Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

25 Eylül 2018 Salı

YENİDEN KOOPERATİFÇİLİK


Kooperatifçilik yeniden gündeme geldi.
Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerinin kurulmasını konuşuyoruz. Kurmak için hazırlıklar yapıyoruz. Ankara’dan çıkan kooperatifçiler treni kentimize de uğrayacak. Kooperatifçiler bir araya gelecek. Acaba bu rüya mı diyorum. Hayır gerçek. Yeniden gündeme geldi kooperatifçilik. Bana yeni kooperatiflere öncülük etme görevi düşüyor. Kooperatifleri yazma konuşma görevi düşüyor. Yollara düşeceğim yine. 2-5 Ekim tarihlerinde Mardin’de olacağım. Konu Ulusal Kırsal Ağ olacak. Söz dolanıp kooperatiflere gelecek.
1975 yılından bu yana aralıksız olarak 43 yıldır kooperatifçilik yapıyorum. Kooperatiflerin el üstünde tutulduğu desteklendiği dönemleri de yaşadım, kötülendiği dönemleri de. 70’li yıllarda, Kooperatifler Bakanlığı bile vardı. Özellikle kırsal kesimde kooperatiflerin kurulması desteklenirdi. Ülke nüfusunun % 65’i köylerde yaşadığı için, Siyasi Parti Liderleri, “Benim köylüm, benim çiftçim” derlerdi, “Gelişme köylüden başlayacak” derlerdi. Kooperatifleri desteklerlerdi.
Başarılı kooperatifler olduğu gibi, başarısız olanlar da oldu. Başarısızlığın nedeni, kooperatif değil, eğitimsiz kooperatif yöneticileriydi. Kooperatifçilik eğitimi etkinleştirilip yaygınlaştırılamadığı için kooperatifler başarısız oldu. Kötülenmesi gereken sistem değil, başarısız yöneticiler olmalıdır.
Kooperatifleri destekleyen yöneticiler oldu elbet. Ancak, altını çizerek belirtmeliyim ki, kooperatifleri gönülden destekleyen lider Mustafa Kemal Atatürk’tü. Kim ne derse desin, bugün çağdaş uygarlık yolunda kalmaya direniyorsak ve kooperatifleri etkin araçlar olarak görüyorsak, bunu Atatürk’e borçluyuz. Hele, çevremizdeki ülkelerde yaşananlara bakınca Atatürk’e olan hayranlığımız daha da artıyor.
Bilindiği gibi, ekonomide genellikle özel sektörden, devlet sektöründen ve karma ekonomiden söz edilir. Kooperatifleri de ayrı bir sektör olarak sayanlar vardır. Atatürk’ün özel sektörün varlığını kabul ettiğinden kuşku yok. Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında, ekonomide devlet sektörüne daha fazla ağırlık verildiği gözlemlenmektedir. Bunun nedeni de o yıllarda gelişmiş bir özel sektörün olamayışıdır. Savaş yıllarının ardından kurulan genç cumhuriyetin ilk yıllarında öne çıkan konu bu nedenle ağırlıklı olarak devletçilik olmuştur. Atatürk, döneminde ülkenin büyük çoğunluğu köylüydü ve ilkel yöntemlerle karasabanla tarım yapmaya çalışıyordu. Ülkeyi kurtarmak için sabanın sapını bırakıp silaha, karnını doyurmak için silahı bırakıp, sabanın sapına sarılıyordu. Onun için “Köylü milletin efendisidir.” diyordu Atatürk. Onun için, köylünün kalkınmasında kooperatifçiliği gündeme getiriyordu. Atatürk’ün kooperatifleri gerekli görüşünün nedeni, küçük tarım işletmelerinin büyümesini sağlamaktı. Tarım işletmelerini ölçek büyüklüğe ulaştırmaktı. Bugün de aynı sorunlar var. Bugün de kooperatifler etkili araçlar olarak kullanılabilir. Yeniden Kooperatifçilik deyişimin nedeni budur. Yeni kuşaklarla yeniden kooperatifçiliğe yönelmeliyiz. Tarım ürünleri ithal eden değil, tarım ürünleri ihraç eden ülke olmalıyız.
Atatürk “Kanaatim odur ki, muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmektir” demiştir. Zeka ve maharetlerimizi birleştirelim. Yeniden Kooperatifçiliğe yönelelim. İnsan soyu var oldukça, birlikte iş görme yöntemleri ve araçları gündemde kalacak. İnsan soyu var oldukça kooperatifçilik kalkınmanın etkili aracı olarak önemini koruyacaktır. Kooperatifler salt ekonomik fayda sağlamazlar. Kooperatifler toplum içinde birlikte iş görme alışkanlığının ve yardımlaşmanın yaygınlaşmasına en önemlisi de çok ihtiyacımız olan toplumsal barışın güçlenmesine katkı sağlarlar. Haydi, o zaman, yeniden kooperatifçilik diyerek kolları sıvayalım. Haydi, o zaman, yeniden kooperatifçilik diyerek, yollara düşelim.



