Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

16 Ocak 2019 Çarşamba

HARÇ BİTTİ YAPI PAYDOS

Yazının başlığı karamsar biraz, biraz değil epey karamsar oldu. Ben iyimser bir insanım aslında. İnsan isteyince ne harç biter, ne yapı yarım kalır, ne de yol biter. İnsan isteyince gelişme devam eder. İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Yaklaşan sorunu görüp ona göre önlem almak gerekiyor…

Kriz var mı yok mu dönemini çoktan geçtik. Kriz var. Hem de giderek ağırlaşan bir kriz var. Krizin derinden etkilediği sektörlerin başında inşaat sektörü var. Krizin gelmekte olduğunu 2017 sonlarına doğru gördüğümüz için yeni inşaata başlamadık. Nasıl başlayalım talep yok. Yapımı tamamlanan konutlar bile satılamıyor. Vatandaşın alım gücü yok. Parası olanlar nakitte kalıyorlar faize yatırıyorlar. İnşaat sektöründeki sıkıntı tartışılırken, sıkıntıya düşen müteahhitler içinde nakit sıkıntısı çekmeyenin olmadığı söyleniyor. Sektördeki sıkıntı, mutfak yapımcılarına, malzeme satıcılarına, taşeronlara kadar uzanıyor. Müteahhitlerin borçlar konusunda farklı rakamlar söyleniyor. Yeni iflaslar kapıda diyenler var. Ödenmeyen kredi borçları, karşılıksız çekler, yerine getirilemeyen taahhütler konuşuluyor.

Tam yeri geldi, bir fıkra aktarayım şimdi size.:  Adamın biri balık tezgahına yaklaşıp, eline aldığı balığın kuyruğunu koklamış. Bunu gören balıkçı “Ne yapıyorsun be adam, balık kokarsa baştan kokar sen neden kuyruğunu kokluyorsun?” diye bağırınca, adam bastırmış cevabı: “Balığın baştan koktuğu belli. Ben bakıyorum kokuşma kuyruğa gelmiş mi diye.” Demiş.  Evet kokuşma kuyruğa kadar gelmiş. İnşaat işçileri de işsizler ordusuna katıldı. İşsizlik 2018 sonuna gelindiğinde % 12’yi ulaştı. Artışın devam edeceği belli…

Yaklaşık altı ay önce yazdığım, “Kriz Kapıda” başlıklı köşe yazımda, inşaat sektörünün lokomotif sektör olduğuna, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğine değinmiştim. Krizin etkileri daha yakından hissedilmeye başlandı. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar oluyor.  İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların sıkıntı yaşadığını biliyoruz. Kendi öz kaynağını kullananlar da sıkıntıda yaptıkları daireleri maliyetin altına satmak zorunda kaldıkları için.

İnşaat sektöründeki maliyet artışlarına bakıyorum: Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel olarak % 6'lar düzeyinde seyretmiştir.  2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda % 11'lere gerilemiş 2016 ve 2017’de yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiş ve 2018’de derinleşen kriz inşaat sektörünün üzerinden adeta bir tsunami gibi geçerek yerle bir etmiştir.  2019 yılı inşaat sektörü için şimdiden "kayıp yıl" olarak nitelendirilmektedir. Krizin etkileri gelecek yılları da devam edecek gibi görülüyor. Tapu dairelerindeki işi yoğunluğu azalırken, icra dairelerindeki yoğunluk giderek yükselmektedir. İnşaat sektöründeki her iflasın ve her sıkıntının, çevresine de yansımaları olacaktır mutlaka.

1987 yılından bu yana inşaat sektörünün içindeyim. Kriz dönemlerinde de konut üretimini sürdürdüm. Tüm ekonomik krizlerin, konut sektörüne kaynak aktarılarak aşıldığına tanık oldum. Bu kriz de konut sektörüne kaynak aktarılarak, konut kredi faizleri düşürülerek, konut kooperatifleri ve inşaat sektörü desteklenerek aşılacaktır. Konut almak isteyenlere uzun vadeli düşük faizli krediler verilerek aşılacaktır.

