Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

20 Nisan 2020 Pazartesi

23 NİSAN

Bu yıl 23 Nisan Bayramını Koronavirüs salgını nedeniyle balkonlarımızdan kutlayacağız. 5 Nisan 2020 tarihinde Facebook sayfamda 23 Nisan Bayramını evlerimizin balkonlarından kutlayalım şeklinde yaptığım çağrının 15 gün içinde 60 bin kişiye ulaşması nedeniyle kendi çapımda bir rekora imza atmış oldum.
Hem 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlayacağız hem de Atamızı özlemle ve rahmetle anacağız. Atatürk; çocuklarımıza verdiği değeri, 23 Nisan’ı bayram ilan ederek, gençlerimize verdiği değeri de “Ey Türk Gençliği”  şeklinde başlayan söyleviyle ve 19 Mayıs’ı bayram ilan etmesiyle göstermiştir.
Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni kuşaklarca öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisan'lar önemlidir. Bu nedenle önemine yaraşır biçimde kutlanmalıdır. Ne Atatürk'ten, ne de kurduğu Cumhuriyet'ten vazgeçeriz bu böyle bilinmelidir. Köhnemiş bir imparatorluktan genç bir Cumhuriyet kurmayı başarmış olan Atatürk tüm çağdaşları unutulmuş gitmişken dünyanın adı ve anısı yaşatılan, sevgisi azalmayan giderek artan, saygı gören tek lideridir. Bunu unutmayalım. Unutturmak isteyenlere kanmayalım.
Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında yurdumuzun İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar tarafından paylaşıldığını Osmanlı İmparatorluğu'nun "hasta adam" olarak görüldüğünü okuduğumuz tarih kitaplarından biliyoruz.  Padişah ve yandaşları ülkenin paylaştırılmasına ses çıkarmadılar. Mustafa Kemal Paşa Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için İstanbul'dan Samsun'a 19 Mayıs 1919 günü çıktı. Samsun'dan Amasya'ya, oradan Erzurum'a ve Sivas'a gitti. Sivas ve Erzurum'da kongreler topladı. Mustafa Kemal Paşa egemenliğin ulusta olması gerektiğine inanıyordu. Bu inançla “Ulusu yine ulusun gücü kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, o da Ulusal Egemenliktir.” diyordu. Yurdun dört bir yanından seçilip gelen temsilciler, milletvekilleri Ankara'da 23 Nisan 1920 günü toplandılar. O yıllar ülkemiz yokluk yoksulluk içindeydi. Milletvekillerinin oturduğu sıralar bir okuldan getirildi. Meclis gaz lambası ile aydınlanıyor, soba ile ısıtılıyordu. Top seslerinin Ankara'da duyulduğu zamanlarda bile meclis düzenli toplandı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızla ilgili bütün kararlar bu mecliste alındı. 23 Nisan 1920 ulusun yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bugün Milli Egemenlik Bayramımızdır. 23 Nisan gibi milli bayramlarımızın önemli bir anlamı daha vardır: Bu bayramlar, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiğimiz, millet olarak tasada ve kıvançta bir olduğumuz günlerdir. Bugün de bizlere bu cennet vatanı, canları ve kanları pahasına emanet eden atalarımızın emanetlerini nasıl daha iyi koruyarak ve geliştirerek, yarınlara taşıyabileceğimizi konuşmalıyız, diye düşünüyorum 23 Nisan'ı çocuklarımıza anlatmalıyız. Anlatmalıyız ki, gelecek kuşaklar uyanık, kararlı ve bilinçli olabilsinler. Tarihi mirasımızı koruma ve kollama konusundaki ödevlerini yerine getirebilsinler. Bu duygularla, bütün çocuklarımızın 23 Nisan Bayramını yürekten kutluyorum.



