Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

5 Temmuz 2019 Cuma

NORMALLEŞME ŞART

Normalleşme için uzlaşma gerekiyor.
Milli Savunmada, Milli Eğitimde, dış politikada, uzlaşma birleşme olmadan, ne kalkınma olur, ne de Yurtta barış, Dünyada barış sağlanır.
Uzun sözün kısası; Kalıcı normalleşmenin ve uzlaşmanın yolu TBMM’den geçer.
Hep yazıyorum, hep konuşuyorum. Ayrışmaya değil birleşmeye ihtiyacımız var.
Ağır sorunlar ayrışarak değil birleşerek çözülür.
Seçim dönemi geriye kaldı. Önümüzde seçimin olmayacağı yaklaşık dört yıl var. Bu dört yılı iyi değerlendirmeliyiz. Bizim kıt kaynaklarımızın başında zaman geliyor. Parayı ve zamanı çok savurganca harcıyoruz.
Ne olur germeyelim gerilmeyelim. Germekten gerilmekten uzak durun çünkü uyuşturucu gibi bağımlılık yapar. Geri toplumlarda, gerilim yaratmak, bilinen en kolay günü kurtarma ve ayakta kalma şeklidir. Bunu yıllardır görüyoruz.
Gerilim, ayakta tutar tutmasına da üretimin, hizmetin ve dayanışmanın önünü tıkar. Oysa uzlaşma, normalleşme üretimin yolunu açar. Arzulanan da bu değil midir zaten. İstenirse, emek verilirse uzlaşma da olur, huzur da olur hizmette olur. Uzlaşma hem kolay hem zordur. Bilgi, birikim ve iyi niyet yoksa uzlaşma yerine kavga olur. Bilgili birikimli insanlarla olursan uzlaşma, cahil insanlarla olursan bozuşma olduğu hep görülmüştür.
Gerilimin en kötü yanı alışkanlık ve bağımlılık yapmasıdır dedim ya gerçekten doğru. Şimdi bir bakalım, nerelerde gerilim yaşıyoruz? Ailede yaşıyoruz sonu ayrılık oluyor. Apartmanda yaşıyoruz sonu dargınlık ve kavga oluyor. Genel kurullarda yaşıyoruz hizmet engelleniyor. Belediye meclislerinde ve TBMM`de yaşıyoruz. Hizmetin yolu kapanıyor. Toplumsal barış zarar görüyor. Ayrışma hızlanıyor. Gerilim bize yaramıyor…
Germeyen gerilmeyen toplumlar huzurlu oluyor. Huzurlu toplumlar gelişiyor. Demokrasi, çok sesliliğin uyumlu birlikteliğidir. Demokrasi, çok sesli müzik gibidir. Çok sesli müzik gibi, demokrasiyi sevmek de belli bir kültür gerektirir.
Ortak akıl, uygulaması kolay olandır da, demokrasi kültürünün olmadığı ortamlarda ulaşılması zordur. Ortak akla ulaşmakta emek gerektirir. Yapılacak iş ülkenin ortak aklını ortaya koyabilmektir.
Eğer amaç ortamı germekse, kendinizi haklı gösterecek yüzlerce neden bulabilirsiniz. Ancak iyi bilmeliyiz ki, kentte ve ülkede yapılan kavganın ne kente ne ülkeye yararı, ne de kazananı olur.
Uzlaşma söylemde var eylemde yok. Uzlaşalım ama benim dediğim olsun böyle uzlaşma olmaz. Uzlaşma üçüncü seçenek olur genellikle. Sen söylersin ben söylerim, tartışırız orta bir yerde buluşuruz. Buna uzlaşma denir. Uzlaşma özveri gerektirir. Her şeyden önce uzlaşma demokrasiye yürekten inananlar arasında olur. Bizim ülkemizde, liderler arasında uzlaşma eğilim var mı diye baktığımızda olmadığını görürüz. Yazık ki, uzlaşma ve demokrasi konusunda liderlerimizin notu çok düşük. Seçim meydanlarında, birbirleri için ağızlarına geleni söylüyorlar.
Toplumsal barışı ve dayanışmayı güçlendirmenin yolu, öncelikle farklılıklara ve çok sesliliğe saygıyı gerektirir. Demokraside tek seslilik olmaz. Çok sesliğe saygısı olanda bir arada bulunmaktan uygarca tartışmaktan kaçınmaz.
Tartışarak karar alacağız aldığımız kararlara tartışmasız uyacağız. Bunu başaramadığımızda demokrasi içinde kalkınmamız zorlaşır.
Bu ülkede siyaseti saygın bir düzeye çıkarmadan, çok sesliliği içimize sindirip, çok sesliliğin uyumunu sağlamadan demokrasimizi güçlendiremeyiz.
Şunu bilelim artık: Gerilimler karanlığa, uzlaşmalar aydınlığa götürür.




