Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

7 Şubat 2020 Cuma

İŞİMİZ PROJE YAPMAK

Bana yine Ankara yolu görüldü.
Ankara’ya gitmeyi seviyorum. Çalışmalarda yeni bilgiler ediniyorum. Düşüncelerimi paylaşıyorum. Ortak aklın oluşmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum.

Ankara’dan dönmeyi de seviyorum. Çünkü kentimi, dostlarımı ve işimi özlüyorum.
Ankara’ya gidişimin nedeni, Kısaltması UKA olan Ulusal Kırsal Ağ olan Turizm Tematik Grup çalışmalarına katılmak.
Ankara’da kendi konularında otorite olmuş, yeni bilgilerle donanmış kişilerle birlikte oluyoruz ve gerçekten yeni bilgiler ediyoruz.  Obasya’yı kurma çalışmalarına başladığımız günden bu yana, kırsal turizm hep gündemimizde oldu. Bu konuda yapmamız gereken çok iş, yürümemiz gereken uzun bir yol olduğunu biliyorum. Beni gelecekten umutlu ve mutlu yapan, Tarım ve Orman Bakanlığı kadrolarında, kırsal turizm konusuna ilgi duyan, kadroların bulunması, TKDK gibi kuruluşların olması, Manisa Valiliğinin, Manisa’daki bakanlıklara bağlı, müdürlüklerin, Büyükşehir ve Yunusemre belediyelerimizin verdiği destektir. Bu arada, Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi Yönetici denetici ve üyelerinin verdiği desteği de belirtmeden geçemem.
Obasya’da güzel çalışmalar yapmak, yeni etkinliklerde bulunmak yeni projeler yapmak uygulamak istiyoruz. AB Projeleri konusunda, kentimizde çok yetenekli kadrolar var. Manisa Valiliğinde var. Milli Eğitim Müdürlüklerimizde var. Geçmişte olduğu gibi, yatırımlar için ayrılan fonlar geri gitmiyor son kuruluşuna kadar kullanılıyor.
Manisa’da yatırım yapmak yatırım için ayrılan fonlardan yararlanmak isteyenlere söylüyorum: TKDK’ya gidin, Zafer Kalkınma Ajansına gidin, Kosgep’e gidin, Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerine gidin, sizi can kulağı ile dinleyen, çözüm odaklı görevlilerle karşılaşacaksınız.  Yapmanız ve aklınızda tutmanız gereken bir tek şey var, hibeler ve krediler söze değil, projelere veriliyor. Yapılabilir, sürdürülebilir projeler hazırladığınızda amacınıza ulaşıyorsunuz.
Sağlam projelerle gitti, hiçbir kapıdan geri çevrilmedik. Sihirli nokta PROJE.
Dün gece Obasya’ya kar yağmaya başladı. Obasya kar altında da çok güzeldi.
Obasya’yı kırsal turizme katkıda bulunabilmek için kurduk. Çalışmalarımız turizmle sınırlı kalmayacak. Çadırlardan oluşan otelimizi, yapılarımızı ve tüm arazimizi olası depremlerde ve felaketlerde AFAD’ın hizmetine vereceğiz. Eğitim çalışmaları yapılabilecek. Çadırlı konaklama alanı olarak kullanılabilecek. Deprem bölgesinde olduğumuzu Yuntdağı köylerinde de 17 bin nüfus bulunduğunu unutmuyoruz. Bu amaçla da hazırlıklara giriştik.
Yeni AB projeleri hazırlandı. Eğer kabul edilirlerse, emeği geçenleri bir bir açıklamayı görev sayacağız. Geniş katılımlı etkinlikler düzenleyeceğiz.
Obasya’da kooperatif ürünlerinin pazarlanacağı yeni bir market açacağız. Sloganımız, Soma’da bize ürün verecek olan bir kadın kooperatifimizin kullandığı, “Yemediğimizi Yedirmeyiz” sloganı olacak. Gerçekten yemediğimizi yedirmeyeceğiz. Organik ürünlere öncelik vereceğiz. Kooperatiflerimiz şimdiden hazırlıklara başlayabilirler.
Bahar aylarında, Obasya’da Kooperatifler Festivali düzenleyeceğiz. Bu güzel öneri Manisa Tarım ve Orman İl Müdürü Sayın Metin Öztürk’ten geldi. Obasya olarak biz hazırız. Giderek geleneksel hale gelecek şekilde bir Kooperatifler Festivali, Tarım ve Orman İl Müdürlüğümüzün önderliğinde başlatılabilir.
Ankara dönüşü düşüncelerimi ve izlenimlerimi yine bu köşede sizlerle paylaşırım.
Şehit, deprem, salgın ve felaket haberlerinin olmadığı güzel günler diliyorum…




5 Şubat 2020 Çarşamba

ÖZ GEÇMİŞİM

27 Nisan 1945’te Akhisar’ın Büknüş Köyü’nde doğmuşum. Büknüş Köyü’nde doğduğum, yoksul, topraksız bir köylü ailesinin çocuğu olduğum doğru da,  27 Nisan’da doğmuş olduğuma pek inanamıyorum. Okuma yazma bilmeyen anne, baba ve ancak ilkokulu bitirdiğimde 1957’de alınabilen bir nüfus kâğıdı. Babam, yağmurlu bir Cuma günü, ezan okunurken doğduğumu söylüyor. Üşenmedim araştırdım. 1945 yılı Nisan ayının 27’sinin Cuma gününe denk geldiğini görünce söylenenin doğru olduğuna inandım.

Bu öz geçmiş, herhangi bir işyerine ya da kuruma verilmeyeceğinden, alışılmış öz geçmişlerin benzeri olmasın istedim. Hatta yazarların kitaplarına koydukları öz geçmişlere de benzememeli. Yazdığım öz geçmişin, benim için, Güzel Konuşma Kursunda istenilen bir ödev olmanın dışında da anlamı olsun istiyorum. O nedenle sadece öğretmenime vermek için değil, yakın çevreme ve çocuklarıma da vermek için yazıyorum.
Çocukluğum Büknüş köyünde geçti. Akhisar’ı ancak, ilkokulu bitirdiğimde görebildim. İlkokulda okuduğum yıllarda, öğretmenlerim, giysileri, konuşmaları, davranışları ve bilgileri ile anneme, babama ve köylülerime benzemedikleri için onların ayrı dünyalardan geldiklerini, bizden farklı yaratıklar olduklarını düşünürdüm. Onlar gibi olmayı isterdim ama farklı dünyalardan geldiklerini düşündüğümden, onlar gibi olamayacağım korkusunu yaşardım hep. Bir gün, öğretmenlerimden birisini tuvaletten çıkarken gördüğümde birden her şey değişti. Onlarda benim gibi insandı ve bende istersem onlar gibi olabilirdim. İşte o günden sonra hep onları taklit ettim. Annem, babam ve köylüler gibi değil öğretmenlerim gibi olmaya onlar gibi konuşmaya çalıştım. Onlara benzemek istediğimi öğretmenlerimde fark ettiler; benimle daha yakından ilgilendiler; bu beni her yıl sınıf birincisi yaptı. İlkokulu birincilikle bitirdim. O günlerden usumda kalanlar: ulusal bayramlarda okuduğum şiirler, müsamerelerde aldığım görevler, yaptığım konuşmalar ve üstlendiğim rollerdir.