14 Nisan 2020 Salı

SEFERBERLİK VE UZLAŞMA

Yaşayarak görüyoruz ki, hayat eve, milyonların sevgisi yüreğe, kitaplar ve düşünceler belleğe sığıyor.
Köşe yazımı yazmak için bilgisayarımın başına geçtim.
Seferberlik ve uzlaşma üzerine yazacağım bugün.
Seferberlik arkasında ulusal uzlaşma varsa başarıya ulaşır.
Bugün ne bir partiyi ne hükümeti ne de bir kurum ya da bir kişiyi eleştireceğim.
Bugün soran, soruşturan, araştıran,  süreçlere katılan etkin olmaya çalışan 75 yaşında bir yurttaş olarak sadece seferberlik ve uzlaşma üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.
Bu düşüncelerinin arkasında öğrenmeye açık tam 75 yıllık bir ömür var.
Seferberlik tüm yurttaşların mal, hizmet, kaynak ve düşünce üretme gücünü ayın amaca yönlendirme eylemidir. Seferberliğin başarılı olması için ortak akıl, ulusal uzlaşma ve ulusal katılma gerekir.
Mal, hizmet, kaynak ve düşünme üretimi için, merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin, ilgili kurum ve kuruluşların ve sivil toplum katkısını almak gerekir.  
Seferberlik yönetimi, çok sesli bir orkestranın yönetimi gibidir. Çok sesliliğin uyumunun sağlanması amaçlanır.
Seferberliğin olmazsa olmazı uzlaşma dedim ya, gerçekten öyle. Ne kadar uzlaşma o kadar başarı.
KORONAVİRÜSÜ YENMEMİZ İÇİN SEFERBERLİK, SEFERBERLİK İÇİN DE UZLAŞMA ŞART
Uzlaşma bir kültürdür.
Uygar insana uzlaşma yakışır.
Uzlaşma uygarlıktır.
Bu ülkenin, evinde mahallesinde, köyünde kasabasında kentinde her yerinde, en tepesinden en küçük birim olan aileye kadar uzlaşmaya ihtiyacı var.  
Demokrasi uzlaşmadan güç alır. Uzlaşma olmadan demokrasi olmaz.
Ayrı düşünmek başka şey, ayrı durmak başka şey, ayrı düşünebiliriz ama ayrı duramayız. 
Aynı fikirde olanlar anlaşır elbet. Önemli olan ve olması gereken, farklı fikirlerde olup, birbirine saygı duyabilmesidir insanın. Bunu başardığımızda uzlaşma kolaylaşır…
Biz aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Biz aynı geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hepimiz batarız. Geminin kaptan köşkü de batar; en altındaki sintine bölümü de batar.  Bu ülkede uzlaşma kültürünün gelişmesi gerekiyor. Sözün yerini, yumrukların aldığı ortamda uzlaşma olmuyor. Kavga ve uzlaşma aynı torbaya sığmıyor.   AYRIŞTIRAN DEĞİL BİRLEŞTİREN OLUN Ülkenin yöneticileri ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır.  Ülkenin ve yurttaşların tümünü kucaklamalıdır. Belediye Başkanları da öyle, bir partinin adayı olurlar ama seçildiklerinde tüm kentin başkanıdırlar artık. Tüm yurttaşlara eşit yakınlıkta olmaları gerekir. Yoksa uzlaşma zorlaşır, uzlaşmanın yerini dayatma alır.  Partiler fikir kulüpleri gibi olmalı. Partiler ülkenin sorunlarına çözümler ve projeler üretmeli. Halkta projelere bakıp oy vermeli.