28 Haziran 2019 Cuma

ATATÜRK VE KADINLAR

Çok değil on yıl önce, DİSK Genel Başkanı bir kadın olacak deselerdi kaç kişi inanırdı acaba? Sayın Arzu Çerkezoğlu DİSK Genel Başkanı oldu. Yıllar önce benimde yönetiminde olduğum kısa adı Köy-Koop. olan Köy Kalkınma ve Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği’nin başkanı kadın olacak deselerdi kaç kişi inanırdı acaba? Sayın Neptün Soyer Köy-Koop. genel başkanı oldu. İstanbul CHP İl Başkanı bir kadın olacak, bir seçimi yönetecek ve başarılı olacak deselerdi ne derdik acaba? Sayın Canan Kaftancıoğlu oldu ve adından söz ettirdi…

Kadınların sosyal yaşama katılması, STK’larda, siyasette, yerel yönetimlerde, merkezi yönetimde, kamuda görev yüklenmesi, Cumhuriyet’in demokrasi ile taçlandırılmasını kolaylaştıracaktır.
Kadınlarımız, Atatürk’ün gösterdiği bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda ilerliyorlar. Toplum yaşamına katılıyorlar. Kalkınmaya katkıda bulunuyorlar. Görev alanlarını genişletiyorlar.  Çocuklarını ülkenin mutlu geleceğinin düşünerek yetiştiriyorlar. Kadınlarımız toplum yaşamına katıldıkça etkinleşiyorlar. STK’larda, Kooperatiflerde,  Kamuda görevler yüklenip başarı gösteriyorlar.
Ben, Atatürk’ün kadınlarımıza kadınlarımızın da Atatürk’e gösterdiği, ilgiyi sevgiyi ve saygıyı bir başka ülkede ve bir başka toplumda görmedim.  Kadınlarımızın Atatürk’e duyduğu ilginin güvenin sevginin giderek çoğaldığını bu nedenle de ülkemin geleceğini aydınlık olduğunu görüyorum.
Bu ara yoğun biçimde bir kitap hazırlığı içindeyim. “Kooperatifçi Kadının El Kitabı” adı altında, bir kitap yazmaya çalışıyorum. İstiyorum ki, kadın kooperatifçiliğinin gelişmesine benim de bir katkım olsun.
Kitapta, Atatürk ve kadın başlığı altında, daha çok Atatürk’ün söylediği özlü sözlerden yola çıkarak, Atatürk’ün kadınlara verdiği önemi anlattığım bir bölüm de olacak. Kitapta ayrıca Atatürk ve Kooperatifçilik bölümüne de yer vereceğim.
Atatürk’ün kadına verdiği önemi görünce Atatürk için günümüzün tanımlamasıyla feminist dememek elde değil.  Mustafa Kemal Atatürk, kadına hakları verilmeden batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın olamayacağını biliyordu. Atatürk olmasaydı, kadınlar çoğunu henüz etkin biçimde kullanamadıkları haklarının hiç birini alamazlardı.  Hiçbir ülkede, hiçbir lider, kadın haklarını bu kadar önemsememiş bu önemli konuya bu kadar duyarlılık ve özen göstermemiş, kadın haklarının verilmesini öncelikli görev olarak görmemiştir.  Atatürk var diye ulus olarak çok şanslıyız diyebiliriz ama kadınlarımız daha şanslı demekten kendimi alamıyorum.
Atatürk, kadınların Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet’in kuruluşuna yaptığı katkıları hep dile getirmiş, haklarının verilmesine öncülük etmiştir.  
Müslümanlık öncesinde ve eski Türklerde kadın ve erkek eşit kabul edilirdi.  Çocuklar üzerinde babanın olduğu kadar annenin de hakları olduğu savunulurdu. Türk kadını bu dönemde ata biner, kılıç kuşanır, ok atar, savaşlarda erkeğin yanında yer alırdı. Evlilik kurumunda, tek eşlilik vardı. Türk hükümdarları yabancı elçileri kabul ettikleri zaman eşleri de yanlarında olurdu. Kadın kafesin ardında değil erkeğin yanındaydı. Kadın aile içinde erkek ile eşit haklara sahipti. Türkler, kadına, çağdaşı kavimlere göre daha özel bir yer ayırmıştı.  Bu devirde kadının kocası Hakan yanında devlet idaresine katıldığı hatta bazen devleti tek başına yönettiğinin de olduğunu biliyoruz.
Osmanlı döneminde, haremin ortaya çıktığı, kadının yerinin giderek değiştiği biliniyor. Bazı fermanlarla kadınların toplumsal yaşamlarına kısıtlamalar getiriyor. Bu konuda birkaç örnek verilebilir. 1610 yılında kadınların erkeklerle aynı sandala binmeleri, 1787 de mesire yerlerine gitmeleri, 1828 yılında ince kumaştan ferace giymeleri yasaklanıyor.
Ülkemizde kadın hakları denince birçok insan gibi benim de aklıma Eski Türk toplumları ve Mustafa Kemal Atatürk geliyor.
 “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim diyemez. Belki erkeklerimiz memleketi istila edenlere karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir... Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim” diyor Mustafa Kemal Atatürk. 30 Mart 1923 Konya’da yaptığı konuşmada.
Mustafa Kemal Atatürk, sözlerinde de belirttiği gibi Türk kadınına her zaman güvenmiştir. Türk kadınının toplumda hak ettiği yere gelebilmesi için öncü reformlara imza atmıştır. Türk kadınının haklarını elde etmeleri sürecinde asıl önemli dönüm noktası Kurtuluş Savaşıdır. Çünkü savaşın kazanılmasında kadınlar önemli görevler yüklenmiş kahramanlıklar göstermiştir. Türk kadını, yurt savunmasında ve emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesinde erkekle yan yana, omuz omuza savaşmıştır.
Kadınlar geliyor ayak seslerini duyun artık. Kadın erkek bir bütündür. Kadın ve erkek bir güvercinin iki kanadı gibidir. Kadın ve erkek birlikte yükselecek, Cumhuriyet demokrasi ile taçlanacaktır…