Krizin maliyet artışları nedeniyle konut kooperatiflerine de olumsuz etkileri olmakta maliyetlerin artması inşaat konuyla ilgisi olmayan kooperatif ortakları tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Ancak bilinmelidir ki, bugünü kadar işini yarım bırakıp yurtdışına kaçan kooperatif yöneticisi olmamıştır. Artan maliyetler nedeniyle sancılar yaşanmış ancak kooperatif ortakları konutlarına sahip olmuşlardır.



9 Ocak 2019 Çarşamba

DÜŞÜNCE ATÖLYESİ

Arada bir geçmişte yazdığım köşe yazılarını da şöyle bir gözden geçiriyorum. Düşünce Atölyesi başlığı altında epey çok yazı yazmışım. Yazmanın ötesinde bu konuyu çok konuştuğumu da biliyorum.

Beyin Fırtınası, Arama Konferansı, Düşünce Atölyesi gibi isimlerin tümü ortak akıl ve etkin katılımla yapılan çalışmalar için kullanılıyor. Bu çalışma türü, gelişmiş ülkelerde çok kullanılan bir teknik olmasına karşın ülkemizde bu teknikten yeterince yararlanamıyoruz. Hele son yıllarda sanki tümden unuttuk gibi.

Her kuruluş bu tekniği kullanarak, yeni düşüncelerin üretilmesini, yeni vizyonların saptanmasını sağlayabilir. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyen ülkemizde ve kentimizde bu tür çalışmalara yeterince ilgi gösterilmemesinin nedenini henüz anlayabilmiş değilim. Bunun nedenini bulmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Toplumda ihaleci bir anlayış var. Kimse düşünmek ve kafasını yormak istemiyor. Büyük bir gurup istiyor ki, birleri kendisi için düşünsün, birileri kendisi için uygulasın, Çalışmaların içinde olmak sorumluluk yüklenmeyi ve çalışmayı, kafa yormayı gerektiriyor. Tembel, tembel oturmak varken, bu işte nereden çıktı diyen çok insan var çevremizde. Oysa gelişmiş bir toplum, gelişmiş bir fert olabilmek için çalışmak karar ve uygulama süreçlerinin içinde olmak gerekiyor. Birlikte üretme tekniğini mutlaka öğrenmeli ve öğretmeliyiz.

Manisa ilinin potansiyellerini, sorunlarını ve vizyonunun belirlemek üzere 2001 yılında Anemon Otel’de yapılan EGEV (Ege Ekonomi Geliştirme Vakfı)’in düzenlediği, Arama Konferansı’na beni de çağırmışlardı. Dün gibi hatırlıyorum, katıldığım en verimli, en zevkli toplantı olması nedeniyle toplantıya ilişkin bazı saptamalarımı yeri geldikçe yakın çevremle paylaşmayı sürdürüyorum. 2001’den bu yana çok yazdım çok söyledim. Kendim söyledim kendim dinledim. Kendim yazdım kendim okudum. Hiçbir Allah'ın kulu çıkıp, “gelin düşünce üretelim, atölye çalışması yapalım, gelin tartışalım” demedi. Zaten tartışma denildiğinde milletin aklına kavga etmek geliyor. Tartışmadan nasıl düşünce üretilebilir ki, tartışmadan nasıl doğrulara ulaşılabilir ki?

