Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

17 Aralık 2020 Perşembe

ETKİN YURTTAŞ

Sorunlarla yaşamayı bizim kadar kolay, hızlı öğrenen ve kaderimiz böyleymiş diyerek hemen kabullenen, bir başka toplum var mı bilemiyorum. Sorunlarla yaşamayı hemen kolayca kabulleniveriyoruz. Sorunları çözmek yerine, sorunlarla yaşamanın yollarını öğrenmeye çalışıyoruz.

Altyapısı yetersiz kentlerde yaşamaya, hastane kapılarında beklemeye, maaş kuyruklarında ölmeye alışıveriyoruz. Kadercilik ciğerlerimize kadar işlemiş. Neredeyse kadercilik kaderimiz olmuş gibi.

İtiraz etmek, yanlışı söylemek ayıpmış gibi susuyoruz. Yaptığımızın doğru olup olmadığından çok “kim ne der?” sorusuna yanıt aramaya çalışıyoruz. “Kim ne derse desin yaptığım doğru olduğu için yapıyorum.” deme cesaretini gösteremiyoruz. Sanki en büyük erdem susmakmış, konuşmak en büyük ayıpmış gibi, hep susuyoruz.

Bence susmayalım. Soran, soruşturan, araştıran, katılımcı yurttaşlar olalım. Sadece sorunlarımızı iletmekle yetinmeyelim, çözümler de önerelim.

“Bizde ne kadar demokrasi olabilir ?” sorusunun yanıtını çok aradım ve sonunda bulduğumu sanıyorum. Bizde demokrasi ancak ülkeyi yönetmek için kurulan siyasi partilerimizde olduğu kadar olabilir. Kendi bulduğum yanıta kendim üzüldüm. Çünkü siyasi partilerimizin tümü, parti içi demokrasiden sınıfta kalır.

Demokrasi savunucusu siyasi partilere bakın, onlarda ne kadar demokrasi varsa, ülkede ancak o kadar demokrasi olur. Siyasi partilerin üyeleri kendi partilerinde parti içi demokrasinin güçlenmesi için ne kadar çalışıyorlarsa, yurttaşlar da ülkedeki demokrasinin sorunlarının aşılması için o kadar çalışıyor. Yurttaş partilere karşı ilgisiz. Demokrasi konusunda da yurttaşlar olarak, üyesi olduğumuz STK’larda, Siyasi partilerde öneriler getirmeliyiz. İnanın hep birlikte istersek olur.

Umudumuz Sivil Toplumda diyoruz. Gerçekten öyle, Sivil Toplum gelişmeden, demokrasi gelişemeyecek. Sivil Toplum Örgütleri ile siyasi partilerin ilişkilerine bakın. Siyasi partiler etkileyebildikleri, yönetebildikleri sivil toplum örgütleri ile dayanışma içine giriyorlar. Akıl verenleri değil, emir alanları tercih ediyorlar. Eğer, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri de bir partiden milletvekili ya da yerel yönetici olmaya karar vermişse teslimiyetçilik orada başlayıveriyor. Bu noktadan sonra, sivil toplum örgütünün yöneticisi gibi değil, siyasi partinin emir almaya alışmış üyesi gibi davranmaya başlıyor...

Siyasi partilerimizde de, ülkemizde de tam demokrasi olmalı. Bunu, öncelikle yurttaş istemeli. Yaşadığımız dünyada, yaşadığımız çağda eksikli demokrasi ile yaşamak ayıp sayılıyor, biz bunu fark edemiyoruz. Yeter artık, eksikli demokrasi ile yaşamak yazgımız olmasın. Sesimizi yükseltmeliyiz. Katılım engelleri varsa onları aşmalı, yeni yöntemler geliştirmeliyiz.

Yaptığım iki çalışmayı örnek olarak paylaşmak istiyorum. Güzelyurt Mahallemizin bitişiğindeki OSB’ye ait arıtma tesisinin genişletileceği duyumunu alınca, bir platform oluşturmalıyız diyerek yakın arkadaşlarımla, komşularımla görüşmemin ardından “Güzelyurt Güzel Kalsın” adında bir Facebook topluluk sayfası oluşturduk. Kısa sürede 80 bin takipçimiz oldu. Sonuç, arıtma tesisinin büyütülmesi durduruldu. Kısa sürede amacımıza ulaştık. Aslında bu yetmez, konutların arasında kalan tesisin yerleşimin uzağına taşınması gerekir.

İkinci örnek, giderek azalan sularımızın tasarruflu kullanılması için başlatıp sürdürdüğümüz çalışmadır. “Su yoksa gelecek yok” başlıklı bir topluluk sayfası daha açtık. Çok kısa sürede hem belediyelerimizden hem de yurttaşlarımızdan çok güzel geri dönüşler aldık. Sayfamız kısa sürede 35 bin kişiye ulaştı. Bulunduğum her ortamda bu konudaki önerilerimi paylaşmaya başladım. 2-3 haftadır konuyu, Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur’la birlikte yapmakta olduğumuz Manisa’da Yaşam programında dile getiriyorum.

Çarşamba günü Etv’de Objektif Bakış programında Belgin Koçak’ın Manisa Tv’de de Kent ve Ekonomi Programında Özgür Hancıoğlu’nun konuğu oldum. Benim için çok güzel geçen iki programda da su tasarrufu konusunu ve Obasya’da uygulayacağımız Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi projemizi anlatma fırsatı buldum. Manisa’nın radyosu Radyo Hiraş’a ve Manisa’nın televizyonları Etv ve Manisa Tv’ye yürekten teşekkür ediyorum. Manisalılar olarak, radyo ve televizyonlarımıza sahip çıkmalıyız. Onlar bizim gözümüz kulağımız. Onlar bizim sesimiz.