19 Haziran 2019 Çarşamba

KADIN KOOPERATİFLERİ

Kadınlar kooperatif kurmak istediklerinde, Köy Kalkınma ve Tarımsal Amaçlı kooperatifler kurup, kadınları ortak yaparak, adına “Kadın Koop.” derlerdi. Ticaret Bakanlığı Kadın Koop. kurmanın zorluğunu görerek, işi kolaylaştırmak için, “Kadın Girişimi Üretme ve İşletme Kooperatifi” Anasözleşmesi hazırlayarak, kooperatifin kurulması ve işleyişi sürecini kolaylaştırdı.
Ticaret Bakanlığı, Kooperatifler Genel Müdürlüğü, ülkemizde kooperatiflerle yakından ilgilenen, Sosyal Kooperatifçilik ve Yenilenebilir Enerji Kooperatifçiliği konularında çalışmalar yapıyor. Örnek Anasözleşmeler hazırlıyor. Bize de Ticaret Bakanlığı’nın kooperatifçiliği destekleyen, çalışanlarını kutlamak ve başarılar dilemek görevi düşüyor.
Kadın Kooperatifi Anasözleşmesini baştan aşağı okudum. Hazırlayanın eline yüreğine bilgisine sağlık diyorum.
Anasözleşmede Kooperatifin Amacı ve Çalışma Konuları ayrıntılı biçimde ortaya konulmuş. Burada tümünü aktarabilmem mümkün değil. Anasözleşmenin 6. Maddesi aynen şöyle: “Kooperatifin amacı ortaklarının ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları ile ekonomik faaliyetleri kapsamında yer alan mal ve hizmet üretimi ile bunların pazarlanmasına yönelik ihtiyaçlarını karşılamak, girişimlerini desteklemek, üretim becerilerini geliştirmek, böylece ortaklarının ekonomik menfaatlerini koruyarak sağlıklı ve gelişmiş bir çevrede yaşamalarını sağlamaktır.” Bu kapsamlı tanımın ardından, yapacağı çalışmalar sıralanıyor. Bazılarını aktarıyorum:
1) Ortaklarının ürettiği mal ve hizmetlerin yurt içinde ve yurt dışında pazarlama, tanıtım ve satışına aracılık eder, gerekli ithalat ve ihracat işlemlerini bizzat yapar ya da yaptırır.
2) Ortaklarının ve ortağı olmayan kadınlar için dikiş, nakış, keçe yapımı, seramik ve cam yapımı, el ürünleri tasarımı, moda tasarımı, takı tasarımı, ev yemekleri ve unlu gıda yapımı, pasta, çikolata yapımı ve süslemeciliği gibi üretime yönelik beceri kursları açar.
3) Ortakları için okuma-yazma, bilgisayar, girişimcilik, liderlik, mahalle anneliği, çevre düzenleme, halk sağlığı, kadın hakları ve yaşam kalitelerini iyileştirmeye yönelik çeşitli eğitim programları düzenler, bu konularda kurs ve mesleki eğitim programlarına yönelik uygulama atölyeleri açar.
4) Ortaklarının üretimleri ile seramik, cam, keçe, kumaş, gıda ve her türlü el yapımı hediyelik eşya ürünlerini satın alır, pazarlar ya da pazarlanmasını sağlar, yiyecek-içecek servisi (catering) hizmeti verir.
5) Ortaklarına hizmet, imalat ve ticaret sektörlerinde kendiişlerini kurmaları ve geliştirmeleri amacıyla danışmanlık ve eğitim hizmetleri sağlar ve ürettikleri ürünleri pazarlar. 
Ben sayfam bu kadarına izin verdiği için 25 maddenin ancak 5’ini alabildim.
Kadın Koop’u kuranların, bu Anasözleşme ile hayallerinden geçen her çalışmayı yapabileceklerini, Anasözleşmenin çok iyi hazırlanmış olduğunu bir daha belirtmek isterim.
Kadın Koop Anasözleşmesine göre, ilk Kadın Koop’u kurma önerisi Salihlili kadınlardan geldi. Salihli Belediyesi öncülüğünde ve desteğinde bir kooperatif kuracak Salihlili kadınlar. Onlara yardımcı olabilmek için, Salihli’ye gidiyorum.
Manisalı Kadınlarımızda, Manisa Kadın Koop’u rahatlıkla kurabilirler. Hatta bölgemizde kurulan Kadın Koop sayısını 7’nin üstüne taşıyarak, Kadın Kooperatifleri Birliği bile kurulabilir.
Ticaret Bakanlığı Kooperatifler Genel Müdürlüğü çalışanlarına teşekkürle başladığım yazımı, teşekkürümü yineleyerek noktalıyorum. Kooperatifler kalkınmanın etkili araçları olduğu gibi, aynı zamanda barış kardeşlik dayanışma ve işbirliğini geliştiren demokrasi okullarıdır.