Düşünce Atölyesi” ortak akılla ve etkin katılımla yapılan bir çalışma anlamına geliyor. Daha önce de birkaç Düşünce Atölyesi çalışmasına katıldım. Bazı arkadaşlarım yurtdışına yaptıkları gezileri kazanım sayarlar, bende bu tür çalışmasına katılmış olmayı bir kazanım sayıyorum. Bu tür çalışmalarla, ortak akıl ve katılımla düşünce üretmek amaçlanıyor. Buna toplum olarak gerçekten çok ihtiyacımız var.
Yaşadığımız kentle ilgilenmek, kentimizin sorunlarını öğrenmek bu sorunlar için çalışma yapmak, kentli yurttaş olarak hepimizin görevi olmalı. Sorunları saptama, çözüm yolları ve projeler üretmek için Yeni Manisa Öncü Sitesinde Düşünce Atölyesi olarak kullanılabilecek bir mekan bile oluşturmuştuk. Oluşturduğumuz atölyede düşünce üretimini Manisa’da düzenli biçimde sürdürülen bir etkinliğe dönüştürmek istiyorduk. Çalışmalarımız epey sürdü. Öncü Sitesinden ayrılınca, yeni taşındığımız alanlarda da benzer çalışmaları sürdürdük. Bu konuda, kendini kentinden sorumlu tutan, kentli yurttaşlara büyük görev düşüyor.
Hiçbir akıl, ortak akıl ve katılımın yerini tutamaz. Önemli olan ortak aklı kullanabilir duruma gelmektir. Sorunların ortak akıl ve katılımla daha kolay aşıldığını gördükçe, Düşünce Atölyesi çalışmalarına gösterilecek ilginin artacağını düşünüyorum.  

Düşünce Atölyesi ile ortak akıl ve etkin katılım harekete geçirilerek, düşüncenin filizlenip büyümesi amaçlanıyor. Üretilen düşünce, proje, karar her türlü ürün katılanların ortak malı oluyor. Keşke toplumumuzda çok sayıda Düşünce Atölyesi kurulabilse diyorum.

Kendini kentli sayan ve kentinden sorumlu tutan sevgili yurttaşlar, gelin birlikte çalışalım. Gelin yaşadığımız kenti birlikte biçimlendirelim. Gelin, yapacağımız çalışmalarla kentimizde yeni bir yönetim kültürünün oluşmasına, yerel demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunalım...

Düşünce atölyelerinde, farklı düşünceler olmalı ki, o düşüncelerden yeni düşünceler üretilebilsin. Düşüncü atölyelerinde çalışmalar, bir kişinin etkin olup konuştuğu, diğerlerinin edilgen olduğu sadece dinlediği çalımalar değildir. Her katılımcı etkindir. Her katılımcı konuşur. Sonra ortak bir görüşte buluşulmaya çalışılır.

Belli aralıklarla bir araya gelmek, ülkemizi, kentimizi, sorunlarımızı ve çözüm yollarını tartışmak için girişimde bulunalım. Çağırırsanız gelirim. Zaman ayırır çalışırım. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Düşünce Atölyesi çalışmalarını tüm STK’lar, Tüm kurum ve kuruluşlar başlatıp sürdürebilir. Hele bir başlatın, somut yararlarını gördükçe sürdüreceğinizden be bu tür çalışmalın yaygınlaşacağından hiç kuşkum yok…



DÜŞÜNCE ATÖLYESİ

Arada bir geçmişte yazdığım köşe yazılarını da şöyle bir gözden geçiriyorum. Düşünce Atölyesi başlığı altında epey çok yazı yazmışım. Yazmanın ötesinde bu konuyu çok konuştuğumu da biliyorum.

Beyin Fırtınası, Arama Konferansı, Düşünce Atölyesi gibi isimlerin tümü ortak akıl ve etkin katılımla yapılan çalışmalar için kullanılıyor. Bu çalışma türü, gelişmiş ülkelerde çok kullanılan bir teknik olmasına karşın ülkemizde bu teknikten yeterince yararlanamıyoruz. Hele son yıllarda sanki tümden unuttuk gibi.

Her kuruluş bu tekniği kullanarak, yeni düşüncelerin üretilmesini, yeni vizyonların saptanmasını sağlayabilir. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyen ülkemizde ve kentimizde bu tür çalışmalara yeterince ilgi gösterilmemesinin nedenini henüz anlayabilmiş değilim. Bunun nedenini bulmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Toplumda ihaleci bir anlayış var. Kimse düşünmek ve kafasını yormak istemiyor. Büyük bir gurup istiyor ki, birleri kendisi için düşünsün, birileri kendisi için uygulasın, Çalışmaların içinde olmak sorumluluk yüklenmeyi ve çalışmayı, kafa yormayı gerektiriyor. Tembel, tembel oturmak varken, bu işte nereden çıktı diyen çok insan var çevremizde. Oysa gelişmiş bir toplum, gelişmiş bir fert olabilmek için çalışmak karar ve uygulama süreçlerinin içinde olmak gerekiyor. Birlikte üretme tekniğini mutlaka öğrenmeli ve öğretmeliyiz.

