Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

18 Mart 2020 Çarşamba

ÇANAKKALE RUHU

Ülkemizin Çanakkale ruhuna her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu bir zamanda, korona virüsü yüzünden kutlama yapamıyoruz.
Caddeler sokaklar alışveriş merkezleri bomboş. Birçok insan panik halinde, ne yapacağını bilmiyor.
Birçok insan tehlikenin büyüklüğünün farkında bile değil.
Panik yapmayacağız. Önlemler alacağız. Kurallara uyacağız. Kimseye iki metreden daha yakın olmayacağız. Tüm önlemleri sadece kendimizi değil çevremizi ve yakınları korumak için alacağız.
Çanakkale’de nasıl kararlı olduysak, düşmanı yeneceğimize inandıysak, korona virüsünü de yenme konusunda kararlı olmalıyız.
Korona virüsü birçok virüsten ve birçok insandan daha mert bir virüstür bence.  Şaşırmayın doğru yazdım gerçekten mert bir virüs. Bir kere çocuklara ve gençlere dokunmuyor,  mert demek için bu bile yeter. 
Gelelim Çanakkale ruhuna. Çanakkale ruhu, bu ülkede yaşayanların, inanç ve köken ayrımı gözetmeden tümünün bu ülkenin huzuru ve güvenliği için birlikte mücadele etmesidir.
Çanakkale ruhu her türlü ayrımcılığın bitmesidir. Evet, bizim Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var.
18 Mart 1915 Çanakkale'de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.
Çanakkale Zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit, Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi  hediye etmiştir.
Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i.
Unutmayacağımız bir şey daha var: Çanakkale'de ortaya çıkan birlik bütünlük ruhu. Bu güzel vatan için birlikte mücadele ruhu... Evet, işte bu ruha yeniden ihtiyacımız var...

Çanakkale Savaşı’nda tarihe şanla geçen anlatılan ve dünya durdukça anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır.  Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür: 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyit" diye anılmıştır.
1914'te Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur.  Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Seyit’le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi.
Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peş peşe düşmeye başlamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.
Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmış, Koca Seyit bakıyordu. Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da  koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı.  Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.
Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı.  Çanakkale Savaşı’ndan geriye güzel bir destan kaldı. Çanakkale destanından geriye kalan ve şimdi çok ihtiyacımız olan ÇANAKKALE RUHU olmalı. İşte şimdi bu ruh yeniden ortaya çıkarılmalı...



12 Mart 2020 Perşembe

HAKKI BAYRAKTAR İÇİN

3 Aralık 2019 tarihinde Hakkı Bayraktar kardeşim için bir yazı yazmıştım. Yazdığım yazıyla ilgili olarak çok sayıda geri dönüş aldım. Gördüm ki, Hakkı Bayraktar’ın çok dostu var. Gördüm ki,  gerçekten Hakkı Bayraktar çok seviliyormuş. Sipil İnşaat’ın sıkıtılar yaşaması üzüntüyle karşılandı. Verilen konkordato kararı umutları yeniden yeşertti.
Vergi ve SGK nedeniyle devlete ve çalışanlara borcu olmayan Hakkı Bayraktar, yeniden insanlara ekmek kapısı olmak, Manisa’nın ve ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmak için işinin başına döndü. Hakkı Bayraktar dostları olarak bize düşen görev, Hakkı bey bayraktarlığını sürdürsün diye ona destek olmaktır. Çok sayıda sanayici, işadamı ve her düzeyde dostlarının olduğunu, birçok fabrika yaptığını biliyorum. Hakkı bey kardeşim işin el ele verecek dayanışma yapacak dostluğunu göstereceklerin çıkacağından hiç kuşkum yok.
Aklıma neden geldi bilmiyorum. Rudyard KIPLING’in Adam Olmak şiiri geldi aklıma. Şiiri yeniden okuyunca, son dizelerini paylaşayım dedim. 
Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni
her saatin her dakkasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyiyle dünya önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir.
Hakkı Bayraktar’ın yaptıklarını burada saymama gerek yok. Sadece Manisa’da değil ülkenin her yerinde yaptığı fabrikalar görkemli kaleler gibi duruyor.
Manisa’da günlerce,  Sipil Grup’un battığı, Hakkı Bayraktar’ın kaçtığı çok az insan tarafından konuşulurken, ben bir çıkış yolunun bulunacağına yürekten inanıyordum. Hakkı Bayraktar’ı sevenler olarak bir araya gelebiliriz. Çözüm yolları araştırabiliriz. Fabrikaların kapanmasının sorunu çözmeyeceğini bilerek çalışmasına katkı yapabiliriz. Fabrikalar çalışmalı ki, işçi parasını alabilsin.
Fabrikalar çalışmalı ki, borçlar ödenebilsin diyerek yazılar yazıyor dostlarımla konuşuyordum.
Niye, bir konsorsiyum oluşturmak için girişim yapılmıyor? Niye, ilgili kurum ve kuruluşlar konuya el atmıyor? Niye, Sipil Grup’a nefes aldıracak, Konkordato kararı hızla alınmıyor? Niye, siyasilerimiz devreye girmiyor? Niye, vergi rekortmeni bankalarımız yeni çözümler üretmiyor, üretilmesine katkıda bulunmuyor? Şeklinde sorular soruyor cevaplar arıyordum kendi kendime.

