Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

25 Aralık 2020 Cuma

2020 YILI BİTERKEN

25 Aralık 2020 Cuma günü Radyo Hiraş’ta yılın son “Manisa’da Yaşam” programını yapacağız değerli kardeşim program ortağım Rıfat Uygur’la birlikte. Radyo Hiraş’ın temel direği olmazsa olmazı sevgili Hale Taştekin’e sordum yılın son programı için ne yazayım diye. Yılın son programı olacağı için 2020 yılının olaylarını yazsan iyi olur dedi. Tamam dedim ve bilgisayarımın başına geçip yazmaya koyuldum.

2020 yılı için bırakın köşe yazısı yazmayı korku romanı bile yazılabilir bence. Neler görmedik, neler yaşamadık ki 2020 yılında.

Ocak ayından başlayıp önemli olayları önemli gelişmeleri özetleyerek yazmaya çalışacağım:

Ocak ayının ilk yarısında, 10 Ocak’ta COVID-19 hastalığı ile mücadele için Türkiye Sağlık Bakanlığı bünyesinde Koronavirüs Bilim Kurulu oluşturuldu. Yıla, yıl boyunca sürecek hatta 2021 yılına sarkacak Korona illetiyle başlamış olduk.

Depremlerin ilki de 11 Ocak’ta Richter Ölçeğine göre 4.9 büyüklüğünde Silivri açıklarında meydana geldi. Hemen ardından 24 Ocak’ta Elâzığ açıklarında Richter Ölçeğine göre 6.8 büyüklüğünde deprem yaşandı ve 41 vatandaşımız hayatını kaybetti.

2020 yılının nasıl geçeceği böylece Ocak ayında yaşanmış oldu. Yıla Korona ve depremle başlamış olduk.

Şubat ayıda hiç iyi başlamadı. 4-5 Şubat’ta Van’da çığ faciası yaşandı. Yine 41 kişi hayatını kaybetti. Rastlantıya bak. Ocak ayında depremde 41 kişi hayatını kaybediyor. Şubat ayında da çığ faciasında yine 41 kişi hayatını yitiriyor.  5 Şubat’ta Pegasus Hava Yolları'nın 2193 sefer sayılı İzmir-İstanbul seferini yapan ve Adnan Menderes Havalimanı'ndan kalkan uçağı Sabiha Gökçen Havalimanı'na indikten sonra pistten çıktı, 177 yolcu ve 6 mürettebattan üç kişi hayatını kaybederken 179 kişi de yaralandı. 23 Şubat’ta İran ve Türkiye’de meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki depremde, İran'da 75 kişi yaralandı, Van'da ise 10 kişi hayatını kaybetti. 27 Şubat - İdlib'te Suriye Hükûmeti tarafından Türk konvoyuna saldırı sonucu 33 askerimiz şehit oldu,

Gelelim Mart ayına; 1 Mart’ta Türkiye, Bahar Kalkanı Harekâtını başlattı. 11 Mart’ta Sağlık Bakanlığı Türkiye'de ilk kez Koronavirüs vakasına rastlanıldığını açıkladı. 12 Mart - COVID-19 tedbirleri kapsamında ilköğretim ve ortaöğretim 16 Mart'tan itibaren 1 hafta süreyle, Üniversiteler ise 3 hafta süreyle tatil edildi. 17 Mart - Türkiye'de COVID 19'dan kaynaklı ilk ölüm gerçekleşti. 21 Mart’ta - COVID-19 tedbirleri kapsamında 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi. 25 Mart’ta da COVID-19 tedbirleri kapsamına tüm eğitim kurumlarında eğitime 30 Nisan'a kadar ara verildi.

Gelelim Nisan ayına;  3 Nisan’da COVID-19 tedbirleri kapsamında 20 yaş altına da sokağa çıkma yasağı getirildi. 10 Nisan’da COVID 19 salgını ile mücadele kapsamında 31 ilde 2 gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Koronavirüsle yatar korona virüsle kalkar olduk. Durmadan maske-mesafe- temizlik deyip durduk. Ellerimizi sürekli yıkamaktan, kolonya dökmekten sanki derileri inceldi.  17 Nisan’da COVID 19 salgını ile mücadele kapsamında 31 ilde 2’nci defa hafta sonu sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasaklar ardı ardına gelmeye başladı.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 100. yıldönümü balkonlarda söylenen İstiklal Marşıyla, gelincik tarlasına dönen balkonlarda kutlandı.

Gelelim Haziran’a 1 Haziran’da COVID-19 salgını ile mücadele amacıyla getirilen yasaklar kademeli olarak kaldırıldı. Normalleşme süreci başladı denildi ama denildiği gibi olmadı. 14 Haziran’da Bingöl, Karlıova açıklarında Richter Ölçeğine göre 5.7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. 1 güvenlik korucusu şehit oldu. 15 Haziran’da Türkiye, Kuzey Irak'ta teröristlerce üs olarak kullanılan bölgelere Pençe-Kartal Operasyonu adıyla hava taarruzu başlattı. Görüyorsunuz, buraya kadar, depremsiz, koronasız geçen bir ayımız bile olmadı. Arada bir şehit haberleri de duyuyorduk.

Temmuz ayı Ayasofya’nın tekrardan cami olacağı açıklandı. 3 Temmuz’da Sakarya, Hendek'de havai fişek fabrikasında patlama meydana geldi. 6 işçi hayatını kaybederken 114 işçi yaralandı. 6 Temmuz’da Çanakkale, Gelibolu, Ilgardere mevkiinde 450 hektar orman yandı kül oldu. Çanakkale Boğazı'nda ulaşım durduruldu. Deprem ve korona felaketlerine birde yangın eklenmiş oldu. 10 Temmuz’da Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını oy birliğiyle iptal etti. Kararın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ayasofya'nın idaresinin Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilerek camii olarak ibadete açılması kararını imzaladı ve karar resmî gazetede yayımlandı.

Bakalım Ağustos ayında neler oldu;  21 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz'de yapılan sondaj faaliyetleri sonucunda 320 milyar metreküp doğal gaz keşfedildiğini açıkladı. 23 Ağustos’ta Giresun ve yedi ilçesinde sel ve heyelan felaketi meydana geldi. 6 kişi hayatını kaybetti. Korona, deprem, yangın ve ardından sel felaketi hepsi birbirini takip etti. 2020 felaketler yılı oldu desek abartmış olmayız.