İlkokul bitmişti ve ben okumayı sürdürmek istiyordum. Benim okumayı sürdürme sorunum öğretmenlerimin de sorunu oldu. Gidebileceğim okulları onlar araştırdılar. Devlet tarafından yatılı bir okulda okumamdan başka bir seçenek olmadığı için, öğretmenlerimin önerisi ile Konya’da bulunan Astsubay Hazırlama Ortaokulu giriş sınavına girdim. Köyümüzde Hasan Ali Eren ve Orhan Seyfi Temel adında iki öğretmen vardı. Balıkesir’de yapılan sınava Hasan Ali Eren öğretmenim, İzmir’de yapılan sağlık muayenesine diğer öğretmenim Orhan Seyfi Temel tarafından götürüldüm. Babam, öğretmenlerin yaptığı masrafları verdi mi bilemiyorum. Vermek istese bile öğretmenlerimin aldığını sanmıyorum. Sanırım öğretmenlerimde yaptıkları bu işten büyük bir keyif alıyorlardı. Okul yaşamımda onların güvenine yaraşır olabilmek için çok çalıştım. 
Günümüzde çocuklarını bakkala göndermekten korkan anne babaları görünce, kendimin Akhisar’ın Büknüş köyünden çıkıp tek başıma Konya Astsubay Hazırlama Orta Okulu’na gidişimi anımsıyorum. Bizim çocukluğumuz döneminde çocuklara iş verildiğinden ve güven duyulduğundan, kendi ayakları üstünde durmayı, kendi başlarına iş kotarmayı daha çabuk öğreniyorlardı. Bunu yapmadığımızda, çocuklar her zaman koruma ve yardım bekliyorlar. Her zaman sorunlarını kendi başlarına çözme yerine, destek arayışına kalkışıyorlar. Her işte bir torpilleri olsun istiyorlar.
Konya Astsubay Hazırlama Orta Okulu’nda dört yılım geçti. Yatılı okulda okumanın, birlikte yemek yemenin, paylaşmanın yaşantım üzerinde çok olumlu etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Kooperatifçiliği seçişimin nedeni ortaokulda aldığım eğitim olsa gerek. Birde borçluluk duygusu var. Devlet tarafından okutulduğum için kendimi topluma ve devlete karşı hep borçlu saydım. Ve bu borcu ödemek için çalışmaya devam ediyorum.
Beni tanıyanların bilmedikleri, öğrendiklerinde de şaşırdıkları, inanmak istemedikleri dönem, on yıl süren Astsubaylık dönemidir. Akşam Ticaret Lisesi’ni Astsubay olduğum dönemde bitirdim. Tayinler nedeni ile lise öğrenimimde kesintiler oldu.  Muhabere okulunda öğrencilik ve ilk tayin yerimin Ankara olması nedeniyle Ankara’nın yaşantımda önemli yeri vardır.
Erzurum’a tayinim çıktığında, uyum sorunu yaşayacağımı sanıyordum. Hiçte öyle olmadı. Erzurum’a gittiğimde, Erzurum Belediyesinin Belediye Konservatuarının olduğunu öğrendim. Hemen Tiyatro Bölümüne kaydımı yaptırdım. Tiyatro Tarihi derslerimize o zaman Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Yuhanna Kuçuradi geliyordu. Mitolojiye ilgim o dönemde başladı. Şair Afşar Timuçin’i, Şair Ahmet Necdet Sözen’i Erzurum’da tanıdım. Üç yıllığına gittiğim Erzurum’da kendi isteğimle bir yıl daha kaldım.
Erzurum’dan yine Ankara’ya döndüm. Akşam Ticaret Lisesi bitmişti. 1974 yılında girdiğim Üniversite Sınavını kazanmıştım. İstediğim okula girebilecektim. Ancak bunun için Ordu’dan ayrılmam gerekiyordu. Öyle yaptım 10 yıl hizmet ettiğim Türk Silahlı Kuvvetleri’nden kendi isteğimle ayrıldım ve Hacettepe Üniversitesi Sosyal İdari Bilimler Fakültesi İşletme Kooperatifçilik Bölümüne kaydoldum.
1975 yılında öğrenciliğim devam ederken, kendi köyümde Büknüş Köyü ve Çevre Köyler Kalkınma Kooperatifinin kuruluşuna öncülük ettim. Aynı yıllarda, Köy-Koop Merkez Birliği ve Köy-Koop Manisa Birliği ile ilişki kurdum. Köy-Koop Merkez Birliğinin yayın organı Taban dergisinin çıkarılmasına katkıda bulundum. Üniversite öğrenciliğim devam ederken Köy-Koop Manisa Birlik Başkanlığına seçildim.

1979 yılında İzmir’de bulunan Tarım Satış Kooperatifleri Birliğine Bakanlık Murakıbı olarak atandım.  1975 yılından bu yana aralıksız olarak kooperatif yöneticiliği yapıyorum. Tariş’e Bakanlık Murakıbı olarak atanmam dışında tüm görevlerime seçilerek geldim.