Manisa ilinin potansiyellerini, sorunlarını ve vizyonunun belirlemek üzere 2001 yılında Anemon Otel’de yapılan EGEV (Ege Ekonomi Geliştirme Vakfı)’in düzenlediği, Arama Konferansı’na beni de çağırmışlardı. Dün gibi hatırlıyorum, katıldığım en verimli, en zevkli toplantı olması nedeniyle toplantıya ilişkin bazı saptamalarımı yeri geldikçe yakın çevremle paylaşmayı sürdürüyorum. 2001’den bu yana çok yazdım çok söyledim. Kendim söyledim kendim dinledim. Kendim yazdım kendim okudum. Hiçbir Allah'ın kulu çıkıp, “gelin düşünce üretelim, atölye çalışması yapalım, gelin tartışalım” demedi. Zaten tartışma denildiğinde milletin aklına kavga etmek geliyor. Tartışmadan nasıl düşünce üretilebilir ki, tartışmadan nasıl doğrulara ulaşılabilir ki?

Düşünce Atölyesi” ortak akılla ve etkin katılımla yapılan bir çalışma anlamına geliyor. Daha önce de birkaç Düşünce Atölyesi çalışmasına katıldım. Bazı arkadaşlarım yurtdışına yaptıkları gezileri kazanım sayarlar, bende bu tür çalışmasına katılmış olmayı bir kazanım sayıyorum. Bu tür çalışmalarla, ortak akıl ve katılımla düşünce üretmek amaçlanıyor. Buna toplum olarak gerçekten çok ihtiyacımız var.
Yaşadığımız kentle ilgilenmek, kentimizin sorunlarını öğrenmek bu sorunlar için çalışma yapmak, kentli yurttaş olarak hepimizin görevi olmalı. Sorunları saptama, çözüm yolları ve projeler üretmek için Yeni Manisa Öncü Sitesinde Düşünce Atölyesi olarak kullanılabilecek bir mekan bile oluşturmuştuk. Oluşturduğumuz atölyede düşünce üretimini Manisa’da düzenli biçimde sürdürülen bir etkinliğe dönüştürmek istiyorduk. Çalışmalarımız epey sürdü. Öncü Sitesinden ayrılınca, yeni taşındığımız alanlarda da benzer çalışmaları sürdürdük. Bu konuda, kendini kentinden sorumlu tutan, kentli yurttaşlara büyük görev düşüyor.
Hiçbir akıl, ortak akıl ve katılımın yerini tutamaz. Önemli olan ortak aklı kullanabilir duruma gelmektir. Sorunların ortak akıl ve katılımla daha kolay aşıldığını gördükçe, Düşünce Atölyesi çalışmalarına gösterilecek ilginin artacağını düşünüyorum.  

Düşünce Atölyesi ile ortak akıl ve etkin katılım harekete geçirilerek, düşüncenin filizlenip büyümesi amaçlanıyor. Üretilen düşünce, proje, karar her türlü ürün katılanların ortak malı oluyor. Keşke toplumumuzda çok sayıda Düşünce Atölyesi kurulabilse diyorum.

Kendini kentli sayan ve kentinden sorumlu tutan sevgili yurttaşlar, gelin birlikte çalışalım. Gelin yaşadığımız kenti birlikte biçimlendirelim. Gelin, yapacağımız çalışmalarla kentimizde yeni bir yönetim kültürünün oluşmasına, yerel demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunalım...

Düşünce atölyelerinde, farklı düşünceler olmalı ki, o düşüncelerden yeni düşünceler üretilebilsin. Düşüncü atölyelerinde çalışmalar, bir kişinin etkin olup konuştuğu, diğerlerinin edilgen olduğu sadece dinlediği çalımalar değildir. Her katılımcı etkindir. Her katılımcı konuşur. Sonra ortak bir görüşte buluşulmaya çalışılır.