Ne demek “Düşenin dostu olmaz” düşenin dostu olmalı. Bir yerin kesildiğinde acı duyuyorsan canlısın. Başka birinin acısını duyuyorsan insansın. Hakkı Bayraktar’ın acısını duyan, üzülen, uykuları kaçan çok insan var bunu biliyorum. 
Konkordato kararı alındığına göre, acilen çözüm arayışı içine girmeliyiz. Düşenin dostu olmalılar. İnsan olana, dost olana yardımlaşmak, acıları paylaşmak yakışır.
Ben önce, Sipil Grup çalışanlarına seslenmek istiyorum. Bildiğim Hakkı Bayraktar, alın terine emeğe saygılıdır. Böyle olduğu için önceliği işçi ücretlerinin ödenmesine vermiştir. Diğer borçlarının ödenmesi için, fabrikaların çalışması gerekiyor. Dostları yeniden iş vermeli. Fabrikalar yeniden çalışmaya başlamalı. Yeniden eski durumuna gelmeli.
Ben, Sipil Grup alacaklılarına sesleniyorum. Sizde çözümden yana olun. Fabrikalar çalışsın, alacaklarınız ödenir. Dostluklar ve ilişkiler devam eder.
Ben, vergi rekortmeni bankalara seslenmek istiyorum.  Fabrikalar kazanmazsa siz nasıl kazanacaksınız. Ben alacağımı alayım da, firma batarsa batsın demek yerine, desteğimi sürdüreyim de firma kurtulsun, denilmesi gerekir değil mi? Destek verin ki, firma kurtulsun. Destek verin ki, iyi bir müşteriniz varlığını sürdürsün.
Ben Manisalı hemşerilerime sesleniyorum. Yardım edecek, firmanın durumunu sorup sorgulayacak zamanımız olmaya bilir. Ne olur dedikodu yapmayın.  Ne olur yangına körükle gitmeyin. Bugün Hakkı Bayraktar’ın başına gelenler yarın sizin başınıza gelebilir. Size de el uzatacak dostlarınız olur. Bunlardan birinin de Hakkı Bayraktar olacağından hiç kuşkunuz olmasın.
Çözümden yana olacağız, çözüm mazeret üretmeyip marifet göstereceğiz.

Konkordato aydınlığa açılan bir kapı araladı.
Yapılacak dayanışmayla ve ufak dokunuşlarla sorunun çözüleceğine, fabrika bacalarının tüteceğine çalışan fabrikaların ülkemizin ve kentimizin kalkınmasına büyük katkı sağlayacağına olan sarsılmaz inancımla Hakkı Bayraktar’a başarılar diliyorum. Hakkı Bayraktar dostlarını Hakkı kardeşimizin yanında olmaya çağırıyorum.



5 Mart 2020 Perşembe

İÇİMİZDEKİ KAHRAMAN

Manisa Valiliği himayesinde hayata geçirilen, Manisa Eğitim Projeleri 2023 (MANEP 2023) Ünlü Buluşmaları kapsamında Manisa’ya davet edilen 125 Bin İnsanın Hayatını Değiştiren Gizli Kahraman İDEA Üniversal Derneği Başkanı Hayri Dağlı Manisa ve Saruhanlı ’da Afrika ve Asya’da 6 ülkede 68 köyde yaptığı çalışmaları kuruluşuna öncülük ettiği akıllı köyleri anlattı.
Manisa Valisi Sayın Ahmet Deniz, kazanmanın erdem olarak sunulduğu bir dönemden geçildiğini belirterek “Kazanmak da önemli ama en büyük erdem paylaşmaktır. Bizim kültürümüzde, medeniyetimizin merkezinde insanı insan yapan merhamet, paylaşmak ve adalet var. Madde insanı bir yere kadar mutlu eder.  Paylaşmanın mutluluğu ise farklıdır.  Sahip olduklarımızı paylaşmamız lazım. Paylaşmak bazen bir günaydınla, bir tebessümle,   bir çay içmekle bazen de ihtiyacı olanı vermekle olur” dedi.
Konferansta konuşmacı olan Hayri Dağlı, Akıllı Köy Projesi ile üç yıl içinde sudan, temiz gıdadan, elektrikten ve eğitimden yoksun yaklaşık 125 bin insanın hayatını değiştiren süreç ile ilgili slaytlar eşliğinde ilgiyle izlenen bir konuşma yaptı.
Tanzanya’daki bir köyde Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi tarafından yaptırılan Manisa Obasya Çeşmesi’nin açılışı canlı bağlantı ile yapıldı. Tanzanya’dan Teşekkürler Türkiye, Manisa, Obasya sesleri ve alkışlar duyuldu. 
Hayri Dağlı,  ‘Akıllı Köy’ projesinin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından ‘Sürdürülebilirliğe Örnek En İyi 5 Proje’ arasında gösterildiğini ve yaptıkları çalışmalardan edindikleri deneyimlerle Türkiye kırsalında da çalımalar yapmak istediklerini, bu konuda Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi adına benimle görüşmeler yaptığını ve Obasya’nın özgün ve benzersiz bir proje olduğunu söyledi.
Manisa'daki okulların müdürleri ve öğretmenlerinin yanına, AKUT üyelerinin de üzerlerinde AKUT yazılı kırmızı beyaz giysileri ile katıldığı görüldü.  
6 yıl önce Afrika ziyaretinde bir kız çocuğunun hayatını değiştirmesiyle başlayan Afrika serüvenini anlatan Dağlı, Afrika’da altı çocuğa Hayri adının verildiğini ve çocuklardan birisinin kız olduğunu söyledi. Dağlı büyük bir ilgiyle takip edildi.
Hayri Dağlı Afrika köylülerine balık vermiyor, “gelin balık tutmayı birlikte öğrenelim” diyor. Bence eğitimin en etkili olanı birlikte öğrenmektir. Hayri Dağlı’nın başarısı köylüler gibi yaşadığı onlar gibi beslendiği ve doğru olanı onlarla birlikte yaptığında gizli bence.
Afrika köylülerinin değişimini ufak dokunuşlarla sağlayan Hayri Dağlı, güzel konuşmasıyla bizimde yüreğimize dokundu diyebilirim. Hayri Dağlı gibi, herkes içindeki kahramanı açığa çıkarmalı. Hayri Dağlı’lar çoğalmalı.