14 Eylül 2018 Cuma

YENİLENEBİLİR ENERJİ KOOPERATİFLERİ


Önümüzdeki günlerde, ülkemizde ve kentimizde Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerini çok yazacak ve çok konuşacağız.
Bu yazı ne ilk nede son olacak. Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerini gündemimizde olacak.
 1975 yılından bu yana aralıksız 43 yıldır kooperatifçilik yapıyorum. Kooperatiflerin öne çıktığı geliştiği ve unutulup gerilediği dönemler oldu. Köy Kalkınma Kooperatifleri 70’li 80’li yıllarda çok yaygı ve çok etkindi. Birim kooperatiflerde kooperatiflerin üst kuruluşu olan Manisa Birlik’te ve Köy Koop Merkez Birliğinde yöneticilik görevlerinde bulundum. Aynı dönemlerde TARİŞ’te Bakanlık Murakıplığı yaptım. 12 Eylül Kooperatiflerin üstüne balyoz gibi indi. Ve kırsal kooperatifler toparlanamadılar. 80’li yılların ortalarında yeni kentlerin kurulması amacıyla Konut Yap Kooperatifleri hızla çoğaldı. Kooperatif Birlikleri ve Ankara’da Konut Yapı Kooperatiflerinin merkez birliği olarak Türkkent kuruldu. Yapı kooperatiflerinin de he düzeyinde kuruculuk ve yöneticilik görevleri yüklendim. Manisa’da 15.000 konutluk Yeni Manisa Projesini başlattık 1987 yılında; Ülke düzeyinde örnek bir proje oldu Yeni Manisa Projesi.
2015 yılında da Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi ile Obasya Kırsal Konaklama tesisinin kuruluşunu gerçekleştirdik. Obasya projemizde kendi alanında örnek ve öncü bir proje oldu.
Şimdi gündemimizde, Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri var. Yaptığım araştırmalara ve görüşmelere dayanarak söylüyorum. Manisa’da bu konuda da başarılı bir çalışıma başlatıp sonuçlandırabiliriz.
28 Eylül’de Manisa Ticaret Odası Meclis Üyesi Hasan Ünal’la birlikte Kayseri’ye gidip, Ticaret Bakanın da olacağı bir toplantıya katılacağız. Dönüşümüzde de edindiğimiz bilgileri ve düşüncülerimizi başta Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Meclis üyelerimiz olmak üzere ilgili çevrelerle paylaşacağız.
Kooperatifler, kalkınmanın en etkili araçlarındandır. Dünyada kamu yönetimi anlayışında değişimlere paralel olarak, devletler ekonomik ve sosyal alandaki rollerini azaltmakta, yönetim, politik ve ekonomik yapıları serbestleştirmekte, farklı ekonomik modeller ile toplumların gereksinmelerini gidermeye yönelmektedirler. Dolayısıyla eğitim, sağlık ve yenilenebilir enerji gibi birçok farklı alanda özel sektörü öne çıkaran girişimler başlamıştır. Gelişmiş birçok ülkede, kamu ve özel sektörün yanında üçüncü sektör olarak tanımlanan kooperatifler, kendi kendine yardım eden ve kendi sorumluluklarını yüklenen ekonomik toplumsal dayanışma örgütleri olarak ortaya çıkmış ve bizim ülkemizde yetince olmasa da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde  sosyo-ekonomik alandaki boşluğu büyük ölçüde doldurarak ekonominin her alanında faaliyet göstermeye başlamıştır. Özellikle yenilenebilir enerji alanında kooperatif yatırımların artması enerji piyasasında toplum için yeni olanaklar yaratmıştır.
Sahip oldukları topluma karşı sorumluluk ilkesi nedeniyle kooperatifler, yerel faydadan genel faydaya katkı sağlayan yenilenebilir enerji alanına yönelmiştir. Sürekli devam eden doğal süreçlerde var olan, kaynağını güneşten, doğadan ve atık maddelerden alan yenilenebilir enerji, doğal akış ile hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biokütle, dalga, akıntı enerjisi ve gel-git gibi fosil olmayan yani tükenmeyen kaynaklardan elde edilen bir enerji türü olarak önem kazanmıştır.
Yıllardır konuştuğumuz üzerine düşler kurduğumuz yenilenebilir enerjiden etkin biçimde yararlanma, nihayet gerçeğe dönüşecek. Çalışmalarımızı kapalı kapılar ardında değil, kenttaşlarımızın önünde açık biçimde sürdüreceğiz. Tartışarak kararlar alıp, tartışmasız uyarak, gelişmenin yolunu açacağız.
Yenilenebilir enerji dünyamız ülkemiz ve kentimiz için hayırlı olsun.