Kooperatifçilik çalışmalarım dışında, şiir ve öykü yazdığım, fotoğraf çektiğim günler oldu. Bunları yakın çevremle paylaştım. Kooperatifçilikle ilgili yazdıklarım çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Kent Kooperatifçinin El Kitabı isimli kitabım 1996’da, kuruluşuna  öncülük ettiğim  Öncü Sitesi’ni anlatan Bir Kent Kooperatifinin Özgün Öyküsü Anadolu Sentezi isimli kitabımda 2001 yılında yayımlandı. Manisa’nın çöp sorunun anlattığım Çöp Deyip Geçme kitabım iki baskı yaptı. Katı Atıkların Yeniden kazanımı konusunu gündeme taşıdım. Sunumlar yaptım yazılar yazdım.
Kentimizde çıkan günlük gazetelerde, köşe yazıları yazmayı sürdürüyorum.
Kentli olma, yurttaş olma sorumluluğu içinde, yerel etkinliklerin düzenlenmesi için kuruluşuna öncülük ettiğim Manisa Kültür Sanat Kurumu’nun Başkanlığı görevini sürdürdüm yıllarca. Başkanlıktan ayrıldıktan sonra derneğin kapatıldığını üzülerek öğrendim. Manisa Kültür Sanat Kurumu olarak çok sayıda kitap çıkarmış, uzun süre Gediz adlı dergimizi yayımlamıştık.
Manisa Tarzanı’nın yaşam öyküsünün filme alınması için yaptığım girişimlerin olumlu sonuçlanmasının, yurt içinde düzenlenen yarışmalarda ödül alan ve yabancı film dalında ülkemizi temsilen  Oscar’da yarışmak için seçilen Manisa Tarzanı filminin çevrilmiş olmasının yaşantımda önemli bir yeri ve anlamı bulunuyor. Manisa Tarzanı’nın yaşam öyküsü beni çok etkiledi. Yaşadığım siteye anıtının yapılmasını sağladım. Manisa Tarzanı’nı her 31 Mayıs’ta anarak, adını ve anısını yaşatmaya gelecek kuşaklara ulaştırmaya çalışıyoruz.

Büknüş köyünde başlayan hayat hikâyem Kuruluşuna öncülük ettiğim Yeni Manisa’da sürüyor. Kuruluşuna öncülük ettiğim bir yerleşim yerinde oturmayı, diktiğimiz bir çınarın altında dostlarımla söyleşmeyi, yaşadığım kentte, kentlilik ve yurttaşlık adına etkinlikler düzenlemeyi, düzenlenenlere katkıda bulunmayı seviyorum.
Keşke, yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, düşündüklerimizi yazabilsek diyorum. Keşke günlük tutabilsek, keşke, geriye yazılı metinler bırakıp yarınlara kalabilsek.
Bence yaşamak yarınlara kalmaktır. Yaşamak yarınları kurmaktır.
Manisa Birlik örgütlülüğü içinde, Manisa’da ilk dubleks bahçeli konutları ve ilk 1+1 küçük konutları yaptık. Adını Lale Kule koyduğumuz ilk çatı bahçeli konutu yaptık. 1+1 konutun 3+1 konuttan daha fazla gelir getirdiğine tanık olduk.

Farklı projeler yapmak ve uygulamak istiyordum. 2011 yılında Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurduk. TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansından eş zamanlı hibeler alarak, Obasya Kırsal Turizm Tesislerini ve Zaman Geçidi Müzesini kurduk. Yuntdağı’nda yapımını gerçekleştirdiğimiz Obasya Kırsal Konaklama tesisi sadece kentimiz, sadece bölgemiz için değil ülkemiz içinde bir “ilk” olma özelliğini taşıyor.

Elginkan Eğitim Merkezinin açtığı kursa katılmasaydım, öğretmenim öz geçmişimizi yazmak için görev vermeseydi, biliyorum, çocukluk günlerimi yeniden anımsamayacaktım. Böyle bir öz geçmiş yazılmayacaktım. Manisa’da Halk Üniversitesi gibi görev yapan, öğrencilerine fakülte düzeyinde eğitim veren Elginkan Vakfına ve Güzel Konuşma Kursu Öğretmeni Prof. Dr. Ayşe İlker’e yürekten teşekkür ediyorum. Geçmişi yeniden anımsamak ve yazmak gerçekten çok güzel oluyor. Bu hızla bir şiir bir öykü belki bir deneme, bir şeyler işte, yazarım diye düşünüyorum. Neden olmasın, kurs öğretmenimiz yazmanın okumak gibi bir ihtiyaç olduğunu söylemedi mi? Yazmak için sürekli fırsat yaratıyorum kendime. Fırsat buldukça da konuşuyorum. Kooperatif toplantılarında, kültür sanat etkinliklerinde konuşmanın dışında yerel radyo ve televizyonlarda da programlar yapıyorum.

Manisa’nın tek yerel televizyonu Etv’de,  1997 yılından bu yana değişik tarihlerde tartışma programlarının yapımcılığını ve sunuculuğunu yüklendim. “Üçüncügöz” “Düşünüyorum” ve “Şehir Meclisi” programları yıllarca sürdü. “Düşünüyorum” programı, hafta içi her gün, haber programı sonrasında Manisa gündemindeki konuların yorumlaması şeklinde yaklaşık bir yıl sürdü.
Etv’de, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Hüsamettin Cindoruk ve Murat Karayalçın’la söyleşi programları yaptım.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Prof.Dr. Cevat Geray, Yerel ve ulusal düzeyde kooperatif yöneticileri, Etv’de yaptığım  programlarımın konuğu oldular.
Manisa bulunan yerel radyoların, kooperatif programları yapmalarına katkıda bulunmaya çalıştım, yapılan programlara bazen sunucu bazen de konuk olarak katıldım. Manisa’nın yerel radyosu Radyo Hiraş’ta 7 yıldır aralıksız her hafta Cuma günleri Manisa’da yaşam programına katılıyorum.
Yaşadığım kentle etkin biçimde ilgilenmeyi, kentli olmanın gereği sayıyorum. Yerel Gazetelerde köşe yazıları yazmak, radyolarda ve televizyonlarda programlar yapmak kooperatifçiliğin yanında hiç para getirmeyen ve getirmeyecek olana ikinci işim oldu. Kooperatifçilikte olduğu gibi, program yapımcılığı ve sunuculukta da sosyal tatminle yetinmeyi öğrendim. Yaptığım çalışmaların sonucunda zaman zaman aldığımız alkışlar hep yeni çalışmalarımın itici gücünü oluşturuyor...
Geriye battığımda, benim için yaşam biçimine dönüşen kooperatifçiliği ve içinde olduğum etkinlikleri görüyorum. Yaşadığım sürece hayatımda kooperatifçilik ve etkinlikler hep olacak. Kooperatifçilik, benim mutlu olmama ve yaşama sıkı sıkı bağlanmama yetiyor...