26 Şubat 2020 Çarşamba

OYA YAVAŞ

Mesleğinde başarılı olmuş örnek ve öncü insanları tanımayı, onlarla sohbet etmeyi, onları yazmayı seviyorum. Geçtiğimiz hafta, Asya ve Afrika'da geliştirdiği, ödüllü "Akıllı Köyler" modeli ile 125.000 insana kalıcı ve sürdürülebilir su, gıda, enerji ve eğitim imkânı sağlayan ve başarı hikâyesi TRT "Su Savaşları" belgeseline konu olan Hayri Dağlı’yı yazmıştım.  Yaptığım kısa bir araştırmada gördüm ki, Hayri Dağlı romanı yazılacak, renkli yaşam öyküsünden filmler yapılacak örnek ve öncü bir insan.
Hayri Dağlı’nın yaşamını araştırırken, hep Manisa Tarzanı geldi aklıma. Manisa Tarzanı üzerine de çok yazı yazdım. Manisa Tarzanı’nı tanıyanlarla söyleşiler yaptım. Derlediğim yaşam öyküsünden yurt içinde ve yurt dışında ödüller alan Manisa Tarzanı filmi yapıldı. Manisalılar olarak Manisa Tarzanı’nın adını ve anısını yaşatıyoruz. Kentimizin uygun yerlerine heykellerini yapıyoruz.
Hayri Dağlı’nın adını ve anısını da el uzattığı suya kavuşturduğu Tanzanya köylüleri ve yardım sever Anadolu halkı yaşatacaktır. Hayri Dağlı’nın Manisa’ya getirilmesini öneren Oya Yavaş’a, Sayın Valimiz Ahmet Deniz’e Manisa Ticaret ve Sanayi Odamızın Başkanı Mehmet Yılmaz’a, Manisa Milli Eğitim Müdürümüz Mustafa Dikici’ye gönülden teşekkür ediyorum. Çorbada benimde tuzum olduğu için çok mutluyum.
Bugün çalışkan İngilizce öğretmeni, Saruhanlı Kaymakamlığı Proje Ofisi Koordinatörü Oya Yavaş’ı yazacağım. AB Projeleri deyince benim aklıma hep güzel projeler üreten, ürettiği projelerin tümü kabul edilen, projeleri beğenilen ödüller alan Manisa Valiliği Proje Koordinatörü Ural Sevener gelir gelir aklıma.  Şimdi yeni tanıdığım, tanımaktan mutlu olduğum Oya Yavaş’ı da tanımış oldum projeler yazan bir uzman olarak. Kentimizin, projeler yazan, yazılan projelere sahip çıkan, insanlara kurum ve kuruluşlara çok ihtiyacı var.
Manisa Valiliği AB Projeleri Koordinatörü Ural Sevener’le, Radyo Hiraş’ta ve kablolu yayına geçen Etv’de söyleşiler yaptık. Sevener’in projelerine destek olmayı hep ertelenmez görevim olarak gördüm.
Oya Yavaş’ın “Haydi Kızlar Staja” adında bir proje yazdığını projenin kabul edilip AB’den hibe alındığını basından öğrenince, kendisini tanımak istedim. Kendisini tanımayı düşünürken, kapım çalındı. İki bayan beni ziyarete geldiler, bayanların birisi Oya Yavaş’tı. Bir dernek adına proje yazdıklarını, İtalya ve Slovenya’dan ortak dernekler bulduklarını, projeye Obasya’yı da iştirakçi olarak yazmayı düşündüklerini söylediler. Seve seve kabul ederim, anlattığınız proje bizim amaçlarımıza da uygun düşüyor dedim. Proje kısa sürede tamamlandı. Ardından Obasya adına bir proje yazılması gündeme geldi. Büyükşehir Belediyemizin, Manisa Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, Manisa Kültür Turizm İl Müdürlüğü’nün ve Bulgaristan’dan Kırcaali Belediyesi’nin ve bir derneğin desteğini alarak projenin yazımına başlandı. Süresi içinde bitirilip gönderildi.
Ben de Oya Yavaş gibi, sonuç odaklı değil süreç odaklı bir kişiyim. Projenin tasarlanması, ortaklar bulunması, yazılması, uygulamanın nasıl olacağının adeta yaşar gibi düşünülmesinden büyük keyif alıyorum. Her projeyi bir öğrenme ve eğitim süreci olarak değerlendiriyorum. Projeler yeni hayaller kurmamızı sağlıyor. Yeni hayaller önce projeye dönüşüyor ardından da sağlanan hibelerle gerçekleşiyor.
28 Şubat 2020 Cuma günü Oya Yavaş Radyo Hiraş’ta konuğumuz olacak. Yaptığı projeleri ve yapacaklarını anlatacak, görüş ve düşüncelerini paylaşacak bizimle.
Ben gençlerimize sesleniyorum, sizde mutlaka Oya Yavaş gibi, bir dili proje yazacak kadar iyi öğrenin. Bilginizi birikiminizi ülkemizin halkımızın hizmetine sunun kalkınmamıza destek olun.
Üniversitelerimizden mezun olan birçok insan, kendi dilinde dilekçe yazmayı, proje yazmayı bilmezken, Oya Yavaş gibileri, İngilizceyi proje yazacak, çeviriler yapacak kadar iyi biliyor.
İyi ki, Oya Yavaş’ı değerli eşi Doruk’u ve çevrelerindeki üretken insanları tanımışım. Arada bir buluşup, yeni projeler için düşünceler üretmek çok keyifli oluyor.
Radyo Hiraş’ı mutlaka dinleyin. Yararlanacağınız ipuçları yakalayacağınızdan, keyif alacağınızdan emenim.
Biz yeni projeler yazmayı, kentimizin üretken, işbirliğine yatkın insanlarıyla dayanışma yapmayı sürdüreceğiz.