Gelelim Eylül ayına, 21 Eylül’de Yüz yüze eğitim 1. sınıf ve okul öncesi öğrencilerini kapsayacak şekilde kademeli olarak başladı. 24 Eylül’de Tekirdağ, Marmara Ereğlisi açıklarında Richter ölçeğine göre 4.2 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Şükür maddi zarar ve ölüm olmadı. 27 Eylül’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2020 Dağlık Karabağ çatışmaları ile ilgili açıklamasında Türkiye'nin Azerbaycan'a destek verdiğini açıkladı.

Geldik Ekim ayına. 11 Ekim’de Hatay, Belen'de başlayan orman yangınları diğer ilçelere sıçradı. 400 hektar orman yandı kül oldu. 12 Ekim’de Yüz yüze eğitim 2, 3, 4'üncu sınıflar ile 8'inci ve 12'nci sınıf öğrencilerini kapsayacak şekilde kademeli olarak başladı. 30 Ekim’de - 2020 Ege Denizi depremi; Kuşadası Körfezi merkezli olarak, Seferihisar açıklarında Richter ölçeğine göre 6,9 büyüklüğünde deprem ve etkisiyle tusunami gerçekleşti. İzmir'in birçok ilçesinde binalar yıkıldı hasarlar oluştu. 117 vatandaşımız hayatını kaybetti 1035 kişi yaralandı.

Kasım’a geldiğimizde 2 Kasım’da Yüz yüze eğitim 5. ve 12'nci sınıf öğrencilerini kapsayacak şekilde kademeli olarak başladı. 5 Kasım’da İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı genelge ile COVID-19 salgını ile mücadele kapsamında yeni tedbirler ilan edildi. 9 Kasım’da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın görevden af talebi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine Lütfi Elvan atandı. 18 Kasım’da - İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı genelge ile hafta sonları 10.00 - 20.00 saatleri dışında sokağa çıkma kısıtlaması ve birçok yeni tedbir getirildi.

Geldik yılın son ayına 10 Aralık’ta Türkiye'de COVID-19 salgını nedeniyle Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de vaka sayısının toplam 1 milyon 748 bin 567 ulaştığını açıkladı.  14 Aralık’ta Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanlığı; Savunma Sanayii Başkanlığı, Savunma Sanayii Başkan ve Başkanlık yetkililerini yaptırım listesine eklediğini açıkladı.

Görüldüğü gibi 2020 yılı bitse de kurtulsak dediğimiz bir yıl oldu.

2020 yılına ilişkin kara bir tablo sunmak durumunda kaldığım için üzgünüm.

Üretimini kısıtlayan durduran fabrikalar, kepenk indiren işyerleri oldu. Kahvehanelerin, lokantaların sorunları ağırlaştı. İşsiz kalanlar sayısında artışlar oldu. Yıl içinde sınırlarımızdan ülkemize geçen 5 milyonu aşkın Suriyeli yıl boyunca tartışılıp durdu. 

Bunlar ülke olarak yaşadıklarımızdı. Kendi yaşadıklarımı da yazayım kısaca. Konut üretimi durma aşamasına geldi. İnsanlar hazır konutlara yöneldiler. Kooperatifler olarak yeni konut projeleri üretemedik. Yapımını tamamladığımız konutları ortaklarımıza teslim ederek yılı tamamladık.

2020 yılı Obasya yılı oldu diyebilirim. Zafer Kalkınma Ajansından Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemiz ve AB Merkezi Finans Biriminden de Obasya’da uygulayacağımız Kültür Sınır Tanımaz adlı projemiz için hibe desteği almaya hak kazandık. 2021 yılı Obasya için proje uygulama yılı olacak.

İyileriyle kötüleriyle koca bir yılı geride bırakıyoruz. Korona 2021 yılına da sarkacak. Dilerim hızla yapılan aşılarla ve alınan sıkı önlemlerle 2021 yılı korona illetinden kurtulduğumuz yıl olur…

2021 yılına umutla bakmalıyız. Bu ülkenin vatandaşları olarak, zoru başarmak, olumsuzlukları geride bırakmak için el ele vermeliyiz seferberlik yapmalıyız.

İyi ki, 2020 yılını yaz dedin Sevgili Hale. Güzel şeyler yazamadım ama 2021’e umutla bakıyorum. Koronanın bittiği, depremlerin ve yangınların olmadığı, susuzluğun yaşanmayacağı verimli güzel bir yıl diliyorum. Son olarak da yazımı “Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim” çağrısıyla noktalıyorum…





17 Aralık 2020 Perşembe

ETKİN YURTTAŞ

Sorunlarla yaşamayı bizim kadar kolay, hızlı öğrenen ve kaderimiz böyleymiş diyerek hemen kabullenen, bir başka toplum var mı bilemiyorum. Sorunlarla yaşamayı hemen kolayca kabulleniveriyoruz. Sorunları çözmek yerine, sorunlarla yaşamanın yollarını öğrenmeye çalışıyoruz.

Altyapısı yetersiz kentlerde yaşamaya, hastane kapılarında beklemeye, maaş kuyruklarında ölmeye alışıveriyoruz. Kadercilik ciğerlerimize kadar işlemiş. Neredeyse kadercilik kaderimiz olmuş gibi.

İtiraz etmek, yanlışı söylemek ayıpmış gibi susuyoruz. Yaptığımızın doğru olup olmadığından çok “kim ne der?” sorusuna yanıt aramaya çalışıyoruz. “Kim ne derse desin yaptığım doğru olduğu için yapıyorum.” deme cesaretini gösteremiyoruz. Sanki en büyük erdem susmakmış, konuşmak en büyük ayıpmış gibi, hep susuyoruz.

Bence susmayalım. Soran, soruşturan, araştıran, katılımcı yurttaşlar olalım. Sadece sorunlarımızı iletmekle yetinmeyelim, çözümler de önerelim.