29 Ocak 2020 Çarşamba

HAKKI AVAN

Hakkı Avan benim otuz yıllık dostum. Hem de kesintisiz otuz yıl. Birlikte kentleşme ve kültür sanat üzerine çalışmalarımız oldu.
Hakkı Avan deyince aklıma yüreği sevgiyle dolu, belleğinde sözcüklerin dans ettiği, iğneyle kuyu kazmayı seven, sabırlı çalışkan, araştırmacı güzel yazısı olan bir kişi geliyor aklıma.
Şiir yazıyor. Araştırma yapıyor. Resim çiziyor. Durmadan çalışıyor.
Bu yazıyı yazışımın nedeni Hakkı Avan’ın “İlhan Berk’in Manisa Yılları” adlı son kitabı. Kitabı elinize aldığınızda bitirmeden bırakamıyorsunuz. Kitabı önemli kitapevlerinde bulabileceğiniz gibi internet üzerinden de edinebilirsiniz.
Hakkı Avan’ın yeni kitabının öncekilerinden farkı, tüm ülkede dağıtılmış olmasıdır. İlginin devam edeceğinin kitabın yeni baskılarının yapılacağını düşünüyorum. 
Edebi Şeyler arasında çıkan İlhan Berk’in Manisa Yılları adlı kitabın yazarı Hakkı Avan daha önce de Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli romanına ilham veren Manisa’daki Anavatan Oteli’nin yerini tespit etmişti. Kültür Sanat Kurumu Yayınları arasında çıkan, “Onların Hikâyesi” kitabı da ilgi gören, aranan bir kitap olmuştu.
İlhan Berk’in Manisa Yılları kitabında, Manisa’nın işgal yılları da anlatılıyor. İlhan Berk’in çocukluğunu ve Manisa’nın işgal yıllarını Avan bir roman akıcılığında yazmış.
Manisa ikiz kulelerde yapılan, kitabın tanıtım ve imza etkinliğine katıldım. Kolaylaştırıcılığını gazeteci Ahmet Çınar’ın yaptığı etkinliğe, İlhan Berk’in oğlu Mimar Ahmet Berk’te katıldı.  Ahmet Çınar’ın İlhan Berk’in Manisa Yılları üzerine yaptığı konuşmanın titiz bir çalışmanın ürünü olduğu belli oluyordu. Çınar’ın konuşmasından bazı bölümleri özetle aktarmak isterim: 
Memet Fuat, şair İlhan Berk’ten söz ederken “Elini sürdüğü şeyi şiire çeviriyor” der. Doğrudur. Haller, duygular, nesneler… Kentler, semtler, binalar… Tarih, deniz, coğrafya… Hepsi de bir İlhan Berk şiirinde karşınıza çıkabilir. Daha doğrusu, Berk dokunduysa şiire dönüşüvermiştir.
Behçet Necatigil’e göre “şiirimizin uç beyi”, Cemal Süreya’ya göre “yazının tutsağı”, Turgut Uyar’a göre “Yeryüzünde şiir diye bir şey olmasaydı İlhan Berk onu icat ederdi…”
Bizim konumuzsa yeni bir kitap. İlhan Berk’e dair bir çalışma. Tanıdığım en titiz araştırmacılardan, şair, yazar, kaligraf Hakkı Avan’ın en yeni verimi… Adı: İlhan Berk’in Manisa Yılları. Edebi Şeyler etiketiyle geçen ay çıktı. Adından da anlaşılacağı üzere İlhan Berk’in çocukluk ve ilk gençlik yıllarını ele alan, ele almaktan öte o yıllarda Manisa’da Berk’le ilişkilenen ne varsa hepsine pertavsız tutan bir yapıt. Bu kitaba “bir kazı çalışması” desek yeridir. İlhan Berk’in Manisa’da dokunduğu, etkilendiği, ilişkiye geçtiği her duruma, her mekâna, her kişiye yönelik bir kazı. Kitapta şair şehirle, şehir şairle birlikte anlatılıyor. Metnin ön planında İlhan Berk’in çocukluğu ve ilk gençliği didiklenirken, arka planda 1930’ların Manisa şehri aktarılıyor: Sosyoekonomik yaşamı, kültür varlığı, kenti kent yapanlar, yapılar, insanlar, portreler… Hakkı Avan’ın kitabı önemli bir iş daha görüyor. İlhan Berk’in uzun şiir yolculuğunun ilk verimi olan, henüz 17 yaşındayken yayımladığı “Güneşi Yakanların Selamı” adlı ilk kitabı gün yüzüne çıkarıyor. Manisa Halkevi Yayınları’nın ilk ve tek şiir kitabı olma özelliğini taşıyan 1935 tarihli kitap, günümüzde ne yeniden basılmış ne de Berk’in toplu şiirleri arasına girebilmiştir. Hakkı Avan, bu “saklı kitaptan” 11 şiiri aktarıyor. İlhan Berk’in ilk gençlik verimlerini okurla buluşturuyor.
İlhan Berk’in oğlu Ahmet Berk, babasının edebiyat ve yaşam mirasını gelecek kuşaklara aktarabilmek amacıyla “Berkhane” adlı bir proje gerçekleştireceklerini söyledi. İlhan Berk’in Bodrum’daki evinin hem fiziksel olarak hem de dijital dünyada ziyaret edilebilecek interaktif bir müzeye dönüştüreceklerini açıklayan Ahmet Berk, “Burası durağan, statik, klasik bir müze değil, İlhan Berk’le ilişkilenmiş herkesin zaman içerisinde katkı koyabileceği canlı bir organizma olacak” dedi. Dilerim “Berkhane” düşü gerçekleşir. Dilerim İlhan Berk’in adı anısı sonsuza dek yaşar…
Uzun sözün kısası, Hakkı Avan Kardeşim titiz bir araştırmanın ardından güzel bir kitap çıkardı ortaya. İlhan Berk’in “Manisa Yılları” okunması ve başucunda tutulması gereken güzel bir kitap. Okuyun okutun derim. Bu kitabın yarattığı ilginin ve desteğin ardından Hakkı Avan’dan yeni kitaplar beklediğimizi de belirtmek isterim.



