kültürünün gelişmesi, demokrasinin kökleşmesine ihtiyaç var. Eğer ülkemizde uzlaşma yaşayan bir gelenek haline gelirse, güçlü iktidarlar da başarılı olur, koalisyonlarda. 

SİYASET ÖFKEYLE DEĞİL SEVGİYLE YAPILMALI

Siyaset öfkeyle değil sevgiyle yapılmalı. Terörün kurban aldığı ölümlerin olduğu yerlerde liderler toplu fotoğraf verebilmeliler. Tasada ve kıvançta birlikte olabilmeliler.  “Benin dediğim dedik çaldığım düdük” denilen yerde uzlaşma olmaz. “Gelin yapılması gerekeni birlikte saptayalım” denilirse uzlaşma olur. Liderler en az iki üç ayda bir kez bir araya gelmeliler. Birbirlerinin elini dostça sıkabilmeliler.  Söz konusu vatan, söz konusu cumhuriyet, söz konusu demokrasi olduğunda işbirliği yapabilmeliler. 

UZLAŞMA OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ 

Kavgayla gelen başarı kavgayı, uzlaşmayla gelen başarı uzlaşmayı özendirir. Barışa, dayanışmaya uzlaşmaya ihtiyacımız var. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütmeye ihtiyacımız var. Bir siyasi partinin üyesi olmak diğer siyasi partilerin düşmanı gibi davranmayı gerektirmez. Tek ihtiyacımız var: Uzlaşma, sadece uzlaşma. Uzlaşmayı halk olarak biz istersek, siyasiler de istemek zorunda kalırlar. Haydi, o zaman, uzlaşmak için, işbirliği ve dayanışma için uzat elini. 

BEN NEREDE HATA YAPTIM

Liderler ve hepimiz kendimize “ben nerede hata yaptım” sorusunu sormalıyız ara sıra. Başarılarını dillendirdikleri gibi hatalarını da açıkça söyleyebilmeliler. Özeleştiri yapabilmeliler. Unutmayalım bu ülkede uzlaşma kapısını aralamak çözüme, barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve aydınlığa kapı aralamaktır. Önce uzlaşacağız, seferberlik yapacağız. Koronavirüsü yeneceğiz ve ardından gelecek olan sorunları hep birlikte aşıp esenliğe çıkacağız. Olur mu diye sormayın.  Uzlaşırsak birlikte çalışırsak, öfkenin yerine sevgiyi koyarsak ve ortak aklı etkin kılarsak olur.





17 Şubat 2021 Çarşamba

KORKUYLA YAŞAMAK

Muğla’dayım dışarıda müthiş bir fırtına var. Yatağa uzandım, Doğan Cüceloğlu’nun ‘Kendini keşfetmeye zorluklara başa çıkmaya var mısın?’ adlı kitabını okuyorum. Zorluklarla başa çıkma konusunda epey deneyimliyim ancak korkularla başa çıkmak daha zor oluyor.

Doğan Cüceloğlu’nun kitabını okurken Doğan hoca öldü haberini alınca, öylecene donup kaldım. Ölüm korkusunu son günlerde hepimiz yoğun biçimdi yaşıyoruz. Bir yerine iki maske takmaya insanlardan uzaklaşmaya başladık. Evden çıkasımız gelmiyor. Tek dostumuz akıllı telefonumuz ve kitaplarımız oldu.

Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarının çoğunu okudum. Okuyamadıklarımı bulup okuyacağımı, okuduklarımın bazılarını da yeniden okuyacağım. Örneğin, Savaşçı kitabını yeniden okumak istiyorum.

Yaşantımızı kâbusa çeviren kavramlardan biri olan korku üzerine yazmak istiyordum bugün. Doğan hocanın ölüm haberi yazımın içeriğini birazcık değiştirdi.

Yaşantımı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiriyorum. Hiç bugünkü kadar korkuyu yoğun biçimde yaşadığım günler olmadı benim.

Yoksullaşma, işlerimizi, sevdiklerimizi kaybetme, değersiz görülme, amaçlarımıza ulaşamama, yaşlanma, hastalanma, ölme gibi korkularla mücadele ederek sürdürüyoruz ömrümüzü. Bu tür duyguları yaşamımızın farklı dönemlerinde yaşıyor olabiliriz. Ancak bu korkuların tümünü yoğun biçimde yaşıyorum şimdi. Yarının ne getireceğinim bilinmemesi de korkutuyor insanı. Korkuların kişisel olanları kadar toplumsal olanları da var. Toplumsal korkularım beni daha çok etkiliyor. Birçok kişinin farkında olmadığı susuzluk tehlikesi, birçok kişinin farkında olmadığı önemsemediği cumhuriyetin ve ülkemizin geleceği meselesi de korkularımı büyütüyor benim.

Bakın, Doğan Cüceloğlu korku toplumu, korku kültürü konusunda ne diyor:

“Türkiye’de yaşayan ortalama bir insan kendini sıradan bir vatandaş olarak güven içinde görmez, göremez; bu ülkemde hep böyle olagelmiştir. Güven içinde hissedebilmesi için vatandaş olması yetmez; ‘güçlü kişilerle’ ilişki içinde olan bir vatandaş olması gerekir. Vatandaşın ‘dayısı,’ ‘arkası,’ ‘güçlü bir makam-mevki ile ilişkisi’ yoksa yani sadece sıradan bir vatandaş ise ‘güçlü olana yenik düşeceğini bilir. Korku kültüründe güçlü olan haklıdır; değerler kültüründe haklı olan güçlüdür. Sıradan vatandaş kendini savunmasız, sürekli olası tehlikelere maruz, korunmasız hisseder. Gergin, stresli, kaygılı, şevksiz ve içten içe öfkelidir.”  Bu duygular içindeki insanın mutlu olması mümkün değil bence. Hele buna bir de korona salgını korkusu eklenmişse. Korkuları bu kadar yoğun yaşamaktan da korkuyorum. Korku hastalık getirir biliyorum. Korkuları yenmeye çalışıyorum.

Küçükken bizi korkuyla yönetmeye çalışırlardı. Öcü geliyor derlerdi. Allah seni taş eder derlerdi. Ben öcü olmadığını erken anlayanlardandım. Kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi annem. Kapı eşiğinde oturursam şeytan çarpmayacağını ancak hava cereyanının çarpacağını bilirdim. Tek odalı bir evde otururduk. Odun yaktığımız bizim bacalık dediğimiz duvarda bir girinti vardı, burada yaktığımız ateşle hem ısınırdık hem de yemeğimiz yapılırdı. Bacalıktan çıkan hava nedeniyle evimizin kapı eşiğinde büyük bir hava cereyanı olurdu. Annem kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi sürekli olarak. Sanırım annemin annesi de öyle söylemiştir çocuklarına. Ve sanırım şeytan çarpmasın diye kimse kapı eşiğinde oturmamıştır bence.

Ben hiçbir şeyden korkmuyorum diyenlere hiç inanasım gelmiyor. Ben korona salgınından çok korkuyorum. Ben ülkemizin geleceğinden endişeleniyorum. Yapacaklarımın sınırlı olması beni daha çok korkutuyor. Çok cesur olduğumu, hiçbir şeyden korkmadığımı söyleyemem. Korkmak da sevmek gibi insani bir duygudur. Korkuyla yaşamak gerçekten çok zor oluyor. Korkuyu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Korku içinde geçen her günümüzün ömrümüzden en az üç günü belki daha fazlasını götürdüğünü düşünüyorum.

Yaşanılan korkuyu aşmak için neler yapmam gerektiğini düşünüyorum. Oturup korku üzerine konuşsak düşüncelerimizi paylaşsak aşmamız kolaylaşır ancak bir araya gelemiyoruz. İş başa düştü kendi korkumuzu kendimiz aşacağız. Sorunu belirlediğime göre çözme yolunda bir adım atmış oldum diyorum kendi kendime. Umutlarımı yitirmemeliyim. Gelecek güzel günlerin düşünü kurmalıyım. Salgınlar ilk kez yaşanmıyor ki dünyamızda.