MECLİSTE ATILAN YUMRUKLARIN DEĞİL VATAN İÇİN ATAN YÜREKLERİN ÖFKENİN DEĞİL SEVGİNİN  SESİ DUYULMALI
Mecliste atılan yumrukların değil, ülkenin aydınlık geleceği için atan yüreklerin sesi duyulmalı. Siyaset parayla değil, bilgiyle, halka gösterilen ilgiyle yapılmalı. Partiler arasında uzlaşma kültürünün gelişmesi, demokrasinin kökleşmesine ihtiyaç var. Eğer ülkemizde uzlaşma yaşayan bir gelenek haline gelirse, güçlü iktidarlar da başarılı olur, koalisyonlarda.  
SİYASET ÖFKEYLE DEĞİL SEVGİYLE YAPILMALI
Siyaset yumrukla değil kafayla, öfkeyle değil sevgiyle yapılmalı. Terörün kurban aldığı ölümlerin olduğu yerlerde liderler toplu fotoğraf verebilmeliler. Tasada ve kıvançta birlikte olabilmeliler.  “Benin dediğim dedik çaldığım düdük” denilen yerde uzlaşma olmaz. “Gelin yapılması gerekeni birlikte saptayalım” denilirse uzlaşma olur. Liderler en az iki üç ayda bir kez bir araya gelmeliler. Birbirlerinin elini dostça sıkabilmeliler.  Söz konusu vatan, söz konusu cumhuriyet, söz konusu demokrasi olduğunda işbirliği yapabilmeliler.  
UZLAŞMA OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ  
Kavgayla gelen başarı kavgayı, uzlaşmayla gelen başarı uzlaşmayı özendirir. Barışa, dayanışmaya uzlaşmaya ihtiyacımız var. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütmeye ihtiyacımız var. Bir siyasi partinin üyesi olmak diğer siyasi partilerin düşmanı gibi davranmayı gerektirmez. Tek ihtiyacımız var: Uzlaşma, sadece uzlaşma. Uzlaşmayı halk olarak biz istersek, siyasiler de istemek zorunda kalırlar. Haydi, o zaman, uzlaşmak için, işbirliği ve dayanışma için uzat elini.  
BEN NEREDE HATA YAPTIM
Liderler ve hepimiz kendimize “ben nerede hata yaptım” sorusunu sormalıyız ara sıra. Başarılarını dillendirdikleri gibi hatalarını da açıkça söyleyebilmeliler. Özeleştiri yapabilmeliler. Unutmayalım bu ülkede uzlaşma kapısını aralamak çözüme, barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve aydınlığa kapı aralamaktır.
Önce uzlaşacağız, seferberlik yapacağız. Koronavirüsü yeneceğiz ve ardından gelecek olan sorunları hep birlikte aşıp esenliğe çıkacağız. Olur mu diye sorumayın.  Uzlaşırsak birlikte çalışırsak, öfkenin yerine sevgiyi koyarsak ve ortak aklı etkin kılarsak olur.   