Manisa için, düşünce ve proje üretmeye, ürettiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. Manisalılar olarak dayanışma başlatıp, sürdürelim. Ortak sorunlarımızı ortaklaşa çözelim.





10 Aralık 2020 Perşembe

BİZİM KUŞAK

Bizim kuşak farklı kuşak dedim ya, gerçekten öyle. Bizim kuşak çalışkan kuşak. Bizim kuşak özverili kuşak. Devlet için toplum için yaptıklarından karşılık beklemeyen insanlarız hepimiz. Bizim beklentimiz ilgi ve sevgi sadece.

Biz çalışmaya devam ediyoruz. Bakın bu hafta neler yaptım:

Bu hafta, AB ülkelerinden de konuşmacıların katıldığı Ankara’da Tarım Orman Bakanlığı yapısı içindeki (UKA) Ulusal Kırsal Ağ’ın AB temsilciliği ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte düzenlediği internet üzerinden yapılan ve üç gün süren toplantıya katıldım. İyi uygulama örneği seçilen Obasya Kırsal Turizm Yapılanmamızı anlattım. Düzenlenen sergide Obasya’da yer aldı. Bu sergide de benimle yapılmış bir söyleşi sürekli dönüyordu. Çok yararlı bir toplantı oldu. Önceden de UKA toplantılarına çalıştaylarına gezilerine katılmıştım zaten. Dostlarla uzaktan da olsa selamlaştık.

Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim. Suyumuzu tasarruflu kullanalım çağrımızı daha geniş kesimlere ulaştırmak için açtığımız “Su Yoksa Gelecek yok” adlı Facebook sayfamız kısa sürede 35 bin kişiye ulaştı. Çok güzel dönüşler aldık. Çok su isteyen çim ekmeyelim, çim yerine az su isteyen çalı ve ağaç türleri dikelim. Manisa’yı çim ekerek değil ağaç dikerek yeşil Manisa yapalım çağrımıza olumlu yanıt veren desteklediğini belirten ve bu yönde çalışmalar başlatıp açıklamalar yapan MASKİ Genel Müdürümüze, Büyükşehir Belediyemizin ilgili birimlerinin yöneticilerine, ilçelerimizden arayan belediye başkanlarımıza, Ankara’dan arayan milletvekili ve siyasi parti yöneticilerine yürekten teşekkür ediyor, suya sahip çıkmalarını diliyorum.

Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifinin sahipliğinde genç deneyimli ve gönüllü bir ekiple hazırlanan Obasya Ekolojik Yaşam Merkezi Projemiz Zafer Kalkınma Ajansından hibe desteği almaya hak kazandı. Hemen çalışmalara başladık. Manisa’ya yeni bir cazibe merkezi kazandıracak olmanın coşkusunu arkadaşlarımızla birlikte yaşıyoruz. Obasya adıyla birlikte Yunusemre, Manisa, Ege Bölgemiz ve tüm ülkemiz anılsın istiyoruz. Obasya adı duyuldukça mutlu oluyoruz.

76’ya merdiven dayadık ama ideallerimize ulaşmak için deli taylar gibi koşuşturmaya düşünmeye projeler üretmeye ve uygulamaya, çevreye birlikte iş görme alışkanlığı edindirmeye ortak sorunları ortaklaşa çözmek için kooperatifler kurmaya görev ve sorumluluk yüklenmeye devam ediyoruz.

Bizim kuşak çalışkan bir kuşak. Allah bize ömür ve sağlık versin biz de çalışmaya devam edelim.






3 Aralık 2020 Perşembe

YARININ SUYUNU BUGÜN TÜKETMEYELİM

Bu köşede “Belediye Başkanlarımıza Mektup” başlıklı bir yazı yazmıştım geçtiğimiz hafta. Yazdığım köşe yazısı beklediğimden çok büyük ilgi gördü. Çok güzel geri dönüşler aldım. Siyasi Parti Yöneticileri, Milletvekilleri, STK Yöneticileri, Belediye Başkanları, Belediye Meclis Üyeleri ve Yurttaşlar oldu. Yazdıklarımı beğendiklerini, önerilerimin hayata geçirilmesi gerektiğini söylediler hep.

İşlerinin yoğunluğundan olacak, Büyükşehir ve Yunusemre Belediyelerimizden arayan olmadı hiç. Şehzadeler Belediyemizden, Park Bahçeler Müdürü yanında bir Peyzaj Mimarı ile ziyaretime geldiler. Şehzadeler Belediyemizin Başkanı Sayın Ömer Faruk Çelik’in selamını getirdiler. Güzel bir söyleşi yaptık. Düşüncelerimizi paylaştık. Yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum.

Kamuoyunun gösterdiği ilgi ve düşüncelerine değer verdiğim birçok dostumun teşviki nedeniyle başlattığım çalışmayı sürdürmek istiyorum.

Facebook’ta “Su Yoksa Gelecek Yok” adı altında bir sayfa açtım. Yaptığım paylaşımın bir günde yedi bin kişiye ulaştığını gördüm. 4 Aralık 2020, Cuma gününe kadar on beş bin kişiye ulaşacağını düşünüyorum.

 

Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi amacım bilgiçlik taslamak, akıl vermek değil. Biliyorum ki, kentimizi yönetenler akıllı bilgili kişiler. Kıt kaynaklarının zaman olduğunu biliyorum. Yoğun olarak güncel sorunlarla uğraşıyorlar, oysa ben geleceği düşünmeye projeler üretmeye zaman ayırabiliyorum. Yaşadığım kente ve ülkeme hizmet etmek istiyorum. Niyetim, sadece uygulanmasından yarar gördüğüm öneriler getirmekten ibarettir. Getirdiğim öneriler tartışılsın gerekli ve yararlı görülürse uygulansın istiyorum. Bunu kentli bir yurttaş olarak yapıyorum.