21 Şubat 2020 Cuma

HAYRİ DAĞLI

Afrika köylülerinin hayatını değiştiren Türk: Hayri Dağlı.
Yaklaşık bir haftadır, Hayri Dağlı’yı konuşuyoruz.
Hayri Dağlı adını, Oya Yavaş’tan duydum. Duyunca da duymakta ne kadar geç kaldığımı düşünerek üzüldüm. Ve Hayri Dağlı’yı araştırmaya başladım.
Hayri Dağlı’yı tanıdıkça yaptıklarını öğrenince, sıra dışı bir insan olduğunu gördüm. Aynen Manisa Tarzanı gibi sıra dışı bir insan. Adı ve anısı yaşayacak bir insan. Biz nasıl Manisa Tarzanı’nın adını ve anısını yaşatıyorsak, Afrika köylüleri de Hayri Dağlı’nın adını ve anısını yaşatacaklardır. Sadece Afrika köylüleri değil, bizde yaşatmalıyız.
Tarzan için yaptığım tanımı, söyleşilerimde çok paylaşıyorum. Es geçileni iş edinen kişiye TARZAN diyoruz. Ahmet Bedevi Manisa’nın ağaçlandırılmasını iş edinmiş ve Manisa Tarzanı olmuş. Hayri Dağlı’da Afrika köylülerini sağlıklı suya kavuşturmayı iş edinerek sıradan bir insan olmadığını kanıtlamış. İyi ki, yaşlı dünyamızda, Hayri Dağlı gibi gençlerimiz var.
Hayri Dağlı’yı tanıdıkça, Facebook sayfamda, paylaşımlar yapmaya başladım. Yaptığım paylaşımlardan ilkini burada da paylaşıyorum:
Elimiz ya da herhangi bir yerimiz kesildiğinde acısını duyuyorsak canlıyız. Başkasının eli kesildiğinde onun acısını duyuyorsak insanız. İnsanlar aç ve susuz kaldığında, dünyanın neresinde olursa olsun ağaçlar kesildiğinde, hayvanlar öldürüldüğünde yüreğimiz yanıyorsa ve yardıma ihtiyacı olana elimizi uzatıyorsak gerçekten insanız. İnsanoğlu haydi uzat elini.
Hayri Dağlı, tüm insanların sürdürülebilir suya, yiyeceğe ve enerjiye erişebileceği bir dünyanın hayalini kurmakla başlamış işe. Büyük yolculuklar bir adımla başlar demiş ve çıktığı yolu adımlamaya başlamış. İyi ki varsın Hayri Dağlı. Doğa gönüllüsü Hayri Dağlı, sudan, temiz gıdadan, elektrikten ve eğitimden yoksun Afrika köylülerinin hayatına dokundu. Afrika’da yürüttüğü ‘Akıllı Köy’ projesi Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından ‘sürdürülebilirliğe örnek en iyi 5 proje’ arasında gösterildi. Hikâyesini yakında bir Netflix belgeselinde de izleyeceğiz Hayri Dağlı’nın.
Hayri Dağlı İsveç’te ekoloji alanında eğitim aldı, Türkiye’ye döndükten sonra TEGV, ÇEVKO Vakfı, Doğa Derneği gibi kuruluşlarda görev yaptı. Bir gün hep hayalini kurduğu o yolculuğa çıkmaya karar verdi. Varını yoğunu bir sırt çantasına sığdırarak Afrika’nın yolunu tuttu. 60’a yakın ülkeyi dolaştıktan sonra Kilimanjaro Dağı’na çıkmak için Tanzanya’ya gitti. Dönüş yolunda Serengeti’deki Mta Kbu Mwta Köyü’ne misafir oldu. Kendi hayata bakışı değişti. Afrika köylülerinin hayatını değiştirmeyi kendine iş edindi.
Dağlı, bununla da yetinmedi. Köyün enerji, tohum, eğitim gibi diğer sorunları için de çözümler üretti. Geniş bir gönüllülük ağı oluşturdu. IDEA Universal Derneği’ni kurarak bu ağı onun çatısının altına taşıdı; Birleşmiş Milletler, Kızılhaç, Dünya Bankası ve Dünya Sağlık Örgütü’nden destek aldı. “Unutulmuş, hayal kurmayı bırakmış insanların hayallerine ortak olmaya çalıştı. Bazen kendimi Nepal’in depremden yıkılan bir köyünde, bazen Madagaskar’da iklim değişiminden dolayı çölleşen bir köyde, bazen de Senegal’de iç savaş nedeniyle yerlerinden edilmiş bir toplulukla buluyordu.
Hayri Dağlı’nın uyguladığı model; köylere sondaj açılması, güneş enerjisiyle her eve Dünya Sağlık Örgütü standartlarına uygun su sağlanması, tarım bahçeleri ve sulama sistemleri kurulması, biyolojik tohum destekleri ve sürdürülebilir tarım eğitimleri sağlanması gibi bölümleri içeriyor. Ayrıca köylere çocukların okuma yazma, matematik ve yaratıcı düşünme teknikleri öğrendiği laboratuvarlar kuruluyor. Bu projeleri Afrika’da diğer sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü projelerden farklılaştıran unsur, Dağlı’nın bunları tehlikeli görüldüğü için gidilmesi zor olan yerlerde yapması. Dağlı’nın şimdiki hayali benzer bir modeli Türkiye’de hayata geçirmek. Bu ülkenin de Hayri Dağlı gibi sıra dışı insanlara ihtiyacı var…
Hayri Dağlı’yı Manisalılar da görsün dinlesin yakından tanısın istedik. Başta belirttiğim gibi, Hayri Dağlı adını Öğretmen Oya Yavaş’tan duydum. Oya’da sıra dışı bir insan, bilgisini birikiminin insanlarla paylaşmayı, toplumun hizmetine sunmayı seviyor.
Oya Yavaş ile birlikte, Manisa Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Necmettin Okumuş’a gittik. Hayri Dağlı’yı Manisa’ya getirelim dedik. Milli Eğitim Müdürü Mustafa Dikici ile görüştük. Olumlu yanıtlar alınca, konuyu Manisa Valimiz Sayın Ahmet Deniz’e taşıdık. Sayın Valimize tüm emeği geçenlere, Bize destek veren, Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Yılmaz’a Manisalılar adına yürekten teşekkür ediyorum.
Geldi sıra Facebook’ta yaptığım son paylaşıma:
HAYRİ DAĞLI, MANİSA'YA GELİYOR. 333 ÜÇYÜZOTUZÜÇ
BİR YERE NOT EDİN YA DA AKLINIZDA TUTUN.
HAYRİ DAĞLI, 300 KİŞİLİK MANİSA TİCARET VE SANAYİ ODASI KONGRE SALONUNDA,  
ÜÇÜNCÜ AYIN ÜÇÜNDE
SAAT ÜÇTE,
AFRİKA KÖYLÜLERİNİ NASIL SUYA KAVUŞTURDUĞUNU, NASIL AKILLI KÖYLER KURDUĞUNU ANLATACAK.
ÜÇÜNCÜ AYIN ÜÇÜNDE SAAT GÜNDÜZ ÜÇTE.  UNUTMAYIN  333