Geleceğe dönük en büyük korkularımızdan biri de yaşlanma. Bu karşı çıkamayacağımız bir gerçek evet yaşlanacağız. Her yaşın bir güzelliğinin olduğunu bilmeliyiz. Yeter ki sağlıklı yaşlanalım.  Yaşlılık konusu açıldığında korku ve endişeye kapıldığımız oluyor elbet ancak kısa bir süre sonra hiçbir şey yokmuş gibi günlük yaşamımıza devam ediyoruz. Sizi bilmem ama ben öyle yapıyorum.

İnsan birisiyle konusunca ya da düşündüklerini yazınca rahatlıyor. Şimdi korkularımın giderek azalacağını düşünmeye başladım bile. Korkuyu aşmak gerekiyor. Korkuya yenilmemek gerekiyor. Tüm kötülüklerle olduğu gibi korkuyla da savaşmak gerekiyor.

Doğan Cüceloğlu’nu okuyun. Korkuları aşmanıza, hayata güçlü biçimde tutunmanıza katkısı olduğunu göreceksiniz. Kendinizi daha yakından tanıyacaksınız. Kendinizle konuşmaya başlayacaksınız. Kendinizle iletişim kuramıyorsanız, başkalarıyla sağlıklı iletişim kuramazsınız. Korona günlerini fırsata dönüştürüp kendinizi tanımaya çalışınız.

Seni çok özleyeceğiz Doğan Hocam. Işıklar içinde kal. Kitapların önce içimizi sonra yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.





11 Şubat 2021 Perşembe

KADİR KESKİN

Hayatı boyunca eğitim alanında önemli çalışmalar yapan yazar, emekli öğretmen Kadir Keskin’i yazmak istedim bugün.

Kadir Keskin benden bir yaş büyük o 1944’ü ben 1945’liyim. İkimizde köy kökenliyiz.
Kadir Keskin’i yazılarından tanıyorum kendisiyle oturup sohbet edemedik. Nasip bugünmüş. Kadir Keskin 12 Şubat 2021 Cuma günü saat 12.15’te Radyo Hiraş’ta konuğumuz olacak. Kadir Keskin kitaplar ve köşe yazıları yazan bir arkadaşımız. Kendisi, Afyon Dazkırı Çiftlik doğumlu ancak, o Manisa’nızın yaşayan önemli bir değerimizdir.

Bir eğitimci olarak Kadir Keskin yapması gereken her şeyi fazlasıyla yapmış. Ben burada yaptıklarının bazılarına değinmekle yetineceğim. Ancak, okuyucularıma Kadir Keskini tanıyın yazdıklarını okuyun örnek alınacak çalışkan bir eğitimcidir derim. Bakın nişeler yapmış Kadir Keskin: Almanya’nın İngolstadt şehrindeki Apian- Gymnasium ile Manisa Lisesi’ni kardeş okul yapmış. Bu kardeşlik ilişkisi iki okul müdürlerinin gayretleriyle şehirlere de yansıtılmış. Manisa ile İngolstadt‘ın kardeş şehir olmaları sağlanmış. Avrupa’ ya açılan bu kapı sayesinde Manisa’da birçok okulun bu olanaklardan yararlandığı biliniyor.

Yazarın müdürlüğü sırasında kendi okuluna: Hibe olarak komple fizik – kimya laboratuarı, Manisa Belediyesine de makam aracı kazandırdı.

Kadir Keskin’e İngolstadt Belediyesi tarafından kültür nişanı verildi.

İlkokulu kendi köyünde okuyan Kadir Keskin ortaokulu dışarıdan bitirdi. İzmir İmam- Hatip Lisesi’ni 1965’te, aynı yılın Eylül ayında da Balıkesir- Savaştepe Öğretmen Okulunu dışarıdan bitirdikten sonra Konya yüksek İslam Enstitüsü’nü( İlahiyat Fak) 1969 yılında bitirerek Çanakkale/ Biga’da öğretmenlik hayatına başladı. Yedek Subay askerliğini yaptıktan sonra Manisa Salihli Lisesi’nde öğretmenliğe devam etti. Salihli 50. Yıl Ortaokulu Müdür Başyardımcılığını yaptı. Daha sonra Kırkağaç Lisesi Müdürü olarak atandı. Oradan zamanın şartları içinde Manisa Yuntdağı Osmancalı köyü Ortaokuluna öğretmen olarak tayin edildi. Bir müddet burada çalıştıktan sonra 1980 yılında Manisa Lisesi Müdür Baş Yardımcılığına getirildi. Manisa Lisesi Müdürü emekli olunca da 1998 yılana kadar 18 yıl bu Manisa Lisesi müdürlüğü görevini sürdürdü.

Emekli olduktan sonra İzmir Özel Bornova Kolejinde çalıştı. Bilahare Almanya’da Türk çocuklarının din eğitimi çalışmalarında bulundu. Almanya’dan döndükten sonra Manisa’da yoksul aile çocukları için ücretsiz Manisa Belediyesi Eğitim Merkezi MABEM dershanesini kurarak bu dershanenin üç yıl kurucu müdürlüğünü yaptı. Dar gelirli ve yoksul aile çocukları için geliştirdiği ücretsiz dershaneciliğin alt yapısını Balıkesir’de ve diğer bazı illerde oluşturarak açılmasını sağladı. Soma’da da yine dar gelirli aile çocukları için ücretsiz Soma Belediyesi Eğitim Merkezi SOBEM dershanesini kurdu ve üç yıl da SOBEM dershanesinin kurucu müdürlüğünü yaptı. 50 yıldır fiili eğitimin içinde bulunan Eğitimci yazar Kadir Keskin, yazarlık  çalışmalarını yürütmekle birlikte, ortaokullarda, liselerde, üniversitelerde ve cezaevlerinde ilgi gören eğitim seminerlerine ve konferanslarına  devam etmektedir. Manisa'da eğitime olan katkısı ve eğitim içerikli kitapları ile 23 Aralık 2017 günü " Şehrin Hazineleri Vefa Buluşması'nda"    Manisa Valisi  Sayın Mustafa Hakan GÜVENÇER tarafından ödüllendirildi. Aynı tarihte Kadir Keskin’in yanında bana da Manisa’nın Hazinesi ödülü verilmişti.

Kadir Keskin’in Manisa’nın değerlerine değer katanlar listesine beni de dahil etmiş olduğunu belirterek kendisine sevgi ve sağılarımı sunuyor, sağlıklı yıllar, eğitime ve ülkemizin gelişmesine yazarak konuşarak yaptığı başarılı katkılarını sürdürmesini diliyorum.

Kadir Keskin’in iz bırakan defalarca basılan kitaplarının olduğunu da belirtmeliyim. Okul Müdürünün Günlüğü kitabının 14’ncü baskısı yapılmış.  Kırk Gün Kırk Programlı Yaz tatili Dini Bilgiler Kitabının25’nci Baskısı yapılmış.  Manisa’da Vakıf Eserleri ve Manisa’da İz Bırakanlar kitabını okumla olanağı bulmuştum.

Kitaplarının tümünü buraya alamadım. Kadir Keskin, bildiklerini yazarak ve konuşarak paylaşmaya devam ediyor. Çalışmanın yaşı yoktur. Aklınızın yettiği, elinizin kalem tuttuğu ve dilinizin döndüğü sürece yazmaya konuşmaya devam etmelisiniz.

Bizim kuşak çalışkan bir kuşak. Kadir Keskin bizim kuşağın çalışkan temsilcilerinden bir tanesi. Kadir Keskin gibi değerlerimize sahip çıkmalıyız, onları yaşarken anmalıyız…





KOVAKS

Kooperatif ya da kooperatif benzeri bir yapılanma gördüğümde ilgisiz kalamıyorum.

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nden korona virüsü aşısı için KOVAKS adında bir yapılanma önerdiğini duydum. Öneri ülkemizde de dilendirildi üzerinde konuşuldu yazıldı çizildi. Ancak ülkemiz bu kooperatif benzeri ekonomik olduğu kadar sosyal yönü de olan bu yapılanma içinde yer almadı.

Yapılanmanın amacı, yapılanma içinde yer alan ülkelerle birlikte yoksul ülkelerinde korona aşısı ihtiyacının gidermek olarak açıklandı. Eğer koronavirüsden arınmış bir dünya istiyorsak, birlikte hareket etmenin yararlı sonuçlar vereceğini bilmeliyiz.

Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışan Dünya Sağlık Örgütünün gündeme getirdiği ortak aşı platformu KOVAKS'ın  varlıklı ülkelere, "İstedikleri  aşıyı rezerv etme ve satın alma hakkı" sunarken, yoksul ülkelerin ihtiyaçların da karşılanması amaçlanmaktadır.