 

Manisa Tarzanı’mızı hepimiz biliyoruz. Ağaç dikerek, diktiği ağaçlara kendi taşıdığı sularla sulayarak ve bakarak, kentimizin Yeşil Manisa olarak tanınmasını sağlamıştır.

Bugün çok harcadığımız su, yarın uğruna savaşlar yapılacak duruma gelmeden ve geleceğimiz kararmadan suyumuza sahip çıkalım. Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim. Su tasarrufunu, “Yeşillendirmeye evet, çim ekimine hayır” diyerek başlatalım. Çim yerine ağaç dikelim.

Manisa Tarzanı gibi düşünerek öneri geliştirdiğim için “Manisa Tarzanı’nın Mektubu” adıyla bir şiir yazdım. Bazen, şiirle anlatmak düz yazı ile anlatmaktan daha kolay ve daha etkili oluyor.

 

Manisa Tarzanı’nın Mektubu

 

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Size bir öğüdüm var

Dinleyin beni şimdi

Sular azalıyor görmüyor musunuz?

Durmadan çim ekiyorsunuz

Yeşile evet çime hayır deyin

N’olur çimden vazgeçin

Benim gibi siz de ağaç dikin

 

Ağaçsız, çiçeksiz

Hele susuz bir dünyada

Yaşamak ölümdür

 

Ağaçları kesmeyin

Suları tüketmeyin n'olur

İşte o zaman ben gerçekten ölürüm

İşte o zaman siz gerçekten ölürsünüz

İşte o zaman Dünya yaşanmaz olur

 

Ağaçları kesmeyin

Suları tüketmeyin n'olur

Ağaç dikin, çalı dikin çiçek dikin çevrenize

Beni 31 Mayıslarda anmasanız da olur

 

Ağaç dikin

Çime hayır deyin

Beni merak etmeyin

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Ağacın yeşilinde

Çocukların yüreğinde

Kuşun kanadında

Sipil'in doruğunda yaşıyorum şimdi

Kirlenen Gediz’i

Boşa akıttığınız suları görüyorum

Kahroluyorum.

 

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Boş verin çimi mimi

Ağaç dikin

Yeşili sevin benim gibi

 

Ben Manisa’yı

Çim ekerek değil ağaç dikerek

Yeşil Manisa yaptım

Ağaçların suyunu tenekelerle taşıdım

Çim ekmekten vazgeçin

Yarının suyunu bu günden tüketmeyin

Çocuklarınız torunlarınız susuz kalmasın

 

Ben Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

Ağaç dikin, ağacı sevin benim gibi





25 Kasım 2020 Çarşamba

BELEDİYE BAŞKANLARIMIZA MEKTUP (1)

 Değerli Başkanlarım,

Amacım eleştiri değil. Amacım bu kentte yaşayan bir yurttaş olarak sadece öneri. Sizlerden daha yaşlıyım ama daha akıllı değilim. Size zaman yetmiyor. Siz güncel sorunları çözmek için uğraşıyorsunuz. Ben geleceği düşünmeye zaman ayırıyorum. Kendimi güncelliyorum. Fırsat bulduğumda da düşüncelerimi paylaşıyorum.

Değerli başkanlarım;

Gelecekte su savaşları çıkacak.

Su petrolden daha değerli olacak.

Eğer şimdiden önlem almazsak, insanlar susuz kalacak.

Gelin 2021 yılını "Manisa’da Suda Tasarruf Yılı" ilan edelim.

Manisa olarak, sadece bölgemizde değil, ülkemizde ve dünyada örnek ve öncü olalım.

Yapacağımız iş çok basit. Zaman ayırırsanız yüz yüze ya da telefonla görüşebiliriz. Konuyla ilgili yöneticilerinizle, çalışanlarınızla görüşebiliriz. Detaylar için rapor ve eylem planı hazırlayabiliriz.

Yapacağımız iş çok basit dedim ya, aynen öyle. Bundan böyle bir metre kare bile çim ekmeyeceğiz. Her gün çim sulamaktan, sürekli biçmekten, emek harcamaktan kurtulacağız. Çim kökleri derine gitmediği için sürekli su ve bakım istiyor. Oysa fazla su istemeyen yer örtücüler ve farklı çalı türleri var. Örneğin fare kulağı ya da Libya çimi denilen farklı bir çim türü.. Bunlar çok az su istiyor. Biçmek gerekmiyor. Üzerinde gezilebiliyor. Daha başka az su ve az bakım isteyen türler de var. Yeşillendirme için tek seçenek çim değil…

Size Manisa’nın en yeşil üç alanını söyleyeceğim: Barış Alanı, Birlik Parkı, Ceren Sitesi. Buralarda bir metre kare çim yok. Bir başka yeşil alan örneği de vereyim. İstasyondan vilayet binasına giden cadde de yemyeşil ve burada da çim yok. Çalı türleriyle çok güzel bir düzenleme yapılmış durumda. Gördüğünüz gibi işimiz zor değil, sadece bir karar vereceğiz ve çime hayır diyeceğiz.

N’olur işinize karıştığımı düşünmeyin. Yazımın başında da belirttiğim gibi amacım sadece kentli yurttaş olma sorumluluğu ile uygulanabilir, sürdürülebilir bir öneri getirmek. Gerisi size kalmış. Ben yazmaktan, önerimi sürekli dillendirmekten vazgeçmem. Yazar dururum. Bu konuya sahip çıkacağınızı, bu nedenle çok destek bulacağınızı, gündem oluşturacağınızı biliyorum.