5 Nisan 2020 Pazar

ÇOCUKLARIMIZA VE ÖĞRETMENLERİMİZE ÇAĞRI

Uzaktan, ancak gönülden Merhaba diyerek başlıyorum yazıma.
Merhaba,  hepinize sağlıklı günler diliyorum.
Yaşımız gereği evde kalmayı sürdürüyoruz. 
Sosyal medya üzerinden iletişimiz devam ediyor. Çocuklarımızla torunlarımızla yakın çevremizle dostlarımızla konuşuyoruz.
İnsanlardan uzak duruyoruz insanlıktan değil. Paylaşımlar yapıyorum. Haberleri dinliyorum. Arada bir bahçeye çıkıp çimleri suluyorum, komşumla uzaktan selamlaşıyorum. İşimi de evden sürdürmeye çalışıyorum gelen telefonlara cevap yeriyorum. Aklımın erdiği kadar soruları yanıtlamaya çalışıyorum.
Bugün öğrencilerimize, öğretmenlerimize tüm halkımıza bir çağrı yapmak geçti aklımdan.  Çağrımı yazıp Facebook sayfamdan paylaştım.  Ardından köşe yazısı olarak ta yazmamın yararlı olacağını düşünerek okuduğunuz bu yazıyı yazmaya başladım. Girişi daha fazla uzatmadan, çağrımı paylaşıyorum:
ÇOCUKLARIMIZA, ÖĞRETMENLERİMİZE VE TÜM YURTTAŞLARIMIZA ÇAĞRI.
Bildiğiniz gibi 23 Nisan yaklaşıyor.  23 Nisan’da okullar kapalı olacağından bizler ve çocuklarımız evlerde bulunacağız.  Çocuklarımızın bayram bekleyişleri bitmesin güçlenerek devam etsin. Üstelik bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100. Yılı...
23 Nisan 2020’de Herkesin konularına bayrağımızı asıp,  saat 20.00’de tüm pencere ve balkonlardan okuyacağı İstiklal marşı organize edebilirsek hem çok kalıcı hem de çok güzel bir etkinlik yapmış tarihimize güzel bir not düşmüş olacağız.
Şimdiden duyurusunu yapmaya başlarsak başarı bizimle olur. Önümüzde yeterli zaman var. Bu örgütlenmeye, çocuklarımız, öğretmenlerimiz öncelik yapmalı, hepimiz yardımcı olmalıyız. Sonra da alkışlarımız çocuklarımıza ve öğretmenlerimize ve bu bayramı bize hediye eden Mustafa Kemal Atatürk’e gelmeli. Sosyal medya aracılığı ile duyuruları yapmaya hemen başlayalım. Hepimiz paylaşırsak duyurumuz en ücra köşelere kadar hızla ulaşır ve yaygınlaşır.
Ulusal dayanışmaya birlik ve bütünlüğe her zamandan daha çok ihtiyacımız var. Haydi, Türkiye 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını özel bir özenle ve hep birlikte milletçe balkonlarımızda ve evlerimizde kutlayalım...
Çocuklarımıza büyük bir bayram hediye eden, ulusal kurtuluş savaşımızın öncüsü cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kelam Atatürk, bakın ne diyor:  "Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz."
23 Nisan’ı evlerimizden de görkemli biçimde kutlayabileceğimizdin hiç kuşkum yok. Çocuklarımız ve öğretmenlerimiz, aralarında Whatsapp grupları oluşturarak, öğrencilerine ve öğretmen arkadaşlarına hatta velilere ulaşarak kutlamanın en güzel en içten biçimde kutlanmasını sağlayacaklardır.
Atatürk’ün bir sözüyle yazımı noktalamak istiyorum:  “Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir özveriden çekinmemelerini tavsiye ederim."