Covid-19’la mücadele ile ilgili açıklamaları ses getiren Dünya Sağlık Örgütü’nün evrensel bir aşı platformu kurmak için çabalarına ülkemizin neden ilgi göstermediğini bilemiyorum.  

Dünya Sağlık Örgütü’nün bu platforma katılmak isteyen varlıklı ülkelere istedikleri aşının haklarını rezerve etmek istenildiği durumda satın alma hakkı sunduğunu açıkladı. Bazı hükümetleri ikna etmek için bu yöntemi tercih ettiği tahmin edilen Dünya Sağlık Örgütü’nün bu hamlesi ile Maddi açıdan iyi durumda olan ülkeler için sağladılar bu esneklikle daha çok ülkenin ilgisini çekmesini amaçlıyorlardı. Gerçekten öyle önceden para vermenin bazı avantajları olmalıydı mutlaka. Ben bu nedenle KOVAKS’ı bir kooperatif yapılanmaya benzettim.

Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde koronavirüsüne karşı geliştirilen yüzlerce ilaç ve aşı olduğunu açıklayarak “Aşı milliyetçiliğinden” uzak durulması çağrısında bulunmuştu. Zira ABD, Japonya, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği, yaptıkları anlaşmalar ile kendileri için yetecek kadar Covid-19 aşısını garanti altına almıştı. Gemisini kurtaran kaptan anlayışının burada da gündemde olduğu görülüyor. 

Dünya Sağlık Örgütü aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 194 üye ülkeye bu teklifi sunmuştu. Dünya Sağlık Örgütü’nün daha çok ülkeyi KOVAKS’a çekmek için yaptığı teklifte, aşıların tek bir dozu için 3.10 dolar ödeyecek ve daha sonra aşının fiyatı 10.55 dolara kadar çıksa bile aşıları opsiyonlu olarak satın alabilecekti.

Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi verilerine göre şu ana kadar 172 ülke COVAKS platformuna dahil olmaya ilgili olduğunu gösterirken bunların arasındaki 92 ülkenin ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler olduğu belirtiliyor.

Ülkemizde, aşılama çalışmaları istenilen ve beklenilen hızla sürmüyor. Aşı belirtildiği miktarlarda gelmiyor. Ben ve eşim 75 yaş üştü olduğumuz için aşımızı olduk. Korunmaya da devam ediyoruz. Aşılama bu hızla giderse toplumsal bağışıklık kazanmamız mümkün olmaz.

Maske takmanın, evlerimizde kapanıp kalmanın olumsuz etkilerini görmeye başladım. Benim yıllar önce geçen etkisi azalan astımım yeniden hızlandı. Çalışmamanın insanı çok yorduğunu deneyerek öğrendim. Korona korkusuyla geçen her günün ömrümden 2-3 günü götürdüğünü düşünüyorum. Sapasağlam olan dizlerimde ağrımalar başladı. Şu beladan bir an önce kurtulmak için, Modern dünya ile işbirliği yapmakta, aşı bağlantıları kurmakta geç kaldık. Ortada tam bir belirsizlik var. Şimdi kendi yapacağımız aşıya bağladık umutlarımızı ancak bunda da geç kaldığınız görülüyor.

Koronadan kurtulmanın tek çaresi Maske Mesafe ve Temizlik değil. Koronadan kurtulmanın çaresi hızla aşılanmak.





4 Şubat 2021 Perşembe

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ

Manisa’da yaşayan, ülkesini ve kentini seven bir yurttaş olarak, kentimin geçmişi ve geleceği ile ilgilenmeyi ertelenmez bir görev olarak gördüğüm için, bugün bu köşemde kentimizin üniversitesi olan Celal Bayar Üniversitemizi yazmak istiyorum. Yazıma, “Manisa’mızın güzel bir üniversitesi var” diyerek başlamak geldi içimden.

Gerçekten öyle, niyetiniz sevmekse binlerce neden bulabilirsiniz. Niyetiniz eleştirmekse, yıllardır konuşulanları yeniden aklınızdan geçirebilirsiniz. Ben, kolaycılığa kaçıp, eleştirmek yerine tanımaya, çalışmanın, sorup sorgulamanın daha yararlı olacağını düşünenlerdenim.

3 Şubat 2021 Çarşamba günü Üniversitemizin Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ataç’ı makamında ziyaret ettik. Ziyaretimizin amacı, Başkanlığını yaptığım Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifimiz tarafından hazırlanan ve Zafer Kalkınma Ajansı’nda hibe almaya hak kazanan, üniversitemizin de iştirakçisi olduğu Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemiz hakkında bilgi sunmaktı.

Ziyarete, Prof. Dr. Ersin Minareci ve projenin koordinatörü Altan Türe ile birlikte gittik. Bizim açımızdan çok verimli geçen bir görüşme oldu. Rektörümüz Sayın Ataç, bizi dinledikten sonra üniversitede yapılan ve yapılacak olan çalışmalar hakkında yeni bilgiler verdi.

Kendilerini keyifle dinledik. Uzaktan eğitim konusunda sağladıkları örnek ve öncü başarıyı anlattılar. Üniversite hastanesinin çalışmalarından söz ettiler. İyi ki başarıya ve Manisa ile bütünleşmeye odaklanmış bir üniversitemiz var, dedim kendi kendime. Evet, iyi ki yeniliklere ve gelişmelere açık bir üniversitemiz var.

Manisalılar olarak üniversitemizin daha iyi olması için biz ne yapıyoruz? sorusunu kendimize sormamız gerekir. Üniversitemize uygulanabilir, sürdürülebilir, kentimizin, bölgemizin, ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayacak, katma değer yaratacak projeler götürdük mü? Üniversiteden yardım istedik mi?

Ben kendi adıma söyleyeyim. CBÜ’nün, Manisa’ya Manisalılardan daha çok sahip çıktığını, Sanayici Üniversite işbirliğinin gelişmesi için çalışmalar başlatılıp, sürdürüldüğünü, TEKNOKENT’in kuruluşuna öncülük ettiğini bilenlerdenim.

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak, hazırladığımız projelere destek olur musunuz? dediğimizde hep oluruz yanıtını aldık ve işbirliği yaptık. Zafer Kalkınma Ajansı’ndan hibe desteği aldığımız Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemize de destek sağlandı. Prof. Dr. Ersin Minareci projemizin hazırlanması sırasında başlattığı danışmanlığını sürdürüyor.

Üniversitemize Obasya yerleşkesinde, 10 bin metrekarelik bir araziyi uygulama alanı olarak tahsis ettik. İşbirliğimizin sürekli ve üretken olması için çaba gösteriyoruz. Üniversitemize tahsis edilen alanda, çiftçilerimizin de yararlanabileceği çalışmalar yapılacak. Sanayicilerle başlatılan işbirliğinin üretici köylülerle de başlatılıp sürdürülmesi için önemli bir adım atılmış olacak.

Ekolojik Yaşam Merkezi projemiz kapsamında, aromatik ve tıbbi bitkilerin yer alacağı bölümler dışında ilk ve orta öğretim öğrencilerimizin bizzat görerek, dokunarak, çalışarak öğrenecekleri bir eğitim alanı da bulunacak.

Sözü fazla uzatmaya hiç gerek yok. Üniversiteye uzattığınız el, havada kalmaz. Üniversitemizin Manisalılara uzattığı el de havada kalmamalı. Muğla’da nasıl bir Sıtkı Koçman çıktıysa, Manisa’da da üniversitemize destek olacak kişiler, kurumlar ve kuruluşlar çıkmalı.

Üniversitemiz Manisa ile bütünleşiyor, ortak hedeflere yöneliyor. Bize düşen görev, söylemden çok eylem olmalıdır.

Karşı çıkmanın hiçbir yararı olmaz. Bir de yanında olmayı deneyelim. Ortak hedefler belirleyelim. Bugün binlerce genç insana eğitim hizmeti veren Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Ege Bölgesi'nin en büyük 3 üniversitesinden biridir. Nasıl bakarsak öyle görürüz. İyi baktığımızda gördüklerimiz göğsümüzü kabartır.