Bu yazım için (1) numaralı mektup dedim. Bunun ikisi, üçü, dördü gelecek. Su tasarrufu yapmanın başka yolu yok. Suyu gündeme sadece fiyatıyla değil, taşıdığı önemle getirelim. Su tasarrufunda örnek ve öncü olalım… Ben görüşmeye hazırım, alo derseniz gelirim. Yönlendireceğiniz yöneticilerinizle çalışırım. Bu konuda birlikte kamuoyu oluşturabiliriz. Tüm dikkatleri su tasarrufuna çekebiliriz.

Değerli belediye başkanlarım, en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Kentimi, ülkemi ve geleceğimizi en az sizler kadar düşünüyorum. Birbirimize bir telefon kadar yakınız. N’olur bu konuyu es geçmeyelim, konuşalım, eylem planı yapalım…       




                                                           

21 Kasım 2020 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL’İN ÖĞRETMENİ

 Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Ne yazayım diye düşünürken bulabilirsem seksenli yıllarda yazdığım bir şiiri paylaşmak geldi aklıma. Şimdi Muğla Üniversitesi’nde Profesör olan Kızım Çiğdem, ortaokulu ve liseyi İzmir Karşıyaka Lisesi’nde okudu. Hatırladığım kadarıyla 1980 yılında başladığı ortaokul birinci sınıftan lise son sınıfa kadar hep kültür kolu başkanlığı yaptı. Her ulusal bayramda ve her önemli günde, konuşma yapar şiirler okurdu. Okuduğu şiirlerin çoğunu hatta hepsini ben yazardım. “Mustafa Kemal’in Öğretmeni” şiirimi kendi ilkokul öğretmenlerim için yazmış ve kızıma vermiştim. Öğretmenlerimin benim yaşamım, başarılarım, dünyaya bakışım ve duruşum üzerindeki önemini şimdi daha derinden anlıyor ve biliyorum. Öğretmenlerim bana Mustafa Kemal’i sevmeyi ve öğrenmeyi öğrettiler. Kitap okuma sevgisini aşıladılar. Öğretmenlerle ilgili şiirimi sayfaya sığdırabilmek için dizeleri uzatmak kesmelerle ayırmak zorunda kaldım.

Mustafa Kemal’in Öğretmeni

Kolay değildi Mustafa Kemal’in öğretmeni olmak
toprağın işlenişi / tohumun ekilişi
toprağı delişi tomurcuğun / ışığa yönelişi / ne güzel
ne güzel bereketli hasatları düşlemek
güneş olup ışıtmalıydı / ısıtmalıydı / yırtmalıydı karanlıkları
Mustafa Kemal’in öğretmeni olmanın gereği buydu
Mustafa Kemal’in öğretmeniydi o
öğrencilerine önce Mustafa Kemal’i öğretmeliydi
mavi gözlerinden başlayıp bitimsiz maviliklerde
ak güvercinler uçurmalıydı
Mustafa Kemal’in barış tutkusunu anlatmalıydı
yurtta barış dünyada barış demeliydi
altın sarısı saçlarını söylemeliydi
sarı saçlarından sarı başaklara
yüzler güldüren hasatlardan
bacası tüten ve üreten fabrikalara geçmeliydi
birlikte üretim, hakça paylaşım demeliydi
o Mustafa Kemal’in öğretmeniydi
Mustafa Kemal ekmeliydi / gencecik beyinlere
Mustafa Kemal diyerek başladı ilk derse
bilgi ekecek / ışıyacak dünya / ısınacak toprak
yağmura susamış toprak gibiydi halk
yağmur ol yağ / güneş ol ışıt ısıt öğretmenim.
bilimin aydınlattığı yolda yürümek senin görevin
çünkü sen Mustafa Kemal’in öğretmenisin

Köy Enstitülerinde yetişen, öğretmenler gerçekten çok farklıydı. Adına şiirler yazdığım Mustafa Kemal’in aydınlık yüzlü o Cumhuriyet öğretmenlerini çok özlüyorum.
Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.







19 Kasım 2020 Perşembe

REFİK ARSLAN ÖZTÜRK

 Bugün 14 Kasım 2020 tarihinde vefat eden önceki valilerimizden Refik Arslan Öztürk’ü yazmak istedim köşemde. Bu yazım 20 Kasım 2020 Cuma günü de Radyo Hiraş’ta Rıfat Uygur’la yaptığımız Manisa’da yaşam programında Hale Taştekin tarafından okunacak sonra Refik Arslan Öztürk’ü konuşacağız.  Mert Orkun Abacı hazırladığı görüntüleri Youtube üzerinden de canlı olarak yayımlanan programımızda aktaracak izleyicilerimize. Programımızı izleminizi öneriyorum. Giderek güzelleşen programımızın mutfağında genç yetenekli yaratıcı bir kadro var.

Önceki valilerimizden Refik Arslan Öztürk’ün vefatını 14 Kasım’da üzülerek öğrendim. Valimizin Manisa’da görev yaptığı yılları anımsadım. Manisa’da 2006-2008 yıllarında çok kısa süre görevde kaldı ama unutulmayacak izler bıraktı.  Facebook sayfamda yaptığım paylaşım çok güzel yorumlar aldı ve çok kişi tarafından paylaşıldı.