30 Mart 2020 Pazartesi

HAYAT DEVAM EDİYOR

Yaşım gereği evdeyim. Bu yazıyı evden yazıyorum.
Üçpınar Köyündeyim. Köylerde insan yoğunluğundan uzakta kalmak daha kolay oluyor. Evin çevresinde dolaşabiliyoruz. Bahçe ile ilgilenebiliyoruz.

Düşünüyorum da, eğer internet olmasaydı, yalnızlığın sıkıntısını daha derinden yaşardık diyorum. Çocuklarımıza ve sevdiklerimizin tümüne yanımıza gelmeyin dedik. Yanımıza gelemeyenlerle sık sık görüşüyoruz.
Facebook ve twitter üzerinden paylaşılanları okuyorum bende paylaşımlar yapıyorum.
İnternette bilgi kirliliği olmuyor değil. Doğruyu yalandan ayırmak için çaba göstermeliyiz. Güvendiğimiz bildiğimiz kaynakların yazdıklarına inanmalıyız. Bu konuda seçici olmalıyız.
Manisa Valiliğinin yaptığı paylaşımları, bende paylaşıyorum.
Manisa İl Pandemi Kurulunun oluşturulmasını önemsiyorum. Keşke bu kurullar işin başında oluşturulsaydı. Borçlar taksit taksit ödenebilir ama kararlar önlemler taksit taksit alınmamalı. Sonradan alınan önlemler baştan alınabilseydi daha farklı bir yerde olabilirdik.  Günümüzde her şey ölçülebiliyor.  Ölçmeden bilemezsiniz, bilemezseniz yönetemezsiniz. Olanı biletini bilmek gerekir. Alınan önlemler ne denli başarılı ya da başarısız olduğunuz, ülkemizdeki sonuçlar diğer ülkelerdeki sonuçlarla karşılandığında daha yakından göreceğiz. Sokağa çıkmanın azaltılamadığından yakınmalar var. Sokağa çıkma yasağını işin başında getiren ve buna titizlikle uyulan ülkelerin Koronavirüsle mücadelede daha başarılı oldukları görülüyor.
Koronavirüs nedeniyle birbirimize koruma mesafesinden daha yakın olmayacağız. İnsanlardan uzaklaşacağız ama insanlıktan uzaklaşmayacağız. Bu nedenle birbirimizi sık sık arayıp hal hatır soruyoruz. Beni arayan genç arkadaşlarımızın tümü bir ihtiyacınız var mı diye soruyorlar. Aktardığımız ihtiyaçlarımızı severek karşılıyorlar.  Bu günler dayanışma günleridir.  Dediğim gibi insanlardan uzak duracağız, insanlığımızdan değil.
Yaptığım paylaşımların bazılarını çok tıklananları burada biraz daha genişleterek paylaşmak istiyorum:
Kimse koronavirüsten  ölmek istemez, bende istemiyorum. Senden korkmuyorum KORONA Yaşıma bakıpta umutlanma. 2021 de hatırlanan değil, hatıralarını anlatan, yazan olacağım. Kurallara uyuyorum evden çıkmıyorum.  Kurallara uymak, korunmak insanlardan uzak durmak çok önemli bunu hepimiz yapmalıyız.
Yaptığım bir başka paylaşım da şöyleydi: Koronavirüsten değil cehaletten korkuyorum. Gerçekten öyle, virüsle mücadelelimizdeki başarının eğitim düzeyimizle cehaletle çok yakından ilişkisi var. Umreden dönen bir yurttaşın, polisin yüzüne tükürüp, “ben hastaysam sende hasta ol” demesi cahillik değil mi?  Karantinadan kaçmak istemesi cahillik değil mi? Bazı ileri yaşlıların bana bir şey olmaz diyerek sokağa çıkması cahillik değil mi?
Üretici köylüler desteklenecek, borçları ertelenecek, yeterli üretim yapılacak köylü kentli aç kalmayacak. Evet, hayat devam ediyor. Köyler çok yoğun değil. Bir kişinin tarlaya gidip çift sürmesi, ağaçların budamalarını ve bakımlarını yapması, korunması için önemli bir sorun yaratmıyor. Bu nedenle köyde alınan önlemlerle kentte alınan önlemler farklı olmalı. Koronavirüsü köylerde denetlemek köyleri denetim altına almak daha kola bence.
Anayasamızın 2. Maddesini de paylaştım Facebook sayfamda. Madde Aynen şöyle:  Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Koronnavirüse karşı vereceğimiz mücadelede, Sosyal bir hukuk devleti olma özelliği büyük önem taşıyor. Sosyal Devlet olmak çözümün anahtarıdır. Vatandaş evinde kalacak tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanacak. Sosyal Devlet gibi Sosyal Belediyeler de görev yüklenecek, işte o zaman sorunun daha kolay çözüldüğünü hem halkımız hem de dünya görecek ve inanın bunu böyle başardığımızda dünya bizi kıskanacaktır.
Sosyal Devlet diyerek yaptığım bir paylaşıma devletin yükü ağır diyenler oldu.  Evet gerçekten ağır. Geçilmeyen geçiş garantili yollara ve köprülere bedel ödemek, Kanal İstanbul’u bu sıkıntılı günlerde bile gündemde tutmak, binlerce makam arabası bulundurmak,  beş milyon Suriyeliye bakmak  ve benzer uygulamalar devletin yükünü ağırlaştırıyor.
Balkonlara çıkıp sağlıkçılarımız alkışladık.  Daha fazlasını hak ettiklerini hepimiz biliyoruz. Haklarının fazlasıyla verilmesini diliyorum.
Yazımın içinde, Manisa İl Pandemi Kurulunun gecikerek de kurulsa, kurulmasını mutlulukla karşıladığımı belirtmiştim.  Ortak akıl. Sorunların aşılması için gerekli olan ortaklaşa çalışmayı kolaylaştırır.  Başarı, tartışarak kararlar alıp tartışmasız uymada gizli.  Tartışmadan kararlar verilirse uygulaması zorlaşır. Hatalara kimse sahip çıkmaz. Eleştiriler artar.
Evden yazmaya devam edeceğim.  Yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Paylaşmak güzeldir diyorum. İnsanlık olarak büyük bir sınavdan geçiyoruz. Sınavda sorular çalıştığımız hazırlıklı olduğumuz yerlerden değil, çalışmadığımız konulardan geliyor.
Birlikte çalışacağız. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütürken, sorunları paylaşarak küçülteceğiz ve aşacağız…