“Bizde ne kadar demokrasi olabilir ?” sorusunun yanıtını çok aradım ve sonunda bulduğumu sanıyorum. Bizde demokrasi ancak ülkeyi yönetmek için kurulan siyasi partilerimizde olduğu kadar olabilir. Kendi bulduğum yanıta kendim üzüldüm. Çünkü siyasi partilerimizin tümü, parti içi demokrasiden sınıfta kalır.

Demokrasi savunucusu siyasi partilere bakın, onlarda ne kadar demokrasi varsa, ülkede ancak o kadar demokrasi olur. Siyasi partilerin üyeleri kendi partilerinde parti içi demokrasinin güçlenmesi için ne kadar çalışıyorlarsa, yurttaşlar da ülkedeki demokrasinin sorunlarının aşılması için o kadar çalışıyor. Yurttaş partilere karşı ilgisiz. Demokrasi konusunda da yurttaşlar olarak, üyesi olduğumuz STK’larda, Siyasi partilerde öneriler getirmeliyiz. İnanın hep birlikte istersek olur.

Umudumuz Sivil Toplumda diyoruz. Gerçekten öyle, Sivil Toplum gelişmeden, demokrasi gelişemeyecek. Sivil Toplum Örgütleri ile siyasi partilerin ilişkilerine bakın. Siyasi partiler etkileyebildikleri, yönetebildikleri sivil toplum örgütleri ile dayanışma içine giriyorlar. Akıl verenleri değil, emir alanları tercih ediyorlar. Eğer, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri de bir partiden milletvekili ya da yerel yönetici olmaya karar vermişse teslimiyetçilik orada başlayıveriyor. Bu noktadan sonra, sivil toplum örgütünün yöneticisi gibi değil, siyasi partinin emir almaya alışmış üyesi gibi davranmaya başlıyor...

Siyasi partilerimizde de, ülkemizde de tam demokrasi olmalı. Bunu, öncelikle yurttaş istemeli. Yaşadığımız dünyada, yaşadığımız çağda eksikli demokrasi ile yaşamak ayıp sayılıyor, biz bunu fark edemiyoruz. Yeter artık, eksikli demokrasi ile yaşamak yazgımız olmasın. Sesimizi yükseltmeliyiz. Katılım engelleri varsa onları aşmalı, yeni yöntemler geliştirmeliyiz.

Yaptığım iki çalışmayı örnek olarak paylaşmak istiyorum. Güzelyurt Mahallemizin bitişiğindeki OSB’ye ait arıtma tesisinin genişletileceği duyumunu alınca, bir platform oluşturmalıyız diyerek yakın arkadaşlarımla, komşularımla görüşmemin ardından “Güzelyurt Güzel Kalsın” adında bir Facebook topluluk sayfası oluşturduk. Kısa sürede 80 bin takipçimiz oldu. Sonuç, arıtma tesisinin büyütülmesi durduruldu. Kısa sürede amacımıza ulaştık. Aslında bu yetmez, konutların arasında kalan tesisin yerleşimin uzağına taşınması gerekir.

İkinci örnek, giderek azalan sularımızın tasarruflu kullanılması için başlatıp sürdürdüğümüz çalışmadır. “Su yoksa gelecek yok” başlıklı bir topluluk sayfası daha açtık. Çok kısa sürede hem belediyelerimizden hem de yurttaşlarımızdan çok güzel geri dönüşler aldık. Sayfamız kısa sürede 35 bin kişiye ulaştı. Bulunduğum her ortamda bu konudaki önerilerimi paylaşmaya başladım. 2-3 haftadır konuyu, Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur’la birlikte yapmakta olduğumuz Manisa’da Yaşam programında dile getiriyorum.

Çarşamba günü Etv’de Objektif Bakış programında Belgin Koçak’ın Manisa Tv’de de Kent ve Ekonomi Programında Özgür Hancıoğlu’nun konuğu oldum. Benim için çok güzel geçen iki programda da su tasarrufu konusunu ve Obasya’da uygulayacağımız Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi projemizi anlatma fırsatı buldum. Manisa’nın radyosu Radyo Hiraş’a ve Manisa’nın televizyonları Etv ve Manisa Tv’ye yürekten teşekkür ediyorum. Manisalılar olarak, radyo ve televizyonlarımıza sahip çıkmalıyız. Onlar bizim gözümüz kulağımız. Onlar bizim sesimiz.

Manisa için, düşünce ve proje üretmeye, ürettiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. Manisalılar olarak dayanışma başlatıp, sürdürelim. Ortak sorunlarımızı ortaklaşa çözelim.





10 Aralık 2020 Perşembe

BİZİM KUŞAK

Bizim kuşak farklı kuşak dedim ya, gerçekten öyle. Bizim kuşak çalışkan kuşak. Bizim kuşak özverili kuşak. Devlet için toplum için yaptıklarından karşılık beklemeyen insanlarız hepimiz. Bizim beklentimiz ilgi ve sevgi sadece.

Biz çalışmaya devam ediyoruz. Bakın bu hafta neler yaptım:

Bu hafta, AB ülkelerinden de konuşmacıların katıldığı Ankara’da Tarım Orman Bakanlığı yapısı içindeki (UKA) Ulusal Kırsal Ağ’ın AB temsilciliği ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte düzenlediği internet üzerinden yapılan ve üç gün süren toplantıya katıldım. İyi uygulama örneği seçilen Obasya Kırsal Turizm Yapılanmamızı anlattım. Düzenlenen sergide Obasya’da yer aldı. Bu sergide de benimle yapılmış bir söyleşi sürekli dönüyordu. Çok yararlı bir toplantı oldu. Önceden de UKA toplantılarına çalıştaylarına gezilerine katılmıştım zaten. Dostlarla uzaktan da olsa selamlaştık.

Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim. Suyumuzu tasarruflu kullanalım çağrımızı daha geniş kesimlere ulaştırmak için açtığımız “Su Yoksa Gelecek yok” adlı Facebook sayfamız kısa sürede 35 bin kişiye ulaştı. Çok güzel dönüşler aldık. Çok su isteyen çim ekmeyelim, çim yerine az su isteyen çalı ve ağaç türleri dikelim. Manisa’yı çim ekerek değil ağaç dikerek yeşil Manisa yapalım çağrımıza olumlu yanıt veren desteklediğini belirten ve bu yönde çalışmalar başlatıp açıklamalar yapan MASKİ Genel Müdürümüze, Büyükşehir Belediyemizin ilgili birimlerinin yöneticilerine, ilçelerimizden arayan belediye başkanlarımıza, Ankara’dan arayan milletvekili ve siyasi parti yöneticilerine yürekten teşekkür ediyor, suya sahip çıkmalarını diliyorum.

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifinin sahipliğinde genç deneyimli ve gönüllü bir ekiple hazırlanan Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemiz Zafer Kalkınma Ajansından hibe desteği almaya hak kazandı. Hemen çalışmalara başladık. Manisa’ya yeni bir cazibe merkezi kazandıracak olmanın coşkusunu arkadaşlarımızla birlikte yaşıyoruz. Obasya adıyla birlikte Yunusemre, Manisa, Ege Bölgemiz ve tüm ülkemiz anılsın istiyoruz. Obasya adı duyuldukça mutlu oluyoruz.

76’ya merdiven dayadık ama ideallerimize ulaşmak için deli taylar gibi koşuşturmaya düşünmeye projeler üretmeye ve uygulamaya, çevreye birlikte iş görme alışkanlığı edindirmeye ortak sorunları ortaklaşa çözmek için kooperatifler kurmaya görev ve sorumluluk yüklenmeye devam ediyoruz.

Bizim kuşak çalışkan bir kuşak. Allah bize ömür ve sağlık versin biz de çalışmaya devam edelim.






3 Aralık 2020 Perşembe

YARININ SUYUNU BUGÜN TÜKETMEYELİM

Bu köşede “Belediye Başkanlarımıza Mektup” başlıklı bir yazı yazmıştım geçtiğimiz hafta. Yazdığım köşe yazısı beklediğimden çok büyük ilgi gördü. Çok güzel geri dönüşler aldım. Siyasi Parti Yöneticileri, Milletvekilleri, STK Yöneticileri, Belediye Başkanları, Belediye Meclis Üyeleri ve Yurttaşlar oldu. Yazdıklarımı beğendiklerini, önerilerimin hayata geçirilmesi gerektiğini söylediler hep.

İşlerinin yoğunluğundan olacak, Büyükşehir ve Yunusemre Belediyelerimizden arayan olmadı hiç. Şehzadeler Belediyemizden, Park Bahçeler Müdürü yanında bir Peyzaj Mimarı ile ziyaretime geldiler. Şehzadeler Belediyemizin Başkanı Sayın Ömer Faruk Çelik’in selamını getirdiler. Güzel bir söyleşi yaptık. Düşüncelerimizi paylaştık. Yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum.

Kamuoyunun gösterdiği ilgi ve düşüncelerine değer verdiğim birçok dostumun teşviki nedeniyle başlattığım çalışmayı sürdürmek istiyorum.

Facebook’ta “Su Yoksa Gelecek Yok” adı altında bir sayfa açtım. Yaptığım paylaşımın bir günde yedi bin kişiye ulaştığını gördüm. 4 Aralık 2020, Cuma gününe kadar on beş bin kişiye ulaşacağını düşünüyorum.

 

Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi amacım bilgiçlik taslamak, akıl vermek değil. Biliyorum ki, kentimizi yönetenler akıllı bilgili kişiler. Kıt kaynaklarının zaman olduğunu biliyorum. Yoğun olarak güncel sorunlarla uğraşıyorlar, oysa ben geleceği düşünmeye projeler üretmeye zaman ayırabiliyorum. Yaşadığım kente ve ülkeme hizmet etmek istiyorum. Niyetim, sadece uygulanmasından yarar gördüğüm öneriler getirmekten ibarettir. Getirdiğim öneriler tartışılsın gerekli ve yararlı görülürse uygulansın istiyorum. Bunu kentli bir yurttaş olarak yapıyorum.

 

Manisa Tarzanı’mızı hepimiz biliyoruz. Ağaç dikerek, diktiği ağaçlara kendi taşıdığı sularla sulayarak ve bakarak, kentimizin Yeşil Manisa olarak tanınmasını sağlamıştır.

Bugün çok harcadığımız su, yarın uğruna savaşlar yapılacak duruma gelmeden ve geleceğimiz kararmadan suyumuza sahip çıkalım. Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim. Su tasarrufunu, “Yeşillendirmeye evet, çim ekimine hayır” diyerek başlatalım. Çim yerine ağaç dikelim.

Manisa Tarzanı gibi düşünerek öneri geliştirdiğim için “Manisa Tarzanı’nın Mektubu” adıyla bir şiir yazdım. Bazen, şiirle anlatmak düz yazı ile anlatmaktan daha kolay ve daha etkili oluyor.

 

Manisa Tarzanı’nın Mektubu

 

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Size bir öğüdüm var

Dinleyin beni şimdi

Sular azalıyor görmüyor musunuz?

Durmadan çim ekiyorsunuz

Yeşile evet çime hayır deyin

N’olur çimden vazgeçin

Benim gibi siz de ağaç dikin

 

Ağaçsız, çiçeksiz

Hele susuz bir dünyada

Yaşamak ölümdür

 

Ağaçları kesmeyin

Suları tüketmeyin n'olur

İşte o zaman ben gerçekten ölürüm

İşte o zaman siz gerçekten ölürsünüz

İşte o zaman Dünya yaşanmaz olur

 

Ağaçları kesmeyin

Suları tüketmeyin n'olur

Ağaç dikin, çalı dikin çiçek dikin çevrenize

Beni 31 Mayıslarda anmasanız da olur

 

Ağaç dikin

Çime hayır deyin

Beni merak etmeyin

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Ağacın yeşilinde

Çocukların yüreğinde

Kuşun kanadında

Sipil'in doruğunda yaşıyorum şimdi

Kirlenen Gediz’i

Boşa akıttığınız suları görüyorum

Kahroluyorum.