7 Ocak 2020 Salı

DÜŞÜNCE ATÖLYESİ

Arada bir geçmişte yazdığım köşe yazılarını da şöyle bir gözden geçiriyorum. Düşünce Atölyesi başlığı altında epey çok yazı yazmışım. Yazmanın ötesinde bu konuyu çok konuştuğumu da biliyorum.
Beyin Fırtınası, Arama Konferansı, Düşünce Atölyesi gibi isimlerin tümü ortak akıl ve etkin katılımla yapılan çalışmalar için kullanılıyor. Bu çalışma türü, gelişmiş ülkelerde çok kullanılan bir teknik olmasına karşın ülkemizde bu teknikten yeterince yararlanamıyoruz. Hele son yıllarda sanki tümden unuttuk gibi.
Her kuruluş bu tekniği kullanarak, yeni düşüncelerin üretilmesini, yeni vizyonların saptanmasını sağlayabilir. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyen ülkemizde ve kentimizde bu tür çalışmalara yeterince ilgi gösterilmemesinin nedenini henüz anlayabilmiş değilim. Bunun nedenini bulmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Toplumda ihaleci bir anlayış var. Kimse düşünmek ve kafasını yormak istemiyor. Büyük bir gurup istiyor ki, birleri kendisi için düşünsün, birileri kendisi için uygulasın, Çalışmaların içinde olmak sorumluluk yüklenmeyi ve çalışmayı, kafa yormayı gerektiriyor. Tembel, tembel oturmak varken, bu işte nereden çıktı diyen çok insan var çevremizde. Oysa gelişmiş bir toplum, gelişmiş bir fert olabilmek için çalışmak karar ve uygulama süreçlerinin içinde olmak gerekiyor. Birlikte üretme tekniğini mutlaka öğrenmeli ve öğretmeliyiz.
Manisa ilinin potansiyellerini, sorunlarını ve vizyonunun belirlemek üzere 2001 yılında Anemon Otel’de yapılan EGEV (Ege Ekonomi Geliştirme Vakfı)’in düzenlediği, Arama Konferansı’na beni de çağırmışlardı. Dün gibi hatırlıyorum, katıldığım en verimli, en zevkli toplantı olması nedeniyle toplantıya ilişkin bazı saptamalarımı yeri geldikçe yakın çevremle paylaşmayı sürdürüyorum. 2001’den bu yana çok yazdım çok söyledim. Kendim söyledim kendim dinledim. Kendim yazdım kendim okudum. Hiçbir Allah'ın kulu çıkıp, “gelin düşünce üretelim, atölye çalışması yapalım, gelin tartışalım” demedi. Zaten tartışma denildiğinde milletin aklına kavga etmek geliyor. Tartışmadan nasıl düşünce üretilebilir ki, tartışmadan nasıl doğrulara ulaşılabilir ki?

Düşünce Atölyesi” ortak akılla ve etkin katılımla yapılan bir çalışma anlamına geliyor. Daha önce de birkaç Düşünce Atölyesi çalışmasına katıldım. Bazı arkadaşlarım yurtdışına yaptıkları gezileri kazanım sayarlar, bende bu tür çalışmasına katılmış olmayı bir kazanım sayıyorum. Bu tür çalışmalarla, ortak akıl ve katılımla düşünce üretmek amaçlanıyor. Buna toplum olarak gerçekten çok ihtiyacımız var.
Yaşadığımız kentle ilgilenmek, kentimizin sorunlarını öğrenmek bu sorunlar için çalışma yapmak, kentli yurttaş olarak hepimizin görevi olmalı. Sorunları saptama, çözüm yolları ve projeler üretmek için Yeni Manisa Öncü Sitesinde Düşünce Atölyesi olarak kullanılabilecek bir mekan bile oluşturmuştuk. Oluşturduğumuz atölyede düşünce üretimini Manisa’da düzenli biçimde sürdürülen bir etkinliğe dönüştürmek istiyorduk. Çalışmalarımız epey sürdü. Öncü Sitesinden ayrılınca, yeni taşındığımız alanlarda da benzer çalışmaları sürdürdük. Bu konuda, kendini kentinden sorumlu tutan, kentli yurttaşlara büyük görev düşüyor.
Hiçbir akıl, ortak akıl ve katılımın yerini tutamaz. Önemli olan ortak aklı kullanabilir duruma gelmektir. Sorunların ortak akıl ve katılımla daha kolay aşıldığını gördükçe, Düşünce Atölyesi çalışmalarına gösterilecek ilginin artacağını düşünüyorum.  

Düşünce Atölyesi ile ortak akıl ve etkin katılım harekete geçirilerek, düşüncenin filizlenip büyümesi amaçlanıyor. Üretilen düşünce, proje, karar her türlü ürün katılanların ortak malı oluyor. Keşke toplumumuzda çok sayıda Düşünce Atölyesi kurulabilse diyorum.

Kendini kentli sayan ve kentinden sorumlu tutan sevgili yurttaşlar, gelin birlikte çalışalım. Gelin yaşadığımız kenti birlikte biçimlendirelim. Gelin, yapacağımız çalışmalarla kentimizde yeni bir yönetim kültürünün oluşmasına, yerel demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunalım...

Düşünce atölyelerinde, farklı düşünceler olmalı ki, o düşüncelerden yeni düşünceler üretilebilsin. Düşüncü atölyelerinde çalışmalar, bir kişinin etkin olup konuştuğu, diğerlerinin edilgen olduğu sadece dinlediği çalımalar değildir. Her katılımcı etkindir. Her katılımcı konuşur. Sonra ortak bir görüşte buluşulmaya çalışılır.

Belli aralıklarla bir araya gelmek, ülkemizi, kentimizi, sorunlarımızı ve çözüm yollarını tartışmak için girişimde bulunalım. Çağırırsanız gelirim. Zaman ayırır çalışırım. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Düşünce Atölyesi çalışmalarını tüm STK’lar, Tüm kurum ve kuruluşlar başlatıp sürdürebilir. Hele bir başlatın, somut yararlarını gördükçe sürdüreceğinizden be bu tür çalışmalın yaygınlaşacağından hiç kuşkum yok…