30 Mayıs 2019 Perşembe

RAMAZAN BAYRAMI

Ramazan Bayramımız, tatlı yiyelim tatlı konuşalım tatilimiz kutlu olsun. Ne olur insanlar bu bayramda tatlı konuşsun, bakarsınız alışırlar tatlı konuşmaya her günümüz bayrama dönüşür. Ne güzel olur değil mi? Saygı ve sevgi öne çıkar kin ve nefret yok olur.
Kentler büyüdükçe yalnızlıklar da büyüdü. Büyük kent büyük yalnızlık getirdi. Eskiden insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırlardı.
Bayramda, kişilerin size gelmesini beklemeden, önce siz kendinize gelin. İnsanın kendine gelmesi, kendi olması çok önemli değil mi? Hep kendimize olsak, gerektiğinde hızla kendimize gelmeyi becersek, daha mutlu oluruz. Bayramlar dargınların barışma günü olmalı. “O gelsin benden özür dilesin” gibi, düşüncelere kapılmadan, barışmak için adımlar atılmalı.
Geçmişte, iftar yemekleri güzel söyleşilerle süslenirdi. Sahura kadar süren eğlenceler yapılırdı. Bu yıl ne oldu? Ramazan, ramazan boyunca politikaya alet edildi.  Bayramlar da eskiden çok farklıydı. İnsanlar en güzel giysilerini giyip bayram gezmesine çıkardı... İçtenlik vardı, sıcaklık vardı. Şimdi parası olan bayramı fırsat bilip, sahillere koşuyor. Biraz daha paralı olanlar ise soluğu yurt dışında alıyor.
Bayram ziyaretleri de çok azaldı. Kutlamalar, akıllı telefonlardan mesajlar çekilerek yapılıyor. Akıllı telefonlar, yaşamın ayrılmaz parçası haline geldi. Diz dize oturup, göz göze sohbetler yerine, saatlerce telefonlarla karşılıklı yazışma yapılıyor. Aslında, birileri mesaj yazma yarışması bile düzenleyebilir bu konuda çok başarılı olanları gördüm.
Ev ziyaretini gidildiğinde, “internet var mı, piriz nerde?” diye soruluyor hal hatır sorulmadan.
Bu satırların yazarı olarak, ben de sosyal medya bağımlısıyım. Telefon elimden düşmüyor. Beş dakikada bir elim otomatik olarak telefona gidiyor. Facebook’a ve Whatsapp’a bakıyorum hemen... Akıllı telefonlar da ayrı bir bağımlılık türü yarattı.
Ben bayram gezmelerini özlüyorum. Çok tatlı yemek, çok kahve içmek zorunda kalırdık ama birçok dostumuzla da yüz yüze görüşme olanağı bulmuş olurduk…
Her ramazanda yazısında olduğu gibi, bu bayramda da birkaç fıkra paylaşayım sizinle:

Adamın biri, Bektaşi'ye sormuş:  "Abdest almak için soyunup göle girdiğim zaman yüzümü ne tarafa döneyim"  Bektaşi:  "Elbiselerini çıkardığın tarafa dön ki çalmasınlar!" demiş.
Bir de çocuk fıkrası anlatayım:  Adamın biri yolda sevimli bir çocuk görür ve çocuğa:  Senin adın ne diye sorar. Çocuk tam söyleyeceği sırada:  Dur ben tahmin edeyim, diyerek sözünü keser, ama ipucu olarak baş harfini söylemesini ister. Çocuk:  adımın baş harfi “Y” der, adam başlar saymaya...  Yasin, Çocuk hayır anlamına başını sallar.  Yusuf.  Çocuk yine başını sallar.  Adam (Y) harfi ile başlayan tüm isimleri sıralar. Çocuk hep hayır anlamına başını sallamaktadır.  Adam sinirlenir, kız isimlerini de saymaya başlar; çocuk yine başını sallar. Adam sonunda: Bilemedim. Ne len senin ismin der.  Çocuk cevap verir: Yamazan...
Yamazan bayramınız kutlu olsun…