 

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Boş verin çimi mimi

Ağaç dikin

Yeşili sevin benim gibi

 

Ben Manisa’yı

Çim ekerek değil ağaç dikerek

Yeşil Manisa yaptım

Ağaçların suyunu tenekelerle taşıdım

Çim ekmekten vazgeçin

Yarının suyunu bu günden tüketmeyin

Çocuklarınız torunlarınız susuz kalmasın

 

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Ağaç dikin, ağacı sevin benim gibi





25 Kasım 2020 Çarşamba

BELEDİYE BAŞKANLARIMIZA MEKTUP (1)

 Değerli Başkanlarım,

Amacım eleştiri değil. Amacım bu kentte yaşayan bir yurttaş olarak sadece öneri. Sizlerden daha yaşlıyım ama daha akıllı değilim. Size zaman yetmiyor. Siz güncel sorunları çözmek için uğraşıyorsunuz. Ben geleceği düşünmeye zaman ayırıyorum. Kendimi güncelliyorum. Fırsat bulduğumda da düşüncelerimi paylaşıyorum.

Değerli başkanlarım;

Gelecekte su savaşları çıkacak.

Su petrolden daha değerli olacak.

Eğer şimdiden önlem almazsak, insanlar susuz kalacak.

Gelin 2021 yılını "Manisa’da Suda Tasarruf Yılı" ilan edelim.

Manisa olarak, sadece bölgemizde değil, ülkemizde ve dünyada örnek ve öncü olalım.

Yapacağımız iş çok basit. Zaman ayırırsanız yüz yüze ya da telefonla görüşebiliriz. Konuyla ilgili yöneticilerinizle, çalışanlarınızla görüşebiliriz. Detaylar için rapor ve eylem planı hazırlayabiliriz.

Yapacağımız iş çok basit dedim ya, aynen öyle. Bundan böyle bir metre kare bile çim ekmeyeceğiz. Her gün çim sulamaktan, sürekli biçmekten, emek harcamaktan kurtulacağız. Çim kökleri derine gitmediği için sürekli su ve bakım istiyor. Oysa fazla su istemeyen yer örtücüler ve farklı çalı türleri var. Örneğin fare kulağı ya da Libya çimi denilen farklı bir çim türü.. Bunlar çok az su istiyor. Biçmek gerekmiyor. Üzerinde gezilebiliyor. Daha başka az su ve az bakım isteyen türler de var. Yeşillendirme için tek seçenek çim değil…

Size Manisa’nın en yeşil üç alanını söyleyeceğim: Barış Alanı, Birlik Parkı, Ceren Sitesi. Buralarda bir metre kare çim yok. Bir başka yeşil alan örneği de vereyim. İstasyondan vilayet binasına giden cadde de yemyeşil ve burada da çim yok. Çalı türleriyle çok güzel bir düzenleme yapılmış durumda. Gördüğünüz gibi işimiz zor değil, sadece bir karar vereceğiz ve çime hayır diyeceğiz.

N’olur işinize karıştığımı düşünmeyin. Yazımın başında da belirttiğim gibi amacım sadece kentli yurttaş olma sorumluluğu ile uygulanabilir, sürdürülebilir bir öneri getirmek. Gerisi size kalmış. Ben yazmaktan, önerimi sürekli dillendirmekten vazgeçmem. Yazar dururum. Bu konuya sahip çıkacağınızı, bu nedenle çok destek bulacağınızı, gündem oluşturacağınızı biliyorum.

Bu yazım için (1) numaralı mektup dedim. Bunun ikisi, üçü, dördü gelecek. Su tasarrufu yapmanın başka yolu yok. Suyu gündeme sadece fiyatıyla değil, taşıdığı önemle getirelim. Su tasarrufunda örnek ve öncü olalım… Ben görüşmeye hazırım, alo derseniz gelirim. Yönlendireceğiniz yöneticilerinizle çalışırım. Bu konuda birlikte kamuoyu oluşturabiliriz. Tüm dikkatleri su tasarrufuna çekebiliriz.

Değerli belediye başkanlarım, en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Kentimi, ülkemi ve geleceğimizi en az sizler kadar düşünüyorum. Birbirimize bir telefon kadar yakınız. N’olur bu konuyu es geçmeyelim, konuşalım, eylem planı yapalım…       




                                                           

21 Kasım 2020 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL’İN ÖĞRETMENİ

 Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Ne yazayım diye düşünürken bulabilirsem seksenli yıllarda yazdığım bir şiiri paylaşmak geldi aklıma. Şimdi Muğla Üniversitesi’nde Profesör olan Kızım Çiğdem, ortaokulu ve liseyi İzmir Karşıyaka Lisesi’nde okudu. Hatırladığım kadarıyla 1980 yılında başladığı ortaokul birinci sınıftan lise son sınıfa kadar hep kültür kolu başkanlığı yaptı. Her ulusal bayramda ve her önemli günde, konuşma yapar şiirler okurdu. Okuduğu şiirlerin çoğunu hatta hepsini ben yazardım. “Mustafa Kemal’in Öğretmeni” şiirimi kendi ilkokul öğretmenlerim için yazmış ve kızıma vermiştim. Öğretmenlerimin benim yaşamım, başarılarım, dünyaya bakışım ve duruşum üzerindeki önemini şimdi daha derinden anlıyor ve biliyorum. Öğretmenlerim bana Mustafa Kemal’i sevmeyi ve öğrenmeyi öğrettiler. Kitap okuma sevgisini aşıladılar. Öğretmenlerle ilgili şiirimi sayfaya sığdırabilmek için dizeleri uzatmak kesmelerle ayırmak zorunda kaldım.