10 Eylül 2018 Pazartesi

8 Eylül


Kurtuluş günlerini ve milli bayramları önemine yaraşır özenle kutlamayan ülkeler, bağımsızlıklarını daha kolay yitirir.
Manisa’nın kurtuluşu denince, 8 Eylül 1922’de Mustafa Kemal’in askerlerinin Manisa’yı kurtarması ve Spil Dağı’na sığınan hemşehrilerimin akın akın Manisa’ya dönmesi canlanıyor gözümün önünde. İşgali araştırırsanız, sonradan ‘Hüsnüyadis’ adını alan Manisa Valisi Giritli Hüsnü adıyla karşılaşırsınız. Halkın direnişini kıran, düşmanı törenle karşılayan hain Hüsnüyadis. Hüsnüyadis’i yazamazdım kurtuluş gününde. Manisa bir avuç Yunanlı tarafından yakılırken, karşı çıkmayanları yazamazdım.

Müftü Alim Efendi adını ve anısını yaşatmak için çalışmalar yapmalıyız. Diğer kurtuluş kahramanlarımız için de yapılmalı aynı çalışmalar. Anıtlarını yapabiliriz mesela. Bir caddeye, bir parka ya da bir binaya adlarını verebiliriz. Kurtuluş haftasında düzenlenen etkinliklerde anabiliriz bu kahramanlarımızı. Hüsnüyadis’leri lanetle anarken, kahramanlarımızın adlarını ve anılarını yaşatacak girişimlerde bulunabiliriz. 8 Eylül’de Manisa 9 Eylül’de İzmir kurtarılarak, Cumhuriyet’in yolu açıldı. Onun için Atatürk ve Kuvay-i Milliye Anıtı’nın bulunduğu noktaya Cumhuriyet Kapısı adını vermiştik. Ancak kimsenin bu adı kullandığı yok. Cumhuriyet Kapısı adı öne çıkarılmalı ve kullanılmalı.

Geçmişine sahip çıkmayan ülkeler, geleceğini kuramaz. Bizi birbirimize bağlayan ortak değerlerimizin başında, bayrağımız ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk var. Türkiye’de iç savaş çıksın, Türkiye bölünsün diye hayal kuranlar, plan yapanlar her zaman oldu, olacaktır. Düşmanlarımızın bu hayallerini kursaklarında bırakabilmek için, her zamankinden daha çok birlik ve bütünlük içinde olmamız gerekiyor. Bizi ayrıştıran ne varsa uzak duracağız, bizi birleştiren ortak değerlerimizi öne çıkaracağız…





7 Eylül 2018 Cuma

TANTALOS İŞKENCESİ


Siz bu yazıyı okurken, ben Isparta’nın Keçiborlu ilçesinde, Ulusal Kırsal Ağ tarafından düzenlenen etkinliğe katılıyor olacağım.