30 Aralık 2019 Pazartesi

HOŞGELDİN 2020

Kanal İstanbul, Libya’ya asker gönderme ve yerli otomobil tartışmalarıyla 2019’u geride bırakıyoruz. Yıl bitecek tartışmalar sürecek. Hemen belirteyim, bir çevreci olarak elektrikle çalışacak yerli otomobilimizi gerçekten söylüyorum çok beğendim. Allah ömür verirse, ilk üretilenlerden birini almak isterim.
Ben en çok yeni yılın barış, kardeşlik, dayanışma getirmesini diliyorum.
2020 yılı düşünülmeyeni düşündüğümüz,  yapılmayanı yaptığımız, kardeşçe kucaklaştığımız,  ortaklaşa çalıştığımız, hakça paylaştığımız güzel bir yıl olsun.  Gönül böyle istiyor ama yeni yıl neler götürecek, neler getirecek hep birlikte göreceğiz. Dilerim iyilikler güzellikler getirir. Dilerim 2020 barış umutlarımızı güçlendiren bir yıl olur.
2020’de Posta Manisa her hafta düzenli çıksın okuyucuyla buluşsun istiyorum. İstersek ve çalışırsak olur biliyorum.
Yaklaşık 7 yıldır, Cuma günleri Radyo Hiraş'ta Manisa'da Yaşam Programını yapıyoruz Sayın Rıfat Uygur'la birlikte. Radyo Programına köşe yazımla başlıyoruz. Köşe yazımın Hale Taştekin’in güzel sesiyle ayrı bir önem ve ayrı bir anlam taşıdığını düşünüyorum. Yeni yılda Manisa’da Yaşam Programının da devam etmesini dilerim. Kadromuz çok iyi, Nezih Varol ve Mert Orkun Abacı programa katkı yapıyorlar.
Yeni yılda da güler yüzlü yazılar ve güler yüzlü programlar yapmak istiyoruz. Buna hepimizin ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. Germek ve gerilmek istiyorsanız binlerce haklı neden bulabilirsiniz. Ancak gerilmek insanı huzursuz ediyor; mücadele gücünü azaltıyor. Germeyin gerilmeyin. Güne gülümsemeyle başlayın…
Yazılarımda bir gün geçmişin gizemine, bir gün günümüzün gerçeklerine, bir gün geleceğin düşünü kurmaya yöneliyorum.  Geçmişe ve geleceğe ilişkin kurgular yapmaya çalışıyorum.  Yazmayı seviyorum. Aslında sevdiğim yazmak değil. Sevdiğim paylaşmak. Yazarak düşüncelerimi paylaşabildiğim için yazıyorum.  İnsanın okunduğunu düşündükçe yazma isteği artarmış. Benim de öyle oluyor.
45 yıldır aralıksız kooperatifçilik yapıyorum. 2020 yılının kooperatifçiliğe yeniden bir kapı aralamasını diliyorum. 2020 yılında kadın kooperatiflerinin çoğalacağını düşünüyorum. Bakarsınız Manisa’mızda bir kadın kooperatifleri birliği bile kurulur. Neden olmasın, kadınlarımız iş birliği ve dayanışma yapmayı biliyorlar. Bir kooperatifçi olarak bana düşen görev yeni kooperatif kurmak isteyenlere gönüllü danışmanlık olacaktır.
Kentimizde turizmin gelişmesi için başlayan çalışmaların 2020 yılında da sürmesini diliyorum. OBASYA’da geçmişten geleceğe uzanan yeni köprüler kurmak için yeni projeler yapacağız. Kentimizde turizmin gelişmesine katkılar yapacağız. AFAD konusunda başlattığımız çalışmaları sürdüreceğiz. Obasya’yı AFAD için eğitim ve geçici barınma alanı yapma konusunda yeni adımlar atacağız.
Yeni Yılınız Kutlu Olsun…




26 Aralık 2019 Perşembe

AFAD

Balık hafızalıyız demeye dilim varmıyor ama çabuk unutan bir toplumuz. Depremi deprem olunca anımsıyoruz. Yaşanılan felaketleri çabuk unutuyoruz.
Ülkemizde yaşadığımız, Kocaeli- Gölcük, Düzce ve takip eden Afyon, Pülümür, Bingöl depremlerinin ardından depremin ekonomik ve sosyal sonuçları konusuna tartışmaya alınacak önlemleri tartışmaya başlamıştık. Depremler sonrasında rahmetli, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı tanımıştık. Anlattıklarıyla yakından ilgilenmiş ve bilgilenmiştik. Sayın Işıkara bir anda çocuklar dâhil toplumun en tanınan kişisi durumuna gelmişti. Şimdi kaç kişi hatırlar bilemiyorum.
Hepimiz şunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir deprem ülkesidir ve Türkiye’de her an deprem olabilir; Şu anda da olabilir. Dolayısıyla biz bu olguyla yaşamak zorunda olduğumuzu bileceğiz ve bu olguyla yaşamayı öğreneceğiz. Onun için de öncelikle deprem bilincini mümkün olduğu kadar yaymaya çalışacağız. Depremden korunmanın en önemli yolu olan depreme dayanıklı yapılar yapma düşüncesine sahip çıkacağız. Depreme duyarlı ve bilinçli bir toplum olma yolunda hızla ilerleyeceğiz.
Ben soran sorgulayan katılan bir yurttaş olarak, geçtiğimiz günlerde, Manisa Afad İl Müdür Sayın Güray Karakaya’yı makamında ziyaret ettim. Dinlediklerimden sonra Afad gönüllüsü olmaya ve arkadaşlarımın da AFAD gönüllüleri içine katılmalarına yardım etmeye karar verdim.  Hem bu güzel kentte yaşayan bir kişi ve hem de yönetiminde bulunduğum kurumların başkanı olarak, ne yapabilirim diye düşündüm. Konuyu arkadaşlarımla paylaştım. Gördüm ilgi aldığım destek beni çok sevindirdi. Hemen kolları sıvadık ve çalışmalara başladık. 
Her zaman “eğitim şart” diyoruz ya, her konuda olduğu gibi deprem ve diğer felaketler konusunda da eğitim gerçekten şart. Afad gönüllüsü olunca, internet üzerinden eğitim almaya başladık. Aldığımız eğitimin amacı deprem zararlarının azaltılması hususunda bilincin sağlanmasıdır. Hem birey hem de kendi ailemizin bir ferdi olarak üzerimize düşen görev öncelikle aile deprem planı yapmak ve deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz ve sürekli tatbikatlar yapmamız gerektiğini öğrenmek oldu. Öğrendiklerimizi yakın çevremiz ve ailemizle paylaşmaya başladık.  Çalışmaları iş yerimizde, kamu kurumlarında, okullarda ve üniversitelerde sürdürmeliyiz. Tüm bunlar bizi Temel Afet Bilinci olan bir toplum yapacaktır. Bu bilince ulaşmanın yolu da bir daha tekrarlıyorum, eğitim, sürekli eğitimdir.
Sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düştüğü bilinciyle çalışmalıyız. Kentimizin en güzel mahallesi olan Güzelyurt’ta ve Yuntdağı’nda çalışmaların özel ve güzel örneklerini sergilemeliyiz. İşe Güzelyurt’ta bulunan sitelerimizin yöneticileriyle bir araya gelerek başlamalıyız. Daha sonra Yuntdağı’nda bulunan köyden mahalleye dönüşen yerleşimlerin muhtarlarıyla toplantılar başlatıp sürdürebiliriz. 2020 yılı bizim için AFAD Gönüllülerini çoğaltma ve çalışma yılı olmalı. Gönüllü kuruluşların desteği, heyecanı ve uzmanlığı olmadan devletin tek başına afete uğramış toplumların ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığını biliyoruz. Bu nedenle soran sorgulayan katılan, ülkesini ve kentini seven yurttaşlar olarak çalışmaların içinde olmalıyız. AFAD yöneticilerin de bunu amaçladığını öğrenmek beni çok mutlu etti.
17 Ağustos 1999 tarihini unutmayacağız.  Marmara Depremi Büyük can kaybına ve geniş çaplı hasara neden olan bir deprem olarak belleklerimizden silinmedi, silinmemeli. Deprem sadece deprem yaşadığımızda değil sürekli gündemimizde olmalı.
İlimizde Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ve bu müdürlüğün, konunun bilincinde çalışkan bir Müdürü ve personeli var. Bizde Manisalılar olarak destek verdiğimizde, güzel işler başarılacağından hiç kuşkunuz olmasın. İlimizin Afet ve Acil Durum Müdürlüğü yerel boyutta üzerine düşen görev ve sorumlulukların bilinci içinde çalışmalarını sürdürüyor. İl Müdürü Sayın Güray Karakaya’dan dinlediklerim ve gördüklerim beni çok mutlu ve umutlu etti.
Afad Gönüllüsü olarak girdiğim, 2020 yılının sorunların aşıldığı, gelişmenin hızlandığı, felaketlerin yaşanmadığı bir yıl olmasını diliyor ve yeni yılınızı yürekten kutluyorum…