Mustafa Kemal’in Öğretmeni

Kolay değildi Mustafa Kemal’in öğretmeni olmak
toprağın işlenişi / tohumun ekilişi
toprağı delişi tomurcuğun / ışığa yönelişi / ne güzel
ne güzel bereketli hasatları düşlemek
güneş olup ışıtmalıydı / ısıtmalıydı / yırtmalıydı karanlıkları
Mustafa Kemal’in öğretmeni olmanın gereği buydu
Mustafa Kemal’in öğretmeniydi o
öğrencilerine önce Mustafa Kemal’i öğretmeliydi
mavi gözlerinden başlayıp bitimsiz maviliklerde
ak güvercinler uçurmalıydı
Mustafa Kemal’in barış tutkusunu anlatmalıydı
yurtta barış dünyada barış demeliydi
altın sarısı saçlarını söylemeliydi
sarı saçlarından sarı başaklara
yüzler güldüren hasatlardan
bacası tüten ve üreten fabrikalara geçmeliydi
birlikte üretim, hakça paylaşım demeliydi
o Mustafa Kemal’in öğretmeniydi
Mustafa Kemal ekmeliydi / gencecik beyinlere
Mustafa Kemal diyerek başladı ilk derse
bilgi ekecek / ışıyacak dünya / ısınacak toprak
yağmura susamış toprak gibiydi halk
yağmur ol yağ / güneş ol ışıt ısıt öğretmenim.
bilimin aydınlattığı yolda yürümek senin görevin
çünkü sen Mustafa Kemal’in öğretmenisin

Köy Enstitülerinde yetişen, öğretmenler gerçekten çok farklıydı. Adına şiirler yazdığım Mustafa Kemal’in aydınlık yüzlü o Cumhuriyet öğretmenlerini çok özlüyorum.
Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.







19 Kasım 2020 Perşembe

REFİK ARSLAN ÖZTÜRK

 Bugün 14 Kasım 2020 tarihinde vefat eden önceki valilerimizden Refik Arslan Öztürk’ü yazmak istedim köşemde. Bu yazım 20 Kasım 2020 Cuma günü de Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur’la yaptığımız Manisa’da yaşam programında Hale Taştekin tarafından okunacak sonra Refik Arslan Öztürk’ü konuşacağız.  Mert Orkun Abacı hazırladığı görüntüleri Youtube üzerinden de canlı olarak yayımlanan programımızda aktaracak izleyicilerimize. Programımızı izleminizi öneriyorum. Giderek güzelleşen programımızın mutfağında genç yetenekli yaratıcı bir kadro var.

Önceki valilerimizden Refik Arslan Öztürk’ün vefatını 14 Kasım’da üzülerek öğrendim. Valimizin Manisa’da görev yaptığı yılları anımsadım. Manisa’da 2006-2008 yıllarında çok kısa süre görevde kaldı ama unutulmayacak izler bıraktı.  Facebook sayfamda yaptığım paylaşım çok güzel yorumlar aldı ve çok kişi tarafından paylaşıldı.

Adını ve anısını kentimizde yaşatmak için girişimde bulunalım. Bu konuda öneri geliştirip Manisa Valimize ve Büyükşehir Belediye Başkanımıza sunmalıyız.  İlk önerimi Manisa Ticaret ve Sanayi Odamızın değerli başkanı Sayın Mehmet Yılmaz’a yaptım. Gösterdiği ilgiye verdiği desteğe gönülden teşekkür ediyorum. Sayın Öztürk’ün Manisa’da bulunduğu 2008 yılı başında, Manisa Kültür Sanat Kurumu olarak, Gediz Dergisi’ni yayınlama kararı vermiştik. Gediz Dergimizin ilk sayısı için, Valimiz de bir karikatür çizmişti. Sigaranın zararını çok güzel anlatan karikatürünü bastırıp yeniden dağıtalım, ofislerimizin, iş yerlerimizin, salonlarımızın duvarlarına asılmak üzere dağıtalım dediğimde, Oda Başkanımız harekete geçti ve sayın valimizin sanatçı yönünü öne çıkaran güzel bir girişim hayat bulmuş oldu.

Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa'da valilik yapan Refik Arslan Öztürk Manisa’da çok sevilmişti. Söze “arkadaşım” diyerek başlardı. Karikatür çiziminde çok başarılıydı. “Yan çizerlerin çok olduğu kentimizde çizer bir valimiz var” diye espri yaptığımda gülmüş ve bana “Öyle demeyin ben Manisalıları çok sevdim çalışkan insanlar” demişti.

Çizerliğinin yanında, tasarrufa verdiği önemi gösterdiği özeni de unutamayız. Girdiği her odada her salonda ışıkların yarısını gider kendisi kapatırdı. Vali konağından valiliğe yürüyerek gelirdi. Barış Alanındaki çınarın altına eşiyle birlikte gelir çay kahve içer, kentin caddelerinde korumasını almadan sade bir yurttaş gibi gezerdi. İz bırakan valilerimizden biriydi. Türk idarecileri arasında tutumluluğuyla bilinen valimiz Öztürk’ün yılın valisi seçildiğini anımsıyorum.  Sayın Öztürk vefat ettiğinde 71 yaşındaydı.

Eski İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Fahri Öztürk'ün kardeşi, gazeteci, araştırmacı, yazar Saygı Öztürk'ün ağabeyi valimizi Manisalılar olarak unutamayız.  Türk idarecileri arasında tutumluluğuyla bilinen, bulunduğu illerden Ankara'daki toplantılara otobüsle gelip giden eski vali Refik Arslan Öztürk, savurganlığa karşı çıkar “iki satır yazı için koca bir A4 kağıdı kullanmayın ikiye bölüp kullanın” derdi. Keşke tasarruflu olunabilse, keşke dedikleri uygulanabilse. Tutum ve tasarruf denilince benim aklıma hemen Refik Arslan Öztürk geliyor.

Kimileri ölür unutulur; kimilerinin adı ve anısı gönüllerimizde yaşar. Sen anıları gönlümüzde yaşayacak birisin arkadaş valim Sayın Öztürk.

Yozgat'ın Sarıkaya İlçesi'ne bağlı Akbucak Köyü'nde dünyaya gelen 13 kardeşten birisi, Araştırmacı Gazeteci Saygı Öztürk’ün ağabeyi Refik Arslan Öztürk.  

Manisa’dan merkeze alındığı haberi duyulunca, Manisalılar olarak çok üzülmüştük. Birçok gazeteci arkadaşımız Refik Arslan Öztürk’ü anlatmıştı köşelerinde. Broşürler basılıp dağıtılmıştı.