Kadrosundaki nitelikli işgücü ve hızla büyüyen alt yapı yatırımları ile Manisa'nın üniversite eğitimi için elverişli koşullara sahip olması, Manisa Celal Bayar Üniversitesi'ni binlerce genç insan için tercih edilir bir kurum haline geldiğini görmezden gelemeyiz.

Öğrenci niteliğindeki gelişmeler genel olarak üniversitenin bilimsel performansını ve eğitim ile sosyal etkinliklerinin kalitesini artırmaktadır. Üniversite adaylarının tercih edilir bir kuruma gelmeleri ile elde edecekleri ilk avantaj, hiç şüphesiz, Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nin nitelikli, bilimsel ve eğitsel olanaklarından yararlanmak olacaktır.

Üniversitemizin kuruluşundan bu yana, göreve gelen tüm rektörlerle görüşme, düşüncelerimi paylaşma olanağı buldum. Üniversitemizin Rektörü, Prof. Dr. Ahmet Ataç’la yaptığımız görüşmenin ardından ilişkileri sıklaştırma, üretken işbirliği başlatıp, sürdürme konusunda daha çok çalışmam gerektiğinin farkına vardım.

Bundan böyle üniversitemizi daha candan sahipleneceğim ve daha candan anlatacağım. Hepimiz bunu yaparsak bunun kentimizin ve üniversitemizin gelişmesine katkı sağladığını görürüz.

Bilimsellik ve akademik liyakat, Akademik özgürlük, Evrensel değerlere, insan hak ve özgürlüklerine saygı, Katılımcılık ve demokratiklik, Yerel ve küresel sorunlara duyarlılık, Şeffaflık ve hesap verebilirlik, Yenilikçilik ve girişimcilik, Eğitimde kaliteyi gözetme, Kaynakları etkin kullanma varsa biz niye üniversitemizin yanında olmayalım ki...

Üniversite ve kent, birlikte gelişmelidirler. Üniversite gelişmenin itici gücü olurken, kent de üniversitenin gelişip güçlenmesine katkıda bulunmalı, duyarsız kalmamalıdır. 

Projeyle gidenlere CBÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet ATAÇ’ın kapısının ve gönlünün açık olduğunu gördüm. Lütfen bundan yararlanın.

Rektörümüze projemizle ilgili bilgileri sunduk. Sunduğumuz bilgilerden daha fazlasını öğrenerek ve gelişme konusunda daha da umutlanarak huzurlarından ayrıldık.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, CBÜ’nün kentimizin gelişmesine büyük katkıları olacaktır. Uzak durmayalım yakınlaşalım. Üniversitemizin ve kentimizin birlikte gelişmesine katkıda bulunalım.

Bölgemizdeki kentleri sanayileşmede nasıl solladıysak, üniversitemizin de önce bölgemizde sonra ülkemizde ve tüm dünyada ilerlemesine katkıda bulunalım. Tarımın ve sanayinin geliştiği kentimizde turizm içinde Obasya benzeri projelerin uygulanmasında işbirliği ve dayanışma yapalım,

Korona salgını bittiğinde, üniversite ile başlattığımız üretken işbirliğini çalıştaylarla ve benzer etkinliklerle zenginleştireceğiz. Yolunuz açık olsun değerli rektörümüz Sayın Prof. Dr. Ahmet Ataç. Üniversitemizi geliştirme, Manisa ile bütünleştirme için yaptığınız çalışmalarda başarılar diliyoruz.





29 Ocak 2021 Cuma

EVDEN YÖNETİM

Hemen baştan belirteyim, uzun yazdığım için eleştiriler alıyorum ve yapılan eleştirileri haklı bulduğum için kısa yazmaya çalışıyorum. Yazdım yazdım birde baktım ki, yazdıklarım dört sayfa olmuş. Buna ilk itiraz “Manisa’da Yaşam” programında yazımı okuyan Hale Taştekin’den gelir diyerek yazımı bir bilemedin bir buçuk sayfaya indirmeye karar verdim. Konu geniş ama yazım kısa olacak. Yazı uzadıkça okuyanların sayısı azalıyor. Kısaltırım dedim evelallah ve başladım yazdıklarımı kısaltmaya…

Şimdi hemen konuma geçeyim daha fazla uzatmadan, yazı başlığını gördünüz: Evden yönetim. Home Office de olabilirdi yazımın başlığı.

Manisa’da küçük konut büyük rahatlık diyerek 1+1 konut üretimine yaklaşık 8-10 yıl önce başladık. Ben geçmişten çok geleceğe odaklandığım için, tarihlere takılıp kalmıyorum o nedenle 8-10 yıl dedim. 1+1 konutları üretirken bu konutların homeofis olarak da kullanılabileceğini yazmıştım. Şimdi görüyorum ki, ben dahil birçok kişi konutlarını ev ofis olarak kullanıyor. Okumakta olduğunuz bu yazıyı konutumda oluşturduğum ofisimden yazıyorum.

2020 yılı küresel ekonomide ve çalışma yaşamında benzeri görülmemiş değişiklikler getirdi. Koronavirüsün küresel salgın olarak nitelendirmiş olması hepimizi sıkı önlemler alma ve uygulamaya mecbur bıraktı. Kalabalıklardan uzaklaşma maske mesafe temizlik kuralına uymak tecrit olmak kalmak zorunlu ve gerekli hale geldi. Uzaktan çalışmaya önceden aşina olan kuruluşların yanı sıra daha önce uzaktan çalışmayı denememiş kuruluşlar da çalışanlarını eve göndererek, tarihteki en kapsamlı toplu uzaktan çalışma deneyinin koşullarını oluşturmuştur. Bu deneyimden yararlanacağımızdan hiç kimsenin kuskusu olmasın.  Evleri ofis olarak kullanma alışkanlığı giderek artacaktır. Salgın bitse de ev ofislerini kullanmayı sürdürenler olacaktır mutlaka.

Evde çalışırken yaşadığım en büyük sorun sosyalleşme, sosyalleşme için sosyal medya yeterli olmuyor. Biz tokalaşmaya, kucaklaşmaya alışık bir toplumuz. Yazışmak, görüntülü konuşmak yüz yüze konuşmanın keyfini vermiyor. Yazılarımı yazabiliyorum. Arkadaşlarımın sorularını yanıtlayabiliyorum. Yapılacak işlerle ilgili görüşlerimi aktarabiliyorum. Çalışma arkadaşlarımın görüşlerini alabiliyorum. Ne diyeyim buna da şükür. Ha hemen belirteyim 28 Ocak Perşembe günü aşımı da oldum. Sırası gelenin mutlaka aşı olmasını öneriyorum.

İmzalamam gereken evraklar olduğunda ve yapmam gereken ziyaretler olduğunda kısa süreli olarak evden çıkıp yine eve dönüyorum. Birde yaklaşık yedi yıldır sürdürdüğümüz Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur’la birlikte “Manisa’da Yaşam” programımız var. İnternet üzerinden de yayınlanan programı aksatmadan sürdürmek Cuma günleri Radyoda olmak konusuna da maske mesafe ve temizlik kuralına uyarak özen gösteriyorum.

Evden çalışmanın bazı dezavantajları bulunsa da belli bir disiplin oturtarak zaman yönetiminizi doğru bir şekilde yaptığınızda bu dezavantajların bir kısmının üstesinden gelebilirsiniz. Evden çalışmayı planlıyorsanız üretkenliğinizi de en üst seviyede tutmaya özen göstermeniz gerekir. Ne olur tembelleşmeyin. İşiniz biterse, işiniz biter. Her zaman yapacak bir işiniz olsun.

Evde, esnek çalışma saatleriyle çalışabilirsiniz. Home ofis işler yaparken çalışma saatlerinizi esnetebilmeniz mümkün. Belli bir zaman aralığına bağlı kalmaksızın istediğiniz ve kendinizi verimli hissettiğiniz saatler arasında çalışabilir ve dilediğiniz zaman kısa molalar verebilirsiniz.