29 Mayıs 2019 Çarşamba

KOOPERATİFÇİLİK SEMİNERİ

Kooperatifçilik Semineri, 12 Haziran 2019 Çarşamba günü Saat 14.00’te Ticaret ve Sanayi Odası Kongre Salonunda yapılacak.
Sosyal Kooperatifler, Enerji Kooperatifleri ve Genel Kooperatifçilik konularında bilgiler verilecek.
Manisa’da, Sosyal Kooperatif olarak, İkinci Bahar Sağlıklı Yaşam Sitesi İşletme Kooperatifi ve Yenilenebilir Enerji kooperatifinin kurulması konusunda çalışmalar yapılıyor. Özellikle, İkinci Bahar Kooperatifi’ne ilginin giderek yükseldiğini gözlemliyoruz.
Manisa Kooperatifçiliğin, gelişkin olduğu illerimiz içinde, sadece Manisa değil, Ege Bölgesi, kooperatifçiliğin başladığı ve geliştiği bölge olmuş her zaman.
Ülkemizde kooperatifçilik hareketinin “altın dönemini” Atatürk’ün sağlığında yaşadığını biliyoruz. Atatürk’ten sonra hiçbir kamu yöneticisi kooperatifçiliğe Atatürk kadar sahip çıkıp, destek olmamıştır. Bugün kırsal ve kentsel alanda çekilen sıkıntıların bir nedeni de kooperatifçiliğe yeterli desteğin sağlanmamış olmasıdır.
21 Aralık 1844 tarihinde Dünya Kooperatifçilik hareketine öncülük eden ilk tüketim kooperatifinin İngiltere’de 28 dokuma işçisince kuruluşundan bu yana 175 yıl geçmiştir. Neredeyse iki asırdır, kooperatif hareketi o denli gelişmiştir ki, bugün Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) yaklaşık 90 ülkede 207 ulusal 9 uluslararası örgütü, 700 milyona yakın insanı çatısı altında toplayan en güçlü sivil toplum örgütüdür.
Amerika’da kırsal kesimde elektrik dağıtımının % 90’ı kooperatifler eliyle yapılıyor. Tarımda gelişen birçok ülkede örneğin Hollanda’da, İsrail’de ve birçok Avrupa ülkesinde kooperatifçilikten etkin biçimde yararlanılıyor. İspanya’da sanayi kooperatifleri çok gelişmiş durumda.
44 yıldır aralıksız kooperatifçilik yapan bir kişi olarak, şimdi üzülerek belirtmeliyim ki, ülkemizde kooperatifçiliğin gelişmesi için verilmesi gereken destek verilmiyor. Bugün kooperatiflerin tümü, kırsal ve kentsel kesimde ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Var olduğu söylenen birçok kooperatifte ismen var cismen yok gibidir. Ancak son aylarda kooperatifçiliğe hızlı bir yöneliş oldu. Dilerim, bu yöneliş, kooperatifçiliğin yeniden şahlanmasını sağlar.
Kooperatiflerle Tarım ve Orman Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığı ve sayısız Genel Müdürlük ilgileniyor. Bakanlıkların ve ilgili birimlerin birbirleri arasında eşgüdüm yok. Kooperatifler için gerekli olan bir bakanlık ve bir banka kurulamadı. Kooperatiflerin bir bankasının olmayışı gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmalarını Türkiye’nin yardımıyla sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kooperatifler Merkez Bankası varken ülkemizde olmaması hem üzücü hem de düşündürücüdür.
Kooperatifler, ulusal ve evrensel barışı, dayanışma ve demokrasiyi güçlendirir. Kooperatifçiliğin toplumun güçsüz kesimleri için umut ışığı olabilmesi merkezi ve yerel yönetimlerin kooperatifleri desteklemesiyle mümkündür.
İnsan soyu yaşadıkça, işbirliği ve dayanışma olacak. İşbirliği ve dayanışmanın olduğu ortamlarda da kooperatifçilik gelişip güçlenecektir. Kooperatifçiliğe destek verenlerin, başta Atatürk olmak üzere adları ve anıları hep yaşatılacaktır.  
12 Haziran 2019’da Kooperatifçilik Seminerinde buluşalım…




 

19 Mayıs 2019 Pazar

19 MAYIS

Yine bir 19 Mayıs. Atatürk var yüreğimizde.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Atamızı minnetle sevgiyle ve özlemle anacağız yine. Yine gazetelerimizin manşetinde Atatürk ve kurduğu cumhuriyeti emanet ettiği gençlik olacak.
82  milyon Atatürk'ü anlıyor ve anıyorsa, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak sorun olmayacaktır ülkemiz için. "Biz seni unutmak için sevmedik" diyorsak ve unutmuyorsak, milyonlar Anıttepe'de toplanıyorsa yüreğimizde yaşıyorsun demektir.  
Gerçekten öyle biz Atamızı unutmak için sevmedik. O'nun asaletini zarafetini ve bilgeliğini özlüyoruz hep. Dünya'da hiç bir toplum Atatürk gibi bir öndere sahip olamamıştır. Hiç bir toplum da önderini, bizim Atatürk'ü sevdiğimiz kadar sevmemiş ve ölümsüzleştirememiştir. Atatürk karşıtları Atatürk döneminde de vardı, şimdide var; yarın da olacaktır. Ama bu karşıtlar, gönüllerimizdeki Atatürk sevgisini bitirmek şöyle dursun daha da pekiştireceklerdir. Atatürk'e dün olduğundan daha fazla sarılmalıyız. O’nu hem anmalı hem de anlamalıyız.
Hepimize düşen en büyük görev; Atatürk’ü ve en büyük eseri Cumhuriyet’i anlamaktır. Cumhuriyet’in değerlerini her koşulda korumak, Atatürkçü düşünceyi benimsemektir. Türkiye’yi aydınlık yarınlara taşımaktır. Ulusumuz, Yüce Atası’nın hedef olarak gösterdiği bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolunda ilerleyerek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşacak ve aşacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin eşit yurttaşları olarak, tüm dünyanın övgüsünü kazanan ölümsüz önderimizle ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’le haklı olarak gurur duymalıyız. Kim ne derse desin, Ulusumuzun ışık kaynağı, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, aydınlık Türkiye’nin sembolü, büyük devrimci ve düşünce adamı Yüce Atatürk’ün yurttaşlarımızın gönlündeki erişilmez yeri hiçbir zaman değişmeyecektir. Bunun değişmesini beklemek ham hayaldir ve abesle iştigaldir. Göreceksiniz Atatürk'ü unutturmak isteyenler kendileri unutulup gidecektir. Atatürk sevgisi ve kurduğu cumhuriyet hep yaşayacaktır.

19 Mayıs’ta balkonlarımızı binalarımızı yine ay yıldızlı bayrağımızla ve Atatürk posterleriyle donatacağız. Gösterdiği yoldan ayrılmayacağız. Amacımız çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak olacak. Atatürk’ü yüreğimizde sonsuza dek yaşatmak olacak. Dünyanın birçok kentinde Atatürk heykelleri, büstleri var. Dünyanın birçok kentinde Atatürk adı verilmiş caddeler meydanlar var.
Atatürk’e diğer ülkelerin verdiği değeri gösteren UNESCO Genel Kurul Kararını biliyoruz. Burada bir kez daha paylaşmak isterim: Atatürk'ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, "1981 Atatürk Yılı" olarak kutlanmıştı. Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir. Alınan kararı ve duyurulan metin aynen şöyle: “ Atatürk kimdir? Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu”  UNESCO’nun kararı ve Atatürk tanımı işte bu…
19 Mayıs Bayramımız Kutlu olsun…