Adını ve anısını kentimizde yaşatmak için girişimde bulunalım. Bu konuda öneri geliştirip Manisa Valimize ve Büyükşehir Belediye Başkanımıza sunmalıyız.  İlk önerimi Manisa Ticaret ve Sanayi Odamızın değerli başkanı Sayın Mehmet Yılmaz’a yaptım. Gösterdiği ilgiye verdiği desteğe gönülden teşekkür ediyorum. Sayın Öztürk’ün Manisa’da bulunduğu 2008 yılı başında, Manisa Kültür Sanat Kurumu olarak, Gediz Dergisi’ni yayınlama kararı vermiştik. Gediz Dergimizin ilk sayısı için, Valimiz de bir karikatür çizmişti. Sigaranın zararını çok güzel anlatan karikatürünü bastırıp yeniden dağıtalım, ofislerimizin, iş yerlerimizin, salonlarımızın duvarlarına asılmak üzere dağıtalım dediğimde, Oda Başkanımız harekete geçti ve sayın valimizin sanatçı yönünü öne çıkaran güzel bir girişim hayat bulmuş oldu.

Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa'da valilik yapan Refik Arslan Öztürk Manisa’da çok sevilmişti. Söze “arkadaşım” diyerek başlardı. Karikatür çiziminde çok başarılıydı. “Yan çizerlerin çok olduğu kentimizde çizer bir valimiz var” diye espri yaptığımda gülmüş ve bana “Öyle demeyin ben Manisalıları çok sevdim çalışkan insanlar” demişti.

Çizerliğinin yanında, tasarrufa verdiği önemi gösterdiği özeni de unutamayız. Girdiği her odada her salonda ışıkların yarısını gider kendisi kapatırdı. Vali konağından valiliğe yürüyerek gelirdi. Barış Alanındaki çınarın altına eşiyle birlikte gelir çay kahve içer, kentin caddelerinde korumasını almadan sade bir yurttaş gibi gezerdi. İz bırakan valilerimizden biriydi. Türk idarecileri arasında tutumluluğuyla bilinen valimiz Öztürk’ün yılın valisi seçildiğini anımsıyorum.  Sayın Öztürk vefat ettiğinde 71 yaşındaydı.

Eski İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Fahri Öztürk'ün kardeşi, gazeteci, araştırmacı, yazar Saygı Öztürk'ün ağabeyi valimizi Manisalılar olarak unutamayız.  Türk idarecileri arasında tutumluluğuyla bilinen, bulunduğu illerden Ankara'daki toplantılara otobüsle gelip giden eski vali Refik Arslan Öztürk, savurganlığa karşı çıkar “iki satır yazı için koca bir A4 kağıdı kullanmayın ikiye bölüp kullanın” derdi. Keşke tasarruflu olunabilse, keşke dedikleri uygulanabilse. Tutum ve tasarruf denilince benim aklıma hemen Refik Arslan Öztürk geliyor.

Kimileri ölür unutulur; kimilerinin adı ve anısı gönüllerimizde yaşar. Sen anıları gönlümüzde yaşayacak birisin arkadaş valim Sayın Öztürk.

Yozgat'ın Sarıkaya İlçesi'ne bağlı Akbucak Köyü'nde dünyaya gelen 13 kardeşten birisi, Araştırmacı Gazeteci Saygı Öztürk’ün ağabeyi Refik Arslan Öztürk.  

Manisa’dan merkeze alındığı haberi duyulunca, Manisalılar olarak çok üzülmüştük. Birçok gazeteci arkadaşımız Refik Arslan Öztürk’ü anlatmıştı köşelerinde. Broşürler basılıp dağıtılmıştı.

Refik Arslan Öztürk’ün ardından, kardeşi Saygı Öztürk’ün yazdığı yazıyı duygulanarak okudum.  Bir bölümünü aynen aktarmak istiyorum:

“Sayın Refik Arslan Öztürk'ün valiliği bize çok şeylerin yapılabileceğini gösterdi. Artık;
Valilik konutundan yakınında bulunan makama, makam otosu yerine yürüyerek gidileceğini,
Makam kapısının her zaman her kesimden insana açık olacağını, hiç bekletmeden makama alınabileceğini,
Ne olursa olsun insanının, ne tür olursa olsun işin küçümsenmeyeceğini,
Saatlerce ya da günlerce randevu için beklenilmeyeceğini, sorunların çözülebileceğini,
Atıl, kullanılmayan devlet malının değerlendirilebileceğini,
Devlet malının deniz olmadığını, kim olursa olsun yedirilmeyeceğini,
İşlerin savsaklanmayacağını, zamanında yapılabileceğini, takip edilmesi gerektiğini,
En büyük mülki amirlerin devleti sadece ‘protokol' olarak temsil etmediğini biliyoruz.

Davranışlarıyla, yaptıklarıyla, kişiliği ile bir örnek oldu. Tasarrufu cimrilikle karıştırıp, parasının kendi cebinden çıktığının farkında olmadan bazıları kağıtları havlu yerine kullanmaya devam edecekler ama bazıları da kağıdın ağaç olduğunu tasarruflu kullanımıyla binlerce ağacın kesilmekten kurtarıldığını fark etmiş olacaklar. İz bıraktınız Sayın valim. Güçle, ‘mesafeyle', ulaşılmayan telefonlarla; saygının, sevginin oluşturulamayacağını gösterdiniz.”

Kentimizin bir sorununu aktarmak için gittiğimizde kabul ederdi. Şimdi bunun önemini, bazı kaymakamlardan randevu almada nasıl zorlandığımızı nasıl bekletildiğimizi görünce daha iyi anlıyorum.  Bu kentte görev yapanların bu kentin insanlarına ayıracak zamanları olmalı. Bu kentte görev yapanlar, bu kentin sorunlarını bu kentin insanlarıyla konuşarak çözmeli.  Ben bilirimci değil, katılımcı olmalı, kapılarını katılıma açık tutmalı. Bu kentten gittiğinde, Refik Arslan Öztürk gibi anımsanmalı, adı ve anısı yaşatılmalı...