Çalışma ortamınızı dilediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz: Evden çalıştığınız için, evinizin bir odasını ofisiniz haline getirebileceğiniz gibi, bu çalışma ortamını dilediğiniz gibi düzenleyerek, kendinizi en iyi hissedeceğiniz bir ortam yaratabilirsiniz. Bir ofise kıyasla evden çalışmanın maliyetleri daha azdır. Ofisteki çay kahve gibi giderlerin ve yol giderlerinin olmayışı giderlerin azalması demektir. Ayrıca trafikte geçen süreyi kendinize ayırabilirsiniz. Ben çalışma günlerinde ofise giderken ve eve dönerken en az bir saati yollarda trafikte harcıyordum.   Evden çalıştığınızda çoğunlukla tek başınıza olacağınız, trafik derdiniz olmayacağı ve gün içinde istemsiz şekilde karşınıza çıkan olumsuz durumlarla daha az karşılaşacağınız için stresiniz de azalmaya başlayacaktır.

Evden çalışmak herkes için ideal bir plan olmasa da çalışmak durumunda kaldığınızda da bu durumu en verimli hale getirmelisiniz. Bu nedenle kendinize ve yaptığınız işe en iyi şekilde odaklanabileceğiniz bir ortamda çalışmanız faydalı olacaktır. Evden çalışırken, normalden biraz daha fazla disiplinli olmanız gerekir.

İnternetin getirdiği elverişli çalışma ağı, artık bir dünya sistemi haline geldi. Günümüzde gerek çalışanların evden çalışma olanakları, gerekse de genç girişimcilerin homeofis çalışma şekilleri her geçen gün artış göstererek kabul görüyor. Evinizde yeterli bir bilgisayarınız olacak. En geleneksel tabiri ile bilgisayarlar, evden çalışan kimselerin ve girişimcilerin “ekmek teknesi” konumundadır. Sürekli ve güçlü bir kablosuz internet ağın gerekliliğini dile getirmiştim.  Evden çalışma ve homeofis çalışma alanını var eden internet, elbette ki evdeki çalışma ortamı için bir vazgeçilmez. Ancak kararsız ve zayıf bir kablosuz veya kablolu internet bağlantısı, işleri sekteye uğratabilecek potansiyele sahiptir. Dolayısıyla da bilgisayar kadar ev ortamındaki internet ağı da bir o kadar önem teşkil ediyor. Evden çalışanların toplantılar için kullanabileceği Video Konferans programları için de yeterli bir internet bağlantısına ihtiyaçları vardır. Bu sayede bir toplantı odasına ihtiyaç duymadan ve bulunulan her ortamdan yüz yüze toplantılar yapılabilir.

Konumuz ev olduğu zaman, hiç şüphesiz ki mutfak avantajı göz ardı edilemez. Bu avantajı da homeofis kavramı ile birleştirmek gerektiğini unutmamak gerekiyor. Özellikle kahve, çay ve atıştırmalıkların mutfakta hazır beklemesi, evden çalışan bireylerin masa başında enerjilerini tazelemesi için büyük birer fırsat haline gelebilir. Mutfağınızdan kahve, çay, süt ve atıştırmalıkları eksik etmemek, enerji dolu çalışma saatleriniz için büyük birer etmen olacaklar.

Aslında evden çalışanların ofiste çalışanlara göre daha fazla disipline ihtiyacı vardır. Çünkü ev ortamının getirdiği rahatlık, kimi zaman çalışma saatlerini sekteye uğratabilir. Ev içerisinde dikkat dağıtıcı nesnelerin ve durumların, ofise göre çok daha fazla oluşabileceği düşünüldüğünde, evden çalışan bireylerin bu etmenlere disiplinli bir program ile engel olmaları gerekiyor. Her ne kadar evde çalışan bireyler yalnız ve kontrolsüz çalışıyor gibi görünseler de aslında durum tam tersi olmalıdır. Kendinize göre çalışma saatleri belirlemeli, çalışma sürenizi bölecek ve dikkat dağıtacak durumları göz ardı etmeli, hatta çalışma disiplini oluşturmak için masanızın başına geçmeden tıpkı ofise gider gibi giyinmeniz.

Ofisimde bir kitaplığımda var. Tüm ofislerimde Atatürk Tablosu bulunduğu için, ev ofisime de Atatürk fotoğrafı astım. Yetinmedim güzel küçük Atatürk heykelleri koydum. Heykellere Manisa Tarzanı olmadan olmaz dedim ve birde Tarzan heykeli ekledim. Ofisim çok güzel oldu. Gelecek günlerde ofisten görüntülü yayın yapmaya bile başlayabilirim.

Eğer eviniz uygunsa ve eşiniz izin veriyorsa, bir odanızı ofis yapmanızı öneriyorum.  Hepinize sağlıklı güzel günler diliyorum…





21 Ocak 2021 Perşembe

ABD’DE BIDEN DÖNEMİ BAŞLADI

ABD başkanlığına seçilen Joe Biden yemin ederek göreve başladı. Yemin sonrası yaptığı konuşmada, yemin metninin uyulması zorunlu bir metin olduğunun altını çizdi.

ABD Başkanlık sisteminin kurucu babalar tarafından nasıl sağlam temeller üzerine kurulduğu, başkanın yetkilerinin sanıldığı kadar çok olmadığı güçler ayrımının bulunduğu, yetki ve sorumluluk alanlarının iyi tanımlandığı, temsilciler meclisi ve senatonun görevlerinin önemli olduğu, yargının başkanın üstünde olduğu bulunuyor. ABD başkan yardımcısı, ABD Başkanı tarafından atanmıyor. Başkan Yardımcısı da başkan gibi seçilerek göreve geliyor…

ABD'de 3 Kasım 2020'de yapılan seçimleri kazanan Joe Biden, ABD ülkenin 46'ncı başkanı oldu.

Biden, olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı ABD Kongresinde, Yüksek Mahkeme Başyargıcı John Roberts'ın huzurunda yemin etti.

Konuşmasını elimde kâğıt kalemle izledim, notlar aldım. Çünkü Biden’ın sadece ABD vatandaşları için değil tüm dünyayı ilgilendiren sözleri olacağını düşünüyordum. Öyle de oldu. Yapılan tam bir balkon konuşmasıydı.

Biden konuşmasına "Başkan yardımcısı Sayın dostum, sayın konuklarım, sevgili Amerikalılar. Bu Amerika'nın günüdür, bugün demokrasinin günüdür, tarihin ve umudun günüdür. Yenilenme ve kararlılığın günüdür. Yıllardır Amerika sürekli test edildi, zorlukların üstesinden geldi.” Diyerek başladı.

“Bugün yalnızca bir adayın değil bir amacın zaferini kutluyoruz, halkın iradesini kutluyoruz. Tekrar demokrasinin değerli olduğunu öğrendik. Demokrasi kırılgandır, değerlidir. Demokrasi başarısını kanıtladı. Dolayısıyla şimdi yalnızca birkaç gün önce burada şiddet yaşandığını görmüştük. Bir ulus olarak bölünmez biçimde bir araya geldik.” Diyen Biden, hizmette ayrım yapmayacağını, oy verenlere de vermeyenlere de aynı biçimde hizmet edeceğini belirtti.

“Ben yemin ettim ve George Washington ilk başkanlık yemini etmişti. Amerika hepimizin üzerinde yükseliyor. Biz iyi insanlarız, yüzyıllardır mücadelelerimiz sürüyor. Barışta ve savaşta çok fazla aşama kaydettik. Hala yapacağımız çok şey var. Önümüze bakıyoruz. Önümüzde önemli olanaklar var. Çok fazla şeyi iyileştirmemiz, yeniden inşa edip, kazanmamız gerekecek. Tarihte çok az sayıda kişi daha fazla zorlukla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Amerika bir yıl içinde 2. Dünya Savaşı'nda kaybettiği kadar insanı kaybetti pandemide. Pek çok kişi işini kapamak zorunda kaldı. Biz tüm insanlar için adalet arıyoruz. Bu şekilde adaleti aramaya devam edeceğiz. Biz hayatta kalmak için mücadele veriyoruz şu anda. Siyasi aşırıcılığın ötesine geçmeye çalışıyoruz, terörün ötesine geçmeye çalışıyoruz, bunu yenmeye çalışıyoruz ve yeneceğiz de. Amerika'nın ruhunu yeniden yeşertmek için kelimelerin ötesine geçmemiz gerekiyor. Birliğe ihtiyacımız var. 1863'de Abraham Lincoln bir belge imzalamıştı. 'Eğer benim adım tarihe yazılacaksa bu sözleşmeden dolayı tarihe yazılacak, ruhum burada yer alıyor' demişti. Bugün yine bir Ocak ayındayız ve ruhum burada. Tüm ruhumla halkımızı bir araya getirmek, birleştirmek istiyorum. Tüm Amerikalıların bu amaç doğrultusunda bana katılması çağrısında bulunuyorum. Düşmanlarımızla, nefretle, aşırıcılıkla, şiddetle, hastalıklarla mücadele etmek için, işsizlikle mücadele etmek için bir arada olmamız gerekiyor. Bir araya gelerek harika şeyler yapabiliriz, istihdamı arttırabiliriz, çocuklarımıza güvenli okullarda eğitim verebiliriz, bu virüsün üstesinden gelebiliriz. Amerika'yı bir kez daha tüm dünyada iyiliğin timsali haline getirebiliriz.” Diyordu Biden. Trump’ın başkanlığını gördükten sonra Biden, insanlara demokrasi ve barış açısından daha umutlu görülebiliyor.