16 Mayıs 2019 Perşembe

ÇEVRE HAKKI

Çevre Hakkı Anayasa ile güvence altına alınmış ye kuşak haklarımızdan birisi. Anayasa, Madde 56 Aynen şöyle: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.
Demek ki, neymiş? Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımız varmış.  Çevre sağlığını korumak devletin ve vatandaşın göreviymiş. Etkin yurttaşlar olarak sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı savunmak gibi önemli bir görevimiz var.
Ben, soran sorgulayan araştıran etkin bir yurttaş olmak için çaba gösteriyorum.  Bu nedenle, okulların ve konutların olduğu yerde, Atıksu Arıtma Tesisi olmasın istiyorum.  Bu düşüncemi, basın ve sosyal medya aracılığı ile paylaşınca gördüm ki, etkin yurttaşların sayısı hiçte az değilmiş. “Güzelyurt Güzel Kalsın” facebook sayfamızla 10 günde 20 bin kişiye ulaştık. Sosyal medyanın gücünü ve yurttaşların duyarlılığını birlikte gördük.  Sosyal medyanın gücü de güzel, vatandaşlarımızın duyarlılığı da.
Arıtma Tesisinin, konutların ve okulların bulunduğu alanda kalmasını savunanlar, “Konutlar yokken o tesis vardı” diyorlar. Söyledikleri doğru ancak tesis yapılırken, tesisin ileride konutların ve çevre yolunun arasında kalacağı belliydi. Çünkü Arıtma Tesisinin yapılmasından önce, 1989 yılında  Manisa Revizyon İmar Planı yapılmıştı. 
Her neyse,  işi uzatmaya gerek yok. Ne yapılan konutlarda oturanların, ne de okullarda okuyan çocukların o tesisin yapılışıyla, kimin haklı kimin haksız oluşuyla bir ilgileri yok.  Arıtma Tesisinin sorunları dün algılanmamıştı bugün algılanıyor.  Ben, ülkemizin en gözde Organize Sanayi Bölgesi olan Manisa Organize Bölgesi, Manisa’ya ve çocuklarımıza verdiği değeri mevcut tesisi büyütmek bir yana daha uygun bir yere taşıyarak gösterecektir diye düşünenlerdenim.
Bizim yurttaşlar olarak birçok hakkımız ve birçok görevimiz var.  Çevre hakkı gibi yeni kuşak insan haklarını doğuran nedenlerin başında,  bilimsel ve teknik ilerlemenin yarattığı sorunlar yer alıyor. Çevre kirliliğinin boyutlarının artması, nükleer silahların tüm insanlığı yok edecek bir savaş tehlikesine yol açması, bölgemizdeki çatışmalar, varlığımızı tehdit ediyor, huzurumuzu kaçırıyor. Tüm sorunların aşılması dayanışma gerektiriyor.  Bu bağlamda ulusal ve uluslararası planda ortak çalışmalar yapılıyor.
Sorunlarımızı yan yana gelerek dayanışma yaparak çözebiliriz. Katılım olmadan atılım olmuyor. Etkin yurttaş sadece soran sorgulayan araştıran yurttaşa değil, katılan dayanışma yapan yurttaştır.  Hiç kuşkusuz dayanışma yapmak da bir haktır ve bir görev olarak kabul edilmelidir. 
Tüm haklar, bireylerin ya da toplulukların, özel ve tüzel kuruluşların ve devletin ortak çabası ve dayanışması ile önem ve anlam kazanacak, sosyal hayatımıza girecektir.
“Önce İnsan” diyenler olduğu gibi “Önce Para” diyenler de var. Para kazanılmasına karşı değiliz elbet. Para kazananlar da “Önce İnsan” diyerek, bulundukları çevreye, insanlara, sosyal sorumluluk projeleriyle katkıda bulunabilirler. Dünya’da bunu yapan büyük kuruluşların olduğunu kurdukları vakıflar ve benzer oluşumlarla çevreye, eğitime, sağlığa büyük katkılar sağladıklarını biliyoruz. Manisa Organize Sanayi Bölgesi içinde de  bu söylediklerimi yapan Elginkan Holding gibi kuruluşlar var. 
Manisa Organize Sanayi Bölgesi (MOSB) Manisa için bir vakıf kurarak, Manisa’ya ve Manisalılara hayatlarını kolaylaştıracak katkılar yapabilir.  İlk yapacakları katkı, Atıksu Arıtma Tesisini kaldırmak uygun bir yere kurmak olmalıdır…



7 Mayıs 2019 Salı

GERMEYİN GERİLMEYİN

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi 23 Haziran’da yeniden yapılacak. Seçim iki aday arasında geçecek bu belli. İki aday çevresinde kümelenmeler olacak. Bazı partiler iki adaydan birisi lehine adaylarını geri çekecek. Belki kapalı kapılar ardında pazarlıklar da yapılacak. Seçimler kırgınlıkları çoğaltıyor. Oysa seçimleri, kavganın büyümesi için değil, barışın ve demokrasinin güçlenmesi için değerlendirmeliyiz.  Sevgiyi hoşgörüyü öne çıkarmalıyız. 