Belli aralıklarla bir araya gelmek, ülkemizi, kentimizi, sorunlarımızı ve çözüm yollarını tartışmak için girişimde bulunalım. Çağırırsanız gelirim. Zaman ayırır çalışırım. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Düşünce Atölyesi çalışmalarını tüm STK’lar, Tüm kurum ve kuruluşlar başlatıp sürdürebilir. Hele bir başlatın, somut yararlarını gördükçe sürdüreceğinizden be bu tür çalışmalın yaygınlaşacağından hiç kuşkum yok…




İYİ İNSAN

Merhaba, siz bu iyi insan başlıklı yazıyı okurken, ben iyi insan olmanın gereğini yapmak üzere Ulusal Kırsal Ağ oluşumuna katkıda bulunmak için Ankara’da olacağım. Amacı toplumun gelişmesi olan çalışmaların içinde olmayı seviyorum. Bu tür çalışmalar için çağrı aldığımda katılmayı ertelenmez görev kabul ediyorum.

İyi insan, kendinden önce toplumu düşünen, topluma hizmeti yaşam biçimine dönüştüren insandır.
İyi insan, kin ve nefreti yüreğine yük etmeyen insandır. Atın yüreğinizden kin ve nefreti, yerini sevgi dolduracaktır inanın. İyi insanlar çoğaldıkça huzur ve mutluluk artar.


İyi insanı sevgi, kötü insanı korku yönetir.  İşlerimizi ya sevdiğimiz ya da korktuğumuz için yaparız. Sevgiyle yapılanlar keyif verirken, korkuyla yapılanlar üzer, gerer, yorar insanı.

Sevgisiz toplum verimsiz çorak tarla gibidir. Sizi bilmem ama ben korkuların sevgilerin önüne geçtiğini görüyorum. Ne edip, edip sevgiyi etkin kılmalıyız iyileri çoğaltmalıyız. Kötülükleri iyileri çoğaltarak yenebiliriz.

Çocukluğumu yaşadığım 50’li yılları düşünüyorum, akıllı telefonlarımız yoktu ama aklımız başımızdaydı. Dört işlemi kafadan yapardık. Akıllı arkadaşlarımız dostlarımız komşularımız vardı. O yıllarda çocuklar kaçırılmazdı. Çocuklar sevilirdi, çocuklara kıyılmazdı. İyi insanlar etkindi.

Akhisar’ın Büknüş köyünden Konya’ya gitmiştim tek başıma 1958 yılında 13 yaşındaydım. İyilik vardı sevgi vardı, yardımlaşma vardı. Şimdi bu yaştaki çocukları değil, başka bir kente parka bahçeye sokağa bile göndermiyorlar tek başlarına. Neden? Sevginin yerini korku, kin ve nefret aldı da ondan.

İyi insan seven insandır. Sevgi seveni de sevileni de mutlu eder. Sevmeye niyet edin, arkası kendiliğinden gelir. Sevgiyi derinlemesine yaşamak, sevgiyi evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine dönüştürmek yaşamınıza anlam katacaktır bunu bilin. Bunun içindir, bırakın dünyayı sevgi yönetsin bırakın dünyayı iyiler yönetsin demem.

Sevmek dünyanın en güzel ve en kolay işidir. Peki, niye doyasıya sevmiyoruz? Bizi büyütenler ve yönetenler sürekli kavga ediyorlar, kavgayı yaşam biçimi haline getiriyorlar, hatta kavgayı kutsuyorlar korku kültürünü büyütüyorlar da ondan.  Yazık oluyor yeni yetişen ve korku kültürüyle büyütülen çocuklara.  Sevgi kültürünü, korku kültürünün yerine koyamamışız. Kural dışı her şey için bir ceza düşünülmesi ve uygulanması, yöneticilerin asık suratlı olması, annenin babanın çocuklarına sert görünmek için çaba harcaması, eşlerin birbirine, öğretmenin öğrencisine, amirin memuruna şiddet uygulaması hep korku kültüründen kaynaklanıyor. Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin mümkün olmadığı da bilinmeli. Bu böyle gitmez. Korkuyla yaşanmaz.  İnsan, toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı, verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi, ayıplanmaktan korktuğu için değil, insanları sevdiği için yapmalı.

En büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır. İyi insan olmak iyilik getirir. İyilikten iyilik, kötülükten kötülük doğar. İyiler olarak çoğalmanın yolunu bulalım. İyiliğe yapılan yatırım, en büyük zenginliktir.

Süresiz sınırsız koşulsuz iyilikler diliyorum.



26 Aralık 2018 Çarşamba

YENİ YILDAN BEKLENTİLERİM

Yeni yıldan ortak beklenti huzur ve istikrardır.
Yeni yıldan beklenti terör ve şehit haberlerinin olmamasıdır.
Yeni yıldan beklenti uzlaşma kültürünün yaşantımıza girmesidir.
Kitap okuyanların azaldığı ortamda meydan okuyanların çoğaldığını biliyor ve görüyoruz.
Yeni yıldan beklenti meydan okuyanların yerine kitap okuyanların çoğalmasıdır.
Yeni yıldan beklenti eğitim kalitesinin yükselmesidir.
Yeni yıldan beklenti, duyarsız yurttaşlar yerine soran sorgulayan araştıran yurttaşların çoğalmasıdır.
Yeni yıldan beklenti barış kardeşlik ve dayanışmanın güçlenmesidir.
Yeni yıldan beklenti yurtta barışın dünyada barışın hayata geçmesidir.
Yeni yıldan beklenti, bizi yönetenlerin, günü kurtarma çalışmaları yerine gelecek planlarını kotarmaları, mutlu ve aydınlık bir geleceğin önünü açmalarıdır.
2018 yılı sonunda yaşanan sorunlar 2019 yılını da etkileyecektir mutlaka. Bize düşen, olumsuz etkiyi hasarsız kazasız belasız atlatarak mutlu günlerin büyük ve güçlü Türkiye’nin geleceğini planlamaktır.
Terör, giderek artan işsizlik, kapanan işyerleri, fabrikalar, uzun süren mahkemeler, dolan hapishaneler ve büyüyen tedirginlik, umutsuzluk 2018’da kalsa diyorum. 2019 umutla güzelliklerle gelse diyorum.
Öfke öfkeyi, sevgi sevgiyi büyütüyor. Öfke 2018’de kalsa diyorum.
Yakın geçmişte askerler içerdeydi sonra askerleri içeri atanlar içeri girdi. Yargılayanlar yargılanır oldu. Keşke, bu böyle devam etmese; ülkemiz yararsız çekişmelerin kısır döngüsüne düşmese. Kin ve nefreti yüreklerimize yük etmesek, yüreklerimizde sevgiye yer kalsa.
31 Aralık’ın 1 Ocak’tan hiçbir farkının olmadığını biliriz bilmesine de, yine 31 Aralık’ı eskimiş sayıp 1 Ocak’a anlam ve umut yükleriz. Oysa anlamlı olan 1 Ocak değil, anlamlı olan 1 Ocak’a anlamlar yükleyen insanın kendisidir. Anlamlı olan yaşama anlam ve umut katan insandır. İnsanın kendisidir, gelen yeni yıl değil. Biz istersek her yeni günde umudu filizlendiririz yüreğimizde. Haydi, bırakalım kısır çekişmeleri, el ele verelim, cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıralım. Ortaçağ karanlığını değil, bilimin aydınlığını getirelim ülkemize. Biz bunu yaparız. Ulusal Kurtuluş Savaşında yaptığımız gibi yaparız. Çanakkale’de yaptığımız gibi yaparız. Biz bunu yaparız.
Bence herkes kendisine “Ben nerede hata yaptım?” sorusunu yöneltmeli. Ve bu soruya açık yüreklilikle yanıt verip ona göre politikalarını yeniden gözden geçirmeli.
Zaman ayrışma değil, birleşme zamanıdır. Ayrışanlar değil, birleşenler kazanacaktır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Birleşenler kazanacaktır.
Yeni yılımız kutlu, mutlu, umutlu olsun…