13 Şubat 2020 Perşembe

MANİSA’DA YAŞAM

Bu köşe yazım, Radyo Hiraş’ta Hale Taştekin’in güzel sesi ve yorumuyla, 14 Şubat 2020 Cuma günü saat 11.15 sıralarında okunurken, ben Ankara’da olacağımdan Manisa’da Yaşam Programına katılamayacağım. Programı bugün Rıfat Uygur kardeşim bensiz sürdürecek.
Manisa’da Yaşam programını yaklaşık yedi yıldır yapıyoruz. Her program benim köşe yazımla başlıyor. Artık benim için köşe yazısı yazmak ertelenmez bir görev haline geldi. 
Manisa’yı, Manisalıları, günlük gelişmeleri ve daha çok geleceğe ilişkin umutlarıma yer veriyorum köşe yazılarımda. 
Ben, içinde umut olan yarınları çok seviyorum. Bunun içinde, yarınlara umut yükleyelim diye çağrılar yapıyorum sürekli olarak. Bizler için hava ve su ne kadar önemliyse, benim için sevgi ve umut da o kadar önemli. Sevgisiz ve umutsuz yaşanmıyor ki.
Manisa’nın tek kırsal turizm projesi olan Obasya Kırsal Konaklama Tesisi’nin yapımına başladığımızdan bu yana, belli aralıklarla Ankara’ya çağrılıyorum. Her çağrıya da uyarak Ankara’nın yolunu tutuyorum.
Tarım ve Ormancılık Bakanlığında çok güzel keyifli çalımalar yapıyoruz. IPARD’ı, TKDK’yı, (UKA) Ulusal Kırsal Ağ’ı AB hibelerini, Projeleri konuşuyoruz. Konuştuğumuz kişiler, donanımlı kişiler olunca da çalışmalar çok keyifli geçiyor. 
Çalışmalarımıza katılan bakanlık görevlilerinin ortak özelliği, hepsinin çözüm odaklı olması bence. Çalışmalar, belli bir program çerçevesinde yapılıyor. Üretilen düşünceler kayıt altına alınıyor. Gelecek için düşünce üretim süreçlerinin içinde olmasının katılımcıların hoşuna gittiğini görüyorum. Bende kış kıyamet demeden, iş var gibi mazeretler üretmeden çalışmalara etkin biçimde katılıyorum.
Çalışmalar bitene kadar, otelden ayrılmıyorum. İzmir’den Ankara’ya uçuyorum. Havaalanından alıp otele götürüyorlar. İki gün dolu dolu çalışıyoruz. Ankara’dan uçağa binip, İzmir’e uçuyorum. Tüm masraflarımızı bakanlık karşılıyor. Bizden yaptığımız katkılardan memnunlar ki, yaklaşık üç yıldır düzenli olarak çağırıyorlar. Mardin’de, Safranbolu’da Kızılcahamam’da Ankara merkezde ve Manisa’da Obasya Kırsal Konaklama tesisimizde  çalışmalar yaptık. Yaptığımız çalışmalara zaman zaman AB temsilcileri de katıldı.
Benim, Ankara’da çalışmaları düzenleyen ekiple tanışmam, Obasya Projesi nedeniyle oldu. Obasya sadede Manisa’nın, sadece Ege Bölgesinin değil, ülkemizin kendi alanında tek kırsal turizm projesidir. 
Manisa’nın bu güzel projesine, Manisalıların, ilgili kurum ve kuruluşların sahip çıkmasını bekliyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığından, Manisa Valiliğinden, Valiliğe bağlı birimlerden, Başta Büyükşehir Belediyemiz ve Yunusemre belediyemiz olmak üzere yerel yönetimlerden aldığımız desteği, projemizin en büyük güvencesi olarak değerlendiriyoruz.
Kendim Ankara’dayım ama aklımda, Manisa’ya dönmek var. Çalışmak için Ankara’ya gitmeyi sevdiğim kadar, hatta daha fazla Ankara’dan Manisa’ya dönmeyi seviyorum.
Rıfat Uygur’a, yazımı okuyan, Hale Taştekin’e, yayını size görüntülü olarak ulaştıran Orkun Abacı’ya ve gazeteci arkadaşım Nezih Varol’a varsa program konuğumuza keyifli bir program diliyorum ve Manisalı dinleyici ve izleyicilerimize gönülden sevgi ve saygılarımı sunuyorum. 



7 Şubat 2020 Cuma

İŞİMİZ PROJE YAPMAK

Bana yine Ankara yolu görüldü.
Ankara’ya gitmeyi seviyorum. Çalışmalarda yeni bilgiler ediniyorum. Düşüncelerimi paylaşıyorum. Ortak aklın oluşmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum.