Kin ve nefret insan yüreğine yüktür. Yüreğinizden kin ve nefreti attığınızda yerini sevgi doldurur. Sevginin zorluğu falan yok. Sevmeye niyet edin yeter. Çünkü arkası gelir. Sevgiyi derinlemesine yaşamak, sevgiyi evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine dönüştürmek, bir başlayın hele ne kadar kolay olacak göreceksiniz. Bunu bayramda ve hemen sonrasında yapmak sanırım hiç de zor olmaz.
Sevmek dünyanın en güzel ve en kolay işidir. Peki, niye doyasıya sevmiyoruz? Bizi büyütenler ve yönetenler sürekli kavga ediyorlar, kavgayı yaşam biçimi haline getiriyorlar, hatta kavgayı kutsuyorlar korku kültürünü büyütüyorlar da ondan. Bence germeyenler gerilmeyenler kazanacak. Çünkü toplum gerginlik istemiyor. Gerginliğin topluma zarar verdiğini görüyor. 
Sevgi kültürünü, korku kültürünün yerine koyamamışız. Kural dışı her şey için bir ceza konulması ve uygulanması, hoşgörüye yer bırakılmaması, yöneticilerin asık suratlı olması, annenin babanın çocuklarına sert görünmek için çaba harcaması, eşlerin birbirine, öğretmenin öğrencisine, amirin memuruna şiddet uygulaması hep korku kültüründen kaynaklanıyor. Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin mümkün olmadığı da biliniyor.  İnsan, toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı, verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi,  ayıplanmaktan korktuğu için değil,  insanları sevdiği için yapmalı.
En büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır.
Bayramlar sevginin yeşerip boy vermesi için yeni fırsatlar yaratıyor. Bayram havası, sürekli olur ve bayram coşkusu içinde bir İstanbul Büyükşehir Başkanı seçim ortamı yaratabilirsek, bunun toplumsal barışa büyük katkısı olacaktır.
Sevgi ve gelişim iki evrensel değer. Bu değerleri yücelten kendisi de yücelir. Bu değerleri yücelten hem sevilir hem de gelişir. Sevmek üzerine birazcık kafa yorsak ve insanları sevmeye çalışsak ne kaybederiz ki. Sevgiyi düşünmek için, bayramları beklemeyin. Sevgiyi soluk almak gibi, su içmek gibi, sürekli yaşayalım.
Süresiz sınırsız koşulsuz sevgiler diliyorum. Kin ve nefreti atın yüreğinizden, yüreğiniz sevgiyle dolsun. Bırakın, sizi, evinizi, mahallenizi, kentinizi, ülkenizi ve de dünyayı sevgi yönetsin...




29 Nisan 2019 Pazartesi

ARITMA TESİSİ

Ege Bölgesi'nin parlayan yıldızı Manisa, bir tarım kenti olmanın yanında, örnek bir sanayi kentidir. Manisa hem katı atık bertaraf hem de atık su arıtma tesislerini kuran ve işleten ender kentlerimizden birisidir. 
 
Manisa Organize Sanayi Bölgesi hem büyüklüğü hem düzeni hem de içinde yer alan fabrikaları ile örnek gösterilmekte, yatırıma en uygun bölge olarak değerlendirilmektedir.
Manisa sağlıklı kentleşme yolunda da örnek projeler geliştirmektedir. Doğusu, kuzeyi, güneyi gecekondularla kuşatılan Manisa büyümesini Yeni Manisa Projesi ile batıya doğru sürdürüyor. Yeni Manisa Projesi ile gelişen Güzelyurt Mahallesi, geniş yolları parkları, anıtları ve sosyal donatıları ile Manisa’nın en güzel yerleşimi, batıya açılan çağdaş durumundadır.
Manisa’nın büyümesi Karaçay’ı da aşarak batıya doğru devam ediyor. Hızla devam eden kentleşme, Organize Sanayi Bölgesi'nin atık su arıtma tesisinin bitişiğine gelip dayandı. Yapıldığında, kentin uzağında kalan atık su arıtma tesisi şimdi, yerleşimin içinde kaldı. Yapılması gereken, tesisin yerleşimin ulaşmayacağı bir bölgeye taşınmasıdır. Ancak, kentli yurttaşlar, tesisin taşınmasını beklerken, Manisa’da tesisin yeni ilavelerle iki katına çıkarılacağı haberi Manisa gündeminde adeta bir deprem etkisi yaratmıştır.
Yazı yazarken, konuşma yaparken “Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur.” Sözü hep aklıma gelir, kişilerden çok olayları ve fikirleri tartışmaya çalışırım. Bu yazımda da sadece fikirleri tartıyorum.
Manisa Organize Sanayi Yönetimini yaptığı güzel çalışmalar nedeniyle nasıl kutluyorsak, yanlışları nedeniyle de eleştirmeliyiz diye düşünüyorum. Bunu gücünü anayasamızdan alan bir yurttaşlık hakkı olarak görüyorum. Yerleşimin içinde kalan atık su arıtma tesisi büyütülmek bir yana bulunduğu yerden kaldırılmalıdır.
Organize Sanayi Bölgeleri, ülkemiz ve kentlerimiz için önemli yapılanmalardır. Bu önemli yapılanmalara önemine yaraşır özen gösterilmekte ve büyük ayrıcalıklar tanınmaktadır. Sanayi Bölgeleri, kendilerine tanınan özerkliği, ayrıcalığı ve önceliği bulunduğu bölgeye, kente, kentte yaşayan yurttaşlara ve zarar vermeyecek şekilde kullanmalıdır. Ben, Manisa Organize Sanayi Yönetiminin bu konuya duyarlı yaklaşacağını ve atık su Arıtma Tesisini kentin içinden dışına taşıyacağını düşünenlerden birisiyim.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nden kaynaklanan evsel ve endüstriyel nitelikli atık suların bir bölümünün arıtıldığı Merkezi Biyolojik ve Kimyasal Atık su Arıtma Tesisi Haziran 1993'te tamamlandığında, Manisa’nın çok uzağında kalıyordu. Ancak hızlı kentleşme nedeniyle bugün kentin içinde kalmış bulunuyor.
Yıllardır disiplin içerisinde sürdürdüğü çevresel faaliyetleri ile diğer organize sanayi bölgelerine örnek olan Manisa Organize Sanayi Bölgesi, atık su arıtma tesisini kentin uzağına taşıyarak kente, yurttaşlara ve çevreye olan duyarlılığını göstermiş ve Arıtma Tesislerinin yerleşimlerin uzağına kurulması kuralına da uymuş olacaktır.