Yaşanmış bir olayı da paylaşmak isterim. Yıllar önce, İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü, polis kimlik kontrolü için durdurur. Ayakta seyahat eden bir bey'in kimliğine bakan polisler dona kalır. İçişleri Bakanlığı tarafından verilen kimlikte, Bilecik Valisi yazmaktadır. İlk şaşkınlığı atlatan polisler, "Sayın valim sizi biz götürelim" teklifinde bulunsalar da; "Teşekkür ederim. Tatildeyken, devletin aracına binmem" yanıtını alırlar. Görev yaptığı, Bilecik, Erzincan, Manisa illerinde sabahları makama yürüyerek, Ankara'ya valiler toplantısına kendi biletini alarak otobüsle giden, 2006 yılında YILIN VALİSİ seçilen emekli vali Refik Arslan Öztürk vefat etti ama adı ve anısı gönüllerimizde hep yaşayacak.

Sayın Öztürk için, böyle köşe yazıları yazmanın yetmeyeceğini biliyorum.  Adı ve anısını yaşatacak girişimlerde yapılacaktır mutlaka…

Işıklar içinde kal Sayın Öztürk, örnek yaşamın bürokratlarımızın ve yurttaşlarımızın önünü aydınlatsın…

 


 

12 Kasım 2020 Perşembe

BİRLİKTE GÜZEL

Bu sloganı çok sevdim. Yaptığım kooperatifçilik çalışmalarında sloganı olarak kullanmayı düşünüyorum. Birlikte Güzel…


İnsanın kişilik yapısını “benim” dedikleri ile “bizim” dedikleri arasındaki tercihi belirliyor. “Benim evim”, “ benim bahçem”, “benim arabam” deniliyor.  Bir de, “bizim” dediklerimiz var. “bizim sokak”, “bizim site”,“ bizim kent” "bizim bölge" "bizim ülke" gibi. Sürekli olarak “benim” dediklerini öne çıkaran insanlara “bencil” demek yanlış olmaz. Söze “bizim” diye başlayıp, bizim olanları öne çıkaran, bizim olan için benim olandan vazgeçebilen, insanlara da “toplumcu” nitelendirmesi uygun düşüyor. Toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu bencilse, ortak sorunlara ortak çözümler bulmak, birlikte iş kotarmak, birlikte yaşamak zorlaşıyor.

 

Bencillik ve toplumculuk konusundaki düşüncelerimi neden böyle bir yazının konusu yaptığım neden okuyucularla paylaşmak gereğini duyduğum, konuyu aktarınca daha iyi anlaşılacak.

 

Manisa Birlik olarak 1987 yılından bu yana gerçekleştirmek için çalıştığımız Yeni Manisa Projesi tamamlandı diyebiliriz artık. Yeni Manisa diğer adıyla Güzelyurt Mahallesi bol yeşil alanlı, anıtları, ağaçları ve sosyal donatıları ile farklı, yeni ve örnek bir yerleşim alanı oldu. Yeni Manisa anıtlarla donatıldı. Yeni Manisa’daki anıtların sayısı Manisa’daki anıtların toplamından çok fazladır. Kentimizde iki Yunus Emre anıtı var biri Yeni Manisa’daki Birlik Parkında, diğeri de Obasya’ da. Yeni Manisa’da park olarak düzenlemeyi bekleyen alanlar da var. Bu alanların düzenlenmeye başlandığını çoğunun düzenlendiğini görüyoruz. Yıllardır yazdığım sürekli dile getirdiğim Karaçay Vadisi Projesi için de çalışmalar başladı. Kentimiz Atatürk Kent Parkı’ndan sonra yeni ve güzel bir park daha kazanmış olacak. Manisa’nın en güzel mahallesi olan Güzelyurt, projeye başladığımızda Yeni Manisa diyorduk, giderek daha da yeşilleniyor.  Yüzme havuzlarının en bol olduğu bölge de Yeni Manisa. İlk bahçeli iki katlı konutlar ve ilk bir artı bir konutlar Yeni Manisa’da yapıldı. Yeni Manisa’daki parklarda ördekler, kazlar, tavus kuşları ağaçların, konutların, parktaki masaların arasında insanlardan korkmadan özgürce dolaşıyorlar.

 

Benim olan için bizim olandan vazgeçemeyiz. Kentler benim dediklerimizden çok, bizim dediklerimizle güzelleşir. Bizim dediklerimize de en az benim dediklerimiz kadar sahip çıkmalıyız.  Bunu yapabilirsek kentimizde yaşam zenginleşip güzelleşir. Bunu başarabilirsek, parklarımızda bahçelerimizde ortak alanlarımızda barış kardeşlik gelişip boy verir. Bizim olanın mutluluğu benim olanın mutluğundan daha büyük, daha derin daha kalıcı olur.

 

Bizim olan için benim denileni feda edebilen insanların çoğunlukta olduğu toplum gelişkin toplumdur. Bizim dediklerimizin güzelliği ve geleceği için benim dediklerimizi ikinci plana ötelemek insanı yüceltir. Bizim ülkemiz, bizim kentimiz, bizim mahallemiz, bizim sokağımız, bizim sitemiz güzel değilse, evimizin güzelliği neye yarar ki?

 

YAŞAM BİRLİKTE GÜZEL

 


 

9 Kasım 2020 Pazartesi

YOLUNDAYIZ ATAM

Her 10 Kasım’da ve tüm milli bayramlarımızda olduğu gibi, yine Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgiyle saygıyla giderek artan bir özlemle anacağız. Anmakla kalmayıp anlamaya çalışacağız.  Atatürk bizim geçmişe özlemimiz değil aydınlık geleceğimizdir.