Ankara’dan dönmeyi de seviyorum. Çünkü kentimi, dostlarımı ve işimi özlüyorum.
Ankara’ya gidişimin nedeni, Kısaltması UKA olan Ulusal Kırsal Ağ olan Turizm Tematik Grup çalışmalarına katılmak.
Ankara’da kendi konularında otorite olmuş, yeni bilgilerle donanmış kişilerle birlikte oluyoruz ve gerçekten yeni bilgiler ediyoruz.  Obasya’yı kurma çalışmalarına başladığımız günden bu yana, kırsal turizm hep gündemimizde oldu. Bu konuda yapmamız gereken çok iş, yürümemiz gereken uzun bir yol olduğunu biliyorum. Beni gelecekten umutlu ve mutlu yapan, Tarım ve Orman Bakanlığı kadrolarında, kırsal turizm konusuna ilgi duyan, kadroların bulunması, TKDK gibi kuruluşların olması, Manisa Valiliğinin, Manisa’daki bakanlıklara bağlı, müdürlüklerin, Büyükşehir ve Yunusemre belediyelerimizin verdiği destektir. Bu arada, Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi Yönetici denetici ve üyelerinin verdiği desteği de belirtmeden geçemem.
Obasya’da güzel çalışmalar yapmak, yeni etkinliklerde bulunmak yeni projeler yapmak uygulamak istiyoruz. AB Projeleri konusunda, kentimizde çok yetenekli kadrolar var. Manisa Valiliğinde var. Milli Eğitim Müdürlüklerimizde var. Geçmişte olduğu gibi, yatırımlar için ayrılan fonlar geri gitmiyor son kuruluşuna kadar kullanılıyor.
Manisa’da yatırım yapmak yatırım için ayrılan fonlardan yararlanmak isteyenlere söylüyorum: TKDK’ya gidin, Zafer Kalkınma Ajansına gidin, Kosgep’e gidin, Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerine gidin, sizi can kulağı ile dinleyen, çözüm odaklı görevlilerle karşılaşacaksınız.  Yapmanız ve aklınızda tutmanız gereken bir tek şey var, hibeler ve krediler söze değil, projelere veriliyor. Yapılabilir, sürdürülebilir projeler hazırladığınızda amacınıza ulaşıyorsunuz.
Sağlam projelerle gitti, hiçbir kapıdan geri çevrilmedik. Sihirli nokta PROJE.
Dün gece Obasya’ya kar yağmaya başladı. Obasya kar altında da çok güzeldi.
Obasya’yı kırsal turizme katkıda bulunabilmek için kurduk. Çalışmalarımız turizmle sınırlı kalmayacak. Çadırlardan oluşan otelimizi, yapılarımızı ve tüm arazimizi olası depremlerde ve felaketlerde AFAD’ın hizmetine vereceğiz. Eğitim çalışmaları yapılabilecek. Çadırlı konaklama alanı olarak kullanılabilecek. Deprem bölgesinde olduğumuzu Yuntdağı köylerinde de 17 bin nüfus bulunduğunu unutmuyoruz. Bu amaçla da hazırlıklara giriştik.
Yeni AB projeleri hazırlandı. Eğer kabul edilirlerse, emeği geçenleri bir bir açıklamayı görev sayacağız. Geniş katılımlı etkinlikler düzenleyeceğiz.
Obasya’da kooperatif ürünlerinin pazarlanacağı yeni bir market açacağız. Sloganımız, Soma’da bize ürün verecek olan bir kadın kooperatifimizin kullandığı, “Yemediğimizi Yedirmeyiz” sloganı olacak. Gerçekten yemediğimizi yedirmeyeceğiz. Organik ürünlere öncelik vereceğiz. Kooperatiflerimiz şimdiden hazırlıklara başlayabilirler.
Bahar aylarında, Obasya’da Kooperatifler Festivali düzenleyeceğiz. Bu güzel öneri Manisa Tarım ve Orman İl Müdürü Sayın Metin Öztürk’ten geldi. Obasya olarak biz hazırız. Giderek geleneksel hale gelecek şekilde bir Kooperatifler Festivali, Tarım ve Orman İl Müdürlüğümüzün önderliğinde başlatılabilir.
Ankara dönüşü düşüncelerimi ve izlenimlerimi yine bu köşede sizlerle paylaşırım.
Şehit, deprem, salgın ve felaket haberlerinin olmadığı güzel günler diliyorum…




5 Şubat 2020 Çarşamba

ÖZ GEÇMİŞİM

27 Nisan 1945’te Akhisar’ın Büknüş Köyü’nde doğmuşum. Büknüş Köyü’nde doğduğum, yoksul, topraksız bir köylü ailesinin çocuğu olduğum doğru da,  27 Nisan’da doğmuş olduğuma pek inanamıyorum. Okuma yazma bilmeyen anne, baba ve ancak ilkokulu bitirdiğimde 1957’de alınabilen bir nüfus kâğıdı. Babam, yağmurlu bir Cuma günü, ezan okunurken doğduğumu söylüyor. Üşenmedim araştırdım. 1945 yılı Nisan ayının 27’sinin Cuma gününe denk geldiğini görünce söylenenin doğru olduğuna inandım.

Bu öz geçmiş, herhangi bir işyerine ya da kuruma verilmeyeceğinden, alışılmış öz geçmişlerin benzeri olmasın istedim. Hatta yazarların kitaplarına koydukları öz geçmişlere de benzememeli. Yazdığım öz geçmişin, benim için, Güzel Konuşma Kursunda istenilen bir ödev olmanın dışında da anlamı olsun istiyorum. O nedenle sadece öğretmenime vermek için değil, yakın çevreme ve çocuklarıma da vermek için yazıyorum.
Çocukluğum Büknüş köyünde geçti. Akhisar’ı ancak, ilkokulu bitirdiğimde görebildim. İlkokulda okuduğum yıllarda, öğretmenlerim, giysileri, konuşmaları, davranışları ve bilgileri ile anneme, babama ve köylülerime benzemedikleri için onların ayrı dünyalardan geldiklerini, bizden farklı yaratıklar olduklarını düşünürdüm. Onlar gibi olmayı isterdim ama farklı dünyalardan geldiklerini düşündüğümden, onlar gibi olamayacağım korkusunu yaşardım hep. Bir gün, öğretmenlerimden birisini tuvaletten çıkarken gördüğümde birden her şey değişti. Onlarda benim gibi insandı ve bende istersem onlar gibi olabilirdim. İşte o günden sonra hep onları taklit ettim. Annem, babam ve köylüler gibi değil öğretmenlerim gibi olmaya onlar gibi konuşmaya çalıştım. Onlara benzemek istediğimi öğretmenlerimde fark ettiler; benimle daha yakından ilgilendiler; bu beni her yıl sınıf birincisi yaptı. İlkokulu birincilikle bitirdim. O günlerden usumda kalanlar: ulusal bayramlarda okuduğum şiirler, müsamerelerde aldığım görevler, yaptığım konuşmalar ve üstlendiğim rollerdir.