ABD’de ve tüm dünyada yeni bir dönem başlıyor. ABD ilişkileri Trump döneminde olduğu gibi olmayacak. Ancak, Türkiye ABD ilişkilerinde sıkıntılı bir dönem yaşanacak diyebiliriz rahatlıkla. Bekleyip göreceğiz. 

Biden, “Tarih, inanç, akıl birliğe işaret etmektedir. Birbirimizi düşmanlar olarak değil komşular olarak görmeliyiz. Birlik olmalıyız. Aksi takdirde barış ve ilerleme olmayacaktır. Yalnızca sinirli olma durumu hakim olacak ve kaos egemen olacaktır. Şu an tarihi bir andayız. Krizler ve zorluklar var önümüzde. Birleşmemiz gerekiyor. Bunu yaparsak size garanti veriyorum, başarısız olmayacağız.” Görüldüğü gibi Biden başarı için birliğin şart olduğunu belirtiyor. “Şu an burada bir şeyleri baştan alalım. Birbirimizi tekrar dinleyelim, duyalım, görelim, saygı duyalım. Siyasetin savaş alanı olması gerekmiyor, her anlaşmazlığın savaş nedeni olması gerekmiyor. Bizim bu kültürü reddetmemiz gerekiyor, olguların manipüle edildiği kültürü yok etmemiz gerekiyor. Bizim farklı olmamız gerekiyor. Biz de bugün Amerikan tarihinde ilk kez siyasi bir başkan yardımcısının, kadın bir başkan yardımcısının göreve geldiğini görüyoruz. Şu anda bulunduğumuz tam da burada pek çok kişi barış için hayatını kaybetti. İşte bakın burada bir isyan yaşandı, şiddet yaşandı. İnsanlar demokrasi alanında çalışanlar durdurulmaya çalışıldı, tam da bu kutsal alanda oldu. Bu asla yaşanmayacak, bugün, yarın, benzer bir olay asla yaşanmayacaktır. Bizim kampanyamızı destekleyenler için verdiğiniz desteğe teşekkür ediyorum. Bizi desteklemeyenlere şunu söylemek istiyorum, lütfen bizi duyun, beni ve kalbimi ölçün. Bana katılmıyorsanız katılmayın, barışçıl bir şekilde katılmama hakkınız var. Bu muhtemelen bu ulusun en güçlü olduğu alan. Bir kez daha size söz veriyorum tüm Amerikalıların başkanı olacağım. Size söz veriyorum beni desteklemeyenler için de destekleyenler için olduğu kadar mücadele vereceğim. Yüzyıllar önce insanların hukuk çerçevesinde bir araya gelmesi söz konusuydu. Amerikalılar olarak amacımız nedir, fırsatlar, güvenlik, özgürlük, onur, saygı ve gerçek. Amerikalılar olarak bunlar etrafında kenetleniyoruz. Acı bir ders öğrendik. Gerçek var ve yalanlar var. Güç için ve kâr için yalanlar söylenebiliyor bu ülkede. Liderler olarak görevimiz var, anayasamızı onurlandırmak, halkımızı korumamız gerekiyor. Ben pek çok Amerikalının geleceği karanlık gördüğünü biliyorum, işleri konusunda endişeleniyorlar, bunu biliyorum, aileleri konusunda endişeleniyorlar. Size söz veriyorum, ben bu durumu anlıyorum. Bizim mücadele etmemiz gerekiyor. Mavi ile kırmızının mücadelesini durdurmamızı gerekiyor. Muhafazakârlar liberallere, kentli kırsala karşı davranamayız. Alçakgönüllü olursak bunu başarabiliriz.”

Biden’in deneyimli bir politikacı olduğu görülüyor. Bunun dünya barışına katkısı olacağını düşünüyorum. Biden’in konuşmasında duygusallık da vardı.  “Annem şöyle derdi, biran başka kişinin yerine kendini koy derdi. Bazen bir yardıma ihtiyacınız olur bazen birinin sizin yardımınıza ihtiyacınız olur. Birbirimiz için bunu yapmamız gerekiyor. Bu şekilde hareket edersek ülke olarak daha güçlü olacağız. Birbirimizle aynı fikirde olmayabiliriz. Birbirimize ihtiyacımız olacak gelecekte sevgili Amerikalılar. Bu karanlık kışın üstesinden gelebilmek için birlikte hareket etmemiz gerekecek. Bu pandemiyle bir millet olarak mücadele etmemiz lazım. Virüsle mücadele ediyoruz, eşitlik istiyoruz, sistemik ırkçılığa hayır diyoruz, iklim krizi ile mücadele edeceğimizi tekrarlıyoruz. Biz bunu yaptık ve önümüzde önemli sorumluluk var. Hepimiz ayağa kalkıp, bu sınavdan cesur bir şekilde çıkacağız. Şu net; ben size taahhütte bulunuyorum, siz ve ben bu krizleri nasıl çözdüğümüz doğrultusunda yargılanacağız. Bu konuda ustalaşacak mıyız? Buna bakacak tarih. Çocuklarımıza daha iyi bir dünya mı bırakacağız, tarih buna bakacak. Eminim ki bunu yapacağız. Amerika'nın tarihinde yeni bir başlık söz konusu olacak.  Şu an demokrasi, umut, adalet, doğrulukla görevimize başlayacak. Bunlar bize ışık gösterecek. Amerika bir kez daha dünyaya umut ışığı olacak. Atalarımızdan bunu gördük, yine devam edecek. Kararlı bir şekilde bu görevi gerçekleştireceğiz. Zamanımızın istediği biçimde, sevdiğimiz ülkeye tüm kalbimizle hizmet edeceğiz.”

ABD'nin ilk kadın başkan yardımcısı seçilerek tarihe geçen Kamala Harris de, Washington'da düzenlenen törende yemin ederek görevine başladı.

Biraz uzun olan yazımın sonunda altını çizerek son bir cümle yazmak istiyorum. ABD'de yeni dönem başlarken Başkan Joe Biden Trump, dönemindeki birçok politikayı tersine çevirecek adımlar atacaktır, bundan hiç kuşkunuz olmasın. ABD'de salgın döneminde daha da görünür hale gelen sorunlar yeni başkanın el attığı önemli başlıklar olacaktır. Göçmen politikaları, küresel ittifakların yeniden tesis edilmesi, ırkçılıkla mücadele, vergi politikası ve Çin meseleleri yeni başkanın ilk odaklanacağı alanların başında geliyor. Türkiye ABD ilişkileri hemen kısa sürede düzelir demek doğru olmaz, Rusya’dan aldığımız füzeler başımıza dert olacak. Ya dik durup bağımsız bir politika izleyeceğiz. Ya da ABD’nin dümen suyunda giden bir ülke olacağız. Füzeleri satsak satılmaz. Aktive etsek, Nato’yu ve ABD’yi karşımızda buluruz. Ambara kaldırsak, bu kadar parayı ambara koyacağımız füzeler için mi harcadık denilecektir haklı olarak.

Yeni dönem yeni gelişmelere gebe, bekleyip göreceğiz. 






12 Ocak 2021 Salı

KIRSAL MAHALLE

İl, ilçe, belde, köy ve mahalleye dönüşen köy adlarına şimdi de “Kırsal Mahalle” adı eklenmiş oldu. Bu yeni kavram ne duyuldu ne de tartışıldı. “Kırsal Mahalle” adını kavramını anlamını getirdiği kolaylıkları önce köylüler çok tartışmalı. Mahalleye dönüşen köylerin muhtarları “Bu nedir, ne değildir, köylülerimizi köylerimizi nasıl etkileyecek?” diye sorup soruşturmalı. Sadece köy muhtarları ve köylüler değil, yerel siyasetçiler, belediye başkanları ve meclis üyeleri de konuyla yakından ilgilenmeli. Köylülerin mağduriyeti ortadan kaldırılmalı.