Yukarı Çık

19 Aralık 2019 Perşembe

KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ

Kooperatifçiler olarak, kooperatifçilerin dışında kimse hatırlamasa da, bizim de bir günümüz var: 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik Günü. Manisa Kadın Kooperatifi her yıl gün nedeniyle kooperatifçileri kahvaltıda bir araya getiriyor. Sağ olsunlar, beni de çağırıyorlar. Kahvaltıya katılıyorum dilim döndüğünce aklım yettiğince, kooperatifçiliğe ilişkin düşüncelerimizi paylaşıyorum. Her yıl birde yazılı basın açıklaması yapıyorum hepsi bu kadar. Ne resmi ne özel hiç kimse, kooperatifçilik gününüz kutlu olsun diye arayıp sormuyor…

Ülkemizde kooperatifçilik hareketi “altın dönemini” Atatürk’ün sağlığında yaşamıştır. Atatürk’ten sonra hiçbir kamu yöneticisi kooperatifçiliğe Atatürk kadar sahip çıkıp, destek olmamıştır. Ecevit döneminde de özellikle kırsal kooperatifçiliğin gelişmesi için çalışmalar yapılmış ancak başlayan çalışmalar sürdürülememiştir. Bugün kırsal ve kentsel alanda çekilen sıkıntıların bir nedeni de kooperatifçiliğe yeterli desteğin sağlanmamış olmasıdır.

21 Aralık 1844 tarihinde Dünya Kooperatifçilik Hareketi’ne öncülük eden ilk tüketim kooperatifinin İngiltere’de 28 dokuma işçisince kuruluşundan bu yana 175 yıl geçmiştir. Dünya’da, kooperatif hareketi o denli gelişmiştir ki, bugün Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) yaklaşık 90 ülkede 207 ulusal 9 uluslararası örgütü, 700 milyona yakın insanı çatısı altında toplayan en güçlü sivil toplum örgütüdür.

Amerika’da kırsal kesimde elektrik dağıtımının % 90’ı kooperatifler eliyle yapılıyor. Tarımda gelişen birçok ülkede örneğin Hollanda’da, İsrail’de ve birçok Avrupa ülkesinde kooperatifçilikten etkin biçimde yararlanılıyor.  İspanya’da sanayi kooperatifleri çok gelişmiş durumda.

Kırk beş yıldır kooperatifçilik yapan bir kişi olarak, şimdi üzülerek belirtmeliyim ki, ülkemizde kooperatifçiliğin gelişmesi için verilmesi gereken destek verilmiyor. Bugün kooperatiflerin tümü, kırsal ve kentsel kesimde ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Var olduğu söylenen birçok kooperatifte ismen var cismen yok gibidir.

Kooperatiflerle Tarım Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığı ve sayısız Genel Müdürlük ilgileniyor. Bakanlıkların ve ilgili birimlerin birbirleri arasında eşgüdüm yok. Kooperatifler için gerekli olan bir bakanlık ve bir banka kurulamadı. Kooperatiflerin bir bankasının olmayışı gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmalarını Türkiye’nin yardımıyla sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kooperatifler Merkez Bankası varken ülkemizde olmaması hem üzücü hem de düşündürücüdür.

Atatürk ve Ecevit döneminde kooperatiflere destek verildi. Bugün siyasetçilerimizden, kooperatiflerin bir bakanlıkta toplanmasını, kooperatiflerin finansman ihtiyacının karşılanması için Kooperatifler bankasının kurulmasını istemenin bir anlamı var mı bilemiyorum. Ben yine de kooperatifleri bir bakanlıkta toplayın çağrımı tekrarlıyorum. Tüm kooperatifler bir çatı altında toplanmalı, kooperatiflerin, birlikler, bölge birlikleri, merkez birlikleri ve tümünün tepede kooperatifler milli birliğinde toplanması sağlanmalı. Kooperatiflerin üst birliklere girmesi özendirilmeli.

Kooperatifler, ulusal ve evrensel barışı, dayanışma ve demokrasiyi güçlendirir. Kooperatifçiliğin toplumun güçsüz kesimleri için umut ışığı olabilmesi merkezi ve yerel yönetimlerin kooperatifleri desteklemesiyle mümkündür. Ancak tüm sivil toplum örgütlerine olduğu gibi kooperatiflere de kuşkuyla bakıldığını görüyoruz.

İnsan soyu yaşadıkça, işbirliği ve dayanışma olacak. İşbirliği ve dayanışmanın olduğu ortamlarda da kooperatifçilik gelişip güçlenecektir. Bugün kooperatiflere karşı çıkanlar unutulup gidecek, ama kooperatifçiliğe destek veren Atatürk’ün adı ve anısı hep yaşayacak, önümüzü aydınlatacaktır. Yazı bir çağrı ile noktalamak istiyorum: İlçelerimizde, kadın kooperatiflerimizin sayısı giderek artıyor. Yunusemre ve Şehzadeler ilçemizde de kadın kooperatiflerinin kurulmasının ardından, Büyükşehir Belediyemizin desteği ile Manisa Merkezde, Kadın Kooperatifleri Manisa Birliği kurulmalıdır. Ülkemizde kooperatifçilik hareketinin en güçlü olduğu bölge Ege Bölgesidir. Kadın Kooperatifçiliği hareketi de, Ege Bölgemizden, güzel kentimiz Manisa’dan filizlenip güçlendirilmelidir.
Kooperatiflerde bir araya gelen başta kadın kooperatifçilerimiz olmak üzere tüm kooperatifçilerimizin kooperatifler günü kutlu olsun.