26 Mart 2020 Perşembe

LEVENT NE YAPMALI

Karantina döneminde insanlardan uzak duracağız ancak insanlıktan değil.
Soruları evden telefonla çözmeye çalışıyoruz. Ulaşabildiğimiz dostlardan yardım istiyoruz.
Sağ olsunlar,  yakınlarımız tanıdıklarımız bir ihtiyacınız var mı diye soruyorlar.
İnsanlar insanların kıymetini insanlardan uzak kalınca daha iyi anlıyor.
Üçpınar köyünde kalıyorum, kentin yoğunluğundan uzakta. Rahatımız iyi.
Üçpınar’da yarış atı yetiştiren üniversite arkadaşım Levent Kutlu ile telefonla konuşup öğrencilik günlerimize kadar gidiyoruz.  Levent’in bir torunu oldu gidip göremedi. Levent’in epilepsi hastası bir kardeşi var Grandmedical Hastanesinde yatıyor. Levent kardeşinin vasisi, kardeşinin doktoru hastaneye çağırıyor Levent 65 yaşın üstünde olduğu için gidemiyor. Gerçekten sıkıntılı bir durum ne yapılabilir diye araştırıyor hiçbir yerden olumlu bir yanıt alamıyor. Kaymakamlıktan izin alman gerekir diyorlar, kaymakamlığa gidemiyor.
Ben de birkaç girişimde bulundum birkaç dostumu aradım sonuç alamadım.
Bunun bir kolayı olmalı diye düşünüyorum. Levent’in sorunu çözümlenmeli.
Levent yasalara saygılı eğitimli bir yurttaş. Üçpınar Jandarma bölgesi olduğu için Jandarma Levent’in sorunu çözmeli. Alıp hastaneye götürmeli. Ne gerekiyorsa yapılmalı. Kaymakamlıktan izin alınacaksa alınmalı. Levent’in aramadığı telefon kalmadı. Her aradığı araştırıp döneceğiz diyor ama dönmüyor. Bir belirsizlik var.
Levent Kutlu’nun sorunu çözün lütfen.
Korona virüse karşı evde dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin ne yapılması gerekiyorsa yapıyoruz.
Ateş, öksürük, solunum sıkıntısı gibi belirti ve bulgularınız olmasa bile evden dışarı çıkmıyoruz. Kimsenin çıkmaması için de sosyal medya üzerinden çağrılar yapıyoruz.
Çocuklarımıza yakınlarımıza aman olduğunuz yerde kalın yanımıza gelmeyin diyoruz. Gerekli duyarlılığı gösteriyoruz. Ancak, Levent Kutlu gibi sorunu olan yurttaşlara da ilgililer gerekli duyarlığı göstermeli.
Levent mutlaka maske takmalı kendi aracıyla hastaneye gidip gelebilmeli.  
Evde kaldığım süredir yazı yazmıyordum. Ancak Levent Kutlu’nun sorunu ortaya çıkınca yazmak ihtiyacı duydum.
Gerçekten Levent Kutlu gibi, olanlar ne yapacak. Levent’in kardeşi hasta, doktoru Levent’e gelmelisin diyor. Levent’in ve Levent gibilerin sorunlarına mutlaka çözüm bulunmalı.
Levent Kutlu’ya el uzatmanızı bekliyorum.
Sıkıntılı günleri aşarak esenliğe kavuşacağız biliyorum.
Kurallara uyalım evimizden dışarı çıkmayalım ne olur.
Hepinize Selamlar sevgiler sunuyorum.





18 Mart 2020 Çarşamba

ÇANAKKALE RUHU

Ülkemizin Çanakkale ruhuna her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu bir zamanda, korona virüsü yüzünden kutlama yapamıyoruz.
Caddeler sokaklar alışveriş merkezleri bomboş. Birçok insan panik halinde, ne yapacağını bilmiyor.
Birçok insan tehlikenin büyüklüğünün farkında bile değil.
Panik yapmayacağız. Önlemler alacağız. Kurallara uyacağız. Kimseye iki metreden daha yakın olmayacağız. Tüm önlemleri sadece kendimizi değil çevremizi ve yakınları korumak için alacağız.
Çanakkale’de nasıl kararlı olduysak, düşmanı yeneceğimize inandıysak, korona virüsünü de yenme konusunda kararlı olmalıyız.
Korona virüsü birçok virüsten ve birçok insandan daha mert bir virüstür bence.  Şaşırmayın doğru yazdım gerçekten mert bir virüs. Bir kere çocuklara ve gençlere dokunmuyor,  mert demek için bu bile yeter. 
Gelelim Çanakkale ruhuna. Çanakkale ruhu, bu ülkede yaşayanların, inanç ve köken ayrımı gözetmeden tümünün bu ülkenin huzuru ve güvenliği için birlikte mücadele etmesidir.
Çanakkale ruhu her türlü ayrımcılığın bitmesidir. Evet, bizim Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var.
18 Mart 1915 Çanakkale'de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.
Çanakkale Zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit, Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi  hediye etmiştir.
Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i.
Unutmayacağımız bir şey daha var: Çanakkale'de ortaya çıkan birlik bütünlük ruhu. Bu güzel vatan için birlikte mücadele ruhu... Evet, işte bu ruha yeniden ihtiyacımız var...

Çanakkale Savaşı’nda tarihe şanla geçen anlatılan ve dünya durdukça anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır.  Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür: 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyit" diye anılmıştır.
1914'te Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur.  Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Seyit’le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi.
Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peş peşe düşmeye başlamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.
Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmış, Koca Seyit bakıyordu. Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da  koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı.  Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.
Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı.  Çanakkale Savaşı’ndan geriye güzel bir destan kaldı. Çanakkale destanından geriye kalan ve şimdi çok ihtiyacımız olan ÇANAKKALE RUHU olmalı. İşte şimdi bu ruh yeniden ortaya çıkarılmalı...