22 Nisan 2019 Pazartesi

23 NİSAN’IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor.
Cumhuriyet giden yolda en büyük adım atılıyor. Sonra, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlansın diyar Gazi Mustafa Kemal Atatürk. 23 Nisan’ı coşkuyla kutlamaya başlıyoruz. Son yıllarda, bayrama dost ülkelerin çocukları da çağrılmaya başlandı. Bildiğim kadarı ile başka bir ülkenin bizimki gibi çocuklarına armağan edilmiş bir bayramları yok. Çünkü onların Atatürk gibi bir liderleri olmamış hiç.

23 Nisan’da çocuklarımız bir süre için, yönetici koltuklarına oturuyorlar. Bu yıl da öyle olacak. Geçtiğimiz yıllarda, bir öğrenci Cumhurbaşkanı koltuğuna oturmuş ve ilk isteği, gelir dengesizliğinin giderilmesi ve ekonomik krizin çözümlenmesi olmuştu. Türkiye Büyük Meclis Başkanı koltuğuna oturan çocuk, krizin aşılmasını sağlayacak yasaların hemen çıkarılmasını istiyordu. Çocuklar, bizi umutlarımızı büyütüyordu. Ancak, ne var ki, o koltuklara kısa bir süre için oturduklarını bildiğimiz için, yeniden karamsarlık kaplıyordu içimizi.

23 Nisan’da bir törende Ulus’taki ilk TBMM Binasında yapılıyordu. İlk meclisin ağaç koltukları görülüyordu. Hey gidi hey, o mecliste, Cumhuriyet’in kurucuları gece gündüz çalışmışlar, dağılan bir imparatorluğun yerine Genç Cumhuriyet’in temellerini atmışlardı. Savaş yıllarında bile meclisin kapılarını açık tutmuşlardı. Meclis hep etkili olmuştu.

Meclisin açıldığı ve dağılan bir imparatorluktan genç bir cumhuriyet kurmaya karar verilen yıllarda, Mustafa Kemal’e “Para yok” diyorlar, “Buluruz” diyor, “Ordu yok” diyorlar, “Kurarız” diyor. Öyle yürekten inanarak söylüyor ki, “Buluruz “ ve “Kurarız” diye ulus inanıyor. Parayı da buluyorlar. Orduyu da kuruyorlar. Cumhuriyeti de kuruyorlar...

İçine düştüğümüz ekonomik bunalımdan ancak ULUSAL KURTULUŞ mantığı ile çıkabiliriz. ULUSAL KURTULUŞ mantığında Ulusal Dayanışma vardır. Atatürk’ün önderliğinde, ulusal dayanışma yapıldığı için, Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan başarıyla çıkılabilmiştir.

Ulusal Ekonomik Kurtuluş Savaşı’ndan da başarı ile çıkmanın bir tek yolu var. Ulusal dayanışma yapmak. Ulusal dayanışma için yeniden Anadolu Sentezi gerekiyor. Yeniden el ele omuz omuza vermek gerekiyor. Yeniden kucaklaşmak gerekiyor. Yüreklerden kin ve nefreti atmak gerekiyor…

Hey, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bir an için, Ulusal Kurutuluş Savaşı’nı düşünün, savaşta bile kapıları kapatılmayan meclisi düşünün. Düşünün ve on beş günde on beş değil yüz on beş yasa çıkarmak için sıvayın kolları, Atatürk’e ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e yaraşır milletvekilleri olun. Her gün mazeret üretmeyin marifet gösterin... Yoksa bir daha hiç gelmemek üzere öyle bir gidersiniz ki, heybeden düşmüş karpuz gibi olursunuz. Bir daha o ceylan derisi koltukları rüyanızda bile göremezsiniz...

Geleceğimiz gençlerimizdir. Geleceğimiz çocuklarımızdır. Atamızın çocuklarıma armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Ben içimdeki çocuğu hiç baskı altına almadım. İçimdeki çocuğu hep özgür bıraktım. Yaşım 73 yine de, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı benim de bayramım. İlkokulda okuduğum şiirler, yaşadığımız coşku geliyor gözlerimin önüne. Biz çocukluğumuzda milli bayramları daha coşkulu kutlardık. O nedenle dayanışmamız daha güçlüydü. Birlikte üzülür birlikte sevinirdik. Birlikte hüzünlenir birlikte coşardık. Toplumsal dayanışmayı ve toplumsal barışı ulus olmanın gereği sayardık…

Çocuklar, 23 Nisan’ı coşkuyla yaşayın, büyükler, içinizdeki çocuğu ne olur özgür bırakın…



 
back to top