Bir gün gülü, bir gün de lavantayı konuşacağız. Topraklarımız o kadar verimli ki, nereye ne diksek yetişiyor. Toprağa düşen her tohum, meyveye sebzeye güzel bir çiçeğe dönüşüyor. Verimli topraklarımız olan bu ülkede fakirliği anlayabilmek mümkün değil. Bunları düşünürken Tantalos İşkencesi geldi aklıma.
 Yaşadığım kent olan Manisa’nın, bölgemizin ve ülkemizin tarihi insanın tarihi kadar eskidir. Homeros’un dünyasının merkezi Batı Anadolu’dur. M.Ö. 12’nci yüzyıldan itibaren Batı Anadolu tarihi için önemli bir dönemin başladığı söylenir. Oysa, öncesinin de önemli olduğundan hiç kuşku yok. Yeni belge ve bilgilere ulaşıldıkça yeraltındaki tarih gün yüzüne çıkarıldıkça, bu önem daha iyi anlaşılacaktır. Anadolu’nun batıya yönelmesi üç ayrı dönemde incelenebilir. Birinci dönemde üç ayrı grup halinde gelenler, kuzeydeki  Aiol, ortadaki  İon, güneydeki  Dor gruplarıydı. Antik kaynaklara göre, Anadolu’nun batıya yönelmesinden öncede Batı Anadolu’da ve yaşadığımız coğrafyada yaşayanlar vardı. M.Ö. 3000’den de daha önce Manisa’nın ilk yerleşiminin Tantalis olduğu biliniyor. Mitolojik kahraman Tantalos, Tantalis kentinin kralıdır. Babası Zeus olan Tantalos’un  kendisi gibi ünlü kızı Niobe, oğulları  Plops ile Broteas vardır. Niobe görkemli Spil Dağı’nın kuzeybatı yamacında gözyaşlarını yüreğine akıtır durur. Spil Dağı’nın kuzeydoğu yamacında da Broteas’ın yaptırdığı, bereketin ve doğurganlığın simgesi Kybele vardır. Tantalis’i ve Tantolos’u Niobe’yi ve Kybele’yi  mitolojinin acılı ailesini İzmir’li ozan Homeros’tan öğreniyoruz. Homeros, Tantalos İşkencesi’ni Azra Erhat ve A.Kadir’in dilimize kazandırdığı destanında şu güzel dizelerle anlatıyor.

“Tantalos’u da gördüm, korkunç işkenceler çekerken:
duruyordu bir gölün içinde, ayakta,
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun
ihtiyar adam eğiliyor eğiliyor eğiliyordu,
su da çekiliyor çekiliyor, yok oluyordu hemen toprakta,
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde, kapkara,
ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının üstünde dallı budaklı ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara”

İşte böyle anlatıyor Homeros Tantalos’un işkencesini. Tantalos varlık içinde yokluk çekiyor. Su var içemiyor. Meyveler var yiyemiyor. Varlık içinde yokluğu yaşıyor. Günümüzde bile varlık içinde yokluğu yaşayan kişi ve toplumlar için “Tantalos işkencesi çekiyor “ deniliyor. Bizde bu güzel coğrafyanın insanları olarak “Tantalos işkencesi mi çekiyoruz ?” diyesimiz geliyor değil mi?
Görkemli Spil Dağımız bulunmaz bir hazine; sadece kentimiz için değil, bölgemiz ve ilkemiz için bir hazine. Sadece Spil değil, tüm ülkemiz bizden ilgi bekliyor, proje bekliyor. Kendine özgü bitkileriyle, çiçekleriyle, güzel iklimiyle geçmişin derinliklerinden bize gülümsüyor. Haydi Türkiye verimli topraklarımızı işleyerek, tarım ürünleri alan değil satan bir ülke olalım..