 

O’nun gösterdiği yol bilimin aydınlattığı uygarlık yoludur. O büyük insan “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek bize bilimin aydınlattığı uygarlık yolunu göstermiştir. Bu nedenle “İzindeyiz” yerine “Yolundayız” demeliyiz.  İz biter yol bitmez. Yolundayız Atam.

 

Atatürk’ün okumaya verdiği öneme değinmek istiyorum; Atatürk’ün okumaya önem verdiğini,  yaşamı boyunca yaklaşık 4000 kitap okuduğunu biliyoruz.  Dile kolay 4000 kitap bir yaşama nasıl sığır? Atatürk “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” diyor.  Atatürk’ün dediği gibi kitap okumalıyız. Gelişmek için okumak şart. Harçlıklarımızın yarısını kitaplara vermeliyiz. Aldığımız kitapları arkadaşlarımızla değişerek daha çok kitap okumalıyız. Atatürk şüphesiz ki yüzyılımızın en büyük devlet adamı en büyük lideridir. Kuşkusuz bu özelliğinin var olmasında askeri kişiliği, devlet adamlığının yanı sıra düşün adamı olmasının da büyük payı vardır. Yaşamı boyunca kitap, Atatürk için vazgeçilmez bir değer, yol gösteren bir varlık olmuştur. O’nun için okumak bir tutkuya dönüşmüş ve bu tutku sonunda geniş bir kültür kazanmıştır. Atatürk için kitap, öğrenim yaşamı boyunca her aşamada etkili olmuştur. İlkokul öğrencisi iken kitap okumayı, sokakta oynamaya yeğlemiş, ders kitapları ile yetinmemiş, askeri okulda öğrenimini sürdürürken de yerel dergi ve gazeteleri izlemiş, fen ve matematik konularında yarışmalara grip kazanmıştır. Vatan ve özgürlük kavramlarını işleyen Namık Kemal’in eserlerini, Mehmet Emin Yurdakul ve Tevfik Fikret’in şiirlerini okurken, öte yandan da Voltaire, Rousseau, Montesqiue gibi Fransız düşünürlerin eserlerini okumuş ve fikirleri üzerinde tartışmıştır. Fransızca öğrenmiş ve bu dilde, askerlik eğitimi ile ilgili olduğu kadar, siyaset, hukuk ve edebiyat üzerine yazılmış eserleri de okumuştur. Çanakkale Savaşları sırasında, ateş altında bile okumaktan vazgeçmemiştir. Atatürk vatanı düşman istilasından kurtardıktan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra sosyal ve ekonomik konulara daha çok eğilmek gereğini duymuştur. Artık O, savaş alanlarında kazandığı zaferlerini, kültürel, sosyal, ekonomik alanlarda yapmayı tasarladığı reformlarla sağlam temellere oturtmak istiyordu. Bunun için de yapacağı devrimler için her türlü fikir ve inanç düzeyindeki delegelerle dolu bir Meclis’in başkanı olarak yeterli bilgi edinmesi gereğine inanıyordu. Bu nedenle de o güne kadar okuyamadığı bazı kitapları yurt dışından getirtiyor, Türkçeye çevirtiyordu. Atatürk’ün hangi konularda, ne çeşit eserler okuduğunu gösteren en güvenli kaynak özel kütüphanesinin kataloğudur. Bu kaynak O’nun düşün ve kültür yaşamının bir göstergesidir. Atatürk’ün özel kütüphanesinin koleksiyonları arasında en geniş yeri tarih kitapları almaktadır.

 

Eğer Atamızın kurduğu Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmak istiyorsak, eğitim gerçekten şart. Eğitim içinde Atatürk gibi çok okumak şart. Çok okuyacağız. Okuyanların sayısı çoğaldıkça güçlendiğimizi göreceğiz. Çocuklarımızın okuma alışkanlığı edinmelerini sağlayacağız. Kaldırılan felsefe dersleri yeniden konulmalı. Düşünen soran sorgulayan araştıran, bilgiye ulaşmayı ve paylaşmayı bilen nesiller yetiştirmeliyiz. Çocuklarınıza ve dostlarınıza vereceğiniz en güzel hediye niye bir NUTUK olmasın. Dostlar gerçekten söylüyorum, Nutuk okumayan kalmasın. Nutuk gençlerimize okullarda ders kitabı olarak okutulsun.  Bizi Atatürk’ten uzaklaşmak değil, Atatürk’ü anlamak onun yolundan gitmek aydınlığa ulaştıracaktır…

 


 

5 Kasım 2020 Perşembe

DEPREMLERLE YAŞAMAK

30 Ekim’de meydana gelen etkileri Ege Bölgemiz’de hissedilen, İzmir’de yıkımlara neden olan 6.9 şiddetinde bir deprem yaşadık. Bu depremde 114 vatandaşınız hayatını kaybetti. Binden fazla insanınız yaralandı 11 bina yıkıldı. Birçok bina depremden zarar gördü, kullanılamaz duruma geldi.

 

Giden canlarla yıkılan binalarla üzüldük, kurtarılanlarla sevindi. İçimizdeki karanlığı, günümüze güneş gibi doğan Elif ve Ayda bebeklerin kurtarılışı aydınlattı.

Bu depremin kahramanları arama kurtarma ekipleridir. İtfaiyecilerimizdir. Sırtında ağır çantalarıyla kurtarılanlara sağlık yardımı yapmak için bekleyen sağlıkçılarımızdır.

 

Ben sağlıklı konut yapmayı ibadet gibi gördüm, sağlıklı konutlar yaptıkları için yataklarında rahat uyuyan kooperatifçilerden sadece biriyim. Genel Başkanlığını yaptığım Manisa Birlik yapısı içinde bir araya gelenler olarak, kendi oturacağımız konutları ürettik. Depreme dayanaklı konutlar yaptık. Örnek bir yerleşim yeri olan Güzelyurt Mahallesi’nin başından sonuna yapımının içinde olduk.