12 Aralık 2019 Perşembe

MANİSA’NIN TURİZM SEFERBERLİĞİ

Manisa sanayide ve tarımda önemli gelişmeler sağlamış bir kent olmasına rağmen, turizmde yeterince gelişemediğini, çalışmaların yeterli olmadığını dile getiriyoruz yıllardır. Manisa’da mutlaka Turizm Seferberliği başlatılmalı ve çalışmalar kesintisi sürdürülmeli. Seferberliğin amacı: Çok önemli tarihi, kültürel, doğal ve beşeri zenginliklere sahip Manisa’yı, tüm toplum kesimlerini kapsayan bir seferberlik anlayışıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca belirlenen 2023 TÜRKİYE TURİZM VİZYONU hedefleri doğrultusunda “MARKA KENT” yapmak olmalı diyoruz.
Son günlerde, ardı ardına yapılan toplantılar, kentimizde turizmin gelişeceğine ilişkin umutlarımızı yükseltti.
2019 yılı sona ererken, ilk toplantıyı, Manisa Valisi Sayın Ahmet Deniz başkanlığında yaptık. Toplantıya turizm otellerinin ve turizm firmalarının temsilcileri katıldı. Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın İbrahim Sudak’tan ve Manisa Valisi Sayın Ahmet Deniz’den, Manisalılar olarak hepimizi sevindiren güzel haberler aldık. İkinci toplantı, Manisa Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlendi. İlk toplantıda etkin görev alan Sayın İbrahim Sudak, ikinci toplantıda katılımcılara yapılan çalışmalarla ilgili olarak yine bilgi sundu. Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Sayın Mehmet Güzgülü değerli bilgiler verdi. Hem Manisa Valiliğimizi, hem Büyükşehir belediyemizin turizme verdiği önemin gösterdiği özenin önümüzdeki yıllarda önemli sonuçlarının olacağını düşünüyorum.
Yapılan iki toplantıya da katıldım. Turizme ilişkin düşüncelerimi katılımcılarla paylaştım. Yapılacak olan toplantılara katılma ve katkıda bulunma isteğimi tekrarladım.
Turizmin üç ayak üzerinde yükselip gelişeceğini düşünüyorum:  Birinci ayak, merkezi yönetim temsilcisi Manisa Valiliği, ikinci ayak, yerel yönetimi temsilen Büyükşehir Belediyesi, üçüncü ayakta Sivil Toplum ayağı. Yapılan çalışmaların eşgüdümünde de Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne büyük görev düşecektir.
Manisa Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, ilgili STK temsilcileri ve Turizm Gönüllülerinden oluşacak bir Manisa Turizm Komitesi kurulmalıdır. Bu komitenin sekretaryası Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından yürütülmeli, komite çalışmalarına destek Büyükşehir Belediyesi tarafından verilmelidir. Kurulun sürdürülebilirliğini ve düzenli çalışmasını sağlayacak önlemler baştan sağlanmalıdır.
Manisa Celal Bayar Üniversite’mizde mutlaka dört yıllık Turizm bölümünün açılması sağlanmalıdır. Bu konuda, Üniversite Rektörümüze ve Milletvekillerimize büyük görev düştüğünü bunda da başarılı olacaklarını düşünüyorum. Arkeoloji bölümünden sonra Turizm Bölümünün de üniversitemize çok yakışacağını düşünenlerdenim.
Manisa'nın turizm için önemli artıları var. Çok önemli doğal, tarihi, kültürel ve beşeri zenginliklere sahip olması, bölgenin tek  “Şehzadeler Şehri” olması, Türkiye ve Dünya çapında ilklere ve enlere sahip olması, İzmir, Efes, Bergama, Kuşadası, Pamukkale gibi turizm destinasyonlarına yakınlığı, önemli ulaşım koridorlarının güzergahında olması, gelişmiş ulaşım altyapısı, gündemde olan Çandarlı Limanı, hızlı tren vb. projelerin güzergahında ya da yakınında olması, Hava alanı, liman ve denize yakınlığı, İklim ve ekoloji avantajı, flora-fauna zenginliği, üzüm, zeytin, kiraz vb. üretimindeki lider konumu, Kendi bünyesinde ve yakınında gelişmiş sağlık kuruluşlarının varlığını artılarımız olarak sayabiliriz. Bu kadar çok artı varken, sonuç nasıl eksi oluyor bunu düşünmemiz gerekiyor. Sıralanan artılar Manisa’nın “Marka Kent” olma yolunda ilerlemesini kolaylaştıracaktır.
Manisa’da öne çıkan birçok simge ve sembol var. Şehzadeler Şehri, Osmanlı Eserleri, Mesir, Manisa Bezi, Mevlevihane, Geleneksel el sanatları, Musiki, mehter, Sipil Dağı, Magnesia, Manisa Lalesi, Yılkı atları, Endemik bitki türleri, Dağcılık, Yamaç Paraşütü, Sardes, Bintepeler, 26 bin yıllı Ayak izleri, Termal Turizm, Göller, Aigai, Mitolojik zenginlik, Niobe, Kibele, Tantalos. Yanık Ülke Katakekaumene, Peri bacaları, Kula evleri, Yunus Emre Köyü. Halı ve kilim dokumacılığı ve bu listeye yeni katılan OBASYA var. Manisa Tarzanı’mız var. Bu listeden ilgi çekecek hikâyeler üretebiliriz.
Kayayı delen damlanın gücünün sürekliliğinden geldiğini bilerek, sabır ve kararlılıkla bıkmadan usanmadan defalarca her zaman turizmi dile getirmeliyiz. Toplantıları sürdürmeliyiz.
Manisalıların aidiyet duygusundaki zayıflık ve birlikte iş görme alışkanlığının yeterince gelişmediğini söyleyenleri haksız çıkarmalıyız. Böyle olsaydı Obasya Projesini gerçekleştiremezdi. Yeni Manisa'yı kuramazdık demeliyiz. Umutsuzluğa gerek yok. Manisa’nın Turizm Seferberliğini başlattığımızda başarıyı mutlaka yakalayacağız. Birlikte inanırsak, birlikte çalışırsak, başarılı olacağımızdan hiç kuskunuz olmasın. Manisa Tarımda ve Sanayide olduğu gibi Turizmde de adını mutlaka duyuracaktır. Manisa mutlaka bir gün “MARKA KENT” olmayı başaracaktır.  Manisalılar olarak bize düşen görev birlikte çalışmak, çalışanlara destek olmaktır.

Bu köşe yazısı toplantılarda yaptığım konuşmaların özeti gibi oldu sanki.
Turizm seferberliği başladı. Seferberliği başlatan, Manisa Valimiz Sayın Ahmet Deniz’e, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Cengiz Ergün’e ve çalışkan İl Kültür ve Turizm Müdürümüz Sayın İbrahim Sudak’a yürekten teşekkür ediyorum. Yolumuz açık olsun…



 
back to top