31 Ağustos 2018 Cuma

DOLU FELAKETİ


Akhisar’a 35 kilometre uzaklıktaki Büknüş Köyü'nde zeytinlere dolu vurdu.
28 Ağustos Salı günü akşam üzere yağan dolu, dalındaki zeytinleri yere indirdi. 
Yıllar önce Akhisar’ın en kaliteli tütünlerinin yetiştirdiği Büknüş köyü tütün önemini yitirince, zeytinciliğe yöneldi, diğer Akhisar köyleri gibi.
1975 yılında Kooperatifçiliğe kendi köyüm olan Büknüş’te başladım. Kooperatif eliyle 800 ton kapasiteli zeytin salamura tesisleri kurduk. Büknüş’ten, zeytinciliğe önem veren, tesisler kuran başarılı girişimciler çıktı. Tütünle anılan Büknüş, zeytinle anılır oldu.
Yaz aylarında beli aralıklarla yaşanan dolu felaketi nedeniyle, zarar gören ve yoksullaşan köylülerden İzmir’e ve Manisa’ya göçenler oldu. Köyde kalıp her felaketin ardından yeniden toparlananlar, zeytinciliğe devam etmek isteyenler de var elbet.
Felaket geliyorum demiyor, sıcakların yaşandığı bir günde, dolu, henüz gelişmekte olan zeytinlerin tepesine iniveriyor. Yarım saat içinde, ürün yerle bir oluyor. Umudunu zeytine bağlayan köylülere de sadece üzülmek kalıyor.  Zeytin üreticileri şimdi devletin yardım elinin kendilerine uzatılmasını, borçlarının ertelenmesini, kendilerine yardım edilmesini bekliyorlar.
En geniş anlamı ile insanlara zarar veren olaylara Doğal Afet diyoruz.  Başka bir ifade ile can ve mal kaybına yol açan doğal olaylarda diyebiliriz. Örneğin, Büknüş köyünde yaşanan doğa felaketi gibi.
“Ateş düştüğü yeri yakar” diyorlar ya, doluda düştüğü zeytin ağaçlarındaki ürünleri yerle bir ediyor. Ardından sel felaketi de yaşanıyor.  Afetin ilk özelliği doğal olması, ikincisi can ve mal kaybına neden olması bir diğeri ise çok kısa zamanda meydana gelmesi ve son olarak da başladıktan sonra insanlar tarafından engellenememesidir.  Bazı afetlerin yeryüzünün nerelerinde daha çok olduğu bilinmektedir. Ben yaşadıklarımdan ve gördüklerimden biliyorum ki,  5-6 yıl gibi aralıklarla Büknüş’te dolu felaketi yaşanıyor.  Felaket elbet sadece Büknüş köyünde yaşanmıyor. Büknüş köyü yakınlarındaki Sırtköy ve Sabancılar gibi diğer köylerde depremden zarar görüyor.
Büknüş ve çevre köylerdeki zararın tespiti ve gereğinin yapılması için, Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerimize, Ziraat Odası’na ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarımıza görev düşüyor.
Köylerimizden kentlerimize doğru, büyük bir göç yaşandı. Köylerimizde sadece yaşlı insanlar kaldı. Büyük bölümünde okullar kapatıldı.  Köylüler tarımdan uzaklaştı. Tarım ürünlerini ithal eder duruma geldik. Ülkemizin kurtuluşu, verimli tarım topraklarımızın yeniden işletilir duruma getirilmesidir. Bunun için köylülerin desteklenmesi gerekiyor. Tarım kooperatifçiliğinin geliştirilmesi gerekiyor.
Kentlere yığılma yakında, yayılmaya dönüşecek. Köylere dönüş başlayacak. Tarım yeniden canlanacak, başka kurtuluş yolu yok.
Tarım sigortası hayata geçirilecek. Büknüş’te yaşanan dolu felaketi benzeri felaketler yaşandığında, sigorta şirketleri ve devlet devreye girecek, üreticinin zararlarını karşılayacak. Bunlar yapıldığında, köylü üretimden kopmadığı gibi işine dört elle sarılacak.  Olması gereken bunlar.
Tarımın geliştirilmesi için yeni bir seferberlik başlatmalıyız.  Tarım ürünlerini ithal eden ülke değil. Tarım ürünlerini ihraç eden ülke olmalıyız. Soğuk hava depoları, tarım ürünlerini işleme tesisleri, fabrikalar kurmalıyız.  Yaşadığımız felaketlerden dersler çıkarmalıyız.
Haydi Türkiye, tarımda öne geç. Haydi Üzümün başkenti Manisa, Haydi Zeytinin başkenti Akhisar, yeni atılımlarla gelişmeye öncülük et. Çalışkanlığını ve verimli topraklarını değerlendir…




 
back to top