Balık hafızalıyız demeye dilim varmıyor ama çabuk unutan bir toplumuz. Depremi deprem olunca anımsıyoruz. Yaşanılan felaketleri çabuk unutuyoruz.

 

Ülkemizde yaşadığımız, Kocaeli- Gölcük, Düzce ve takip eden Afyon, Pülümür, Bingöl depremlerinin ardından depremin ekonomik ve sosyal sonuçları konusuna tartışmaya alınacak önlemleri tartışmaya başlamıştık. Depremler sonrasında rahmetli, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı tanımıştık. Anlattıklarıyla yakından ilgilenmiş ve bilgilenmiştik. Sayın Işıkara bir toplumun en tanınan kişisi durumuna gelmişti. Şimdi kaç kişi hatırlar bilemiyorum.

 

Hepimiz şunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir deprem ülkesidir ve Türkiye’de her an deprem olabilir; Şu anda da olabilir. Dolayısıyla biz bu olguyla yaşamak zorunda olduğumuzu bileceğiz ve bu olguyla yaşamayı öğreneceğiz. Onun için de öncelikle deprem bilincini mümkün olduğu kadar yaymaya çalışacağız. Depremden korunmanın en önemli yolu olan depreme dayanıklı yapılar yapma düşüncesine sahip çıkacağız. Depreme duyarlı ve bilinçli bir toplum olma yolunda hızla ilerleyeceğiz.

 

Ben soran sorgulayan katılan bir yurttaş olarak, geçtiğimiz aylarda, Manisa Afad İl Müdür Sayın Güray Karakaya’yı makamında ziyaret ettim. Dinlediklerimden sonra Afad gönüllüsü olmaya ve arkadaşlarımın da AFAD gönüllüleri içine katılmalarına yardım etmeye karar verdim.  Hem bu güzel kentte yaşayan bir kişi ve hem de yönetiminde bulunduğum kurumların başkanı olarak, ne yapabilirim diye düşündüm. Konuyu arkadaşlarımla paylaştım. Gördüm ilgi aldığım destek beni çok sevindirdi. Hemen kolları sıvadık ve çalışmalara başladık.

 

Obasya Kırsal Konaklama Tesisimizi ve geniş alanlarımızı deprem ve diğer felaketlerde toplanma ve barınma alanı olarak kullanılması için ilgililere başvuruda bulunduk. Altyapısı hazır toplanma ve çadırlı barınma alanımız bulunmaktadır. Konaklama tesisimizi hizmete sunmaya her zaman hazır olduğumuzu duyurduk.

 

Her zaman “eğitim şart” diyoruz ya, her konuda olduğu gibi deprem ve diğer felaketlerde de eğitim gerçekten şart. Afad gönüllüsü olunca, internet üzerinden eğitim almaya başladık. Aldığımız eğitimin amacı deprem zararlarının azaltılması hususunda bilincin sağlanmasıdır. Hem birey hem de kendi ailemizin bir ferdi olarak üzerimize düşen görev öncelikle aile deprem planı yapmak ve deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz ve sürekli tatbikatlar yapmamız gerektiğini öğrenmek oldu. Öğrendiklerimizi yakın çevremiz ve ailemizle paylaşmaya başladık.  Çalışmaları iş yerimizde, kamu kurumlarında, okullarda ve üniversitelerde sürdürmeliyiz. Tüm bunlar bizi “Temel Afet Bilinci” olan bir toplum yapacaktır. Bu bilince ulaşmanın yolu da bir daha tekrarlıyorum; eğitim, sürekli eğitimdir.

 

Sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düştüğü bilinciyle çalışmalıyız. Kentimizin en güzel mahallesi olan Güzelyurt’ta ve Yuntdağı’nda çalışmaların özel ve güzel örneklerini sergilemeliyiz. İşe Güzelyurt’ta bulunan sitelerimizin yöneticileriyle bir araya gelerek başlamalıyız. Daha sonra Yuntdağı’nda bulunan köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin muhtarlarıyla toplantılar başlatıp sürdürebiliriz. AFAD ve AKUT Gönüllülerini çoğaltmalıyız.  Gönüllü kuruluşların desteği, heyecanı ve uzmanlığı olmadan devletin tek başına afete uğramış toplumların ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığını biliyoruz. Bu nedenle soran sorgulayan katılan, ülkesini ve kentini seven yurttaşlar olarak çalışmaların içinde olmalıyız. AFAD yöneticilerin de bunu amaçladığını öğrenmek beni çok mutlu etti.

 

17 Ağustos 1999 tarihini unutmayacağız.  Marmara Depremi Büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bir deprem olarak belleklerimizden silinmedi, silinmemeli. Deprem sadece deprem yaşadığımızda değil sürekli gündemimizde olmalı.

 

İlimizde Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ve bu müdürlüğün, konunun bilincinde çalışkan bir Müdürü ve personeli var. Bizde Manisalılar olarak destek verdiğimizde, güzel işler başarılacağından hiç kuşkunuz olmasın. İlimizin Afet ve Acil Durum Müdürlüğü yerel boyutta üzerine düşen görev ve sorumlulukların bilinci içinde çalışmalarını sürdürüyor. İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’dan dinlediklerim ve ardından İzmir’de gördüklerim beni çok mutlu ve umutlu etti.

 

Depremi hep gündemimizde olacak çünkü bir deprem ülkesinde yaşıyoruz. Her konuda olduğu gibi deprem konusunda yol gösterici bilimdir. Bilimin aydınlattığı uygarlık yolu insan soyunu esenliğe çıkaracak tek yoldur…

 

 


 

 
back to top