12 Mart 2020 Perşembe

HAKKI BAYRAKTAR İÇİN

3 Aralık 2019 tarihinde Hakkı Bayraktar kardeşim için bir yazı yazmıştım. Yazdığım yazıyla ilgili olarak çok sayıda geri dönüş aldım. Gördüm ki, Hakkı Bayraktar’ın çok dostu var. Gördüm ki,  gerçekten Hakkı Bayraktar çok seviliyormuş. Sipil İnşaat’ın sıkıtılar yaşaması üzüntüyle karşılandı. Verilen konkordato kararı umutları yeniden yeşertti.
Vergi ve SGK nedeniyle devlete ve çalışanlara borcu olmayan Hakkı Bayraktar, yeniden insanlara ekmek kapısı olmak, Manisa’nın ve ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmak için işinin başına döndü. Hakkı Bayraktar dostları olarak bize düşen görev, Hakkı bey bayraktarlığını sürdürsün diye ona destek olmaktır. Çok sayıda sanayici, işadamı ve her düzeyde dostlarının olduğunu, birçok fabrika yaptığını biliyorum. Hakkı bey kardeşim işin el ele verecek dayanışma yapacak dostluğunu göstereceklerin çıkacağından hiç kuşkum yok.
Aklıma neden geldi bilmiyorum. Rudyard KIPLING’in Adam Olmak şiiri geldi aklıma. Şiiri yeniden okuyunca, son dizelerini paylaşayım dedim. 
Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni
her saatin her dakkasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyiyle dünya önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir.
Hakkı Bayraktar’ın yaptıklarını burada saymama gerek yok. Sadece Manisa’da değil ülkenin her yerinde yaptığı fabrikalar görkemli kaleler gibi duruyor.
Manisa’da günlerce,  Sipil Grup’un battığı, Hakkı Bayraktar’ın kaçtığı çok az insan tarafından konuşulurken, ben bir çıkış yolunun bulunacağına yürekten inanıyordum. Hakkı Bayraktar’ı sevenler olarak bir araya gelebiliriz. Çözüm yolları araştırabiliriz. Fabrikaların kapanmasının sorunu çözmeyeceğini bilerek çalışmasına katkı yapabiliriz. Fabrikalar çalışmalı ki, işçi parasını alabilsin.
Fabrikalar çalışmalı ki, borçlar ödenebilsin diyerek yazılar yazıyor dostlarımla konuşuyordum.
Niye, bir konsorsiyum oluşturmak için girişim yapılmıyor? Niye, ilgili kurum ve kuruluşlar konuya el atmıyor? Niye, Sipil Grup’a nefes aldıracak, Konkordato kararı hızla alınmıyor? Niye, siyasilerimiz devreye girmiyor? Niye, vergi rekortmeni bankalarımız yeni çözümler üretmiyor, üretilmesine katkıda bulunmuyor? Şeklinde sorular soruyor cevaplar arıyordum kendi kendime.

Ne demek “Düşenin dostu olmaz” düşenin dostu olmalı. Bir yerin kesildiğinde acı duyuyorsan canlısın. Başka birinin acısını duyuyorsan insansın. Hakkı Bayraktar’ın acısını duyan, üzülen, uykuları kaçan çok insan var bunu biliyorum. 
Konkordato kararı alındığına göre, acilen çözüm arayışı içine girmeliyiz. Düşenin dostu olmalılar. İnsan olana, dost olana yardımlaşmak, acıları paylaşmak yakışır.
Ben önce, Sipil Grup çalışanlarına seslenmek istiyorum. Bildiğim Hakkı Bayraktar, alın terine emeğe saygılıdır. Böyle olduğu için önceliği işçi ücretlerinin ödenmesine vermiştir. Diğer borçlarının ödenmesi için, fabrikaların çalışması gerekiyor. Dostları yeniden iş vermeli. Fabrikalar yeniden çalışmaya başlamalı. Yeniden eski durumuna gelmeli.
Ben, Sipil Grup alacaklılarına sesleniyorum. Sizde çözümden yana olun. Fabrikalar çalışsın, alacaklarınız ödenir. Dostluklar ve ilişkiler devam eder.
Ben, vergi rekortmeni bankalara seslenmek istiyorum.  Fabrikalar kazanmazsa siz nasıl kazanacaksınız. Ben alacağımı alayım da, firma batarsa batsın demek yerine, desteğimi sürdüreyim de firma kurtulsun, denilmesi gerekir değil mi? Destek verin ki, firma kurtulsun. Destek verin ki, iyi bir müşteriniz varlığını sürdürsün.
Ben Manisalı hemşerilerime sesleniyorum. Yardım edecek, firmanın durumunu sorup sorgulayacak zamanımız olmaya bilir. Ne olur dedikodu yapmayın.  Ne olur yangına körükle gitmeyin. Bugün Hakkı Bayraktar’ın başına gelenler yarın sizin başınıza gelebilir. Size de el uzatacak dostlarınız olur. Bunlardan birinin de Hakkı Bayraktar olacağından hiç kuşkunuz olmasın.
Çözümden yana olacağız, çözüm mazeret üretmeyip marifet göstereceğiz.