İlkokul bitmişti ve ben okumayı sürdürmek istiyordum. Benim okumayı sürdürme sorunum öğretmenlerimin de sorunu oldu. Gidebileceğim okulları onlar araştırdılar. Devlet tarafından yatılı bir okulda okumamdan başka bir seçenek olmadığı için, öğretmenlerimin önerisi ile Konya’da bulunan Astsubay Hazırlama Ortaokulu giriş sınavına girdim. Köyümüzde Hasan Ali Eren ve Orhan Seyfi Temel adında iki öğretmen vardı. Balıkesir’de yapılan sınava Hasan Ali Eren öğretmenim, İzmir’de yapılan sağlık muayenesine diğer öğretmenim Orhan Seyfi Temel tarafından götürüldüm. Babam, öğretmenlerin yaptığı masrafları verdi mi bilemiyorum. Vermek istese bile öğretmenlerimin aldığını sanmıyorum. Sanırım öğretmenlerimde yaptıkları bu işten büyük bir keyif alıyorlardı. Okul yaşamımda onların güvenine yaraşır olabilmek için çok çalıştım. 
Günümüzde çocuklarını bakkala göndermekten korkan anne babaları görünce, kendimin Akhisar’ın Büknüş köyünden çıkıp tek başıma Konya Astsubay Hazırlama Orta Okulu’na gidişimi anımsıyorum. Bizim çocukluğumuz döneminde çocuklara iş verildiğinden ve güven duyulduğundan, kendi ayakları üstünde durmayı, kendi başlarına iş kotarmayı daha çabuk öğreniyorlardı. Bunu yapmadığımızda, çocuklar her zaman koruma ve yardım bekliyorlar. Her zaman sorunlarını kendi başlarına çözme yerine, destek arayışına kalkışıyorlar. Her işte bir torpilleri olsun istiyorlar.
Konya Astsubay Hazırlama Orta Okulu’nda dört yılım geçti. Yatılı okulda okumanın, birlikte yemek yemenin, paylaşmanın yaşantım üzerinde çok olumlu etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Kooperatifçiliği seçişimin nedeni ortaokulda aldığım eğitim olsa gerek. Birde borçluluk duygusu var. Devlet tarafından okutulduğum için kendimi topluma ve devlete karşı hep borçlu saydım. Ve bu borcu ödemek için çalışmaya devam ediyorum.
Beni tanıyanların bilmedikleri, öğrendiklerinde de şaşırdıkları, inanmak istemedikleri dönem, on yıl süren Astsubaylık dönemidir. Akşam Ticaret Lisesi’ni Astsubay olduğum dönemde bitirdim. Tayinler nedeni ile lise öğrenimimde kesintiler oldu.  Muhabere okulunda öğrencilik ve ilk tayin yerimin Ankara olması nedeniyle Ankara’nın yaşantımda önemli yeri vardır.
Erzurum’a tayinim çıktığında, uyum sorunu yaşayacağımı sanıyordum. Hiçte öyle olmadı. Erzurum’a gittiğimde, Erzurum Belediyesinin Belediye Konservatuarının olduğunu öğrendim. Hemen Tiyatro Bölümüne kaydımı yaptırdım. Tiyatro Tarihi derslerimize o zaman Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Yuhanna Kuçuradi geliyordu. Mitolojiye ilgim o dönemde başladı. Şair Afşar Timuçin’i, Şair Ahmet Necdet Sözen’i Erzurum’da tanıdım. Üç yıllığına gittiğim Erzurum’da kendi isteğimle bir yıl daha kaldım.
Erzurum’dan yine Ankara’ya döndüm. Akşam Ticaret Lisesi bitmişti. 1974 yılında girdiğim Üniversite Sınavını kazanmıştım. İstediğim okula girebilecektim. Ancak bunun için Ordu’dan ayrılmam gerekiyordu. Öyle yaptım 10 yıl hizmet ettiğim Türk Silahlı Kuvvetleri’nden kendi isteğimle ayrıldım ve Hacettepe Üniversitesi Sosyal İdari Bilimler Fakültesi İşletme Kooperatifçilik Bölümüne kaydoldum.
1975 yılında öğrenciliğim devam ederken, kendi köyümde Büknüş Köyü ve Çevre Köyler Kalkınma Kooperatifinin kuruluşuna öncülük ettim. Aynı yıllarda, Köy-Koop Merkez Birliği ve Köy-Koop Manisa Birliği ile ilişki kurdum. Köy-Koop Merkez Birliğinin yayın organı Taban dergisinin çıkarılmasına katkıda bulundum. Üniversite öğrenciliğim devam ederken Köy-Koop Manisa Birlik Başkanlığına seçildim.

1979 yılında İzmir’de bulunan Tarım Satış Kooperatifleri Birliğine Bakanlık Murakıbı olarak atandım.  1975 yılından bu yana aralıksız olarak kooperatif yöneticiliği yapıyorum. Tariş’e Bakanlık Murakıbı olarak atanmam dışında tüm görevlerime seçilerek geldim.