19 Aralık 2018 Çarşamba

KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ


2018 yılı sona ererken, Kooperatifçilikten daha çok söz edilmeye başlandı. Kooperatifçiliği yetkililerden ne kadar sık duyarsak, daha hızlı kalkınır, daha güçlü oluruz.
21 Aralık 1844 tarihinde Dünya Kooperatifçilik hareketine öncülük eden ilk tüketim kooperatifinin İngiltere’de 28 dokuma işçisince kuruluşundan bu yana 174 yıl geçmiştir. Tüm dünyada kooperatif hareketi o denli gelişmiştir ki, bugün Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) yaklaşık 90 ülkede 207 ulusal 9 uluslararası örgütü, 700 milyona yakın insanı çatısı altında toplayan en güçlü sivil toplum örgütüdür. Tüm, gelişmekte olan ve gelişen ülkeler, kooperatifçiliği kalkınmanın en etkili araçlarından birisi olarak görüyorlar. Amerika’da kırsal kesimde elektrik dağıtımının % 90’ı kooperatifler eliyle dağıtılıyor. Tarımda gelişen birçok ülkede örneğin Hollanda’da ve birçok Avrupa ülkesinde kooperatifçilikten etkin biçimde yararlanılıyor. 

Ülkemizde kooperatifçilik hareketi “altın dönemini” Atatürk’ün sağlığında yaşamıştır. Atatürk kooperatiflerin kurulmasına öncülük etmiş gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamıştır. Atatürk’ten sonra hiçbir lider kooperatifçiliğe Atatürk kadar sahip çıkıp, destek olmamıştır. Ecevit döneminde de özellikle kırsal kooperatifçiliğin gelişmesi için çalışmalar yapılmış ancak başlayan çalışmalar sürdürülememiştir. Bugün kırsal kesimde ve tarımda çekilen sıkıntıların bir nedeni de kooperatifçiliğe önem verilmeyişi ve gerekli özenin gösterilmemiş olmasıdır.

Ticaret ve Tarım Orman Bakanlıklarının yeniden kooperatifleri gündeme getirmesini olumlu bir gelişmedir, ancak yeterli değildir. Kooperatifler bir bakanlıkta toplanmalı ancak ilgili tüm bakanlıklar tarafından desteklenmelidir.  Ülkemizde Kooperatiflerle Tarım Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve sayısız genel müdürlük ilgileniyor. Bakanlıkların ve ilgili birimlerin birbirleri arasında eş güdüm yok. Kooperatiflerin bir bankasının olmayışı gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmalarını Türkiye’nin yardımıyla sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kooperatifler Merkez Bankası varken ülkemizde olmaması üzücü üzücü olduğu kadarda düşündürücüdür.

Manisa’da kooperatifçiliğe baktığımızda birçok ile göre daha gelişmiş olduğunu görüyoruz. Konut, kırsal kalkınma, tarım ve turizm alanında ilgi çeken örnek çalışmalar yapılmıştır.

2019 yılı içinde, sosyal kooperatiflerin ve yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kurulması için çalışmalar yapacağız.

Kooperatifler, ulusal ve evrensel barışı, dayanışma ve demokrasiyi güçlendirir. Kooperatifçiliğin toplumun güçsüz kesimleri için umut ışığı olabilmesi dileği ile 21 Aralık Dünya Kooperatifçilik gününü kutluyor, merkezi ve yerel yönetimlerimizi kooperatiflere destek olmayla çağırıyoruz.



29 Kasım 2018 Perşembe

ULUSAL KIRSAL AĞ


Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, kırsalın sorunlarını çözmek için farklı zamanlarda farklı çalışmalar yapıldı.
Ancak, sorunlar bir türlü çözüme kavuşturulamadı. Tarım geliştirilemedi. Köylülerin gelir düzeyleri ve yaşam koşulları iyileştirilemedi.