Refik Arslan Öztürk’ün ardından, kardeşi Saygı Öztürk’ün yazdığı yazıyı duygulanarak okudum.  Bir bölümünü aynen aktarmak istiyorum:

“Sayın Refik Arslan Öztürk'ün valiliği bize çok şeylerin yapılabileceğini gösterdi. Artık;
Valilik konutundan yakınında bulunan makama, makam otosu yerine yürüyerek gidileceğini,
Makam kapısının her zaman her kesimden insana açık olacağını, hiç bekletmeden makama alınabileceğini,
Ne olursa olsun insanının, ne tür olursa olsun işin küçümsenmeyeceğini,
Saatlerce ya da günlerce randevu için beklenilmeyeceğini, sorunların çözülebileceğini,
Atıl, kullanılmayan devlet malının değerlendirilebileceğini,
Devlet malının deniz olmadığını, kim olursa olsun yedirilmeyeceğini,
İşlerin savsaklanmayacağını, zamanında yapılabileceğini, takip edilmesi gerektiğini,
En büyük mülki amirlerin devleti sadece ‘protokol' olarak temsil etmediğini biliyoruz.

Davranışlarıyla, yaptıklarıyla, kişiliği ile bir örnek oldu. Tasarrufu cimrilikle karıştırıp, parasının kendi cebinden çıktığının farkında olmadan bazıları kağıtları havlu yerine kullanmaya devam edecekler ama bazıları da kağıdın ağaç olduğunu tasarruflu kullanımıyla binlerce ağacın kesilmekten kurtarıldığını fark etmiş olacaklar. İz bıraktınız Sayın valim. Güçle, ‘mesafeyle', ulaşılmayan telefonlarla; saygının, sevginin oluşturulamayacağını gösterdiniz.”

Kentimizin bir sorununu aktarmak için gittiğimizde kabul ederdi. Şimdi bunun önemini, bazı kaymakamlardan randevu almada nasıl zorlandığımızı nasıl bekletildiğimizi görünce daha iyi anlıyorum.  Bu kentte görev yapanların bu kentin insanlarına ayıracak zamanları olmalı. Bu kentte görev yapanlar, bu kentin sorunlarını bu kentin insanlarıyla konuşarak çözmeli.  Ben bilirimci değil, katılımcı olmalı, kapılarını katılıma açık tutmalı. Bu kentten gittiğinde, Refik Arslan Öztürk gibi anımsanmalı, adı ve anısı yaşatılmalı...

Yaşanmış bir olayı da paylaşmak isterim. Yıllar önce, İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü, polis kimlik kontrolü için durdurur. Ayakta seyahat eden bir bey'in kimliğine bakan polisler dona kalır. İçişleri Bakanlığı tarafından verilen kimlikte, Bilecik Valisi yazmaktadır. İlk şaşkınlığı atlatan polisler, "Sayın valim sizi biz götürelim" teklifinde bulunsalar da; "Teşekkür ederim. Tatildeyken, devletin aracına binmem" yanıtını alırlar. Görev yaptığı, Bilecik, Erzincan, Manisa illerinde sabahları makama yürüyerek, Ankara'ya valiler toplantısına kendi biletini alarak otobüsle giden, 2006 yılında YILIN VALİSİ seçilen emekli vali Refik Arslan Öztürk vefat etti ama adı ve anısı gönüllerimizde hep yaşayacak.

Sayın Öztürk için, böyle köşe yazıları yazmanın yetmeyeceğini biliyorum.  Adı ve anısını yaşatacak girişimlerde yapılacaktır mutlaka…

Işıklar içinde kal Sayın Öztürk, örnek yaşamın bürokratlarımızın ve yurttaşlarımızın önünü aydınlatsın…

 


 

12 Kasım 2020 Perşembe

BİRLİKTE GÜZEL

Bu sloganı çok sevdim. Yaptığım kooperatifçilik çalışmalarında sloganı olarak kullanmayı düşünüyorum. Birlikte Güzel…


İnsanın kişilik yapısını “benim” dedikleri ile “bizim” dedikleri arasındaki tercihi belirliyor. “Benim evim”, “ benim bahçem”, “benim arabam” deniliyor.  Bir de, “bizim” dediklerimiz var. “bizim sokak”, “bizim site”,“ bizim kent” "bizim bölge" "bizim ülke" gibi. Sürekli olarak “benim” dediklerini öne çıkaran insanlara “bencil” demek yanlış olmaz. Söze “bizim” diye başlayıp, bizim olanları öne çıkaran, bizim olan için benim olandan vazgeçebilen, insanlara da “toplumcu” nitelendirmesi uygun düşüyor. Toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu bencilse, ortak sorunlara ortak çözümler bulmak, birlikte iş kotarmak, birlikte yaşamak zorlaşıyor.

 

Bencillik ve toplumculuk konusundaki düşüncelerimi neden böyle bir yazının konusu yaptığım neden okuyucularla paylaşmak gereğini duyduğum, konuyu aktarınca daha iyi anlaşılacak.

 

Manisa Birlik olarak 1987 yılından bu yana gerçekleştirmek için çalıştığımız Yeni Manisa Projesi tamamlandı diyebiliriz artık. Yeni Manisa diğer adıyla Güzelyurt Mahallesi bol yeşil alanlı, anıtları, ağaçları ve sosyal donatıları ile farklı, yeni ve örnek bir yerleşim alanı oldu. Yeni Manisa anıtlarla donatıldı. Yeni Manisa’daki anıtların sayısı Manisa’daki anıtların toplamından çok fazladır. Kentimizde iki Yunus Emre anıtı var biri Yeni Manisa’daki Birlik Parkında, diğeri de Obasya’ da. Yeni Manisa’da park olarak düzenlemeyi bekleyen alanlar da var. Bu alanların düzenlenmeye başlandığını çoğunun düzenlendiğini görüyoruz. Yıllardır yazdığım sürekli dile getirdiğim Karaçay Vadisi Projesi için de çalışmalar başladı. Kentimiz Atatürk Kent Parkı’ndan sonra yeni ve güzel bir park daha kazanmış olacak. Manisa’nın en güzel mahallesi olan Güzelyurt, projeye başladığımızda Yeni Manisa diyorduk, giderek daha da yeşilleniyor.  Yüzme havuzlarının en bol olduğu bölge de Yeni Manisa. İlk bahçeli iki katlı konutlar ve ilk bir artı bir konutlar Yeni Manisa’da yapıldı. Yeni Manisa’daki parklarda ördekler, kazlar, tavus kuşları ağaçların, konutların, parktaki masaların arasında insanlardan korkmadan özgürce dolaşıyorlar.