Kooperatifçilik çalışmalarım dışında, şiir ve öykü yazdığım, fotoğraf çektiğim günler oldu. Bunları yakın çevremle paylaştım. Kooperatifçilikle ilgili yazdıklarım çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Kent Kooperatifçinin El Kitabı isimli kitabım 1996’da, kuruluşuna  öncülük ettiğim  Öncü Sitesi’ni anlatan Bir Kent Kooperatifinin Özgün Öyküsü Anadolu Sentezi isimli kitabımda 2001 yılında yayımlandı. Manisa’nın çöp sorunun anlattığım Çöp Deyip Geçme kitabım iki baskı yaptı. Katı Atıkların Yeniden kazanımı konusunu gündeme taşıdım. Sunumlar yaptım yazılar yazdım.
Kentimizde çıkan günlük gazetelerde, köşe yazıları yazmayı sürdürüyorum.
Kentli olma, yurttaş olma sorumluluğu içinde, yerel etkinliklerin düzenlenmesi için kuruluşuna öncülük ettiğim Manisa Kültür Sanat Kurumu’nun Başkanlığı görevini sürdürdüm yıllarca. Başkanlıktan ayrıldıktan sonra derneğin kapatıldığını üzülerek öğrendim. Manisa Kültür Sanat Kurumu olarak çok sayıda kitap çıkarmış, uzun süre Gediz adlı dergimizi yayımlamıştık.
Manisa Tarzanı’nın yaşam öyküsünün filme alınması için yaptığım girişimlerin olumlu sonuçlanmasının, yurt içinde düzenlenen yarışmalarda ödül alan ve yabancı film dalında ülkemizi temsilen  Oscar’da yarışmak için seçilen Manisa Tarzanı filminin çevrilmiş olmasının yaşantımda önemli bir yeri ve anlamı bulunuyor. Manisa Tarzanı’nın yaşam öyküsü beni çok etkiledi. Yaşadığım siteye anıtının yapılmasını sağladım. Manisa Tarzanı’nı her 31 Mayıs’ta anarak, adını ve anısını yaşatmaya gelecek kuşaklara ulaştırmaya çalışıyoruz.

Büknüş köyünde başlayan hayat hikâyem Kuruluşuna öncülük ettiğim Yeni Manisa’da sürüyor. Kuruluşuna öncülük ettiğim bir yerleşim yerinde oturmayı, diktiğimiz bir çınarın altında dostlarımla söyleşmeyi, yaşadığım kentte, kentlilik ve yurttaşlık adına etkinlikler düzenlemeyi, düzenlenenlere katkıda bulunmayı seviyorum.
Keşke, yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, düşündüklerimizi yazabilsek diyorum. Keşke günlük tutabilsek, keşke, geriye yazılı metinler bırakıp yarınlara kalabilsek.
Bence yaşamak yarınlara kalmaktır. Yaşamak yarınları kurmaktır.
Manisa Birlik örgütlülüğü içinde, Manisa’da ilk dubleks bahçeli konutları ve ilk 1+1 küçük konutları yaptık. Adını Lale Kule koyduğumuz ilk çatı bahçeli konutu yaptık. 1+1 konutun 3+1 konuttan daha fazla gelir getirdiğine tanık olduk.

Farklı projeler yapmak ve uygulamak istiyordum. 2011 yılında Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurduk. TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansından eş zamanlı hibeler alarak, Obasya Kırsal Turizm Tesislerini ve Zaman Geçidi Müzesini kurduk. Yuntdağı’nda yapımını gerçekleştirdiğimiz Obasya Kırsal Konaklama tesisi sadece kentimiz, sadece bölgemiz için değil ülkemiz içinde bir “ilk” olma özelliğini taşıyor.

Elginkan Eğitim Merkezinin açtığı kursa katılmasaydım, öğretmenim öz geçmişimizi yazmak için görev vermeseydi, biliyorum, çocukluk günlerimi yeniden anımsamayacaktım. Böyle bir öz geçmiş yazılmayacaktım. Manisa’da Halk Üniversitesi gibi görev yapan, öğrencilerine fakülte düzeyinde eğitim veren Elginkan Vakfına ve Güzel Konuşma Kursu Öğretmeni Prof. Dr. Ayşe İlker’e yürekten teşekkür ediyorum. Geçmişi yeniden anımsamak ve yazmak gerçekten çok güzel oluyor. Bu hızla bir şiir bir öykü belki bir deneme, bir şeyler işte, yazarım diye düşünüyorum. Neden olmasın, kurs öğretmenimiz yazmanın okumak gibi bir ihtiyaç olduğunu söylemedi mi? Yazmak için sürekli fırsat yaratıyorum kendime. Fırsat buldukça da konuşuyorum. Kooperatif toplantılarında, kültür sanat etkinliklerinde konuşmanın dışında yerel radyo ve televizyonlarda da programlar yapıyorum.

Manisa’nın tek yerel televizyonu Etv’de,  1997 yılından bu yana değişik tarihlerde tartışma programlarının yapımcılığını ve sunuculuğunu yüklendim. “Üçüncügöz” “Düşünüyorum” ve “Şehir Meclisi” programları yıllarca sürdü. “Düşünüyorum” programı, hafta içi her gün, haber programı sonrasında Manisa gündemindeki konuların yorumlaması şeklinde yaklaşık bir yıl sürdü.
Etv’de, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Hüsamettin Cindoruk ve Murat Karayalçın’la söyleşi programları yaptım.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Prof.Dr. Cevat Geray, Yerel ve ulusal düzeyde kooperatif yöneticileri, Etv’de yaptığım  programlarımın konuğu oldular.
Manisa bulunan yerel radyoların, kooperatif programları yapmalarına katkıda bulunmaya çalıştım, yapılan programlara bazen sunucu bazen de konuk olarak katıldım. Manisa’nın yerel radyosu Radyo Hiraş’ta 7 yıldır aralıksız her hafta Cuma günleri Manisa’da yaşam programına katılıyorum.
Yaşadığım kentle etkin biçimde ilgilenmeyi, kentli olmanın gereği sayıyorum. Yerel Gazetelerde köşe yazıları yazmak, radyolarda ve televizyonlarda programlar yapmak kooperatifçiliğin yanında hiç para getirmeyen ve getirmeyecek olana ikinci işim oldu. Kooperatifçilikte olduğu gibi, program yapımcılığı ve sunuculukta da sosyal tatminle yetinmeyi öğrendim. Yaptığım çalışmaların sonucunda zaman zaman aldığımız alkışlar hep yeni çalışmalarımın itici gücünü oluşturuyor...
Geriye battığımda, benim için yaşam biçimine dönüşen kooperatifçiliği ve içinde olduğum etkinlikleri görüyorum. Yaşadığım sürece hayatımda kooperatifçilik ve etkinlikler hep olacak. Kooperatifçilik, benim mutlu olmama ve yaşama sıkı sıkı bağlanmama yetiyor...



 
back to top