Biliyorsunuz, köyler Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nda yapılan bir değişiklikle mahalleye dönüştürülmüştü. Toptancı bir anlayışla yapılan bu dönüşümün köyün ekonomik ve sosyal değişimine belirgin bir katkısı olmadığı görülünce yasada yeniden yapılan yeni bir değişiklikle ‘Kırsal Mahalle’ye dönüştürülmesi çalışmaları başlatıldı.  

12 Kasım 2012’de Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nı değiştirerek 30 ilde 16 bin 220 köy mahalleye dönüştürülmüştü. Akhisar ilçesine bağlı doğduğum köy olan Büknüş Köyü’nün adı Büknüş Mahallesi olmuştu. Ben mahalleye dönüşen o köyde doğdum. Benim köyümde ilkokul 1937 yılında benim dedemin muhtarlığı döneminde yapılmış, ben o ilkokulda okudum. Şimdi o ilkokul kapatıldı. O bina camları kırılmış yıpranmış ve terk edilmiş biçimde duruyor. Köyümün nüfusu yarının altına indi. Köylüler kentlere taşındılar. Köyümün toprakları yok pahasına satılır oldu. Bankalar ödenmeyen krediler nedeniyle üretim araçlarına, traktörlere el koydular.

Köyleri Mahalleye dönüştüren yasa değişikliği 2012’de çıkarıldıktan sonraki ilk yerel seçimde 30 Mart 2014’te uygulamaya geçti. Geçen bu süre içinde çok önemli sıkıntılar yaşandı. Mahalleye dönüşen köylerin ve beldelerin ortak kullanılan tüm malları, meraları, taşınmazları bağlandıkları belediyelere geçti ve çoğu belediyeler tarafından satıldı.

Köyler mahalleye dönüşünce Büyükşehir Yasası ve kuralları uygulandığı için köylülerin ihtiyaç duydukları ahır ve benzeri yapıları yapmaları zorlaştı. Bürokrasi arttı. Hayvancılık yapanlar “koku yapıyor” diye şikâyet edilerek bulundukları yerlerden uzaklaştırılmaya zorlandı. Tarımsal üretim, özellikle hayvancılık yapanlar için her geçen gün daha da zorlaştı.

16 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7254 Sayılı Kanun” ile mahalleye dönüşen köy ve beldelerle ilgili önemli bir düzenleme yapıldı. Fakat bu değişiklikten pek kimsenin haberi olmadı.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, 6 Kasım 2020’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bakanlığın 2021 bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında Büyükşehir Yasası ile köylerin mahalleye dönüştürülmesinin tarıma zarar verdiğini itiraf etti.

Sözünü ettiğim, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7254 Sayılı Kanun’un 10. maddesi ile başvuru yapmak şartı ile köy statüsü yeniden değiştiriliyor. Söz konusu Torba Kanun ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na eklenen madde ile getirilenleri şöyle özetleyebiliriz:

Köy veya belde belediyesi iken mahalleye dönüşen ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunup sosyo-ekonomik durumu, şehir merkezine uzaklığı, belediye hizmetlerine erişebilirliği, mevcut yapılaşma durumu ve benzeri hususlar dikkate alınarak ilgili ilçe belediye meclisinin kararı ve teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin en geç 90 gün içinde alacağı karar ile kırsal yerleşim özelliği taşıdığı tespit edilen mahalleler ‘kırsal mahalle’ kabul edilir. Büyükşehir belediyesi, birinci fıkra uyarınca ilçe belediyesinden gelen teklifi aynen veya değiştirerek kabul edebilir ya da reddedebilir.

Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerlerde; gelir vergisinden muaf esnaf ile basit usulde gelir vergisine tabi mükellefler tarafından bizzat işyeri olarak kullanılan bina, arsa ve araziler ile mesken amaçlı kullanılan binalar ve zirai istihsalde kullanılan bina, arsa ve araziler 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’na göre alınması gereken emlak vergisinden muaftır.

Bu yerlerde, ticari, sınai ve turistik faaliyetlerde kullanılan bina, arsa ve araziler için emlak vergisi yüzde 50 indirimli uygulanır.

Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerlerde, 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca alınması gereken bina inşaat harcı ile imarla ilgili harçlar alınmaz; anılan kanuna göre alınması gereken diğer vergi, harç ve harcamalara katılma payları yüzde 50 indirimli uygulanır.

Bu yerlerde içme ve kullanma suları için alınacak ücret en düşük tarifenin işyerleri için yüzde 50’sini, konutlar için yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde belirlenir. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca bilanço esasına göre defter tutan mükellefler için bu fıkrada belirtilen muafiyet ve indirimler uygulanmaz.

3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 12’nci maddesinin yedinci fıkrası ile 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ek 17’nci maddesi hükümlerinden yararlanan yerler; kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenmesi halinde bu madde hükümlerine aykırı olmayan hak, sorumluluk ve imtiyazlardan faydalanmaya devam ederler. Bu madde uyarınca kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerler hakkında 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı 14 İlde Büyükşehir Belediyesi ve 27 İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 1’inci maddesinin 15 ve 29. fıkraları uygulanmaz.”

Özetle, 30 büyükşehirde mahalleye dönüştürülen köylerin statüsü ile ilgili çok önemli bir değişiklik yapıldı. Başvurmaları halinde “kırsal mahalle” statüsüne kavuşacak köyler, beldeler için vergi, harç ve su ücreti ödemelerinde muafiyet ve indirimler sağlanıyor. Bu yasa değişikliğinden köy muhtarlarının çoğunun haberinin olmadığını düşünüyorum.  

Köyleri mahalleye dönüştürürken tek seferde karar alındı. Bu köyler ve mahalleler toptan mahalleye dönüştürüldü. Şimdi deniliyor ki isteyen köy/mahalle veya belde ilçe belediyesine başvursun, oradan Büyükşehir’e gider ve kabul edilirse “kırsal mahalle” olma hakkı elde edilecek. Başvuran ve kabul edilen köy veya beldelerde yaşayanlar vergi, su ve benzeri ödemelerde indirimli yararlanacak. Çifte standart olacak. İki köy/mahalle düşünün bunlardan birisi haber alıyor ve başvuruyor. Birinin haberi yok. Başvurmadığı için bu indirimlerden yararlanamayacak. Statüsü değişen tüm köylerin tek kararla eski statüsüne kavuşması sağlanmalı. Ayrıca ortak mülkiyet alanları ellerinden çıktı. Ortak meraları, arazileri belediyelere geçti. Haklarını kaybetmiş oldular. Beldeler gelirlerini kaybetti. Şimdi vergi indirimi ile bu kayıpları karşılanabilir mi?

Tarım ve Orman Bakanlığının, Manisa Valiliği’nin konuyla ilgili çalışmalar yürüttüğünü biliyorum. Bu çalışmalar hızlandırılmalı. Muhtarlar mutlaka bu çalışmaların takipçisi olmalı. “Kırsal Mahalle” kavramını ortaya getiren yasadan köylülerimizin yararlanması sağlanmalı. Ben bir köylü çocuğu ve yıllarca köy kalkınma kooperatiflerinde, köy kooperatifleri il birliğinde ve merkez birlikte görev yapmış bir kişi olarak, bu konuyu dile getirmeyi muhtarlarıma yardımcı olmayı ertelenmez bir görev saymaktayım.





9 Ocak 2021 Cumartesi

HAYAT EVE SIĞMIYOR

Hayatın eve sığacağını sandık yanıldık. Hayat eve sığmıyor. İnsan dostlarını özlüyor. Dağları ovaları özlüyor. Salonlarda toplantıları özlüyor. Seyahatleri özlüyor. Genel Kurulları özlüyor. İnsan sevgiyi paylaşarak büyütmeyi, sorunları paylaşarak küçültmeyi özlüyor. İnsan kutlamaları özlüyor. İnsan insanca özgürce yaşamayı özlüyor.