 

Benim olan için bizim olandan vazgeçemeyiz. Kentler benim dediklerimizden çok, bizim dediklerimizle güzelleşir. Bizim dediklerimize de en az benim dediklerimiz kadar sahip çıkmalıyız.  Bunu yapabilirsek kentimizde yaşam zenginleşip güzelleşir. Bunu başarabilirsek, parklarımızda bahçelerimizde ortak alanlarımızda barış kardeşlik gelişip boy verir. Bizim olanın mutluluğu benim olanın mutluğundan daha büyük, daha derin daha kalıcı olur.

 

Bizim olan için benim denileni feda edebilen insanların çoğunlukta olduğu toplum gelişkin toplumdur. Bizim dediklerimizin güzelliği ve geleceği için benim dediklerimizi ikinci plana ötelemek insanı yüceltir. Bizim ülkemiz, bizim kentimiz, bizim mahallemiz, bizim sokağımız, bizim sitemiz güzel değilse, evimizin güzelliği neye yarar ki?

 

YAŞAM BİRLİKTE GÜZEL

 


 

9 Kasım 2020 Pazartesi

YOLUNDAYIZ ATAM

Her 10 Kasım’da ve tüm milli bayramlarımızda olduğu gibi, yine Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgiyle saygıyla giderek artan bir özlemle anacağız. Anmakla kalmayıp anlamaya çalışacağız.  Atatürk bizim geçmişe özlemimiz değil aydınlık geleceğimizdir.

 

O’nun gösterdiği yol bilimin aydınlattığı uygarlık yoludur. O büyük insan “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek bize bilimin aydınlattığı uygarlık yolunu göstermiştir. Bu nedenle “İzindeyiz” yerine “Yolundayız” demeliyiz.  İz biter yol bitmez. Yolundayız Atam.

 

Atatürk’ün okumaya verdiği öneme değinmek istiyorum; Atatürk’ün okumaya önem verdiğini,  yaşamı boyunca yaklaşık 4000 kitap okuduğunu biliyoruz.  Dile kolay 4000 kitap bir yaşama nasıl sığır? Atatürk “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” diyor.  Atatürk’ün dediği gibi kitap okumalıyız. Gelişmek için okumak şart. Harçlıklarımızın yarısını kitaplara vermeliyiz. Aldığımız kitapları arkadaşlarımızla değişerek daha çok kitap okumalıyız. Atatürk şüphesiz ki yüzyılımızın en büyük devlet adamı en büyük lideridir. Kuşkusuz bu özelliğinin var olmasında askeri kişiliği, devlet adamlığının yanı sıra düşün adamı olmasının da büyük payı vardır. Yaşamı boyunca kitap, Atatürk için vazgeçilmez bir değer, yol gösteren bir varlık olmuştur. O’nun için okumak bir tutkuya dönüşmüş ve bu tutku sonunda geniş bir kültür kazanmıştır. Atatürk için kitap, öğrenim yaşamı boyunca her aşamada etkili olmuştur. İlkokul öğrencisi iken kitap okumayı, sokakta oynamaya yeğlemiş, ders kitapları ile yetinmemiş, askeri okulda öğrenimini sürdürürken de yerel dergi ve gazeteleri izlemiş, fen ve matematik konularında yarışmalara grip kazanmıştır. Vatan ve özgürlük kavramlarını işleyen Namık Kemal’in eserlerini, Mehmet Emin Yurdakul ve Tevfik Fikret’in şiirlerini okurken, öte yandan da Voltaire, Rousseau, Montesqiue gibi Fransız düşünürlerin eserlerini okumuş ve fikirleri üzerinde tartışmıştır. Fransızca öğrenmiş ve bu dilde, askerlik eğitimi ile ilgili olduğu kadar, siyaset, hukuk ve edebiyat üzerine yazılmış eserleri de okumuştur. Çanakkale Savaşları sırasında, ateş altında bile okumaktan vazgeçmemiştir. Atatürk vatanı düşman istilasından kurtardıktan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra sosyal ve ekonomik konulara daha çok eğilmek gereğini duymuştur. Artık O, savaş alanlarında kazandığı zaferlerini, kültürel, sosyal, ekonomik alanlarda yapmayı tasarladığı reformlarla sağlam temellere oturtmak istiyordu. Bunun için de yapacağı devrimler için her türlü fikir ve inanç düzeyindeki delegelerle dolu bir Meclis’in başkanı olarak yeterli bilgi edinmesi gereğine inanıyordu. Bu nedenle de o güne kadar okuyamadığı bazı kitapları yurt dışından getirtiyor, Türkçeye çevirtiyordu. Atatürk’ün hangi konularda, ne çeşit eserler okuduğunu gösteren en güvenli kaynak özel kütüphanesinin kataloğudur. Bu kaynak O’nun düşün ve kültür yaşamının bir göstergesidir. Atatürk’ün özel kütüphanesinin koleksiyonları arasında en geniş yeri tarih kitapları almaktadır.

 

Eğer Atamızın kurduğu Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmak istiyorsak, eğitim gerçekten şart. Eğitim içinde Atatürk gibi çok okumak şart. Çok okuyacağız. Okuyanların sayısı çoğaldıkça güçlendiğimizi göreceğiz. Çocuklarımızın okuma alışkanlığı edinmelerini sağlayacağız. Kaldırılan felsefe dersleri yeniden konulmalı. Düşünen soran sorgulayan araştıran, bilgiye ulaşmayı ve paylaşmayı bilen nesiller yetiştirmeliyiz. Çocuklarınıza ve dostlarınıza vereceğiniz en güzel hediye niye bir NUTUK olmasın. Dostlar gerçekten söylüyorum, Nutuk okumayan kalmasın. Nutuk gençlerimize okullarda ders kitabı olarak okutulsun.  Bizi Atatürk’ten uzaklaşmak değil, Atatürk’ü anlamak onun yolundan gitmek aydınlığa ulaştıracaktır…

 


 

 
back to top