Konkordato aydınlığa açılan bir kapı araladı.
Yapılacak dayanışmayla ve ufak dokunuşlarla sorunun çözüleceğine, fabrika bacalarının tüteceğine çalışan fabrikaların ülkemizin ve kentimizin kalkınmasına büyük katkı sağlayacağına olan sarsılmaz inancımla Hakkı Bayraktar’a başarılar diliyorum. Hakkı Bayraktar dostlarını Hakkı kardeşimizin yanında olmaya çağırıyorum.



5 Mart 2020 Perşembe

İÇİMİZDEKİ KAHRAMAN

Manisa Valiliği himayesinde hayata geçirilen, Manisa Eğitim Projeleri 2023 (MANEP 2023) Ünlü Buluşmaları kapsamında Manisa’ya davet edilen 125 Bin İnsanın Hayatını Değiştiren Gizli Kahraman İDEA Üniversal Derneği Başkanı Hayri Dağlı Manisa ve Saruhanlı ’da Afrika ve Asya’da 6 ülkede 68 köyde yaptığı çalışmaları kuruluşuna öncülük ettiği akıllı köyleri anlattı.
Manisa Valisi Sayın Ahmet Deniz, kazanmanın erdem olarak sunulduğu bir dönemden geçildiğini belirterek “Kazanmak da önemli ama en büyük erdem paylaşmaktır. Bizim kültürümüzde, medeniyetimizin merkezinde insanı insan yapan merhamet, paylaşmak ve adalet var. Madde insanı bir yere kadar mutlu eder.  Paylaşmanın mutluluğu ise farklıdır.  Sahip olduklarımızı paylaşmamız lazım. Paylaşmak bazen bir günaydınla, bir tebessümle,   bir çay içmekle bazen de ihtiyacı olanı vermekle olur” dedi.
Konferansta konuşmacı olan Hayri Dağlı, Akıllı Köy Projesi ile üç yıl içinde sudan, temiz gıdadan, elektrikten ve eğitimden yoksun yaklaşık 125 bin insanın hayatını değiştiren süreç ile ilgili slaytlar eşliğinde ilgiyle izlenen bir konuşma yaptı.
Tanzanya’daki bir köyde Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi tarafından yaptırılan Manisa Obasya Çeşmesi’nin açılışı canlı bağlantı ile yapıldı. Tanzanya’dan Teşekkürler Türkiye, Manisa, Obasya sesleri ve alkışlar duyuldu. 
Hayri Dağlı,  ‘Akıllı Köy’ projesinin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından ‘Sürdürülebilirliğe Örnek En İyi 5 Proje’ arasında gösterildiğini ve yaptıkları çalışmalardan edindikleri deneyimlerle Türkiye kırsalında da çalımalar yapmak istediklerini, bu konuda Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi adına benimle görüşmeler yaptığını ve Obasya’nın özgün ve benzersiz bir proje olduğunu söyledi.
Manisa'daki okulların müdürleri ve öğretmenlerinin yanına, AKUT üyelerinin de üzerlerinde AKUT yazılı kırmızı beyaz giysileri ile katıldığı görüldü.  
6 yıl önce Afrika ziyaretinde bir kız çocuğunun hayatını değiştirmesiyle başlayan Afrika serüvenini anlatan Dağlı, Afrika’da altı çocuğa Hayri adının verildiğini ve çocuklardan birisinin kız olduğunu söyledi. Dağlı büyük bir ilgiyle takip edildi.
Hayri Dağlı Afrika köylülerine balık vermiyor, “gelin balık tutmayı birlikte öğrenelim” diyor. Bence eğitimin en etkili olanı birlikte öğrenmektir. Hayri Dağlı’nın başarısı köylüler gibi yaşadığı onlar gibi beslendiği ve doğru olanı onlarla birlikte yaptığında gizli bence.
Afrika köylülerinin değişimini ufak dokunuşlarla sağlayan Hayri Dağlı, güzel konuşmasıyla bizimde yüreğimize dokundu diyebilirim. Hayri Dağlı gibi, herkes içindeki kahramanı açığa çıkarmalı. Hayri Dağlı’lar çoğalmalı.



 
back to top