Evlerimize kapanıp kaldık. Bazen gelecek düşleri kuruyorum. Projeler düşünüyorum. Bazen şiirlere tutunuyorum. Bazen geçmişe doğru sörf yapıyorum delicesine.

18 Eylül 2013 tarihinde yazdığım bir şiir geçti elime. 2013’te yazdıklarım bugün için yazılmış gibi sanki. Ben bilim adamı değilim. Kahin hiç değilim. Sade bir yurttaşım sadece. Soruyorum soruşturuyorum araştırıyorum paylaşıyorum. Ülkemi doğayı ve insanları seviyorum. Evimi nasıl seviyorsam kentimi de öyle seviyorum.

Öneriler yaparken, birileri üzülmesin diye dikkatli olmaya çalışıyorum. Amacım bekçi dövmek değil benim. Hep birlikte üzüm yiyelim diyorum.

“Su yoksa gelecek yok” adı altında bir sayfa açtım. Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim dedim. Suyumuzu tasarruflu kullanalım dedim. Somut öneriler de getirdim. Çok su isteyen çim ekmekten vazgeçelim dedim. Az su isteyen yer örtücüler var dedim.  Ağaç dikelimi. Ağaç kesmeyelim dedim. Ağaçlar altından daha değerli dedim.

Şimdi, 2013 yılında yazdığım çok kereler paylaştığım “Güneş Uygarlığı” şiirimin bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum sizinle:

GÜNEŞ UYGUARLIĞI

Küresel ısınma ayıların uykusunu kaçırmış, insanların uykusunu da kaçırabilse keşke.

küresel ısınma
sürüyor artan bir hızla
felakete sürükleniyoruz
geri dönülmezlerdeyiz
suyumuz ısınıyor!   

duymayanınız kaldı mı?
karbondioksit oranı artıyor,
buzullar eriyor,
okyanuslar hızla ısınıyor,
denizler yükseliyor,
ormanlar yok oluyor 
buzullar eriyor,
göller ırmaklar kuruyor
kuraklık kapımızı çalıyor
kış sıcaklıkları artıyor,

ilkbahar erken geliyor,
ağaçlar aldanıyor
bitkiler erken çiçek açıyor,
çiçeklere don vuruyor
sonbahar gecikiyor,
kuşlar göç yollarını şaşırıyor
yaşama alanları
ölüm alanlarına dönüşüyor
erozyon hızlanarak artıyor
hastalıklar çoğalıyor
ozon kalkanındaki delik büyüyor
inanın artık
gerçekten dünya ısınıyor
görmüyor musunuz ısınıyor
biz duysak da duymasak da
bilsek de bilmesek de
görsek de görmesek de
dünya gerçekten ısınıyor

Böyle giderse önlemler alınmazsa
gerçekten küresel çölleşme olacak,
gerçekten denizler yükselecek
gerçekten ormanlar yok olacak
gerçekten salgın hastalıklar artacak
gerçekten kıyamet kopacak
anlayın artık ne olur
gerçekten kıyamet kopacak          

söylenenleri
insanları korkutmak için bir kurgu
kafamızı karıştıracak bir tuzak
temelsiz bir söylem
uydurulmuş bir kuram
sanmayın
tüm bunlar gerçekten olacak
gerçekten kıyamet kopacak
kendi soyumuzun hazırladığı
adım adım yaklaştığımız
bir kıyamet varmış
ve saat tam on ikide duracakmış
saat on ikiyi vurmadan
haydi bir şeyler yapalım n’olur
kıyamet saatini durduralım
ya da geri alalım birkaç dakika daha
yaşam sürsün
bir şeyler yapalım n’olur

yüzümüzü güneşe dönelim mesela
yüzünüzü güneşe döndüğünüzde
yüzümüz aydınlanır
yüzümüzü güneşe döndüğümüzde
gölgemiz arkamızda kalır
yüzümüzü güneşe döndüğümüzde
yolumuz aydınlık olur
yüzümüzü güneşe dönelim n’olur

çiçek gibi güzel
çiçekli bir güneş ülkesinde
karanlıktayız
don vuruyor filizlerimize
toprak kavruluyor
bir güneş ülkesindeyiz
bir güneş ülkesinde
ve karanlıkta
ve aç
ve susuz
çatlamıyor toprağa düşen tohum
boy vermiyor fidan
akmıyor dere
derinlere inerken su
yükseklere tırmanıyor kirlilik

insan soyu sorumlu
tüm yaşadıklarımızdan
ve yaşayacaklarımızdan
ve de yaklaşan sonumuzdan
sorumlu olanlar
doğayı unutanlar
suyumuzu tüketenler
ağaçları kesenler kestirenler

iki tür insan var
iki büyük grup insan
bir grup
aç gözlü hiç doymazlar
diğer grup da
vurdum duymazlar
hiç doymazların büyük orduları
topları tüfekleri atom bombaları
dolu kasaları
dünyanın her yerinde bankaları var
çevreyi kirletiyorlar

sürekli tüketiyorlar
dünyanın ali kıranı
baş keseni oldular

ya vurdum duymazlar
elle gelen düğün bayram diyorlar.
allah bilir diyorlar
başa gelen çekilir diyorlar
buna da şükür diyorlar
biliyor musunuz kabahatin büyüğü onlarda
kabahatli onlar
kabahatli olanlar
vurdum duymazlar

bir de bizim gibi
şimdilik
azınlıkta kalanlar var
kıyamet saatinin yaklaştığını gören
saçını başını yolanlar var
araştırıyorlar soruyorlar sorguluyorlar
toplanıyorlar dağılıyorlar yine toplanıyorlar
yazıyorlar konuşuyorlar
onlar konuştukça
gerçeği haykırdıkça
hiç doymazlar
onlara
felaket tellalı diyorlar

bir güneş ülkesindeyiz
susuzluk karabasan gibi
ve kirlilik
delinen ozon tabakası
ve yitip giden umutlar

güneşi unuttuğumuz
çiçek gibi güzel
çiçekli bir güneş ülkesindeyiz

benim gibi yaş alıp yaşlanmayanlar bilirler
hani bir zamanlar
güneşi içenlerin türküsünü söylüyorduk
“akın var güneşe akın,
güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın” diyorduk

 

şimdi bakın çevrenize

akın makın kalmadı
akın olsaydı
böyle olmazdı
bir zamanlar umut vardı
akın vardı güneşe
güneşin zaptı yakındı
n’olur akın yine olsun
yine birlikte söyleyelim
güneşi içenlerin türküsünü
yine akın başlasın güneşe akın

güneşe dönelim yüzümüzü
yüzümüz aydınlansın
güneşe dönelim yüzümüzü
gölgelerimiz arkamızda kalsın
güneşe dönelim yüzümüzü
yüzümüz gibi yolumuz da aydınlansın

yitip gidiyor dünyamızdan 
güzel olan ne varsa
bağlarımız kopuyor yaşamla
uygarlık diye diye
mahvettik uygarlığı
uygarlık diye diye
yok ettik güzel olan her şeyi

Şimdi kendimize gelme önlem alma akıllı olma zamanı. Yağmuru yağdıracak ormanları çoğaltma ağaç dikme zamanı. Şimdi suyumuzu tasarruflu kullanma yarının suyunu bugünden tüketmeme zamanı.
Şimdi, çok su isteyen çim ekmeyeceğiz, ağaç dikeceğiz deme zamanı. Şimdi doğayı korumak için seferberlik ilan etmek zamanı. İnsanlığın kıyameti suların bitmesidir.

Yıllardır, bir gün gelir denetimsiz, plansız ve düzensiz biçimde büyüttüğümüz kentler bizden intikam alır deyip duruyorum. Depremle alır. Sel felaketleriyle alır. Salgın hastalıkla alır. Psikolojisini bozduğu insanlarla alır. Kentler intikam alıyor. Kentlere yığılmaya dur diyelim. Sağlıklı ve düzenli biçimde dağılmayı başlatalım.

Yazımın başında yazdığım gibi, Hayat Eve Sığmıyor. Bilgisayarımızdan ya da akıllı telefonlarımızdan geçmişe ve geleceğe pencereler açıyoruz. İnsanlara bilgilere ulaşmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar yetmiyor bize. Biz dostlarımızı kucaklamak, diz dize oturup söyleşmek istiyoruz. Biz salonlarda meydanlarda çoğalmak istiyoruz. Biz yaşamak istiyoruz…





 
back to top