Yeni kavramlar ve yeni kurumlar, hep gelişmenin habercileridir. Ulusal Kırsal Ağ da yeni bir kavram. Kırsalın düşlerini gerçeğe dönüştürmek için kuruluyor.
Ulusal Kırsal Ağ’la tanışmam Tarım ve Orman Bakanlığı içinde yer alan İPARD, TKDK ve Ulusal Kırsal Ağ’ı dillendiren, genç ve çalışkan Bakanlık elamanlarının OBASYA Kırsal Turizm Tesislerinde düzenlediği etkinliklerde oldu. Alışık olduğumuzun dışında, farkındalığı artıran, insanların hızla kaynaşmasını ve hedefe yönelmesini sağlayan, eğlendiren, eğlendirirken öğreten çalışmalar yapılıyordu. Katılımcıların çalışmalarda sıkılmadıklarını, ikinci üçüncü ve devam eden tüm çalışmalara keyifle katıldıklarını gördüm. Zamanımızın tümünü, kişisel gelişmeye, öğrenmeye ayırırken, hepimiz farkına bile varmadan Ulusal Kırsal Ağ’ı öğreniyor hatta öğretecek duruma geliyorduk.
Çalışmalara Manisa’nın ardından Isparta’da devam ettik. Güneykent’te, gülü, Kuyucak’ta lavantayı öğrendik. Her etkinlikte dostluklarımızı güçlendirdik. Daha sonra Mardin ve Kızılcahamam’da buluştuk. Son buluşma noktamız Safranbolu oldu.
Çalışmaların bana ne kazandırdığını düşündüm. Ve aklıma gelenleri paylaşıyorum sizlerle:
Ulusal Kırsal Ağ çalışmalarında;
Yeni bilgiler yeni dostlar edindim. Kendimi yeniden tanıma fırsatı buldum. Yenilendim. Şimdi, Ulusal Kırsal Ağ öncesi Mustafa Pala ile Ulusal Kırsal Ağ çalışması sonrasındaki Mustafa Pala’ın farklı olduğunu, söyleyebilirim. Eğitim şart. Eğitim gerçekten şart. Ezberleten değil, öğrenmeyi öğreten eğitim şart. Geleceğe daha umutlu bakmaya başladım. Ulusal Kırsal Ağ’a aidiyet duygum, Ulusal Kırsal Ağ içinde olmamın, çevreme, yaptığım işe ve ülkeme daha yararlı olabileceğime ilişkin inancım güçlendi. Ekip çalışması konusunda, yeni deneyimler edindim. Ufkum genişledi. Isparta’da, Kuyucak ve Güneykent’te yaptığımız çalışmanın sonrasında. Gülderen Kadın Kooperatifi ile Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak, işbirliği başlatıp sürdürmek amacıyla, kardeş kooperatif olma kararı aldık. Karşılıklı olarak, ürünlerimizi pazarlama, her konuda olanaklarımız ölçüsünde yardımcı olma konusunda, 2019 yılında daha somut adımlar atacağız. Mardin’de sabun üreticileri ile yaptığım görüşmelerin ardından Obasya’da sabun üretme ve pazarlama konusunda yeni bir proje yapma kararı aldık. Başka şekilde, bir araya gelme ve düşüncelerimizi paylaşma olanağı bulamayacağımız kişilerle dostluklarımızı derinleştirme, bilgi paylaşımını sürdürülebilir hale getirme konularında gelişme sağladık. Ulusal Kırsal Ağ Paydaşları olarak, etkileşim içine girdik, bu etkileşim sırasında, yeni düşüncelerin filizlendiğini, bunların birçoğunun projeye dönüştürülebileceğine olan inancımız arttı.
Kırsalın düşlerini gerçeğe dönüştürecek olan Ulusal Kırsal Ağ içinde olmaktan, çalışmalara etkin biçimde katılmaktan mutluyum. Dilerim, çalışmalar planlandığı gibi devam eder, dilerim kırsal kalkınma gerçekleşir. Ulusal Kırsal Ağ çalışanlarına başarılar diliyorum. Yolumuz açık olsun.



 
back to top